
Arkadaşlar bölüme geçmeden önce bölüm atlayıp atlamadığınızı kontrol edin lütfen. Okumalar bir garip geldi gözüme. Sonraki bölüm bir öncekinden daha çok okunuyor 🤔🤔🤔
GÜNEŞİN ÇOCUKLARI
18.01.2025
20. BÖLÜM
TEK DİRİLİŞ
"Ve yalnız değildi çünkü bir adım arkasında ben vardım..."
💃🏻
Güneş Erna şerefine bir kadeh kaldıralım 🍷
💃🏻
Arkadaşlar edilen dans Açaruli. Medyada bu dans var. Birde arkadaşlar diğer bölümün son kısmındaki kıyafetleri değiştirdim. Kafkas istiyordum aslında ben dansı. Ama Gürcista'da Kafkas. Dansları da genel olarak Kafkas dansı olarak geçiyor zaten. Hatta kazak dansı bile seçmiştim. Ama Açaruli'yi görünce bu olsun dedim. Kombini buraya bırakıyorum. Dans videosunu da bulduğum kadarıyla koyacağım o sahneye. Küçük bir video bulabildim sadece.
🩰
Ben önümdeki kadınların hareketlerini izlerken melodisi kulaklarıma dolan şarkıyla gülümsemem büyüdü. Gandagana çalıyordu. Diğerleri ne oynayacaktı bilemezdim ama ben bu şarkıyla Açaruli'den başka birşey bilmezdim. Önümdeki kadınların kalkan ellerini gördüğümde içlerinden birinin "Neler oluyor?" Demesiyle tamamen şarkıya adadığım dikkatimi önümde dizilen kadınlara çevirdim.
Hepsi şaşkınlıkla etraflarına bakarken organizasyondan sorumlu olduğunu düşündüğüm ve bana kıyafetleri veren kadın panikle telefonuna sarıldı. Kaşlarım merakla kalksa da bedenim şimdiden şarkının ritmine ayak uydurabilmek için bana meydan okuyordu. Bir süre daha bekledikten sonra küçük adımlarla yürümeye başladım. Önümdeki dansçı kadınlardan birinin yanına geçerken "Ne oldu?"diye sordum. "Neden hala burada bekliyoruz?" Şarkı başlamıştı ve başlangıcı kaçırıyorduk.
Kadının gözleri beni bulurken "Şarkı yanlış. Oynanacak oyun bu değildi."diyerek yanıtladı beni. Panik hali gözlerinden bile rahatlıkta anlaşılıyordu. Eliyle bizim olduğumuz koridorun karşısını gösterdiğinde bende oraya baktım. "Erkek ekipte orada bekliyor." Sıkkın bir nefes verirken gözleri ekip arkadaşlarının üzerinde endişe ile geziniyordu. "Grupça Reyhani oynanacaktı. Adam zaten sıkıntı bir tipti. Kesin sorun çıkaracak!"
Bizim olduğumuz yerin tam karşısında tıpkı bizim gibi siyah giyinen bir grup daha vardı. Erkeklerde en az kadınlar kadar şaşkındı. Dansçıları izleyen kalabalık alkışlamaya bir son verip merakla bizi izlemeye başladığında telefonla konuşan kadına doğru yürüdüm. Şarkı beni şimdiden etkisi altına almıştı. Aklımdan geçenleri yapsam bir zararı dokunmazdı bana.
Kulağında tuttuğu telefonda panikle konuşurken elimi omzuna yerleştirip bana bakmasını sağladım."Siz sorunu çözene kadar ben öne çıkıp dansa başlayabilirim."diyerek söze girdim. Evet, aklımdaki şey tam olarak buydu. Dansa başlayacak ve diğerlerine zaman tanıyacaktım.
Yüzündeki kararsız ifadeyi gördüğümde dudaklarıma ikna edici olduğunu düşündüğüm bir tebessüm yerleştirerek konuşmaya devam ettim. "İnsanlar sıkılmaya başlıyor." Diğer elimle masalarında oturan misafirleri gösterdim. Gözleri kısa bir süre tüm bedenimde gezindikten sonra tekrar insanlara döndü. Yüzündeki kararsılığı çok net görebiliyordum. Sonunda sabırsız bir nefes dudaklarındn firar ettiğinde ikna olduğunu anlamıştım. "Yapabilecek misin? Sorun çözülene kadar bekleyebiliriz."
"Sorun yok. Açaruli biliyorum ben."
"Sadece birkaç dakika bile orada kalabilirsen çok iyi olur." Dedi endişeyle. "Bende o sırada sorunu çözmeye çalışacağım. Eğer yapamayacağını hissedersen veya başka bir sorun olursa dansa sakince son verip buraya dönmelisin. Dikkat çekme olur mu?" Dansta sorun olmayacaktı. Çünkü en az elimde tuttuğum bir silah kadar güveniyordum dansıma. Yinede başımla kısaca önümdeki kadını onaylayıp en ön sıraya geçerek ellerimi iki yana indirdim. Derin bir nefes alırken sahici bir gülümseme eşlik etti bu defa dudaklarıma.
Şarkının başındaki ritmin çoğusunu kaçırdığım için ellerimi hafif hareketlerle sallarken bunu fazla uzun tutmadım. Uzun zaman sonra bunu bir kez daha yapıyor olmanın heyecanı vardı üzerimde. Omuzlarımı da ellerimle orantılı olarak oynatmaya başladıktan sonra parmak uçlarımda yürümeye başladım sahneye doğru.
Pistin ortasına ulaştığımda kendi etrafımda yarım bir daire çizdikten sonra yönümü gelin ve damadın oturduğu masaya çevirip oynamaya başladım. Ellerimi iki yanımda hareket ettirirken gülümseyerek beni izleyen geline başımla küçük bir selam verdim. Tekrar arkamı döndüğümde yönüm bu defa beni izleyen misafirlere dönmüştü. Ellerimi iki yana hafif bir açıyla açıp oynatmaya başladığımda şarkı sözlerinin başlamasıyla ellerimi dahada kaldırıp iki yana doğru oynamaya başladım. Ritme göre ileri geri hareket ederken dadımla beraber yapabildiğim tek şey olan dans derslerine minnettardım.
Kendi etrafımda dönüp ellerimi oynatmaya devam ederken at kuyruğu yaptığım beyaz saçlarım da bedenimle beraber salınıyordu. Omuzlarımı hareket ettirmeye başladığımda gözlerim misafirlerden ayrılıp ilerideki dansçılara kaydı. Erkek dansçıların olduğu kısımdan biri tıpkı benim yaptığım gibi sıranın en önüne geçip oyuna dahil olmak için hazırlandı. Muhtemelen birkaç saniye sonra partnerim olacak adamdan gözlerimi alıp gülümseyerek dansıma devam ettim.
Şarkıyla birlikte etrafımda dönmeye başladığımda ellerimide ahenkle savurmaya devam ediyordum. Dönmeye son verip önüme döndüğümde tekrar ellerimi iki yanıma bırakıp omuzlarımı oynatmaya devam ettim.
O sırada bana eşlik eden bir çift kol girdi görüş açıma. Arkamdan başlayarak iki yanıma doğru açılmıştı etrafımdaki kollar.Az önceki ekipten olduğunu düşünerek dansıma devam ettim. İki yanımda genişçe açık olan kollar hem beni sarıyor, hemde dansıma fazlasıyla alan tanıyordu. Olduğum yerde ritim tutup omuzlarım ve ellerimi oynatmaya devam ederken arkamda ki dansçının nefesini ensemde hissediyordum.
Ensemi yalayıp geçen ılık nefes ürpermeme neden olurken ani bir kararla arkamı dönüp kollarımı iki yana genişçe açtım. Ellerimi çevirip oynamaya devam ederken artık tek fark partnerimi görüyor olmamdı. Gözlerimi partnerimin yüzüne odaklarken oyunuma devam ediyordum. Gördüğüm adamın tanıdık simasıyla kaşlarım çatılsada hatırlayamıyordum. Bir yerlerde görmüş gibiydim ama nerede?
Gözlerim kısılan gözlerinde durdu. Kızıl gözleri bir kor gibi yanarken benden ayrılmıyorlardı. Tıpkı benim gibi oda iki yana açtığı kollarıyla oynamaya devam ederken onun yanında bir çocuk gibi durduğumdan emindim. Uzundum. Ve uzundu. Benden de.
Uzaktan bakınca sanki onun kolları arasında yarattığı çemberin içinde dans ediyor gibiydim. Gözleri yüzümde gezinirken saçlarım da haddinden fazla oyalanmasıyla kaşlarımı çattım. Ben onun aksine gözlerimi gözlerinden ayırmıyordum.
Ahenkle birbirimizin etrafında dönmeye başladığımızda onunda gözleri en başında olması gerektiği gibi gözlerime çıkmıştı sonunda. Birbirine yakın olan ellerimizin parmakları birbiriyle temas ederken gözlerim kısa bir an kızıllarından ayrılıp tenime temas eden parmaklarına kaydı. Bu defa gözlerini ayırmayan oydu. Bir dansçı için fazla cüretkar bir danstı.
Yavaşlayan ritim yüzünden ağır adımlarla tekrar eski pozisyonumuzu aldık. Ona sırtımı döndüğümde sırtımla temas eden bedeni beni sinirden çıldırtmıştı. Fazla rahattı. Göğsünü gererek yaslanmamı sağlarken sırt kaslarımın bile kasıldığına emindim.
Şarkının bitmek üzere olduğunu fark ettiğimde hareketlerimi yavaşlatmış, bitirmeye hazırlanıyordum. Partnerim de bana uyum sağlarken rahat bir nefes verdim. Sırtım arkamdaki partnerimin göğsüne sanki mümkünmüş gibi daha da yaslanırken biten şarkıyla rahat bir nefes alıp ellerimi karnımın üzerinde birleştirerek dansa son verdim.
Alkışlar havada uçuşurken geri gitmek için arkamı döndüm. Bir kez daha arkamdaki adama bakmazken seri adımlarla sahneyi terk ederek doğrudan organizatör kadına doğru yürüdüm. Minnetle gülümserken "Çok sağol."dedi. "Harikaydın. Sen olmasan bir ton laf işitirdik. Nasıl teşekkür edbilirim inan bilmiyorum."
"Sorun değil. Dans etmeyi seviyorum." Derken gözlerim salonda ki insanların üzerinde geziniyordu.
"Çok yoruldun mu? Diğer dansa eşlik edebilecek misin?" Duyduğum ses yüzünden bakışlarım tekrar organizatör kadını buldu. Ben cevap vermek için açtığım ağzımı bileğimde ki sert tutuş yüzünden kapatırken arkamdan "Edemeyecek."diyen sert bir ses duydum. Kaşlarım bunu bekler gibi sertçe çatıldı. "O senin dansçılarından biri değil Azra. O adamlardan birinin karşısına geçip dans edecek hiç değil." Sert sesiyle alayla nefesimi verdiğimde karşımda ki kadında şaşkınlıkla konuşan pek sevgili partnerimi dinliyordu. "Ekibindeki insanları tanımıyor musun cidden sen? Dansçı diye sahneye çıkardığın kadının kim olduğundan haberin var mı senin?"
"Senin var mı?" Derken kaşlarım kalkmıştı. Kim olduğumu biliyor muydu? Gerçekten tanıdık mıydı bu adam? Ne kadar ve neyi biliyordu? Sorduğum soru sesimin sertliğini ele veriyordu. Azra denilen kadından ayırdığı gözleri sonunda beni bulduğunda anlamayam gözlerle baktı yüzüme. "Ney var mı?"
"Az önce dans ettiğin kadının kim olduğundan haberin var mı?" Gözlerinin kızılı koyulaşırken bakışlarıda derinleşmiş gibiydi. Bu haline ben kaş çatarken Azra"Bir dakika, bir dakika...Sen dans ekibinden değil misin?"diye bir soru attı ortaya. "Değilim."dedim karşımdaki adamla anlamsız bir şekilde girdiğim göz temasında kurtularak.
"İyide sahne, dans-"
"Salondaki herhangi biriydim sadece."derken sesim bir hayli umursamazdı. "Konuşmama izin vermeden kucağıma elbise bırakıldı. Sonrada yardım etmek istedim sadece." Kadının gözleri kısılırken"Sadece yardım öyle mi?"diye sordu. Başımı salladım. "Sadece basit, birkaç dakikalık bir danstı."
Gözlerim tekrar beni izleyen adama döndüğünde"Sana gelince..."diyerek başladım söze."Sen kimsin? Siman hiçte yabancı gibi durmuyor." Belkide en başta yapmam gereken şeyi yapıp gözlerimi ağır ağır dolaştırdım bedeninde. Sert bir yüzü vardı. Keskin yüz hatları gören herkesi kıskandıracak cinstendi. Kemikli çenesi ve karanlık gözlerinin bende çağrıştırdığı tek şey tehlikeydi.Kesinlikle onun hakkında söyleyebileceğim ilk şey bu olurdu. Boyu iki metre veya o civarlarda birşey olmalıydı ama tam olarak kestiremiyordum. Siyah saçları en az zifir kadar karanlıktı. Kızıla kaçan gözlerine bakmayı reddederken üzerinde oyalamaya devam ettim bakışlarımı.
Siyah kumaş pantolonu ve beyaz gömleğiyle fazlasıyla sıradandı. Ama sanki bir o kadarda değil gibiydi...Öyle artı veya eksisi olan bir durum göremiyordum karşımda. Omuzlarına tam oturan gömlek bedenini sergilemek ve altında yattığını düşündüğüm kaslarını göze sokmak yerine en iyi şekilde örterken onun bakışlarının ağırlığını üzerimde hissediyordum.
İlk başta sahneye çıkmak için hazırlanan dansçı bu adam değildi. Gördüğüm adamın daha kısa ve sarışın olduğuna emindim. Kaçtığım sona gelip gözlerimi yüzüne çıkardığımda gözleri hiç vakit kaybetmeden gözlerimi bulmuştu. Onunla oyalanamayacağımın farkındalığıyla kafamı çevirdiğimde salonun diğer ucundan buraya doğru gelen adamları gördüm.
Dikkat çekmemek için girdiğim düğün salonunda artık tüm dikkatler üzerimdeydi. Bu kadar beklemeleri bile şaşırmama sebepti çünkü ben pistteyken herkes gibi onlarında beni gördüklerinden emindim. Ellerim saçımda ki tokayı bulup çektiğinde saçlarımı elimle hızlıca yüzüme kapattım. Salonda çıkacak herhangi bir kavgada zararlı çıkardım. Lastik tokayı bileğime geçirirken "Gitmeliyim."dedim Azra'ya. "Kıyafetleri sana ulaştırırım. Ama şimdi acelem var."
"Neler oluyor?" Azra'nın gözleri ben, yanımdaki adam ve kalabalığı yararak bize doğru gelen adamlar arasında gidip gelirken bir kez daha bileğimi saran ellerle sinirim son raddeye ulaşmıştı artık. "Kızıl sana hiç yakışmamış aynasız." Diyen sesle kaşlarım mümkünmüş gibi daha da çatılırken tekrar araladım dudaklarımı.
"Sen, nere-"
"Siktir! Dirilmiş oğlum!"
Sözlerim yarım kalırken duyduğum sesle çevirdim kafamı. Ama görebildiğim tek şey elinde tuttuğu ince belli çay bardağıyla yere yığılan bir sarışın olmuştu. Ve hayır, herşeye rağmen beklediğim şey kesinlikle bu değildi. Bana fazlasıyla tanıdık gelen bu sahne alayla gülmemi sağlarken elimle şakaklarımı ovdum. Gözlerim tekrar kızıllarla kesiştiğinde artık karşımdaki adamı çok daha iyi tanıyordum.
..........
"Ama anne!"
Bilmem kaçıncı kez duyduğum kelimeler yüzünden elimle açık saçlarımı karıştırken dirseklerimi dizlerime yaslamış, zemindeki babetlerimin parmak uçlarıyla bakışıyordum. Gözlerim zeminde gidip gelen siyah ayakkabıların üzerine çevrildiğinde hareketlerini üşengeç bir şekilde izledim. Adım sesleri bana yaklaşırken olduğu yerde duraksayan ayakların sahibi son beş dakika içinde on iki kez olduğu gibi bir kez daha geri dönüp uzaklaştı.
"Ölmüştü diyorum anne. Hortlamışta gelmiş bu aynasız vampir!"
"Araf sus artık!"
"Ama anne!"
"Ama annesi şunun ağzının ortasına ya sen vur yada ben yapacağım bunu!" Sıktığım dişlerim yüzünden boğuk çıkan sesimle bütün gözler beni buldu. Başımı hızla kaldırıp konuşan ikiliye baktığımda saçlarım bir kamçı gibi yüzüme vurmuştu. Ellerimle saçlarımı yüzümden çekerken "Yeter artık!"diye bağırmamak için kendimi zor tutuyordum.
Bakışlarım odada aklı başında olduğunu düşündüğüm tek kişide, yani Azra'nın üzerinde durduğunda "Bak,"diyerek başladım konuşmama. "Gel beni dinle. Başını yere çarptı diyorum sana. Doktora gidelim." Oturduğum yerden kalkıp odanın bir köşesinde emanet olduğu her halinden belli olan eski kıyafetlerime doğru yürüdüm. "Arayalım ambulansı. Bir tomografi şart bu adama!"
Elime aldığım telefonum benden alındığında sinirle yumdum gözlerimi. "Araf iyi. Önce kendinle ilgilen sen!" Kızıl gözlerin odağında doğrudan ben varken konuşmak istedim ama sözlerim bir kez daha "Ama anne!"diyen ses yüzünden kesildi. Dayanamayarak konuşan sarışın adama doğru yürürken Azra yanındaki adamı korumak ister gibi arkasına almaya çalıştı ama bedeni bunun için fazla zayıf kalıyordu.
Araf'ı iki omzundan sıkıca tuttuğumda Azra'nın gevşek tutuşunun bir önemi kalmamıştı artık. "Bana bak biraz daha konuşmaya devam edersen sana 'Ama anne!'diyecek bir ses bırakmayacağım ve inan bunu yaparken hiç gocunmam!"
Araf bunu umursamadan kocaman açtığı gözleriyle bana bakarken bir kez daha araladı dudaklarını. "Ama Alp! Hani tek diriliş Ertuğrul'du?! Bu aynasız gelmiş karşıma, birde dokunuyor bana!" Elleriyle omuzlarını kavrayan ellerimi itelediğinde sinirle güldüm. Biraz daha zorlarsa konuşmasını sağlayan o dilini koparıp alırdım ondan.
"Araf, uzatma artık." Benim aksime sakinlik akan sesiyle konuşan kızıl yüzünden sinirlerim iyice tavan olmuştu. Azra kollarıyla Araf'ı sararken bir çocuk gibi onunla konuşup sakinleştirmeye çalışması gülmemi sağlamıştı. Biraz daha zorlarlarsa eğer koskoca adamın bir eline biberon bir eline şeker verip tavlayabilirlerdi.
"Demek ki aynasızda diriliyormuş." Kızılın sözlerini başıyla onaylayan Araf'a bakarken sol gözüm sinirden seğiriyordu. "Şehitler ölmez dediklerinde ben bunu hiç düşünmemiştim." Araf hepimizi şaşırtarak ayağa kalktığında bir eli hızlıca saçlarımı buldu. "Demek reenkarne olup bir daha diriliyorlarmış. Herşeyi anlarımda aynasız, sen niye renk değiştirdin onu anlayamadım." Sinirle gülerken saçlarımda ki ellerini iteleyip kalktığım koltuğa doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Kendimi koltuğa bırakıp göz devirirken "Ne haliniz varsa görün."deyip sinirle soludum.
Kesinlikle bu üç kaçığa laf anlatmaya çalıştmayacaktım. Yapmam gereken tek şey tıpkı iki saat önce olması gerektiği gibi buradan çekip gitmekti.
2 SAAT ÖNCE...
Kırpıştırdığım gözlerle yerde yatan sarışına bakarken nutkum tutulmuştu. Yutkunarak gözlerimi önümdeki kızıla odakladığımda faka basmıştım. Organizatör kadın "Araf!"diye resmen tüm salonu inlettiğinde dansçı kadınlar da bayılan adamın başına toplanmıştı. Müzik sesi yüzünden çıkan gürültü misafirlere ulaşmıyordu ama kargaşa çoğu kişinin dikkatini çekmişti.
Tabii birde pistin ortasında elinde çakıları ve demirle yürüyen adamlar. O demirin az önceki pazar tezgahlarından birinden olup olmadığını anlamaya çalışırken kendimi saklama çabamın yersiz olduğunun farkındaydım. Kaçınılmaz sondaydık.
Az önce bileğime taktığım tokayı tekrar saçlarımı toplamak için kullanırken diğer elimi öne doğru uzatıp üzerime doğru yürüyen adamları durdurdum.
"Burada olmaz."derken merakla bizi izleyen insanları gösterdim başımla. "İnsanların eğlencesini bozacak değiliz. Şimdi hep beraber buradan çıkıp dışarıda çözüyoruz sorunumuzu." Adamlardan biri ağzını yaya yaya güldüğünde "Yok ya!"diye bağırdı tükürürcesine. "Sonrada kaç değil mi?! Bize bulaşmadan önce düşünecektin onu sen sürtük!"
"Ağzını topla lan!" Derken refleksle birkaç adım ilerlemiştim. Kollarını göğsünde kavuşturmuş bizi izleyen adam tek elini öne doğru uzatsada umursamadım onu. "Belanı illa bulacaksan mekan ayırt etmem!" Dişlerimi sıkmış, karşımdaki gruba bakıyordum. "Ama bir avuç kendini bilmezi adam edeceğim diye insanların en mutlu günlerinin de içine edecek değilim! Ya efendi efendi çıkışa geliyorsunuz yada-"
"Yada ne lan?!" Diye soran adam gelişigüzel salladığı çakısıyla üzerime doğru yürüdüğünde kalabalıktan da çığlık sesleri yükselmişti. Yumruk olan ellerimle birkaç adım daha atıp aramızdaki mesafeyi azalttığımda omzuma dökülen saçlarımı elimle geriye savurdum. Çenemi dikleştirip gözlerimi kısarken karşımdaki adamları izliyordum. Güldüm.
"Yada ben hepinizi burada üst üste dizip geldiğiniz yere geri yollarım sizi."
"Hadi ya! O nasıl olacakmış?" Diyen adamda bana birkaç adım yaklaştığında aramızda iki kol mesafesi kadar boşluk kalmıştı. Önümdeki altı adam sayılarının verdiği özgüvenle karşımda dikilirken ben hala arkamda beni izlemekten başka hiçbir şey yapmayan adamın harekete geçmesini bekliyordum. Onu kendi mekanında gerçek kişiliğiyle tanımıştım. Bana yardımı dokunacağından emindim. Tabii buna tenezzül ederse.
Birkaç saniyelik bekleyişin ardından hiçbir hareketlilik olmadığında yalnız olduğumu anlamıştım. Ellerimi belime yaslayıp derin bir nefes alırken"Son kez söylüyorum."dedim. "Benimle birlikte dışarı geliyorsunuz. Ne olacaksa dışarıda olacak."
"Bak ne diyeceğim." Diyen adama baktım gözlerimi kısarak. Elinde tuttuğu çakısıyla arsızca sırıtıyordu. Gözleri tüm bedenimde dolaşırken"Dışarıya değil bizim mekana gidelim biz. Birde benimle dans edersin olmaz mı?"diye bir laf attı ortaya. Yanlış yapmıştı. Fazla yanlış hemde. Kaşlarım hızla çatılırken ellerim benden bağımsız bir şekilde havalanmıştı ama o an bambaşka birşey oldu. Kabul, bunu beklemiyordum.
Önüme uzanan kol, bir çakı yüzünden kesilirken gözlerim şaşkınlıkla birkaç milim ötemde duran adama kaydı. Uzattığı kolundaki kan ince bir çizgi şeklinde aşağıya akarken "Umarım yumrukların paslanmamıştır aynasız."dedi dişlerinin arasından tıslar gibi. Mezarlıkta kavga ettiğimiz güne gönderme yapıyordu."Çünkü bu adam gömleğimi kirletti. İntikamımı almalısın."
Bahanesi yüzünden gülerken tekrar kolundan akan kana baktım. Hemen arkamda duran bedeni yüzünden kolundan akan kan ince bir şerit gibi beyaz saçlarıma akıyordu. Ama onun gözleri sadece önümüzdeki adamları gördüğünden bana bakmıyordu.
Kollarının arasında yan bir şekilde duruyordum. Tek kolu omzumun üzerinden ileri doğru uzanmıştı ve kanamaya devam ediyordu. Karşımdaki adamlara arkamı dönmemiştim. Aynı şekilde arkamda ki adama da koşulsuz şartsız bir şekilde sırtımı dayamıyordum. Canım, pistte yaptığım bir dans kadar değersiz değildi. Karşımda belki de beni öldüresiye dövmek isteyen insanlar varken arkamı kim olduğunu bilmediğim bir adama dönemezdim.
Köprüyü geçene kadar beraber olacağımı düşündüğüm adamdan ayırdığım gözlerim elinde uyduruk bir çakıyla hemen dibimizde duran çocuğa baktım. Dudaklarımı büzerek "Kusura bakma,"dedim. "Gömleğini kirletmişsin. Böyle dans edemem." Biten sözümle yumruğu önümde aval aval bana bakan çocuğa geçirdiğimde mekanda yankılanan bağırma seslerini çokta umursamıyordum.
Gitmeye niyetleri olmadığı belliydi. Onları daha fazla ikna etmeye çalışacak değildim. Madem istedikleri buydu o zaman alırlardı. Benim hamlemle beraber arkamdaki adam yanımdaki yerini alıp kavgaya eşlik etmeye başladı. İlk hedefi bana dans teklif eden adam olduğunda gülümsedim. "Dans edecek kadar yaşayabilirse sevinirim."derken büyük ihtimalle kırılan burnuyla cebelleşen yerdeki adama göz kırptım. "Daha mekana geçeceğiz."
Kızılın homurdanma seslerini duyupta duymazlıktan gelirken önümdeki adamın demir çubuğu tutan elini kavradım. "Bana baksana sen, bu çubuk pazardan mı?" Cevap vermek yerine dolu gözlerle bana bakan çocuğun saçlarından tuttuğumda elindeki çubuğu ondan almıştım. Kesinlikle tezgahların üzerinde gördüğüm tente çubuklarından biriydi.
"Milletin ekmek teknesiyle niye uğraşıyorsun oğlum? Pazardan bu çubuk değil mi?" Derken başımı onaylamaz bir şekilde salladım. "Dilini mi yuttun, konuşsana!"
"Pazardan abla. Az önce içinden geçerken -"
"Git lan dövdürtme kendini. Çubuğu götür aldığın yere aynen monte et. Akşama kadarda tezgahın başından ayrılma. Gelip seni göremezsem fena olur." İtekleyerek kendimden uzaklaştırdığım çocuk yere attığım çubuğu alıp koşar adım salondan uzaklaşırken ben üzerime gelen bir diğer adama yönlendirdim adımlarımı.
Üzerimdeki etek yüzünden rahat hareket edemiyordum. Onlara gitmektense onların bana gelmesi daha mantıklıydı. Bana yumruk atmaya çalışan adamın yüzüne sol kroşemi geçirirken hala aynı adamı döven kızıla kaydı gözlerim. Biraz daha zorlarsa ortada dans edecek bir partnerim kalmayacaktı.
Önündeki adamın bacak arasına geçirdiğim tekmeyle kendimden uzaklaştırıp kızıla doğru yürüdüm. Vurduğu son yumruktan sonra bir eliyle yakasını kavradığı adama doğru uzattım elimi. Havadaki eki öylece kalırken yakasından tuttuğum adamı kendime doğru çektim. Sendeleyen bedeni bir adım kadar uzağımda salınıp duruyordu. "Senden dans edecek kadar yaşamasını istemiştim. Partnerime nazik davranmalıydın."
Kaşlarını hızla çatarken "Dans istiyorsan eğer kirlenen gömleğimi temizledikten sonra sana eşlik edebilirim."diye cevapladı beni. Ayakta durmaya hali olmadığı halde bana yumruk atmak için kaldırdığı eli yüzünden yere düşen adama burun kıvırırken "Bununla dans edecektim."dedim. "Ama adam daha ayakta duramıyor!"
Kızıl ciddi misin der gibi bana bakarken duyduğum siren sesleriyle gözlerim hızla salonun kapısını buldu. Polisler gelmiş olmalıydı. Buradan gitmeliydim. Yakalanmam hiç iyi olmazdı. Gözlerim salonda dolaşırken çıkabileceğim herhangi bir pencere, kapı veya acil çıkış arıyordu. Salonda gezinen gözlerim sonunda aradığını bulmuştu. Polisler gelmeden buradan toz olmam gerekiyordu.
Ben gördüğüm cama doğru yürürken aksi yöne doğru ilerlemişti adımlarım. Kolumu sıkıca saran eller beni ardından sürüklerken "Buradan çıkıyoruz"dedi. "Daha sonrada gömleğimi temizliyorsun." Rahat tavrı karşısında sinirle gülerken "Gömleğin sonraya kalabilir. Önce buradan çıkmalıyım." Dedim beklemeden.
"İyi ya işte. Bende seni buradan çıkarıyorum. Kan lekesini ne çıkarır ki acaba?" Son cümlesini daha çok kendine sorar gibi söylediğinde ciddi olduğunun farkındalığıyla kalktı kaşlarım.
Kızıl çıldırmıştı.
Ve yalnız değildi çünkü bir adım arkasında ben vardım.
Ve kötü haber, bende çok akıllı sayılmazdım.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Wattpad'in taslakta kalan bölümü internet çekmediği için kaydetmediğini ve bölümün silindiğini gördüğümde kan beynime sıçradı.
Uygulamayı birkaç kez yeniledikten sonra taslağıma kavuşmanın mutluluğu anlatılmaz yaşanır.
😅😅😅
Sevdiğiniz sahne veya bu ne dediğiniz o kısımları dinlemek isterim sizden. Eleştiriye her daim açığım 😉
Şimdi genel bir değerlendirme yapalım hep beraber maaile...
Güneş ve pek olaylı hayatı... Kızın başı beladan kurtulmuyor zaten. Sizin de az çok ne düşündüğünüzü tahmin ediyorum 😁
Olaylar ve olaylar asıl bundan sonra başlıyor arkadaşlar. Bir görün aklımın içini istiğfar çeker çıkışı ararsınız.
Aşureye döndü beynim artık. Dinlediğim her şarkıyla zihnimde başka sahneler canlanıyor. Yazmak için bende hevesliyim ama iki kitap birlikte biraz zorluyor. Ara vermekte istemiyorum çünkü böylede kitleyi kaybeder kitaplar.
Yirmi bölüm oldu kitap hala Güneş'in etrafında dönüp duruyor. Hani bizim best oğlan nidalarını duyar gibiyim. Sabreden derviş muradına erermiş.
Güneş'imizi her karaktere shiplemeyin Allah aşkına. Gece rüyalarıma giriyor😅
Bu arada arkadaşlar ben dansta takılı kaldım. Kardeşimi kursa yazdırmak için annemleri ikna etmeye çalışıyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.75k Okunma |
874 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |