29. Bölüm

Özel Bölüm-1

Sahra Çıtak
sahravecoluu

ÖZEL BÖLÜM – İKİ YIL SONRA

Bahçede mangal dumanı hafif hafif göğe süzülürken, çimenlerin üzerinde çığlık çığlığa koşuşturan minikler, neşeli kalabalığın melodik fonu olmuştu. Masalar birbirine eklenmiş, üstüne türlü salatalar, şakşak patatesler, buz gibi limonatalar, etlerin yanında sarımsaklı yoğurtlar dizilmişti. Havanın kokusu mutluluk gibiydi: biraz köz, biraz kahkaha, biraz da anı. Süleyman, bir elinde maşa, diğerinde tabak, alnında ter, göğsünde gururla mangal başındaydı. Yanında karısı, bir gözüyle etleri kontrol ederken bir gözüyle çimenlerde yeni yeni yürümeye çalışan miniği izliyordu. Küçük kız tökezleyip poposunun üstüne düşünce, herkes gülüştü.

“Toparladın mı kızım? Ayağa! Fırtına'nın forveti olacaksın sen!” diye seslendi Tomris, elinde telefonla o anı videoya çekerken. Saruca, bir sandalyeye yayılmış, elinde plastik tabakla uğraşıyordu. Yanında Reva, gözlüklerinin üstünden ona bakıp başını iki yana salladı. “O tabağı çatal saplamadan kırmayı nasıl başardın, ciddi soruyorum.”

Saruca, suçüstü yakalanmış gibi gülümsedi: “İşin sırrı, final maçlarında bile el titretmemekte yatıyor.”

Kazım ve Fikri, bir kenarda okey taşlarını dizerken aniden aynı anda konuşmaya başladılar: “On bir dubara, kırmızı taş bende.”

“Yoo bende!”

“Hakem çağıralım, yoksa bu masa karışır,” dedi Asaf, omzunda tişört, gözlüğünün bir camı güneşe diğer camı nişanlısına dönük. Asaf’ın nişanlısı, sakin ama alaycı bir tonla sordu: “Kupa kutlamasında sahaya atlamış biri olarak, ben bu okey gerilimini kaldıracak güçteyim. Devam edin.”

Tomris hemen atladı: “Kızlar takımını toplayıp masa tenisi oynayalım, birileri hâlâ Fikri'nin servislerine karşı koyamıyor da.” Fikri başını kaldırmadan, taşı taşın üzerine vurdu: “Ben masa değil, kaleyim. Orada bile geçilmedim, burada mı geçileceğim?”

Kahkahalar bir anda bahçeyi sardı. “Ya hâlâ geçen sezonun finalini unutamıyorum,” dedi Süleyman, mangaldan sosisleri çevirirken. “Penaltıya gitmeseydi, üç kupayla bitirirdik be!”

Asaf araya girdi: “Ama önceki sene o uzatmalardaki gol… hâlâ rüyama giriyor. Tomris’in ortası, Saruca’nın kafası…”

Saruca böbürlenmeden ama duygu dolu bir tonla mırıldandı: “Ben o golü atmadan önce Reva’ya bakmıştım. ‘Şimdi’ demişti gözleriyle.”

Tomris ağzındaki zeytini fırlatıp tuttu. “Aşkınızın göz dili bir yana, hocamın o maçtan sonra çektirdiği takım fotoğrafı hâlâ telefonumun duvar kağıdı!”

Reva gülümsedi, kucağındaki kadehten yudum alırken etrafındaki yüzlere baktı. Aynı takım. Aynı gülüşler. İki yıl geçmişti ama bağlılık hiç azalmamıştı. Bir anda Süleyman’ın kızı tökezleyip Reva’nın bacağına tutundu. Reva eğilip onu kucağına aldı, minik burnunu minik burunla buluşturdu. O sırada Asaf döndü: “Hocam… Seneye yine deneriz değil mi? Yeniden şampiyonluk, yeniden tarih?”

Herkes bir anda sustu. Gözler Reva’ya çevrildi. Reva gülümsedi. Kucağındaki miniği öptü. Sonra ağır ağır konuştu:“Ben… küçük bir izne çıkıyorum.”

Herkes bir anda birbirine baktı. Tomris gözlerini kıstı. “Nereye gidiyorsun ya? Gizli transfer mi var? Takımı bırakıp kaçmak mı?” Reva hafifçe geriye yaslandı. Ceketinin cebinden minicik bir ultrason fotoğrafı çıkardı. Ve masanın ortasına bıraktı. “Bu kez... forveti içerde yetiştiriyorum.”

Bir saniyelik sessizlik. Sonra…

ÇIĞLIK!

Tomris sandalyeden fırladı. Süleyman maşa elinde havaya zıpladı. Asaf’ın nişanlısı “Aaa ay bayılacağım!” dedi. Kazım “Gol bu işte!” diye bağırdı. Saruca ise başını eğip gülümsedi. “Bu seferki maç 9 ay sürecek. Ama şimdiden 1-0 öndeyiz.”

Reva’nın gözleri doldu ama bu defa ağlamadı. Sadece karnına bir eliyle dokundu, diğer eliyle Saruca’nın elini tuttu. Tomris hemen telefonunu çıkardı. “Ben bu çocuğa forma diktireceğim. Üzerinde ‘Fırtına’nın Minik Taktikçisi’ yazacak!”

Asaf gülümsedi. “Ben vaftiz kaptan olurum, itirazı olan?”

Süleyman’ın küçük kızı o sırada topu tutup yanlışlıkla salataya fırlattı. Herkes yeniden gülmeye başladı. Ve Reva... başını geriye yasladı. Gözlerini kapadı. Bu, sahanın dışında oynanan en güzel maçtı. Ve Fırtına hâlâ esiyordu.


Akşam olmuştu. Kalabalık dağılmış, bahçedeki sandalyeler birbirine yaslanmıştı. Ortalıkta sadece birkaç boş tabak ve hafif rüzgârın taşıdığı gülüş izleri kalmıştı. Ev, sahile bakan küçük bir taş villa. Geniş balkon, hafif sallanan perdeler… Ve içeride, hafif kısılmış ışıklar. Loş ama sıcak. Saruca mutfağın tezgâhına dayanmış, elinde iki kupayla Reva’yı izliyordu. Reva, açık pencereden gelen esintide saçlarını toplamaya çalışıyordu ama bir tutam inatla düşüyordu yüzüne.

“Yine kaybediyorsun o savaşı,” dedi Saruca alayla.

Reva dönüp baktı, gözlerinde yorgunluk değil; o tanıdık kıvılcım vardı. “O tutam saç, seninle olan ilk röportajda da aynı inatla gözümün önüne düşmüştü. Ve sen hâlâ bunu izlemekten bıkmadın, öyle mi?”

Saruca yaklaşarak kupalardan birini uzattı. “Aynı şeyi bin kere izlerim. Yeter ki sahne sensin.”

Reva içeceğini alırken parmakları onun parmaklarına değdi. Küçük bir temas. Ama ikisi de kısa bir an için nefesini tuttu. Sessizlik oldu. Sonra Saruca konuştu: “Bugün seni izlerken bir şey düşündüm. O kupayı kaldıran kadının gözlerinde aynı ateş var. Ama şimdi… daha derin. Sanki içinden ışık değil, hayat taşıyor.”

Reva gülümsedi. Ama o gülümseme bu kez kelimelerle değil, beden diliyle tamamlandı. Kupayı tezgâha bırakıp yavaşça Saruca’nın karşısına geçti. Parmakları onun gömleğinin yakasına uzandı. “Sen bana ilk ‘şampiyon’ dediğinde, hâlâ inanmamıştım. Ama şu an… kendimi her şeyden çok seninle güçlü hissediyorum.”

Saruca eğildi. Alnını onun alnına yasladı. Nefesleri birbirine karıştı. Konuşmadan, sadece gözleriyle konuştular bir süre. Saruca’nın sesi kısık ve alçaktı: “İlk maçımda kaleye vururken sen tribündeydin. Şimdi her kalp atışımda içimdesin.”

Reva’nın elleri gömlek düğmelerini yokladı. Parmağı bir düğmeye ilişti. Açmadı. Ama bekletti. Sınırda bir temastı bu. O eşik anı. Saruca, sabrını bozmadan fısıldadı: “Beni hâlâ bu kadar yakından bakınca susturabiliyorsun.”

Reva dudaklarını onun boynuna doğru eğdi. Hafifçe fısıldadı:“Çünkü seninle sustuklarım, konuştuklarımdan daha gerçek.”

Ve o an, zaman büküldü sanki. Saruca bir adım geri çekildi. Reva'yı ellerinden tuttu ve onu salonun ortasına, perdelerden sızan gece ışığının altına çekti. “Dans etmek istemiyor musun?” dedi. Müziğe gerek yoktu. Kalpleri ritmi belirliyordu zaten. Yavaşça dönmeye başladılar. Adım adım, ten tene... Gövdesi Reva’nın beline yaklaştığında, onun nefesi boğazına dokundu. Reva bir anda durdu. Başını kaldırdı, gözlerini onun dudaklarında gezdirdi. Sonra göz göze geldiler.

Ve bu kez söz değil, öpücük konuştu. Yavaş, derin, dokunarak... sonra daha tutkulu. Saruca onu belinden kavradı, göğsüne bastı. Reva ise ellerini onun boynuna dolarken fısıldadı: “Bu gece saha bizim. Ve kimse hakem değil.” Ve gece… onların oldu. Sahanın sessizliği, iki yürekle yankılandı.

Bölüm : 24.06.2025 23:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...