27. Bölüm

26. Bölüm

Sahra Çıtak
sahravecoluu


Gece, Trabzon’un dağlarından esen soğuk rüzgarla birlikte evin her köşesine hâkim olmuştu. Rüzgarın, pencere kenarlarına çarpıp ince bir uğultu bırakışı, evin içindeki huzurun bozulmaya başlamadan önceki sessizliğin habercisiydi. Marlon, odasında, Ahrazar’ın başını dizine yaslayarak uykuya dalmıştı. Ahrazar’ın saçları, gece ışığında yumuşak bir dalga gibi parlıyordu. Huzurlu bir uyku, ikisinin de yorgun bedenlerini sarmıştı. Yan odada ise Milan, kısa bir süre önce sıcaktan bunalarak yatağının ucuna yerleşmişti ve derin bir uykuya dalmıştı. Bu gecenin huzuru, sonsuza kadar sürecekmiş gibi hissediliyordu. Ancak o an, evin içinde bir şeyler değişiyordu.

Ev birden, korkunç bir gürültüyle inledi. Bir dizi silah sesi, sanki bir çığ gibi evin duvarlarında yankılandı. Camlar çatladı, kurşunlar odaları delip geçerken çıkarak korkutucu bir uğultu oluşturdu. Marlon, anında gözlerini açtı. Yanında, Ahrazar irkilerek uyanmış, gözleri panik içinde açılmıştı.

“Marlon! Ne oluyor?” diye sordu, sesi titreyerek.i

Marlon, içgüdüsel bir hareketle yataktan fırladı. Hızla pencereye doğru ilerledi ve aşağıdaki karanlık bahçeye göz attı. Bahçede, siyah bir arabanın farlarının sönmesiyle birlikte, maskeli saldırganlar karanlıkta silahlarını kuşanmış, evin girişine doğru körlemesine ateş ediyorlardı. Evin korumaları, bir anda sokağa çıkmaya çalışırken bir kaos yaşanıyordu. Çatışma hızla büyümüş, ortalık tam anlamıyla savaş alanına dönmüştü.

“Kal burada!” diye bağırdı Marlon, silahını belinden çekerek Ahrazar’a dönüp, hızla odadan çıkarken. Ahrazar, Marlon’un uyarısını duymazdan gelerek, Milan’ın odasına koştu. Kapıyı hızla açtığında, küçük çocuk korku içinde yatağının kenarına sinmiş, elleriyle başını sarmıştı. “Abla! Abla! Ne oluyor?” diye ağladı, sesi boğuk bir titremeyle. Ahrazar, Milan’ı kucağına alarak hızla koridorun köşesine siper aldı. “Sakın korkma, tamam mı? Sana hiçbir şey olmayacak,” dedi, ama sesindeki titreme, duygusal yükü hafifletmeye yetmedi.

Tam o sırada, bahçedeki kurşun yağmurunun ardından, saldırganlardan biri hızlıca evin kapısına doğru koştu. Camları paramparça ederek içeriye bir sis bombası fırlattı. Evin içi aniden dumanla dolmaya başladı, her şey bir anda bulanıklaştı. Marlon, dumanı yırtarak silahını sıkı bir şekilde kavrayarak koridorun köşesinde siper aldı. Derin bir nefes aldı, kalbi hızlı atıyordu ama kararlılığı her şeyin önündeydi.

“Milan, gözlerini kapat!” diye bağırdı Ahrazar, küçük kardeşinin gözlerini elleriyle kapatarak, onu kendine yasladı.

Saldırganlar içeri girdiklerinde, birkaç koruma hızla silahlarını çekerek direnişe geçtiler. Çatışma kısa sürdü, çünkü maskeli adamlar bir anda geri çekilmeye başladılar. Dumanın içinde, bahçedeki araç hızla hareketlendi ve saldırganları almak için uzaklaştı. Evin içi sakinleşmişti ama bu rahatlama, bir anlık bir yanılsamadan başka bir şey değildi. Marlon, hızla dumanı aşarak koridora girdi. Silahı hala elindeydi ve her adımında güvenliği sağlamak için etrafı süzüyordu. Ahrazar, Milan’ı kucağında tutuyor, küçük çocuk hala gözyaşları içinde titriyordu. “Milan! İyi misin?” diye sordu Marlon, sesini yumuşatarak.Milan başını salladı, ama gözyaşları hâlâ dinmiyordu.
“Neden? Bize neden böyle yaptılar?” diye sordu, sesi kısık ve korkuyla doluydu. Marlon derin bir nefes aldı. “Bilmiyorum,” dedi, ama bu doğru değildi. İçten içe kimin yaptığını tahmin ediyordu. Bu, bir uyarıydı. Daha büyük bir saldırının habercisiydi.

Ahrazar, Marlon’a bakarak yavaşça ayağa kalktı. Gözleri endişe doluydu, kalbi hala hızla çarparken, sesi sanki ağırlığını hissediyordu. “Kimdi bunlar? Neden evi taradılar?” diye sordu, sorusunun cevabını istemek kadar, o cevaba hazır olup olmadığını da sorguluyordu. Marlon, birkaç saniye sessiz kaldı, derin bir nefes aldı. Ardından, gözlerini Ahrazar’a çevirdi, sesini kısık ama kararlı bir şekilde yükselterek, “Benim yüzümden,” dedi. “Geçmişimden gelen biri. Milan’ı, seni… ailemi hedef alarak bana mesaj gönderdiler. Ama bunu bir daha yapamayacaklar. Kim olduklarını öğrenip köklerini kazıyacağım.”

Ahrazar, Marlon’un yüzündeki kararlılığı gördüğünde bir şey söyleyemedi. Ama kalbinde derin bir korku büyüyordu. Bu savaş daha yeni başlıyordu ve bu kez, Marlon’un onları gerçekten koruyup koruyamayacağından emin değildi...

Ahrazar olayın üstünden bir kaç saat geçmesine rağmen hala huzursuzdu. Marlon o evden ayrılma kararı alınca şimdilik Ahrazar'ın dedesinin evine gelmişlerdi. Milan ile Gülizar ilgilenirken Marlon, Ahrazar ve Özkan salonda konuşuyorlardı. "Senin mafya dünyandan biridir kesin" dedi Ahrazar sinirli bir sesle.

"Ahrazar bana neden kızıyorsun?"

"Senin yüzünden hepimiz tehlikedeyiz, burası da güvenli değil. Dedemin evini de biliyorlardı, dedem de tehlikede, hatta Gülizar bile. Hepimiz olayın içindeyiz farkındasın değil mi? Sabah eğer çekip gitmeselerdi şuan yaşamıyor olabilirdik. Milan ve benim yaşadığım korku peki? Kız hala titriyor" diye konuşurken bazı yerlerde sesinin yükseldiğini fark edemiyordu.

"Ahrazar aynı korkuyu bende yaşadım. Sana, Milan'a bir şey olacak diye öldüm öldüm dirildim. Haklısın ama lütfen beni suçlamayı bırak. Söz veriyorum ne sana, ne de ailene bir şey olamayacak."

"Özür dilerim" diye fısıldadı Ahrazar. İleri gittiğinin farkındaydı ama elinde değildi, sabah çok korkmuştu. Hem kendisi için, hem ailesi için. Çok güzel bir gece geçirmiş, Marlon ile araların da ki bağı daha da güçlendirmişken aralarına uçurum açmak istemiyordu. Hala titreyen ellerini tuttu Marlon, karısının saçlarına küçük bir öpücük kondurdu. "Her şeyinle benim olmuşken, seni kaybetmeye göze alamam."

Ahrazar, Marlon'un sözleri ile sakinleşirken yükselen telefon sesi hepsinin dikkatini dağıtmıştı. Marlon cebinde ki telefonu açıp sesini hoparlöre verdi, arayan Maran'dı. "Marlon! Saldırı olmuş, kim olduğunu buldun mu?" dedi Maran. Ahrazar ve Marlon bir birlerine baktılar, Maran'ın nereden haberi olmuştu ki?

"Sen nereden öğrendin saldırıyı?" dedi Ahrazar.

"Öğrenirim ben, asıl siz söyleyin kim olduğunu buldunuz mu?" dediğinde Marlon göz devirmişti, Maran'ın gereksiz gizemini sevmiyordu. "Bulamadık maalesef" dedi Özkan. Kısa bir kahkaha sesi duyuldu telefondan, bizimkiler anlamaz gözler ile birbirlerine baktı. Çok geçmeden Maran'ın ciddi sesi duyuldu; "Ruslar ile bir problemin var mı Marlon?"

"Hayır yok"

"Artık var" dedi ve bir kahkaha daha attı Maran. Ahrazar'ın sabrı taşarken telefona bağırdı, "Maran adam gibi anlat şunu." Maran kısa bir süre ses gelmedi, Ahrazar tam tekrar konuşacak iken kapı çalmıştı. Kapının zili ile Maran'ın sesi aynı anda duyuldu; "Kapıyı açın, ağaç oldum."

Ahrazar ayağa kalkınca arkasından herkes ayağa kalkmıştı. Kapıyı açtıklarında Maran tam karşılarında idi, yanında Diana'da vardı. Ahrazar kapıdan çekilince içeri girmişlerdi, Diana o kadar sessizdi ki adeta nefes alamıyor gibiydi. Kadının titrediğini gördüğünde ne olduğunu sordu Ahrazar, Maran'a kaş göz yaparak. "Aynı saldırı bize de oldu. Yani Diana'ya.. Adamların biri odasına kadar girmiş ama odada ne oldu bilmiyorum, çünkü anlatmıyor" dedi Maran biraz sert bir tonda. Marlon araya girdi; "Ruslar falan diyordun, ne biliyorsun?"

"Edindiğim bilgilere göre, bu işin arkasında Rus mafyası olan adını daha yeni öğrendiğim Anton Dukas adında biri var. Bunu öğrenmek kolay oldu çünkü adam onu tanımamızı istiyor, size bir uyarı verdiler. Bunu arkasına ne istediğini söyleyecektir ama benim bir tahminim var"

"Sanırım bende anladım" dedi Marlon ve Özkan aynı anda. Ahrazar anlamaz gözler ile onlara döndü, "Anlatın da bende anlayayım." Marlon yerine dikleşirken, Özkan söze girdi; "Yenge Kudret beyin eskiden Rus'lar ile kaçak silah alışverişi oluyordu, yani benim bildiğim bu. Kudret bey öldüğü için sıra bize düştü"

"Yani sana Ahrazar. Adamlar senin için geldi, seni tehdit ettiler" dedi Maran pat diye.

"Miras bana kaldı diye..." dedi bir şeyler kafasına oturuyormuş gibi, "Peki ne istiyor olabilirler?"

Buna kimsenin verecek bir cevabı yoktu... "Adamların amacı Diana'ya yada başka birine zarar vermek değildi. Sadece göz dağı verdiler korkulacak bir şey yok. Tabi ki biz gerekli korumayı sağlayacağız ama panik olacak bir şey yok, şuanlık. Evet düğün varmış, biz işimize düğünümüze bakalım" diyerek konuyu kapattı Maran. Akşam Ahrazar, Marlon ve Özkan, Gülizar'ın evine gideceklerdi. Ahrazar ailesi gibi gördüğü Mitat amcası ile konuşup, Gülizar'ı Özkan adına isteyecekti. Özkan ailesi ile görüşmüyordu...

Akşam hepsi daha korunaklı bir eve geçiş yapmışlardı. Her yer korumaydı, korumalar artık evin dışında değil içinde de vardı. Diana henüz kızı ile görüşmemişti, çünkü o kadar kötü bir haldeydi ki yürümekte bile zorlanıyordu. Bu sebep ile Ahrazar Milan'ı dedesinin evinde bırakmıştı. Onlar hazırlanıp Gülizar'ın evine doğru yola çıkarken, Diana ve Maran evde kalmıştı. Maran oturma odasında otururken mutfaktan gelen sesleri duyunca ayaklandı. Mutfağın kapısından içeri baktığın da Diana'yı korumanın biri ile ağlayarak konuştuğunu görmüştü. "Bak sana yalvarıyorum, yardım et çıkayım şuradan.. Anlamıyorsun öldürecekler onu." diyerek korumanın koluna tutunmuş ağlıyordu Diana.

"Diana hanım Maran beyin kesin emri var çıkamazsınız"

"Anlamıyorsun" diye bağırdı Diana, "Eğer sen benim şimdi gitmeme izin vermezsen, ortada Maran diye bir beyin kalmayacak. Öldürecekler onu."

Maran onun sesini ilk defa bu kadar net duymuştu. İlk defa kadını ağlarken değilde, sesini sonuna kadar kullanırken görmüştü. Sakince mutfağa girdiğinde korumaya çıkması için işaret verdi, o sırada Diana bir kaç adım geri sendelemişti. Maran'ın konuşmasına izin vermeden onun önünde durdu Diana, mavi gözlerini kara gözlere dikti. "Bak... Ben burada seninle yada Ahrazar ile kalamam. Benim gitmem lazım, ne olur bırak beni" dedi ama Maran'dan cevap alamadı. Maran gözlerini kadına dikmiş hareketsizce duruyordu. "Beni dinliyor musun?"

"Hayır seni hiç bir yere bırakmıyorum" dedi Maran, kitlendiği gözlerden gözlerini çekerken.

"Neden aptal mısın sen?" dedi Diana bağırarak. Maran ise gayet sakince devamının geleceğini bildiği cümleleri bekliyordu.. "O adam beni tehdit etti. Duydun mu? Seni öldürmekle tehdit etti." diyerek devam etti Diana. Maran gayet sakin bir şekilde konuştu; "Yani?" Diana adamın onla dalga geçtiğini anlayınca daha da çok sinirlendi. Elinin birini Maran'ın göğsünü vurarken avazı çıktığı kadar bağırdı; "ÖLECEKSİN SALAK ADAM ÖLECEKSİN. BUNU MU İSTİYORSUN?"

Bir kez daha vuracak iken Maran kolunu havada yakalayıp onu kendine çekmişti. "Ölmek istiyorum belki" dedi fısıldadı. "Ben senin ölmeni istemiyorum" dedi Diana inatlaşırken. Maran sinirle soluyan kadına bakarken gayet rahat bir tavırla "Beden benim bedenim kadın. Sanane ister ölürüm, ,ister yaşarım"

"Beden benim bedenim istediğim yere giderim" dedi Diana adamın elinden kurtulup mutfak kapısına yürürken. Maran kendi silahı ile vurulduğu için bir an şok olsada, kadını mutfaktan çıkmadan belinde yakalayıp duvar ile arasına aldı. "Yok öyle yağma sen hiç bir yere gidemezsin"

"Sende ölemezsin o zaman" dedi Diana sesi çok az çıkarken.

"Senin için öleceksem ölürüm"

"Geber Maran" diyen Diana adamı kendinden uzaklaştırıp odasına doğru koşar adım kaçtı. Arkasında bıraktığı adam heyecandan elini ayağını nereye koyacağını bilemez haldeydi. Kadının asi tavrı, onu düşünmesi Maran'ı çok farklı şekilde etkilemişti. Yumruklarını sıkarak kendini dizginlemeye çalışsada, yüzünde ki gülümseme her şeyi ele veriyordu.
Maran, Diana’nın arkasından odasına doğru yürüdü. Kapı tam kapanmadan eliyle durdurdu. Diana, döndüğünde karşısında duran adamın kararlılığını görmezden gelmeye çalıştı. Gözlerini kaçırarak birkaç adım geri çekildi. Maran, odaya adım atarken kapıyı usulca kapattı. Aralarındaki mesafeyi bozmadan onu izledi. Diana’nın yüzündeki yorgunluk, gözlerindeki çatışma her şeyi anlatıyordu.

“Beni yalnız bırak,” dedi Diana, gözlerini sert bir şekilde ona dikerek. Ama sesi, sözleri kadar güçlü değildi. Maran cevap vermedi. Sessizce yaklaştı, ona kaçacak bir alan bırakmadan önünde durdu. Diana, arkasındaki duvara yaslanırken nefesi hızlanmıştı. “Maran, ne yapmaya çalışıyorsun?” dedi, ama sesindeki titreşim onu ele verdi.

Maran elini yavaşça kaldırıp Diana’nın yüzüne dokundu. Yanağındaki yaşları başparmağıyla sildi. Kadın, dokunuşun sıcaklığı karşısında irkildi ama geri çekilmedi. “Beni bırakmanı istiyorum,” diye fısıldadı Diana, sesi giderek daha zayıflıyordu. “Bunu yapamam,” dedi Maran. Söylediklerinde ne pişmanlık vardı ne de tereddüt. Parmakları, Diana’nın yüzünden boynuna doğru yavaşça kaydı, sonra usulca durdu. Göz göze geldiler.

Diana’nın nefesi düzensizleşti. Maran’ın yakınlığı onu hem rahatsız ediyor hem de ona farklı bir güven hissi veriyordu. “Beni korumaya çalışıyorsun, biliyorum. Ama neden, Maran? Neden bu kadar ileri gidiyorsun?”

Maran bir cevap vermedi. Bunun yerine, Diana’nın gözlerinden ayrılmadan yüzünü biraz daha yaklaştırdı. Kadının kararsızlıkla dolu bakışlarını hissetti, ama geri adım atmadı. “Diana, artık senden kaçmak istemiyorum,” dedi, sesi bir fısıltı kadar alçaktı. Diana bir an gözlerini kapattı. Maran’ın sıcak nefesi yüzüne değiyordu. Tüm duygular birbirine karışmıştı: öfke, korku, belki de teslimiyet. Ama geçmişte yaşadığı acılar, onu bir adım geri çekilmeye zorladı. Ellerini hafifçe Maran’ın göğsüne koydu, aralarındaki mesafeyi yeniden kurmak istercesine.

Maran, hareketini durdurmadı. Diana’nın ellerini göğsünde hissettiğinde, parmaklarını nazikçe tutarak onları kendi elleriyle sardı. “Kaçmana izin vermem,” dedi. “Ama seni zorlamayacağım. Tek istediğim, burada kalman.” Diana’nın gözleri dolmuştu. O an Maran’ın gözlerindeki kararlılık ve dokunuşlarındaki yumuşaklık, onu tamamen savunmasız bırakmıştı. Ama geçmişin ağırlığı hâlâ omuzlarındaydı. Yavaşça ellerini Maran’ınkinden çekti ve yana döndü.

“Maran, ben… yapamam,” dedi, sesi çatallıydı. Maran, onun sınırlarını hissederek bir adım geri çekildi. Ama gözlerini kadından ayırmadı. “Bunu anlıyorum,” dedi sakin bir şekilde. “Ama burada olmaya devam edeceğim. Seni korumak için.” Diana, derin bir nefes alarak yüzünü sakladı. Maran ise kapıya doğru yürüyerek durdu. Onu zorlamayacağını biliyordu, ama hissettiklerini de gizlemeyecekti. Arkasında kalan kadına son bir kez baktı ve kapıyı usulca kapattı...

Ahrazar'lar ise ecel teri döküyordu, Mitat bey tam 3 kere Özkan'ı dövme girişiminde bulunmuştu. Özkan yediği tek yumruk ile göz altı şiş bir şekilde oturuyordu. "Mitat amcacım sakin ol da, etmiş gençler bir hata. Ha biz buraya kadar bunu düzeltmeya geldik. İsteyeceğim kızını." dedi Ahrazar. Mitat bey elinde ki bardağı çarparcasına sehpaya koydu, "Ha bu densuz uşak benum gul gibi kizumu yoldan çikarmuştur, vermem ben buna kizmuz."

"Babacum seviyrim ben Özkan'ı, ha o da benu seviyor" dedi Gülizar. Onun ardına Özkan'da konuştu; "Evet seviyorum kızınızı."

"Sen sus" diye bağırdı Mitat bey. Daha sonra Ahrazar'a döndü, "Ha sen bu uşağa kefil misun?"

"Kefilim Mitat amca. Özkan'dan yana hiç bir şüphen olmasın"

Ahrazar'a güveni sonsuz olduğu için biraz yumuşamıştı Mitat bey. "Mesleğu nedur bu uşağun?" diye sordu. Hazırlıksız soru ile Ahrazar'ın gözleri Özkan'ı buldu. Özkan da kitlenip kalınca Marlon araya girdi, "İnşaat şirketleri var, çok sayıda." Özkan'ın gözleri kocaman açılırken Marlon devam etti; "Özkan ile biz ortağız, inşaat sektörü üzerine yüklü yatırımlarımız var. Hatta sizin kum işi ile uğraştığınızı duyunca çok sevindik, eğer uygunsa kum ihtiyacımızı sizden almak isteriz."

Mitat bey memnun olmuş gibi gülümserken, Özkan abisine minnet dolu bakışlar atıyordu. "Gülizar kizum kahveleru yap" dedi Mitat bey. Herkes derin bir oh çekerken, Gülizar kocaman gülümsemesi ile mutfağa girmişti bile, Ahrazar da peşinden. Gülizar kahveleri hazırlarken Ahrazar usulca yanına sokuldu. Gülizar, kahve fincanlarına tuz atmaya devam ederken, Ahrazar’ın yüzündeki keyifli gülümsemeyi fark etti. "Ahrazar, Marlon’a söyledin mi bu tuzlu kahve adetini?" diye sordu, göz ucuyla mutfağın kapısını işaret ederek. Ahrazar hafif bir kahkaha attı. "Yok, söylemedim. Onun tepkisini görmek daha eğlenceli olacak."

Gülizar şaşkın bir şekilde başını salladı. "Özkan zaten paniklemiş durumda, şimdi bir de Marlon'un ne yapacağını mı izleyeceğiz? İyice şamata olacak." Ahrazar gülerek omuz silkti. "Adetlerimizle tanışmanın tam zamanı. Hem Özkan dayanır, Marlon da nasibini alsın."

Gülizar, kahveleri fincanlara dökerken gülümsemesini bastıramıyordu. Kahve tepsisi hazır olduğunda Ahrazar usulca eğilip kulağına fısıldadı. "Unutma, Özkan’ınki en tuzlu olanı, Marlon’a da hafifçe dokundur." Salon kapısına vardığında herkesin dikkat kesildiğini fark etti. Mitat bey otoriter bir tavırla koltuğunda oturuyor, Özkan ise sessizce gergin bir şekilde gözlerini kahve tepsisine dikmişti. Marlon, rahat bir tavırla koltuğa yayılmıştı, ama yüzünde hafif bir merak ifadesi vardı.

Gülizar tepsiyi masanın ortasına koydu ve herkese kahvesini uzattı. Özkan fincanı alırken tedirginlikle Gülizar’a baktı, ama bir şey söylemedi. Marlon ise kahvesini büyük bir hevesle aldı. Ahrazar kahvesinden bir yudum alarak göz ucuyla Özkan’a bakıyordu. Özkan, fincanı usulca burnuna yaklaştırdı. Kokusunda bir şey fark etmediği için şüpheleri biraz azalmış gibiydi. Ancak ilk yudumu alır almaz gözleri kocaman açıldı.

Mitat bey, Özkan’ın yüzündeki şaşkınlık ifadesini görünce kaşlarını çatarak sordu: "Ne oldi uşağum? Kahve kötü mi yapilmiş?" Özkan, zar zor yutkunarak yüzünü toparlamaya çalıştı. "Yok efendim, gayet güzel… çok güzel olmuş. Eline sağlık, Gülizar." dedi, ama sesi titriyordu. Bu sırada Marlon kahvesinden bir yudum aldı. Yüzündeki ifadeyi gören Gülizar, kahkahasını tutmaya çalışsa da başaramadı. Marlon, şaşkın bir şekilde fincanını masaya koydu. "Bu kahve… neden bu kadar tuzlu? Yoksa bir hata mı oldu?" diye sordu, Ahrazar’a dönerek.

Ahrazar kahkahayı bastıramadı. "Yok, Marlon. Bizim buralarda adettir, damat adaylarına tuzlu kahve yapılır. Sabırlarını ölçmek için. Eh bizim senle bir isteme merasimimiz olmadığı için bizde arayı böyle kapatalım dedik kocacım."

Marlon hafiften öksürüp sehpada ki suyu kafasına dikti,"Keşke demekten çok yoruldum ama keşke severek şu tüm gelenekleri yerine getirerek evlenseydik." Ahrazar ona gülümseyip elini tuttu, "Gelenekler olmasa da olur, biz böyle mutluyuz kocam" dedi. Şuan ortamı olmadığı için daha fazla konuşamamışlardı.. Kahveler içilirken, Mitat bey sık sık Özkan’a kuşkuyla bakıyor, Ahrazar ise sakinliğini koruyarak doğru anı kolluyordu. Kahveler bitip tepsi kenara konduğunda Ahrazar, Mitat beyin otoriter bakışlarını fark edip hafifçe öksürdü. "Mitat amca," dedi Ahrazar, ciddi bir tonla. "Buraya gelirken tek bir niyetimiz vardı. Hatalar yapılmış olabilir, ama biz burada bu hataları telafi etmeye geldik. Özkan, Gülizar’ı seviyor ve ben de onun duygularında samimi olduğuna kefilim. Sizi ikna etmek için elimden geleni yapmaya hazırım."

Özkan, bu sözleri duyunca utangaç bir şekilde başını eğdi. Gülizar ise sessizce babasının tepkisini izliyordu. Mitat bey, bir süre düşündükten sonra derin bir nefes aldı. "Ahrazar, sana güvenim tamdır. Eğer sen bu uşağa kefilsen, ben de bir şans veririm. Ama bu uşağın ayağı kayarsa, ilk kapımı çalacaksun!"

Ahrazar memnuniyetle başını salladı. "Söz veriyorum, Mitat amca. Size hiçbir şekilde mahcup olmayacağız."

Mitat bey bu sefer Özkan’a döndü. "Uşağum, kızımı sana vermek kolay değildir. Ama Ahrazar’ın hatırına bir şans veriyorum. Hadi bakalım, yüzük takılacak mıdır?" Bu söz üzerine Gülizar’ın yüzü mutlulukla aydınlandı. Hemen mutfaktan bir yüzük kutusu getirildi. Ahrazar, yüzüğü alarak Özkan’a uzattı. "Hadi bakalım, Özkan. Bu işin resmiyetini tamamla."

Özkan heyecanla yüzüğü alıp diz çöktü. "Gülizar, benimle evlenir misin?"

Gülizar gözleri dolu bir şekilde başını salladı. "Evet, evet, evet!"

Mitat bey, biraz sert bir bakış atsa da hafifçe gülümseyerek elini havaya kaldırdı. "E, ne duruyorsunuz? Takın şu yüzükleri de iş tamamlansın." Özkan ve Gülizar yüzükleri takarken, salondaki herkes alkışladı. Marlon, biraz şaşkın bir ifadeyle Ahrazar’a fısıldadı. "Sizin adetleriniz beni şaşırtmaya devam ediyor. Bu isteme ve yüzük takma işi gerçekten ilginç bir gelenekmiş."

Ahrazar gülerek Marlon’un elini sıktı. "Daha yeni başlıyoruz, kocacım" Marlon başını sallayıp gülümserken, Mitat bey yüksek sesle konuştu: "Tamam uşağum, yüzükler takıldı. Ama unutmayın, bu daha başlangıç. Düğün hazırlıklarını da usulüne göre yapacaksınız!" Herkesin neşesi tavan yapmışken, Gülizar ve Özkan’ın yüzleri mutlulukla parlıyordu.


 

Bölüm : 11.01.2025 21:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...