6. Bölüm

6. Bölüm

Sahra Çıtak
sahravecoluu

Aradan sadece dört gün geçmişti ve yeni bir maç günüydü. Kendi sahalarında oynayacakları bu maç, liderliğe oturmaları için büyük bir fırsattı—tabii kazanabilirlerse. Reva Hoca, takımını en iyi şekilde hazırladığına inanıyordu, fakat Saruca onun içini rahatlatmayan tek istisnaydı. O günden sonra Saruca ile hemen her konuda tartışmaya başlamışlardı. Her fırsatta ağız dalaşına giriyor, Saruca’nın tavırları takım içinde de huzursuzluk yaratıyordu. Saruca, bu takıma geldiğine bin pişmandı. Ancak içinde büyüyen bir hırs vardı. Reva’ya kendini kanıtlamak istiyordu—ama bunun amacı gözüne girmek değil, ona söylediği tüm sözleri yutturmak içindi. Kimse onu hafife alamazdı; düşüncesi buydu.

Koridorda yankılanan bir ses Reva’yı durdurdu: “Reva Hanım, merhabalar!”

Arkaya döndüğünde karşısındaki yüz ona pek tanıdık gelmedi. Gözlerini kısarak dikkatlice baktı. “Merhaba?” dedi, sesi hafif şüpheliydi. Adam elini uzatarak tanıttı kendini: “Ben Tanju. Saruca’nın menajeri ve yakın arkadaşıyım. Eğer izniniz olursa bugünkü antrenmanı kenardan izlemek istiyorum.” Reva hafifçe gülümsedi. “Memnun oldum, Tanju Bey. Tabii ki buyurun, beraber geçelim,” diyerek adamı da yanına aldı ve antrenman alanına ilerledi.

Bahçede oyuncular, küçük gruplar halinde sohbet ediyordu. Saruca, Kazım ve Süleyman bir arada gülüşerek bir şeyler konuşuyorlardı. “Abi, ben size karım diyorum, siz gülüyorsunuz ya,” diye serzenişte bulundu Süleyman. Kazım kahkahasını tutamayıp yanıtladı: “Süleyman, başka bir şey konuşmuyorsun ki. Sürekli ‘karım’ diyorsun.” Süleyman, kilit ekranındaki düğün fotoğrafına bakarken omuz silkti: “Ama benim karım var, abi. Başka ne konuşayım ki?”3

Bu sırada Kazım, uzakta Reva Hoca’yı fark etti ve hemen ayaklanarak, “Hocam geldi!” dedi. Saruca, gözlerini devirdi ve dikkatini o yöne çevirdiğinde Tanju’yu gördü. Arkadaşının neden geldiğini merak ederek yanına gitti. O sırada Reva, Asaf’a bir şeyler anlatıyordu. Saruca, sesini alçaltarak sordu: “Tanju, ne işin var burada?”

“Menajerin olarak bir göreyim dedim seni. Akşamki maçta da burada olacağım,” dedi Tanju, ardından Saruca’nın kulağına eğildi. “Havin’den hareketlenme var. Orası karışmış.” Bu sözleri duyan Saruca, elektrik çarpmış gibi irkildi. Adeta donakaldı. Gözleri uzaklara dalarken dişlerini sıktı ve soğuk bir sesle konuştu: “Lütfen maçtan sonra konuşalım. Şu an moralimi bozamam.” Bunu söyledikten sonra takımla birlikte antrenmana döndü. Reva ile bir kez bile göz göze gelmeden antrenmanı tamamladı.2

Maçın başlamasına kısa bir süre kala Saruca, ilk 11’e alınmadığını öğrendi. Sinirle koridorda dönüp duruyor, Reva’yı bekliyordu. Birkaç dakika sonra Reva, şahsi odasından çıkınca Saruca’nın dikildiğini gördü. Fakat bu durum onu hiç şaşırtmadı. Saruca’nın gözleri, kadının üzerindeki mavi takım kıyafetine kısa bir süre takılsa da hemen toparlanıp öfkeyle konuştu: “Yine neden ilk 11’de yokum?”

Reva, soğukkanlı bir şekilde yanıtladı: “Sana koridorda bana kafa tutmaman gerektiğini daha önce söylemiştim.”

Saruca, dişlerini sıkarak çıkıştı: “Ama bunu sahada yapmama da izin vermiyorsunuz!”

Reva, hafifçe gülerek başını eğdi ve ciddiyetini bozmadan karşılık verdi: “Önce disiplini öğren, Saruca. Liderlik sadece yetenekle değil, davranışlarınla da olur.” Saruca, bu sözlere bir şey diyemedi. İçinde büyüyen öfkeyi bastırmaya çalışırken yalnızca yumruklarını sıktı. Reva, sözlerini bitirirken yanından geçip gitmek üzere bir adım attı. Geçerken, omzunun Saruca’ya hafifçe değmesi onu irkiltti. Çok kısa bir andı, belki de tamamen kazara olmuştu. Ama Saruca, o an kalbinin hızlandığını fark etmekten kendini alıkoyamadı. Reva, hızla uzaklaşırken Saruca, kendi kendine fısıldadı: “Göreceksin Reva… Seni de, herkesi de utandıracağım.”

O sinirle yedek kulübesine oturdu. Maç başlamıştı. Yanında oturan Asaf, büyük bir gerginlikle sahayı izliyordu. İkisinin de yüzünden düşen bin parçaydı. Sebep yalnızca yedek kulübesinde oturuyor olmaları değil, takımın skoruydu: 2-0 geridelerdi. İlk yarı bile bitmeden tablo bu haldeyken, ikinci yarı umutları daha başlamadan tükenmiş gibiydi. Sorunlar yığılmıştı. Sahada kaptan olmamasının getirdiği düzensizlik, maça alınmayan oyuncuların eksikliği, üstüne üstlük hakemin çifte standartları... Tüm bunlar takımın moralini yerle bir etmişti. Reva hoca ise sahada hakeme bir şeyler söylememek için zor duruyordu. Her düdük, her kart onu biraz daha geriyordu.

“S*keceğim böyle işi!” diye patladı Asaf, yumruğunu dizine vururken. Saruca bir anına ona baktı, ama sessizliğini bozmadı. Onun gibi herkes patlamaya hazır bir bomba gibiydi. İlk yarının sona ermesiyle soyunma odasına doğru yürüdüler. Adımlarındaki sertlik, suratlarındaki gerilim her şeyi anlatıyordu. Soyunma odasında hava daha da boğucuydu. Reva, içeri girer girmez elini duvara vurdu. “Arkadaşlar, hakem adaletsiz olabilir, evet! Ama bu sizin mazeretiniz değil. Sahaya ruh bırakmamışsınız! Bu şekilde devam ederseniz bırakın kazanmaya, rezil oluruz!” diye bağırdı.

Saruca, bir köşede sessizce oturuyordu. Reva’nın söylediklerine içten içe katılsa da, öfkesini kontrol edemiyordu. “Madem sahaya ruh bırakmadık, beni neden oynatmıyorsunuz?” diye içinden geçirdi. Ama bunu yüksek sesle söylemek, Reva’ya yeni bir tartışma açmak demekti, ki buna cesareti yoktu. Asaf dayanamayıp ayağa kalktı. “Hocam, tamam da, hakem pozisyonları görmüzden geliyor! Biz ne yapabiliriz ki? Adamlar bildiğin kural dışı oynuyor!” diye söylenmeye başladı. Reva, Asaf’a doğru sert bir adımla yaklaştı. “Başkaların hatasını bahane etmeyin! Oyuna ruh koyun! Şimdi yerine otur!” dedi.

Asaf hızlı bir nefes alıp sandalyeye çökerken, odadaki sessizlik kulakları tımalayan bir yoğunluğadaydı. Oyuncular birbirine bakıyor, kimse cesaret edip bir kelime daha söylemiyordu. Maç, ikinci yarıyla birlikte yeniden başlamıştı. Ama Saruca hâlâ yedek kulübesindeydi. Yanında oturan Asaf ise oyuna girme şansı bulmuştu. Ancak beklenen katkıyı sağlayamamıştı; sahada istekli görünse de hiçbir hamlesi sonucu değiştirememişti. Skor hâlâ 2-0’dı ve zaman hızla tükeniyordu.

Reva, saha kenarında hakem kararlarına daha fazla dayanamıyordu. Verilmeyen fauller, haksız sarı kartlar, görmezden gelinen pozisyonlar... Derken, bir pozisyonda düdük çalmayan hakeme doğru sinirle bağırdı: “Ananın amı ama artık. Kör müsün?” Hakem hızla Reva’ya dönüp kırmızı kartını kaldırdı. Sahada bir anda tansiyon yükseldi. Reva sinirden deliye dünmüş, sahayı terk etmemekte direniyordu. Ancak takımın diğer teknik üyeleri ve oyuncular onu zorla dışarı çıkardılar. Tribüne geçen Reva, teknik ekibin yanına otururken hâlâ sinirden tir tir titriyordu. Tribünden sahayı izlemek, çaresiz hissetmesine neden oluyordu. Sanki kontrol tamamen elinden kaymıştı.

Bu anı fırsat bilen Saruca, Reva’nın yerine geçen yardımcı antrenöre yaklaştı. Gözlerinde bir kararlılık vardı. “Hocam, lütfen beni oyuna alın. Takımı toparlayabilirim. Bu maçı çevirecek kişi benim. Beni sahaya koymazsanız, bu maç biter!” Yardımcı antrenör, bir an tereddüt etti. Reva’nın talimatlarını çiğnemek istemese de durumun kritik olduğunu biliyordu. Saruca’nın gözlerindeki kararlılığı görünce, sonunda başını salladı. “Tamam, ama beni utandırma.”

Saruca, soyunma odasından sahaya adım attığında Reva’nın sert sesi tribünden yankılandı. “Saruca, sana kim izin verdi!? Çık sahadan! Duyuyor musun beni?” Reva’nın sesi sinirle tüyleri diken diken ediyordu.Ama Saruca bir an bile duraksamadı. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle yardımcı antrenöre döndü ve başını hafifçe sallayarak oyuna dahil oldu. Reva’nın bağırışları, sahaya attığı ilk adımla birlikte uzaklaşır gibiydi. Artık tek odaklandığı şey, bu maçı kazanmaktı. Bu, onun anıydı. Oyuna girdiği andan itibaren Saruca’nın enerjisi takıma yayıldı. Paslarla oyunu organize etmeye başladı, topu ayağında daha fazla tutarak takım arkadaşlarının pozisyon almasını sağladı. İlk golü hazırlayan asist onun çabasıyla geldi. Ardından, duran bir topta topun başına geçti ve mükemmel bir serbest vuruşla skoru eşitledi: 2-2!

Tribünde oturan Reva, her ne kadar içten içe Saruca’nın oyuna katkısını takdir etse de, buna fırsat veren yardımcısına duyduğu öfkeyi bastıramıyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, kaşlarını çatmış bir şekilde sahayı izliyordu. Maçın son dakikalarında Saruca bir kez daha sahneye çıktı. Topla ceza sahasına girip iki oyuncuyu geçtikten sonra net bir vuruşla kaleciyi mağlup etti: 3-2! Tribün coşkuyla bağırıyordu.1

"Takımımızın 3. golü: Saruca!"

"KURTAN!" diye bağırdı taraftar.

Maç, takımın zaferiyle sonuçlandığında Saruca’nın yüzünde büyük bir gurur vardı. Sahadan çıkarken başını tribündeki Reva’ya çevirdi. Göz göze geldiklerinde Reva, hafif bir baş hareketiyle onu onayladı. Ama bu, Reva’nın onunla işi bittiği anlamına gelmiyordu. Soyunma odasında herkesin zafer havası vardı. Oyuncular şakalaşıyor, birbirlerini kutluyordu. Koray, köşede ayakkabılarını çıkartırken Dursun ona takılıyordu.

“Koray, o son pasu nasul vurdin hâlâ anlamiş değulum ha. Gözlerun kapali miydı yoksa gerçek bir yetenek midur bu?” dedi gülerek. Koray, kaşlarını kaldırıp Dursun’a baktı. “O yetenek Dursun, ama senin anlaman biraz zor tabii. Sahada durmanın dışında bir şey yapmadığın için olabilir.” Dursun cevap verecekken Aras lafa girdi. “Yeter be, çocuklar. Bugün kazandık işte. Herkesin katkısı vardı. Ama itiraf edelim, Saruca olmasa işler bu kadar kolay olmayacaktı.”

Asaf, köşeden soğuk bir sesle cevap verdi. “Kolay mı? Disiplinsizlikle kazanılan zaferin nesi kolay? Saruca kendi başına hareket etmese belki çoktan oyunu koparmış olacaktık.” Süleyman, Asaf’a dönüp sakin bir şekilde konuştu. “Haklı olabilirsin ama sahada önemli olan kazanmaktır. Ve Saruca, doğru zamanda doğru yerdeydi. Bu bir gerçek.”2

Tam bu sırada Saruca, köşeden hafif bir gülümsemeyle seslendi. “Beni konuşmaya devam edin çocuklar. Sonuçta Fırtına’nın şiddetli rüzgarlarından biri olduğumu biliyorsunuz, değil mi?”

Herkes gülmeye başlamıştı ki kapı açıldı ve Reva içeri girdi. Odadaki gürültü bir anda azaldı. Reva’nın sert bakışları, odadaki herkesin ciddileşmesine yetmişti. Doğrudan Saruca’nın yanına yürüdü ve sesini yükseltti. “Ne yaptığını sanıyorsun, Saruca?” dedi öfkeyle. “Benim iznim olmadan sahaya çıkman tam bir saygısızlık. Bunu nasıl cesaret edersin?” Saruca, aldırmaz bir tavırla başını kaldırdı. “Kazandık, değil mi?” diye sordu sakin bir şekilde. “Sonuçta takım için en iyisini yaptım.”

Reva’nın yüzü öfkeyle kızardı. “Bu, doğru yaptığın anlamına gelmez! Bu takımda disiplin olmadan hiçbir şey olmaz. Senin gibilerin yüzünden otorite zedeleniyor. Bunu anlayacak kadar olgun olduğunu sanıyordum.” Saruca omuz silkerek ayağa kalktı. “Oyun sırasında kurallarınızın değil, sahadaki durumun ne gerektirdiği önemliydi.”1

Reva bir adım daha yaklaşıp parmağını onun göğsüne doğrulttu. “Sen sadece kendi bildiğini okuyan, düşüncesiz birisin. Bu davranışlarınla takıma zarar veriyorsun.”

Tam o sırada Asaf araya girdi. “Hocam, belki de biraz sakinleşmelisiniz,” dedi. Reva ona döndü ve kaşlarını çattı. “Sakin mi olayım? Bu saygısızlık karşısında sessiz mi kalayım?” Asaf, Saruca’ya soğuk bir bakış attı. “Onu sevdiğimden değil,” dedi sertçe. “Ama bugün doğru olanı yaptı. Eğer sahaya çıkmasaydı, kaybedecektik. Herkes bunu gördü.” Reva, Asaf’ın bu sözlerine şaşkınlıkla baktı. Süleyman da konuşmaya katıldı. “Hocam, Asaf haklı. Saruca’nın yöntemi yanlış olabilir ama bugün sahada takımın galibiyeti için oynadı. Buna hepimiz şahidiz.”

Reva derin bir nefes aldı, gözlerini Saruca’ya dikti. “Demek herkesin aklı sıra bir bahanesi var,” dedi alayla. “Ama bu, disiplinsizliğini affettiğim anlamına gelmiyor, Saruca. Bir daha benim yetkimi çiğnediğini görürsem, sonuçlarına katlanırsın.” Saruca, alaycı bir gülümsemeyle başını eğdi. “Anladım, Reva hocam. Ama unutmayın, sahada kazanmak her şeydir. Kurallarınız sahadaki ihtiyaçları değiştiremez.” Reva, hiçbir şey söylemeden uzaklaştı. İçinde hâlâ öfke vardı, ama aynı zamanda Saruca’nın yeteneğini görmezden gelemeyeceğini de biliyordu. Bugün yalnızca bir maç değil, takım içindeki dengeler için de büyük bir dönüm noktası olmuştu.


 

Bölüm : 25.12.2024 21:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...