
Reva, Havin’in yüzündeki şaşkınlığı gördüğünde içindeki zafer duygusunu bastırmaya çalışmadı. Saruca’nın elini sımsıkı tutarak onu arabaya doğru çekti. Saruca ise hala olanları idrak etmeye çalışıyor, bir yandan da Reva’nın bu sahiplendiği tavrının tadını çıkarıyordu. İkisi de arabaya yönelirken Havin’in sesi arkalarından yükseldi “Gerçekten mi, Saruca? Şu an bunu mu yapıyorsun?”
Saruca, Reva’nın elini bırakmadan arkasına döndü. Havin’in gözleri öfkeyle parlıyordu ama altında bir kırgınlık da seziliyordu. Saruca'nın yüzü ifadesizdi, belki de gerçekten yorulmuştu. Hasta bedeni yetmezmiş gibi Havin’in yarattığı kaosla da uğraşmak zorunda kalmak canını sıkıyordu.
“Bunu sen yapıyorsun, Havin.” dedi Saruca, sesi yorgun ama netti. “Artık benim hayatıma burnunu sokma.”
Reva, içinde yükselen memnuniyetle Saruca’nın koluna hafifçe dokundu, ona gitmeleri gerektiğini hatırlatarak. Saruca da artık daha fazla durmanın gereksiz olduğunu düşünüyor olacak ki hiçbir şey söylemeden Reva’yla birlikte arabaya bindi. Reva kontağı çalıştırırken hafifçe göz ucuyla Saruca’ya baktı. Saruca başını koltuğun arkasına yaslamış, gözlerini kapamıştı. Hafif bir titreme bedenini sarıyordu. Reva iç çekti ve önüne döndü.
“Eve gidince hemen sıcak bir şeyler içeceksin.” dedi kararlı bir sesle.
Saruca gözlerini açmadan gülümsedi. “Bana böyle bakmanı sevdim, hocam.”
Reva kaşlarını çattı ama dudaklarının kenarındaki hafif tebessümü engelleyemedi. “Kes sesini, Saruca.”
Ama Saruca, artık daha da rahatlamış bir halde gözlerini kaparken sadece gülümsedi. Reva, Saruca’nın başka birşey söylemesine izin vermeden arabayı sürdü. Ne zaman Saruca bir şeyler demek için ağzını açsa, Reva gözlerini kısarak dikiz aynasından ona sert bir bakış atıyordu. Saruca ise bu durumdan eğleniyor gibiydi. Köşeye sıkıştığında bile neşesini kaybetmeyen, her durumda oyuna çevirecek bir şeyler bulan adamın yüzünde, dudaklarının kenarına yerleşen sırıtmadan belliydi bu.
Ne olmuş yani? Reva, onu herkesin içinde sahiplenmişti. Üstelik Havin’e karşı! Onu kıskandığı o kadar belliydi ki, Saruca bunu dile getirmenin an meselesi olduğunu biliyordu. Ama Reva'nın buna izin vermeye niyeti yoktu. Eve vardıklarında Reva kapıyı açıp içeri girdi, ardından sert bir hareketle Saruca’nın kolundan çekip içeri soktu. Saruca, hala sırıtıyordu. Ayakta dikilirken, kollarını kavuşturup başını yana eğdi.
“Artık bana aşık olduğunu gizleyemezsin.” dedi. Reva, ona doğru yavaşça yaklaştı, gözleri buz gibi ama içinde bir kıvılcım vardı. “Bunu nereden çıkardın?” diye sordu, sesi fazla sakindi. Saruca omuz silkerek cevap verdi. “Havin yüzünden böyle tepki verdin. Beni onun elinden aldın. Daha ne olsun?”
Reva derin bir nefes aldı. Gözlerini Saruca’dan ayırmadan, bir adım daha attı. Sonra bir adım daha. Aralarındaki mesafe tehlikeli bir seviyeye indiğinde, Saruca’nın sırtı duvara yaslandı. O hâlâ eğleniyordu, dudaklarında kışkırtıcı bir gülümseme vardı. Ama Reva beklenmedik bir şey yaptı. İki eliyle Saruca’nın yüzünü tuttu ve onu aniden öptü. Öyle bir baskınlıkla, öyle bir kesinlikle ki, Saruca’nın şakacı tavrı bir an için dağıldı. Reva’nın sıcak nefesi dudaklarına değdiğinde, işlerin düşündüğünden daha farklı ilerlediğini fark etti.
Reva, öpücüğü kestiğinde gözleri meydan okuyan bir ifadeyle parlıyordu. Saruca’ya doğru eğilip, dudaklarının hemen yanında fısıldadı: “Kontrol severim, her alanda.”
Saruca, başını arkadaki duvara yaslayıp kahkaha attı. “Seni deli eden şey, Havin’in bana dokunmasıydı, değil mi?”
Saruca’nın kahkahası odada yankılanırken, Reva geri çekildi. Aralarındaki mesafe açılır açılmaz, içindeki karmaşayı bastırmak için derin bir nefes aldı. Kontrolünü kaybettiğini hissetmekten nefret ediyordu. Saruca’nın yüzündeki o eğlenceli ifade, sinirlerini daha da bozuyordu. Onu bu kadar rahatlatan şey neydi?
“Sen fazla ayakta durma.” dedi, sesine alışılmış o otoriter tonu yerleştirerek. “Bitki çayı yapacağım.”
Saruca, kaşlarını hafifçe kaldırdı ama itiraz etmedi. Yüzünde yarı şaşkın, yarı keyifli bir gülümseme vardı. Reva bunu görmezden gelerek hızla mutfağa yöneldi. Ocağın başına geçtiğinde hâlâ kendi kendine söyleniyordu. Ellerini musluğun altına tutarken, “Bunu neden yapıyorum?” diye mırıldandı. Ama aslında cevabını biliyordu. Saruca’nın hâlâ titreyen ellerini görmüştü. Sırtını koltuğa yasladığında o hafif titremenin hâlâ devam ettiğini fark etmişti. Bedeni yorgun ve hastaydı. Onun daha da kötüleşmesine izin veremezdi.
Kettle’a su koydu, ardından dolaptan birkaç bitki çayı poşeti çıkardı. Saruca’nın ne sevdiğini bilmiyordu ama boğazını rahatlatacak bir şeyler iyi olurdu. Önce bir bardağa sıcak suyu ekledi, ardından çay poşetini içine bıraktı. Bardağı tutarken ellerinin gereğinden fazla sıkıldığını fark etti ve kendine sinirlendi. Sakin ol, Reva. Bu sadece bir bitki çayı.
Bir tepsiye iki bardak koyduktan sonra oturma odasına döndü. Saruca, başını koltuğun arkasına yaslamış, gözlerini kapamıştı ama Reva’nın geldiğini duyunca gözlerini araladı. “Çay servisi de mi yapıyorsun?” diye mırıldandı alaycı bir sesle. Reva tepsiyi masaya bıraktı, Saruca’nın bardağını ona uzattı. “Sessizce iç.”
Saruca, dudaklarının kenarında o sinir bozucu gülümsemeyle bardağı aldı ama içmeden önce Reva’ya uzun uzun baktı. Sonra bardağı dudaklarına götürüp küçük bir yudum aldı. İçine çektiği sıcaklık, bedenini biraz rahatlatmış gibi gözlerini hafifçe kıstı. Ama Reva’nın gözleri ondan kaçarken fark etti ki, onu asıl rahatlatan şey çay değil, Reva’nın ona bakışıydı.
Bir süre sessizlik içinde çaylarını içtiler. Reva, göz ucuyla Saruca’nın yüzüne bakmamaya çalışıyordu ama Saruca, bakışlarını kaçırmadan onu izliyordu. Reva başını hafifçe yana eğdi, gözlerini Saruca’dan ayırmadan ona baktı. Yüzü ifadesizdi ama içinde bir kıpırtı vardı. Saruca’nın ciddiyetini görebiliyordu. Onun oyuna çevirdiği şeylerin arkasında ne zaman gerçekten ciddi olduğunu anlayacak kadar tanıyordu bu adamı.
Bardaktan son bir yudum aldı ve usulca yerine bıraktı. “Eğer hâlâ Havin’le bir hesabın varsa," dedi, sesi son derece sakindi ama keskin bir bıçak gibiydi, "bu benden bir şey beklememen gerektiği anlamına gelir.”
Saruca’nın gözleri hafifçe kısıldı. “Reva…”
Reva hiç tereddüt etmeden devam etti. “Ben üzerine düşeni yaptım. Havin’in önünde senin elini tuttum. Bu, benim attığım adımdı. Ama Havin hâlâ gitmemişse, hâlâ senin hayatının bir yerinde dolaşıyorsa… O zaman sıra sende.” Saruca, dişlerinin arasından ağır bir nefes verdi. Bir şey söylemek için ağzını açtı ama Reva elini kaldırıp onu durdurdu. “Saruca, seni bir geçmiş savaşın içinde görmek istemiyorum.” dedi, sesi düşük ama kesin bir netlikle. "Ben, kazanılmış bir savaşın içinde olmayı seçerim."
Odadaki hava ağırlaştı. Reva, hiç gözlerini kaçırmadan Saruca’ya bakıyordu. O kadar doğrudan ve netti ki, Saruca bir an ne diyeceğini bilemedi. Sonra başını yana eğip dudaklarını hafifçe araladı. Gözlerinde, Reva’nın bugüne kadar çok az kez gördüğü o ciddiyet vardı. “Anladım.” diye mırıldandı. “Havin’in hayatımdan tamamen çıkması gerekiyor.”
Reva gözlerini kırpıştırdı ama tepkisini belli etmedi. Saruca başını koltuğun arkasına yasladı, gözlerini tavana dikti ve bir kahkaha attı—ama bu seferki sinir bozucu bir eğlence değil, karar vermiş bir adamın kahkahasıydı. “Sen gerçekten de kontrol manyağısın, hocam.” dedi gözlerini kısarak.
Reva, ona soğukkanlı bir gülümsemeyle baktı. “Kontrol severim, Saruca.”
Saruca gözlerini kapadı ve gülümsedi. Ama bu defa, gerçekten bir şeyi bitirmek için gülümsüyordu. “Havin sana dokununca deliriyorum.” diye itiraf etti bir anda Reva. Saruca gülümsedi. “Beni kıskandığını kabul ediyorsun yani?”
Reva hafifçe iç çekti, gözleri kısılmıştı. “Sanırım öyle yapıyorum..."
Saruca’nın kalbi göğsüne sığmayacak gibi oldu, yerinde kalkıp Reva'ın yanına oturdu. Başını hafifçe eğip, Reva’nın yanağına dudaklarını dokundurdu. “Öyleyse artık inatlaşmamıza gerek yok, değil mi?”
Reva hafifçe gülümsedi, ama gözlerindeki kıvılcım hiç sönmemişti. “İnat? Benimle uğraşmayı sevdiğini biliyorum, Saruca.”
Saruca omuz silkerek başını yana eğdi. “Eh, itiraf ediyorum. Ama seni daha çok seviyorum.”
Reva’nın kalbi bir anlığına durdu. Saruca bunu o kadar doğal söylemişti ki, sanki her zaman bildiği ve tekrarlamakta sakınca görmediği bir gerçekti. Reva başını yana eğdi, onun gözlerinin içine baktı ve “Ben de.” dedi, sanki en sıradan şeymiş gibi. Reva’nın “Ben de.” deyişi havada asılı kaldı. Saruca’nın gülümsemesi daha da büyüdü, gözleri ışıldıyordu. Parmaklarını Reva’nın belinde gezdirirken hafifçe başını iki yana salladı. “Bu itirafı almak için ne kadar bekledim, bir bilsen.” dedi alaycı bir mutlulukla. Sonra kaşlarını hafifçe kaldırıp ekledi: “Gerçi bu tam bir itiraf sayılmaz ama olsun.”
Reva gözlerini devirdi ama dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme vardı. Bir an, Saruca’nın ellerinin onu bırakmasını istemedi. Ama sonra içindeki baskın taraf ağır bastı. Biraz geri çekildi, "Hey beni de hasta edeceksin. Yarın maçımız var hasta olamam" dedi hafif bir gülümsemeyle.
Saruca, başını arkaya yaslayıp kahkaha attı. “Beni delirteceksin, Reva.”
Reva göz kırptı. “Öyleyse alışsan iyi olur.” dedi. Bir süre hiç konuşmadılar, Saruca gülümseyerek Reva'yı izliyor, Reva ise telefonundan maillerini kontrol ediyordu. Aralarındaki sessizlik huzurluydu ama aynı zamanda çok yoğundu. Saat ilerledikçe Saruca'nın nefesi daha ağırlaşmaya başladı. Ateşi yeniden yükseliyordu. Reva elini alnına koyduğunda endişeyle kaşlarını çattı. "Saruca, daha da sıcak olmuşsun. Bu hiç iyi değil."
Saruca gözlerini hafifçe araladı, yorgun ama hâlâ sırıtan bir ifadeyle fısıldadı: "Seni görünce çıkıyor ateşim."
Reva, onun hâlâ şakalaşacak hâli olmasına hem şaşırdı hem de hafifçe gülümsedi. Ama gözlerindeki endişe gitmemişti.
Tam o sırada Saruca’nın telefonu titredi. Reva, kucağındaki battaniyeyi düzelten Saruca’ya baktı, o ise gözlerini hafifçe kısarak ekrana odaklandı. Tanju mesaj atmıştı. Saruca hafifçe iç çekti, sonra göz ucuyla Reva’ya baktı. “Tanju gelmiş.” diye mırıldandı. Reva başını salladı ama Saruca’nın yerinden kıpırdamadığını görünce kaşlarını kaldırdı. “Ne bekliyorsun? Kalk hadi.”
Saruca oflayarak ayağa kalktı, ama aniden duraksadı. Reva’nın mutfağa gidip döndüğünü gördü. Elinde bir bardak su ve bir tane ateş düşürücü vardı. Saruca, o ilaca bakınca yüzünü ekşitti. “Bunu içmem lazım mı gerçekten?” diye homurdandı. Reva gözlerini ona dikti. “Hayır, tabii ki. Sadece burada süs olarak tutuyorum.”
Saruca kollarını kavuşturdu. “Ben ilaç içmeden de iyileşirim. Kendi kendine geçen şeyler var.”
Reva kaşlarını kaldırarak ona yaklaştı. “Öyle mi? Peki, ilaç içmezsen bir sonraki maçta ilk 11’de olmayacağını söylesem?” Saruca, Reva’yı dikkatle süzdü. Gözlerinde hafif bir oyunbazlık vardı ama tehditteki ciddiyeti de inkâr edilemezdi. “Bunu yapmazsın.”
Reva başını yana eğerek sırıttı. “Sence?”
Saruca gözlerini kıstı, ardından derin bir nefes aldı. “Bazen senin hem hocam hem sevgilim olduğunu unutuyorum.” Reva gözlerini devirdi. “Beni hatırlamana yardımcı olmak için elimden geleni yaparım.”
Saruca, gözleriyle Reva’yı süzdü, sonra isteksizce bardağı aldı ve ilacı içti. Yüzünü buruşturarak bardağı geri verdi. “Memnun musun, hocam?”
Reva kollarını kavuşturdu. “Sonraki maçta nasıl oynadığına bağlı.”
Saruca gülerek başını iki yana salladı. “Beni korkutuyorsun bazen.”
Reva omuz silkti. “Senin gibi inatçılarla başka türlü başa çıkamıyorum.”
Saruca başını eğerek hafif bir selam verdi, ardından kapıya yöneldi. Tam kapıyı açarken Reva’nın sesi onu durdurdu. “Saruca.” Saruca arkasına döndü. Reva’nın bakışları ciddiydi ama içinde belli belirsiz bir yumuşaklık vardı. “Eğer kendini kötü hissedersen, bana haber ver.”
Saruca hafifçe gülümsedi. “Sana haber vermek için kötü hissetmem gerekmiyor, değil mi?”
Reva kaşlarını çattı ama yanıt vermedi. Saruca gülerek kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Kapının kapanma sesiyle Reva derin bir nefes aldı. Telefonuna bakarken bir mesaj geldiğini fark etti. “Beni kıskanman hoşuma gidiyor, hocam. Ama söylememiş ol, tamam mı?” yazmıştı Saruca.
Reva, gülmemek için dudaklarını sıktı. Ardından hızla cevap yazdı; “Hasta halinle bile saçmalıyorsun. Kapat şu telefonu.” Mesajın hemen ardından gelen üç noktayı görünce gözlerini devirdi. Saruca’nın yazdığı tek kelimeyi okuduğunda, istemsizce gülümsedi: “Öptüm.”
Reva, telefonu masaya bırakırken içindeki sıcaklığı bastırmaya çalıştı. Ama ne yaparsa yapsın, Saruca’nın bıraktığı etkiyi silemeyeceğini biliyordu.
Reva, sabahın ilk ışıklarıyla uyanmıştı ama gece boyunca doğru dürüst uyuyamamıştı. Göz kapakları ağır, zihni bulanıktı. Beyni sürekli dönüp duruyordu; bir yanda takımın üzerindeki baskı, diğer yanda Saruca ile artık sevgili olmalarının yarattığı gerilim. Kimsenin bunu bilmemesi gerekiyordu. Şu anda en ufak bir şüphe bile takımın dengesini bozmaya yeterdi.
Soyunma odasına girerken her zamanki sert duruşunu takındı. Takım, sessizce formalarını giyiyor, herkes kendi rutinine dalmıştı. Süleyman kulaklığını takmış, Asaf bantlarını sarıyor, Dursun derin nefesler alıyordu. Saruca ise, biraz ileride oturmuş, dikkatlice ayakkabı bağlarını sıkıyordu. Onun bakışlarını üzerinde hissetmemesi imkânsızdı ama Reva gözlerini kaçırdı. Bugün hiçbir şeyin göze batmaması lazımdı.
"Bugün burada olmak istemeyen var mı?" diye sordu aniden, sesi sert ve netti. Takım başlarını kaldırdı, şaşkın bakışlar birbirlerine döndü. Reva’nın sesi tedirgin ediciydi. "İstemeyen varsa şimdi gitsin," diye devam etti, sesi biraz daha yükselerek. "Çünkü sahaya çıktığınızda yarım akılla oynayacak kimseye ihtiyacım yok. O formayı giymek istiyorsanız, onu taşımayı da bileceksiniz!"
Sert bir sessizlik çöktü. Süleyman başını kaldırıp ona baktı. "Hocam, bir şey mi oldu?"
Reva gözlerini kıstı, ardından kısa bir nefes verip başını iki yana salladı. "Bugün kazanmaktan başka çaremiz yok," dedi, sesi daha kontrollüydü ama hala keskin. "Baskıyı kaldıramayan varsa şimdiden söylesin."
Dursun, Karadeniz şivesiyle söze girdi. "Sen bizi tanımayisun herhalde hoca."
Diğerleri mırıldanarak güldü ama Reva’nın yüzü hala sertti. Saruca, başını hafif yana eğerek onu izliyordu. Reva, onun gözlerinde anladığını gördü. Gergindi. Çok gergindi. "Hadi, sahaya çıkıyoruz!" diye bağırdı Reva. Oyuncular tek tek ayağa kalktı. Reva en arkada yürürken Saruca yanından sessizce geçti. Elinin ucuyla hafifçe dokunup geçtiğini hissetti. Bir anlık bir temas. Kimse fark etmedi ama Reva'nın omurgasından geçen o soğuk ürpertiyi durduramadı. Maç başlamak üzereydi. Fırtına kopmak üzereydi.
Reva, saha kenarında ayakta duruyordu. Sırtındaki ağırlık artıyordu, nefesi sıklaşıyor, omuzları taş kesiliyordu. Oyuncular ısınırken bakışlarını tek tek üzerlerinde gezdirdi. Takımı tanıyordu. Ne zaman gerçekten hazır olduklarını, ne zaman rol yaptıklarını bilecek kadar içlerine işlemişti. Bugün her şey farklıydı. Maçın ağırlığı omuzlarına binmişti ama onu asıl gerilime sokan şey, Saruca’nın sahada olmasıydı. Dün gece ona ilaç içirmeye çalışırken her şey kontrol altındaydı, ama şimdi… şimdi Saruca, onun için sadece bir oyuncu değil, aynı zamanda sevgilisiydi. Ve bu, bir felaketti.
Bir teknik direktör, bir oyuncuya bu kadar odaklanamazdı. Hele ki bu oyuncu, takımın en kilit ismi ve en hırçın adamıysa. Saruca, ısınma hareketlerini tamamladığında başını kaldırıp doğrudan Reva’ya baktı. Gözlerinde tanıdık bir şey vardı—inat, meydan okuma ve derinlerde bir yerde, sadece Reva’nın görebileceği bir sıcaklık. Reva hemen gözlerini kaçırdı. Oyun başlamak üzereydi.
Takım, hakemin düdüğünü beklerken Reva çizginin gerisinde yürüdü. Oyuncular sıralanmış, gözlerini rakibe dikmişti. Tribünler yankılanıyordu, atmosfer gergin ve patlamaya hazır bir fırtına gibiydi. "Sahaya çıkınca herkes savaşçı olacak," diye bağırdı, sesi tribünlerin gürültüsüne karışarak. "Buraya kazanmaya geldik. Sahada ter dökmeyen, formayı taşıyamayan bir adım bile atmasın!"
Oyuncular başlarını salladı, kimileri hafifçe mırıldandı. Ama Saruca... Saruca'nın gözleri Reva'ya kilitlenmişti.
Takım kaptanı Asaf son kez tüm oyunculara döndü. "Bugün hepimiz ölümüne oynuyoruz. Eksik olan varsa şimdi söylesin, çünkü sahaya çıktığımızda geri dönüş yok!" Saruca hafifçe sırıttı. "Sadece 90 dakika mı? Ben zaten bu oyunu hayatım boyunca oynuyorum."
Düdük çaldı. Ve savaş başladı.
Maçın ilk dakikalarında oyun tamamen ortadaydı. Takımlar birbirini tartıyordu, ilk hamleyi kimin yapacağını görmek için sabrediyorlardı. Reva, saha kenarında yürürken kendi içindeki fırtınayla boğuşuyordu. Takımını yönetiyordu, strateji belirliyordu ama gözleri sürekli Saruca'ya kayıyordu. O da bunu biliyordu, çünkü her yakalandığında yüzüne hafif bir gülümseme yerleşiyordu. Reva içinden lanetler savurdu. "Profesyonel olmalısın."
Ama işte Saruca tam o anda topu kaptı, rakibini iki adımda geçti, sert bir dönüşle kendine alan açtı ve uzaktan bir şut çıkardı. Top direkten döndü. Tribünlerden büyük bir "Oooofff!" sesi yükseldi, Reva yumruklarını sıktı. Saruca dizlerini kırıp kısa bir nefes aldı, sonra başını kaldırıp Reva’ya baktı. Sanki gözleriyle, "Bu kadar gerilmene gerek yok," diyordu.
Reva ise sadece dudaklarını sıktı. Çünkü gerilmesine çok büyük bir sebep vardı. Eğer takım kazanmazsa bu kadar stresin hiçbir anlamı olmayacaktı. Eğer Saruca ona böyle bakmaya devam ederse, kendini kaybedebilirdi. Ve eğer biri, ikisi arasındaki bu bağı fark ederse... işte o zaman asıl fırtına kopardı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |