
Güneş, yazdan kalma bir gün gibi sahaya vuruyordu. Ekim ayına yakışmayacak kadar parlaktı; şefkatli ama heyecanlı, sanki bugün olacakları önceden biliyormuş gibi. Kulübün eski sahasındaydılar. Duvarlar, tribünler, soyunma odası bile aynıydı ama yılların dokunduğu her şeyde bir yumuşaklık vardı. Belki de bugünün misafirleri farklıydı: Koşup duran futbolcular yerine, etrafı kahkaha ve çocuk çığlıkları saran bir aile ordusu dolduruyordu sahayı.
Asaf, yeni evlendiği eşiyle birlikte sahanın kenarında el ele duruyordu. Eşi, güzel bir yazlık elbise giymişti. Güzelliği sade, ama ışıldıyordu. Asaf, ona bakarken hala şaşkınlığını gizleyemeyen adamlardan—kupalar kaldırmış ama karısını gördüğünde dili düğümlenenlerden. Elleri birbirine kenetli, ama güzel günün gerginliği de var içlerinde. Asaf’ın bugün sahaya lider olarak değil, "dayı" olarak çıkacağı bir gün.
Süleyman, eldivenlerini yere koymuş, iki kızıyla oynuyordu. Büyük olan, ilk günkü şu meşhur "Fırtına’n minik forveti" diye çığlıklar atan kız. Artık koşuyor, topa vuruyor, hatta Tomris'e "sen eskiden daha hızlıydın" diye laf sokuyor. Küçük olan henüz yürümeyi öğrenmemiş ama gülüşüyle sahadaki herkesin kalbini çalıyor. Süleymanın karısı, beyaz bir şapka ve renkli bir bebek çantasıyla kenarda oturuyor, ama her kıpırtıda anneyi devreye sokacak o sonsuz uyanıklıkta.
Tomris, sahanın kenarına kurulmuş minik bankta oturuyordu. "Hatay’ın Kuğuları" yazılı forması sırtında, ama kalbi hala bu eski sahada. Yeni kulübünde parlayan bir yıldız olmuştu ama eski takımı, eski yüreği buradaydı. Yanına çöken Kazım ile Fikri, o meşhur Şampiyonluk yılının dedikodusunu yapıyor, bir yandan da yanlarındaki mini okey masasında taşları diziyorlardı. Ama bu kalabalığın kalbi, ortada tek başına koşturan minik bir adamdaydı: URAZ.
Reva, sahanın kenarında yere diz çökmüş, oğlunun kramponlarını düzeltmeye çalışıyordu. Minik ama şık bir forma giymişti Uraz. Arkasında “U. Kurtan” yazıyordu. Şortunun uçlarına birkaç çamur damlası şımdıdan sıçramıştı ama Reva’nın umrunda değildi. Saruca, Reva’nın yanına geldi. Gözlerinde o meşhur bakış: gururlu, şefkatli ve biraz da tedirgin.
"Sence topa vurabilecek mi?"
Reva gülümsedi, kramponun cırt cırtını kapatırken: "Ben onun ilk adımını hatırlıyorum. Ayağını basmadan önce dizlerini bükmeyi öğrenmişti. Hani önce dönüp bana bakmıştı. İzin ister gibi. Aynı şey bugün de olacak. İlk topa vuruşu bile senden, benden izinsiz olmaz."
Saruca yere çöktü, Reva’nın yanına. "Peki izin veriyor muyuz, hocam?"
Reva yanıtlamadı. Sadece elini uzatıp Uraz’ın başını okşadı. Cevap, o temastaydı. Sahanın ortasına doğru minik bir kale kuruldu. Kaleye Fikri geçti ama eldiven takmadı. "Ne de olsa yumuşak toplar geliyor," diyerek güldü. Tomris, Uraz’ın yanına gidip yere bir top koydu.
"Uraz!" dedi. "Bu senin ilk şutun. Ama unutma: baban gibi vurursan gol olur. Annen gibi düşünürsen efsane olur."
Herkes güldü ama Reva gururla dikildi. Saruca ise ellerini cebine sokup geriye doğru bir adım attı. Sanki sahadan çekilerek sahnenin tamamını oğlu için bırakmak ister gibiydi. Uraz, topa doğru yürüdü. Adımları minikti ama kalbindeki heves kocamandı. Saha sessizleşmişti. Kimse onu korkutmamak için tek kelime etmiyordu. Rüzgar bile çocukların kahkahalarını susturmuştu. Uraz, topun yanına geldi. Başını kaldırdı. Kalede duran Fikri’ye baktı. Sonra babasına. Sonra annesine. Reva göz kirpti. Saruca başını salladı. Uraz derin bir nefes aldı. Göğüs kafesi küçücüktü ama nefes büyüktü.
Ve vurdu. Top kaleye doğru yuvarlandı. Fikri, özellikle kurtarmadı ama şöyle bir yanlış hamle yapar gibi oldu. Top, kalenin içine girdiğinde herkes bir anda alkışlamaya başladı. Reva gülerek ellerini birleştirdi. Saruca, sessizce güldü ama o gülüş, gol yememiş bir kalbin attığı en güzel goldü.
Uraz topa doğru koştu, onu kucakladı. Sanki bir kupa kazanmış gibi. Ardından dönüp annesine koştu. Reva dizlerini bükte, oğlunu kucakladı. Saruca yanlarına geldi, üçü birden sarıldılar. İşte o an, bu eski saha bir anda zamandan kopup bir anıya dönüştü. Bu sefer Fırtına, sadece bir takım değildi. Artık, çocuklarının koştuğu bir ev, bir gelecek, bir masaldı.
Ve yazarın kaleminden bir satır daha düştü: Bazı hikâyeler golle başlar, ama sevgiyle büyür.
Fırtına artık bir nesil değiştiriyor. Uraz, ilk adımını attı. Belki bir gün topu rakip kaleye de çakacak. Ama o gün geldiğinde bile, şöyle diyecek: "Ben, annemin taktikleriyle, babamın kalbiyle oynadım."
Ve hikâye burada biter. Artık kupa yok. Taktik tahtaları, soyunma odaları, stat ışıkları yok. Bir ev var. Bir aile. Bir çocuk. Ve onların sahasında, yalnızca mutluluk var. Ve ışıklar sönüyor. Tezahüratlar dindi. Tribünler boşaldı. Ama bir evde, bir kalpte... Fırtına hâlâ esiyor. SONSUZA DEK.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |