12. Bölüm

12. Bölüm

Sahra
sahrakendirci

İnsan kaderi ile doğar ve ona yazılan kaderi yaşar demişti Işıl Hanım yine makyaj yaparken. Soluk yüzü ve ruhsuz gözleri yaşadıklarının ardında ne olduğunu merak etmemi sağlıyordu. Bir kadın nasıl bu kadar hayata karşı öfkeli ve nefret dolu olabilirdi aklım almıyordu bir türlü. Yüzündeki allığı dağıttıktan sonra dudaklarına kan kırmızı rujunu sürmeye başladı. Aynada bulunan gözleri küçük bedenime takıldı yansımadan. Bunun bir rüya olduğunu bilsem de bir an içimde korku oluştu. Minik bedenim kapının kenarından hazırlanan kadını izliyordu hayranlıkla. Annesiydi o küçük kızın kadın çünkü. Ne kadar korksa da dünyadaki en güzel kadın olmalıydı onun için. Sığınacak tek limanı ve ağladığında sarılabileceği tek insan .

Ne salakmış küçük halim. Kenarda öylece birbirlerine bakışlarını izliyordum. Rüya ne bitiyor ne de devam ediyordu. Sanki zaman o iki bakış arasında kalmıştı. Gelecek ve geçmiş olan o iki üzgün bakış…

Gözlerim anında açıldığında kabusun etkisiyle nefes nefese kalan bedenimi bulunduğum yatakta sola doğru döndürdüm. Evet ben annemi rüyalarımda gördüğümde kabus olarak nitelendiren bir zavallıydım. Güzel anları olamayan –olmayan iki kadındık biz. Biri ölmüş diğeri ölemeden aynı kaderi yaşayan zavallı ve sevgiye muhtaç iki kadın…

Bakışlarım komodinin üzerinde bulunan pahalı saate ve beyaz güle takıldı. Hafızam gözlerim kapanmadan önce neler yaşadığımı hatırlattığında tanımadığım yatakta hızla doğruldum ve panikle olduğum odada göz gezdirdim. Kahretsin ki yine salak gibi o adama inanmıştım.

Her şeyin bembeyaz olduğu oda kendimi kirli gibi hissetmeme neden oluyordu. Boğucu beyaz çarşaflar beyaz mobilyalar ruhumu sıkıştırıyordu resmen . Tedirginlikle ayağa kalktım. Üzerimde beyaz saten uzun kollu gecelik ve yine beyaz pijama vardı. Saçlarımdan yayılan tanıdık koku dişlerimi dudaklarıma geçirmemi sağladı. Bu adam haddini çoktan aşmıştı . Beni yıkamaya nasıl cüret ederdi.

Beni bayıltıp aileme mi götürmeye hazırlıyordu. Yoksa bu da yeni bir planı mıydı. Aklımdan o kadar çok fazla şey geçiyordu ki ihtimaller birbirinin ardını kovalıyor bir tilki misali zihnimde cirit atıyorlardı. Bir salon kadar büyük olan odadan çıkarak önüme çıkan koridora ve karşıdaki merdivenlere baktım. Kimse etrafta gözükmezken hızlıca çıkabilir miydim ? Saçmalıktı bu düşündüğüm evet.

Evin içerisini saran kokuya doğru yöneldim. Merdivenlerden aşağı inerek çatal bıçak sesinin geldiği mutfak olduğunu düşündüğüm yere ilerledim. Çıplak ayaklarım parkeyi ezerken çıtırtı seslerine sebep oldu. Kapıyı hafifçe itekleyerek karşımda masa kuran adama baktım. Gördüğüm manzara onunla son güzel anımızı zihnime doluştururken dolan gözlerimle sessizce izledim.

Neden onu izliyordum çok iyi biliyordum . Hayallerim, geçmişim yaşanmışlıklarım… Neden yaşayabilecek onca şey varken en yaşanmaz olanı yaşamıştık ki? Gerçekten birini sevmenin hakkı bu muydu?

“İzleyerek karnın doymaz ama” arkası dönük bir halde menemenin olduğu tavayı eline aldı ve masaya bıraktı. En başından beri orada olduğumu pekala biliyordu bundan emindim. Şaşırmamıştım açıkçası.

“Yine haklı çıktı” masadan gözlerini çekerek yüzüme baktı. O delici mavileri ruhumun camlarına çarptı ve parçalanmasını sağladı. Nefesim tıkanır gibi oldu.

“Kim” ruhsuzca konuştu. Dudakları kımıldamamıştı bile.

“Sana güvenmememi söyleyen diğer kadın” mavileri biraz daha yeşil harelerimde takılı kaldı ve sonunda dayanamıyormuş gibi bir ifade belirdi yüzünde. Bakışları omuzlarımdan belime kadar dökülen saçlarımdan ayaklarıma kadar vücudumda dolandı ve ayaklarımda takılı kaldı.

“Terlik getireyim ben sana sende masaya geç hadi üşüteceksin” yanımdan geçerek bir yere gitti ve otuz saniye bile sürmeden elinde yine beyaz rengini taşıyan bir terlikle döndü. Önüme bıraktığı terlikleri es geçip hazırladığı masanın önünde durdum.

Kahvaltı yapmayı hatta kahvaltının içinde bu kadar çeşit olduğunu bile unutmuştum.

“Hadi bir şeyler ye düzenli beslenmen lazım.” Hiçbir şey yokmuş gibi sanki 3 yıl önce karşılıklı duruyormuş gibi davranıyordu. Karşımda bulunan sandalyeyi çekti ve oturdu. Bardağın üzerinde dumanı tüten çay bardağını dudaklarının arasına aldığında içimde bulunan öfkeyi dışarı bıraktım.

Masada bulanan her şeyi elimin tersi ile yere fırlattım.

“S-sen benimle dalga mı geçiyorsun” dudaklarının arasında tuttuğu çay bardağını dağıttığım masanın üzerine bıraktı. Sakinlikle oturduğu yerden kalkarak benim tarafıma geçti. Ayağımın ucuna doğru yeniden bıraktığı terliğe şokla baktım.

“Ayağına cam batacak” delirmeye ramak kalmamış delirmiştim. Bu adam benim aklımla oynuyordu ve dayanamıyordum artık.

“Sen manyak mısın , bu hangi oyununuz ,delirtmek mi istiyorsun beni ?”sakince yere eğilmiş yerde bulunan camları toplamaya başladı.”Bana bak dedim sana gözlerimin içine bak bir kere dürüst bir adam ol. Amacınız ne “ gözleri parmaklarımı geçirip kendime çektiğim kolunda dolandı. Yüzü hiçbir ifade barındırmıyordu.

“Biraz dinlen kendini toparla öyle konuşalım.” Yeniden yere uzanarak camları toplamaya devam ederken gülmeye başladım. Sinir tüm kanımı dondurmuştu parmaklarım buz tutmuştu . Aklımla oynuyordu resmen.

“Bu sefer ne planın var babamın önüne mi atacaksın beni kızını pavyondan topladım diye” hala yerdekileri topluyordu “Yoksa abimleri tehdit mi edeceksin elinde tutarak”

“Terlikleri giyer misin lütfen” gerçekten mi ayağıma batacak minik bir camdan mı koruyordu beni ruhum paramparça olmuşken. Masanın üzerinde dumanı tüten bardağını yere fırlattım ve dağılan cam parçalarının üzerine bastım Hışımla yerinden kalkıp üzerine uzanan kollarına karşı elimi kaldırdım havaya. Yüzünde işte şimdi gerçek bir ifade vardı öfke.

“Tamay sabrımı sınama” bağırarak üzerime gelen bedenini göğsünden itekledim. Ayağıma batan camlar ruhuma batan bıçakları unutturmayacak kadar küçüktü maalesef.

“Sen tüm vücudu dayaktan morarmış bir kadını küçücük cam parçasından mı koruyorsun Cihangir” Deniz mavisi gözlerini camdan parçalanmış ayaklarımdan yüzüme çıkardı.

“Sus “

“Sus mu kıyamadın mı sen bana yazık. Görmedin mi yaralarımı yıkamışsın ya beni sence şu cam parçaları etkiler mi beni” ayağımı kaldırıp yeniden yeri ezdiğimde biraz olsun rahatlayan kalbimin acısını görmezden geldim. Sıktığı çenesiyle elini saçlarının arasından geçirdi.

“Beni çileden çıkarma “

“Beni senin yalanların yüzünden vurdular bak “ üzerimdeki geceliğin düğmesini açıp göğsümdeki yara izini işaret ettim” bak bak sana şaka mı geliyor benim yaşadıklarım. Sen kimsin lan beni yıkayacak evine getirecek sonradan çileden çıkacaksın. Oldu başka ne istiyorsun çileden çıkacak mış adam ,ben ne yapayım ben, ben nereden çıkayım” Üzerine yürüyerek gözünü kaçırmasına engel olarak başını yüzüme çevirdim. “Sen bakmıyorsun diye kaybolmuyor o izler Atabey”

“Özür dilerim” bu değildi beklediğim. Bağırmasını bekliyordum üzerime yürümesini ya da her nasıl çıkarıyorsa öfkesini öyle yapmasını ama özür dileyerek önümde diz çökmesini beklemiyordum. Afallayarak geri adımladım. Özür mü dilemişti. Zincirlerin arasından çıkmaya çalışan küçük kız saçlarının arasından parmaklarını geçirerek her tutamını acımasızca çekiştirdi. Özür mü dilemişti. Kahkahalar yankılandı zihnimde .

“Özür dilerim kontrol edemediğim için özür dilerim yaşadığın her saniye için “

“Kes sesini”

“Özür dilerim canını yaktıkları için”

“Sus dedim sana”

“Özür dilerim beni sevdiğin için”

“Dileme artık sus”

“Özür dilerim seni bırakmak zorunda kaldığım için”

“Sus dedim sana sus artık yeter istemiyorum hiçbir şeyi sus yapma bana bunu sus ne olur “Çığlıklarım evin içinde yankılanıyordu. Ben yine o sınırdan geçmiştim. Kalbim yine parçalanmış ve camlar bir bir tenimden içeri sızmıştı. Her hücrem kanamaya başlamıştı.

“Özür dilerim seni bırakamadığım için” yerde bir çocuk misali yalvaran adam ruhumda çok ince sızı oluştururken öfke kaplı zihnim umursamadı o sızıyı.

“Beni bırak o zaman gideyim lütfen “ lanet etsem de kendime en azından uzaklarda nefes alabilecek kadar alan tanımalıydı bana. Beni özgür bırakmalıydı.

“Asla bırakmam.” Yerden kaldırdığı gözleri gözlerimde durdu “Seni asla bırakmam Tamay o hatayı bir defa yaptım ben”

“Saçmalama nasıl tutacaksın beni burada ne olarak tutacaksın ben kalır mıyım senin yanında. “

“Kalacaksın, öğreneceksin benimle yaşamayı .” Yerden aniden değişen ruh haliyle kalktı ve üzerime doğru geldi. Her adımı geri adımlamama neden olsa da bacaklarımdan geçirdiği kollarıyla hızla kucağına aldı bedenimi.

“Bırak Cihan . İndir beni yere” masanın üzerine bıraktı bedenimi . Kolları her iki yanımdan masaya dayandığında kaçacak yerim kalmamıştı. Nefret ettiğim kalbim onun yüzünden duracak gibi oldu bir an.

“Sakin ol artık. Buradan gidemezsin bende seni bırakmam. Sen benimle yaşamayı öğreneceksin ve beni affedeceksin . Bende senin ilk önce bedenini sonrada ruhunu iyileştireceğim. “

“Neden”

“Çünkü bu hikayede kötü adam olmayı ben istemedim.”

Tam dört saat geçmişti tartışmamızın üzerinden. Cihangir ayaklarımı sarmış yaralarıma pansuman yapmıştı. Sonra beni evin salonunda kendi başıma bırakmış ve sayamadığım odalardan birine girmişti. Bu adam kesinlikle hastaydı evet kişilik bozukluğu olan biriydi. Nasıl fark etmemiştim dengesizliğini bilmiyorum ama ruh hali çok değişik biriydi. Benim sevdiğim adama hem çok benziyor hem de hiç benzemiyordu. Ruhumu iyileştirecekmiş de bilmem ne boksa işte. Kolay mıydı bu kadar acının içinden geçtim lan ben acıyı ruhuma katık yaparak doyurdum içimi kolay mı iyileşmek. Kolay olsa ben yapmaz mıydım.

Tıklatılan kapı tamamı cam kaplı salondan dışarı bahçeye bakmama sebep oldu. Olabildiğince adam etrafta dolanıyordu. Evet sakince burada oturmamın sebebi buydu. Etrafta bir sürü adam vardı ve ben kaçacak güçte değildim. Bağırarak ya da konuşularak da anlaşamıyordum bu adamla. Başka şekilde bulmalıydım kaçmanın yolunu.

En başında nerede olduğumu bile bilmiyordum. Hala Ankara da mıydım onu da bilmiyordum ah bir de kimliğim yoktu evet eşyalarıma dair hiçbir şey yoktu etrafta . Boğucu beyaz eşyalara eşlik eden birkaç pastel renkler hipnoz olmamı sağlıyordu. Önceden çok sevdiğim beyaz artık bana o kadar güzel gelmiyordu. Sanki yutacak gibiydi beni.

Yeniden vurulan dış kapı ile yerimden kalkmama neden olduğunda sızlayan parmak uçlarıma küfür ettim içimden . Her yanım hala ağrıyorken bir de yenisi eklenmişti üstüne.

Kapıyı yavaşça açtım. O tanıdık siması olan adam gülümseyerek yüzümde dolandırdı bakışlarını “Merhaba yenge”

“Yenge deme bana” başını eğdi hafifçe .

“Tamam yenge ağabeyim müsait mi” sabırlı nefes çektim içime . Bunların hepsi hasta mıydı ben mi deliydim anlamıyordum. Tamam bende vardı birkaç kaçık keçi ama bunlar topluca el ele tutuşmuş tırlatmışlar mıydı?

“Adın ne senin kardeşim”

“Altay Yenge “

“Bak Altay ben senin yengen değilim bu bir ikincisi de ağabeyin ne bok yiyor hiçbir fikrim yok.” Şokla açılan gözleri yüzüme çıktı.

“Yenge ağabeyim duymasın yürek mi yedin”

“Yok ben daha çok kazık yemeyi tercih ediyorum”

“Aman yenge ağabeyimle böyle konuşma-“

“Altay hayırdır aslanım” sözleri arkamdan gelen sesle kesildiğinde aniden ciddileşti. Gözleri arkama kaydı ve başını sağa doğru yatırdı.

“Ağabey özel bir mesele var” evet bu kibarca kovulma işlemiyle kapının önünden çekilmeye çalıştım. Çalıştım çünkü arkamdaki adam omuzlarımdan bastırdı ve durmamı sağladı.

“Söyle oğlum sorun yok “

“Ağabey baya özel ve önemli” Altay kıvranırken başımı eğerek ayaklarımı izledim. Niye bende dinlemek zorundaydım?

“Altay söyle dedim”

“Valla benden günah gitti abi Barbaros Karaman kapıda sizinle görüşmeye geldi.” Omuzlarımdaki parmaklar sıkıştığında hala yerde dolanan gözlerimle bir an Altayın söylediklerini yeniden tekrarladı zihnim. Barbaros Karaman kapıda mı? Benim ağabeyim olan Barbaros mu ?

İçimde oluşan hasretle gözlerim sulandı. Vücudum sarsılır gibi olsa da toparladım kendimi ağabeyimin kokusu burnumun sızlamasına neden oldu. Sahi ne zamandır görmemiştim onu. Ah her şeyi geç kızım kurtuldun ağabeyin geldi ve seni asla burada bırakmaz toparlan. Zafer çığlıkları atan zihnim yüzümde gülümseme oluşturdu. Heyecanla başımı kaldırıp Altayın gözlerine baktım. Umut içimde halay çekmeye başlamıştı bile. Ağabeyim beni bu adamın elinden alırdı.

“Ağabeyim mi?”

Bölüm : 06.12.2024 03:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...