25. Bölüm

24. Bölüm

Sahra Çıtak
sahravecoluu


Gece duyduğu hıçkırık sesleri ile uyandı Maran. Bir hafta olmuştu Diyarbakır'a geleli ve geldiğinden beri çiftlikte Diana'nın yanında kalıyordu. Onun yanına hiç gitmesede aynı çatı altındalardı işte.. Bu bile Maran için bir anlam taşıyordu. Yatakta doğrulduğunda sesin yan odadan yani Diana'dan geldiğini anladı. Önce biraz bekledi Mehtap abla kalkıp bakar diye ama bir hareket olmamıştı. Kalkıp kadının kapısının önüne gitti, kapı aralıktı. İçeri baktığında kadını yatağın dibinde oturmuş ağlarken gördü. Saçlarını çekiştiren kadın hemen yanında duran komidinin üzerinde ki mevye tabağına uzandı, Maran ilk başta anlamasa da sonrasında tabağın içinden aldığı bıçağı görmüştü. Ne yapacağını anlayan Maran hızla içeri dalıp, kadının beklemdiği bir anda elinde bıçağı alıp fırlatmıştı.

"NE YAPIYORSUN SEN!" diye gürledi Maran, yerde titreyen kadına doğru. Sesi odanın duvarlarında yankılanırken, Diana oturduğu yere daha da sinmiş, ellerini kafasının üzerinde kenetlemişti. "Vurma... Ne olur vurma..." dedi, boğuk hıçkırıkları arasında. Maran bir an dona kaldı. Karşısında çaresizce titreyen bir kadın, ona vurulmaması için yalvarıyordu. Ama o... Hayır, Maran böyle bir şey yapamazdı. Hiçbir kadına el kaldırmayı hayal bile edemezdi. Yavaşça yere çömeldi, ona daha yakın olabilmek için. Ellerini uzattı ama durdu. Cesareti yoktu. Derin bir nefes aldı ve fısıldadı:

"Sakin ol... Sana zarar vermem. Kudret değilim ben."

Bu kelimeler Diana’nın zırhını delip geçti. Yavaşça kafasını kaldırdı, yaşlarla dolmuş gözlerini ona dikti. Gözlerinde öyle bir acı vardı ki, Maran bu bakışı ömrü boyunca unutamayacağını biliyordu. Diana, Maran’ın beklemediği bir şey yaptı: Ona sarıldı. Birden omuzlarına yığılan kadın, daha da hıçkırarak ağlamaya başladı. Maran, elleri havada, donakalmıştı. Ne yapacağını bilemiyordu. Ona sarılıp "Geçecek" demek istedi. Ama kelimeler boğazına düğümlendi. Elleri, kadının saçlarını okşamak için harekete geçti, sonra vazgeçti. Birkaç kez daha denedi ama her seferinde durdu.

Kendi kendine lanetler yağdırdı. Neden? Neden yapamıyordu? İçindeki her şey, bu kadının acısını dindirmek için çırpınıyordu, ama bir türlü cesaret edemiyordu. Maran korkaktı. Sadece bir kelimeye, bir harekete ihtiyaç vardı. Ama o, bu kadar basit bir şeyi bile yapamıyordu. Kadın hıçkırarak ağlarken, Maran’ın elleri boşlukta kaldı. Sessizce, kendi acizliğiyle boğuluyordu.

Maran, Diana'nın omuzlarında yankılanan hıçkırıkları dinlerken içindeki savaş daha da büyüdü. Ona dokunmak, güven vermek istiyordu. Ama sanki ellerini zincirlemişlerdi, kımıldayamıyordu. "Diana," dedi sonunda, sesi alçak ama titrek bir fısıltıya dönüşmüştü. Kadının ismini söylemek bile içinde bir ağırlık oluşturuyordu. "Buradasın... Güvendesin. Hiçbir şey sana zarar veremez."

Diana başını kaldırmadı, Maran'ın göğsüne daha çok yaslanarak hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı. Maran, onun ince omuzlarının titremesini hissetti. Kadın, öylesine savunmasızdı ki bu durum Maran’ın kalbini sıkıştırıyordu. Kendi güçsüzlüğüne daha fazla dayanamayarak ellerini yavaşça kaldırdı ve kararsızca kadının sırtına koydu. Bir süre öylece durdu, sanki en ufak bir hareketle her şeyi kırıp dökecekmiş gibi.

"Sana söz veriyorum," dedi, bu kez daha kararlı bir tonla. "Kudret artık seni incitemeyecek. Kimse seni incitemeyecek."

Bu sözler Diana’nın hıçkırıklarını bir an için durdurdu. Kadın yavaşça başını kaldırdı, gözyaşlarıyla bulanmış yüzünü Maran’a çevirdi. "Beni nasıl koruyabilirsin?" diye fısıldadı, sesi hem umut dolu hem de inançsızdı. "O, her zaman geri gelir. Hep bulur beni." Maran, kadının gözlerindeki karanlığa bakarken kendi içindeki öfkeyi hissetti. Sadece Kudret'e değil, kendi çaresizliğine, şimdiye kadar bu kadını koruyamamış olmasına karşı da öfkeliydi. Diana’nın yanaklarına süzülen yaşları görünce, içinde bir şeyler kırıldı. Artık korkak olamazdı.

"Artık yalnız değilsin," dedi Maran, sesi bu kez daha sertti. Ellerini Diana’nın omuzlarına koyarak ona güven verici sıcaklıkta bakışlar ile baktı. "Ben varım." Diana, bu kelimelerdeki kararlılığı hissederek derin bir nefes aldı. Bir süre daha Maran’a baktı, sonra gözlerini yeniden yere çevirdi. Ama bu kez hıçkırıkları azalmıştı. Sanki ilk kez, yalnız olmadığını hissetmiş gibi...

Maran, Diana’nın elini tuttu, kadının ne kadar yorgun olduğunu hissediyordu. Bedeni titriyor, güçlükle ayakta duruyordu. "Haydi," dedi, bu kez daha yumuşak bir sesle. "Dinlenmen gerek. Güvendesin, Diana. Şimdi sadece uyumaya çalış." Diana, gözlerini Maran’a dikti, gözyaşlarının arasından bir anlık tereddüt geçti. Ama sonra yavaşça başını salladı. Ona güvenmekten başka çaresi olmadığını biliyordu. Maran, Diana’yı destekleyerek yatağa doğru yönlendirdi. Kadın usulca yatarken, gözleri yavaşça kapanıyordu.

"Buradayım," dedi Maran, yatağın kenarına otururken. "Korkma. Kimse sana zarar veremez."

Diana, başını hafifçe yastığa yasladı. Hıçkırıkları artık birer fısıltıya dönüşmüştü. Yavaş yavaş nefesi düzene girdi ve nihayet derin bir uykuya daldı. Ama Maran, gözlerini kadından ayıramıyordu. Onun yüzündeki huzursuzluğu, kirpiklerine hâlâ asılı duran gözyaşlarını izlerken, kendi içinde bir boşluk hissetti. Maran yavaşça elini kaldırdı, kararsızca kadının saçlarına uzandı. Saçlarına dokunduğunda, kendi nefesinin bile titrediğini fark etti. Parmakları, Diana’nın yumuşak saçları arasında gezindi. Bu basit hareket, Maran’ın içinde fırtınalar kopardı.

"Özür dilerim," diye fısıldadı, sesi çatallıydı. "Seni rahatlatacak hiçbir şey yapamıyorum. Ben... Ben sadece korkağın tekiyim." Boğazındaki düğümü çözmeye çalışırken gözlerini kapattı. "Sana yardım etmek istiyorum. Seni güvende tutmak, acını dindirmek istiyorum ama... Ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum. Şimdi burada oturmuş, uyuduğunu izlemekten başka bir şey yapamıyorum."

Başını ellerinin arasına aldı, sessizce derin bir nefes verdi. "Bu kadar aciz bir adam olduğum için kendimden nefret ediyorum. Sana bir şey olursa, bunu nasıl kaldırırım bilmiyorum." Kendi içindeki utanç ve çaresizlik dalgası Maran’ı sarmıştı. Ama elini kadının saçlarından çekmedi. Orada oturdu, saatler boyunca... Diana’nın düzenli nefes alışverişini dinledi, sanki bu ses onun dağılmış parçalarını bir arada tutuyordu.

Ve bir yemin etti, sessizce:
"Ne olursa olsun, seni koruyacağım. Korkularımın beni durdurmasına izin vermeyeceğim. Sana söz veriyorum, Diana. Yalnız yürümeyeceksin." Maran, bu sözlerin ağırlığını omuzlarında hissetti. Ama ilk kez, o ağırlığın altında ezilmek yerine, onunla güçlendiğini fark etti.


Sabah Ahrazar uyanmak istemeyere uyanmıştı, hiç kalkası yoktu. Yatakta doğrulduğun da alt kattan gelen kahkahaları işitti. Marlon ve Milan'ın sesleri evi dolduruyordu. Ahrazar kalkıp lavaboya gitti, ayna karşısında yüzünü yıkarken kendine bakmaya çekindi. Yüzünde ki, boynunda ki yaraları gördükçe gözleri doldu. O gün yaşadıkları, Milan'a ilik veremediği için yediği dayak aklına geldikçe kahroluyor, Milan'a da yakalaşmıyordu. Onun bir suçu yoktu ama Ahrazar küçük kızı her gördüğün de aklına babası ve yaşadıkları geliyordu. Bunu aşması uzun bir zaman alacaktı. İhtiyaçlarını giderdikten sonra makyaj masasına oturdu, tek tek o yaralarını kapatmaya başladı. Milan görmesin diye yapıyordu bunu..

Babasının cenazesi 2 gün önce bulunmuştu. Cinayet olduğu belli olan bu olayı adamlarının biri üstlenmişti Marlon'un. Bu gün avukat gelecek Kudret beyin kalan mirasının kime verildiğini öğreneceklerdi. Ahrazar odasından çıkıp aşağı indi. Mutfaktan elinde tabaklar ile çıkan kocasına tebbessüm ile baktı. "Karıcım günaydın. Milan ile harika bir kahvaltı hazırladık" diyen Marlon elindeki tabakları masaya bıraktıktan sonra karısına günaydın öpücüğü vermişti. Hepsi masaya oturduğun da Özkan da elinde simitler ile içeri girmişti. Gülüşmeler içinde biten kahvaltı sonunda Gülizar da gelmişti. Ahrazar ve Gülizar beraber kahve içerken, erkekler içeri de oturmuştu.

"Ahrazar avukat geldi" dedi Marlon. Hepsi birlikte içeri geçtiğin de Marlon'un yakından tanıdığı adam ayağa kalktı. "Ben rahmetli Kudret beyin avukatı Tahsin, merhabalar Ahrazar hanım"

"Merhaba avukat bey, hoş geldiniz" dedi Ahrazar koltuğa otururken. Herkes oturunca avukat söze girdi; "Bildiğiniz üzere babanız bir cinayete kurban gitti ve maalesef aramızdan ayrıldı. Ben kendisinin avukatı olarak onun vasiyeti için normal şartlarda Diana hanım ile görüşmem gerekiyordu ama..." diyip bir süre bekledi. "Babanıza açtığınız miras davası ölümü ile sonuçlandı. Dilerseniz mahkeme sonucundan önce babanızın vasiyetini okumak istiyorum"

"Tabi buyrun"

"Babanız tüm servetini eğer ölecek olursa, manevi oğlu Marlon Alvaro ve öz kızı Milan Karan arasında yarı yarıya pay etmişti. Tabi sizin varlığınız ve açtığınız dava her şeyi değiştirdi. Kudret beyin size 20 yıldır hiç ulaşmaması ve soy adınızı değiştirmeniz göz önüne alındı. Hakim Kudret beyin tüm servetini kan bağı olan iki kızı yani size ve Milan hanıma verdi. Bu mirasta ne Marlon bey ne de Diana hanım söz hakkına sahip değil. Bir de Milan hanım reşit olana kadar onun payını kullanma hakkıda sizindir"

Ahrazar güldü. O adamın parasını onun olduğu için değil, 20 yıldır bir kere bile arayıp sormadığı için alacak hatta kullanacaktı. Merakla sordu Ahrazar, "Ne kadar bir servetten bahsediyoruz avukat bey?" Avukat dosyasından bir kağıt çıkarıp bir süre inceledi. "Size sayabileceğim sadece bir kaç şey var detaylı bilgi zaten size verirler ama şuan burada gözüken 243 taşınmaz mal, sayısı belli olmayan arabalar, 2 tane özel uçak ve bankada yüklü miktarda para. Bunlar haricinde evde çıkan nakitler de var tabi, sonra iş yerleri yasal kumarhaneler falan. Benim bilgim bu"

Ahrazar hiç bir şey demedi, Gülizar ise şaşkındı. Marlon hiç şaşırmamıştı hatta az bile gelmişti ona bu rakamlar. çünkü biliyordu ki Kudret'te daha fazlası vardı ama nerede... Avukat gittikten sonra Ahrazar kahve yapmak için mutfağa girmişti, kahveleri içip Gülizar ile çıkacaklardı. "Ahrazar iyisin değil mi?"

"Merak etme iyiyim"

"Güzel. Ne zaman çıkıyorsunuz?"

"Gülizar bizim oda da hazırlanıyor işi bitsin çıkarız. Al bakalım" diyerek yaptığı kahveyi kocasına uzattı Ahrazar. Marlon karısının yanağını öpüp kahvesi ile birlikte mutfaktan çıktı. Onlar Özkan ile çalışma odasına kapanırken, Ahrazar ve Gülizar evden çıkmıştı. Milan ise odasında oyun oynuyordu, onun tedavisi şuan için kemoterapi görüyordu. Doktorlar önce Ahrazar hanımın tedavi olmasından yana idi ama bu da tabi ki zaman alacaktı... Milan oyununa ara verip Marlon ve Ahrazar'ın odasına gitti. Canı sıkıldığı için Ahrazar'ın yüz maskelerine bakacaktı, odanın içindeki banyoya girdiğinde dolapları kurcalamaya başladı. İstediği yüz maskesini bulduğun da onu alacağım derken diğer maskeleri yere düşürmüştü.

Eğilip alacağı sırada gözü başka bir şeye takıldı, kaleme benzeyen bir çubuk yerde duruyordu. Milan ucu pembe olan çubuğu da alarak odadan çıkmıştı. Onun bir kalem olduğunu sandığı için hemen mutfakta ki boyama kitabını almaya gitti. Mutfağa girdiğinde Özkan abisinin su içerken görmüştü. "Özkan abi bulduğum kaleme bak" diyerek elinde ki çubuğu ona uzattı.

Özkan çubuğa bakınca onun gebelik testi olduğunu hemen anlamıştı. İçtiği su ağzında püskürere çıkarken Milan'a sordu; "Milan sen bunu nerede buldun?"

"Abimlerin odasında, çöpün yanında yerdeydi. Ne ki bu Özkan abi?"

"Kalem olmadığı kesin bir alet canım. Bunu ben alayım sen oynamaya devam et" diyerek çubukla birlikte mutfaktan çıktı. Sırıta sırıta yukarı çıktı, "Yengem hamile ha? Abime bak sen ne kadar hızlıymış." Çalışma odasına geri girdiğin de çubuğu cebine koymuştu. Koşarak Marlon'a sarıldı, "Aslan abim benim, abilerin bir tanesi"

"Özkan çekil ne yapıyorsun?"

"Hayırlı olsun abim" diyerek Özkan son noktayı Marlon'u alnından öperek koymuştu. Marlon alnı damgalanmış gibi ıslak mendille suratını silerken hala ne olduğunu anlamamıştı. "Ne hayırlu olsun? Ne saçma sapan hakeretler yapıyorsun?" dedi Marlon. Özkan biraz düşündü "Galiba abimin henüz haberi yok" diye geçirdi içinden. Yüzünü buruşturup kendine kızdı, aklınca yengesinin süprizi az daha bozduğunu düşündü, hemen toplardı.

"Abi şey ya yengem sayesinde tonla paran oldu ya"

"Yengenin parasına ihtiyacımız mı var Özkan?"

"Yok abi çok şükür" dedi Özkan. Tam o anda kapı çalmıştı, Özkan süratla kapıdan çıktı bir yandan da bağırıyordu; "Yengem geldi." Marlon arkasından göz devirierek aşağı indiğinde Özkan'ı karısına sarılırken görünce kaşlarını çatmıştı. Özkan yengesine sıkı sıkı sarılırken kulağına fısıldadı, "Merak etme yenge abime söylemedim, istediğin zaman söylersin" dedi.

Ahrazar "Ne" desede Özkan konuyu dağıtmıştı. "A siz dışarıdan geldiniz oturun. Yengecim istediğin bir yemek var mı? Tatlı, tuzlu hemen yaptıralım."

"Ya aslında canım ne zamandır yaprak sarma çekiyor. Bulabilir miyiz?" dedi Ahrazar karnını tutarak. Özkan genişçe gülümesdi. "Yengem sen iste ben kendim bile sararım, oturun hemen geliyorum" dediği gibi ceketini bile almadan evden çıkmıştı. Ahrazar Marlon'a neler oluyor bakışları attığında, Marlon omuz silkmişti. Geldiğinden beri hiç fark edilmeyen Gülizar salona geçip sessizce oturmuştu. Aradan geçen bir saatin sonunda hepsi yemek masasında toplanmıştı. Özkan gerçekten sarma bulmuştu hemde çeşit çeşit, etlisinden, kuru üzümlüsüne her çeşit vardı.

"Etimizde var bir kadeh içeriz artık" dedi Marlon herkesin bardağına şarap koyarken. Gülizar katılan şaraba elini sürmez iken Ahrazar bir yudum almak için kadehi eline aldığında Özkan'nın bağırışı ile durdu; "YENGE NAPIYORSUN?" Ahrazar kötü bir şey yapıyormuş irkilirken Özkan çoktan onun elindeki kadehi almıştı.

"Özkan versene şarabımı"

"Yenge saçmala bu halde içilir mi?, zararlı" dedi Özkan. Herkes ona anlamaz gözler ile bakarken Ahrazar kocasını şarabına uzandı, "Kanseri şarap etkilemiyor Özkan" dediği gibi şarabı kafasına dikmek için elini yukarı kaldırdı ama kadeh elinden itilip paramparça olunca yine içememişti. Marlon en sonunda delirip Özkan'a bağırdı;

"ÖZKAN KENDİNE GEL"

"Abi yenge kafayı yemiş, hamile hamile şarap içiyor" dediğinde herkesten eş zamanlı bir "NE" sesi yükselmişti.

"Ahrazar sen hamile misin?" dedi şokla ona dönen Marlon. Ahrazar'ın gözleri kocaman olmuş bir şekilde yanıtladı; Sence biz bebek olabilecek kadar ileri gittik mi Marlon?" Marlon biraz sakinlemiş gibi kafasını salladı ama tekrar yükselerek Özkan'a döndü; "Sen ne saçmalıyorsun o zaman?"

Özkan öylece kala kalmıştı. "Nasıl ya? Ama Milan sizin banyo da bu gebelik testini bulmuş. Bak çift çizgi var biri hamile. Sen hamilesin yenge" dedi elinde çubuğu sallarken. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi geri adımladı, gözleri şokla çaılmış bir şekilde Ahrazar'a baktı. "YENGE YOKSA ABİMİ ALDATTIN MI?"

Marlon onun iki yakasına yapışıp öfkeyle soludu, "Ne diyorsun lan sen?" Tam ağzının ortasına bir yumruk geçireceği sırada Gülizar'ın ağlayan sesi duyuldu;

"O test benim, ben hamileyim"

Ahrazar "Ne" diyerek çığlık atarken, aynı şeyi hala Özkan'ın yakalarını tutun Marlon'da söylemişti. Cümleyi yeni idrak eden Özkan, "Siktir" diyerek Marlon'un kollarına bayılmıştı.

Bölüm : 02.01.2025 15:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...