11. Bölüm

11. Bölüm

Sahra
sahrakendirci

“Küçük kız ellerinin arasında toplamış olduğu çiçekleri Prensese uzatmış. Tek istediği prensesin onu sevmesi ve mutlu bir aileye kabul edilmesiymiş. Fakat küçük kız ne kadar büyük bir günahın bedeli olduğunu bilmiyormuş .Zavallı küçük kız hayatın aksine mide bulandırıcı derecede sevgi pıtırcığı olarak büyümüş. Bilmediği diğer şey ise hiçbir zaman sevilemeyecek olmasıymış. Çünkü kızlar annelerinin kaderini yaşarmış.” Yatakta uzanarak ağlayan minik kız hikayenin bitmesiyle kaşlarını çatarak daha fazla ağlamamak için dudaklarını ısırdı. Hata etmişti o kadına çiçek topladığı için annesi çok kızmıştı ama Selma anne çok iyi davranıyordu ona. Saçlarını tarıyor onunla birlikte oyunlar oynuyordu. İstemsizce seviyordu onu. Annesinin nefretini anlayamıyordu minicik kalbi.

“Beni dinliyor musun Tamay” annesi Işıl hanımın gözlerine bakmaktan çekinerek yastığa daha çok bastırdı gözlerini. Onu üzmek istemiyordu çünkü annesi üzülünce kötü bir kadın oluyordu.

“Özür dilerim anne”

“Işıl Hanım diyeceksin bana eğer bu şekilde davranmaya devam edersen bir annen olmayacak ve yalnız kalacaksın. “Kadın acımasızca boşluğa bakarak konuşurken kırmızı ojeli parmaklarını kızın saçlarında dolandırdı”beni anlıyorsun değil mi güzel kızım. Üzülünce istemediğim şeyler yapıyorum ve sen hep beni üzüyorsun. “Küçük kız korku ile başını salladı usulca. Kötü biri mi olmuştu annesinin gözünde.

“Özür dilerim bir daha yapmayacağım” peltek peltek konuşması Işıl Hanımın gülümsemesine sebep olur gibi olsa da hızla yüzü eski asık haline döndü.

“Ceza alman gerektiğini biliyorsun değil mi bunu sen yaptın ben değil dimi güzel kızım” kadın küçük kızın saçlarını yüzünden çekerek gözlerine baktı. Ağlamaktan kızarmış küçük burnu ve o nefret ettiği yeşil gözlere.İçinde öyle bir kötülük vardı ki öyle bir kin vardı ki gözü hiçbir şeyi görmüyordu kadının.

“Ben cezamı hak ettim anne” son söylediği sözle dudaklarını ısırdı korkarak. Sinirli olduğunda anne dememesi gerekiyordu. Ve o çok sinirlendirmişti annesini.

“Sen bebeğim ben olmazsam yalnız ve bir hiç olacağını anlayana kadar bana anne demeyeceksin. Ve bu odada anlattığım masalı düşünerek sabaha kadar karanlıkta kalacaksın tamam mı.” Acımasız sözler üzerine korktuğunu belli etmek istemeyerek başını salladı minik kız. Nasıl belli ederdi ki zaten . Anladığında daha da kötü oluyordu her şey.”Kapanın arkasında iki dizinin üzerinde otur. Kameradan izleyeceğim Tamay eğer kıpırdarsan 2 gün olur cezan anladın mı beni.” Hıçkırığını tutmak isteyerek yutkundu ve minik bedenini yataktan kaldırdı usulca. Kapının kenarına oturup ellerini dizlerinin üzerine koydu. Minik bacakları daha oturmasıyla ağırırken gözlerini sıkı sıkı kapattı hüzünle. Evet hak etmişti bu cezayı. Bir daha Selma annenin yüzüne bile bakmayacaktı.

“Aferin benim kızıma” kadın topuklu ayakkabılarının tıkırtısıyla odadan ayrılırken karanlığa korkarak baktı minik kız. Aferin onun kızına…

“Aydın Abi’ye de haber verdim “ uzaklardan gelen ses kabusun içinden sıyrılarak ayılmamı sağladı. Hala uyku ve uyanıklık arasında bir yerdeydim sanki. Ve yine ölmemiştim. Aslında şaşırmıyordum artık ‘bizim gibi kadınların ruhları parçalanmadan ölmez’ demişti Işıl Hanım . Haklı olduğunu yeni anlıyordum da nedenini hala anlamamıştım.

“Bu benim için bir şey ifade etmiyor biliyorsun “ ah o aşık olduğum ses . Bir zamanlar sesini duymak parmaklarımın ucunda karıncalanmalar yaratır kalbimin çırpınışlarla ona doğru akmasını sağlardı. Ah o bittiğim sesi şuan neden bana huzuru vermiyordu?

“Cihangir bu yaptığın savaş sebebi “

“Uğruna savaşacağım tek sebebim” konuştukları konu neydi neyden bahsediyorlardı. Önceden olsa meraktan çatlardım şu sözlerin nedenini. Şimdi içimde sadece boşluk vardı. Bir de asla bitmeyen acı.

Kirpiklerimi usulca araladım. Beyaz lamba gözlerimi yakarken boşlukta sallandı birkaç saniye aklım. Bir defa daha böyle uyanmıştın hatırlıyor musun? Zihnim anıları hatırlamamı sağlarken yanağıma doğru akan yaşla etrafa çevirdim gözlerimi. Bembeyaz odada oldukça pahalı gözüken televizyon ve koltuklar uzun zamandan sonra aklımın oyunu mu düşündürdü bir ara.

“Tamay nasılsın” yan taraftan gelen ses ile yüzümü ona çevirdim. Hemen yatağın önüne çektiği sandalyesi ile üzerime doğru eğilmiş öylece gözlerime bakıyordu. Maviliklerinde olan endişe içimde çok eskilerde kalan bir yerin sızlamasını sağladı. Benim için neden endişelenmişti ki?

“Ağrın var mı” yabancısı olduğum ses tam ayakucumdan geldiğinde içimde istemsizce bir korku oluştu. Lanet olsun ki tanımadığım her erkekten ürkecek hale gelmiştim. Hiçbir şey söylemeden üzerinde beyaz önlükle bakan adamı inceledim. Oldukça yapılı vücudu ve ürkütücü bir havası vardı . Doktor olması muhtemeldi lakin dışarıda görsem yolumu değiştireceğim tipten biriydi. Aslında oldukça karizmatik duruyordu fakat gözleri buz gibiydi. Gerçekten buz gibi bakan biriydi. Cihangirden bile soğuk duruyordu.

“Burası neresi” birkaç dakikanın ardından bulabildiğim sesimle cevap verdim. Hastane odasına benziyordu .

“Hastanedesin Tamay güvendesin korkma . Tüm kontrollerini yaptık artık kendine dikkat etmen gerekiyor kalbini çok yormuşsun sağlıklı beslenmen gerekiyor. Alman gereken ilaçlarını da Cihangire vereceğim. Şimdilik bu kadar serumun bittiğinde çıkabilirsiniz.” Güvendesin mi dedi bize. Şaka gibiydi yaşadıklarım gerçekten şuan almam gereken ilaçları mı konuşacaktık. Ben sanki grip olmuşum da o da bana ateş düşürücü mü veriyordu .

“Teşekkür ederim Haktan seni de buraya kadar getirttim gerisi bende “ Cihangir ayağa kalkıp adamla toklaşarak odadan çıkmasını sağladı.

“Neden” ayakta tam da ayakucuma geldi ve yüzüme baktı. Acıyor musun bana . Tabi ki de acıyorsun bende acırdım şu halime. Vay be en azılı düşmanımız bile bana acıyorsa gerçekten bitik bir haldeydim.

“Anlamadım” karışık bir halde gözlerimde takıldı bakışları.

“Bir adamı sevmenin neden bir bedeli olmak zorundaydı” İnatla yüzüme bakıyordu sadece. Neden vücuduma bakamıyordu . Çok mu kötü haldeydim. Her yanı morlukların olduğu kollarıma neden hiç bakmıyordu. Tiksiniyor musun baksana.

“Gel hadi üzerini giydirelim”

“Ben söyleyim mi nedenini” üzerime doğru gelen adımları duraksadı. Ben bu gözlere bakınca adımı unutuyordum eskiden şimdi neden her şeyi hatırlatıyordu? “Çünkü senin gibi adamlar birini sevmenin ne demek olduğunu bilmiyorlar . Tek bildiğiniz ihanet , güç ,para ve savaşmak. Başka hiçbir şey bilmiyorsunuz.” Gözlerinin içinde dalgalanan denizi gördüm. Her an taşmaya hazır dalgalarını kıyıya çarpmadan geri çekse de kızıllıklar aydınlattı mavilerini. “Acıyor musun bana. Çok mu üzüldün halime. O yüzden mi bakamıyorsun vücuduma . “

“Tamay saçmalama” sert ve sinir akan sesi kulaklarıma çarptı. Gülümsedi dudaklarım. Sahte ve samimiyetsiz bir gülümseme.

“Neden sinirleniyorsun ki eserinizi beğenmedin mi? A şey yoksa sen ölmemi mi tercih ederdin ” öyle bir baktı ki gözlerime kan gördüm her bakışında. Orada bir adam öldü ve yeniden dirildi resmen. Cihangir sen ne zaman bu kadar açık bir ifadeyle bakmıştın bana. Hiç maske olmadan bakmış mıydın bana acaba?

Kapı tıklatıldı ve ardından hemşire girdi içeri. Bize bakmadan hiç ilgilenmeden kolumdaki serumu çıkardı ve hızlıca terk etti odayı. Paranın gücüne bakar mısınız kimse kimseye sormuyordu sen neden bu haldesin bu adamlar seni nerede buldu? Hiç yok.

“Hadi Tamay gel üzerin-“

“Ben hallederim kıyafetlerimi ver “ asla bana acımasına izin vermeyecektim. Acınacak halde olan ben değildim oydu. İçini kaplamış olan kin ve öfkeydi onu acınacak hale dönüştüren şey. Benim aşık olduğum adam nerede?

Odada bulunan dolabın içinden eşofman takımı çıkardı. Yatağın üzerine koyduğu takımın ardından geri dolaba doğru yöneldi. Eline aldığı marka spor ayakkabıyı da yatağın yanına getirdi. Üzerimde bulunan çarşafı kenara sıyırdı . Kollarımın arkasından sırtıma uzanıp doğrulmamı sağlarken sızlayan bedenimle dudaklarımı sıktım. Kokusu burnumdan içeri doldu. Hala aynı kokuyordu.

“Neden öldürdün o adamı” yüzüme hayli yakın olan yüzü sözlerimle kasıldı. Sıktığı çenesiyle gözlerimin içine baktı. Orada neler anlattı neler söyledi hiçbir fikrim yoktu. Yoktu çünkü içimde öyle bir şey vardı ki gözümü kör etmişti. Öfke değildi ona karşı duyduğum his. Nefret hiç değildi. Koca bir hayal kırıklığı vardı karşımda. Kocaman bom boş bir hayal kırıklığı.

“Neden yapıyorsun bunu” üzerimde bulunan önlüğü sıyırdı. Gözleri asla vücuduma bakmıyordu. İşine konsantre olmuştu resmen. Sanki şu dünyada en önemli şey üzerimi değiştirmem gibi davranıyordu. Cihangir sen nasıl bir adamsın. Hep böyle miydin?

“Acıma bana . Acınacak olan sensin ben değilim duydun mu beni” eşofman üstünü başımdan geçirdi. Neden izin veriyordum ona bilmiyordum . Belki de yorulmuştum .Kesin yorgundum da bu sessizliğim beni de korkutuyordu.

“Vicdanını mı rahatlatmaya çalışıyorsun?” eşofman altını giydirdikten sonra duraksadı bir iki saniye. “İnsafa mı geldin “ çorapları giydirdi . “Karını mı aklamaya çalışıyorsun yaptıklarını mı kapatacaksın” ayakkabıyı eline almışken ilk defa gözlerime baktı sertçe. “Hiçbir şekilde vicdanını rahatlatmana izin vermem . Anladın mı beni.” Başını salladı sertçe . Ayakkabıları ayağımdan geçirdi. Yan tarafa bıraktığı kabanı eline aldı .

“Bana yardım etmek mi istiyorsun o zaman bana bir bilet al . Ülke fark etmez neresi olursa olsun. “ Kabanı tutan ellerini sıktı. “Tamam o zaman ben giderim alma bilet falan. Zaten sen de nerd-“

“Tamay yeter. Dur artık.” Bağırarak bir anda kabanı yatağa fırlattığında korkarak gözlerine baktım. Refleksle ayağa kalkıp ellerimi başımın üzerine koyarken ağzımdan kaçan çığlığa engel olamadım.

“B-ben özür dilerim .” acizliğim her yandan belli oluyordu. Sızlayan vücudum ağrıya döndü. Elimi göğsüme bastırdım. Her defasında kendini belli etmek zorunda olan kalbime bastırdım. “Sana değildi sinirim. Acıdı mı “ kolları üzerime uzandığında bu sefer isteyerek çektim kendimi geriye. Dokunmasındılar artık.

“K-kabanı ver kendim giyerim” titreyen sesime lanet ettim.

“Özür dilerim sana bağırmadım”

“Dileme Cihangir beni bırak yeter. Özür istemiyorum senden . Hiçbir özür affetmemi sağlamaz seni. “

Kapıya yürüdüm kabanı giyince. Eve giderdim ve biriktirdiğim parayla Gülşah ablalara da söyler kaçardık. O ölmüştü sonuçta. Hızla ilk otobüse biner ve önümüze gelen ilk şehre kaçardık oradan da başka ülkeye .

“Nereye “ Kapının üzerine yasladığı eliyle geri kapanmasını sağladı. Kapı ile arasında kalan bedenimi çevirmedim ona. Çünkü kızıyordum kendime çünkü o gözlerde hala beni çeken bir şeyler vardı. Çünkü kokusu hala aynıydı…

“Sana ne “

“Bilet almamı istemiştin . “

“Ben alırım biletimi sen gölge yapma.”

“Oradan bensiz çıkamazsın.”

“Ben sensiz nerelerden çıktım biliyor musun. “ arkamı döndüm sinirle . Hayli uzun olan boyu başımı geriye atmamı sağlıyordu. Ne düşündüğü belli olmayan gözleri gözlerimi taradı.

“Evinin üzerinde oturan bir kadın ve kızı var onları nasıl çıkaracaksın” Gülşah ablayı nereden biliyordu?

“S-sen nereden biliyorsun”

“Ben sizi çıkarırım dediğin gibi vicdanımı rahatlatmam lazım “ içimde kırılan şey neydi bilmiyorum fakat bir an ruhumdan parça koptu. Can kırıkları tenime battı. Bu kadar kolaydı işte .

“Sonra bırakacaksın”

“Evet öyle yapacağım” bu defa sana olan güvenimi boşa çıkarma Cihangir. Yalvarırım bu sefer sözünde dur ve beni harcama.

“Tamam “ hastane odasından çıktığımızda kapıda dikilen adamlarla duraksayarak Cihangire baktım. Eli kolumdan destek olarak tutmaya çalıştığında kolumu silkeleyerek kurtuldum ondan. Bu defa kanmayacaktım .

“Yenge geçmiş olsun” çıktığımız hastanenin kapında bekleyen yine yenge diyerek dolanan adama baktım. Arabanın kapısını açtı binmem için.

“Yenge deme bana “ Yanıma oturan Cihangir ile yola koyulduğumuzda guruldayan midemi duymazlıktan geldim.

“Mert ilk önce yemek yemeye gideceğiz”

“Tamam efendim”

Sessizlik içinde hastaneye yakın olan restorandan içeri girdik. İtiraz etmeden gösterilen masaya oturdum ve yemeklerin gelmesini bekledim. Salak değildim itiraz edecek kadar çünkü kaçacak gücüm de yoktu halim de. Bedenim resmen iflasını vermiş ve kepenklerini çoktan indirmişti. En son ne zaman yemek yemiştim hatırlamaya çalıştım . Belki kahvaltılık bir iki zeytin ve çay.

Önüme bırakılan karışık ızgara tabağı dudaklarımı yalamama neden oldu. Et mi yiyecektik. Kokusuyla gözlerimi kapadım. Allahım ne zamandır et yemiyordum acaba. Karşımdaki adamı etrafımdaki korumaları herkesi unuttum yemekle beraber.

Siz hiç aç kalmış mıydınız hayatınızda. Açlık o kadar kötü bir şey ki insanın midesini guruldamasından ziyade kramplarla beraber hissettirir kendini. Hemen ardından attığınız bir parça ekmek bile yatıştırmaya yeter sanırsınız lakin asıl olay çok açken tıka basa doyacağın zamanı hayal ederek idare etmektir.

İşte üç koca yılın ardından ilk defa tıka basa doyacağımı hissettim. Midem çoktan zafer kutlamalarına başlamıştı. Önümdeki tabağa hunharca daldırdığım elimle yemeye başladım. Bakın bilmiyorum belki o tabağı beş dakika da yemiştim belki on beş.

Tıka basa dolmuş ve çatlayacaktım. Ağzıma attığım pideyi sindirebilmek için yayık ayranı diktim kafama. Önümde boşalmış tabağa baktım. Nereden baksam üç günlük yemeğimi yemiştim resmen.Hem de on beş dakikada bedava.

“Doydun mu söyleyelim mi bir tabak daha” orada olduğunu bile unuttuğum adama baktım. Önünde duran tabağa hiç dokunmamıştı bile. Ne yani ben yemek yerken öylece beni mi izlemişti. Hiç üzülemeyecektim çünkü acıkmıştım ve ne gördüyse görmüştü artık.

“Hayır sağ ol.” Acaba tabağına devam edecek miydi. Eğer yemeyecekse Gülşah abla ve Efnan’a da götürebilirdim. Sonuçta onlar da benim gibi büyük bir ziyafet çekerdi bu tabakla.

Masanın üzerinde bulunan elime uzandı parmakları. Bir an elektrik çarpmış gibi irkildim. Benim buz gibi parmaklarım onun sıcak elleri arasında kayboldu. Tam ne yapıyorsun diyecekken o benim resmen yağ olmuş parmaklarımı ıslak mendille silmeye başladı. Tiksindim bir an kendimden. O kadar kaybetmiş miydim kendimi yemek yerken.

Mahcup oldum bir an karşımdaki adama. Acaba hayatında hiç böyle bir şeye şahit olmuş muydu. Kıtlıktan çıkmış gibi yedin kızım resmen adamın çevresinde bırak böyle yemek yiyen kadını karşısında rahat yemek yiyen kadın var mıydı acaba. Ciddiyetle parmaklarımı tek tek silerken elimi çektim usulca .

“B-ben çok acıkmıştım kusura bakma . Ben silerim “ Elinde bulunan ıslak mendille bakıştı bir süre . Dolgun dudaklarını sıkarak mavi harelerini önce etrafta sonra üzerimde tuttu. Yine aklına nasıl bir şey gelmişti de bana böyle düşmanca bakıyordu acaba.

“Sorun değil.” Sıktığı çenesiyle ellerini masaya dayayarak ayağa kalktı bir anda. “Gidelim” onun tarafında bulunan tabağa baktım masumca. O burada kalacak mıydı. Alalım mı desem çok mu aciz görünürdüm. Ama muhtemelen yola çıkacak ve yine yemek yiyemeyecektik en azından tıka basa doyarsak bir gün idare ederdi .

“Eğer yemeyeceksen yani çöpe gitmesin çöpe atarlar atmasınlar da” utanarak tabağa baktım. Almam lazımdı o tabağı yemek öyle kolay bulunmuyordu. Hadi Tamay neden utanıyorsun .

“Tabağı paket yapın çocuklar bir tabak daha hazırlatın hatta”

Araba durduğunda hızlıca inerek eve doğru yürüdüm. Bir yandan etrafa göz gezdirdim. Halil’in adamları ya da başkaları kapımıza dayanmış olabilirlerdi. Sıkıca tuttuğum yemek poşetiyle ikinci kata doğru ilerledim. Acıyan bacaklarım hızımı yavaşlatsa da koşturuyordum resmen. Hemen dibimde benimle yukarı çıkan adama döndüm sinirle.

“Sen gelme”

“Kapıda olacağım acele edin” sözümü hiçe sayarak benden önce çıktı ve kapıyı çaldı. Efnan ve Gülşah abla korku dolu gözlerle kapıyı açtıklarında elimde bulunan poşeti içeri uzattım ve ellerine tutuşturdum.

“Ah Tamay ne bu hal ne yaptı o köp-“

“Sakin ol abla anlatacağım ama önce hazırlanın gidiyoruz Halil öldü “ duydukları ile şokla elindekileri düşürdü. Efnan kapıya yasladığı bedeni ile yere çöktü.

“Nasıl yani bitti mi nasıl oldu sana bir şey yaparlar kaçman lazım Tamay sen ne yaptın”

“Abla lütfen gitmemiz lazım bak anlatacağım ama vaktimiz yok otobüste anlatırım olur mu hazırlanın.”

“İyi de nasıl gideceğiz kızım hatırlasana en son kaçtığımızda neler olduğunu” çığlıklar kulaklarıma kendilerini hatırlatmak istercesine dolarken yanımdaki adamın kasılan bedenini görmezden geldim. Kendine gel.

“Abla bu defa başka lütfen Efnan anneni al ve eşyalarınızı toplayın yarım saat sürmesin”

“T-tamam abla “ onları geride bırakıp aşağı inmeye başladım hızla. Evin etrafını saran Cihangirin adamları bir nebze olsun korkularımı geriye atsa da içimde hep bir ama vardı. Burada her şey olabilir ve ben her an rüyadan uyanabilirdim.

Zaten kilitli olmayan evden içeri girdim. Etrafa bakındım bir an. Kurtuluyordum sonunda. Elime aldığım çantaya hemen bez dolaptan sarkan kazak ve birkaç pantolon koydum. Kimliğimi de yanıma alıp göğsüme soktum. Kimlik önemliydi nasıl ne zorluklarla almıştım o soysuzun elinden kimliğimi.

Kenarda bulunan un kavanozuna doğru ilerledim. Kapağı açarak tezgaha döktüm tamamını. Unun içinden çıkan bir miktar parayı da hızla cebime koydum ve sanırım hazırdım. Arkamı döndüm.

Cihangir öylece kapının önünde dikilmiş ve ev demeye bin şahit gerek olan harabeye bakıyordu. Gözleri beni es geçerek yeniden yatak ve lavabonun olduğu yere döndü. Derince bir soluk çekti içine. Adımını içeri attığında ev dediğime kızdım bir an . Ne evi ne odası resmen harabeydi kaldığım yer ve o da içeri girince bir hayli küçülmüştü. Resmen içeri attığı bir adımı tüm odayı doldurmuş ve bana kalacak yer bırakmamıştı.

“Çıkalım her şeyi aldım ben”

“Burada nasıl yaşadın sen” sesinde oluşan acı ve şaşkınlık ona karşı olan irademi sarstı. Hayır Tamay çok güzel mantığınla ilerledin sakın duygularına yenilme sakın. Sağlam bir tokat attım zihnimin ardındaki zincirle zapt ettiğim kadına. Bir tek o konuşamazdı.

“Çıkalım dedim “ yanından geçip kapıdan çıkacakken kolumu saran eli ile duraksadım. Yüzüme bakmıyordu. Yere odaklanmış boşluğa dikmişti maviliklerini.”Ne oldu”

Yüzünü sıvazladığı diğer eliyle kolumu tutan eli sıkılaştı. Kapı ile arama girdi kocaman bedeni. Ne yapmaya çalıştığını anlamak istercesine yüzüne bakıyordum.Sıkıntılı bir soluk çekti içine bir şey mi olmuştu. Kötü bir şey vardı ve ben bu bakışı biliyordum.

“Gülşah ablana ve Efnan’a çok iyi bakılacak.” Cümlesini anlamaya çalıştım. Ne demekti bu.

“N-ne demek bu”

“Onlara başka şehirde güzel bir hayat vereceğim merak etme “ gözleri hala gözlerime bakmıyordu.

“Sen niye onlara hayat veresin ki ben onlarla –“ bir an durdum ve olanları anlamlandırmaya çalıştım. “Beni bırakacaksın dimi” endişe ve panik bedenime nüfuz etmeye başladı. Ellerim karıncalandı . Hayır güvendim ben sana. Bu sefer ihanet etme bize.

Mavileri eve girdiğimizden beri ilk defa yeşillerime çarptı. Kararlılık ve sertlikle bakıyordu. Gözleri gözlerimi deşerken başını acımasızca salladı. Tanıdık gelemeyen bir ifade vardı yüzünde.

“Seni asla bırakmam” duygu barındırmayan sesi elimdeki çantanın yere düşmesini sağlarken bir yanıma sakin olmasını telkin ettim. Oldukça yabancıydı şuan bana.

“Söz verdin “ dolan gözlerim mavilerinden ayrılmadı.

“Ölsem de bırakmam Tamay” transa girmiş gibi gözlerime bakarak konuşuyordu.

“Cihangir sana güvendiğime pişman etme” sıktığım dişlerimin arasından konuştum. Kaçmak istiyordum arkama bakmadan gitmek ve hiçbir şeyi hatırlamamak neden izin vermiyordu.

“Bundan sonra benim istediğim gibi olacak sevgilim” son sözü kahkaha atmamı sağladı. Sevgilim mi demişti o bana . Başımı salladım hırsla .

“Sen delirmişsin” geriye attığım adımla çıkış yolu aradım. Belki çığlık atarsam adamlardan önce Gülşah abla gelirdi ve bir şekilde kaçardım. Gözleri gözlerimden akan yaşı takip etti. Başını sola doğru yatırdı ve yüzümü taradı derince. Bir anda açtığım ağzım daha çığlık bile atamadan onun eliyle kapanırken ne olduğunu anlayamadan sırtım göğsüne yaslandı.

Dudakları kulağıma yaklaştı. Ayağımı sertçe geriye atmaya çalıştım. Çırpınışlarımdan zerre etkilenmeden karnıma sardığı kolu ile bedenimi daha sıkı yasladı bedenine.

“Değil devlet tüm dünya karşıma gelse yine de vazgeçmem senden. Özür dilerim sevgilim seni sevdiğim için.” Sözleri gözlerimin karanlığa kapanmasına eşlik ederken o an fark ettim elinde tuttuğu gazlı bezi. Umutsuzlukla kapanan gözlerimle bir kez daha lanet ettim kendime. Yine kaçamamıştım onun pençelerinden.

Bölüm : 25.11.2024 01:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...