
Reva, Saruca’nın gözlerindeki inadı gördüğünde içindeki tüm o savaşı yavaş yavaş kaybettiğini fark etti. Artık inkar etmenin anlamı yoktu. Saruca gitmeyecekti. Ve o da gitmesini istemiyordu. Bir an için her şey sustu. Gürültü, inat, direniş… Reva, derin bir nefes aldı ve başını mindere bıraktı. Bütün kasları gevşedi. "Tamam." dedi neredeyse fısıltıyla. "Gitme."
Saruca olduğu yerde kaldı. Reva'nın sözlerini sindiriyormuş gibi uzun bir an ona baktı. Sonra yavaşça, dikkatlice ağırlığını onun üzerinden aldı ve yanına oturdu. Reva doğrulup onun yanında oturduğunda, ilk defa bu kadar savunmasız hissediyordu. Ama garip bir şekilde, bu kez bununla savaşmak istemedi. Omuzları düşmüştü, nefesi hâlâ düzensizdi ama içinde bir huzur vardı. Saruca usulca eldivenlerini çıkardı ve bir kenara bıraktı. Sonra hiç acele etmeden, sanki en doğal şeymiş gibi Reva’nın omzuna dokundu. Bir an, geri çekilip çekilmeyeceğini görmek ister gibi bekledi. Ama Reva yerinde kaldı.
Sonra… Reva gözlerini kapatıp başını Saruca’nın omzuna yasladı. Saruca, bir şey söylemedi. Sadece kollarını yavaşça kaldırıp Reva’yı kendine çekti. Bunu yaparken acele etmiyordu, bir beklenti içinde de değildi. Sadece oradaydı. Onu bırakmayacağını göstermek için. Reva, o güçlü kolların etrafına sarıldığını hissettiğinde, içindeki o ince sızının dağıldığını fark etti. İlk defa… İlk defa kaçmak zorunda olmadığını hissetti. Saruca, başını usulca onun saçlarına yasladı. "Sana söz verdim." diye fısıldadı. "Hiçbir yere gitmeyeceğim."
Reva derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı ve ilk defa gerçekten kabul etti. Saruca buradaydı. Ve o da burada kalmasını istiyordu. Konuşmalarına gerek yoktu. İlk kez, sessizlik her şeyi anlatıyordu.
"Gizli kalması gerekiyor Saruca."
"Biliyorum hocam."
"O zaman dibimden ayrıl biri görecek" dedi Reva. Dün spor salonundan çıktıktan sonra evlere ayrılmış, sabah erkenden Saruca Reva'yı evinden almıştı. "Hocam stadyuma beraber giriyoruz diye kimse bir şey anlamaz" dedi Saruca giriş kapısını açarken. İkisi de kapıdan geçtiğinde karşılarında dikilen Asaf ile durdular, "Hocam, siz?"
"Ne oldu Asaf?" dedi Reva tedirginliğini belli etmeyerek.
"Hocam siz ilk defa hemde maç günü 5 dakika geç kaldınız."
Reva, Asaf’ın bakışlarını fark edince omuzlarını dikleştirdi, yüzüne her zamanki otoriter ifadesini takındı. “Beş dakika geç kaldım diye sorguya mı çekileceğim Asaf?” dedi, gözlerini kısarak. Asaf hemen başını iki yana salladı. “Yok hocam, sadece alışkın değiliz.” Reva, hafifçe başını salladı ve elindeki not defterini sıkıca kavrayarak yürümeye devam etti. “O zaman alışmayın. Çünkü bu bir daha olmayacak.”
Sözlerini net bir şekilde söyledikten sonra hızla soyunma odasına yöneldi. Saruca, bir an onu izledi ama ardından o da sessizce soyunma odasına ilerledi. Reva, kapıyı açarken duraksamadan içeri girdi ve hiç kimseyle göz göze gelmeden masasının başına geçti. Saruca ise oyuncuların soyunma odasına giderek formalarını giymeye başladığı tarafta yerini aldı. Üzerinden tişörtünü çıkarırken aklı hâlâ sabahki o kısa ama derin anda takılı kalmıştı. Ama şimdi odaklanma zamanıydı. Maça hazırlanmalıydı.
Bu sırada, Asaf dışarıda kalmıştı. Henüz içeri girmemişken birkaç oyuncunun yanına geldiğini fark etti. Takımın genç oyuncularından biri, İbrahim, ona bakarak kaşlarını kaldırdı. “Asaf, ne oldu?” diye sordu merakla. Asaf kollarını göğsünde kavuşturdu, hafifçe geriye yaslandı ve yüzüne bilmiş bir ifade takındı. Sonra aniden gözlerini kısıp hafifçe gülerek konuştu: “Aha buraya yazıyorum… Saruca ve Reva hoca arasında bir şey var.”
Bir an için herkes sustu. Sonra aniden birkaç oyuncu kahkaha attı. “Oğlum, ne diyorsun sen?” diye sordu Süleyman. “Yok artık Asaf, bizim hoca mı? Reva hoca mı? Ciddi misin?” dedi biri kaşlarını kaldırarak.
Asaf gözlerini devirerek, “Lan görmediniz mi? Birlikte geldiler. Hem de hocam ilk defa geç kalıyor. Bu tesadüf olamaz,” dedi, kendinden emin bir şekilde.
Süleyman omuz silkerek, “Abi, hoca disiplinlidir, Saruca da zaten ona saygı duyuyor. Fazla film izliyorsun bence,” dedi. Bir diğeri de gülerek başını salladı. “Aynen, Asaf. Reva hocayı tanımıyorsun galiba, onun için futbol dışında bir şey yoktur.” Asaf, dudaklarını büzerek iç çekti. “Hepiniz saf olun, ben demiş olayım. Bakın, ileride bir şey çıkarsa da şaşırmayın.” Ama takımın geri kalanı bu ihtimali pek ciddiye almamıştı. Kahkahalar atarak hazırlıklarına devam ettiler. Asaf, başını iki yana sallayarak içeri girdi ama içten içe, kendi teorisine hâlâ inanıyordu.
Takım sahaya çıktığında hava hafif rüzgârlıydı ama futbol için mükemmeldi. Reva, elinde not defteriyle oyuncuların başına geçti ve sert bakışlarını herkesin üzerinde gezdirdi. “Tamam çocuklar, bugün hızlı pas çalışması yapacağız. Alan dar, baskı yüksek olacak. Ayağınızda fazla top tutmayın!” dedi, sesi her zamanki gibi otoriterdi. Saruca, diğer oyuncularla birlikte yerine geçti. Asaf ise en arkada durmuş, gözlerini kısarak Reva ve Saruca’yı izliyordu. İçinde garip bir şüphe vardı. Sabahki sahneyi kafasından atamıyordu.
Antrenman başladığında Reva, oyuncuların paslarını dikkatle izliyordu. Bir ara Saruca topu gereğinden fazla ayağında tutunca gözlerini kısıp sert bir sesle seslendi: “Saruca, burası bireysel yetenek gösterisi yapma yeri değil! Pas ver!” Saruca hemen topu yanındakine aktardı ama belli belirsiz gülümsüyordu. Asaf, kenardan fısıldadı: “Kesin bak, aralarında bir şey var. Reva hoca ona ayrı sert davranıyor.”
Yanındaki Süleyman kaşlarını kaldırdı. “Kardeşim, Reva hoca herkese sert davranıyor.”
Asaf’ın iç sesi, *evet ama bu farklı* diye bağırıyordu. Antrenmanın ilerleyen dakikalarında Saruca pres yaparken dengesini kaybedip yere düştü. Reva anında sert bir bakış attı. “Hadi Saruca, sahada böyle mi kalacaksın? Rakip seni itti diye hemen düşüyor musun?” Saruca, içini çekerek ayağa kalktı. Hafifçe gülümsedi. “Hocam, resmen yere yapıştırıldım.”
Reva gözlerini devirip ellerini beline koydu. “Yapıştırıldın mı? Ne kadar dramatiksin. Sahada böyle düşersen, rakip oyuncular sana çay bile ısmarlar.” Takım kahkahalara boğuldu. Asaf ise hemen fırsatı değerlendirdi.
“Aha! Şakalaşıyorlar! Ben demedim mi?”
Süleyman, derin bir nefes alarak Asaf’a döndü. “Kardeşim, hocamız herkese laf sokuyor. Bu bir kanıt olamaz.”
Asaf hırsla başını salladı. “Siz göremiyorsunuz! Ama ben anladım, bir şeyler dönüyor.”
Bu sırada antrenmanın temposu arttı. Pas çalışmaları, baskı antrenmanı, kısa koşular derken Reva, Saruca’nın yeterince hızlı olmadığını düşündüğü bir anda tekrar ona seslendi. “Saruca! Uyuma! Yoksa seni defansa çekerim, ömrün boyunca rakip oyuncuları kovalamak zorunda kalırsın!”
Takım yine güldü ama Asaf içinden, *Bunu Reva hoca normalde kimseye demezdi* diye düşündü.
Antrenman sona erdiğinde Asaf, herkes formalarını çıkarıp sahayı terk ederken Süleyman'a döndü. “Kardeşim, ben demiş olayım. Bunlar ileride açıklanınca, bana hak vereceksin.” Süleyman başını iki yana sallayarak gülümseyip uzaklaştı. Asaf ise gözlerini Reva ve Saruca’ya dikmiş, hâlâ şüpheli bakışlarını sürdürüyordu. Bu işin peşini bırakmayacaktı.
Maç bitmişti. Skor tabelasında koca koca yazan 2-0’lık yenilgi, takımdaki herkesin içini kemiriyordu. Oyuncular soyunma odasına ağır adımlarla girdiler. Kimse konuşmuyordu. Sadece ter damlalarının yere düşme sesi duyuluyordu. Saruca, yorgun bir şekilde oturdu, formasının yakasını çekiştirdi. Asaf, hâlâ nefes nefeseydi, sırtını duvara yaslamış, başını iki yana sallıyordu. Sonunda, sessizliği ilk bozan Süleyman oldu.
“O ilk golü nasıl yedik ya?” diye homurdandı, ayakkabılarını çıkarırken. “Savunmayı resmen delip geçtiler.”
Aras hemen atıldı. “Adam ofsayttaydı abi, ben yemin ediyorum gördüm!”
Kaleci Fikri araya girdi. “Ofsayt olsa hakem çalardı. Defans çizgimiz çok öndeydi, adam boş kaldı.”
Asaf, elini kaldırıp sinirle konuştu. “O pozisyonu boş verin, asıl biz nasıl gol atamadık? Saruca, senin direkten dönen topun var ya… Ben o topu içeri girdi sandım.”
Saruca iç çekti, başını iki yana salladı. “Vurdum ama biraz fazla açıldı. Şanssızlık…”
O sırada Reva, köşede durmuş, takımın konuşmalarını dinliyordu. Ama bir kelime bile etmiyordu. Yüzü kapkaraydı. Yenilgiyi asla iyi karşılamazdı ama bu maç… Bu maç tam anlamıyla bir faciaydı. Birden herkes sustu, çünkü Reva’nın sert bakışları üzerlerine çevrildi. “Sadece şanssızlık mı?” dedi buz gibi bir sesle. Takımın içi ürperdi. Reva, iki elini masaya dayadı, gözlerini kısıp tek tek hepsine baktı. “Gerçekten şu an tek açıklamanız bu mu? Şanssızlık?”
Kimse konuşmadı. Reva devam etti. “Rakip takım sahaya çıktı ve ne yaptı biliyor musunuz? Bizi ezdiler. Koşmadık, pas yapmadık, savunmada bomboş alanlar verdik.” Asaf bir şey diyecek gibi ağzını açtı ama Reva anında parmağını kaldırarak susturdu. “Özellikle ilk yarı… Topa dokunamadan izledik sadece. Bakmadık, görmedik, tahmin etmedik! Sahada düşünmedik!”
Saruca, başını eğmiş, sessizce dinliyordu. İçinden, *şimdi konuşmanın sırası değil* diye düşündü. Reva sinirle nefes aldı, gözleri ateş gibi yanıyordu. “Sizden yetenek beklemiyorum. Çaba bekliyorum. Ama bugün onu bile göremedim!” Soyunma odasında sadece Reva’nın nefesi duyuluyordu. Sonra derin bir nefes aldı, sırtını dikleştirdi. “Kendiniz oturup düşünün. Neyi yanlış yaptınız, nerede hatalıydınız. Yarın sabah tüm maçın tekrarını izleyip tek tek analiz edeceğiz.”
Ardından, başka bir şey söylemeden hızla odadan çıkıp gitti. Kapı kapanınca Asaf, gözlerini Saruca’ya dikti. “Sana bir şey diyeyim mi kardeşim…” dedi fısıldayarak. Saruca yorgun bir şekilde gözlerini ona çevirdi. “Ne var Asaf?”
Asaf hafifçe gülerek, “Bu kadar sinirliyken bile seninle göz göze gelmemeye çalıştı fark ettin mi?”
Saruca derin bir iç çekti. “Asaf… Şu an gerçekten hiç sırası değil.”
Ama Asaf, kendi teorisinden hala emindi. Soyunma odasında, herkesin üzerinde ağır bir yenilgi havası asılı kalmaya devam etti. Reva hızla çıkıp giderken nefesi hâlâ düzensizdi. Kendi kendine sakin olmasını söylüyordu ama işe yaramıyordu. Olanları düşününce siniri daha da artıyordu. Takımın fısıltıları, Asaf’ın şüpheli bakışları… Bunların hiçbiri yaşanmasaydı keşke.
Koridorun loş ışıkları altında durdu, derin bir nefes aldı ve başını duvara yasladı. Sonra arkasından gelen adımları duydu. Saruca. Genç adam bir şey söylemeden yanına geldi ve önce gözleriyle onu yokladı. Sonra yavaşça elini kaldırıp Reva’nın koluna dokundu. “Ne oldu?”
Reva gözlerini kapattı, başını yana çevirdi ama Saruca’nın elini çekmedi. “Bu sabah birlikte geldik. Asaf şüpheleniyor. Eğer ilişkimiz duyulursa, ben işimi kaybederim.”
Saruca bir an duraksadı, sonra başını hafifçe yana eğdi. “Peki ne yapacağız?”
Reva gözlerini açıp ona baktı. Onun böyle açıkça “biz” demesine alışık değildi hâlâ. Ama hoşuna gittiğini de inkâr edemezdi. “Dikkatli olacağız,” dedi. “Saha içinde, soyunma odasında, herkesin yanında. Mesafeli olacağız. Aramızda hiçbir şey yokmuş gibi.” Saruca’nın dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi ama gözleri ciddiydi. “Yani gizli sevgili modu?”
Reva gözlerini ona kıstı. “Bunu oyun sanma, Saruca.”
Saruca yavaşça bir adım yaklaştı. Artık neredeyse göğsü Reva’nın koluna değiyordu. Elini onun bileğine kaydırdı, başparmağıyla tenini okşadı. “Sanmıyorum,” dedi yumuşak bir sesle. “Ama bu, sana dokunamayacağım anlamına mı geliyor?”
Reva, Saruca’nın sıcak dokunuşuyla ürperdiğini hissetti. Ellerini sıkıp gevşetti, Saruca’nın gözlerindeki ifadeyi görünce derin bir nefes aldı. “Saha içinde, evet.” Saruca başını hafifçe eğdi, dudakları Reva’nın kulağına yakın bir noktaya geldi. “Peki ya saha dışında?”
Reva gözlerini kapattı. Kalbi hızlanmıştı. Bu kadar yakından Saruca’nın kokusunu duyabiliyordu. Sıcak, tanıdık, güvenli… Ama bir o kadar da tehlikeli. Yavaşça başını kaldırıp gözlerini ona dikti. “Saha dışında… biraz dikkatli olacağız.”
Saruca hafifçe gülümsedi. “Yani kaçamak fırsatları değerlendirebiliriz?”
Reva, Saruca’nın oyunbaz tarafına yenilmek istemedi ama gülümsemesini de bastıramadı. Elini kaldırıp hafifçe onun göğsüne itti. “Şimdilik sahana dön, Saruca.” Saruca, elini Reva’nın bileğinden kaydırıp son bir kez başparmağıyla elinin üstünü okşadı, sonra usulca geri çekildi. “Emredersiniz, hocam.”
Reva başını iki yana salladı ama içindeki o sıcak hissi inkâr edemedi. Saruca uzaklaşırken bile teninde onun dokunuşunun izleri vardı. Bu, hiç de kolay olmayacaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |