
Reva, Saruca'nın kollarında biraz daha sakinleşmişti, ancak içindeki duygusal karmaşa henüz tam olarak çözülememişti. Saruca'nın söyledikleri, ona güven vermişti, ama o güvenin ne kadar derinleşmesine izin vereceğinden emin değildi. Bir süre sonra, Saruca'nın ona bakışları daha da yumuşadığında, Reva bir adım geri çekildi. Birkaç saniye sessiz kaldı, sonra derin bir nefes alarak gözlerini Saruca'nın gözlerine sabitledi.
“Bunu yapmana gerek yok,” dedi, sesi soğuk ama netti. “Benim yaşadığım şeyler… bunlar aramızda kalmalı. Kendi meselelerimi kimseyle paylaşmam. Bunu unutma.”
Saruca, Reva'nın gözlerindeki kararlılığı fark etti. Yavaşça başını salladı, ancak Reva’nın tavrı beklediği gibi sertti.
"Reva, seni anlıyorum. Ama seni görmek, sana yardım etmek istiyorum. Bu kadar zor olduğunu biliyorum, ama…"
Reva, sözünü keserek, soğuk bir şekilde devam etti: “Bir şeyin farkında olman gerek, Saruca,” dedi, sesi hiç titremeden. “Ben burada hocayım. Sen oyuncusun. Aramızda bir mesafe var. Bu mesafeyi aşmanıza izin vermem. Profesyonellik, kişisel sınırlar… bunlar benim için önemli.”
Saruca, Reva'nın tavrındaki netliği fark etti. Gözlerindeki duygusal yumuşama, onun disiplinli ve soğuk duruşunun içinde kaybolmuştu. Reva, o an sarf ettiği her kelimeyle, kendi sınırlarını çiziyordu. Bir yandan, onun güçlü ve kararlı tavrından etkilenmemek elde değildi, ama aynı zamanda bu mesafeyi korumak zorundaydılar. Saruca, bir süre suskun kaldı. Reva'nın söylediklerini anlayarak, kendini geri çekmeye karar verdi.
“Tamam, anlıyorum,” dedi, sesi bir tık daha yumuşak ama yine de kararlıydı. “Bundan sonra daha dikkatli olacağım. Ama… unutmamalısın ki, bu takımdan birisin. Yardıma ihtiyacın olduğunda seni bırakmam.”
Reva, bu sözlere hafifçe başını sallayarak yanıt verdi. “İhtiyacım olduğunda, kendi başıma çözmem gereken bir şey olur. Takım için buradayım, ama kişisel meseleler… bunlar bana ait.”
Saruca, Reva'nın net tavrını ve soğukluğunu bir kez daha hissetti. Kendi içinde bir sorgulama yaptı ama Reva'nın kararlılığını kabul etmek zorunda kaldı. “Tamam, Söz veriyorum, sınırları zorlamayacağım.” dedi ama buna kendi de inanmadı. Reva, Saruca'nın geri adım attığını görünce, derin bir nefes aldı ve içsel olarak bir rahatlama hissetti. Bu sınırları koymak, ona biraz olsun kontrol hissi veriyordu. Saruca'nın niyeti iyi olsa da, mesafeyi korumak her zaman önemliydi.
"İyi olacağına emin olarak ve istediğini anladığım için gidiyorum. Yarın ki maçta görüşürüz"
Saruca, son bir kez ona bakarak başını eğdi ve odadan çıkmak için adımlarını attı. Reva, yalnız kaldığında, derin bir nefes aldı. İçindeki karmaşa, bir nebze de olsa sakinleşmişti. Ama bir şey vardı, hala tam olarak çözülemeyen. Her ne kadar duygusal olarak bir rahatlama hissetmişse de, o mesafe, ona olan güvenini yeniden inşa etmesi için gerekliydi.
Ve Reva, o mesafeyi her zaman koruyacağını biliyordu...
Gökyüzü kara bulutlarla kaplanmış, hafif bir çiselemeyle sahaya inen oyuncular yüzlerinde bir kararlılık taşıyordu. Rakip takımın coşkulu tezahüratları tribünleri inletirken, Fırtına oyuncuları birbirlerine son talimatları veriyordu. Hakemin düdük sesiyle maç başladı. Topun ilk harekete geçişiyle birlikte sahada hızlı bir tempo yakalandı. Aras, orta sahada aldığı topu sürüklerken iki rakibin arasından zarif bir çalımla sıyrıldı. Dışarıdan bir şut çekti ama top kale direğini yalayarak dışarı çıktı. Tribünlerden gelen “Ahhh!” sesi sahada yankılandı.
Dakikalar ilerledikçe Fırtına’nın temposu düşmeye başladı. Rakip takım hızlı bir kontra atağta bulundu. Dursun’un ileriye çıkmış olması, defansta bir açık bırakmıştı. Saruca, hızla geri dönüp müdahale etmeye çalıştıysa da rakibin forveti topu kaleciyle karşı karşıya bırakmıştı. Sert bir vuruş, topun filelerle buluşmasına neden oldu. Skorbord 1-0’ı gösterdi.
Reva saha kenarından oyuncularını motive etmeye çalışıyordu. “Kafalarınızı kaldırın! Daha bitmedi!” diye bağırdı. Ancak oyuncuların yüzlerinden, morali düşümüş bir takımın belirtileri okunuyordu. Maçın ikinci yarısında, takım daha agresif oynamaya karar verdi. Saruca, Aras ve Dursun arasındaki paslaşma rakip defansı zorlamaya başladı. Nihayet, ceza sahasına gönderilen bir ortayla Koray kafayı vurdu. Top filelere gidiyor gibiydi ama rakip kaleci inanılmaz bir kurtarış yaptı. Taraftarın umut dolu çığlığı bir anda kesildi.
Dakikalar 80’i gösterdiğinde rakip takım, savunmadan hızlı çıkarak ikinci golü buldu. Bu gol, Fırtına için şok etkisi yaratmıştı. Oyuncuların enerjisi daha da düştü, hata yapma oranları arttı. Kalan dakikalarda bir gol daha yediklerinde, tribünlerdeki sessizlik bir hüsran şarkısına döndü. Skorbord son durumu gösteriyordu: 3-1. Hakemin bitiş düdük sesi sahada yankılandı. AFA oyuncuları yere çökmüş, hızlı nefes alıp verirken yorgunluklarından ziyade morallerindeki çöküşü hissediyorlardı. Rakip takımın coşkulu kutlamaları çığlıklar halinde yankılanırken, Reva saha kenarında ellerini beline koyup uzaktaki skorborda baktı. Gözlerindeki çizgiler derinleşméşti.
Saruca, yere vurduğu çimlerin ıslak kokusunu hissederek soyunma odasına adım attı. Sessizlik büyük bir ağırlıkla odanın her köşesine yayılıyordu. Birkaç oyuncu formalarını çıkarmakla meşgulken, Dursun sırtını duvara dayamış, kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Koray, soyunma odasının ortasına doğru ilerleyerek başını salladı. Yüzünde hem öfke hem de endişe bir aradaydı. “Arkadaşlar,” dedi sesini yükselterek. “Bir şey duydum ve paylaşmam gerektiğini düşünüyorum.”
Herkesin dikkatini çekti. Dursun bile mırıldanmayı kesip ona baktı. “Neyi duydun?” dedi Aras, elindeki bandajı bir kenara koyarak. Koray derin bir nefes aldı. “Maçı kaybettiğimiz için yetkililer Reva hocanın yerine başka birini getirmeyi düşünüyormuş.” Odada bir anda soğuk bir rüzgar esmiş gibi oldu. Süleyman’ın elindeki su şişesi yere düştü, dökülen su ıslak zeminde yayılırken kimse kıpırdamıyordu.
“Saçmalama, Koray,” dedi Asaf, sesi sert çıkmıştı. “Reva hoca bu takımı buralara getirdi. Ona bu kadar kolay sırt döneceklerini sanmam.”
“Ama duyduklarım bu yönde,” dedi Koray, çaresizce. “Bu son birkaç maçtaki performansımız yüzünden tepede baskı artmış. Ve bu baskının faturayı Reva hocaya çıkaracaklarından korkuyorum.” Saruca, duvara yaslanmış olan sırtını düzeltti ve odayı tarayan gözlerini Koray’a dikti. “Reva hoca bizim için savaşırken biz oturup bunu mu tartışacağız? Kim ne diyorsa desin, biz bir takımız ve hatalarımızın sorumluluğunu almalıyız.”
“Aynen öyle!” diye araya girdi Dursun, Karadeniz şivesiyle. “Hocaya laf edenin dilini koparirim ha! O bizimle beraber kışın çamurunda yazın sıcağında ter akıtmadi mi? Kimse o Reva hocanın yerini düşünüyor diyorsa, yüzümüze de desin bakayım!”
Aras, Dursun’un coşkulu savunmasına hafifçe gülümseyerek katıldı. “Haklısın. Ne olursa olsun, Reva hocanın yanında durmalıyız.” Tam o sırada kapı açıldı ve Reva içeri girdi. Yüzü her zamanki gibi so her zamanki gibi soğukkanlıydı ama gözlerindeki çizgi derinliklerinde bir yorgunluk hissi okunuyordu. Sessizlik yeniden soyunma odasının hakimiydi. “Ne oldu? Bir mesele mi var?” diye sordu Reva, herkesi tek tek süzerken.
Hiç kimse konuşmak istemedi. Saruca bir adım öne çıktı ve Reva’ya doğru baktı. “Hocam, biz hepimiz buradayız. Ne olursa olsun yanınızdayız. Bu sadece bir mağlubiyet. Daha iyisini yapacağımız günler de gelecek.”
Reva’nın gözleri bir anılık Saruca’nın sözleri ile umutlansa da yüzü yine somurtkan haline geri döndü. Hafifçe başını sallayarak çantasını yerine koydu."Siz dinlenin, görüşürüz." dedi. Odadan çıkarken Reva’nın omuzlarında taşıdığı yük, herkesten fazla gibiydi. Saruca bu bakışı fark etti. Gözlerini Reva’dan ayıramadı, üstünü değiştirir değiştirmez çıkış kapısında yakaladı hoacasını.
"Hocam... Yani Reva... Sizi böyle görmek hoşuma gitmiyor. Kulübün ne düşündüğü umrumda değil, biz takım olarak arkanızdayız. Ayrıca olanlar sadece sizin suçunuz değil, hatta tamamen bizim hatamız"
Reva, gözlerini Saruca'dan kaçırdı. "Bilemiyorum Saruca.. Takımın desteğini görüyorum ama belki de ayrılmam gerekiyordur. Yetkililer haklıdır."
Saruca, bu sözler karşısında bir an durdu. Reva'nın cümleleri, onun içinde sakladığı tüm duyguları bir anlığına açığa çıkardı. "Seni daha yeni bulmuşken kaybetmek istemiyorum," dedi, sesi alçak ama kararlıydı. Reva, Saruca'nın sözlerine cevap vermek istemedi. Derin bir nefes aldı ve odadan çıkmaya yeltendi. Ama Saruca onun elini tuttu, kararlı bir şekilde gözlerinin içine baktı.
"Profesyonel ya da değil, seni umursuyorum, Reva."
Reva, elini çekip hızlı adımlarla odadan çıktı. Kendi içinde çelişkilerle boğuşurken, Saruca'nın o sözleri aklından çıkmıyordu. Saruca ise çok farklı alemlerdeydi, Reva'nın ona sarılıp ağlaması daha sonra ani değişen ruh hali onun aklının bir köşesine kazınmıştı. Kadının yaşadıklarının ne kadar zor olduğunu bilerek soru sormuyor, ima da bulunmuyordu ki, Reva'da zaten asla konuyu açmıyordu.
Maçın ertesi günü, normal şartlarda dinlenmeleri gerekse de, takımın isteği üzerine herkes stadyumda toplanmış ve bireysel antrenman yapıyordu. Hava soğuktu, sabah ayazı sahayı kaplamıştı. Çimlerin üzerindeki ince buz tabakası güneşin ilk ışıklarıyla parıldıyordu. "Asaf, Reva hocaya haber verdin mi?" diye sordu Süleyman, hafif endişeli bir tonda. Asaf, terli alnını koluyla silerken başını salladı. "Evet, gelmesini rica ettim ama mesaja dönmedi. Belki de gelmez." Saruca, yerdeki topu ayağıyla yuvarlayarak mırıldandı, sesi zor duyuluyordu. "Kendini suçlu hissediyor..."
Reva, geçmişindeki acıların gölgesinden bir türlü kurtulamamıştı. Takımın son maçta gösterdiği kötü performansın ardından, özellikle kendi hatalarını büyütüp tüm yenilginin sorumluluğunu üstlenmişti. Kulüp yönetimi de onun bu kırılganlığı üzerine baskı kurmuş, zaten ince bir ipte yürüyen Reva'nın işini tehlikeye atmıştı. Görevine son verilmesi ihtimali artık masadaydı ve herkes bunun farkındaydı.
Saruca, bu düşüncenin ağırlığını taşıyamıyordu. Reva’nın takımı için verdiği emekleri, oyuncularla kurduğu bağı, bir teknik direktörden fazlası olduğunu en iyi bilenlerden biriydi. "Yine de gelirse..." dedi Süleyman, Saruca'ya bakarak. "Ne diyeceğiz? Nasıl bir destek vereceğiz ona?"
Saruca, duraksadı. Gözlerini stadyumun boş tribünlerinde gezdirirken bir süre sustu. "Ona gerçek bir savaşçı olduğunu hatırlatmamız gerekiyor," dedi sonunda. "Herkes hata yapar. Bunu sadece ona söylemek yetmez, hissettirmemiz lazım."
Tam o sırada, kapının açıldığı duyuldu. Ayak sesleri yankılandı. Tüm başlar aynı anda döndü ve orada, saha girişinde Reva belirdi. Üzerinde spor kıyafetleri yoktu, siyah bir mont ve kot pantolon giymişti. Yüzü yorgun ve kararsız bir ifadeyle gölgelenmişti. Saruca hemen ileri doğru yürüdü. Onu karşılamak istiyordu ama ne diyeceğini tam olarak kestiremiyordu. Takım arkadaşları geriden olanları izliyordu.
"Reva hoca..." diye başladı Saruca, hafif bir tereddütle. Reva durdu, gözlerini Saruca’nın üzerinde gezdirdi, sonra diğer oyunculara baktı. Sesi biraz kısık ama kararlıydı. "Antrenman için çağırdığınızı biliyorum, Saruca. Ama önce bir şey söylemem gerekiyor." Reva durdu, gözlerini Saruca’nın üzerinde gezdirdi, sonra diğer oyunculara baktı. Sesi biraz kısık ama kararlı değildi, tam tersine bir çöküşün belirtisiydi. "Biliyorsunuz..." dedi, "Son maç çok kötüydü ve bunun sorumluluğunu tamamen ben alıyorum. Benim hatam." Reva'nın sesi titriyordu, gözleri bulutlanmıştı. "Gerçekten çok çaba sarf ettim ama... belki de artık bu işin sonu gelmiştir. Belki de bunu ben yapamayacağım."
Birkaç saniye sessizlik oldu. Reva bir adım geriye gitti. "Sizinle çalışmak, bu kulüp için savaşmak... her zaman istedim. Ama belki de bazen, bir şeylerin bitmesi gerekiyor. Belki de ben artık... bu takıma zarar veriyorum."
Asaf, şokla gözlerini ona dikip, adım atmaya başladı. "Hocam, ne diyorsun? Lütfen böyle konuşma."
Ama Reva başını salladı. "Hepiniz haklısınız. Ama gerçekten... belki de artık gitmeliyim."
Süleyman bir adım öne çıktı, "Hocam, biz seni bırakmayacağız, her şeyin üstesinden gelebiliriz. Buradayız, hep birlikte." Reva, gözlerindeki ışıltıyı kaybetmiş, yorgun bir şekilde takıma bakıyordu. "Ama ben her şeyi kaybettim. Bu takım... sizler çok daha fazlasını hak ediyorsunuz. Beni dinlemeye bile gerek yok." Bu sözler, Saruca ve diğer oyuncuların içini paramparça etti. Her biri, Reva'nın duygusal çöküşünü görmek istemiyor, ona cesaret vermek istiyordu. Ama ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Reva bir adım daha attı, stadyumun çıkışına doğru ilerledi.
Bir an durakladı, son bir kez takım arkadaşlarına dönüp bakarak, "Beni affedin," dedi ve çıkışa yöneldi.
Saruca, kısa bir süre için donakaldı. Ne yapacağını bilmiyordu. Takımda bir kırgınlık vardı, ama içindeki duygular farklı bir şekilde yankılanıyordu. Reva'nın gitmesi, onun çok daha büyük bir parçasını alıp götürmüş gibiydi. Derin bir nefes aldı; her şeyin bitmesine izin veremezdi. Tereddüt etmeden, dışarıya doğru fırladı. Adımlarını hızlandırarak, Reva'nın geçtiği yolu takip etmeye başladı. Hızla yaklaşan Saruca’nın sesini duyan Reva, yürüyüşünü duraksattı.
"Reva!" diye seslendi Saruca. Hızla yanına ulaştı, kararlı bir şekilde durarak, "Bunu yapmana izin vermem," dedi.
"Git başımdan, Saruca," dedi Reva, sesinde sertlik vardı.
"Gitmene izin veremem, Reva. Takıma bunu yapamazsın, bizi yarı yolda bırakamazsın."
Reva, ellerini havaya kaldırarak bağırdı, "Neden her şeye karışıyorsun, Saruca? Bırak kendi yolumu çizeyim! Senin müdahalelerine ihtiyacım yok!" Saruca’nın kaşları çatıldı. Öfkesi alevlenmişti. Bir adım ileri atarak, sesi yükseldi: "Çünkü kendini harap ediyorsun, Reva! Göremiyor musun? Bir şeyleri doğru yapmaya çalışırken kendini tüketiyorsun!"
Reva, bu sözlerle duraksadı, ama hemen ardından daha sert bir sesle bağırdı: "Sana ne bundan? Neden sürekli etrafımda dolaşıyorsun? Neden beni rahat bırakmıyorsun?!"
Saruca bir an sustu. Gözlerinde öfke ve kararlılık vardı. Sonunda, sesi o kadar yüksek çıktı ki yankısı duvarlardan geri döndü: "Çünkü seni seviyorum, Reva! O yüzden müdahale ediyorum! O yüzden seni rahat bırakmıyorum!" Reva'nın gözleri bir anlığına büyüdü. Ortamda bir sessizlik oluştu. Her ikisinin de nefesi düzensizdi, ama bu sessizlik, zihninde bir fırtına kopmasına yol açtı.
Reva hızlıca ondan uzaklaşmaya çalıştı, "Saçmalayı bırak."
Saruca, ona gitmesine izin vermedi. Hızla bir adım atarak, aralarındaki mesafeyi kapattı. Gözlerini Reva'nın gözlerinden ayırmadan, ellerini omuzlarına koydu. Sesi bu kez daha alçaktı, ama kararlılığı aynıydı: "Saçmalamıyorum. Gerçekler bunlar, sen, kaybetmek istemiyorum."
Reva, elleriyle onun göğsüne dokunarak hafifçe itmeye çalıştı, ama bu kez gücü yeterli değildi. Gözleri Saruca'nın gözlerine kilitlenmişti. "Umrumda değil" dedi, ama sesi titriyordu. Saruca, hafifçe gülümsedi, "Umrunda değil öylemi? Takım umrunda değil, ben umrunda değilim. Cidden buna inanmamı mı bekliyorsun?"
"İnan yada inanma, umrumda değil. Gideceğim" deyip tekrar gitmeye yeltenmişti ki, Saruca'nın onu kendine çekmesi ile bedenleri bir birine adete yapışmıştı. Saruca Reva'yı belinden sıkıca tuttu, yüzüne eğilip uzun zamandır yapmak istediğini yapıp dudaklarını birleştirdi. Kısa ama tutkulu bir öpücük bırakıp geri çeklip Reva'ya baktı. Reva, sonunda sessizliği bozdu: "Bunu neden yaptın?" dedi, sesi neredeyse bir fısıltıydı.
Saruca gülümsedi. "Belki fikrin değişir diye..."
Reva, Saruca’nın elini çekmedi. Kalbinin deli gibi çarptığını hissediyordu ama hareketsizdi. Karşısındaki adamın kararlılığı, gözlerindeki derinlik, bir anlığına tüm savunmalarını eritmişti. Ancak Reva, bu duygunun içinde boğulmak istemediğini fark ederek hızla kendini toparladı. "Bu her şeyi değiştirmez," dedi, sesi hâlâ titrek ama daha sertti. Gözlerini Saruca'dan kaçırarak geri bir adım attı. "Bu, benim haklı olduğum gerçeğini değiştirmez."
Saruca hafifçe gülümsedi. "Tabii ki değiştirmez. Sen her zaman haklısın, Reva. Ama bazen haklı olmak yetmez."
Reva kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun? Yine o bilmiş tavırlarınla mı konuşuyorsun?"
Saruca, bir adım atarak aradaki mesafeyi tekrar kapattı. Sesinde alayla karışık bir sıcaklık vardı. "Söylemek istediğim şu: Kendine bu kadar yüklenmeyi bırak. Eğer şimdi pes edersen her şeyini kaybedeceksin. Biliyorum sen bir maç için takımdan ayrılacak hemen pes edecek bir kadın asla değilsin. Yaşadıklarını, maçta ki performasına yüklüyorsun ama yapma bunu kendine. Toparlanacağız hep beraber."
Reva, onun sözlerine sinirlenmekle etkilenmek arasında gidip geldi. "Sen ne bilirsin ki? Benim yerimde değilsin. Benim sorumluluklarımı taşımıyorsun. Benimle aynı savaşları vermedin!"
Saruca başını hafifçe yana eğdi. "Belki de haklısın. Ama şunu biliyorum: Sen her zaman yalnız savaşmayı seçiyorsun. İnsanların yanında olmasına izin vermiyorsun. Çünkü onları uzak tutarak daha güçlü olduğuna inanıyorsun. Ama Reva…" Sesini yumuşattı ve hafifçe omzuna dokundu. “…bazen birine güvenmek, en büyük güç göstergesidir."
Reva’nın gözleri tekrar Saruca’nın gözlerine kilitlendi. Kalbindeki karmaşık duygular, bir an için kontrolsüz bir şekilde yüzeye çıktı. "Neden sürekli beni çözmeye çalışıyorsun, Saruca?" dedi alçak bir sesle. Saruca’nın dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi. "Çünkü senin karmaşan, benim için dünyadaki en güzel şey."
Reva, bir an duraksadı. Bu sözlerin ağırlığı altında nefes almakta zorlandı. Yüzü Saruca’nın yüzüne o kadar yakındı ki, nefesleri birbirine karışıyordu. Ama yine de, onun söylediği hiçbir şeye kolayca teslim olmak istemiyordu. "Senin bu tatlı sözlerin, bir şeyleri değiştireceğini mi sanıyorsun?" diye fısıldadı.
Saruca, bu kez ciddi bir ifadeyle konuştu. "Tatlı sözler değil, gerçekler. Sana ne hissettiğimi inkâr etmeyeceğim, Reva. Ve ne kadar karşı koyarsan koy, sen de bir gün bunu hissedeceksin."
Reva, dudaklarını sıktı ve gözlerini tekrar kaçırdı. Ama Saruca, onun bu kaçışını kabul etmedi. Elini hafifçe Reva’nın çenesine koydu ve yüzünü tekrar kendine çevirdi. "Bak bana, Reva," dedi, sesi alçak ama kararlıydı. "Kaçma. Senden hiçbir şey istemiyorum. Sadece burada, bu anı birlikte yaşa." Reva, derin bir nefes aldı ve sonunda Saruca’nın gözlerine baktı. O an, her şey durdu. Ne geçmişin yükü, ne geleceğin belirsizliği; sadece o an vardı.
Saruca tekrar eğildi ve dudakları, Reva’nın dudaklarına hafifçe dokundu. Bu kez, öpücük daha uzun sürdü. Reva, ilk başta direnmek ister gibi hissetti, ama sonra tüm savunmaları düştü. Elleri, istemsizce Saruca’nın kollarına gitti ve ona tutundu. Öpücük bittiğinde, ikisi de birkaç saniye boyunca birbirlerine baktılar. Sessizliği Saruca bozdu.
"Bu da mı bir şey değiştirmedi?" dedi, sesinde hafif bir alay ama daha çok umut vardı. Reva, başını hafifçe salladı. "Belki değiştirdi," dedi sonunda. "Ama seni hâlâ haklı bulmuyorum."
Saruca gülerek başını eğdi. "Olur. Ben zaten seni haklı bulmaya alışığım."
Reva, istemsizce gülümseyerek başını salladı. Saruca’nın bu esprili ama samimi tavrı, onun içindeki gerginliği hafifletmişti. "Sen çok inatçısın" diye mırıldandı. Saruca, gülümseyerek onun elini tuttu. "Ve sen tam bir mucizesin, Reva."
Reva, Saruca'nın kollarında bir süre hareketsiz kaldı. İçindeki karmaşa dinmiş gibi görünse de, sessizlik onun için çok şey anlatıyordu. Yavaşça geri çekildi, elleri titriyor, gözleri Saruca'nın gözlerine kilitlenmişti. Derin bir nefes aldı, ama sözler ağzından dökülmeden önce birkaç saniye daha duraksadı. “Ben...” dedi, sesi neredeyse bir fısıltıydı. “Şu an için bir ilişkiye hazır değilim, Saruca. Bu… hissettiklerim… ne olduğunu bile tam olarak anlayamıyorum. Ama şu an buna yer yok. Hayatımdaki her şey… çok karmaşık.”
Saruca, Reva'nın söylediklerini dikkatle dinledi. Gözlerindeki hayal kırıklığını gizlemek istese de, o an duygularını saklamakta zorlanıyordu. Ama yine de anlayışla başını salladı. Bir adım geri çekildi, derin bir nefes aldı ve Reva'nın ellerini hafifçe tuttu.
“Anlıyorum, Reva,” dedi, sesi sakin ama içinde bir kararlılık vardı. “Ben sana bir şey için baskı yapmak istemiyorum. Sadece… burada olduğunu bilmeni istiyorum. Ne kadar zaman alırsa alsın, seni bekleyeceğim.”
Reva, Saruca'nın bu kadar sabırlı olmasına şaşırmıştı. Ama aynı zamanda bu, içinde daha fazla suçluluk hissi yaratıyordu. Kaşlarını çatıp başını eğdi, ardından gözlerini tekrar ona kaldırarak, “Beni bekleme,” dedi, sesi yumuşaktı ama kararlılıkla doluydu. “Bu, adil olmaz. Kendine başka bir yol çizmelisin. Ben, şu an sana hiçbir şey veremem.”
Saruca gülümsedi, ama gülümsemesinde bir hüznün izi vardı. “Reva, senden bir şey istemiyorum. Hayatında karmaşalar olabilir, ama bu karmaşanın seni yutmasına izin verme. Seni beklemem gerekiyorsa, beklerim. Ama senden bir şey rica ediyorum…” Reva, onun ne söyleyeceğini merak ederek sessizce dinledi. Saruca, ellerini bırakmadan, ona daha da yakınlaştı. Gözleri kararlılıkla doluydu. “Beni bırakma. Takımı bırakma. Hepimiz için çok önemlisin. Özellikle benim için…”
Reva’nın nefesi kesildi. Saruca’nın sesi o kadar içtendi ki, bu kelimeler ona bir yumruk gibi çarptı. Ama yine de, sertliğini korumak zorunda olduğunu hissetti. Elleriyle Saruca’nın ellerini yavaşça bıraktı ve geri bir adım attı. “Takım için burada olacağım,” dedi, sesi bu kez daha sertti. “Ama kendime gelmem için zamana ihtiyacım var. Seni yanıltmak istemiyorum. Bunun bir şansı olup olmadığını bilmiyorum, Saruca.”
Saruca, Reva’nın bu soğuk ama dürüst sözleri karşısında derin bir nefes aldı. Başını hafifçe eğip tekrar gülümsedi. “Ne zaman hazır olursan, ben buradayım,” dedi. “Ama sakın yalnız olduğunu düşünme. Sadece bunu bil yeter.”
Reva, gözlerini Saruca’dan kaçırarak başını eğdi. İçindeki duygusal karmaşa dinmek bilmiyordu, ama bir şeyin farkındaydı: Saruca’nın sözleri ona bir güç vermişti. Yeniden ona baktığında, gözlerinde bir minnettarlık vardı. “Teşekkür ederim,” dedi. “Ama bu konuşmayı burada bitirelim. İki gün sonra derbimiz var ve takımı düşünmek zorundayız.”
Saruca, onun profesyonel duruşuna bir kez daha hayran kaldı. Başını sallayarak geri çekildi ve aralarındaki mesafeyi koruyarak, “Peki, hocam,” dedi alaycı bir gülümsemeyle. “Ama bir gün… belki…”
Reva, Saruca’nın ne söylemek istediğini biliyordu. Ama bu kez cevap vermedi. Onun arkasından gidişini izlerken, bir an için içinde bir şeylerin kırıldığını hissetti. Ama bu kırıklık, onu yeniden inşa etmek için bir başlangıç gibiydi. Saruca, alandan uzaklaştıktan sonra derin bir nefes aldı. Gözlerini kısa bir süre kapattı, sonra kendi kendine mırıldandı: “Bekleyeceğim, Reva. Söz veriyorum.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |