21. Bölüm

21. Bölüm

Sahra Çıtak
sahravecoluu

"Hocam daha dün güzel bir galibiyet aldık, neden biraz dinlenmiyoruz?" dedi Kazım kendini çimlere bırakırken. Tüm takım ona har vererek yere atmışlardı kendilerini. Reva göz devirerek onlara baktı, "Hadi ama son 4-5 maçımız kaldı ve siz tembellik ediyorsunuz. Farkında mısınız bilmiyorum, şampiyonluğun elimizden gitmesi için sadece bir puan var. Rakip bir adım arkamızda, o yüzden kalkın."

Önce Asaf kalktı, ardında Saruca ve diğerleri. "Hoca haklı. Takım kaptanınız olarak söylüyorum ki; Hedefimiz şampiyonluk, ileri." dedi Asaf. Herkesin ona garip bakışlar attığını görünce yarım ağızla fısıldadı; "Kardeşimin tarih ödevi vardı da, gaza geldim biraz." Herkes kahkaha atarken Reva göz devirmişti. Antreman büyük bir hızla devam ediyordu.

Kazım yerde yatmaya devam ederken Asaf ona ayak ucuyla dokundu. "Kalksana oğlum"

Kazım iç geçirdi. "Aslan gibi yattım hocam, bir çimene bu kadar iyi hissettiren ne koyuyorlar acaba?" dedi gözlerini kapatarak. Reva'nın sert bakışlarını hissedince toparlanıp hızla ayağa kalktı. "Şaka yapıyordum, tamam!"

"Şimdi 5’e 2 pas çalışması yapacağız." dedi Reva, topu elinde sektirerek. "Kazım, sen başlıyorsun."

Kazım homurdandı. "Beni hep kurban ediyorsunuz... Neyse, gelin bakalım, kimse benden top alamaz." Oyuncular yarım daire şeklinde dizilirken Asaf, Saruca’ya döndü. "Sen yine fazla artistlik yapma, geçen sefer ben mi tünel yedim sen mi, hatırlıyor musun?"

Saruca kıkırdadı. "Oğlum, o bir kazaydı. Ayağım takıldı. Yoksa ben seni var ya..."

"Tamam tamam, görelim bakalım." diye kesti Asaf, topu hızla çevirmeye başladılar. Kazım ortada koşturmaya başlarken çığlık atıyordu. "Siz var ya, resmen acımasızsınız! Biraz yavaş oynayın!" Saruca kahkaha attı. "Hayırdır Kazım? Az önce topu kaptırmam diye böbürleniyordun?"

Kazım hırslandı, hızlanarak Saruca'nın pasına doğru atıldı. Ama Saruca tam zamanında topu Asaf’a gönderdi ve Kazım boşluğa koştu. Ayağı kayınca yere kapaklandı. Takım gülmekten kırılıyordu. Asaf gülerek, "Sen biraz daha yerde kal Kazım, çimler iyi geliyordu hani!" dedi. Kazım sinirle doğruldu. "Bekleyin oğlum, sizi yakalayınca var ya..."

Reva hafifçe gülümsedi ama disiplinli tavrını bozmadan düdüğü çaldı. "Yeter, sıradaki çalışmaya geçiyoruz. Sprint ve dayanıklılık çalışması. Hadi, yerlerinize!" Kazım inledi. "Hocam şaka yapıyorsunuz, değil mi?"

Reva gözlerini devirdi. "Sence?"

Saruca ve Asaf birbirine bakıp kıkırdarken, takım ağır adımlarla koşu çizgisine geçti. Ama belli ki eğlenceli atışmalar gün boyunca devam edecekti. Koşu başladıktan bir süre sonra, Saruca hafifçe Kazım’a yaklaşıp omzuna vurdu. "Oğlum, ne oldu? Çabuk pes ettin. Hani yakalayacaktın bizi?"

Kazım nefes nefese gülerek yanıtladı. "Kardeşim, ben size söz verdim ama bir insanın da kapasitesi var yani!"

Asaf araya girip sırıttı. "Reva hocanın kulaklarını çınlatıyorsun değil mi? 'Dayanıklılık çalışması yapın' dediğinde gülüyordun, şimdi bak nerede kaldın?" Reva bunu duyunca aniden yanlarına yaklaşıp hızla yanlarından geçti. "Eğer konuşacak nefesiniz varsa, demek ki yeterince hızlı koşmuyorsunuz! Tempo artırın!"

Herkes iç çekerek hızlanırken, Kazım gözlerini devirdi. "Bu takıma katılmak hayatımın hatası olabilir." Saruca kahkahasını zor tuttu. "Yok yok, sen takıma eğlence katıyorsun!" Kazım yerde yatmaya devam ederken Asaf ona ayak ucuyla dokundu. "Kalksana oğlum, yatak mı burası?"

Kazım iç geçirdi. "Aslan gibi yattım hocam, bir çimene bu kadar iyi hissettiren ne koyuyorlar acaba?" dedi gözlerini kapatarak.

Reva'nın sert bakışlarını hissedince toparlanıp hızla ayağa kalktı. "Şaka yapıyordum, tamam!"

"Şimdi 5’e 2 pas çalışması yapacağız." dedi Reva, topu elinde sektirerek. "Kazım, sen başlıyorsun."

Kazım homurdandı. "Beni hep kurban ediyorsunuz... Neyse, gelin bakalım, kimse benden top alamaz."

Oyuncular yarım daire şeklinde dizilirken Asaf, Saruca’ya döndü. "Sen yine fazla artistlik yapma, geçen sefer ben mi tünel yedim sen mi, hatırlıyor musun?"

Saruca kıkırdadı. "Oğlum, o bir kazaydı. Ayağım takıldı. Yoksa ben seni var ya..."

"Tamam tamam, görelim bakalım." diye kesti Asaf, topu hızla çevirmeye başladılar. Kazım ortada koşturmaya başlarken çığlık atıyordu. "Siz var ya, resmen acımasızsınız! Biraz yavaş oynayın!"

Saruca kahkaha attı. "Hayırdır Kazım? Az önce topu kaptırmam diye böbürleniyordun?"

Kazım hırslandı, hızlanarak Saruca'nın pasına doğru atıldı. Ama Saruca tam zamanında topu Asaf’a gönderdi ve Kazım boşluğa koştu. Ayağı kayınca yere kapaklandı. Takım gülmekten kırılıyordu. Asaf gülerek, "Sen biraz daha yerde kal Kazım, çimler iyi geliyordu hani!" dedi. Kazım sinirle doğruldu. "Bekleyin oğlum, sizi yakalayınca var ya..."

Reva hafifçe gülümsedi ama disiplinli tavrını bozmadan düdüğü çaldı. "Yeter, sıradaki çalışmaya geçiyoruz. Sprint ve dayanıklılık çalışması. Hadi, yerlerinize!"

Kazım inledi. "Hocam şaka yapıyorsunuz, değil mi?"

Reva gözlerini devirdi. "Sence?"

Saruca ve Asaf birbirine bakıp kıkırdarken, takım ağır adımlarla koşu çizgisine geçti. Ama belli ki eğlenceli atışmalar gün boyunca devam edecekti.Koşu başladıktan bir süre sonra, Saruca hafifçe Kazım’a yaklaşıp omzuna vurdu. "Oğlum, ne oldu? Çabuk pes ettin. Hani yakalayacaktın bizi?"

Kazım nefes nefese gülerek yanıtladı. "Kardeşim, ben size söz verdim ama bir insanın da kapasitesi var yani!"

Asaf araya girip sırıttı. "Reva hocanın kulaklarını çınlatıyorsun değil mi? 'Dayanıklılık çalışması yapın' dediğinde gülüyordun, şimdi bak nerede kaldın?" Reva bunu duyunca aniden yanlarına yaklaşıp hızla yanlarından geçti. "Eğer konuşacak nefesiniz varsa, demek ki yeterince hızlı koşmuyorsunuz! Tempo artırın!"

Herkes iç çekerek hızlanırken, Kazım gözlerini devirdi. "Bu takıma katılmak hayatımın hatası olabilir."

Saruca kahkahasını zor tuttu. "Yok yok, sen takıma eğlence katıyorsun!"

Antrenman sonunda herkes yorgun ama memnun bir şekilde sahadan ayrılmaya hazırlanıyordu. Uzun süren kondisyon çalışmaları, üstüne yapılan taktik antrenmanı oyuncuları iyice tüketmişti. Koşu bittikten sonra kimse oyalanmadı; üstlerini bile değiştirmeden aceleyle eşyalarını topladılar, bir an önce tesislerden uzaklaşmak istercesine kapıya yöneldiler. Kimisi yolda ne yiyeceğini düşünüyor, kimisi sıcak bir duşun hayalini kuruyordu. Ancak Saruca farklıydı. O, diğerleri gibi acele etmiyordu. Yorgunluktan bitkin düşmüş hâlde, ağır adımlarla soyunma odasına yöneldi. Bedeni ne kadar tükenmiş olsa da zihni hâlâ doluydu. Biraz yalnız kalmak istiyordu. Koşu bandının ritmik sesi, sahada yankılanan talimatlar ve takım arkadaşlarının neşeli sohbetleri zihninde uğuldamaya devam ediyordu. İçinde garip bir huzursuzluk vardı, ama sebebini tam olarak bilmiyordu.

Reva, antrenmanın ardından sahada kalıp birkaç dakika etrafı izlemeyi adet edinmişti. Oyuncuların aceleyle kaçışını fark ettiğinde, gözlerini kısıp hafifçe başını iki yana salladı. "Bunlar resmen kaçıyor..." diye düşündü içinden. Normalde herkes soyunma odasında bir süre oyalanır, antrenmanın kritiğini yapar, ufak tefek şakalaşmalar olurdu. Ama bugün herkesin bu kadar hızlı gitmesi garipti.

Etrafına bakındığında, Saruca'nın hâlâ çıkmadığını fark etti. Hafif bir merak ve belki de biraz endişeyle soyunma odasına doğru ilerledi. Kapıyı açıp içeri girdiğinde, Saruca'yı bir dolaba yaslanmış hâlde buldu. Çenesini eline dayamış, derin düşüncelere dalmıştı. Gözleri bir noktaya sabitlenmişti, ama orada neyi gördüğü belirsizdi.

Reva kaşlarını çattı, hafifçe sesini sertleştirerek sordu: "Saruca? Hayırdır, ne yapıyorsun burada?"

Saruca başını kaldırdı, hafifçe gülümsedi ama gözlerindeki yorgunluk hemen kaybolmamıştı. "Hiç hocam. Biraz nefes alıyorum. Antrenman iyiydi ama yorucuydu." Reva onun yüzündeki düşünceli ifadeyi kaçırmamıştı. Sadece fiziksel yorgunluk değildi bu; başka bir şey vardı. "Yorgunluktan fazlası var gibi," dedi dikkatle. "Sorun mu var?"

Saruca tam bir şey söyleyecekken, dışarıdan bir tıkırtı duyuldu. Önce hafifti, sanki biri yanlışlıkla bir şeye çarpmış gibi. Ama ardından net bir şekilde duyulan kapı kapanma sesi, havada soğuk bir yankı bıraktı. İkili aynı anda kapıya yöneldi. Reva kapıyı tuttu ve denedi. Önce hafifçe itti, ardından biraz daha sertçe asıldı. Kapı kımıldamıyordu.

"Yok artık..." diye mırıldandı Saruca, kaşlarını çatarak. "Bizi kilitlediler mi?"

Reva derin bir nefes aldı, yüzünde hafif bir sinirle. "Görünüşe göre stad görevlisi, kimsenin burada olmadığını düşünüp kapıyı kilitledi." Saruca alnını ovuşturdu. "Bu harika… Telefonun var mı?"

Reva ceplerini yokladı, ardından yüzünü buruşturdu. "Odamda bıraktım. Ya senin?"

Saruca omuz silkti. "Ben de dışarıda bıraktım. Süper."

Bir süre sessizlik oldu. İkisi de birbirine baktı. Koca stadyumun içinde, soyunma odasında kilitli kalmışlardı. Saat geç olmuştu, muhtemelen herkes gitmişti. Dışarıdan seslerini duyurmak bile imkansızdı. Saruca iç geçirdi. "Şimdi ne yapıyoruz hocam?" Reva, kollarını bağladı ve etrafa bakındı. Gözleri tavandaki havalandırma menfezine, dolapların üzerine ve penceresiz duvarlara kaydı. Hafifçe başını salladı.

"Sanırım sabaha kadar buradayız," dedi dudaklarını bükerek. Saruca, Reva’nın ciddi ifadesine bakarak kıkırdadı. "Macera başlasın."

Reva gözlerini devirdi. "Komik değil Saruca."

Ama Saruca'nın içinde hafif bir heyecan kıpırtısı vardı. Oda karanlıklaşmaya başlamıştı. Saruca kapıyı bir kez daha yokladı ama sonuç değişmedi. Başını hafifçe sallayarak Reva’ya döndü, yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeyle. "Efsane bir gün oldu gerçekten," diye mırıldandı. Sonra bakışlarını odanın üzerine gezdirerek alaycı bir ifadeyle ekledi:"Aslında odanın adının hakkını verebiliriz."

Reva, önce ne demek istediğini anlamadı. Sonra Saruca'nın gözlerindeki parıltıyı fark ettiğinde kaşlarını kaldırıp ona şüpheli bir bakış attı. "Yani?" dedi, sesi meydan okuyan bir tona bürünmüştü. Saruca yavaşça ona doğru yürüdü. Reva'nın karşısında durduğunda, aralarındaki mesafe neredeyse yok gibiydi. Saruca başını hafifçe eğdi, dudaklarının kenarında yaramaz bir gülümseme vardı.

"Yani..." diye fısıldadı. "Soyunma odası... Adının hakkını vermeli, değil mi?"

Reva, Saruca’nın ne ima ettiğini artık çok iyi anlamıştı. Gözleri hafifçe kısıldı, nefesi hızlandı. Ama onu durdurmadı. Saruca, elini yavaşça Reva’nın yüzüne götürdü, parmak uçları yanağında gezindi. Tenine değdiği anda, Reva içinde garip bir sıcaklık hissetti. Saruca’nın dokunuşu gittikçe daha fazla iddialı bir hâl aldı. Elini Reva’nın boynuna kaydırdı, başparmağı çenesinin hemen altını okşarken gözlerinin içine baktı. "Sen..." dedi Reva, sesi hafifçe titreyerek. "Bazen gerçekten fenasın."

Saruca hafifçe gülümsedi. "Öyle diyorsan..." dedi ve yavaşça eğildi. İlk öpücük yumuşaktı, ama içinde fırtınalar koparan bir teması vardı. Reva, Saruca’nın dudaklarının kendisininkilere dokunduğu anda tüm düşüncelerini unuttu. Önce hafifçe karşılık verdi, sonra Saruca’nın eli beline dolandığında, içindeki çekim daha da arttı.

Saruca, Reva’yı kendine doğru çekti, vücutları artık tamamen birbirine değiyordu. Öpücük giderek daha ateşli bir hâl aldı, nefesleri birbirine karışıyordu. Reva’nın elleri, Saruca’nın ensesinde gezindi, sonra parmakları saçlarının arasına daldı. Saruca, Reva’nın belini sıkarak onu soyunma dolaplarına yasladı. Reva, sert yüzeye değdiğinde hafifçe inledi ama bu anın içinde kaybolmuştu. Saruca, boynuna ufak öpücükler kondurmaya başladığında içinden bir titreme geçti. Ellerini Saruca’nın sırtına kaydırdı, parmakları antrenmandan sonra hâlâ sıcak olan tenine değdiğinde Saruca’nın nefesi hızlandı. Reva yavaşça formayı kaldırdı, Saruca'nın yardımı ile formayı çıkarıp attı.

"Burada mahsur kalmak... galiba o kadar da kötü bir şey değilmiş," diye mırıldandı Saruca, dudakları Reva'nın boynuna yakın bir yerdeyken. Reva hafifçe güldü, sesi kısık ve tutkuluydu. "Odanın adının hakkını verelim dedin veriyorum." dedi elleri Saruca'nın çıplak göğsünseydi. Saruca fısıldadı, "Sıra bende." Ellerini Reva’nın kalçalarına kaydırdı, onu biraz daha kendine çekti. Aralarındaki mesafe tamamen yok olmuştu. Nefesleri düzensizleşmiş, odadaki hava daha da ısınmıştı.

Reva, Saruca'nın boynuna küçük bir öpücük bırakıp sonra gözlerinin içine baktı. "Ama unutma, hâlâ çıkış yolu bulmalıyız." Saruca başını hafifçe eğdi, gözleri Reva’nın dudaklarına odaklanmıştı. "O zaman önce bu odanın hakkını verelim... sonra çıkışı düşünürüz." Ve bir kez daha dudaklarını Reva'nınkilerle buluşturdu. Bu sefer hiçbir tereddüt yoktu, hiçbir geri çekilme. Soyunma odası artık sadece bir mekân olmaktan çıkmış, ikisinin arasında uzun zamandır biriken duyguların serbest kaldığı bir yer hâline gelmişti.

Oda sıcak, havasız ve sessizdi. Soyunma dolaplarının metal yüzeyleri loş ışıkta hafifçe parlıyordu. Reva’nın nefesi düzensizdi, Saruca’nın sıcak teninin hâlâ teninde bıraktığı his, dudaklarının basıncı, dokunuşu… Bütün bunlar, zamanın akışını bir anlığına durmuş gibi hissettirmişti. Saruca, Reva’nın belini sıkan ellerini biraz gevşetip geriye çekildiğinde, gözlerinde belli belirsiz bir ışık yanıp sönüyordu. Derin bir nefes alarak saçlarını geriye attı. Reva’nın yüzüne bir an daha dikkatle baktı, sonra dudaklarının kenarında yaramaz bir gülümseme belirdi.

"Burada mahsur kalmak…" diye fısıldadı. "Galiba o kadar da kötü bir şey değilmiş."

Reva, Saruca'nın göğsüne hafifçe vurdu ama kendini gülümsemekten alıkoyamadı. "Saçmalama. Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıyız." Tam o anda kapı gürültüyle sarsıldı. Biri dışarıdan yumrukluyordu. "Reva hoca! Orada mısınız?"

Ses tok ve aciliyet doluydu. Saruca ve Reva aynı anda irkildi. Saruca hızla geri çekildi, gözleri aniden ciddileşti. Reva ise şaşkınlıkla kapıya döndü. "Asaf?" diye seslendi. Dışarıdan gelen nefes sesi ağırdı, sanki Asaf koşarak buraya gelmişti. "Hocam, siz içeride misiniz? Saat geç oldu, her yerde sizi arıyorum!"

Reva’nın gözleri büyüdü. Saruca’ya döndü ve aniden fark etti. Saruca'nın forması… Hâlâ yerdeydi. Kapı tekrar şiddetle sarsıldı. "Reva hoca! Cevap verin, iyi misiniz?" Reva hızla Saruca’ya döndü, sesi fısıltıya yakın ama aceleciydi. "Hemen formayı giy!"

Saruca önce hafif bir duraksamayla ona baktı, sonra yerde buruşturulmuş formayı kaptı. Aceleyle başını geçirirken hafifçe küfretti. "Bu zamanlama nasıl bu kadar kötü olabilir?" Reva gözlerini devirdi, ama kalbi deli gibi çarpıyordu. Saruca’nın hâlâ çıplak olan sırtına bir bakış atıp hızla dönerek derin bir nefes aldı. Kapının kolunu tuttu ve sonunda cevap verdi. "Evet, buradayız!"

Anahtar sesi duyuldu. Birkaç saniye süren metalin metal üzerindeki sürtünmesi, ardından kapı gıcırdayarak açıldı. Eşiğin hemen ardında Asaf, kaşları çatık, elleri belinde duruyordu. Gözleri önce Reva’ya, sonra Saruca’ya kaydı. Bir anlık bir duraksama oldu. Sonra içeriye hafifçe eğilerek başını salladı. "Hocam, iyi misiniz?"

Reva çaktırmadan derin bir nefes aldı, kendini toparladı. "Evet, biz sadece…" Bir an ne diyeceğini bilemedi ama hemen toparladı. "Bizi yanlışlıkla kilitlemişler." Saruca omuz silkti, mümkün olduğunca rahat görünmeye çalışarak, "Biraz sohbet ettik, günü değerlendirdik." dedi. Asaf’ın bakışları kısa bir an şüpheli bir şekilde Saruca’nın üzerinde gezindi. Sanki bir şeylerin farkındaydı ama sormamayı tercih etti. Bunun yerine derin bir nefes aldı ve doğrudan Reva’ya döndü. "Hocam, yetkililer sizinle acilen görüşmek istiyor."

Reva kaşlarını kaldırdı. "Yetkililer mi?"

Asaf başını salladı. "Evet, yönetim kurulu üyeleri. Transferle ilgili ciddi bir durum var. Menajerle ilgili sıkıntılar çıkmış. Sanırım basında ki haber ile ilgili sizinle görüşmek istiyorlar."

"Basında ki haber derken?" dedi Reva.

Asaf gözlerini Saruca'ya dikti, "Saruca'nın neyi olduğunu öğrenemediğimiz o kadın, soyunma odasına dalan hani. Bir kaç basın açıklamasında bulunmuş, Saruca'yı aldattığına dair. Biz tam anlayamadık ama sanırım Saruca'nın geldiği kulüp sizinle görüşme talebinde bulunmuş." dedi. Saruca'nın yüzü anında gerilmişti, Havin'in her şeyi basına açıklamış olma ihtimali düşünmek istemiyordu.

Reva hızla düşünmeye başladı. Bu, önemli bir konuydu. Ama içinde hâlâ az önceki anın sıcaklığı vardı. Saruca’nın gözleri hâlâ ona bakıyordu, biraz önce paylaştıkları anın yankısı ikisinin de bedeninde asılı duruyordu. Derin bir nefes aldı, başını iki yana salladı ve toparlandı. "Tamam," dedi. "Geliyorum."

Asaf hızla döndü ve koridorda ilerlemeye başladı. Reva da arkasından giderken bir an durdu, hafifçe geriye dönerek Saruca’ya baktı. Saruca, kapıya yaslanmış halde duruyordu. Üzerinde az önce aceleyle giydiği forması vardı ama ensesinden aşağıya süzülen bir ter damlası fark ediliyordu. Gergindi ve utanıyor gibi bir hali de vardı.

"Her şeyi açıkladıysa... Hala vazgeçmemiş demektir." dedi Reva.

"Onun dedikleri benim umrumda değil. Sen görüşemene git, bende Tanju ile konuşup tam olarak konuyu anlayacağım. Her zamanki spor salonunda buluşabiliriz." dedi Saruca. Reva, gözlerini Saruca’nın gözlerine dikti. Onun ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. Ama şimdi, profesyonel dünyaya geri dönme zamanıydı.

Başını hafifçe eğdi, alaycı bir gülümsemeyle fısıldadı: "Oranında soyunma odasının hakkını vermek istiyorsun yoksa?" Saruca onun bu durumda böyle söylemesine birt hayli şaşırırken, Reva ondan cevap beklemeden koridorda kaybolmuştu.

Reva, Asaf’ın peşinden ilerleyerek toplantı odasının kapısına geldi. Kapının önünde kısa bir duraksama yaşadı. İçeride onu neyin beklediğini bilmiyordu ama Saruca’nın adı her geçtiğinde işlerin daha da karmaşık bir hâl aldığı kesindi. Reva kapıyı iterek içeri girdiğinde, odadaki gerilim hemen hissediliyordu. Masanın çevresinde kulüp yetkilileri oturmuş, laptop ekranında ise Arjantin futbol kulübünün Türkiye temsilcisi, Bay Santiago bekliyordu. Adam, düzgün taranmış saçları ve yüzüne yerleşmiş soğukkanlı ifadeyle doğrudan Reva’ya baktı. Daha önce çok konuştukları için birbirlerini tanıyorlardı.

"Reva Hanım," dedi Santiago, sesi yankılanarak. "Beni dinlediğiniz için teşekkürler."

Reva yerine oturdu, bacak bacak üstüne attı ve yüzüne profesyonel bir ifade yerleştirdi. "Elbette. Saruca hakkında konuşmak istediğinizi söylediniz." Santiago başını hafifçe eğdi. "Evet. Açık konuşacağım, çünkü lafı dolandırmanın bir anlamı yok." Ellerini birleştirerek masaya yaslandı. "Saruca’ya haksızlık ettiğimizi düşünüyoruz."

Reva kaşlarını belli belirsiz kaldırdı ama hiçbir şey söylemedi. Santiago devam etti. "Onu kaybetmek büyük bir hataydı. Kulüp olarak bu hatayı telafi etmek istiyoruz." Hafifçe nefes alıp devam etti: "Bu yüzden, Saruca’ya yeni bir teklif sunmak istiyoruz. Beş yıllık bir sözleşme."

Odadaki herkesin dikkati Santiago’nun sözlerinde kilitlenmişti. Reva’nın parmakları hafifçe sandalyenin kolçağını sıktı ama yüzü ifadesiz kaldı. İçinde bir şey aniden düğümlendi. Beş yıl… Bu, Saruca’yı tamamen kaybetmek anlamına gelirdi. Ama bunu söyleyemezdi. Onun burada kalmasını istemesi kişisel bir mesele değildi. Öyle olmamalıydı. Ama yine de içindeki ses susmuyordu. Derin bir nefes alarak gözlerini Santiago’nun bakışlarına dikti. "Bu teklifi Saruca’nın kendisine ilettiniz mi?"

Santiago başını iki yana salladı. "Henüz hayır. Ama onunla doğrudan görüşmek istiyoruz. Eğer kabul ederse, kulübümüz ona kapılarını açmaya hazır." Reva kısa bir an duraksadı. İçinden geçenleri bir kenara iterek sesi tamamen nötr bir hale getirdi. "Bunu Saruca ile konuşmanız en doğrusu olacaktır."

Santiago başını sallayarak hafifçe gülümsedi. "Elbette. Ama onun buradaki durumu hakkında da fikrinizi almak isteriz." Reva gözlerini Santiago’dan ayırmadan, tüm soğukkanlılığıyla cevap verdi: "Burada mutlu olup olmadığını ancak kendisi söyleyebilir." Santiago onu dikkatle süzdü ama daha fazla bir şey söylemedi. Reva, içindeki çalkantıyı bastırmaya çalışırken, odadaki sessizlik her şeyden daha ağırdı.


 

 

Bölüm : 27.02.2025 16:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...