25. Bölüm

25. Bölüm

Sahra Çıtak
sahravecoluu

"Anlamıyorum Kenan bey, avukatım olarak bana yardımcı olmanız gerekiyor. Öylece istifamı verip yaptığım şey ayıpmış gibi çekip gidemem."

"Reva hanım, oyuncunuz ile ilişkiniz var. Sizce bu profesyonelce mi?"

Elinde ki dosyayı masaya fırlattı Reva, "Değil Kenan bey, değil. Ama konumuz bunun profesyonelce olup olmaması değil, konu beni kovmak istemeleri. Ben bu takımdan ayrılamam." Reva toplantıdan çıkar çıkmaz, soluğu avukatının ofisinde almıştı. Öfkeden köpürüyordu. Takımdan gidemezdi, orası onun yuvası idi. Yapamazlardı. Avukat sıkıntılı bir nefes verdi ve gerçeği Reva'nın yüzüne bir tokat gibi yapıştırdı;

"Ya siz gideceksiniz, yada Saruca. Ancak Saruca giderse takımınızla kalabilirsiniz, yoksa sizi kovabilirler ve biz tazminat almak dışında herhangi bir şey yapamayız."

"Kenan bey, Saruca zaten sezon sonu gidecekti. Son 2 maçı kaldı-"

"Hemen gitmeli. Fotoğraflar kulübün eline geçtiyse çok yakında basınada düşer, o yüzden hemen karar verilmeli. Ya kendinizi feda edeceksiniz, ya da Saruca beyi."

Reva diyecek bir şey bulamadı, çantasını da alıp ofisten kaçarcasına çıktı. Şuan takımı ile antremanda olması gerekirken, kovulmamak için çırpınıyordu. "Saruca... Ona nasıl git derim" diye fısıldadı. Telefonuna gelen mesaj ile düşüncelerinde azda olsa sıyrılacağını sanıyordu ki gelen mesajı görünce nefesinin kesildiğini hissetti. Kulüp yetkilisi hemen onun arkasından takımı toplayıp durumu anlatmıştı. Artık takımda Saruca ile olan ilişkilerini biliyordu...

Reva mesajı görür görmez stadyuma gitmişti, içeri girdiğinde sanki tüm gözler ondaymış gibi hissetmeye başlamıştı. Toplantı odasına daldığında takımı karşısında gördü, içine bir sızı oturdu. Herkes kafasını yere eğmiş öylece duruyordu, Asaf ve Süleyman bile ilk defa çok mutsuz görünüyordu. Saruca ise... Onun gözleri direk Reva idi. Reva onunla göz temasına geçmeden içeride ki yöneticiye çıkmasını söyledi ve koltuğuna oturdu.

"Kaldırın kafalarınızı." dedi sert bir tonda.

Herkes ona bakınca devam etti; "Duyduğunuz, hatta belkide gördüğünüz hiç bir şeyi inkar etmeyeceğim. Hepsi doğru. Ama bir yanlış var ki o da sadece sevdiğim için tüm emeklerimin benden alınıyor olması. Ben büyük bir hata da yapmış olsam, ki yapmadım. Beni bu takımdan kimsenin koparma hakkı yok, bunu onlarada söyledim. Tabi siz hala beni istiyorsanız."

Odaya derin bir sessizlik çökmüştü. Reva’nın sesi yankılanmaya devam ederken, kimse ne diyeceğini bilemiyordu. Gözler yine yere dönmüştü, birkaç nefeslik zaman ağır ağır aktı. Derken Asaf kafasını kaldırdı, gözleri dolu doluydu. "Hocam... Ne olduğunu bilmiyoruz. Ama ne yaşandıysa, ne hissediyorsanız... Biz sizi bırakamayız."

Süleyman hemen arkasından konuştu: "Bunu duyunca şok olduk, doğru. Ama bu takım sizinle nefes aldı. Siz bizim sadece hocamız değil, yol arkadaşımızsınız."

Reva’nın gözleri tek tek her birine kaydı. İçinde karmakarışık duygular vardı ama şimdi zayıflayamazdı. Derin bir nefes aldı. "Bakın," dedi. "Bu bir söylenti değil. Kulüp yönetimi fotoğrafları görmüş. Ve artık... her şey resmiyet kazanmış durumda."

Kimseden ses çıkmadı. Reva devam etti: "Avukatımın dediğine göre... Ya Saruca ya da ben takımdan ayrılmak zorundayız." Salonda adeta bir uğultu oluştu. Bazıları başını çevirdi, bazıları Reva’ya inanmak istemezcesine baktı. Süleyman ayağa fırladı: "Hayır, bu saçmalık! İkisi de gitmemeli. Bu takım o kadar mı zayıf ki özel bir şey yüzünden iki temel taşını kaybedecek?"

Asaf hışımla araya girdi: "Hocam, bir hata yaptıysanız bile bunun bedeli bu olmamalı! Biz her şeye rağmen sizinleyiz."

Ama Saruca... hâlâ konuşmuyordu. Yalnızca Reva’ya bakıyordu. Sanki gözleriyle binlerce cümle kuruyor ama dudakları kıpırdamıyordu. Sessizliği çarpıcıydı, varlığı bile içten içe yankılanıyordu odada. Reva bir an durdu, herkesin yüzünü tek tek inceledi. Kalbinin en derin yerinden kırılma sesi yükseliyordu ama onu bastırmayı başardı. Gözleri yine Saruca’ya kaydı, sonra aniden ciddileşti. "Ben bu işin böyle bitmesini istemem. Ama kulüp böyle bir karar almak üzere. Onlarla bir kez daha konuşacağım."

Son kez takıma baktı: "Ne olursa olsun, size zarar gelmemeli. Bunu çözeceğim."

Ve ardından çantasını kavrayıp hızlı adımlarla toplantı odasından çıktı. Sessizlik, arkasından yayıldı. O gittikten sonra geriye yalnızca derin bir şaşkınlık ve yutkunamayan yürekler kaldı. Herkes yerli yerinde ama düşünceleri darmadağındı. Sessizliği ilk bozan, kaptan Asaf oldu. Yavaşça ayağa kalktı, gözlerini odadaki herkese birer birer gezdirerek konuştu. "Eğer biri gidecekse…" dedi, sesi duygudan ama kararlılıktan yoksun değildi. "Bu Reva olmamalı."

Herkes başını kaldırdı. O cümle, odadaki en ağır gerçeği dile getirmişti. "O bize sadece antrenman yaptırmadı," diye devam etti Asaf. "Yenildiğimizde yanımızdaydı, sakatlandığımızda ilk başucumuza gelen oydu. Bize inandığı için buraya kadar geldik. Bu takımın her damlasında Reva'nın emeği var."

Süleyman yerinden kalktı, Asaf’ın hemen yanında durdu. "O olmadan burası takım değil. Biz Reva hocayı kaybedersek, sahaya sadece eksik çıkmayız... ruhsuz çıkarız."

Diğer oyunculardan mırıldanmalar yükseldi, başlar yavaşça sallandı. Sessiz destek yükseliyordu ama tek kişi hâlâ hiç konuşmamıştı: Saruca. Tüm gözler ona çevrilmişti şimdi. Asaf, bir adım ona yaklaştı. "Sana da saygımız büyük, Saruca. Kimse aksini söyleyemez. Ama bazı şeyler var ki, saha dışıyla da ilgilidir. Bu kulüp şimdi bir tercih yapacak. Ve biz, bu takım, bu soyunma odası… Reva hocadan yana duracağız."

Uzun bir sessizlik oldu. Saruca başını kaldırdı, gözleri herkesin arasında gezdi. Sonra derin bir nefes aldı, gözlerini Asaf’a çevirdi. Dudakları titredi, sesi kısıktı ama netti: "Evet..." dedi. "Haklısın. Reva bunu hak ediyor." Ardından yavaşça döndü ve kimseye bir şey demeden, sessizce toplantı odasından çıktı. Arkasından kimse konuşmadı. Sanki bu sessizlik, onun içindeki vedanın yankısıydı. Ve ilk defa, bir futbolcu sahayı değil, kalbini terk ediyordu.

Saruca toplantı odasından çıktıktan sonra koridorun sonunda, cam kenarında bekleyen Reva’yı gördü. Elinde telefon vardı ama birine bakıyor gibi değil, sadece tutuyordu. Saruca’yı fark ettiğinde gözlerini kaçırmadı. Hiçbir şey söylemeden bekledi. Saruca yanına geldi, ikisi de bir süre konuşmadı. Sonunda Reva sessizliği bozdu. "Duydum..." dedi. "Bana hak verdiğini."

Saruca başını yavaşça salladı. "Evet. Çünkü haklısın. Bu takımda senin emeğin benimkinden çok daha derin."

Reva gözlerini yere indirdi. "Bu bir haklılık meselesi değil, Saruca. Bu... bir zorunluluk." Derin bir nefes aldı. "Avukat dedi ki, ya sen ya ben." Saruca, başını başka yana çevirip camdan dışarı baktı. "Biliyorum."

Reva’nın sesi biraz titredi, ama güçlü durmaya çalıştı: "Ben senden bunu istemedim. Hâlâ istemiyorum."

Saruca ona döndü, yüzü tarifsiz bir buruklukla doluydu. "Ama yapmam gerekeni biliyorum." Gözleri Reva’nınkine takıldı. "Beni hayatında istemediğinden değil bu… Kalmanı istediğimden."

Reva bir adım yaklaştı. "Peki ya sen? Bu sadece benim kalmamla ilgili değil. Senin de gitmenle ilgili. Hazır mısın buna?"

Saruca gözlerini kapatıp içini çekti. "Hiç hazır olunmuyor böyle şeylere. Ama bazen... sevmek, kalmakla değil, çekilmekle ilgili. Biliyorum bu sana pahalıya mal oldu. Benimle olmak hep riskti. Ama ben seni buna rağmen sevdim."

Reva'nın gözleri doldu ama kendini tuttu. "Ben de seni... ama bu takım benim evim, Saruca. Orada yıllarım var. O çocukların terinde, kanında, zaferinde ben varım. Göz göre göre elimden almak istiyorlar."

Saruca başını eğdi. "Almalarına izin vermeyeceğim." Sonra tekrar gözlerine baktı. "Gitmek benim seçimim değil, ama senin kalışın benim kararım olabilir." Reva başını salladı. "Bu karar kolayına gelmedi biliyorum. Ama bir gün dönüp baktığında... beni kurtardığını unutma olur mu?"

Saruca acı bir tebessümle baktı. "Keşke ikimiz de aynı yerde kalabilseydik."

Reva son bir kez gözlerine baktı, sonra usulca fısıldadı: "Sen hâlâ benim yerimdesin."

Sessizce uzaklaştı. Saruca arkasından bakarken, ne geri çağırdı ne engelledi. Çünkü bazen kalpler birlikte atsa da yollar farklı çizilirdi.

Kulüp binasının ağır meşe kapısı kapanırken Reva, adımlarını sert ama dengeli atıyordu. Topuk sesi koridorda yankılandıkça içindeki kararlılık büyüyordu. Elinde bir dosya vardı ama o sadece görünüşteydi; asıl planı aklında, cümleleri kalbinde taşıyordu. Toplantı odasına girdiğinde üç yönetici ve başkan oradaydı. Gözleriyle masadaki herkesi taradıktan sonra karşılarına dikildi. Başkan hafifçe öne eğildi. "Reva Hanım, sizi dinliyoruz. Umarız mantıklı bir karar vermişsinizdir."

Reva hiç oturmadı. Ayakta konuşacaktı çünkü bu bir savunma değil, bir bildirimdi. "Saruca gidiyor." dedi net bir tonda. Saniyelik bir sessizlik oldu. Kimse bir şey demeden birbirine baktı. Reva devam etti: "Biliyorsunuz, sezon sonunda ayrılacaktı. Ama ben kalması için onu ikna etmiştim. Takım için, sistemin devamlılığı için, sahadaki oyunun geleceği için."

Gözlerini doğrudan başkana çevirdi. "Fakat geldiğimiz bu noktada artık kalamayacak. Sadece benim kalmamı sağlamak için gitmeyi seçti. Yani evet, kulübünüzün 'itibar kaygıları', size bu ligin en kaliteli oyuncularından birini kaybettiriyor." Masadakiler rahatsız oldu. Reva'nın sesi yükselmedi ama her kelime tartılarak söylenmişti, sanki cümleleriyle kulübün duvarlarını çiziyordu. "Beni gönderseydiniz; kamuoyunda sadece özel hayatımla anılan, emekleri hiçe sayılmış bir kadın teknik direktör örneği daha olacaktı. Onu gönderiyorsunuz; takımın oyun aklını, sahadaki karizmasını, genç oyuncuların idolünü kaybediyorsunuz."

Gözlerini kısıp bir adım attı. "Ama en çok neyi kaybediyorsunuz biliyor musunuz? Aidiyet duygusunu. Bir kulüp için en tehlikeli şeydir." Başkanın gözleri daraldı ama hâlâ sessizdi. Yanındaki yöneticilerden biri boğazını temizledi ama Reva onu durdurdu. "Henüz bitirmedim."

Elindeki dosyayı masaya bıraktı. "Buraya sadece savunma yapmaya gelmedim. Durumu bildirmek için geldim. Ben kalıyorum. Ve açık söyleyeyim; bu karar, takımın bana duyduğu güvenle çoktan alındı bile. Bugün herkes neyin ne olduğunu öğrendi ve tercihini yaptı. Bundan sonrası size kalmış."

Ceketini düzeltti, çantasını aldı. Kapıya yönelirken içlerinden biri, kısık sesle sordu: "Peki ya basın? Bu haber yayılırsa ne olacak?"

Reva kapının koluna uzanmıştı, durdu. Arkasını dönmeden cevap verdi: "O zaman halk, aşkı için fedakârlık yapan bir adamı ve göz göre göre takımını terk etmesine izin verilen bir kadını konuşur. Hanginizin daha çok itibar kaybedeceği ortada."

Tam kapıyı açacakken başkan yerinden kalktı, sesi kararlı ama beklenmedik bir yumuşaklıktaydı: "Reva Hanım." Reva arkasını döndü. Başkan gözlerinin içine baktı, sonra yavaşça söyledi: "İkiniz de kalın."

O an zaman durdu. Reva’nın yüzündeki çizgiler yumuşadı ama oyunu tutmuştu, zafer onundu. Hafifçe başını salladı. "Doğru karar." dedi sadece. Ve arkasına bakmadan odadan çıktı.

Bir Gün Sonra
Sabahın erken saatleriydi. Stadyumun boş tribünleri altında, takımın oyuncuları bir araya gelmişti. Hava, baharın serinliğini hâlâ koruyordu. Asaf, Süleyman, Aras ve diğer oyuncuların yüzlerinde gerginlik okunuyordu. Kimse konuşmaya yanaşmıyordu. Herkes Reva’dan bir açıklama bekliyordu ama ortalıkta yoktu. Asaf elinde telefonuna bakarken homurdandı: "Bu belirsizlik beni mahvediyor."

Süleyman gözlerini kısmış, boş sahaya bakıyordu: "Saruca’yla da kimse konuşamadı. O da sessizliğe gömüldü. Galiba gerçekten gidiyor."

Tam o sırada, sanki sihirli bir el hepsinin telefonuna aynı anda dokunmuş gibi bir titreşim duyuldu. Herkes başını eğip ekranına baktı: Reva Hoca bir mekanın konumunu atmış herkesi kahvatıya beklediğini iletmişti. Bir anlık şaşkınlık yaşandı. Aras gözlerini kırpıştırarak mırıldandı: "Kahvaltı mı? Cidden mi?"

Asaf kaşlarını çatmıştı ama gözlerinde umut kıvılcımı belirmişti: "Reva hoca bir şey planlamış. Bu sadece kahvaltı değil."

Tarihi taş duvarları, yüksek tavanları ve ahşap pencereleriyle Firuzağa Konağı zamanın dışında bir yerdeymiş gibi duruyordu. Girişte takımın tamamı vardı. Birbirlerine bakıp sessizce içeri girdiler. Büyük, uzun bir masa hazırlanmıştı. Masada her şey düşünülmüştü: taze simitler, reçeller, yumurtalar, peynir tabakları ve dumanı tüten çaylar. Reva, cam kenarında ayakta duruyordu. Üzerinde sade ama kararlı bir duruşu yansıtan beyaz bir gömlek, saçları toplanmıştı. Gözlerinde yorgunluk değil, netlik vardı.

Oyuncular sandalyelerine oturdu. Kimse konuşmaya cesaret edemiyordu. Reva ağır adımlarla masanın başına geldi. Gözlerini tek tek hepsinin üzerinde gezdirdi. Sonra konuşmaya başladı: "Bugün sizi buraya çağırmamın sebebi sadece birlikte kahvaltı etmek değil."

Sesi nettir, yumuşak ama keskindir. Bir anne gibi, bir komutan gibi. "Bu takım... benim evim. Bunu siz de biliyorsunuz. Yıllarımı verdim, her birinizle ayrı hikâyelerimiz var. Ama birileri bunu bir ilişkiye indirgemeye çalıştı. Sanki tüm emeğim, bir bakışla, bir dedikoduyla çöpe atılabilirmiş gibi..."

Masada nefesler tutulmuştu. Reva iç geçirerek devam etti: "Kulüp beni göndermek istedi. Ardından Saruca’yla konuştum. Gitmeyi kabul etti. Çünkü ben kalayım istiyordu. Ama ben... bunu kabul etmedim."

Gözleri parladı. "Onun gitmesini istemedim. Ne de olsa Saruca bu takımın en yetenekli oyuncularından biri. Onu burada tutmak için daha önce çok uğraştım. Ama bu sefer… kulüple konuştum. Gittim, karşılarına oturdum ve dedim ki: 'Ben kalayım diye Saruca gidiyor. Bu mu sizin adaletiniz?' Onlara hatırlattım: Bu takım sadece bir futbol kulübü değil. Burası bir aile. Ve o aileyi sırf dedikodu korkusuyla parçalayamazsınız. "

Asaf yumruğunu masaya yavaşça vurdu. "Helal olsun hocam..." diye mırıldandı.

Reva sesini alçaltarak ama daha da vurgulu bir tonda devam etti: "Dedim ki; böyle kaliteli bir oyuncu burada kalacakken, sadece dışarıya güzel görünmek adına onu göndermek... itibar değil, zayıflıktır. Eğer bu kulüp gerçekten büyükse, değerlerine sahip çıkar. O zaman başkan döndü ve dedi ki..."

Bir an sustu, sonra gülümsedi: "‘İkiniz de kalın Reva Hanım.’ "

Salonda bir anlık sessizlik oldu. Sonra önce Süleyman ayağa kalktı: "İkimiz de derken... Reva Hoca ve Saruca?"

Reva başını salladı, gözleri doluydu ama dimdik duruyordu: "Evet. Bu takımı birlikte kurduk, birlikte devam edeceğiz. Ne ben gidiyorum, ne Saruca."

Ardından çatal bıçak sesleri yerini alkışlara bıraktı. Asaf ayağa kalkıp Reva’ya doğru yürüdü, hafifçe eğildi: "Bu takım sizinle nefes alıyor hocam. İyi ki varsınız." Reva sessizce başını salladı. Ama onun gözleri kalabalığın biraz dışında, sessizce oturan bir kişiyi aradı: Saruca. Saruca sessizce ona bakıyordu. Gülümsedi. Hafifçe başını eğdi. O gülümsemede sessiz bir teşekkür, sonsuz bir bağlılık vardı.


Kahvaltı sona ermişti. Takım oyuncuları teker teker Reva’ya sarılıp teşekkür etmiş, bazıları hâlâ gözyaşlarını silerek masadan kalkmıştı. Bahçeye hafif bir bahar rüzgârı yayılmış, güneş taş duvarlara sarı dokunuşlar bırakmıştı. İçerisi kalabalıktı ama dışarısı sessizdi. Reva bir süre cam kenarında bekledikten sonra bahçeye çıktı. Ayakkabıları taş zeminde yumuşak bir ses çıkarıyordu. Adımlarını ağırlaştıran tek şey ayakları değil, kalbiydi. Saruca'yı gördü. Bahçenin köşesinde, limon ağacının gölgesinde, elleri ceplerinde durmuş, yere bakıyordu. Sırtı Reva’ya dönüktü ama onu fark ettiğini, omuzlarının hafifçe kıpırdamasından anladı.

Reva birkaç adım daha attı, yanına geldi. Aralarında birkaç karış vardı ama o mesafe bile yük gibi duruyordu. Sessizlik vardı önce. Sonra Reva konuştu, sesi kısık ama kararlıydı: "Gitmeni istememiştim."

Saruca başını eğik tutarak mırıldandı: "Biliyorum."

Reva gözlerini ondan ayırmadan devam etti: "Ama gitmeye razı oldun."

Saruca hafifçe güldü, acı bir tebessümle: "Çünkü seni orada bırakmak, kendimi bırakmaktan daha ağırdı."

Reva’nın gözleri doldu. Ama güçlüydü, o ağlamazdı kolay kolay. Sadece yutkundu "Ben de senin gitmeni izleyemezdim. Kulübe gidip konuştum. Onlara aklımı değil, kalbimi sundum. Ve bu kez... kalbim kazandı."

Saruca döndü, göz göze geldiler. Gözlerinde gurur, özlem ve sessiz bir sitem vardı. "Beni neden böyle kolayca savunuyorsun?"

Reva bir adım daha yaklaştı. Artık aralarında neredeyse hiç mesafe kalmamıştı. Elini hafifçe Saruca’nın göğsüne koydu, kalbinin üzerine."Çünkü senin buraya ait olduğunu biliyorum. Tıpkı benim gibi. Ve... çünkü seni seviyorum, Saruca."

Saruca’nın nefesi kesilir gibi oldu. Başını eğdi, alnını Reva’nın alnına yasladı. Gözleri kapanmıştı. "Reva..." dedi fısıltıyla, sesi çatallanmıştı. "Ben bu takımda kalmak için hiçbir zaman savaşmadım. Ama senin yanında kalmak için... savaşırım." Reva gülümsedi. Saruca başını kaldırıp onun gözlerine baktı. Sonra, nazikçe, dudaklarını Reva'nın alnına koydu. Öylece kaldılar. İkisi de kelimelerin ötesinde bir şey yaşıyordu. Herkesin gözünün önünde büyüyen bir fırtına vardı ama burada, bu bahçede, sadece iki yürek vardı. Birbirine sığınan. Birbirine inanan.

Bölüm : 30.04.2025 19:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...