1. Bölüm

1. Bölüm

Sahra
sahrakendirci

İyi ya da kötü neydi? Bir insanı kime göre kötü olarak damgalıyorduk. Zarar kime göreydi. Bunların cevaplarını kesin olarak verebilecek biri var mıydı. Nasıl sizi pamuklara sarıp sarmalayan biri başkasının canını yakabilirdi? Hadi yaktı diyelim o insanı direk sen kötüsün diyerek sevmekten vazgeçebilir miydik? Siz bunu yapabilir miydiniz? Sizi çok seven hayatınız boyunca sizin için her imkanı sağlayan her kararınızın arkasında durup sizi destekleyen bir insanı başkalarının tabiri ile kötü olarak nitelendirip onu sevmekten vazgeçebilir miydiniz? Sizi bilmem ama ben yapamadım. Ben hayatımdaki- insanların tabiriyle "Kötü" kendi tabirimle "İyi" olan adamları atamadım hayatımdan. Sevmekten vazgeçemedim. Nasıl bırakabilirdim ki onları. Zaten insan yalnız kaldığında başlamıyor muydu tüm kötülükler. Sevgisizliğin olduğu yerde filizlenmez miydi nefret?

Evet düne kadar olan ben böyle düşünüyordum hayatı. Düne kadar herkesin içinde bir iyilik olduğuna, her şeye ve herkese rağmen değişebileceğine inanıyordum. Sevgi tüm kötülükleri yok eder, ne aptal bir düşünce değil mi? Bazı insanlar gerçekten kötüydü. Sadece kötü, bunu yapmak onlara mutluluk veriyordu. Ve maalesef ki onların mutluluğu sizin hayatınıza neden oluyordu.

Acı içinde tekrar haykırdım, yaşamak değildi bu, ölüm de değildi. Ve lanet olsun ki içimden de koparamıyordum. Titreyen bedenim kaçıncı kez geçirdiğimi bilmediğim nöbetin tekrar başlamasına haberciyken tüm iliklerime kadar yaşadığımı hissettim. Evet lanet olsun ki yaşıyordum ve bu acıya dayanıyordum.

Salonda kalan son sağlam vazoyu elime aldığımda artık kendimde değildim. Gözlerimin önünden yüzü gitmezken karşımdaki aynaya fırlattım hızla . "Suçlusun sen" ellerim saçlarıma gittiğinde onları çekmekten zevk aldım. Evet onun okşadığı saçlarımı tek tek koparırsam belki silebilirdim sahte şefkatini.

Parçalanmış aynadan görünen bedenime bakındım. Sen buydun işte. Hiçbir değeri olmayan, kullanılmış ve atılmış bir çöptün sadece. Kahkahalar yankılandı salonda. Olduğum yerde etrafa baktım şokla. Ve yerdeki aynanın kırıntısıyla karşılaştığımda korkarak geri adım attım. Aynadaki kadın acımazsızca bir kahkaha daha attığında karşımdaki diğer eşine baktım. Elleri saçlarında umarsızca gülüyordu. Yavaşça sakinleşti kadın, küçümseyici bir bakış attı bedenime. Dudakları alayla kıvrıldı .

Ruhsuz gözleri saçlarımdaki ellerime uğradığında ikinci bir kahkaha döküldü dudaklarından. "Sahiden seni sevebileceğini düşündün mü" konuştuğunda göz damarlarım çatlarcasına açıldı. Hayır hayır kafayı yiyordum . "Başka bir kadın için yanındaydı anlamadın mı aptal" acımasız sözleri kulaklarıma çarptığında bulunduğum yere çöktü bedenim. Dizlerimi kendime çekerek yarısı kırılmış aynayı izlemeye devam ettim korkarak.

Ellerini dudaklarına götürdü ve o da çöktü karşımda. Gözlerinden akan yaşlar kan gölüne dönmüştü. Yıkılmış bedeni titreyerek karşımda sallanırken usulca aynaya uzattım parmaklarımı. O kadın , ben miydim? Ellerimden korkan gözleriyle hızla geriye çekildi ve bacaklarına sıkı sıkı sarıldı. Yeşil gözlerinin damarları kan çanağına dönmüştü. "Anneni bile aldılar elinden hala şımarık bir çocuk gibi duracak mısın öyle" fısıltıyla konuşmuştu bu sefer.

Sözleriyle içimde oluşan nefrete engel olamadım. Yerde bulduğum cam parçasını defalarca yüzüne geçirdiğimde beynimin içerisinde dolanan cümlesini susturmak istiyordum sadece. Çünkü haklıydı. Ve ben bir korkak gibi gerçekleri kabul etmek istemiyordum.

"Tamay sakin ol "

"Tamay geçti abim bana bak"

"Ambulansı ara Emre görmüyor musun halini"

"Tamay yapma artık" Uzaktan gelen seslerle gözlerimi kırptım defalarca. Bedenime sarılan kollar beni bir yere sabitlediğinde karşımda siluetler görünmeye başladı. Siyah beneklerin ardında puslu bir halde hareket eden insanlar ne olduğunu anlamamı zorlaştırıyordu.

"Geçti güzelim yapma artık" ellerime geçirilen parmakları istemsiz sıkmaya başladım. Ne olmuştu? Geçen neydi?

Sislerin ardından daha önce görmediğim bir adam yüzüme baktığında korkarak arkamdaki bedene yaslandım. Ben nerdeydim?

"Sakinleşti" arkamdan gelen abimin sesi ile yerimde durdum ve gözlerimin netleşmesini bekledim. Kim sakinleşmişti ki?

"Hey beni duyuyor musun" karşımdaki adam elini gözümün önünde salladı. Temkinle kendini göstererek tekrardan kıpırdadı dudakları "Ben abinin iş arkadaşıyım , korkma tamam mı" Başımı salladım usulca. Bedenimdeki kollar gevşemeye başladığında tutmayan dizlerim bedenimi taşımazken arkamdaki adam kucakladı bedenimi. Bana ne olmuştu?

Bedenim koltuğa bırakıldığında acıdan kasılan bacaklarımla ufak bir inleme çıktı dudaklarımdan. Dayak yemiş gibi ağrıyordu her yanım. Zihnimdeki boşluklar yavaş yavaş dolmaya başladığında gördüklerim canlandı gözlerimin önünde. Acı tekrar el salladı ve kuruldu kalbimin baş köşesine.

Gözlerimden akmaya başlayan yaşlara engel olamadım. Yüreğim yangın yeriydi ve ben o yangını kendi ellerimle başlatmıştım. Acıya rağmen dizlerimi kendime çekerek başımı yasladım usulca. Ağlamaktan başka çarem yoktu. Zaten olsa da halim yoktu.

Ne kadar o halde kalmıştım bilmiyorum. Belki bir saat belki iki saat. Zaman kavramı çoktan yok olmuştu. İhanet en beklemediğim anda vurmuştu beni. En beklemediğim kişiden...

"Abim bir şey söyle artık." huzuru bir zamanlar sadece onun kollarında bulduğum adam konuştuğunda başımı kaldırdım ve gözlerine baktım. Gözleri yüzümü taradığında en son yeşillerimde takılı kaldı. Başını eğerek ellerime tutundu çaresizlikle. Parmaklarımın üzerinde hissettiğim yaşla yutkundum sertçe.

"Ne söyleyim" pürüzlü sesim kulaklarına ulaştığında başını kaldırıp gözlerime baktı tekrardan. Bu sefer daha önceki acı yerini nefrete bırakmıştı. Yüzü demir gibi sertleşirken gözlerindeki katliama şahit oldum.

"Ben keşke daha önceden-" pişmanlık barındıran sesi ile konuşacakken elimi kaldırıp susturdum onu sertçe. Onun suçu yoktu. Ya da vardı. Bu ne ifade ederdi ki şu saatten sonra?

"Tamam ." gözlerimi eskiden çok güzel dizayn edilmiş salonda gezdirdim. Yemek masasının olduğu yer tamamen dağılmış camlar yere saçılmış vazolar ve fotoğraflar bir bir yere atılmıştı. Ben mi yapmıştım bunu? Onaylamazca salladım başımı. Öfkeyi ilk defa damarlarımda bu kadar net hissetmiştim.

Hissiz bakışlarımı odada olan diğer adama çevirdim. Umursamazca etrafa bakınan gözleri yüzümde durdu ve elini salladı usulca.

"Barbaros bu çok kötü bakıyor " dudaklarını kıpırdatmadan konuştuğunda ifadesizce çektim bakışlarımı üzerinden. İçimde engel olamadığım acı yerini büyük bir hüzne bırakmıştı. Tüm çiçeklerim kurumuş yerine ıssız bir çöl bırakmıştı. Belki de bir gün önce dünyanın en şanslı olan kadını ben, bugün dünyanın en çaresiz kadınıydım .

Yüzü gözlerimin önünde tekrar canlandığında parmaklarımın ucu hasretle karıncalandı. Ona sarılmak istiyordum. Her şeye rağmen. Omzuna başımı yaslamak ve eşsiz kokusunda soluklanmak istiyordum. Herkese rağmen. Ellerini tutmak ve yanında kalmak istiyordum. Ona rağmen...

Aşk öyle bir anda sarmıştı ki bedenimi istesem de nefret edemiyordum. İstesem de onun hakkında kötü bir söz söyleyemiyordum. Ve en kötüsü onun canı yansın istemiyordum. Kendime rağmen onun yaşamasını , mutlu olmasını istiyordum. Bu ne hastalıklı bir şeydi böyle . İnsan kendinden çok bir başkasını düşünebilir miydi.

Zihnim çoktan ihanetine kılıflar aramaya başlamıştı bile. Başka çaresi yoktu , belki de mecbur kalmıştı ve yapmıştı. Evet böyle düşünmek daha basitti. Yine de dedi nefretle bakmaya çalışan kadın başka bir kadın için sana ihanet etmesi acımasızca değil mi? Keşke bunu ailesi için yapmış olsaydı. Keşke bunu başka bir şey için yapmış olsaydı. Keşke beni başka bir kadın için kandırmış olmasaydı.

Beynimin içinde dolaşan sesler içimdeki karmaşaya yenilerini eklerken başımı ellerimin arasına aldım. Ne yapmam gerekiyordu? Çoktan kararını vermedin mi zaten? Fısıldayan sesle gözlerimi kapadım hakikate. Vermiş miydim kararımı? Daha önce yapman gereken bir şeydi. Yapmadığın için bu halde değil misin? Ses tekrardan zihnimde yankılandığında sol gözümden akan yaşı sildi parmaklarım. Geç verilmiş bir karardı. Pişman da olacaktım. Kendime ihanette edecektim. Ama aşkıma etmeyecektim. Ben her şeye rağmen sevdiğim adamın üzülmesine göz yummayacaktım. Bunu yapan kendi baban bile olsa mı.

"Evet " gözlerimi açarak verdiğim kararla yerimden kalktım. Tanımadığım ama aslında kim olduğunu bildiğim adama baktım direk. Çünkü abime bakamazdım.

"Anlaşmak istiyorum sizinle" kelimeler dudaklarımdan çıktığında yerinden fırlayan abimle geri adım atmaktan son anda döndüm.

"Hayır" aksi bir ihtimali kabul etmeyen sesi ile karşımda dikildiğinde gözlerimi kaçırdım gözlerinden . "Tamay hayır dedim . Kendini harcamana izin vermeyeceğim. Bunu aklından çıkar."

İçimde biraz sonra söyleyeceklerime üzülen kadını susturdum. Bunu yapmam gerekiyordu ve benim başka hiçbir seçeneğim yoktu. Özür dilerim abi.

"Sen bana karışma hakkını çoktan kaybettin. Şimdi çekil karşımdan" acımasızca konuşan kadın ben miydim. Gözlerine baktım sertçe. Yaşadığı hayal kırıklığı ve pişmanlık yüzünden bile okunurken başını onaylamazca sallayarak önümden çekildiğinde derin bir nefes verdim dışarıya. Karşımdaki diğer adam memnuniyetle yüzüme baktı.

"Şartları yarın bizim söylediğimiz yerde konuşalım. Doğru bir karar verdin. Her şeye rağmen, inan bana" sözlerinin ardından salondan çıktığında yerde duran fotoğrafa takılan gözlerimle yavaşça ona doğru ilerledim. Bir zamanlar eksikte olsa o neşe ile şarkı söyleyen kıza.

Evet benim hayatım aslında acılarla dolu bir roman değildi. Ben Tamay KARAMAN herkesin imrenerek baktığı başarılarla dolu , neşesi ile insanları aydınlatan bir kadındım. Ben annemin kızıydım; kötülükten uzak , içinde sevgi ile yaşayan.

3 AY ÖNCE ALMANYA(MÜNİH)

Belki de yanlıştı doğrularım Aşkını, sevgini sorguladım Yolların kapalıydı zorlamadım Öldürdüm çiçeğimi, yaşatamadım

Elimdeki mikrofonu son sözlerimle havaya kaldırarak alkışlar ve baterinin son vuruşu ile indirdiğimde kafedeki insanlara kısa bir teşekkür ederek sahneden aşağı indim. Bizimkilerin olduğu yere gülerek adımladığımda Serdar yana doğru kayarak oturmam için yer açtı.

"Ya kızım yaşayarak söylüyorsun resmen şarkıyı gören de aşık sanacak" Filiz içeceğinden bir yudum alarak konuştuğunda kahkahalarla geriye yaslandım. Aşk çok küçükken karşıma çıkmış ve asla olmayacak birine rastlamıştı. Hüzünle gülümsedim.

"Kızım biz aşka aşığız" Efe Filiz'in omzuna kolunu atarak alayla cevapladığında onu onaylayan başımla içeceğimi aldım elime. Yorulmuştuk hepimizde. İki saat sahnede hiç durmadan şarkı söylemek boğazlarımı zorlamıştı resmen.

"Abi o değil de bugün ne yapıyoruz hasılatla" Serdar her zamanki neşeli haliyle çoktan plan yapmış olsa da soru sorduğunda Efe gözlerini kısarak baktı Serdar'a

"Lan sen şu köşedeki sarışınla gitmeyecek misin bir de gelmiş bize şey yapıyor " dediğinde Serdar arsızca gülmeye başladı. Muhabbet farklı yerlere gitmeye başladığında yavaşça kalktım masadan.

"Ya Tamay yine mi eve gidiyorsun" Filiz'in isyanla kollarıma sarılmasıyla geriye çektim bedenimi en son onlarla takıldığımda kapı kapı dolaşmış ücretsiz canlı müzik vericem çıkın dışarı diye bağırıyordum.

"O hata bir defa yapılır canım hadi size iyi eğlenceler" mekandan çıkmadan paramı almak için patronun yanına giderken birden üzerime dökülen içecekle geriye doğru çekildim. İşte insanların dengelerini kaybetmeye başladığı zamanlara giriyorduk ve bana fazla geliyordu bu ortam.

"Es tut mir sehr leid(Çok üzgünüm)" üzerimdeki lekeyi peçeteyle silmek isteyen adam konuştuğunda yüzüne bile bakmadan "es ist egal (önemli değil)" diyerek yanından geçecekken kolumdan tutmasıyla yüzüne çevirdim sertçe bakışlarımı. Mavi gözleri yerimde afallamamı sağlarken şaşkınlıkla geriye doğru çektim bedenimi. Bu adamın ne işi vardı burada? En son gördüğüme nazaran daha da gelişmiş bedeni ve uzamış sakallarıyla içimde oluşan özleme engel olamadım. Sahi kaç yıl olmuştu onu görmeyeli?

"bist du in Ordnung (İyi misin)" sesi tekrar kulaklarıma dolmuş olduğum yeri hatırlamamı sağlarken sağlam bir tokat attım zihnime. Kendine gel kızım şuan olmaz. Kaşlarını çatmış , muhtemelen onu neden incelediğimi anlamayan bakışları ile bakarken yutkunup kolumu elinden kurtardım. Ne işi vardı burda?

" Nochmals Entschuldigung(Tekrar özür dilerim)" sesi kulaklarıma tekrar dolduğunda sırtını bana döndüğünde panikle kolunu tuttum hızla. Ne yapıyorsun kızım?

"Tut mir leid, ich bin etwas müde, deshalb konnte ich nicht antworten. ein Kaffee?(Şey kusura bakmayın yorgunum biraz o yüzden cevap veremedim. Telafi için bir kahve ısmarlasam)" kahve mi kızım oha yürümedin direk koştun adama.

"Ich war der einzige, der ein Getränk darauf verschüttet hat(Yalnız üzerinize içecek döken bendim)" gülerek konuştuğunda kısılan dudaklarında takılı kaldım. Allahım sana geliyorum.

"İçeceğiniz döküldüğü için şey yapmıştım ama şey yapmazsanız şey değil" saçmalayarak konuştuğumda ikinci bir tokat attım zihnimden kendime kızım neden Türkçe konuşuyorsun?. Daha ne kadar yerin dibine gireceksin?

"Tamam şey yapalım o zaman bir dakika Türk müsünüz?" karizmatik sesi tekrar kulaklarımdan içeri dolduğunda dudaklarımı ısırıp başımı salladım usulca. Tanımamıştı beni. Nerden tanıyacak zaten kızım. Kaç yıl geçti üzerinden? Bu yaşadığım an gerçek miydi gerçekten? "Buyrun o zaman benim masama geçelim" kaşlarını kaldırıp eliyle masasını gösterdiğinde zihnimde sürekli burada ne yaptığını soran kadını susturarak gösterdiği yere doğru ilerledim.

Masaya oturarak onunda karşıma yerleşmesine beklerken titreyen parmaklarımı birbirine kenetledim. Yüzünden gözlerimi alamıyordum. Kahretsin eskisinden daha yakışıklı ve karizmatik duruyordu. Yıllar resmen bu adam için çalışmıştı sanki.

"Was trinken Sie Tamay (Ne içiyorsun Tamay) " kafede çalışan arkadaş seslendiğinde yüzüne baktım boş boş. Ne demişti?

"zwei Kaffee (iki kahve)" Karşımdaki adam cevap veremeyeceğimi anlamış olmalı ki sipariş verdiğinde yüzüne bakma isteğimi engellemeye çalıştım. Kendine gel artık adam seni sapık sanacak.

"Demek Türk'sün" Hadi ama yine de beni tanımalıydı. En azından ailemden dolayı. İncinen gururumu susturarak çocukluğumdan beri aşık olduğum yüzüne güldüm tebessümle. Kader belki de burda örmüştü ilk anımızı.

"Evet sen de öylesin sanırım" tanımıyormuş gibi yaptım bende. Kim olduğum önemli değildi şuan. Ya da ailemin kim olduğu. Önemli olan tüm umudumu kesmişken onun tekrardan karşıma çıkmasıydı.

"Evet bir iş görüşmesi için kaçtım buraya biraz da kafa dağıtmak için. Aileden uzak olmak en iyisi" masaya yaklaşıp göz kırparak konuştuğunda gümbürtü ile atmaya devam eden kalbime ellerime bastırmak istedim. Lanet olsun ağlamak istiyordum.

"Katılıyorum sana" sessizlik masaya çökmüş karşılıklı kahvelerimizi içerken başını dışarıya çevirmiş adamı izlemeye başlamıştım. Bir hayli bol siyah kazağı vücudunun hatlarını gizlese de geniş omuzlarını saklayamamıştı. Onu son gördüğümde kısa olan saçları uzamış dağınık bir hal almıştı. Yüz hatları sertleşmiş ,sakalları ise uzamıştı. Koyu renkli kazak gözlerinin mavisini biraz kapatsa da hala cam gibi bakıyordu.

"Bir şey sorsam haddimi aşmam değil mi" gözlerini aynadan çekmeden konuştuğunda hızla başımı yağan kara çevirdim. Cidden sapık sanacak seni. Olumsuzca salladığım başımı sanırım aynadan gördüğünde bana doğru döndü ve ilk defa gözlerime derinlikle baktı.

"Tanışıyor olabilir miyiz?" sorusuyla içtiğim kahve boğazımda kaldığında öksürerek nefes almaya çalıştım. Tanımış mıydı beni?

"Şey bilmem karşılaşmış olabiliriz" evet kızım devam et böyle "Neden sordun" yüzünü tararken gülerek geriye yasladı bedenini. Allahım sana geliyorum.

"Adımı bile sormadan yüzüme bakıyorsun tanıyorsun gibi geldi" sözleriyle utanç hızla yanaklarıma uğramış ve kızarmalarını sağlamıştı. Aferin kızım kim olsa sorardı. Adam çok bile kalmıştı yanında.

"Ah ben, sadece, şey," saçmalayarak ne olduğu belli olmayan kelimeleri sıralarken eli masada duran elimin üzerine kapandığında dondum. Hayır ama yapma bunu bayılırım.

"Sakin ol etkilendim diyebilirsin bu normal" sözleri daha da yerimde kasılmamı sağlarken başını yaklaştırdı yüzüme doğru "Bende senden etkilendim çünkü" Ne dedi o? Senden etkilendim mi dedi? Allahım ne olur bu bir rüya olmasın çünkü şuan uyanırsam çok büyük hezeyana uğrardım.

"B-ben ya çok utandım şuan özür dilerim" diğer elimi dağınık saçlarımdan geçirdiğimde öne doğru gelen kahküllerimin arasından baktım gözlerine.

"Utanmak bir kadına bu kadar yakışırdı zaten" parmakları yanaklarıma doğru uzandığında içimdeki kopan coşkuya engel olamadım. Ben şuan yıllardır aşık olduğum adam tarafından iltifat mı alıyordum. O imkansız olan adamdan. "Ama sahnedeki cesaretli halini de tercih ederim." fısıldayarak konuştuğunda yanağımda duran eline yüzümü yaslamak istedim. Hep orda kalsa olmaz mıydı elleri?

"Ta-tanışalım o zaman Ben Tamay" soyadımı bilerek söylemekten kaçındığımda parlayan gözleri ile bir an beni tanıdığını düşünsem de kafamdan hızla attım bu düşünceyi. İmkansızdı. Eğer beni tanısaydı büyük ihtimalle benimle aynı masada oturmayı bırak benim olduğum kafede bile olmazdı.

"bende Cihangir ATABEY" elini ellerimin üzerinden çekerek tanışmak için uzattığında yaşadığım , olduğum her şeyi unuttum. Bir kere duygularımla hareket etmek istedim ve elini tuttum yavaşça. Hayatımın hatası olduğunu bilmeden...

Bölüm : 05.11.2024 14:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...