
Uyandığımda Büge ve Elif'i terasta çay içerken bulmuştum. Elime bir kupa alıp yanlarına gittim. Beni girmeleriyle ikiside hareketlenmişti. Deli gibi merak ediyorlardı. Biliyordum. Ama beni hemen aramamaları hatırına biraz burunlarını sürtebilirdim. Özellikle benden önce Ümit başkomiseri gören Büge'yi. Kendime çay doldurup cebimden çıkardığım telefonla oynamaya başladığımda ikiside birbirlerine bakıp gözleriyle beni işaret ediyorlardı. Daha hangisinin söze gireceğine karar verilmemişti anlaşılan. Instagram hesabımdan onlarca bildiri vardı. Hesabımı açıp gelen mesajları okuduğumda kusmak üzereydim. Birçok yerde ben ve Ümit'in hastanedeki görüntüleri vardı. Altına yazılan yorumlarsa beni delirtecek cinstendi.
"Bu kadın kendini ne sanıyor? Polisler bile onu tutuklamak için gelmişler ama o hala yargı dağıtmanın derdinde. Çokta beceriyormuş gibi."
"Adam serbest kalmış duydunuz mu? Demek ki bir suçu yokmuş. Herşey su doktor bozuntusu yüzünden."
"Adamı döven polis doktorun sevgilisiymiş diyorlar. Boşuna o kadar dövmemiş adamı demek ki. Herşey o doktor yüzünden resmen. İki adamında başını yaktı. Gerizekalı kadın."
"Şu doktoru alın gözümün önünden. Birde böylelerine canımızı emanet ediyoruz. Hay Allah'ım ya!?"
"Doktor bozuntusuymuş! Bunlar kendini ne sanıyor!? Hangi gerizekalı bu adam Allah aşkına!? Bütün hesapları şikayet edeceğim. Kimsenin bana hakaret etmeye hakkı yok!" diye paylaşmıştım yorumları okurken. Bu insanlar beni ne sanıyorlardı? Şovmen falan mı!? Benim aniden alevlenen sesim ile Büge elindeki fincandan birkaç yudum çayı üzerine dökmüştü. Elif ise elindeki kurabiyeyi düşürmüş bana bakıyordu. Gözündeki gözlüklerini düzeltirken"Hangi birini şikayet edeceksin Allah aşkına. Bırak öylece. Seni savunan savunuyor zaten"dedi Elif. Orası öyleydi ama ben pekte savunmacı göremiyordum. Gözlerimi devirip tekrar telefonuma bakarken Büge'yi duymazdan gelmeye devam ediyordum. Acaba beni savunan gerçekten var mıydı? Pek kimse bilmesede doğruyu yapan bendim sonuçta. Ve Ümit başkomiser kesinlikle benim sevgilim değildi. Bu yorumun sahibi kim Allah aşkına!? Yorumları biraz daha geçtikten sonra tanıdık hesaplar görmüştüm. Sanırım beni savunan kısım burada başlıyordu.
"Biz sonuna kadar doktor Mira Korkmaz'ın arkasındayız. Sen devam et kızım. Baban sonuna kadar seninle."
"Kızıma dil uzatacak kadar yürek yemiş o öküzler nerede? Birde şimdi konuşun bakalım. O kız, Meryem Korkmaz'ın kızı. Kimse ona laf edemez!"
"Evde güvendeyiz. Nasıl olsa ev arkadaşım Mira Korkmaz!"
"Sen dert etme platonik yenge! Ü. A. Ve ekibi olarak topyekûn seninleyiz biz."
"Birşeyi düzelteyim istedim. Mira ve başkomiser daha sevgili değiller. Ama benimle birlikte onu desteklemek isteyenler Doktorun platoniği adı altında hesabımıza katılabilirsiniz. İmza Mira'nın en yakın arkadaşı Büge Boz."
"Mantıklı düşünecek olursak eğer doğru şeyi yapıp mantık çerçevesinde hareket eden tek şahıs Mira Korkmaz'dı. Asıl aptal olan onu eleştiren sizlersiniz. İQ değerlerinizi ölçmek isterseniz labaratuvarımın kapısı sizlere sonuna kadar açık ama pek bir şey çıkacağını sanmam. Zaten olmayan beyninizi daha fazla yorup insanların hayatına burnunuzu sokmayı artık kesebilirsiniz bence."
Bu son yorumlar bütün neşemi bana geri vermiş gibiydi. Demek ki babam ve annemde videoyu görmüş ve bana destek olmuşlardı. Zaten aksi bir şey onlardan beklenemezdi. Kafamı kaldırıp"Birde fan hesabı mi kurdun Büge?" dedim. Büge evet anlamında kafasını sallarken ağzına attığı son kurabiyeyi bitirmeye çalışıyordu."Hmm. Kurdum ve ayrıca şimdiden birçok fanınız var. Gerçi çoğusu bu doktor başkomiserin yanına yakışmıyor diyordu ama hepsini engelledim. Merak etme sen. Başkomiser hala senin."
"Allah aşkına Büge. Seni duyanda."
"Eğer Instagram geziniz bittiyse artık bize anlatsanız mı Mira hanım. Çünkü benim meraktan göbeğim çatladı." Büge'nin sorusuyla kafamı tekrar telefonuma gömmüştüm. Biraz daha bekleyebilirlerdi bence. Selim'in yorumuna etiketlenmiş olan bir hesap takılmıştı gözüme. Ümit'in hesabı olmalıydı bu. Fazla düşünmeden hemen gönderilerine baktım. Çoğu fotoğraf sıla,hançer,kurşun, üniforma ve bayrak içeriyordu. Ümit'te her türk gibi, Türklüğün tüm simgelerine aşık olmalıydı. Zaten ondanda bu beklenirdi. Üniversite fotoğrafları dikkatimi çok çekmişti. Gençken de epey yakışıklıydı. Yüzlerce takipçisi vardı ama kendisi sadece beş kişiyi takip ediyordu. Ve bu kişiler Selim, Beril, Ali Baba ve soyadı Ümit'inkiyle aynı olan iki insandan ibaretti. Anne babası olmalı diye düşünmüştüm. Tam hesaptan çıkacakken hakkında yazısı çok dikkatimi çekmişti. "Mantar bir panoya asılmış bir nottu belkide. Kim bilir? Bizi bize ne bağlamıştı? O not mu yoksa kalbe atılan sayısız dikiş mi? Belkide dikişi atandı bağlanma sebebim. Gözleriydi belkide." Notu okur okumaz yüreğim ağzıma gelir gibi olmuştum. Tarihi açık ve net bir şekilde gözüküyordu. Üç ay önce yazmıştı. Nefesim bir anlığına kesilirkenmtelefonuma gelen bir bildiriyle irkilmiştim. Ben ümit'in hesabından çıkarken takip edilen sayısı altıya yükselmişti. Bildiriyi açtığımda ise heyecanım doruklarda bir yerlerdeydi. Ümit bana arkadaşlık isteği atmıştı ve takip ettiği altıncı kişi bendim. Hemen kabul edip internetimi kapattım. Yeni bir bildiriyi daha kaldıramazdı kalbim. Telefonumu masaya bıraktığımda Büge ve Elif'in gözleri tekrar beni bulmuştu. Berk'le olanları anlatamayacağımdan kısa ve ucu açık cevaplar verip evden çıktım. Durakta beklerken birçok insan kınayan gözlerle bana bakıyordu. Umursamadan kulaklığımı takıp otobüsü beklemeye başladım. Ben otobüsü beklerken Elif arabasını durağa yaklaştırıp"Hadi gel, ben bırakayım "demişti. Etrafımızdaki insanlar hala beni ve konuşmakta olduğum Elif'i izliyordu. Omuzlarımı silkip "Kendim gideceğim. Sağol."dedim. Büge arka koltuktan atlayıp"Herkes seni izliyor Mira. Senin için ön koltuğa bile oturmadım. Gel işte."dedi. Omuzlarımı tekrar silkerken"Umrumda değil."demiştim. Herkes duysun istiyordum. Bu iki kelimeyi, bu kısa cümleyi herkes duysun istiyordum ve bunu resmen bağıra bağıra söylemiştim. Çünkü artık hiçbir şey gerçekten umrumda değildi. Büge "aferin benim kızıma" derken Elif"Hastanede görüşürüz. Kendine dikkat et. Takma kimseyi kafana"deyip ağır ağır sürmüştü arabasını. Onlat giderken arkalarından izlemekle yetinmiştim. Kulaklarımda çınlayan "Tuğkan- Kusura bakma" şarkısıyla kendimi kaybetmiştim. Otobüs geldiğinde ilk binen ben olmuştum. Herkes bana sanki bulaşıcı bir virüsmüşüm gibi davranıyordu. Sanki ne yapmıştım? Alt tarafı karısını döven bir adama haddini bildirmek istemiştim. Dünya bu kadar batmış olamazdı. Olmamalıydı. Trençkotumun yakalarını kaldırıp boynumu orterken kafamı cama yaslayıp müziğimi dinlemeye devam ettim sadece. Hiçbir şey yapamazdım. Hiçbir şeye gücüm yetmezdi. Evet, bunu biliyordum. Ama en azından susmayacaktım. Diğerlerinin yaptığını yapmayacaktım. Ben, diğerlerinden farklı olacaktım. Olmalıydım da. Kendime söz vermiştim. Ve Mira Korkmaz bu defa sözümde duracaktı. Kulaklarıma dolan ezgiyle kendimi bırakırken tanıdık bir sesle açılmıştı gözlerim"Gerçekten umrunda değil mi?" kafamı çevirdiğimde yüzümde kocaman bir tebessüm hüküm sürüyordu. Ümit yanımdaki koltuğa oturmuş bana bakıyordu. "Değil. Neden olsun ki?" Ümit arkasını koltuğa yaslayıp az ince benim baktığım camdan dışarı bakmaya başladı. "Araban nerede? Niye otobüse biniyorsun sen?"
"Hava kirliliğine engel olmak için toplu taşıt kullanıyorum doktor. Neden?"
"Hava kirliliği için öyle mi? Yeme beni."
"Tamirciye bıraktım. Bugün bir vatandaş olarak toplu taşıt hakkımı kullanmama izin verirsiniz umarım doktor hanım."
"Tabii başkomiserim, neden olmasın?"
"Sen niye ev arkadaşınla gitmedin hastaneye?"
"Hava kirliliği" Ümit küçük bir kahkaha attığında tüm otobüs bize bakmıştı. Herkes bir şekilde kınıyordu bizi. Ümit'in kolumu çekiştirip "Herkes bize bakıyor. Sessiz ol"diye fısıldadım. Ümit umursamadan bana doğru eğilip tenimi okşayan nefesiyle konuşmaya başladı"Umrumda değil doktor. Neden olsun ki?" diye fısıldadı. Gülümseyip tekrar cama yasladım kafamı. Arkamızda oturan teyzelerden gelen "cık. Cık. Cık"sesleri bizi ne kadar ayıpladıklarını gösteriyordu. Ümit bana doğru biraz daha yaklaşıp"Ne dinliyorsun doktor? Diğer kulaklığı bana ver. Bende dinlemek istiyorum." dedi. Yine gülümsüyordu ve o muhteşem ötesi gamzesi yine ortaya çıkıyordu. Yüzüne bakmamak için kendimle savaşırken kulaklıklardan birini çıkarıp ona uzattım. "Kablolu ,u kullanıyorsun doktor? Hemde bu devirde. Sen çok eskiden kalmasın. Bir ara hatırlatta sana Air pod alayım. Çoluk çocuğun içine böyle çıkma. Kendine iyi bak mı dinliyorsun? Bende severim bu şarkıyı." Ümit'i dinlemeden dışarıyı izlemeye devam ettim. Ümit gözlerini kapatmış , kafasını koltuğa dayamıştı. Bedenimi düz bir hizaya getirdikten sonra cebimden çıkardığım telefonumu kurcalamaya başladım. Telefonumu kendime doğru çekmekle kulaklik kablosu bana biraz daha yaklaşmıştı. Tabii Ümit'te. Yüzümde oluşan tebessüm ve aklımda yanan anı bir ampulle kulaklığın kablosunu azar azar toplamaya başladım. Kablo kısaldıkça Ümit daha çok yaklaşıyordu bana. Ben tam kulaklığı tekrar çekecekken o, nefesimi kesmiş, başını omzuma dayamıştı. "Bu kulaklık daha iyi doktor. Böyle kalsın." Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Kesin anlamıştı. Zaten anlaması gerekti. Sonuçta aptal değildi ya? Kıpkırmızı olan yüzümü girmemesini umarak gözlerimi kapattım. Otobüs hastanenin önüne gelene kadarda ağzımı açmamıştım. Kulaklığın kablosunu serbest bırakmıştım çoktan ama ümit'in başı hala benim omzumdaydı... Kafamı hafifçe kaldırıp ümit'in yüzüne baktığımda o küçük gamzenin hala aynı yerinde durduğunu görmüştüm. Kendime hakim olamayıp parmağımla gamzesine dokunup "Bence seni hiçte ciddiyetsiz göstermiyor. Böyle daha güzel."dedim. "Sen öyle diyorsan, öyledir doktor."
❤️❤️❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |