24. Bölüm

23. Bölüm

Sahra Çıtak
sahravecoluu

"Bu olay böyle mi kalacak? Polis-"

"Saçmalama Maran, karımı polise mi vereyim? İstersen onlar beraber kendimizi de tutuklatalım ha ne dersin? Merhaba memur bey karım babasını öldürdü, bende karımın eski sevgilisi ve daha nicelerini. Bu yanımda ki karımı vurdu, bir çok adam öldürmüş hatta biz mafyayız, kaçak kumarhanemiz falan varda deriz. Olur mu?"

Maran göz devirdi; "Konu karın olunca nasıl da açılıyor o çenen, tamam sus. Ama şunu fark et. Kadın öylesine birini öldürmedi, babasını öldürdü. Buna hangimiz cesaret ederdi?" dediğin de Marlon cevap vermedi. Kendisi ailesini tanımadığı için bİr fikirde bulunamazdı. "Asıl bundan sonra ne olacağını konuşmalıyız. Karım yukarıda uyuyor ve uyanınca nasıl bir tepki vereceğini bilmiyorum. Kudret'i halletik, bize dokunan bir şey olmayacak ama Milan.. Ben Milan'a ne diyeceğim?"

Maran kafasını iki elinin arasına alıp ofladı. "Diana'ya kan testi yapıldı bu arada, sonuçlar yarın elimizde olur. İlaç mı almış, yoksa gerçekten o adamı mı koruyor göreceğiz." dedi dişlerinin arasında. Gerçeği en çok öğrenmek isteyende o idi. O adamın öldüğünü öğrendiğinde de ne tepki vereceğini de çok merak ediyordu. Üzülecek miydi?

"Diyorum ki artık Diana ve Milan'ı ben himayem altına alayım, sana da yük olmasınlar" dedi Marlon. Artık Maran'ın yanında olmalarına gerek yoktu. Maran bundan rahatsız olmuş gibi yerinde dikleşti, ne diyeceğini bilemez halde kıvranırken Ahrazar'ın sesi duyuldu; "Diana Diyarbakır'da Maran'nın himayesinde kalmaya devam etsin. Biz bir süre burada, Trabzon da olacağımız için Maran sen dönersin ama Milan'ın buraya gelmesini istiyorum. Zaten annesinin yanında kalması onun için daha kötü olur, kadının durumu ortada."

"Karıcım sen ne zaman uyandın, gel," dedi Marlon, kucağında hâlâ bitmek bilmeyen bir gerginlik taşır gibi, eliyle yanındaki boş yeri göstererek. Gülümsemesi, daha çok bir şeyleri örtmeye çalışır gibiydi; doğal değil, savunmacıydı. Ahrazar kapının eşiğinde durdu. Gözleri odadaki herkesi tek tek süzerken, bir an için sessizlik çöküverdi. Kimse hareket etmedi, kimse bir kelime bile etmedi. Ahrazar’ın bakışları, bir bıçak kadar keskin ve sorgulayıcıydı. Sadece Marlon’un sesindeki gerginlikle karışık nazik daveti, bu atmosferi bozmaya çalışıyordu.

"Ne zaman uyandığımı senin bilmen garip olmaz mı, Marlon?" dedi Ahrazar, alaycı bir tebessümle. İnce parmaklarını saçlarının arasından geçirip ağır adımlarla odaya ilerledi. Üzerindeki kalın, siyah bir hırkanın içine sıkıca sarılmıştı, ama her hareketi, odadaki herkes üzerinde sahip olduğu etkiyi çok iyi bildiğini gösteriyordu. "Yanına mı oturayım, yoksa ayakta mı kalayım?" diye ekledi. Marlon, aceleyle yer açmaya çalışırken, Maran göz ucuyla ikisini izliyor, Ahrazar’ın gelişiyle odadaki dengelerin nasıl değiştiğini tartıyordu. "Tabii ki yanıma otur," dedi Marlon, sesini yumuşatmaya çalışarak. Elini uzattı ama Ahrazar, onun dokunmasına izin vermedi. Sadece yanına oturmakla yetinip yüzünü ona çevirdi. "Neler döndüğünü anlat," dedi direkt, hiçbir açıklamaya yer bırakmayan bir sesle.

"Karıcım ilaçlar sayesinde 8 saattir uyuyorsun. Evi falan Özkan halletti, dert edeceğin hiç bir şey yok"

"Bir şeyi dert ettiğim falan yok zaten" dedi Ahrazar, omzuna dolanan kolu ittirdi ve yerinden kalktı. "İyi geceler"

O salondan çıkınca Maran ve Marlon kısa bir bakıştı. "Hadi git sen çıkıyorum ben, yarın gelirim" dedi Maran, o gidince Marlon soluğu karısı ve kendisi için hazırlanan oda da almıştı. Ahrazar'ı oda da göremeyince biraz endişelense de, gelen su sesi ile banyoda olduğunu anlamıştı. Yatağa oturup karısını beklemeye başladı. Yarım saatin sonun banyonun kapısı açıldı, Ahrazar beyaz bornuzo ile banyodan çıkmıştı. Marlon'a hiç bakmayarak giyinme odasına geçmek için hareketlense de belinde yakalanınca durmuştu.

Marlon karısını belinden yakalayıp kendine çekmişti. "Neden böyle yapıyorsun?" dedi üzgün sesi ile, Ahrazar ona kırgın bir bakış attı ama konuşmadı. Marlon farkındaydı sorunun ne olduğunun.. "Özür dilerim... Timur her şeyi öğrenmişti, sana söyleyecekti. Ama bunu senin iyiliğin için değil daha çok üzül diye yapacaktı. Yoksa söylemesi değildi sorun, sik sik konuşunca bende... Ahrazar itiraf etmedim. Seni orada sabaha kadar tutular evet ama bende hiç rahat değildim. Sabaha kadar uyumadan bahçede seni bekledim. Eğer itiraf etseydim, seni hiç göremeyecektim. Bir daha yüzüme hiç bakmazsın diye söyleyemedim. Affet beni"

Ahrazar tüm bunları biliyordu. Gece boyu uyumadan sabahladığını, tüm avukatları seferber ettiğini hepsini biliyordu. Karşısın da ona yalvaran gözler ile bakan adama kayıtsız kalamadı, dudaklarına uzandığında kocasının da boş durmadığın fark etmişti. Beli duvara, dudakları sıcak dudaklara değerken "Ben bu adama aşığım" dedi içinde ki sese. Ahrazar, dudaklarının onun dudaklarına değdiği an, tüm dünya silindi sanki. O sıcaklık, kalbinin içine yayılan bir fırtına gibiydi. Marlon'un elleri beline sıkıca dolandı, tenindeki dokunuş bir güven ve sahiplenme hissiyle doluydu. Dudakları hareket ederken, Ahrazar kendi kontrolünü kaybettiğini fark etti. Her geçen saniye daha da ona yaklaşıyor, aralarındaki mesafe tamamen yok oluyordu. Parmaklarını Marlon'un saçlarında gezdirdi; bu dokunuş bile ona tarifsiz bir huzur veriyordu. Onun dokunuşları hem sakinleştiriyor hem de içindeki kaosu daha da büyütüyordu. Öyle ki, nefes almak bile zorlaşıyordu. Dudakları ayrıldığında, birbirlerine tutkulu bakışlarla baktılar.

Marlon, onu kendine daha da yaklaştırarak, “Sen, benim nefes alış sebebimsin,” dedi. Sesi derin, sıcak ve tutku doluydu. Bu sözlerle Ahrazar’ın içindeki tüm korkular ve şüpheler bir anda yok oldu. Dudakları yeniden buluştuğunda, bu kez her şey daha yoğun, daha derindi. Elleri, Ahrazar’ın sırtında dolaşırken, dokunuşları vücudunda yankılar bırakıyordu.
Marlon'un eli bornuzun ipine gidince Ahrazar eline tokadı geçirdi. Geri çekilip kocasına tatlı tatlı gülümesedi. "Ha o kadar da değul" diyerek giyinme odasına yöneldi. Marlon gülümseyerek gayet memnun bir şekilde yatağa girdi. Acelesi yoktu...


"Ha bak Milan bununla kesiyoruz çayları"

"Kocaman makas gibi, bu içtiğimiz çay mı? Maran amca öyle dedi" diye sordu Milan eli ile onu izleyen Maran'ı göstererek. "Evet biz bunu böyle kesiyoruz sonra bu çay oluyor" dedi Ahrazar onun saçlarını okşarken. Milan bu sabah özel uçak ile gelmişti. Hep beraber Ahrazar'ın olan çay bahçelerinde dolaşıyorlardı. Marlon ve Maran takım elbise ile çayların içinde yürürken çok zorlanıyorlardı. Milan ise halinden gayet memnundu, ilk defa gördüğü yerler onu heyecanlandırıyordu.

"Özkan ortalıkta gözükmüyor" diye fısıldadı Ahrazar.

"Merak etme ben onun nerede olduğunu biliyorum" dedi Marlon. Ahrazar onu boş vererek "Üstümü değiştiriyim ben azıcık hanımlar ile çay kesmek istiyorum" dedi ileride çalışan kadın grubunu göstererek. O üstünü değiştirirken Maran Milan'a etrafı anlatıyordu. Ahrazar üstünü değiştirip onların yanına geldiğin de dikkatleri üstüne çekmişti. Ellerin de makasları ve aletleri gösterek konuştu;

"Yardım etmek isteyen var mı?"

"Karıcım bu halin..." diyerek kahkahalara boğuldu Marlon, Ahrazar’ın üzerindeki şalvarı işaret ederek. Marlon’un kahkahası bahçede yankılanırken, Maran sadece hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. Ancak Ahrazar’ın gözleri tehlikeli bir şekilde kısılmıştı. "Çok komik olmuşsun," diye ekledi Marlon, neredeyse yere düşecek kadar kahkahalarla sarsılırken "Çok komik cidden. Küçükcük bir iş için yöresel kıyafet giymeye gerek yoktu" ded Maran.

"Bu işin kıyafeti bu, ayrıca çay kesmek o kadar kolay bir iş değil"

"Abartma Ahrazar. Alt tarafı makasla kesiyorsun" dedi Marlon. Onun arkasına atladı Maran; "Evet çocuk oyuncağı." Ahrazar göz deviridi, bu adamlar ne ile dalga geçtiklerini bilmiyorladı. O sessiz kalırken onlar hala gülüp dalga geçmeye devam ediyordu. Ahrazar sabır çeke çeke işini yapmaya başlamıştı ki, birdenbire gür sesiyle bağırdı: "Tamam, madem bu kadar komik buluyorsun, al bakalım şu makası, Marlon!" Makası bir komutan edasıyla ona uzattı. Marlon, bir anda kahkahalarını yarıda kesip şaşkınlıkla bakakaldı. "Ne?"

"Ne'si yok! Hadi, çalış bakalım. Şimdi Karadeniz’in çayını kesmek neymiş göstereceksin."

Ahrazar'ın söylediğine karşılık Maran gülmeye başlamıştı bu seferde. "Hadi İspanyol marulum benim, çalış" diyerek daha çok güldü. Milan'da onlara eşlik ediyordu kahkahası ile. Ahrazar arkasına döndü, Maran’ın omzuna hafifçe vurdu. "Sen de boş durmayacaksın. Çocuk oyuncağı sanıyorsunuz ya, al da gör!" Maran, bir anda protesto etmeye kalktı: "Ama ben—"

"Hiç ama’sı yok, al şu makası. Hadi bakalım!" dedi Ahrazar ve Maran’ın eline ikinci makası sıkıştırdı.

Marlon şaşkınlıkla makasa baktı, sonra Ahrazar’a. "Ama ben çay işinden anlamam ki!" Ahrazar kaşlarını kaldırdı. "Anlamıyorsan öğrenirsin. Hem dalga geçmesini biliyorsun ya, kesmesini de öğreniver." Marlon, makası elinde sallayıp güldü. "Tamam tamam, ne var ki bunda? Kesip alıyoruz işte! Çok zor bir işmiş gibi konuşuyorsun." Maran da araya girdi, hafif bir sırıtışla: "Evet Ahrazar, bu kadar büyütmeye gerek yok. Çay kesmek dedikleri, düğmeye basıp makinayı çalıştırmak gibi bir şeydir herhalde."

Ahrazar kollarını göğsünde bağladı ve dudaklarını büzdü. "Öyle mi? Hadi bakalım, ustalar. Gösterin hünerlerinizi." Marlon makası eline alıp çaylara eğildi. "Bak şimdi, şöyle bir dal alıyoruz..." dedi, makası büyük bir gösterişle açıp kaparken. Ama dal bir türlü düzgün kesilmiyordu. Marlon birkaç kez daha denedi, her seferinde ya yaprakları kopardı ya da dalı eğri büğrü kesti. "Ee? Ne oldu Marlon? Düğme nerede?" diye sordu Ahrazar, gözlerinde belli belirsiz bir alayla.

Maran, Marlon'un hâlini görünce gülmeye başladı. "Dur, dur! Bırak şu makası, ben göstereyim!" dedi ve eline bir başka makası aldı. Maran dikkatle bir dala yöneldi ama ilk hamlede makası yanlış tuttuğu için dal yerine sadece birkaç yaprak kesti. "Sanırım açısını tutturamadım," diye mırıldandı, ama Ahrazar çoktan kahkahalara boğulmuştu. "Karadeniz çayı öyle kolay kolay teslim olmaz," dedi Ahrazar, kadınların yanına yönelirken. "Hadi bakalım, uğraşın biraz daha. Belki çay sizi sever de kesilmeye karar verir."

Ahrazar ise onları görmezden gelircesine bir masaya yöneldi. Yanındaki kadınlardan biri hemen ona bir fincan kahve uzattı. "Afiyet olsun, kızım" dedi gülümseyerek. Ahrazar fincanını eline alıp sandalyesine yayıldı. "Heh, şimdi oldu," diye mırıldandı, kahvesinden bir yudum alırken. Marlon hışımla doğruldu. "Sen kahve içiyorsun biz burada ter dökerken! Bu bir isyan sebebi, Ahrazar!"

"Öyle mi? O zaman çay toplama devrimi başlat bakalım, Marlon," diye cevap verdi Ahrazar, yüzünde bir sırıtışla. "Ama önce o elindeki dalı kesebilmeyi öğren." Marlon tam bir cevap verecekti ki çay dallarına takıldı ve yere kapaklandı. Kadınlar ve Ahrazar kahkahalara boğulurken, Maran çaresizlikle başını iki yana salladı.

Bu sırada kadınlar da merakla izliyordu. İçlerinden biri, Marlon’un ter içinde kalmış hâline bakıp güldü. "Bunlar çaydan önce kendilerini kesecek galiba," dedi. Marlon doğrulup kadına baktı. "Bu iş kesinlikle aletle alakalı! Makas düzgün çalışmıyor!" diye savunmaya geçti. Ahrazar, yanına konulan kahve fincanını aldı ve sandalyesine yayıldı. "Tabii tabii, makas suçlu. Biz yıllardır suçsuz makaslarla çalışıyoruz o zaman," dedi keyifle. Kahvesinden bir yudum alırken Maran’ı izledi.

Maran ise dallara dolanmış hâlde mücadele ediyordu. "Bunlar birbirine yapışıyor! Ahrazar, bu işi böyle mi yapıyorsunuz? Sırf eğilmek bile insanı mahveder," diye şikâyet etti. Ahrazar bir kahkaha daha attı. "Eğilmek dedin de aklıma geldi. Karadenizli, çayla eğilmeyi öğrenir. Ama bakıyorum ki siz o noktayı atlamışsınız." Marlon bir anda doğrulup makası yere fırlattı. "Bu tam bir felaket! Ben bunca yıldır takım elbiseyle ne toplantılar yaptım ama hiç bu kadar yorulmadım!"

Kadınlar kahkahalarla eğlenirken, Marlon ve Maran gönülsüzce eğilip işe koyuldular. Ancak çay dallarına yanlış yerden dalan Marlon, makası her defasında sıkıştırıp duruyordu. "Bu lanet şey çalışmıyor!" diye bağırdı sonunda, makası sallayarak. Ahrazar, kadınların yanına geçmiş, büyük bir keyifle onları izliyordu. Bu sırada Marlon, makasla bir dala daha yanlış yerden dalmış, çayın dalları birbirine dolanmıştı. "Tanrı aşkına! Bu ne biçim bir iş!" diye söylenirken, Maran sabırla yaprakları ayırmaya çalışıyordu. "Şunu düzgün yapmayı öğren önce, Marlon," dedi Maran, ter içinde kalmış bir halde.

"Bu böyle gitmeyecek," dedi Maran nefes nefese. "Ahrazar, lütfen şu işkenceyi bitir!"

Ahrazar sandalyesinde gerinerek kahvesinin son yudumunu aldı. "Tamam tamam, daha fazla rezil etmeyeyim sizi. Ama bir dahakine Karadeniz'in çayıyla dalga geçerken iki kez düşünün." Marlon yerden kalkarken, "Bir daha Karadeniz'e hiç gelmeyeceğim," diye homurdandı. Ahrazar kahkaha atarak fincanını masaya bıraktı. "Ha sen daha buraya çok geleceksun kocacuğum"

Bölüm : 25.12.2024 21:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...