
Ertesi sabah, stadyumun kapılarından içeri adım atan herkes, dün gece yaşananların ardından bugüne dair bir belirsizlik içinde odaklanmıştı. Takım üyeleri, Reva’nın gelmeyeceğini düşündüklerinden, sahada kasvetli bir ruh haliyle yerlerini aldılar. Herkes, ne olursa olsun antrenmanın bitmesini ve bu gergin atmosferin dağılmasını bekliyordu. Saruca ise farklıydı. O, gözlerinden belli olan bir kararlılıkla, her şeyin yoluna gireceğine inanıyordu. Reva'nın takımını terk etmeyeceğini, ona ne kadar güvenebileceğini ve buna değer olduğunu biliyordu. Bugün de, bu inancının takıma yansıması gerektiğini hissetti. Herkesin aksine, Saruca'nın yüzünde belirgin bir sakinlik vardı.
Soyunma odasında sessizlik hakimdi. Antrenman için toplanan takım üyeleri, birbirlerine sessizce bakarak bekliyordu. Saruca, ellerini ceplerine sokarak sessizce çevresini izledi. Bir an için, takımın şu anki ruh halini hissetti ve içinden güçlü bir şekilde bir şeyler söylemesi gerektiğini düşündü. Ama ne söylediği değil, nasıl söylediği önemliydi.
Tam o sırada, kapı açıldı ve Reva içeri girdi. Gözler, onun kararlı adımlarına çevrildi. Saruca’nın içinde bir rahatlama dalgası hissedildi. O an, geride kalan her şeyin bir anlamı vardı. Reva, takımı terk etmeye karar vermemişti. Ve daha önemlisi, geri dönmüştü.
Reva'nın girdiği an, tüm oda sessizleşti. Takım, şaşkınlıkla ona bakıyordu. Kimse ne diyeceğini bilemiyordu. Ancak Reva'nın yüzünde kararsızlık yoktu, sadece bir sükûnet vardı. Herkesin gözleri, onun bir şeyler söylemesini bekliyordu.
"Reva hocam, siz… geldiniz," dedi Koray, sonunda cesaret bulup. "Ne oldu, hâlâ bizimlesiniz, değil mi?"
Reva hafifçe gülümsedi. “Evet, hâlâ buradayım," dedi, sesi daha önceki kararsızlıktan çok daha netti. "Beni ikna ettiler. Gitmek kolay olabilirdi ama... bazen kaybolduğunda bir şeylerin değerini daha iyi anlıyorsun."
Saruca, Reva’nın gözlerine bakarken, içindeki tüm huzursuzluk tamamen yok oldu. Takımının gözlerindeki sevinç, Reva'nın geri dönüşüyle birleşince, bir umut dalgası oda boyunca yayıldı. Birbirlerine bakarak, gülümsemeye başladılar. Dursun’ın gözleri parlıyordu, Koray’ın yüzü ışıldıyordu. Süleyman, bir anlık şaşkınlıkla başını sallarken, Asaf’ın yüzünde rahatlama belirmişti. Takım, Reva’nın kararına sevinmişti, ama Saruca... Onun için bu, bir zaferdi.
Reva, odanın ortasında durdu ve takımın etrafında dönerek, onlara bakmaya başladı. Yüzünde hala yorgunluk vardı ama gözlerinde her zamankinden farklı bir ışıltı parlıyordu. Takımın geri dönmesinin ardından, Reva'nın içsel gücünü tekrar hissetmeye başlamıştı.
“Bu takım benim için çok önemli,” dedi, sesi kararlıydı. “Ama bazen, insan yalnız savaşmak istemez. Bunu anladım. Şimdi, hep birlikte bu yola devam edeceğiz.”
Bir anlık sessizlikten sonra, Saruca ileri adım attı. Takımın merkezine giderek, elini uzattı. “Hep birlikte, Fırtına’yı yaşatacağız!” dedi. Diğer oyuncular hemen arkasından gelerek, ellerini üst üste koymaya başladılar. Saruca’nın elinin üstüne, sırayla Dursun, Koray, Asaf ve Süleyman ellerini yerleştirdi. Son olarak, Reva da elini koyarak, bu anın takımın gücünü simgeleyen bir an olduğunu belirtti. “Fırtına!” diye bağırdılar hep bir ağızdan. Sonra, kahkahalarla birlikte o heyecan onların birlikte kazanacağı zaferlerin başlangıcını işaret ediyordu. Ve o an, içlerindeki karanlık yavaşça kayboldu. Her şeyin yeniden başlaması için bir adım atmışlardı. Takımın birliği, sadece sahada değil, kalplerinde de hissediliyordu. Birlikte bu takımı yeniden inşa edeceklerdi. Ve Fırtına, şimdi eskisinden daha güçlüydü.
Takımın sahadaki tempolu çalışması, derbiye yönelik hazırlıkların ne kadar ciddiye alındığını gösteriyordu. Her oyuncu, Reva’nın net ve soğukkanlı komutlarıyla sahada hareket ediyordu. Reva’nın disiplinli tavrı, takımı bir arada tutuyordu; ama Saruca, her fırsatta onun etrafında gezinerek, duygularını gizlemeye çalışıyordu. Her seferinde, aralarındaki o anlık göz teması, Saruca’yı daha da cezbediyordu.
Reva, topu düzgün bir şekilde sektirerek, “Daha fazla hız, Saruca! Her zaman olduğundan daha hızlı olman gerek!” dedi. Saruca, hafifçe gülümsedi. “Benim hızımın sınırı yok, hocam. Bunu görmedin mi?” diye alaycı bir şekilde yanıt verdi.
Reva, bir an için gözlerini Saruca’dan ayırdı ve onun kendine olan güvenini fark etti. Ama duygusal bir cevap vermek yerine, “Topu hızlı hareket ettirmen yeterli değil, Saruca. Hedefe ulaşmak için zekânı da kullanmalısın.” dedi, sesinde yine o sert ama kararlı ton vardı. Saruca, Reva’nın gözlerine bakarak, topu biraz daha hızlı sürmeye başladı, ama içindeki gerginliği bastıramıyordu. Her hareketinde, Reva'nın yakınındaki varlığı onu daha da etkiliyordu. Şutlarındaki mükemmeliyetin ötesinde, aklında sadece bir şey vardı: Reva.
Antrenman devam ederken, takımın diğer üyeleri paslaşmalarına odaklanmışken, Saruca bir fırsat daha buldu. Reva, topu yönlendiren Aras’ı izlerken, Saruca yine yanına yaklaştı. “Bunu hep mi yapacaksınız, Saruca?” dedi Reva, Saruca’nın farkında olduğunu bilerek. “Bu kadar dikkat çekici olmanın gereği yok.”
Saruca, gülümseyerek ona yakın bir mesafeye gelerek, “Ben sadece doğam gereği dikkat çekiyorum, hocam,” dedi. “Ama biliyorum, bu sizin için zor olmalı.”
Reva, Saruca’nın gözlerindeki o cesur ifadeyi fark etti, ama ona cevap vermek yerine sadece yavaşça başını salladı. “Bunu kişisel almıyorsun, değil mi?” dedi, tonu bir miktar yumuşamıştı, ama hala duygusal bir mesafe vardı.
Saruca, gözlerindeki ışıltıdan hiçbir şey kaybetmeden, “Hayır, hiç kişisel almıyorum. Ama bir antrenmanda şunu anlamalısınız: Kendi sınırlarınızın ötesine geçebilmek için biraz risk almak gerekir. Ve bu riskin adı, sizinle çalışmak.”
Reva, topu hızlıca Saruca'ya pasladı ve, “Risk almıyorsanız, o zaman takımın önünde durmanız anlamlı olmaz,” diyerek mesafeyi korumaya çalıştı. Ama Saruca, ona olan bakışlarını hiç kaybetmeden cevap verdi. “Her zaman risk alırım, hocam. Ama bazen... birlikte bir şeyler denemek çok daha tatmin edici olabilir.” Saruca’nın sesi, bir adım daha yakınlaşırken, yumuşamıştı.
Reva, bir an için gözlerini ondan kaçırdı ve derin bir nefes aldı. "Saruca..." dedi, ama bu kez sesi biraz daha yumuşamıştı. “Bu, doğru zaman değil. Bunu defalarca söyledim sana, anla.”
Saruca, biraz sessizleşti. Reva'nın disiplini ve tutkulu tavrı, her ne kadar itici olsa da, onu bir adım daha derine çekiyordu. Ama şimdi, geri adım atmak ve ona her şeyin doğru zamanını göstermek gerekiyordu.
Antrenman bitmiş ve takım, stadyumdan ayrılmak üzereydi. Havanın soğuması ve geceyi sarıp sarmalayan sessizlik, her adımda daha da yoğunlaşıyordu. Reva, kısa bir şekilde takımın arkasında yürüyordu, Saruca ise bir adım önde, her zamankinden farklı bir şekilde sessizdi. Yavaşça stadyumun dışında, park edilmiş arabaların arasında ilerlerken, Saruca, Reva'nın yanına geldi.
“Bugün de gerçekten çok çalıştık,” dedi Saruca, yanındaki adımlarını hızlandırarak ona eşlik ederken. “Ama biliyorsun, antrenman dışında da birkaç şey konuşmamız lazım, Reva.” Reva, adımlarını yavaşlatmadan ona bakmadan yürümeye devam etti. “Gerçekten zamanlamayı bilmiyorsun, Saruca,” dedi, sesi soğuk ama içinde gizli bir titreme vardı.
Saruca, hafifçe gülümsedi, ama bu gülümseme, Reva’nın bu kadar mesafeli durmasına rağmen hiç kaybolmadı. “Her zaman doğru zamanı bulurum, hocam,” dedi, sesinde bir doz daha alay vardı. “Bu sefer doğru zaman olduğunu düşünüyorum.”
Reva, adımlarını hızlandırarak onu biraz geride bırakmaya çalıştı, ama Saruca daha da yaklaştı. Aralarındaki mesafe kısaldıkça, Reva, içindeki karışıklığı iyice hissetmeye başladı. “Sınırlarımızı korumalıyız,” dedi Reva, gözlerini hafifçe kaşlarını çatarak ona çevirdi. “Sadece burada, stadyumda değil, dışarıda da. Bu, bizim için profesyonel bir ilişki ve başka bir şey olamaz.”
Saruca, Reva'nın bu sert tavrına karşılık, gülümsemeyi sürdürdü. “Her zaman profesyonel kaldım, Reva,” dedi, sesinde gizli bir duygusallık vardı. “Ama bazı sınırlar, bazen sadece iki kişi arasında kırılır.”
Reva, derin bir nefes alarak bir an duraksadı. Gözlerinde bir kaybolmuşluk vardı ama yine de tutarlı bir şekilde, “Saruca,” diye başladı, sesi hafifçe titriyor ama netti. “Bu seninle de benim için zor. Duygusal olmamızın hiçbir anlamı yok. Takımın hocasıyım, sen de oyuncusun. Bunu böyle kabul etmelisin.”
Saruca, bir adım daha yaklaşıp Reva'nın hemen önünde durarak, gözlerini gözlerinden ayırmadan baktı. Reva, ona bakmak zorunda kalıyordu. Kalbi, göğsünde çırpınırken, her geçen saniye Saruca'nın ona olan yakınlığı daha da büyüyordu. “Bunu kabul etmiyorum, Reva,” dedi Saruca, hafifçe alçalan bir sesle. “Sana olan hislerimi görmezden gelemem. Profesyonellik, duygulardan kaçmak anlamına gelmiyor. Birlikte olmak, bir takım olmak da demek... bir bütün olmak.”
Reva, onun bu sözleriyle içindeki tutkuya karşı koyamıyordu. Saruca’nın bakışları, onu derinlere çekiyor, her kelimesiyle ona adeta bir şeyler fısıldıyordu. Ama bu, Reva için korkutucu bir noktaya gelmişti. “Lütfen,” dedi, sesi sanki bir emir gibiydi, ama gözlerinde bir kırılganlık vardı. “Bunu yapma, Saruca. Ne olursa olsun, bizi birbirimize yakınlaştırmak... yalnızca biz ikimiz için zarar olur.”
Saruca, gözlerini gözlerinden ayırmadı, bir adım daha yaklaştı. “Bunu anlamıyorum, Reva. Seninle her şeyin ne kadar farklı olabileceğini hissediyorum,” dedi, nefesini biraz daha hızlandırarak. “Bu kadar mesafe... başka bir şey olmasına engel olabilir mi?”
Reva, geri çekilmek için bir adım attı ama aralarındaki mesafe çok azalmıştı. Saruca, bir anda her şeyin farkında olarak, Reva’yı daha yakına çekti. Yavaşça, ama kararlı bir şekilde, Reva'nın ellerini avuçlarının içine aldı. Reva, hala ne olduğunu anlayamadan, Saruca'nın bu hareketine direnmeye çalıştı, ama onun dokunuşu kalbinde başka bir yankı uyandırdı. Saruca, başını eğerek, Reva’nın gözlerine doğru ilerledi. “Bunu sana defalarca söyledim,” dedi, sesi titrek bir heyecanla, “Benim için her şey seninle daha iyi... Ne kadar uzak durmaya çalışsan da, seni hissediyorum.”
Reva, onun bu kadar yaklaşmasına durdurmaya çalışarak, “Bunu yapma... lütfen,” dedi ama sözleri artık neredeyse bir fısıltıydı. Saruca, Reva’nın dudaklarının hemen önünde durarak, "Beni dinle... Bazen hissettiğini kabullenmek, kaybetmekten çok daha iyi olur," dedi ve sonrasında, o anın içinde her şeyin kaybolmasına izin vererek dudaklarını Reva'nınkilerle buluşturdu.
Öpücük, kısa ama tutkulu bir andı. Reva, önce direndi ama bir an sonra, Saruca’nın sıcaklığına kapılarak, gözlerini kapatıp ona daha yakınlaştı. Her şey bir anda değişti. İkisinin arasındaki sınırlar silinmişti. Her şey, sadece o anla alakalıydı. Saruca, öpücüğün sonunda Reva’nın gözlerine baktı. “Bunu unutma, Reva,” dedi, alçak bir sesle, “İkimizin arasında bir şey var... ve sen de bunu hissediyorsun.”
Reva, yavaşça gözlerini açarak ona baktı. Bu kadar yakınken, duygularını bastırmak daha da zorlaşıyordu. Ancak içindeki tüm kararlılık ona, doğru zamanın gelmediğini söylüyordu. “Sadece... buna hazır değilim,” dedi, derin bir nefes alarak. “Ama bu, seninle olan her şeyin sona erdiği anlamına gelmez.”
Saruca, Reva'nın söylediklerine dikkatle başını sallayarak, ona olan inancını sürdürdü. “Bekleyeceğim, Reva. Hangi zaman olursa olsun.”
Reva, dudaklarını birbirine bastırarak, kendisini toparlamaya çalıştı. Saruca'nın gözlerinde kararlı bir ifade, ama bir o kadar da şaka yüklü bir gülümseme vardı. Bir an sessizce bakıştılar, sonra Saruca yavaşça, ama kararlı bir şekilde Reva'nın yanağına nazik bir öpücük kondurdu.
“Hocamı evine bırakabilirim, değil mi hocam?” dedi, yüzünde alaycı ama aynı zamanda samimi bir gülümseme ile.
Reva, bu beklenmedik hareket karşısında gülmeden edemedi. İçindeki kararsızlık bir an için kayboldu, ama hemen toparlanarak, Saruca’ya gözlerini dikip, “Hocanı eve bırakabilirsin ama öpemezsin, Saruca,” dedi, sesi şaka dolu ama aynı zamanda sertti. Saruca, başını hafifçe yana eğerek, ona doğru bir adım daha attı. “Öpemez miyim?” dedi, alaycı bir şekilde. “Buna da siz mi karar vereceksiniz, hocam?”
Reva, Saruca’nın kendisine bu kadar yaklaşmasına engel olmaya çalışarak, hafifçe geriye adım attı. Ama Saruca, bu sefer biraz daha ciddiye binmeden, inadına bir adım daha yaklaşarak, Reva’nın yanağını yeniden öptü. Reva, bir anlık şaşkınlıkla gözlerini açtı. Saruca, tam ona bakarak, “Öpemezsem... Nasıl giderim, hocam?” dedi, hafif bir gülümsemeyle.
Reva, bir an için ne diyeceğini bilemedikten sonra, Saruca'nın bu inadına hareketine karşı koymaya çalıştı ama yüzündeki gülümsemeyi engelleyemedi. “Bunu tekrar yapma, Saruca,” dedi, ama sesinde bir rahatlık vardı, bir şeyler yumuşamıştı.
Saruca, Reva'nın gözlerinde gördüğü bu değişikliği fark ederek, ona biraz daha yaklaşarak, “Tamam, ama ben de inadımda ısrarcıyım,” dedi ve bir kez daha, bu kez biraz daha uzun bir şekilde, yanağını nazikçe öptü. Reva, gülümsedi ama bu sefer ciddiyetini koruyarak, “Eğer bir daha yaparsan, seni gerçekten evine bırakırım,” dedi, fakat sesindeki yumuşaklık Saruca’nın daha da yaklaşmasına engel olmuyordu.
Saruca, son bir kez Reva’nın gözlerine bakarak, “En azından artık evimi biliyorum” dedi ve tekrar, “Ama seni buna zorlayacak değilim. Yine de, seninle olmayı çok isterdim, hocam,” diyerek göz kırptı. Reva, Saruca'nın bu son cümlesine dayanamayarak, gülmeye başladı. Onunla geçirdiği anlar, aslında kendisine ait duyguları yüzeye çıkarıyordu, ama hala profesyonellikten sapmamaya çalışıyordu.
"Sen bu kadar şakacı birimiydin? Ben seni soğuk, umursamaz, bencil biri olarak düşünüyordum"
Saruca, Reva’nın gözlerine bakarken, geçmişine dair ağır bir yüke takılı kalmıştı. O kadar kolay değildi geçmişi silmek, ama Reva ile her şeyin farklı olacağına inanıyordu. “Geçmişimde yaşadıklarım...” dedi, gözleri bir an uzaklara daldı. “Havin.. Bir çok şeyini paylaştığın bir insan sana ihanet edince, ruhsuzlaşıyorsun"
Reva, Saruca'nın sözleriyle donakaldı. Zihninde aniden o eski kadının adı yankılandı, içi sıkıştı. Havin. Adı bile bir şekilde onu rahatsız ediyordu. Birkaç saniye sesizce durdu, gözlerinde fark edilebilir bir donukluk belirdi. Kafasında hızla bir kıskanclık dalgası yükselmeye başladı, ama bunu Saruca’ya belli etmemeye çalıştı. Yavaşça gözlerini kaçırdı, dudaklarını birbirine bastırarak biraz daha uzaklaştı. Saruca, Reva’nın bu ani değişimini fark etti. Gözlerinin kenarındaki sertleşmeyi, tavırlarında bir soğumayı hissetti. “Reva?” dedi, yumuşak ama dikkatli bir şekilde. “Eğer seni üzüyor ya da rahatsız ediyorsam, anlatmam. Ama o... O geçmişte kaldı. Ben sana başka bir şey söylemek istiyorum, başka birini değil.”
Reva, gözlerini hafifçe yere indirerek, “Hayır, önemli değil,” dedi, ama sesindeki soğukluk, kıskançlığını gizleyemedi. “Sadece... O kadının adı geçince bir şeyler değişiyor,” diye ekledi, altta kalmayan bir şekilde. “Gerçekten geçmişte kaldığını söyleyebiliyor musun?”
Saruca, Reva’nın bu halini hemen fark etti. Bir şeylerin ters gittiğini hissetmişti. Yavaşça adımını ona doğru attı, gözlerini nazikçe onunkilere kilitledi. “Reva, o kadının adı senin üzerinde böyle bir etki yapacak biri değildi,” dedi, yavaşça ama kesin bir şekilde. “Benim geçmişim sadece bir hataydı, ama seninle her şey farklı. Seninle birlikte olmak, her şeyin anlamını değiştiriyor.”
Reva, Saruca’nın bu samimi bakışlarıyla göz göze geldi. İçindeki karışık duygular, bir anda yavaşça sakinleşti. Ama hala kıskançlık hissi biraz içini kemiriyordu. “Bunu söylüyorsun, ama... Gerçekten güvenebilir miyim?” dedi, sesinde hala bir tedirginlik vardı. Saruca, biraz daha yaklaşarak, Reva’nın ellerini nazikçe tuttu. “Evet,” dedi, gözlerinde bir tutku ve kararlılık vardı. “Sana güvenmeni istiyorum. Çünkü seninle her şey daha gerçek. O eski ilişkim sadece bir hataydı. Ama seni tanıdıkça, seni hissettikçe... Her şey değişti. Benim için geçmişin hiçbir anlamı yok. Her şey seninle başlıyor.”
Reva, Saruca’nın ellerini kendi ellerinde hissettiğinde, yavaşça bir rahatlama duygusu sardı. Bu kadar samimi sözler, içindeki o kıskançlık duygusunu hafifletmeye yetmişti. Gözleri yeniden yumuşamış, kalbindeki o karmaşa biraz olsun dağılmaya başlamıştı. Bir süre sessizce birbirlerine bakıp, durumu anlamaya çalıştılar. Saruca, Reva’nın sessizliğinden cesaret alarak, “Seninle her anı paylaşmak istiyorum, Reva. Geçmişi geride bırakıp, sana değer vermek… Sadece seninle bir geleceğim olsun istiyorum,” dedi, yavaşça bir gülümseme ekleyerek.
Reva, içindeki duyguları bastırarak, Saruca’ya hafifçe gülümsedi. Saruca konuyu dağıtmak adına bir teklifte bulundu, "Eğer derbi de iki gol atarsam, benimle baş başa bir yemek yiyeceksin?"
Reva hayretle ona baktı, "2 gol, hemde derbi de? Emin misin?"
"Sen onu dert etme, iddayı kabul ediyor musun?"
Reva gülümsedi, "Peki kabul."
"O zaman şimdiden rezervasyon yaptırayım, harika bir yemek olacak."
Saruca’nın bu kendine güvenen tavrı Reva’yı hem güldürdü hem de şaşırttı. Gözlerini devirerek, “Önce o golleri at, sonra konuşuruz,” dedi. Ama sesinde belli belirsiz bir heyecan vardı. Saruca, ona meydan okuyan bir gülümsemeyle, “Reva, sen beni hala tanımamışsın,” dedi. “O iki golü atacağım ve seni o masaya oturtacağım. Hatta göreceksin, hayatının en güzel yemeği olacak.”
Reva, kollarını göğsünde birleştirerek hafifçe ona yaklaştı. “Büyük konuşuyorsun, Saruca. Derbiler kolay maçlar değildir,” dedi. Saruca ise duraksamadan, “Seninle yemek yemek için her şeyimi ortaya koyarım. Derbiyi kazanmak da dahil,” diye karşılık verdi. Reva, onun bu cüretkar sözleri karşısında istemsizce gülümsedi, ama bu gülümseme hafif bir tebessümden fazlası değildi. “Tamam,” dedi. “Ama şunu unutma, iki gol. Biri bile eksik olursa o yemeği unut.”
Saruca, gözlerinde bir parıltı ile başını sallayarak, “O bir gol eksik olmayacak, merak etme,” dedi. Sonra, biraz daha yaklaşarak alaycı bir şekilde eğildi ve fısıldadı, “Ama bu yemek yalnızca iki golle sınırlı kalmayacak, Reva. Seni tanıdıkça bu küçük iddiaları kaybetmeye alışsan iyi edersin.”
Reva, gözlerini devirerek, “Sen böyle kendinden emin olunca insanın sırf inadına kazanmanı istememesi geliyor,” diye karşılık verdi. Ama sesindeki alaycı tonun altında hafif bir gerginlik vardı; Saruca’nın bu rahat tavırları her seferinde onu şaşırtıyordu. Saruca bir adım geri çekildi, ellerini arkasında birleştirerek, “Göreceğiz, hocam,” dedi. “O gün saha benim olacak. Ve o yemekte de her şey benim kontrolümde olacak.”
Reva, onun bu sözleri karşısında istemsizce güldü. “Sana güveniyorum, Saruca,” dedi, sesi bu kez ciddi bir tona bürünmüştü. “Ama unutma, o iki gol olmazsa bu kadar havalı konuştuğun için pişman olacaksın.”
Saruca, Reva’nın bu meydan okuyuşunu kabul eder gibi başını salladı. “Anlaştık,” dedi. “O zaman o yemeği hayal etmeye başlasan iyi edersin, çünkü golü attığımda seni çok şık bir yerde göreceğim.” Reva, gözlerini ondan ayırmadan hafifçe güldü. “Bakalım, Saruca. O gün geldiğinde kim kazanacak, kim kaybedecek göreceğiz.”
Saruca, derbi günü için gözlerinde hırslı bir parıltıyla gülümsedi. “O gün sahada değil, masada kazanacağım” dedi, Reva’ya göz kırparak. Reva, onu izlerken içten içe hafif bir heyecan hissettiğini fark etti. Ama bu heyecanı şimdilik saklamaya karar verdi. Saruca'nın arabasına bindiklerin de stadyumdan uzaklaşırken bir yöneticinin arabası ile denkleştiler. Baş selamı verip geçip gitselerde Reva tedirgin olmuştu, "Gördü, ne yapacağım şimdi?"
"Ne telaş yapıyorsun? Ne var gördüyse yani, hocamsınız"
"İşine gelince hocanım, işine gelince..." dedi ve sustu Reva.
Saruca alttan alttan sırıttı, "Neyim olmak istersin?" diye sordu hala gülerken. Reva onun güldüğünü görünce göz devirdi ve ona bakmadan konuştu; "Hocanım, hocan kalayım." Saruca sesini çıkarmadı, nasılsa vakti gelince işler değişecekti. Reva'nın evini tarif etmesi ile apartmanın önüne kadar gelmişlerdi. "Sen neden böyle insan içinde yaşıyorsun? Kendine müstakil bir ev alsana" dedi Saruca, apatmanı baştan sona incelerken.
"İlk olarak ben senin kadar para kazanmıyorum, ikinci olarakta kocaman evlerde tek başıma olacağıma bir apartman dairesinde komşularımla olurum."
Saruca hala memnuniyetsizce etrafa bakarken, Reva arabadan indi. Saruca'da peşinden indiğinde yan yana bir kaç dakika apartmana baktılar. "Apartmanın röntegenini çekmeyi bitirdiysen gider misin?" dedi Reva. Saruca gözlerini Reva'ya dikti, "Bir kere daha öpeyim mi?"
"İyi günler Saruca, hoşçakal" diyerek apartmana doğru kaçtı Reva. Arkasında gülerek onu izleyip evine doğru yol aldı Saruca. Artık tek odakları büyük derbi olmalıydı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |