
GÜNEŞİN ÇOCUKLARI
22.01.2025
22. BÖLÜM
TEKİN OLANLAR
🩹
Uyuyordum. Belki de sızmıştım. Ne olduğunu kavrayamıyordum ama kafam çok karışıktı. Başımda keskin bir ağrı varken hareket bile edemiyordum. Tek yapabildiğim yüzümü buruşturmak olurken gözlerimi açmak için çabalıyordum ama boşaydı.
Göz kapaklarımda tonlarca ağırlık varmış gibi hissediyordum. Üzerimde ki halsizlikse cabasıydı. Etrafımda konuşma sesleri olduğunu duyuyordum ama zihnim o sesleri bana ulaştırmıyordu.
Gözlerimi açamayacağımı fark ettiğimde zaten ensemde olan uykuya bırakmak istedim kendimi ama zorlanıyordum. Alnımda hissettiğim soğuk kumaşlar irkilirken dişlerimin birbirine çarptığını hissettim. Titriyordum. Çok soğuktu.
Yüzümde gezinen bir el bana dokunduğunda benim çabalarımla açılmayan gözlerim, bu yabancı dokunuşla açılmıştı. Gözlerimi usulca birkaç kez açıp kapattığımda yattığım yerde bir hareketlilik olmuştu. Bir kadının sesini duyduğumda gözlerim bulunduğum odanın içinde gezindi.
Gördüğüm ilk şey odanın ardına kadar açık kapısı olurken gelen bağırma sesleriyle yatakta hareketlendim. Otelde değildim. Burası benim odamda değildi. Etrafıma göz gezdirirken ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım ama karın boşluğumda hissettiğim keskin acıyla hareketlerim kesilmişti. Dudaklarımdan benden bağımsız bir inilti koptuğunda sağ elimi kaldırıp ağrıyan yere bastırdım.
"Güneş ne yapıyorsun sen?!" Duyduğum sesle başımı kapıya doğru çevirdiğimde çatık kaşlarla bana doğru gelen Azra'yı görmüştüm. Baştan aşağı birkaç kez süzdüğüm kadının burada ne işi olduğunu sorgularken o hızlıca yanıma gelip beni kolumdan tutarak yatağa yatırmaya çalıştı.
"Ne diye kalkıyorsun? Dikişlerini açacaktın az kalsın!" Konuşmak istedim ama kuruyan boğazım yüzünden bu neredeyse imkansızdı. Dilim kurumuş dudaklarımın üzerinde dolaşıp nemlendirirken gözlerim odada su aramak için dolandı bu defa. Hamlem boşa çıktığında bunu Azra'dan istemek için ona döndüm ama ben konuşmadan Araf odaya girmişti.
Elinde bir bardak suyla. Gözlerim bardağın üzerine sabitlendiğinde Araf büyük adımlarla yanıma ulaşıp hiç konuşmadan bardağı dudaklarıma yasladı. Bir eli saçlarımın arasına dalıp bana destek olurken ben bardaktaki suyu büyük bir iştahla içiyordum.
"Dikişlerini açmış olabilir mi? Tekrar kanıyor gibi." Diyen Azra'nın sesini duyduğumda başımı kaldırıp karşımdaki ikiliye baktım. Araf elindeki bardağı yatağın hemen yanındaki komidinin üzerine bırakırken "Bakmam gerekiyor." dedi. "Ne oluyor? Ne dikişi?" Derken sesim fazla pürüzlüydü. "Sizin ne işiniz var burada? Nasıl girdiniz içeri?" Derken tekrar kapanmak için direnen gözlerimi açık tutmak için çabalıyordum.
Araf kısık bir gülüşle bana bakarken "Burası bizim ev aynasız."dedi. "Sen bizimlesin. Anlayacağın sen girdin içeri."
"Bu ne demek? Neredeyiz biz?" Derken bakışlarımın odağında bu defa Azra vardı. Eli güven verici bir şekilde omzumu bulurken "Merak etme."dedi. "Şimdi iyisin. Dün geceyi hatırlamıyor musun?" Başımı iki yana halsizce salladım. "Ne zaman geldim ben buraya?"
"Dün bizimle beraber bardaydın Güneş."
"Otelden çıkmadım." Derken söylediklerimden bir hayli emin duruyordum ama neredeyse çatlama noktasına gelen başım dün gece bir haltlar yediğim konusunda beni uyarıyordu. "Çıktım mı?" Dediğimde sıkkın bir soluk bıraktım dışarı. Bu hale gelmek için sağlam içmem gerekiyordu ve kaldığım otelde bunun pek mümkün olduğunu sanmıyordum.
Azra alt dudağını dişlerken başını salladı. "Hatırlamıyor olabilirsin ama dün aynı bardaydık. Bar çıkışı seninle vedalaşırken sokakta kavga eden birkaç kişi silahlarını ateşledi." Gözlerim kuşkuyla bedeninde dolaşırken"Vuruldun mu?"diye sordum. İçimde gereksiz bir huzursuzluk peyda olmuştu.
"Hayır." Derken dokunsam ağlayacak gibi duruyordu. "Sen vuruldun. Beni korumaya çalıştığın için kurşun sana isabet etti. Bizde seni buraya getirdik." Bakışlarım onu incelemeyi bitirdiğinde kendi bedenimi süzdüm. Acının yerini bana hatırlatmak için sızlayan yara tamda karın boşluğumdaydı. Üzerimde ki nereden geldiğini bilmediğim pembe tişörtün sağ kısmında kırmızı bir leke vardı. Hissettiğim acıyla dişlerimi sıkarken "Neden buradayım peki?" Diye sordum. Vurulmuş olmam neden onların yanında olduğumu açıklamaya yetmiyordu.
"Seni hastaneye götüremezdik Güneş. Herkes seni ölü bilirken üstelik. Bunu riske atmak istemediğimiz için -"
"Öylece buraya mı getirdiniz yani?" Eğer bedenimde bir kurşun bıraktılarsa bunun bedeli çok ağır olurdu. Canım fena sıkılmıştı. Sinirle tek elimi arkama doğru uzattığımda aradığım şey basit bir sargıdan ibaretti. Umarım bu kurşun bedenime girdiği gibi çıkmıştırda. Araf elimi tutup kendine çekerken sinirli gözlerim onu buldu hemen. "Sakin ol aynasız."derken her zamanki ciddiyetsiz tavırları yoktu.
"Kurşunu çıkardım." Söyledikleriyle kaşlarım kalkarken"Sen mi?" Diye sordum sinirle. "Beni öldürmek için daha basit bir yol denemeliydin sarı!" Gözlerinde oyunbaz parıltılar yer edinirken"Beni fazla hafife alıyorsun." Diye yanıtladı beni. "Pansumanını ben yaptım. Dikişlerini atan kişide benim ve hala hayattasın. Öldürmek isteseydim eğer kurşun içerde ve sende vurulduğun o sokakta olurdun."
"Senin için çok zekice laflar değil mi bunlar?" Derken söyledikleri şeyler canımı sıkmıştı. "Gitmek istiyorum." Başını iki yana salladı itiraz ederek. "Kalktığın için dikişlerin açılmış olabilir. Kontrol etmem gerekiyor ve hayır, hiçbir yere gidemezsin."
"Buna sen mi karar veriyorsun?"
"Güneş lütfen. Yaralısın. Üstelik benim yüzümden yaraladın. İzin ver yardımcı olalım." Azra'nın sözleriyle yanaklarımı şişirene kadar içime derin bir nefes çektim. "Vurulmuş olmamın seninle bir alakası yok." Tamamen benim aptallığımdı zira. "Tehlikeyi görünce su görmüş balık gibi atlamak benim suçum." Kısık sesle söylediklerim dibimde duran Araf'ın kulağına gittiğinde attığı kahkaha yüzünden onu öldürmek istiyordum.
"Tam bir bela mıknatısı olduğun doğru." Diyen Araf yatağın arkasından çıkardığı ilk yardım çantasıyla bana baktı. "Ama yarana bakmam gerekiyor."
"Ağrı kesici istiyorum." Derken Azra'ya baktım. "Başım çatlıyor."
"Doğru. Dün çok fazla içmiştin. Ağrıması normal. Su alıp geliyorum. Çantada ilaç olacaktı zaten." Azra odadan çıkarken Araf omuzlarımdan tutarak beni yatağa yatırmıştı. Ses etmeden yarama bakmasına izin verirken başımı tekrar yastığa bıraktım. Ben tekrar uyumamak için çaba sarf ederken Araf'ın ellerini yaranın üzerinde hissettim. Pansumanı kendim yapsam iyi olurdu ama becerebileceğimi düşünmüyordum.
"Dikişlerin açılmış." Diyen Araf'ın sıkıntılı sesini duyduğumda aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum. "İğne vuracağım. Dikişlerini yenilesek iyi olur." Ses etmeden onu dinlediğimde birkaç dakika sonra ufak bir sızı hissetmiştim bedenimde. Araf'ın beni nasıl diktiğini izlememek için kapattığım gözlerim uykuya teslim olurken son gördüğüm şey odaya sinirle giren Azra ve hemen arkasından gelen bir adet Cumhur'du.
...........
Bedenime enfekte edilen şey yüzünden acıyla yüzümü buruştururken "Daha ne kadar bekleyeceğim?" Diye sordum. Bir saat içinde aldığım dördüncü dozdu bu. Elindeki şırıngayla geri çekilen adamdan gözlerimi çekip karşımdaki eğitmenime baktım. Karşımdaki adam beni duymazdan gelerek kolundaki deri kayışlı saate bakıp iç çekti. "Dayanamıyorum." Sesim yok denecek kadar azdı.
"Süre dolmadı Baydemir." Boğazımdan yukarı tırmanan yakıcı his ciğerlerimi delmek üzereydi. "Biraz daha zorlarsan o kurşun Sungur'un beynini delecek. O yüzden çeneni kapat ve sürenin dolmasını bekle."
Gözyaşlarım akmaya hazır bir şekilde beklerken dişlerimi alt dudağıma geçirdim. Bedenim artık dayanamayacak raddeye gelmişti. Saçlarıma asılan elleri hissederken boğazıma dizilen hıçkırığın olduğu yerde kalması için dudaklarımı ısırmaya devam ettim.
"Adını hatırlıyor musun?" Başımı salladım. Saçlarımdaki baskısı artmıştı. "Konuşmayı mu unuttunuz sayın Baydemir?"
"Hayır."diye fısıldadım kesik sesimle. "Anlamadım. Adınızı hatırlamıyor musunuz?"
"Ha-hatırlıyorum."
"O halde söyleyin lütfen. İsminiz ne?"
"Güneş..."
"Güneş? Bu kadar mı?"
"İsmim... Bu..."
"Eksiğiniz var sayın Baydemir. Lütfen isminizi söyleyin."
"Güneş..." Saçlarımdaki eller tekrar kökünden kavrayıp çekerken"Tamamı lütfen sayın Baydemir."dedi sıkkın bir ifadeyle.
"Güneş Erna Baydemir..." Dedim güç bela. "İsmim bu... Güneş... Erna Baydemir..."
"Yaşınız kaç Baydemir?"
"11."
"Babanızın ismini bana söyler misiniz?"
"Babam..." Öksürürken ağzımdan akan kanlarla gözlerimi sıkıca yumarken "Yok..." Diye devam ettim sözlerime.
"Babanız sayın Baydemir..." Akacak olan yaşı farkettiğimde gözlerimi yumdum.
Ağlamak yasak...
Ağlamak yasak...
Ağlamak yasak...
"Babamın adı ne dediniz?"
"Babam yok!" Dedim sıktığım dişlerimin arasından. Bu işkenceye bir son vermeliydi. Bir kez daha çekilen saçlarım yüzünden gözlerimden engel olamadığım bir yaş akarken eş zamanlı olarak saçlarımdaki eller beni saldı. Korkuyla gözlerimi açarken eğitmenimin yarı italyan aksanıyla"Sıkın!" Dediğini duydum. Gözlerim panikle açılırken"Hayır!" Diye bağırdım. "Babamın adı Kılıç Baydemir. Ben Kılıç Baydemir'in kızıyım! Hayır durun!"
Adamın alaycı bakışları beni bulurken"Ağladınız Baydemir"dedi soğuk bir ifadeyle. "Bu kural ihlali." Başını tekrar odadaki büyük cama çevirdi. "Sıkın!" Az önceki komutunu acımasız bir şekilde tekrar ettiğinde"HAYIR!"diye bağırdım tüm gücümle. "MAZHAR SUNGUR'A DOKUNAN OLURSA ONLARI BEN ÖLDÜRÜRÜM!"
Bağırdığım için ağrıyan boğazıma elimi sararken mekanda yankılanan silah sesiyle dünyamın durduğunu hissettim sanki. Kulağım uğuldarken ne olduğunu anlamakta zorlanıyordum. Gözümde akmak için fırsat kollayan yaşlar bir bir heri çekilmişti sanki. Gözlerimi kapatıp başımı iki yana sallarken öfkeyle yutkundum.
Gözümü açtığımda ilk gördüğüm şey artık karşıdaki eğitmen değildi. "Ona dokunanı..." Diye fısıldadım yavaşça. "Ben öldürürüm demiştim." Başımı usulca kaldırırken eğitmenime baktım. "Şimdi beni iyi izleyen bayım." Derken ağrıyan bedenime inat doğrulttum omuzlarımı. Karşımdaki adam alayla beni izlerken az önceki sıkkın ifadesinden geriye pek bir şey kalmamıştı.
Sadist herif çektirdiği acıdan zevk alıyordu. Ama biraz sonra acı çeken o olacaktı. Getirisini düşünmeden ayağa kalktığımda birkaç metre uzağımda duran masaya atıldım hızlıca. Ellerim doğrudan dolu olan iki şırıngadan birine uzandığında arkamdaki adam ne yaptığımı hala anlamamıştı. Zira elleri hala pahalı kumaş pantolonunun ceplerinde dururken rahat bir ifadeyle beni izliyordu.
Fazla düşünmedim. Gerek yoktu. İleri atıldım. Elimdeki şırınga daha kapı açılıp eğitmen ne olduğunu anlamadan göğüs kafesini delip derisine saplandığında acıyla gülen bendim.
"Oradakilerden birinin Batrokotoksin olduğunu biliyorsunuz değil mi bayım?" Derken alayla güldüm. Eğitmenim hala girdiği şoktan çıkamamıştı. Günlük eğitimlerimden birini alıyordum. Sevgili babam acı eşiğimi yükseltmek için beni kendi isteğiyle zehirliyor ve ne kadar dayanabildiğimi ölçüyordu.
Ama bu defa o bile sınırını aşmıştı. Beni kardeşlerimle tehdit ederek yaptığı eziyete dayanamamı istemek canilikten başka birşey olamazdı. Şırıngada ki sıvının sonuna kadar karşımdaki bedene sızmasına izin verdikten sonra boşalan şırıngayı çekip gelişigüzel bir yere savurdum.
"Batrokotoksin..." Diye fısıldadım. Eğer eğitimden başarıyla ayrılıp son iğneyi kaldıramasaydım bu şırınganın girdiği beden bana ait olacaktı. Tabii ölen de ben. "400 farklı alkali zehri..." Diye devam ettim usulca. "Eğer doğrudan o hayvanla temas etseydiniz bedeninize girecek zehir sayısı buydu değil mi?" Diye sordum. Kaybetseydim eğer acımadan o iğneyi saplayan kişi o olacaktı.
Caniler bu zehri elde etmek için Güney Amerika'da yaşayan bir kurbağanın leşini kullanıyorlardı. "Ama sizin yaptığınız eklemeler sayesinde acı artıyor? Yanlış mıyım? Bir dakika sonra öleceksiniz bay Benedict. Ve gördüğünüz son yüz bana ait olacak." Başımı halsizce iki yana sallarken ayaklarımın dibinde can çekişen adamın nasıl titrediğini izliyordum. "Beni kardeşlerimle tehdit edemezsiniz bay Benedict. Parlak fikirlerinizi gittiğiniz cehennem çukurunda kendinize saklayın!"
Ölümünü izlemek istemediğimden aramdaki masaya koşup kalan şırıngayı kendime sapladım. Beni öldürecek kişi yalnızca yine ben olabilirdim. Şırınganın tamamını kendime enjekte ederken çelik kapıya doğru koşup dışarı çıktım. Sadist adam eğitmeni zehirlendiğimi gördüğü ilk an kilidi açmış olmalıydı.
Terden anlıma yapışan saçlarımı geriye iteklerken yanımdaki hücreye girdim. Beklediğim gibiydi. Kalbim korkuyla atarken endişeyle birkaç adım attım. Mazhar sırtını duvara yaslamış, acı içinde inliyordu. "Mazhar..." Ona doğru birkaç adım attığımda bağırmasıyla irkildim.
"Dur orada şeytanın tohumu!" Diye kükredi yüzüme doğru. Nefes almak artık dahada zordu ama bu defa zehrin bir suçu yoktu. "Mazhar ben-"
"Sen beni öldürebilmek için her yolu deniyorsun ama ölmeyeceğim duydun mu?!"
"Ölme Mazhar... Ben neden böyle bir şey yapayım ki?"
"Kes sesini! Kahrolası hayatım senin yüzünden zaten berbat tamam mı?! Artık uzak dur bendende kardeşlerimden de!"
"Mazhar -"
"Şimdi sırası değil Güneş." Ökten'in sert sesi beni sustururken "Benim suçum değil."diye mırıldandım. "Yemin ederim ben istemedim."
"Senin yüzünden olduğunu hepimiz biliyoruz Güneş. Daha fazla konuşma artık. Mazhar'ın yarasına bakılmalı."
Arkamdaki kapıdan giren birkaç adam Mazhar'ı olduğu yerden kaldırıp götürürken bana ettiği lafları duymamak için gözlerimi kapattım. Öldü sanmıştım. Yaşıyordu. Ölmemişti. Serin bir nefes alırken bir kez bile yüzüme bakmadan odadan çıkan Ökten ve Aram'la yüzüm düştü.
Kötü polis yine ben olmuştum.
Ağzımdan gelen kanla olduğum yere çökerken ellerimi zemine yaslayıp destek almaya çalıştım. Ciğerlerimin sökülür gibi ağrıması yüzünden çığlığıma engel olamazken kendimi zemine bırakıp yutkundum. Canım yanıyordu. Canım çok yanıyordu...
"Tebrikler küçük Baydemir. Eğitimin başarıyla tamamlandı. Hala hayattasın." Duyduğum sesle gözlerimi sıkarken "Façacı..." Diye mırıldandım. "Bir gün öldürdüğüm kişi herhangi biri değilde sen olacaksın..."
"Küçük hanımı odasına taşıyın. Akşam aile doktoru onunla ilgilenmek için gelecektir."
Bedenime dolanan ellerin beni sarmasına izin verirken gözlerimi hiç açmadım. Artık yeni kurallarım vardı. Hayatıma oturtmam gereken yeni kasideler.
Ağlamak yok.
Yaşamak için öldür.
Ölmek için yaşa.
Ben Güneş Erna Baydemir. On bir yaşındayım. En azından öyle söylerler. Ama ben hiç on bir yaşında bir katil tanımadım. Ben katilim. Ben bu dünyaya gelmiş en büyük felaketim. Ben ölü bir katilim.
Bugün gözyaşlarıma kör, çığlıklarıma sessiz kalan babam değil kardeşlerimdi. Ve bu beni daha çok yaralamıştı. Çünkü yabancı kardeşlerim, öz babamdan daha çok tanıdıktı...
...........
"Burada kalamaz diyorum neyini anlamıyorsunuz?!"
"Ne diye kalamıyormuş?"
"Anlamıyor musun beni Azra sen? Bunca şeyden sonra bu kadın nasıl burada kalacak? Oradayken seni kurtarmış olması bir şeyi değiştirmez o hala aynı kadın."
"İlgilenmiyorum Cumhur. O burada kalıyor. Gitmesine izin vermeyeceğim."
"Azra -"
"Azra haklı Cumhur. Onu öylece bırakacak değiliz. Burada kalıyor. Eğer onu görmek istemiyorsan buradan gidebilirsin ama o iyi olana kadar burada."
"Araf, işin ciddiyetini anlamanız için ne yapmam gerekiyor? Kim olduğunu bilmiyormuş gibi konuşma! Eğer ne yaptığımı öğrenir-"
"Yeter artık! İkinizde odadan çıkıyorsunuz. Sizin yüzünüzden uyanacak."
Duyduğum seslerle yüzümü buruştururken dün içtiğim o kadehlere lanet ediyordum. Dünkü amacım kör kütük sarhoş olmaksa eğer bunu başarmıştım. Ama getirisi feciydi. Baş ağrımın ne zaman geçeceği hakkında kafa yorarken gözlerimi araladım.
Gözlerim doğrudan karnımdaki yarayı bulduğunda bu defa üzerimde koyu yeşil bir tişört vardı. Kan lekesi gözükmüyordu. Araf pansuman yapmış olmalıydı. Başım tekrar yastığı bulduğunda kafamı üşengeç bir şekilde bana bakan kadına çevirdim. Endişeyle beni izliyordu. Soracağım çok şey vardı ama hepsini arka plana atarken "Üzerimi değiştirenin sen olduğunu varsayıyorum." Dedim kısık bir sesle.
"Diğerine kan bulaşmıştı. Rahatsız olmanı istemedim. Başın hala ağrıyor mu?" Küçük adımlarla bana doğru gelen kadını görmezden gelip başımı tavana doğru çevirdim. "Sarhoş olmayı başardığıma göre dün gece fazla içmiş olmalıyım."
"Biz senden sonra gelmiştik ama evet, çok içmiş gibiydin."
Tek elimle anlımı ovarken"Bana bir taksi çağır." Diye mırıldandım. "Şimdi sırası mı Güneş?"
"Sırası olup olmadığını umursayan kim? Bir taksi çağır bana ve eşyalarımı alabilirsem sevinirim."
"Eşyaların burada. Ama taksi çağırmayacağım."
"Anlamadım?" Tek kaşım kalkarken Azra'nın vereceği cevabı bekliyordum. "Güneş, biliyorum saçma gelecek sana, istemeyebilirsinde ama burada kalmak senin için daha iyi olur."
"Bu ne demek?"
"Benim yüzümden vuruldun. Hem yaran daha yeni. Birşey olduğunda müdahale edebilecek kimsede yok. Birkaç gün bizimle kalsan olmaz mı?"
"Siz?"
"Biz işte. Burada kal, en azından iyileşene kadar."
"Gideceğim ve gidiyorum." Derken uzandığım yataktan çıkıp tek hamlede ayaklandım. Tek elim hala ağrıyan başımı bulduğunda sarsak adımlarla odadan çıktım. Beni karşılayan küçük koridorda yürürken Azra'da hemen arkamdan geliyordu. "Güneş, bak bizi tanımıyorsun, tedirgin olmanı anlarım ama bu durumda hiçbir yere gidemezsin."
"Buna sen mi karar veriyorsun?"
"Öyle değil. Ama zaten yaralısın. Otele dönüp ne yapacaksın ki?" Kaşlarım çatılırken hızla arkamı döndüm. "Otelde kaldığımı kim söyledi ki?" Ela gözlerini benden çekerken"Dün sen söyledin."dedi hızlıca. "Sarhoşken. Üstelik cüzdanında otelin kartını bulduk." Söyledikleriyle tatmin olurken tekrar arkamı dönüp yürümeye başladım. Karşıma çıkan merdivenlerden hızlı hızlı inerken Azra'yı duymazdan geliyordum.
"Güneş bir konuşalım lütfen. Otele dönmen şu an hiç mantıklı değil."
Merdivenlerin sonuna vardığımda girdiğim salonu görmemle bunun bir hafta önceki ev olduğunu anlamıştım. Anlaşılan onların evindeydik. Salondan çıkıp antreye yönelttim adımlarımı. "Güneş inat etme lütfen. Hiç olmazsa konuşalım. Hala yaralısın sen." Partmantoda kendime ait olan eşyaları aramaya başladığımda Azra hala söyleniyordu.
Bulduğum ceketimle rahat bir nefes alırken ona doğru uzandım ama başka bir el bunu benden önce yapmıştı. Gözlerimi sinirle yumarken tek istediğim biraz daha sabırdı. Arkamı dönerken Azra yerine Cumhur'u görmemle isteğimin daha şimdiden reddedildiğini anlamıştım. Bitmiyor çilem adlı senfonime her an başlayabilirdim.
"Gidiyor muydun?" Derken sesi alaylı çıksa da yüzündeki ciddiyeti saklayamamıştı. Uyanmadan önce duyduğum seslerden birinin ona ait olduğunu biliyordum. İstemeyerek de olsa başımla onayladım onu. Muhatab olmak istemiyordum bu adamla. İçimden bir his ölümüne uzak olmam gerektiğini söylüyordu bana. "Gidiyorum."
"Senin gibi bir kadın için fazla aptalca bir seçim olur." Beni kışkırtmaya çalışıyorsa eğer çabası boşunaydı. Onun dolduruşuna gelecek değildim. "Seçimlerimin bağdaştırdığı tek kişi ben olduğum için rahatım. Umarım bir daha görüşmeyiz." Elinden çektiğim ceketimi hızlıca üzerime geçirdiğimde bir anlığına unuttuğum yaram keskin bir sızıyla tekrar hatırlattı kendini bana.
"Kendine iyi bak. Hoşçakal." Derken Azra'ya bakıyordum. "Güneş, lütfen en azından Araf'ın gelmesini bekleyelim. Oda gelsin seninle. Son kez baksın yarana olmaz mı?"
"Gidiyorum Azra." Bana melül melül bakan gözlerine tebessüm etmek istesemde onlara arkamı dönmekle yetindim. Azra pes etmeyerek bu defa kapının önüne geçtiğinde sanki önümde değilmiş gibi kapıyı aralayıp geçebileceğim kadar bir boşluk yarattım. Spor ayakkabılarımı ayağıma gelişigüzel geçirip evden dışarı attım kendimi.
Birkaç adımı seke seke ilerledikten sonra sırtımı duvara yaslayıp ayakkabımın topuğunu giyindim. Azra hala başımda bekliyordu. Araf'ın bu kadına sürekli anne deyip durmasını şimdi daha iyi anlıyordum. Kontrolcü bir anneden farksız gözüküyordu zira karşımdaki kadın. Güven verici olduğunu düşündüğüm bir şekilde ona tebessüm ettiğimde tek istediğim peşimi bırakmasıydı.
Daha fazla konuşmaya gerek duymadığımdan kaldırıma doğru yürümeye başladım. Bu evde kalacak değildim. Birkaç kez görüştüğüm, sebepsizce azar işittiğim ve ufakta olsa bir kavgamızın olduğu insanlarla aynı evde kalacak değildim. Tamamen savunmasız sayılmazdım. Ama son yaşadığım şeylerin üzerine birde yaralıyken onların yanında kalacak değildim.
"Güneş kaldığın otelin önünde seni bek-"
"YUSUF ÖMÜR'ÜN YANINA GİTMİŞ!"
Aynı anda kulaklarıma dolan sesleri duyduğumda hızlıca arkamı döndüm. Cumhur, Azra'nın hemen arkasında dururken tek elinide omzuna koymuştu. Azra anlamaz gözlerle yanındaki adama bakarken ben anlamsızca ikisinde dolaştıyordum gözlerimi. Geldiğim yolları birkaç hızlı adımda kapattığımda karşılarında dikildim. Gözlerim doğruca hedefi olan kızılları buldu.
"Ömür nerede?" Yusuf, Ömür'ü mezarlıkta sıkıştırmaya çalışan çocuktu. Eğer yokluğumu biliyorsa Ömür'e yaklaşmasını anlardım ama yanında Ökten'ler varken bunu yapması deli cesareti olurdu. İyi olup olmadığını karşımdaki adamdan öğrenemezdim. Gidip bizzat kendim görmeliydim kardeşimi.
Endişe içimi bir kurt gibi kemirirken olabilecek tüm ihtimaller gözümün önünde canlanıyordu. "Yanına gittiyse selam verip geçmemiştir. Ömür nerede?" Kaşları çatılırken"Nerede olduğunu nasıl bileceğim?"diye sordu. "Yusuf'un yanına gittiğini biliyorsan eğer şu an nerede olduğunu da biliyorsundur. Bilmiyorsan da eğer öğren çünkü Yusuf sözde senin kardeşin!"
"Öyle herşey ha deyince olmuyor aynasız."
"Oldur o zaman." Gözleri ağır ağır yüzümde gezinirken sıkkın bir nefes verip "Zaman lazım."diye homurdandı. Kaşlarım kalkarken "Bende bolca var." Diye cevapladım onu. "Ama eğer Ömür teh-"
"Ben öğreninceye kadar burada kalın ikinizde." Bana bakmak yerine Azra'yı gözlerinin hedefine aldığında öfkeyle soludum. "Kağan'ı arayıp sorarım. Zaten dışarıdalar. Eğer eve döndüğümde seni burada bulamazsam peşinden koşup senin kardeşinin akıbetiyle zaman harcamam." Konuşmadan arkasını dönüp doğrudan eve doğru yürüdüğünde gözlerim tekrar Azra'yı buldu. "Eve geçelim."dediğinde elleri hiç vakit kaybetmeden kolumu kavradı. "Bahsettiğiniz çocuktan haber gelene kadar burada beklemen daha iyi olur."
Benide peşinden eve götürmesine izin verirken bir dakika kadar önce çıktığım eve tekrar girdim. Hızlı adımlarla salona girdiğimde gözlerim Cumhur'u arıyordu. Salon yerine üst kattan indiğinde elindeki kot ceketi üzerine geçiriyordu. Gözleri bize uğramadan doğrudan antreye yürüyüp evden çıktığında tek yaptığım arkasından bakmaktı.
Silkelenip peşinden gitmek için adımladığımda Azra'nın elleri bir kez daha kollarımı sardı. "İzin ver bizimkilerle konuşsun. Sana istediğin şeyi getireceğinden eminim." Kolumu elinden kurtarıp sinirli bir nefes vererek koltuğa oturdum. "Cumhur'da gitmemen gerektiğini düşünüyor. Burada kal-"
Alayla gülerken öyle mi der gibi kaşlarımı kaldırdım. "Sadece başım ağrıyordu Azra. Kendimdeydim. Konuşulanları duydum." Kısa bir es verdim konuşmama. "En azından beni evde istemediği kısımları çok net bir şekilde duydum. Ömür'ün nerede olduğunu öğrendikten sonra gideceğim."
"Bu ev benim Güneş. Eğer onun varlığı seni rahatsız ediyorsa gitmesi gereken o olur çünkü sen benim misafirimsin." Söylediklerini yüzündeki ciddi ifadeyle desteklerken nedense bunu yapacağından emindim. Ama giden ben olacaktım.
"Azra, gitmek istiyorum. Üstelik ısrarını da anlamış değilim. Bak, yerinde nasıl kıvrandığının farkındayım." Derin bir nefes alıp duyacağım şeylere hazırladım kendimi. "Eğer bilmem gereken birşey varsa şimdi tam sırası." Azra konuşmak yerine etrafı izlerken içime çektiğim soluğu bırakıp başımı ellerimin arasına aldım. Bir an önce bu evden çıkmam benim için en iyisiydi. Burada beni tedirgin eden birşeyler vardı. Üstelik kesinlikle ortada birşeyler dönüyordu ve benim ne olduğundan haberim yoktu. Bedenimi öne doğru eğip Azra'nın yüzüne baktığımda açılan kapı yüzünden dikkatim oraya kaymıştı.
Cumhur gelmişti. Ama yalnız değildi. Yanında iki adam daha vardı. Kumral olan çocuk gülümseyerek beni başıyla selamladığında gülümsemesem bile selamını başımla aldım. Cumhur ve yanındaki esmer çocuk beni izlerken oturduğum yerden kalktım.
"Bu görüşme beklediğimden daha hızlıydı." Kaşlarımı kaldırırken karşımdaki üçlüye bakıyordum. Cumhur ifadesiz bir yüzle yanımdan geçip ilk gün oturduğu tekli koltuğa geçtiğinde arkamı dönüp yüzüne baktım. "Ömür."dedim sadece. Bir an önce ne olduğunu anlatsa iyi ederdi.
"Çocuk iyi. Merak edecek bir şey yok." Konuşan kişinin hangisi olduğunu görmek için arkamı döndüğümde kumral olan tekrar tebessüm etti. "Yerini öğrenmek istiyorum. Nasıl olduğunu kendim görmeliyim."
"Yanına gidebileceğini sanmıyorum. Ökten diye biriyle beraber gitmiş."
"Nasıl bu kadar eminsin?" Ellerimi belime yerleştirirken sorgulayan bakışlarım önümdeki çocuğun üzerindeydi.
"Yusuf'un yanından onu alan adama Ökten diye seslenmiş. Sanırım tanıyorsun adamı. Dert edecek birşey yok. Ayrıca Yusuf yediği o yumruktan sonra bir daha Ömür'ün karşına çıkmayacaktır."
Şaka mıydı bunlar? Birkaç dakika içinde karşıma geçip anlattıklarına inanabilir miydim? Adam gözlerimde ki çelişkiyi anlamış gibi gülümserken"Merak etme."dedi tekrar. "Sokaktaki çocuklarla konuştum ben. Görenler olmuş zaten. İçin rahat edecekse senin için o adamın adresini bulurum ama gidebilecek misin emin değilim." Gözlerim usulca Cumhur'a kaydı. "Nasıl olduğunu kendim görürüm."
"Gidiyor musun?" Diyen adam arkamdaki kumral çocuktu. Başımla onayladım. Kalmam için sergiledikleri bu anlamsız tavra herhangi bir kılıf uyduramıyordum. Azra gözlerinde açıkça görünen çelişkiyle bir bana bir Cumhur'a bakarken ağzındaki baklayı ne zaman çıkaracağını merakla bekliyordum.
Konuşmayacağını anladığımda nefesimi verip başımı ağırca salladım. Veda etme gereği bile duymamıştım bu defa. Çünkü içimden bir ses ayrılığın bu kadar hızlı olmayacağını söylüyordu. Beklediğim gibi olduğunda Azra beni yanıltmayıp oturduğu yerden endişeyle ayaklandı. "Gidemezsin!" Diye neredeyse bağırdığında dudağım usulca kıvrıldı. Gitmememi gerektiren bir neden vardı ve burada bana bunu söyleyecek biri varsa oda bu kadındı.
Cumhur çattığı kaşlarıyla Azra'ya bakarken Azra onu görmüyor gibiydi. "Neden olduğunu sorabilir miyim?" Derken gözlerim yüzünde geziniyordu. Benden kaçırdığı gözleri yerdeki halının üzerinde dolaşırken "Öylece kalsan olmaz mı yani?" Diye sordu. Dilimi damağıma vururken onaylamayan sesler çıkardım. "Sizi tanımıyorum Azra. Karşılaşmamızın çokta iyi olduğunu söylemezsin." Gözlerim birkaç saniyeliğine arkasında oturan Cumhur'a kaydı. "Arkadaşlarınla pekte iyi anlaştığımı da söyleyemezsin ayrıca." Diyede ekledim.
"Cumhur hariç hepsinin yeterince insancıl olduğuna yemin edebilirim."
Başımı salladım. "Bundan eminim. Ama bu hala geçerli bir sebep değil."
"Güneş..."
"Bugün adımı senden fazlasıyla duydum Azra. Ve inan duymak istediğim şey beni burada tutmanı gerektiren o sebep."
"Gidecek misin yani?"
"Öyle."
"Bak Güneş." Azra küçük adımlarla yanıma vardığında tek elini omzuma atıp sıktı. "Cumhur sen uyurken, yani baygınken-"
"Azra!" Cumhur'un sesi aramıza girdiğinde Azra onu duymazdan gelerek bana bakmaya devam etti. "Kaldığın otele gitti tamam mı?" Kaşlarım çatılırken"Bunu neden yaptı?" Diye sordum. Kaldığım otele gitmesini sağlayan şey ne olabilirdi ki? "Otelden seni arayıp oraya gitmeni istediler. Senin gelemeyeceğini söyledik ama çok ısrar ettiler ve bizde ister istemez şüphelendik. Telefondaki çocuk çok endişeliydi. Senin başından geçenlerde malum, pek normal değil."
"Bu neden oraya gittiğini açıklamıyor."
"Bir sorun olabileceğini düşündük sadece. Ve Cumhur'da kontrol etmek için kartvizitte ki adrese gitti. Ve bunu iyiki de yapmış diyorum şu an."
"O nedenmiş?" Derken bir elimle alnımı ovdum sıkkın bir şekilde. Yine benden habersiz benim etrafımda dönen birşeyler vardı. "Oteli ablukaya almışlar Güneş."
"Anlamadım?" Derken kaşlarımı çatmıştım. Alnımda ki elim duraksarken kısaca etrafımdaki insanlara baktım. Cumhur hariç hepsinin dikkati benim üzerimdeydi. "Seni arıyorlarmış Güneş. Üstelik tipleri pekte tekin değilmiş."
Cumhur'a bakarken sinirle soludum. Bunu şimdiye kadar ertelemeleri nedendi ki? En başta bilmem gerekirdi. "Adamlar tanıdık mı?"
"Hayır." Azra arkadaşı yerine beni cevapladığında omuzlarım düştü. "Beni kim diye arıyorlarmış?" İçimi saran korkuya bir kılıf uydurmaya çalışıyordum ama nafileydi. Beni kim neden arardı ki? Aklıma doluşan ihtimaller boğazıma dizilirken yutkundum. Olabilir miydi? Babam, beni bulmuş olabilir miydi? Yaşadığımı öğrenmiş miydi yoksa? Bu mümkün müydü?
"O kadarını bilmiyoruz Güneş ama adamlar basit insanlar değiller." Azra'nın dedikleriyle sinirle gülerken öfkeyle koltuğa oturdum. Ellerim şakaklarıma varıp ovmaya başladığında sinirden gülüyordum. Daha başıma ne kadar dert açılacaktı ki? Aklımı kaçırmak üzereydim artık gerçek anlamda. "Adamlar tekin değil ama siz çok tekinsiniz öyle mi?" Derken alayla hepsine baktım. Herkes beni delirtmek için uğraşıyor olmalıydı. Yanımdaki bu adamların temiz ayakkabı olmadığını gördüğüm ilk andan itibaren biliyordum ama onları kendime bir tehlike olarak görmemiştm. Gereksiz güvenim bir kez daha beni yarı yolda bırakır mıydı? Yüzümdeki gülümseme hızla silinirken oturduğum yerde dikleşip teker teker hepsine baktım.
"Siz çok mu tekin insanlarsınız Azra?"
"Anlamadım, ne-" yanıma gelen Azra'yı elimle durdururken "Bir evdeyiz. Kendini tüm ülkeye öldü gösteren eski bir asker." gözlerimle arkasında duran siyah saçlı adamı gösterdim. "Tüm emniyetin, hatta yer altı mafyasının aradığı ünlü hacker Karayip-" adamın renginin attığını görürken alayla gülümsedim. "Bir tıpçı ki o çocuğun hala burada ne işi olduğunu anlamadım. Size göre fazla temiz-" Gözlerim bu defa kumral olan adamı buldu. "Büyük ihtimalle bir yüzücü, kim olduğunu hala anlayamadığım bir kadın ve-"
Gözlerim koltukta oturup pür dikkat beni izleyen Cumhur'u bulduğunda rahat bir ifadeyle gülümseyip tek kaşımı kaldırdım. "Sözde mahşer diye bilinen heyetin damga vurduğu bir adam." Onlar farkında değillerdi. Evlerine alıp saalonlarına aldıkları bu kadının ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değillerdi ama şimdi olmuşlardı. Beni basite alamazlardı. Beni aptal yerine koyamazlardı. Buna izin vermezdim. Güvenimi de tehlikeyi de silip atardım ama hayır, beni bir aotal gibi parmaklarında oynatmalarına izin vermezdim.
Gözlerim usulca Azra'yı buldu. Acelem yoktu. Başımı omzuma doğru yatırırken sevimlice gülümsedim. Ama bu gülüşün altında ne yattığını herkes çok iyi biliyordu. En azından bundan sonra bileceklerdi.
"Şimdi sen söyle Azra... Bu ev ve içindekiler çok mu tekin?"
Kimse konuşmazken kapıya takılan anahtarın sesi aramızdaki sessizliği böldü. Elinde market poşetleriyle salona giren Araf'ı gördüğümde gülümsemem büyüdü. Gözleri şüpheci bir tavırla hepimizin üzerinde tek tek gezindikten sonra "Ben bir şey mi kaçırdım?" Diye sordu merakla. Başımı iki yana salladım.
"Hayır. Aksine bizde daha yeni başlamıştık..."
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Arkadaşlar şuraya sevdiğiniz veya olmamış dediğiniz o möhöm yerleri alalım.
İsimler¿
Cumhur'un ismi hakkında düşüncelerinizi söyler misiniz? Ben şahsen seviyorum ama siz galiba sevmediniz?
İçinizin ısındığı yada uyuz oldum dediğiniz kimse var mı şu ana kadar merak ettim?
Umarım bölümü sevmişsinizdir.
Oy ve yorum yapmayı unutmayın ❤️
Bir sonraki bölümde görüşürüz ☺️ ❤️
Instagram | hayatkitaplarvarsa
Spoiler için ☝🏻👆🏻
Arkadaşlar bu arada yazdığınız kitaplarınız varsa ve eğer isterseniz Instagram üzerinden benimle iletişime geçebilirsiniz. Hesabımdan kitabınızın tanıtımını yapabilirim.
Son olarak küçük bir bilgi vermek istiyorum. Kişisel birşey ama benimle ilgili olduğu için kitabın aksamasına sebep olabilir. Arkadaşlar ben kronik böbrek hastasıyım. Son kontrollerden sonra iç organlarımdan birinin ters olduğunu öğrendim 🧠
😂
Yarın da bütün gün hastanede olacağım. Bölüm yetiştirmeye çalışacağım ama eğer yetişmezse şimdiden özür dilerim.
Herkese iyi günler. Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın ❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.75k Okunma |
874 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |