
Çok uzun zamandır çektiğim özlem hücrelerimin arasına bir zehir misali sızmış içimin kıpır kıpır olmasını sağlamıştı. Ne diyeceğimi bilemiyordum ağabeyimi gördüğümde aslında aklımda onların hayatına dokunmadan yok olmak vardı ama bu kadar yakınımda olduğunu bilmek allak bullak etmişti tüm düşüncelerimi. Tüm kızgınlığım , içimdeki küskün kız hemen affetmişti onu. Sadece sarılsa ve geçecek abim ben yanındayım dese yeterdi. Gerçekten yeterdi.
Ayaklarım benden habersiz olarak bahçeye doğru ilerlemeye çalıştı. Hiçbir şeyin önemi yoktu. Adımlarım önüme geçen Altay ile kesilirken arkamdaki hayatıma neden olan adam konuştu ve içimde sevinçten oynayan kız durdu.
“Tamay kan mı dökülmesini istiyorsun” nasıl yani. Ağabeyim benim burada olduğumu bile bile gelmişti. Almadan döner miydi?
“Ağabeyim beni almaya gelmiş.” Arkama dönmek istemedim. Nedense hala ona karşı çıkıp gitmek içimde çok derinlerde bir yerin sızlamasına neden oluyordu.
“Ağabeyin seni almaya gelmedi haberi bile yok yaşadığından.”acımasızdı. O kadar gaddar ve sert bir adamdı ki şaşırıyordum nasıl anlamamıştım ben. Birlikte geçirdiğimiz zamanlarda anlayışlı rolü mü yapıyordu.
“Neden seni görmeye gelsin beni mi kandırıyorsun?”
“Ortağımla görüşmem çok normal” ortağım . Ortak mı ne ortağı karşı karşıya gelseler birbirlerini boğacak iki adam nasıl oluyor da benim ölümüme rağmen ortak oluyordu.
“Yalan söylüyorsun.” Arkamı döndüm. Denizin en güzel tonu koyulaşmış hiçbir his bulundurmadan bakıyordu.
“Neden yalan söyleyim Tamay” beni vermemek için. Beni almasını istemediğin için yeni planların için. Bir çok neden vardı.
“Beni alacak çünkü” sözlerim üzerine ruhsuz bir gülüş kondurdu dudaklarına. Sahte ama dalga geçercesine bir tavırdı bu. Ondan nasıl korkmamıştım ben .
“Seni benden alabileceğine inandın yani” sevinç yerini yine o tanıdık duyguya bıraktı; öfkeye.Bana bunu neden yapıyorsun , daha ne kaldı benden geriye. “İçeri gir Tamay hava soğuk “ kapının yanında daha önce fark etmediğim portmantodan bir ceket aldı üzerine. Gerçekten mi benim içeri girip bekleyeceğimi mi sanıyordu.
“Asla “ geri adım attım. Koşabilirdim ve bağırabilirdim. Ne kadar uzak olabilirdi ağabeyim elbet sesimi duyardı ve duyduğunda ordu gelse durmaz gelir alırdı beni.
“Aklından geçeni sakın deneme sen zararlı çıkarsın Tamay ağabeyin ne sesini duyabilecek ne de koşup ulaşabileceğin bir yerde. “ yanımdan geçti ve arkamda durdu. Yalan söylemiyordu gerçekten ağabeyim uzakta ve benim için gelmemişti. Nasıl onu görmeye gelirdi nasıl ortak olurlardı. Benim neden öldüğümü bilmiyor muydu? Bu kadar mı değersizdim?
Saçlarımın arasında dudaklarını hissettim ve aniden kendimi çektim ondan. Kalbim acımıştı şuan. Ruhumda yeni bir yara açılmış kan akıyordu.
“Vicdanın nerede senin” fısıltıyla konuştum . Gücüm yoktu bağırmaya çünkü. Nasıl kandırmıştı onları yine hangi oyunların içindeydi. Zarar mı verecekti yetmemiş miydi bana yaptıkları .
Gözleri eğer bir deniz olsaydı dalgalarının arasında boğulurdum. Öyle bakıyordu bana .
“Altay burası sende yarım saate gelirim” hızla adamların dolu olduğu bahçeye doğru yürümeye başladı. Bahçenin kapısını görmeye çalıştım arkasından.
“Yenge boşuna bakma burası baya büyük bir arazi.” Altay önüme geçerek görüş açımı kesti. Çaresizce eve girdim . Arkamdan Altay da eşlik etti adımlarıma . Salondaki koltuklardan birine oturdum ve boş duvara bakmaya başladım. Şimdi neyi amaçlıyor olabilirdi ki ? Evliydi karısı da gayet sağlıklıydı ne olmuştu da ağabeyimin güvenini kazanıp ortak olmuşlardı. Akın ağabeyimin haberi var mıydı acaba. Ah saçmalama Tamay öldürürdü herhalde gördüğü yerde.
“İstediğin bir şey var mı Tamay” düşüncelerimin arasından çıkıp yanımda rahatça ayaklarını uzatmış adama döndüm.
“Ne kadar para veriyor da bunca kötülüğüne katlanıyorsun “ merak ediyordum neden kötü olan birine yardım ederdi bir insan. İçiniz hiç mi acımıyordu.
“Para mı yenge güldürdün beni ya” gülerek koltukta geriye yaslandı “Ama bak aklıma getirdin para verse fena olmaz.” Karışan aklımla kaşlarımı çattım.
“Nasıl yani”
“Yenge Cihangir benim öz ağabeyim “ kardeşi miydi bu adam “Hatırlamadın değil mi beni. Bizim evin orada ağlarken seni kaldırmaya çalışmıştım hani “ geçmişi tarayan zihnim Cihangirin ihanetini öğrendiğim zamana gitti. O görüntü midemin bulanmasına neden olurken Altay’ın benim yanıma gelişi gözümün önüne geldi.
“S-sen nasıl” yerimden hızla kalktım. Nasıl yani biliyorlar mıydı benim gördüğümü . Ben ne yaşamıştım Allahım.
“Yenge sakin ol istersen”
“Sen ağabeyinin nişanlısını benimle aldattığını –ah çok pardon beni kandırdığını biliyordun ve her şeye rağmen yine de plandan dönmediniz mi”
“Yenge bak evet senin açından öyle görünüyor ama öyle değil ağabeyim seni aldatmaz aldatmadı. “ dalga mı geçiyordu bu adam benimle .
“Siktir git Altay” ben neyin içine düşmüştüm. Nasıl bir kalpsizlikti bu bile bile beni ölüme mi sürüklemişti.
“Yenge bilmediğin o kadar çok şey var ki” o da benim gibi ciddileşmişti.
“Keşke o gün ölseydim.Bunu o kadar çok istedim ki “ bileklerim yaptıklarımı hatırlatmak istercesine sızladı. Ben hep ölmek isteyecek kadar pişman olmuştum onu sevmekten. Sevgi bu muydu ölmek pahasına mı sevmemiz gerekiyordu. Yaşatması nefes aldırması gerekmez miydi. Bir adam bir kadının hayatını ne kadar parçalayabilirdi?
“Tamay saçmalama” Altay sinirle bana döndü. Gerçekten sinirlenmiş miydi yoksa rol mü yapıyordu. Bu üzgün hali gözlerindeki pişmanlık sahte miydi oyunun bir parçası olabilir miydi. “Sen yaşa diye ne kadar çok uğraştık” gülemedim bu yalan sözlerine. Sahiden ben yaşayım diye ne yaptınız.
“Bu sefer planınız ne”
“Haklısın . Bak ben sana sonuna kadar hak veriyorum yaşadıkların hiç kolay değil üzerinden geçtiğin o yaşam her kadının kaldırabileceği şey değil.” Siz kadınlar hakkında ne biliyorsunuz?
“Her kadın yaşamak için bir parça ölür Altay” sadece ben değildim bunları yaşayan pekala biliyordum görmüştüm çünkü o çaresizliğin ta kendisini yaşamaya mahkum edilmiştim. Tam üç yıl ölmek ve yaşamak arasında kalmıştım. Ruhumu yaşatmak için bedenimi bedenimi diri tutmak için ruhumu korumaya çalışmıştım.
“Bak söylediklerim sana doğru gelmiyor ve herkese karşı güvenini kaybettin bunu biliyorum. Gözlerindeki bakışları görüyorum Tamay sen önceden bakarken yeşil gözlerinde bir ağaç yeşerirdi bunu çok biliyorum. Ama yanındayım en azından buna inanmanı çok istiyorum ben senin her zaman yanındayım artık“
“Sen nerden bilebilirsin ki”
“Seni tahmin bile edemeyeceğin kadar iyi tanıyorum . Bir gölge gibi seni korumam gerektiğini söylediğinde abime çok kızmıştım nasıl düşmanımızın kızını koruturdu bana diye ama seni tanıdım Tamay içini gördüm ben senin seni tanıdıkça da daha iyi anladım ağabeyimi sen bu karanlık sularda açmaya çalışan Nilüfer çiçeği gibiydin. Saf ve duru”
“Nilüferi sudan aldılar ve her bir yaprağını parçaladılar Altay buna sebep olan sizdiniz”
“Çok özür dilerim kendi adıma ama yaşanmış olayları değiştiremem . Emin ol bir gün anlayacaksın”
“Ben sizin kötülüğünüzü anlamam . Hiçbir kadın böyle bir şeyi yaşamayı hak etmezdi. Ben üç yıl boyunca her gün tecavüzden kaçarak yaşadım. Bir gün ya bir gün ne bir saat belki on dakika bile rahat uyumadım anlayamazsın söylediklerimi. Sizin bana şuan dilediğiniz hiçbir özür benim üç yıl yaşadığım hayatın bir saniyesini bile afettiremez bana.” Oturduğum koltuktan dizlerim titreyerek kalktım. O günlerin izleri hala ruhumda ve vücudumdayken af dilemek beni kırıyordu. Yaşadıklarım geliyordu gözümün önüne asla bitmeyecek kabuslar hiç silinmeyecek izler bunların affı yoktu. Şu dünyada bu kötülüğü affedecek bir Allahın kulu da yoktu.
“Anlarım Tamay ciddiyim bak tamamen anlarım diyemem ama başına gelenler kız kardeşimin başına gelse dünyayı yakardım. İstanbul’da yıkılmadık ev de bırakmazdım aynı şeyi senin içinde hissediyorum ve emin ol baş üstünde baş ta bırakmayacağız. Özellikle ağabeyim sana yaşatılan her saniye için intikam almaya yemin etti.” Sözleri ne kadar güzel geliyordu kulağıma önceki ben olsa belki sarılırdım ona bu sözleri için. Ama ben kalmamıştı geriye benden geriye sadece bu cansız beden kalmıştı.
“Beni bu kadar düşünüyorsan o vicdanı olmayan ağabeyinden kurtar. “ yenilgiyle başını eğdi aşağıya. Biliyordum işte bana onların alacağı intikam falan bir şey ifade etmiyordu. Benim hayatım bitmişti onlar istediklerini yapsın geri gelebilir miydi eski halim. Şu saatten sonra intikam alsa neydi almasa kimeydi. Boş boş gereksiz içilen antlar kimin umurundaydı Allah aşkına.
“Üzgünüm “ üzgünsün evet bende çok üzgünüm hatta tüm dünya oturup üzülebilirdi. Ve hatta tüm dünya neden üzülmüyordu hala anlamışta değildim. Göremediklerimiz aslında tam dibimizde yaşanıp da fark edemediğimiz olaylar nasıl da gelip geçiyordu . Belki de biz yaşamayacağımızı düşündüğümüz için umurumuzda olmuyordu. Ortada bir pislik vardı bunu herkes biliyordu fakat kimse üzerine sıçramadan görmek istemiyordu o pisliği. Üzerine sıçradığındaysa çoktan yıkılan yine bir kadın ve bir çocuk oluyordu.
“Bende öyle düşünmüştüm. “ salonun çıkışına doğru yöneldim. Durmak istemiyordum kimsenin yanında içimde hala erkeklere karşı bir korku vardı atamıyordum zihnimden. Elimde olmadan yerleştirilen korkularım vardı. O adam ölmüş olsa bile geri gelecekmiş hissi vardı. Her ne kadar kabus yaşasam da bu kabusun da kabusu vardı.
Kapının önünde dikilmiş olan adam ile adımlarım sekteye uğradı. Ne zamandır oradaydı? Gözleri gözlerime takılı öyle bir baktı ki ağlamak isteyen yanımı durduramadım. O gözler içimdeki ruhu parçalanmış ayaklarından zincire vurulmuş küçük kıza baktı. Bense karşımda ilk defa pişmanlıktan öldüğüne inandığım adama. Yanından hızla geçerek merdivenleri tırmandım. Nefesim kesildi bir anda. Böyle olmak zorunda mıydı. Bizim sonumuz azap içinde olmak zorunda mıydı. Gözlerimin kararmasına eşlik eden nefeslerim daha da hızlandı. Titreyen bacaklarım artık taşımak istemediği bedenimi yere bıraktı ve ben yine ölmediğimi bilerek gözlerimi kapatırken ölmek için yalvardım.
Tık tık tık. Fareler karanlığın içinde açlıktan delirmiş gibi koşarken cansız bacaklarımı daha da çektim kendime. Kaç gece sabahlamıştık onlarla hala alışamıyordum. Oysa minik hayvanlar nasıl zarar verebilirdi bana . İşte gel de bunu zihnine anlat. Soğuk zemin titreyen ellerimi birbirine sürmemi sağdı. Yazın ortasında bile soğuk olan bir yerdi burası. Ruhum karanlığa çekiliyordu resmen. Efnan’ın burada olsa benden daha da korkacağını düşünmeye çalıştım. Biz daha büyüktük en azından oysa daha 17 yaşında bir kız çocuğuydu. Dayanmaya çalışan zihnime hatırlattığım düşünce beni biraz daha yaşama itekledi. Hayır pişman değildim tabiî ki onun suçunu üstlendiğime ama korkuyordum işte biraz. Karanlık yutacak gibi geliyordu bana o karanlığın arkasındaki canavarlar ise daha gelmemişti bile.
Gözlerim anında kabusun etkisinden açıldı. Nefes nefese kalmıştım resmen. Ter yanağımdan akarken ona eşlik eden iki damla gözyaşımı silmek için elimi kaldırdım . Belime sarılı kol her hücremin donmasına sebep oldu. Tehlike damarlarımda kol gezmeye başlamış ve ben kabusun devam etmesine dua etmeye başlamıştım. Rüya olsun lütfen. Elim yavaşça korkarak belimdeki ağırlığa dokundu ve ben rüyada değildim. Çığlıklar dudaklarım çıkmaya başladı. Evet bir sinir harbi içinde aslında korkunun verdiği koruma içgüdüsüydü yaşadığım. Çırpınışlarım arasında karanlıkta ellerim sallanırken uzaklardan gelen sese odaklanamadım.
Karanlığın içinden iki çift el beni durdurmaya çalışırken daha da bağırdım. Lütfen bitsindi. Çığlıklarımın arasından yalvarışlarım duyuldu. Ne hata yaptım bilmiyordum ama karanlık odaya götürsünlerdi ya da öldüresiye dövebilirlerdi ama bu hayır olmazdı.
“Ne oluyor ağabey” karanlık hızla aydınlığa dönüşürken gözlerimin önünde hala siyah benekler uçuyordu. Kollarım bir hırsla daha etrafa savrulurken boşluğa düştü. Zihnim yavaşça yerine gelemeye başladığında nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım.
“sakin ol güvendesin” buğulu gözlerim yatağın en ucunda ellerini kaldırmış bana göstermeye çalışan adamı gördü. Tanıdık yüzü kalbimdeki o ağırlığın kalkmasına neden oldu. Yatağın diğer ucunda yatan bedenimi kaldırdım hızla. Ağrıyan her bir yanım zorlasa da görmezlikten geldim. Yatağın üzerinde öylece bana bakan adamın gözlerine yeniden baktım ve orada bir insanın gözündeki aciz halimi görmek yüreğimi yeniden sıkıştırdı. Cihangir yatağın üzerindeki bedenini yavaşça ayağa kaldırdı. Her bir hareketi o kadar yavaştı ki sanki beni ürkütmemeye çalışıyordu.
Uykulu gözleri benim üzerimi taradı ve karşımdaki adamın o aciz halimin yansımasını gördüm. Ellerini yüzünde hırsla gezdirdi. Öfke onu ele geçiriyordu ve ben bunu pekala anlayabiliyordum artık.
“Tamay iyi misin” şuan Cihangirle aynı odada kalmak istemeyen yanım Altayın kapıda duran bedenine umutla baktı. En azından daha güvenilir. Ona doğru adımlamak istedim. Ben o öfkeyi görmek istemiyordum şuan savaşamazdım.
“Altay dışarı çık kapıyı da kapat.” Önüme geçen Cihangir adımlarımı bıçak gibi kesti. Evet ondan korkuyordum şuan o adamı öldürdüğü gün ki gibi nefretle bakıyordu çünkü. Ölüm kokuyordu o mavi denizleri beni hırçın dalgaları arasına alıp parçalayacaktı.
“Hayır” ağlamaklı çıkan sesimle gözlerime bakmayı bırakırken yumruğunu sıkışı daha da gerilememi sağladı “Ben de çıkmak istiyorum” aciz çıkan sesim elimde değildi yalvarabilirdim şuan çıkmak için. Çünkü biliyordu bedenim artık her öfkenin arkasından gelen acı beni eğitmişti yapmam gerekenlere. “Lütfen”
“Ağabey bence hava al-“
“Altay kapıyı kapat dedim lan” kükreyişi odanın içini doldurduğunda kulaklarımı istemeden kapadım ve yere bıraktım bedenimi. Bacaklarımı ve kafamı kendime iyice çektim . Gelecek acı bu şekilde daha az yerime isabet ederdi. Ben son kalan dermanımla ayağa kalkardım.
“Lütfen Özür dilerim. Benim hatam.Affedin . Yalvarırım” ağzımdan çıkan sözleri ben durduramıyordum. O kadar alışıldıktı ki şuan yaşananlar bir ezberden tekrar eden öğrenci gibi sürekli aynı şeyleri söylüyordum. Bana yalvarmam için yaptıkları kırmıştı tüm irademi ben yalvarırdım elimde kalan son değerlerim için yalvarırdım.
“Tamay . Tamay bana bak ben Cihangir” yakınımdan gelen sesi onu kokusunu da beraberinde taşıyordu. Kabus mu hayal mi yoksa nöbet mi anlayamıyordum. Ellerim yüzümden yavaşça çekilmeye çalışıldığında direnmeye çalıştım. “Ne olur dokunmayın artık” Elimin içinde sakallı yüzünü hissettiğimde yeşil harelerim hala aynı hırçın dalgaların olduğu mavi denizlerine takıldı. Biraz daha sakin dalgalar vardı sadece o denizde.
“Benim . Bana bak beni gör lütfen” gözlerimden akan bir damla yaş ile dudaklarına ve yüzüne baktım. Nefeslerim düzene girmeye başladı . Onun kokusu o lanet olası kokusu yalancı huzuru sunuyordu ciğerlerime. “Güvendesin. Artık kimse zarar veremez sana” bir kez olsun güvenine inanmak istedim.
“Çok yoruldum” kısıkça ona verdiğim sözler yüzünü daha da yaklaştırdı bana. Ve nefesi bile bana yetiyordu. Lanet olsun ki yetiyordu. “Ben çok yoruldum artık” kendimi ona bırakmam bu kadar kolay değildi biliyordum ama biraz dinlensem ne olurdu ki.
Elleri bedenimi bedenine hızla çekti vücudum vücuduna bir parça gibi yapıtı ve o beni göğsüne sakladı. Tam kalbinin üzerine yasladığı yüzün irademi kırdı. O güçlü meydan okuyan kadın diz çöktü bu sarılışa . Çok yorulmuştu çünkü. Ayakta kalmaktan çok yorulmuştu.
“Sana yemin ediyorum kabuslarına bile girip koruyacağım seni . “ inandı ona küçük kız bende izin verdim inanmasına. O sıcak göğsüne yaslı halde başka çarem yoktu. Bir kez olsun şu üç yılda yaslansındı . “Özür dilerim sevgilim özür dilerim seni koruyamadım özür dilerim.”
“Çok yorgunum artık savaşamıyorum” savaşamıyordum evet . Bedenimi öldürmemişlerdi ama ruhumu param parça etmişlerdi. Bu ateş beni yaka yaka bitirmişti.
“Bana yaslan artık “ saçlarımdan aldığı derin nefeslerine beni daha da sıkı sarması eşlik ediyordu. Yetmiyordu sanki ona olan yakınlığım. Bedenimi içine sokmak istercesine sıkıyordu. Acıyan her bir yara daha da sızladı ama ses etmedim ihtiyacım vardı.
“Sen sebep olmuşken mi” sakinleşmiş zihnim bana ne olacağını kestiremeyen bir tavırla arkasını dönmüştü bile. “Karın bana bunları yaşatmışken mi” elleri durdu. Sırtımı sıvazlayan parmakları yüzüme çıktı. Başımı göğsünün vaad ettiği sıcaklıktan çıkardı ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
“Birincisi sığınacağın tek kişi ben olmalıyım. Benden başka gittiğin herkesi yakarım Tamay.” Gözleri sözlerinin teminatı olarak bir alevi bana hatırlattı.
“Güveneceğim herkesi mi öldüreceksin kimsem kalmadı Cihangir baksana ağabeyim bile ortağın olmuş” kalmamıştı elimde hiçbir şeyim görmüyor muydu.
“Sen kimseye emanet edemeyeceğim kadar önemlisin” dudakları alnıma değdi ve ben onun hissettirdiklerinden nefret ettim. O kadar bencildi ki beni kendisi öldürüyordu bunu göremiyordu. “İkincisi o kadın benim karım değil”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |