Ümit başkomiser hastaneden gideli beş gün olmuştu. Onu bir daha hiç görmemiştim ve belkide bu sayede geçen tüm bu beş günüm sorunsuz olmuştu. Her zamanki tempoyla sabah sporundan sonra hastaneye geçtim. Çok fazla hastam yoktu. Öğlen yemeğinen sonraya fazla kimse kalmayacağından paydos vermemiş, o aradada hastalara bakıp erken bitirmek istemiştim. Tüm hastalar bittikten sonra kapım çalındı ve içeriye üç bilemedin dört yaşlarında bir çocukla genç bir kadın girdi. Önlüğümü çıkarmış, çantamı almış gitmeye hazır bekliyordum. Kadın yaşına göre fazla büyük giyinmişti. Bana sorsan en fazla 30 yaşındaydı ki, bu bile ona kat kat büyük gelirdi ama giyinişi elli yaşındaki bir teyzeyle birebir aynıydı. Üzerinde lacivert uzun bir parke vardı ve siyah boncuklu bir eşarp takıyordu. Taktığı eşarpla yüzünü burnunun biraz üzerine kadar kapatmıştı. Sağ gözünden büyük bir morluk vardı ve kaşı yarılmıştı. Ben konuşmak için hamle ettiğimde kadın benden önce davranıp sözü almıştı"Doğtor hanım. Biraz geç galdığ. Gusurumuza bağmayın. Randevu bulamadıydıkta. Acep randevüsüz bağabilirsen mi? Yavrucak çoğ hasta. Dünden beri bir gram uyğu uyumamış. Cayır cayır yandı sabaha gadar."
"Tabi bakarım hanımefendi fakat siz iyi misiniz? Gözünüz biraz morarmışta"
"Ben eyem doğtor hanım. İşte bu çocuk hasta bir"
"Emin misiniz? Yardıma ihtiyacınız varsa eğer-"
"Sağol doğtor hanım. Allah razı olsun. Sen bizim bebeye baksan yeter."
"Peki. Çocuğu sedyeye alın." Çantamı ve elimdeki eşyaları koltuğa bırakıp sedyede ki çocuğa yöneldim. Bronşit olmuştu ama birkaç doz havadan sonra bir şeyi kalmazdı. Ateş için şurup ve bronşit için ilaç yazdıktan sonra çocuğu ve annesini yolcu ettim. Kadının sadece gözünde değil vücudunun görebildiğim her kısmında darbe izleri vardı. Biraz üzerine düştüm ama kadın niyetimi anladığından çocuğu alıp hemen çıktı odadan. Etrafa bakındım ama görünürde kimse yoktu. Eşyalarımı alıp giriş katına indim. Elif'le buluşup eve gidecektik. Ben dışarıda Elif'i beklerken Elif telefon edip son dakika gelen bir raporla ilgilenmesi gerektiğini söylemişti. Elif hastanenin laboratuvarında çalışıyordu ve çoğu insana taş çıkartacak bir zekaya sahipti. Elif'i beklerken hastanenin bahçesi deki seyyar bir süt mısır arabası dikkatimi çekmişti. Arabaya doğru gidip satıcıdan bir tane süt mısır istedim. Ben mısırın hazırlanmasını beklerken bir ses dikkatimi çekmişti. Biri, bir çocuk ağlıyordu ve ses fazlada uzaktan gelmiyor gibiydi. Etrafıma bakınız sesin geldiği çocuğu bulmaya çalıştım. Arabalardan birinin yanına çömelmiş bir kız çocuğu ağlıyordu. Yanına gidip önüne çömeldim. Yüzüne baktığımda tanımam fazla uzun sürmedi. Bu, az önce muayene ettiğim çocuktu. Ağlıyordu. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp"Ne oldu prenses? Niye ağlıyorsun,annen nerede?"dedim. Çocuk kafasını kaldırdığında gözleri tek bir noktaya odaklanmıştı. Gözlerimi çocuktan ayırarak baktığı tarafa yöneldim. Annesine bakıyordu. Gözlerinin önünde darp edilen annesine. Annesinden en az on yaş daha büyük bir adam kadını köşeye sıkıştırmış dövüyordu. Çocuğu orada bırakıp koşarak kadının yanına gittim. Adamın havadaki elini yakalayıp geriye ittim. Kadının ağzı burnu kan içindeydi. Ellerimi tutup "doğtor hanım, Allah rızası için git sen"dedi. Kafamı hayır anlamında sallayıp karşımdaki adama baktım. Tabiri caizse delirmiş mandalar gibi bakıyordu. "Sen misin lan bizim çocuğa bakan doktor!?" dedi bağıra bağıra.
"Evet benim, n'olmuş? Dağ başımı burası kadını dövüyorsun!? Nasıl el kaldırılsın, çocuğun önünde hemde!? Utanmaz."
"Sus lan! Dırdır etme. Eşşek yüküyle para alıyorsunuz yine de bir çocuğa bakamıyorsunuz. Birde gelmiş ban ahkâm kesiyorsun. Kadın milletini başımıza doktor diye koyarlarsa olacağı budur."
"Bağırma lan şerefsiz! Sende bir kadının oğlu değil misin? Çocuğun önünde el kaldır, sonrada suçlusu biz olalım öyle mi?"
"Kes lan dırdırı! Kalk git yoksa sende nasibini alırsın."
"Nasıl alıyormuşum nasibimi gösterene!"
"Doktor değil lan, doktor hanım diyeceksiniz. Bi'anlamadınız ha. Erkek milletinin got kafalığı bu da herhelde."
Adam havada yakaladığım yumruğunu bu defada bana yöneltmişti ama benim yumruk yemeye hiç niyetim yoktu. Kolunu yakalayıp ters çevirdim. Boynundan tuttuğum adamı var gücümle yanımdaki arabaya çarptım. Kafasına aldığı darbeyle sendelemişti. Adamın yere düşmesiyle çocuğun çığlıkları iyice yükselmişti. Çocuğun sesine annesininki de eklenince herkes azar azar buraya toplanıyordu. Kadına bakıp "Polisi ara! Hemen!" dedim. Kadın beni duymamış gibi etrafına bakıyor ağlıyor, bağırıyordu. Tekrar çocuğa döndüğümde saçlarımın sanki koparılmak isteniyormuş gibi çekildiğini hissettim. Köküne kadar çekiyordu adam yakaladığı saçlarımı. Saçlarımda hissettiğim acıyla tiz bir çığlık atmıştım. "Bırak lan şerefsiz doktoru!" Adam yediği bir diğer yumrukla yere yapışmıştı ama bu darbeyi ona viran ben değildim. Kafamı çevirip baktığımda ise o adamı gördüm."Ümit?"
Ümit'in dediğini yapıp çocuğun yanına koştum hemen. Çocuk hem ağlıyor hemde öksürüp duruyordu. Bronştiti tutmuştu. Kucağıma alıp sakinleştirmeye çalıştım ama ben bile bu kadar paniklemişken bir başkasını nasıl sakinleştirebilirdim, bilmiyordum. Ellerimle yüzünü örtüp, görmesini engelledim çünkü gerçektende görmek istemeyeceği şeyler oluyordu. Keşke benimde gözlerimi kapatan birileri olsaydı. Ümit adamı altına almış, var gücüyle yumrukluyordu. Adamın yüzü kandan seçilemez hale gelmişti. Kadınsa hala ağlayıp duruyordu. Annesinin ağlama sesleri ise çocuğu iyice alevlendiriyordu. Koşarak yanıma gelen Açelya'nın kucağına çocuğu bırakıp "Bronşiti var. Hemen acile götür."
"Sen çocuğu al Açelya. Ben ümit'in yanına gideceğim."
"Hadi Açelya. Acele et." Çocuğu Açelya'ya verir vermez hemen Ümit'in yanına koştum. Adama kene gibi yapışmış bırakmıyordu. Adamına cevap verecek mecali bile kalmamıştı. Ümit'in sağ koluna yapışıp"Lütfen Ümit, dur artık. Öldürdün adamı."
"Bırak, bırak geberteyim şu şerefsizi!"
"Onun ölmesi sorun değil Ümit. Gerçekten değil ama sen kendini yakarsın. İşi bitti zaten. Baksana ne hale geldi. Öldü ölecek. Bırak. Lütfen bırak. " Ümit'in elleri gevşemişti. Adam Ümit'in ellerindem zorla kurtardığı boynunu ovup duruyordu. Herkes elinde bir telefon bizi izliyordu. Biliyordum, şu an sadece buradakiler değil birçok insan bizi izliyordu. Büyük ihtimal sosyal medyadan izleniyorduk. Ümit ayağa kalkıp bana baktı. Hala hıncını alamamıştı. Adamın karın boşluğuna bir tekme savurup tekrar bana döndü. Bakışları gözlerimden saçlarıma kaymıştı. Biz öylece birbirimize bakarken Selim ve birkaç polis koşarak geldi. "Başkomiserim. İyi misiniz? Platonik yenge, bir şeyin yok ya?" Selim nefes nefeseydi. Ümit başparmağıyla yerde yatan adamı göstererek "Kelepçeleyin şu şerefsizi Selim!"diye haykırdı. Selim belinden çıkardığı kelepçeyle adama doğru eğilip adamın ellerini yakaladı."Önden kelepçeleme. Ters kelepçe yap." Ben dahil herkes bakışlarını Ümit'e çevirmişti ama Ümit umursamıyordu. Selim fazla itiraz edemeyip adamı ters kelepçeleyip yanındaki polislere teslim etti. Kadında oturduğu yerden kalkıp polislerin peşinden gitmeye başlamıştı. Ümit tekrar bana döndüğünde ellerini saçlarıma uzatıp"acıdı mı çok?" dedi. Sesi ondan beklenmeyecek kadar yumuşak çıkmıştı. "I-ıh"
"Acımadı. Sen iyi misin asıl? Ellerin parçalanacaktı."
"Biliyorum ama Mira hanım, siz bizimle gelmelisiniz." Ümit'te bende araya giren polise bakıyorduk. "Ne için acaba? Az önceki adam yüzündense eğer-"
"Hayır Mira hanım. Bir davayla ilgili hakkınızda suçlama var. Bizimle beraber merkeze kadar gelmelisiniz. Ellerinizi uzatın lütfen."
"Merkezde öğrenirsiniz. Elleriniz."
Bakışlarım tekrar ümit'in kömür karası gözlerine kaydığında Ümit araya girip "Doktor hanım benimle geliyor. Ben götüreceğim merkeze."dedi. Bense hala ne olduğunu anlamamıştım. "Müsaade edemeyiz. Bizimle gelmeli."
"Ben narkotik şubeden başkomiser Ümit Arslan. Mira hanım benimle geliyor."
"Benimle geliyor dedim komiser."
Ümit elimi yakalayıp beni peşinden götürmeye başladığında arkamızda ki poliste peşimizden koştura koştura geliyordu."Başkomiserim eğer sizinle gelecekse kelepçelemek zorundayım. Ayrıca bende sizinle gelmeliyim." Ümit onu umursamıyordu bile. Polis en sonunda "Ali babanın isteği. O kelepçeler takılmalı başkomiserim."dediğinde Ümit durmuş tekrar bana dönmüştü. "Ne oluyor?"diye fısıldadım ona doğru. Kulağıma eğilerek"Özür dilerim doktor. Ama merak etme bende buradayım."dedi. Bıraktığı elimi polise teslim ederken üzerindeki siyah kapüşonu çıkarıyordu. Polis ellerimi kelepçelerken ben hala etrafa bakınıyordum. Etrafa ve meraklı gözlerle beni izleyen kalabalığa. Ümit hızla kelepçeli ellerimi kapüşonu ile sarıp beni kendi arabasına doğru götürmeye başladı. Bir eli belimde diğer eliyse kelepçeli ellerimdeydi. Arabasının yanına geldiğimizde on kapıyı açıp arabaya binme yardım etti. Arkamızdan gelen arka kapıya elini atıp kapıyı açtığında Ümit kapıyı çarpıp"Üzgünüm ama ekip arabası değil. Benim arabam. Kendine binecek başka araba bul komiser "dedi. Polis fazla uzatmadan arkada bekleyen ekip arabasına binmişti ama yüzünden Ümit'e karşı nasıl hissettiği anlaşılıyordu. Ümit arabaya binip gazı köklediğinde kendime tutunacak bir yer aradım ama bu ellerle pekte kolay olmuyordu. Daha fazla dayanamadan "Ne oluyor, niye tutuklanıyorum?" dedim. Ümit bir anlığına gözlerini yoldan ayırıp bana kilitledi ama fazla uzun sürmemişti. "Ümit? Anlatacak mısın? Erkenden bilmem daha iyi olur, değil mi?" Ümit ne konuşuyor nede bana bakıyordu. Merkeze çok az bir mesafe kala "Sevgilin doktor. Sevgilin. Hepsi onun yüzünden. Sana bir şey anlatamam. Doğru olmaz. Ama sen sadece doğru bildiklerini yani kısaca sadece doğruları anlat. Senin iyiliğin için. Sakın o şerefsizi korumaya da çalışma. Senden daha önemli değil. Senin içinde öyle olmalı. O seni düşünmedi. Sende onu önemseme."demişti.
"Ne oluyor Ümit? Berk ne alaka? Niye ben bu haldeyim? Benim ne suçum var?"
"Suç sende değil doktor. Adam diye yanında gezdirdiğin o insan müsveddesinde."
"Gidince öğrenirsin. Benden bu kadar." Ümit düştüğünde çoktan emniyetin otoparkına girmiştik. Araba durduğunda karşımda Beril, Selim ve birkaç başka polis vardı. Arkamda ise beni kelepçeleyen komiser ve üniformalı birkaç polis daha. Sanki canlı bombaymışım gibi davranıyorlardı. Ümit'in yönlendirmesiyle narkotik şubenin olduğu kata çıktık. Selim ve Beril yanımdan ayrılmıyor"Korkma platonik yenge biz buradayız."deyip duruyorlardı. Uzaktan biri görse örgüt falan yönetiyorum sanarlardı. Narkotik şubeye geldiğimizde beni sorgu odalarından birine soktular. Bir masa, ankesörlü bir telefon, iki sandalye ve tavandan sarkan büyük bir floresan lamba dışında hiçbir şey yoktu odada. Floresanın ışığı gözlerimi kamaştırıyordu. Saate baktığımda iki saat kadar bir süre burada olduğumu fark ettim. Büge ve Elif gelmiş olmalıydılar. Annem ve babamın haberi var mıydı acaba? Varsa şu an ne yapıyorlardı? Acaba annem benim videomu görmüş müydü? Sanırım biraz daha burada kalırsam kafayı yerdim. Kollarımı masanın üzerinde birleştirip kafamı yasladım. Gözlerimi kapatıp hiçbir şey düşünmemekti niyetim. Ama olmuyordu? Neden burada tutuluyordum? Suçum neydi? Berk bir şey mi yapmıştı, o yaptıysa eğer ben niye suçlanıyordum? Ümit neden hiçbir şey söylemiyordu? Beni bu düşüncelerden koparıp alan, kapıyı açıp içeriye doğru birkaç adım atan Ümit olmuştu. Elinde bir bardak çay ve bir çikolatayla bana bakıyordu. Masaya yaklaşıp karşımdaki sandalyeye oturdu. Bardağı ve çikolatayı bana uzatırken"Al bunları doktor. Ne zamandır buradasın. Bitirdikten sonra sorguya başlayacağız."dedi. Gözlerini benden ayırmıyordu. Önüme gelen bir tutam saçımı ellerimle kulağımın arkasına sıkıştırırken gözlerimi köşe bucak kaçırıyordum. Sanki suçlu olan benmişim gibi. "Gözlerini kaçırma doktor. Suçlu olan sen değilsin. Çeneni dik tut. Kimseye koz verme. En fazla bir gece tutabilirler seni. Fazlası olmaz. İfadeni verip çıkman için elimden gelen herşeyi yapacağım. Söz veriyorum sana." Gülümsedim. Beni gülümseten önümdeki çay dolu bardak yada çikolata değildi. Kesinlikle değildi. Beni gülümseten karşımdaki adamdı. O olmalıydı. İçimde bir yerlerde bir ses öyle söylüyordu."Aklımı okuyorsun herhalde başkomiser?"
"Korkma. Normal bir oda sadece. Basit bir sorgu olacak. Üzerine gelemezler."
"Sorgudan yada sorulacaklardan korkmuyorum başkomiser. Belirsizlik korkutuyor beni. Hiçbir şey bilmemek."
"Birazdan öğrenirsin merak etme. Önce iç şunu."
"Çıktıktan sonra içerim. Önce ifademi vereyim."
"Onlar birazdan bitmezse sorgunu başlatmam doktor."
Ümit önümdeki bardağı bana doğru biraz daha iteklerken ben hala ona bakıyordum. Bardağı alıp çayımı içerken sanki bir sorgu odasında değilde dışarda bir yerlerde bir kafedeymişim gibi geliyordu. Ben çayımı içip, çikolatayı son kırıntısına kadar yiyene kadar Ümit beni izleyip durdu. Boş bardağı ve çikolatanın boş paketini alıp dışarı çıktıktan yaklaşık on beş dakika kadar sonra elinde mavi bir dosya ile tekrar odaya geldi. Ondan beş dakika kadar sonrada beni kelepçeleyen komiser içeriye girdi. Bu adamı kafama kazınmıştı. İlla bir gün ödeşecektim. Ümit diğer komisere fırsat vermeden karşımdaki sandalyeye oturmuştu. Şu an tamda bey amcalık yaptığı kısımlardan birindeydik. O diğer komiserle uğraşıp dururken ben gülümsemeden duramıyordum. "Ne o doktor hanım? Sorgu odasında olmanız fazla hoşunuza gitti sanırım. Sevgilinize fazla güveniyorsunuz herhalde?" komiser konuştuğunda bakışlarım tekrar ona yönelmişti. Bakışlarında ki nefreti ben bile fark etmiştim. "Benim kimseye güvendiğim yok. Kaldı ki neden burada tutulduğumu dahi bilmiyorum. Kimseyle konuşmama izin vermediniz. Telefon hakkımı bile kullanmadım ben. Şimdide bana haksız yere suçlu muamelesi yapıyorsunuz."
"Haksız yere olup olmadığını birazdan anlarız." Komiser ümit'in elindeki dosyayı alıp içinden bir fotoğraf çıkararak ban uzattı. "Bu adamı tanıyorsunuz doktor tanım, değil mi?"
"Özel hayatım sorgu konusu mu?"
"Mevzu özel hayatınız değil doktor hanım. Mevzu, özel hayatınıza dahil ettiğiniz insanlar. Tekrar soruyorum Berk Çetinkaya ile ne gibi bir bağınız var? Söyleyebilirsiniz. Burada biz bizeyix nede olsa. Siz, ben ve başkomiser." Komiseri izlerken gülmeden edememiştim. Beni ilkokul çağında küçük bir çocuk olarak görüyordu sanırım. "Komiser bey. 25 yaşındayım. O camın arkasındakileri bilmediğimi düşünmemişsinizdir umarım. Bu zekama hakaret olur." Çenemle gösterdiğim camın arkasında birilerinin olduğunu en az ben gibi o da biliyordu. Ümit'i dinlemiş çenemi dik tutmuştum. Ümit gülerek beni izlerken komiser devam etti."Peki madem. Sevgiliniz Berk Çetinkaya-"
"Düzelteyim komiserim . Sevgilim değil, eski sevgilim." Cümlelerim komiserin bakışlarını şüpheyle üzerime çekerken Ümit'in kömür karası gözlerinin daha fazla açılmasına sebep olmuştu. Komiser fazla beklemeden devam etti."Soru cevap şeklinde devam edeceğiz doktor hanım. Net cevaplar verirseniz sevinirim. İlk olarak, eski sevgiliniz Berk Çetinkaya'dan ayrılma sebebiniz nedir?"
"Özel bir sebepti. Söylemek istemiyorum."
"Tekrar ediyorum. Eski sevgiliniz Berk Çetinkaya'dan ayrılma sebebiniz nedir? İşte anlaşmazlık mı yaşandı? Örgüt içi bir tartışma mı?"
"Örgüt derken neyi bahsettiniz anlayamadım. Ayrıca söz konusu eski sevgilim Berk Çetinkaya ile herhangi bir iş anlaşmam yoktu. Ve madem özel hayatıma bu kadar ilgilisiniz o zaman söyleyeyim. Ayrılma sebebimiz üçüncü bir kişiydi. Kısa bir mesajla ayrıldık." Konuşurken gözlerimiz tekrar Ümit'le buluşmuştu. Evet, üçüncü kişi oydu ve o, bunu fark etmişti."Kendisiyle kaç yıllık bir birlikteliğiniz vardı?"
"Üç. Üniversite birden beri tanıyoruz birbirimizi."
"Nasıl biri olduğundan bahsedebilir misiniz?"
"Sakin,sessiz, kendi halinde. Ama son zamanlarda panik ataklar geçirmeye başladı."
"Sakin ve sessiz öyle mi? Peki, son zamanlarda herhangi bir psikolojik sorun yaşadı mı? Bir sürü doktor randevusu var."
"Evet. Randevuları alan bizzat benim. Son ayda girdiği bir ameliyatta çocuk hastasını kaybetti. Sonrasında yaşadığı problemler için uzman destek almak istedi. Daha doğrusu ben istedim."
"Öldürdüğü mü? Çocuk ameliyatta nükseden hastalığı yüzünden öldü. Karıştırıyor olmalısınız."
"Eski sevgilinizi aklamanıza gerek yok bence doktor hanım. O çocuk ölmedi. En azından bu ölüm kendi eceliyle gerçekleşmedi. Esra
r bağımlısı bir doktorun yanlış tedavisi yüzünden can verdi"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |