
Konuşmanın üzerinden iki gün geçmişti. Reva, bu süre zarfında sürekli toplantılara katılıyor, kulüp işleriyle meşgul oluyordu. Ligin bitmesine çok az kalmıştı ve baskı iyice artmıştı. Saruca’yla hiç konuşmamışlardı. Saruca ise Havin’i yakasından düşürmeye çalışıyordu.
Kadının aklında bir basın açıklaması yapıp Saruca’yı aldattığını itiraf etmek vardı. Sözde pişmandı, onu kaybettiğine üzülüyordu. Ama asıl amacı, Saruca’yı yeniden yanında görmek ve onu eski takımı Arjantin’e dönmeye ikna etmekti. Saruca, bunun hiçbir işe yaramayacağını biliyordu. Boşuna kendini rezil etmesini istemiyordu çünkü Havin’e geri dönmek gibi bir niyeti yoktu. Ama Havin bunu bir türlü kabul edemiyordu. Saruca’nın burada, ait olmadığı bir yerde neden inatla kaldığını anlamaya çalışıyordu. Ve sonunda anlamıştı…
Reva, stadyumdaki ofisinde evrak işleriyle uğraşıyordu ki kapısı tıklatıldı. “Gel,” diye seslendi, gözlerini dosyadan kaldırmadan. İçeri biri girmişti ama Reva hâlâ işine odaklanmıştı. Ta ki o topuk sesi duyulana kadar… Başını hızla kaldırdı. Karşısında simsiyah, kısa bir elbise içinde Havin duruyordu. Elbisesiyle uyumlu çantası ve ince topukluları, kendine fazla güvenen bir duruşu vardı. Reva çoktan ayağa kalkmıştı.
“Buyurun?” dedi, sesi sertti. Havin, masanın ucuna kadar ilerledi. Alaycı bir gülümsemeyle elini uzattı. “Merhaba, sizinle tanışamamıştık. Ben Havin Soysal.”
Reva, elini uzatmadan önce kadını uzun uzun süzdü. “Biliyorum,” dedi, gözleri anlamlı bir şekilde kısılmıştı. “Soyunuzu baya salmışsınız. Sayenizde tüm soyunma odası adınızı ezbere biliyor.”
Havin kısa bir kahkaha attı, ardından masanın üzerinde duran plakete göz attı. İnce parmaklarıyla plakete hafifçe dokunurken, alaycı bir sesle konuştu: “Reva Adar demek… Gerçekten de adamışsınız kendinizi, oyuncularınıza, takıma… Sizi tanıdığıma memnun oldum Reva Hanım, siz bana adınızı söylemeyi tercih etmeseniz de.”
Reva’nın içi öfkeyle doldu. Bu kadının kibri, sesindeki küçümseyici ton sabrını taşırıyordu. “Ofisime kadar gelen sizsiniz,” dedi sert bir sesle. “Okuma biliyorsanız kapıda adım kocaman yazıyor.” Hafifçe başını yana eğdi, kaşları kalktı. “Açıkçası, Havin Hanım, ben de sizden bir özür beklerdim. Soyunma odasına hadsizce dalışınız için.”
Havin, Reva’nın sözlerine alaycı bir kahkahayla karşılık verdi. Hiç acele etmiyormuş gibi, el çantasını masanın köşesine bıraktı ve sanki kendi ofisiymiş gibi rahat bir tavırla yerine yerleşti. “Ah, özür mü bekliyordunuz?” diye sordu, başını hafif yana eğerek. “Bunun için biraz fazla hassas değil misiniz? Sonuçta bir futbol kulübü, soyunma odasına giren ilk kadın ben değilim.”
Reva, soğuk bir gülümsemeyle başını yana eğdi. “Fark şu ki, girenler ya oyuncudur ya da teknik ekip. Sizse, ne yazık ki hiçbirine girmiyorsunuz.”
Havin’in yüzündeki yapmacık gülümseme bir anlığına silindi ama hemen toparladı. Gözlerini kısarak Reva’yı inceledi. “Sana bir şey soracağım Reva Hanım,” dedi sesi alaycı ama tehlikeli bir tona bürünmüştü. “Bana Saruca’yla aranızda hiçbir şey olmadığını söyleyebilir misiniz?”
Reva, Havin’in gözlerine baktı. Ne inkar etti ne de onayladı, sadece sessiz kaldı. Havin kısa bir kahkaha attı. “Tam da düşündüğüm gibi…” Çantasını masaya bıraktı, kollarını göğsünde birleştirip hafifçe Reva’ya doğru eğildi. “Saruca’nın bana geri dönmeyeceğini mi düşünüyorsun?” Başını iki yana salladı. “Yanılıyorsun. O buraya ait değil, buraya ait olmamalı. Ve ben ne olursa olsun onu buradan götüreceğim.”
Reva kaşlarını kaldırdı ama ifadesi hiç değişmedi. Hafifçe arkasına yaslandı, kollarını masaya koydu. “Saruca kendi kararlarını verebilecek yaşta,” dedi, sesi kararlıydı. “Doğruyu yanlışı ayırt edebilecek zekâya sahip. Ve inan bana, yanlışı seçeceğini hiç sanmıyorum.”
Havin’in yüzü gölgelendi, dudaklarını sıkıca kapattı. Bu sözler, tahmin ettiğinden daha fazla canını sıkmıştı. Birkaç saniye boyunca Reva’nın gözlerinin içine baktı, sonra hızla toparlandı. Çantasını aldı, kapıya yöneldi ama tam çıkarken durdu. Omzunun üzerinden Reva’ya son bir kez baktı. “Bakalım, ne kadar haklısın Reva Hanım.”
Kapıyı sertçe kapattığında, Reva derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Havin’in kolay kolay pes etmeyeceğini biliyordu. Az önce açıkça tehdit edilmişti. O karmaşık düşüncelerinin arasında kaybolurken, kapının tekrar çalınması onu kendine getirdi. “Gel,” dedi, sesi her zamankinden daha sertti.
Kapı açıldığında içeri Tanju girdi. Reva kaşlarını hafifçe çattı, onun burada ne işi vardı?
“Tanju Bey?” diye sordu, merakını gizlemeye çalışarak. Tanju, elindeki kâğıdı ona uzatırken kibar bir şekilde başını eğdi. “Reva Hanım, merhaba. Saruca midesiyle ilgili bir rahatsızlık geçirdi, gece acildeydik. Rapor aldık, bilginiz olsun diye menejeri olarak ben geldim.”
Reva’nın içini belirsiz bir endişe kapladı ama yüzüne yansıtmadı. “Anladım. Teşekkür ederim.”
Tanju, tereddüt etti. “Bir de…” diye başladı ama o an telefonu çalmaya başladı. Ekrana göz attıktan sonra Reva’ya dönüp özür dilercesine bir gülümsemeyle, “Saruca arıyor, hemen konuşup kapatıyorum,” dedi. Reva başını sallayıp sandalyesine yaslandı. Dikkatini konuşmaya vermemesi gerektiğini bilse de, kelimeler kulaklarına sızıyordu. “Saruca, sana toplantım olduğunu söyledim. Gelemem yanına.” Tanju’nun sesi sakindi. “Havin ile karşılaştık. Hasta olduğunu söyledim, yanına gelecek.”
Reva bundan sonrasını duymadı. Daha doğrusu, duyamadı. Kafası tek bir cümlede takılı kalmıştı: Saruca evde yalnızdı ve Havin yanına gidiyordu. Kendi kendine başını iki yana salladı. Havin’in birkaç dakika önce söyledikleri, ardından Saruca’nın ona karşı beklentileri… Saruca ondan emin olmasını bekliyordu. Ama Reva da aynı şeyi ondan bekliyordu.
Reva, o gün ikinci kez kendine kim olduğunu hatırlattı. Profesyonelliğini. İsminin ağırlığını.
Derin bir nefes aldı ve Tanju’nun telefonunu kapattığını fark edince ona döndü. Soğukkanlı bir ifadeyle, sözleşmeyle ilgili birkaç soru sordu. Ardından Tanju çıkıp gitti. Reva da Saruca’nın yokluğunu fırsat bilerek antrenmana çıktı. Oyuncularına yapacakları antrenmanı anlatırken telefonu titredi. Tabii ki Saruca’ydı.
“Hasta olduğumu duyduğun halde aramadın mı?
Reva kaşlarını çattı. Birkaç saniye ekrana baktıktan sonra kısa ve net bir cevap yazdı: “Benim aramama gerek yok. Bakıcın geliyor.” Mesajı yolladıktan sonra telefonunu kapattı. Ardından sahaya dönerek antrenmanı bölmüş iki oyuncuya sert bir bakış attı. “Asaf ve Süleyman, konuşmaya devam mı edeceksiniz? Çekirdek ister misiniz?” diye bağırdı. Sesindeki keskinlik, tüm sahaya yayıldı.
Süleyman omuz silkip başını öne eğdi, Asaf ise hafifçe gülümseyerek topu düzeltti. Takım, Reva’nın sinirli olduğunu anlamıştı ama kimse bunu dillendirmeye cesaret edemedi. Reva, onların antrenmana odaklanmasını sağlamak için sert bir şekilde talimatlarını vermeye devam etti. Saruca’yı, Havin’i ve içinde kaynayan öfkeyi görmezden gelmek zorundaydı.
Ama bu uzun sürmedi. Telefonu tekrar titrediğinde, içinde derin bir sıkıntı belirdi. Yine mi? Görmezden gelmeye niyetliydi ama bir mesaj daha geldi. Göz devirdi ve cebinden telefonunu çıkardı. “O ne demek, Reva?” yazmıştı. Parmakları bir an duraksadı.
Cevap yazmamalıydı. Umursamıyormuş gibi yapmalıydı. Ama içinde yükselen kıskançlık ve öfke onu ele geçirmişti bile. “Demek istediğim şu, Havin zaten yanında. Hasta olduğunda ilgilenecek birinin olması güzel.”Mesajı gönderdi. Parmağını mesaj geçmişinde gezdirirken, Saruca'nın son okundu bilgisinin kaybolduğunu fark etti. Okudu. Ama cevap vermedi. O an garip bir huzursuzluk sardı içini. Normalde hemen cevap verirdi.Sessizliği bilerek mi yapıyordu, yoksa gerçekten bir şey mi vardı?
Yaklaşık on dakika boyunca, Reva kendini antrenmana vermeye çalıştı. Ama içindeki sıkıntı geçmek bilmiyordu. Takım sahada pas çalışmasına devam ederken, antrenman alanına açılan kapının önünde bir gölge belirdi.Reva önce önemsemedi. Ama gölgenin hareket etmediğini fark edince içgüdüsel olarak başını çevirdi. Ve Saruca’yı gördü.
Ama her zamanki gibi değildi. Yüzü solgundu, gözleri hafifçe kızarmış ve donuktu. Ellerini cebine sokmuştu ama parmak uçları titriyordu. Yüzündeki hafif ter tabakası, iyi olmadığını gösteriyordu. Bu kadar çabuk buraya nasıl gelmişti? Reva dişlerini sıktı. Oyuncuların arasından sertçe yürüyerek yanına gitti.
“Saruca, senin burada ne işin var?”
Saruca başını hafifçe yana eğdi. O bakış… Reva’yı her zaman hazırlıksız yakalayan, içini altüst eden bakış. Ama bu sefer farklı bir şey vardı. Yorgunluk.
“Gerçekten mi?” diye sordu Saruca, sesi her zamankinden daha kısık ve yorgundu. “Mesajlarını okudum ve buraya geldim. Yetmedi mi?”
Reva kollarını göğsünde kavuşturdu. “Yetmedi. Sen hastasın ve dinleniyor olman gerekirken buraya gelmişsin.”
Saruca kaşlarını çatıp gözlerini kıstı. “Sana ‘beni umursamıyorsun’ dememi mi bekliyorsun?”
Reva kısa bir kahkaha attı. “Bu kadar melodram yapmaya gerek yok, Saruca. Senin yanına gidecek biri zaten vardı. Benim endişelenmemi bekleme.” Saruca gözlerini Reva’dan ayırmadan bir adım attı. “Sana mesaj attığımda, ilgilendiğini görmek istedim.”
Reva iç çekti. “Seninle ilgilenen birileri var. Beni bu denkleme dahil etme.”
Saruca’nın çenesi gerildi. Aralarındaki hava ağırlaşmıştı. Oyuncuların bakışları fark edilmeden kayıyordu ama ikisi de umursamıyordu. Saruca başını eğip gözlerini kapadı. Reva, onun ayakta bile zor durduğunu o an fark etti. Nefesi kesik kesikti. Ellerini cebinde sıkıyor ama hala titriyordu. Gözleri donuktu.
Reva istemsizce kaşlarını çattı. “Saruca, iyi misin?” dedi farkında olmadan. Saruca gözlerini açtı, yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirdi ama gülümsemesi bile halsizdi. “Ne oldu, endişelendin mi?”
Reva bir şey söylemedi ama içi sıkışıyordu. Saruca, bir an daha ayakta durmaya çalıştı ama sonra bir adım geriledi. Ve dengesini kaybetti. Reva, refleksle ona uzandı ve kolundan tuttu. Saruca bir an başını eğdi, derin nefesler aldı ama hala tam olarak toparlanamamıştı. “Tamam,” dedi Reva, sesi daha yumuşaktı. “Saçmalamayı bırak ve otur.”
Saruca, inatla başını iki yana salladı. “İyiyim.”
Ama sesi bile titriyordu. Reva, gözlerini devirdi. “Senin ‘iyiyim’ dediğin her an, aslında hiç iyi olmadığını gösteriyor. Şimdi ya kendin oturursun ya da seni yere yapıştırırım.”
Saruca, gözlerini kısarak ona baktı ama Reva’nın kararlı bakışlarını gördüğünde iç çekerek geri adım attı. Yakındaki bir banka oturdu, başını geriye yasladı ve derin bir nefes aldı. Reva, hala kollarını göğsünde kavuşturmuş halde ona bakıyordu. Saruca gerçekten kötü görünüyordu ama bunu kabullenmeye yanaşmıyordu.
Birkaç saniye sonra Saruca gözlerini açıp hafifçe gülümsedi. “Geçmiş olsun bile demedin.”
Reva kaşlarını çattı. Şimdi de suçluluk mu yaratıyordu? İçinden söylenerek derin bir nefes aldı ve ellerini beline koydu. “Geçmiş olsun, Saruca. Ama bu geçmiş olsun mesajını alıp yatakta dinlenmeye gider misin?” Saruca, gözlerini kısmış halde ona bakıyordu. Reva bir anlık sessizliğin içinde, içini kemiren duygularla boğuştu.
Sonunda derin bir nefes alıp yumuşak bir sesle ekledi: “Daha kötü olmanı istemiyorum, aptal.”
Saruca’nın gözlerindeki ifade değişti. Gözlerinde yorgunluk vardı, ama aynı zamanda bir sıcaklık da.
Ama Reva, bunun daha fazla büyümesine izin vermeden geri adım attı. “Asaf ve Süleyman, hâlâ konuşuyorsanız bir termos çay da getirin. Burada antrenman değil, sohbet kulübü kurduk sanırım.” Sahadan gülüşmeler yükseldi ama Reva, Saruca’nın gözlerini hala üzerinde hissettiğini fark etti. Ve bu, onu düşündüğünden daha fazla rahatsız etti.
Reva tekrar gitmesini söylemek için Saruca'ya döndüğünde, sahaya giren Uraz'ı gördü. "Geliyor geliyor, takımın benden sonra ki gözdesi geliyor" diye bağırdı Asaf. Saruca'nın bakışları da oraya döndüğünde gelen kişiyi tanımıştı. O yerine geldiği futbolcuydu... Uraz Fırtına'ın sakatlanan asıl forvet oyuncusuydu ve Saruca gelmeden önce onu araştırmıştı bu yüzden hemen tanımıştı. Reva çok şaşkındı, beklemiyordu Uraz'ı.
"Hocam baya şaşkınsınız?" dedi Uraz.
"Seni ayakta gördüğüme çok sevindim Uraz. Daha iyisin"
Reva'nın Uraz'a gülümsemesi Saruca'nın kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu. "Gördüğünüz gibi fevkaledeyim. Ameliyatımı harika bir doktor yaptı, sezon sonu kutlamalarda ve gelecek sezon yuvamda olacağım" dedi gururla Uraz. Reva ise "Sezon sonu dönerse Saruca gidecek" diye geçirdi içinden..
"İyileş de gerisi hallolur, gel seni Saruca ile tanıştırayım." dedi ve Saruca'ya yöneldi. Saruca ayağa kalkınca Uraz ona elini uzattı, "Sen benim yerime gelen kişisin. Adını çok duydum, magazinden." dedi imalı bir şekilde. Saruca anında gerilmişti ama belli etmeden uzatılan eli sıktı. "Aksine ben seni hiç duymadım Uraz."
"Aşk olsun hocam, Saruca'ya geçici olarak yerine geldiği kişiden hiç bahsetmediniz mi?" dedi Uraz yalancı bir üzüntü ile, alay ettiği çok belliydi. Reva hafifçe öksürdü ama bir cevap vermedi, Saruca'nın tepkisini ölçmeye çalışıyordu. Uraz, sessizliği bozarak bir adım yaklaştı. "Sen iyi bir oyuncusun Saruca. Ama futbol dünyası hızlı değişir. Ben buradaydım, sakatlandım, sen geldin. Şimdi ben geri dönüyorum."
Saruca’nın gözleri alev aldı. "Ben sadece bir geçiş oyuncusu değilim."
Uraz hafifçe başını salladı. "Öyle olup olmadığını sezonun sonunda göreceğiz."
Bu söz, resmen meydan okumaydı. Saruca, içinden yükselen öfkeyi kontrol etmeye çalışarak gözlerini kıstı. Hasta hali bile bu meydan okumaya duyarsız kalamıyordu. Reva, nefes alıp,"Bence konuşmanız bitti." dedi. Saruca, gözlerini Reva’ya çevirdi. Ona bakışları, bir cevap bekler gibiydi. "Sen kimin tarafındasın?"
Bu soru sessizce havada asılı kaldı. Reva bir şey demedi. "Hocam paydos desenizde biz de Uraz'a sarılsak." diyen Süleyman'ın sesi, Reva'yı bir cevap vermekten kurtarmıştı. Düdüğünü çalıp, "Antreman bitmiştir" dedi. Takımın hepsi Uraz'ın yanına giderken, Reva Saruca'ya döndü. "Eve gidiyorsun hemen."
"Bu buradayken mi? Kimse beni buradan gönderemez."
"Kıskançlık yapmayı bırak, o takımın eskisi tabiki oyuncular ona ilgi gösterecek."
Saruca Reva'nın kulağına eğilip fısıldadı; "Senin ilgi göstermeni kıskanıyorsam?"
Reva kulağına üfleyen nefesten uzaklaşmak yerine Saruca'nın kolunu tuttu ve çıkış kapısına sürükledi. "Araban nerede? Hemen binip gidiyorsun, ateşin kafana vurdu." dedi. Saruca umursamazca omuz silkti; "Taksi ile geldim." Reva'nın seni ben bırakayım demesini bekliyordu ki bu cevabı alacaktı da, lakin önlerine araba ile duran Havin olmasaydı. Havin büyük bir hızla arabadan indi ve Saruca'ya doğru koştu, Reva'yı görmezden gelerek iki elini Saruca'nın yanaklarına yerleştirdi.
"Saruca hayatım, hasta hasta burada ne işin var? Evine geldim bir baktım yoksun. Bu halde hocan seni antremana çağırdı?" dedi ama gözleri Reva da idi. Saruca onun ellerini suratından ittirip geri çekildi. "Kimsenin beni bir yere çağırdığı yok. Seni çağıranın olmadığı gibi." Reva Saruca'nın verdiği cevaptan memnun olmuştu, gülümseyerek Havin'e baktı. Havin ise umursamaz bir ifade ile Saruca'nın elini tuttu, "Hadi seni eve götüreyim, çorbada yapmıştım. İçersin."
Saruca öylece kalırken, Reva küplere binmişti. Belki şuan yapacağı şey hiç profesyonelce değildi ama bunu umursadığı söylenemezdi. Birinin Havin'e dur demesi gerekiyordu. Hiç düşünmeden Saruca'ya elini uzattı ve "Üzgünüm Havin hanım ama Saruca benim evime geliyor. İyi bir bakıma ihtiyacı var" dedi. Saruca şoktan şoka girse de, Reva'nın elini tuttu. Reva gülümseyerek son hamlesini yaptı; "Bu arada Havin, ne kadar haklı olduğumu görmüşsündür umarım."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |