
İlk yarının bitmesine sadece dakikalar kalmıştı ve hala iki takımdan da gol çıkmamıştı. Reva maçı ayakta tedirginlikle takip ediyordu, takımı harika mücadele ediyordu ama gol atmaya yetmiyordu. Kulübeye dönüp oyuncularını tekrar gözden geçirdi. Tam o anda, tribünlerden yükselen bir uğultu dikkatini dağıttı. Top, rakip ceza sahasına doğru hızla yönelmişti. Orta saha oyuncusu Taner, rakibinin baskısına rağmen topu ayağında tutmayı başardı ve ceza sahasında ki Asaf'a aktardı.
Ancak tam o sırada, kanattan bindirme yapan Saruca, rakibinin sert müdahalesiyle yere yığıldı. Tribünlerden yükselen uğultu bir anda endişeli bir sessizliğe dönüştü. Reva, gözlerini kısarak sahaya odaklandı. Saruca, acıyla dizini tutuyordu ama yüzündeki ifadeden bir an önce ayağa kalkmak istediği belliydi. Hakem faulü çalmış, rakip oyuncuya sert bir bakış atarak cebinden sarı kartı çıkarmıştı. Saruca dişlerini sıkarak yerden kalktı. Belli ki canı yanıyordu ama devam etmekte kararlıydı. Hafif bir aksaklıkla oyuna döndü, ilk yarının bitmesine sadece birkaç dakika kalmıştı. Reva, kulübede gergin bir şekilde onu izliyordu. “Devam edebilir mi?” diye içinden geçirdi ama Saruca, yavaş da olsa sahanın içinde varlığını hissettirmeye devam ediyordu.
İlk yarının bitiş düdüğü çaldığında, oyuncular yorgun ama odaklanmış bir şekilde soyunma odasına doğru yürüdü. Reva, hızlı adımlarla içeri girerken bir an bile tereddüt etmeden Saruca’ya döndü. Takımın önünde, sert ve kararlı bir sesle konuştu: “İkinci yarıya çıkmayacaksın.”
Soyunma odasındaki uğultu bir anlığına kesildi. Saruca, tam bir şey söylemek için nefes aldı ama takım arkadaşlarının bakışları arasında donakaldı. Gözlerini kaçırdı, hafifçe dizine dokundu ve hiçbir şey demeden yerine oturdu. Reva, fazla oyalanmadan taktik tahtasına döndü ve ikinci yarı planını anlatmaya başladı.
“Çocuklar, kötü oynamıyoruz ama bitiricilikte eksik kalıyoruz. Daha cesur olacağız. Ön alan baskısını artırıyoruz, rakibi hataya zorlayacağız. Onlar yoruluyor, biz de yorulduk ama daha fazla isteyen taraf olacağız! Kanatları daha iyi kullanmalıyız, içeriye daha hızlı girmeliyiz. Taner, ikinci topları sen toplayacaksın. Yusuf, arkaya sarkmaya devam et, ama biraz daha dikkatli ol, ofsayt çizgisinde daha iyi konumlayın.”
Takım başlarıyla onayladı, herkes bir an önce sahaya çıkmak için sabırsızlanıyordu. Reva, derin bir nefes aldı ve son kez konuştu: “Bu maçı istiyoruz değil mi?”
“Hadi çocuklar!” diye bağırdı kaptan. Soyunma odası bir anda hareketlenirken herkes çıkışa yöneldi. Reva bileğinde bir sıcaklık hissetti, hafif bir baskıyla durduruldu. Saruca, diğerlerinin çıkmasını beklemişti. Gözleri derin ve itiraz doluydu. “Reva… Ben iyiyim,” dedi alçak bir sesle, gözlerini onunkilerden ayırmadan.
Reva başını iki yana salladı. “Saruca, iyisin ama 2. bir müdahelede daha kötü sakatlana bilirsin." Saruca bir adım yaklaştı, sesi daha yumuşaktı şimdi. “Beni böyle korumaya çalışman güzel ama… Biliyorsun, ben senin için daha fazlasını yaparım.”
Reva’nın içi burkuldu. Onu orada, inatçılığıyla ve tutkuyla bakarken görmek yüreğine ağır geliyordu. Bir anlığına elini sıkmayı düşündü ama profesyonellik ağır bastı. “Bu benim kararım, unutma teknik direktör olan benim.” dedi, gözleri Saruca’nın gözlerinde iken. “Ve sen benim kararlarıma saygı duyarsın.”
Saruca dişlerini sıktı, ama yüzündeki inat zamanla yerini hafif bir gülümsemeye bıraktı. “Peki hocam."
Reva hafifçe başını eğdi, gözlerinde belli belirsiz bir sıcaklıkla. “İnatlaşmayınca tadı kalmıyor ama sözümü dinlemen güzel. Hadi kulübeye." Saruca iç çekip, bileğini bırakırken kapıya yöneldi. Reva birkaç saniye arkasından öylece baktı.
Hakemin düdüğüyle birlikte ikinci yarı başladı. Reva, kulübede oturmaya niyeti olmadan saha kenarında dikildi. Gözleri, oyuncularının sahadaki her hareketini tarıyordu. Takım, ilk yarıdaki gibi sağlam başladı ama şimdi baskıyı daha da artırmışlardı. Reva, içinden oyuncularına talimat verir gibi fısıldıyordu. "Daha hızlı pas... Evet, Taner, aynen böyle... Yusuf, boşluğu gör!"
Yanında, kollarını göğsünde kavuşturmuş şekilde oturan Saruca da gözlerini sahadan ayırmıyordu. Hafif aksayan dizini belli belirsiz ovuşturdu. Reva bunu fark etti ama bir şey söylemedi. Zaten Saruca'nın içinde nasıl bir fırtına koptuğunu biliyordu. Dakikalar ilerledikçe, takımın temposu arttı. Rakip savunma iyice bocalamaya başlamıştı. Reva'nın taktiği işe yarıyordu. Ancak gol hâlâ gelmemişti.Saruca derin bir nefes aldı ve başını kaldırarak Reva’ya döndü. "Biliyor musun, içeride olsam şu anda çoktan fişi çekmiştik."
Reva, gözlerini sahadan ayırmadan gülümsedi. "Biliyorum. Ama sahada değilsin, çünkü ben öyle uygun gördüm."
Saruca başını iki yana sallayarak hafifçe güldü. "Beni sahada görmeye alıştın, değil mi? Kenarda oturunca tuhaf geliyor." Reva, gözlerini kırpıştırarak hafifçe iç çekti. "Asıl mesele, senin oturmayı bilmemen. Sen hep savaşmak istiyorsun. Bazen bir adım geri çekilmek de savaşmaktır, Saruca."
Tam o anda tribünlerden büyük bir uğultu yükseldi. Reva anında sahaya döndü. Taner, rakipten kaptığı topla hızla ileri çıkmış, Asaf'ın koşu yoluna harika bir pas göndermişti. Asaf, topu ustaca kontrol edip ceza sahasına girdi. Tribünler nefeslerini tuttu. Asaf sol ayağıyla sert bir vuruş yaptı ve top ağlara gitti!
Stadın dört bir yanı coşkuyla inledi. Oyuncular golü kutlarken, kulübedeki herkes ayağa fırlamıştı. Reva, yumruğunu sıkıp sevinçle havaya kaldırdı. Yanında Saruca da kendini tutamayıp ayağa kalkmıştı. Ama diğerleri sahaya doğru koşarken o yerinde kaldı, hafifçe başını eğerek, yüzünde garip bir tebessümle Reva’ya baktı. "Sence ben bu anların dışında kalmaya alışabilir miyim?"
Reva, gözleriyle sahayı taradı ve hafifçe başını salladı. "Alışmak zorunda değilsin. Ama bazen kenarda durup izlemek de bir şeyleri kazanmanın parçasıdır."
Saruca gülümsedi, gözlerini tekrar sahaya çevirdi. "Belki haklısın. Ama bir dahaki sefere beni böyle kolay kenara alamayacaksın."
Reva, göz ucuyla ona baktı. "O gün gelince konuşuruz. Ama şimdilik, şu galibiyetin tadını çıkar."
Maçın kalan dakikaları adeta bir fırtına gibi geçti. Takım, skoru korumak için canla başla mücadele etti. Son düdük çaldığında, Reva derin bir nefes alarak geriye yaslandı. Kenarda kalmak zorunda kalan Saruca ise hala ayakta, yüzünde hınzır bir gülümsemeyle takım arkadaşlarını izliyordu. Galibiyetin coşkusu içinde, Reva ve Saruca birbirlerine kısa bir bakış attılar. Kazanmışlardı.
Soyunma odasına girildiğinde içeride büyük bir coşku hakimdi. Çoğu oyuncu hala nefes nefese olmasına rağmen sevinçle birbirine sarılıyor, bağırarak zaferin tadını çıkarıyordu. Reva kapının eşiğinde durup takımı izledi. Asaf, neşeyle bağırarak elini havaya kaldırdı. "İşte böyle çocuklar! İşte böyle kazanılır!" Takım arkadaşları ona tezahürat yaparken, o formasını çıkarıp havaya fırlattı.
Saruca Reva'ya döndü ve; "Asaf neden üstünü çıkarıyor ki... Reva bana bak." dedi.
Reva kaşlarını kaldırıp ona baktı, "Her zaman gördüğüm manzara zaten." Sesi gayet umursamaz çıkıyordu ama Saruca yinede kıskanmıştı, "Her zaman demek..." diye fısıldadı kendi kendine. Asaf bir anda Reva’ya dönerek yüksek sesle bağırdı. "Hocam! Bu galibiyet sizin için! Sizin taktikleriniz olmasa biz bunu başaramazdık!" Takım bir anda Reva için tezahürata başladı. Reva hafifçe gülümseyerek bir adım öne çıktı. "Bu galibiyet hepimizin. Hepiniz mücadele ettiniz, sonuna kadar savaştınız. Ama unutmayın, daha gidecek çok yolumuz var. Şimdi kutlayın, ama yarın yeni bir gün ve yeni bir savaş bizi bekliyor."
Herkes coşkuyla bağırırken Saruca hafifçe başını eğdi ve Reva’ya dönerek kısık sesle konuştu. "Bu takım seni gerçekten seviyor, farkında mısın?"
Reva, soyunma odasının içinde yankılanan kahkahalara, tezahüratlara baktı ve başını hafifçe salladı. "Evet. Ve ben de onları seviyorum. Ama en çok, birlikte kazanmayı seviyorum." Reva hayatının en büyük acısını yaşadıktan yani bebeğini kaybettikten sonra tek gayesi işi olmuştu. İşi ve takımı onun için ayrılmaz bir bütündü. Takıma olan sevgisi de kelimeler ile ifade edilemez bir büyüklükte idi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |