
Mihrimah, dolaptan rast gele eline aldığı entarisini üzerine geçirdi. Ayaklarının dibinde biten basmadan olma eshabı aşağıya doğru çekiştiriyordu.
Eskimeye yön tutmuş aynanın önüne geldiği zaman bakışları yüzüne değdi, beyaz tenine sürülen hüzün sanki resmedilmiş bir kaç hatıranın buruk acısı gibi üzerine saçılmış gibiydi.
Göz altlarında kara halkalar oluşmuş beyaz teninde hüküm sürmeye başlamıştı. Dudakları kurumuş kenarları çatlamıştı.
İnsan bir günde dağılabilir miydi?
Dün hissettiği baharın yanında bu yaşadıkları ölümden ziyade neydi. İçi paramparça olmuş birinin dışının bir önemli var mıydı?
Elleri eshabı aşağıya doğru çekiştirmeye devam ediyor avuç içleri sızım sızım sızlıyordu.
Bile bile canını yakıyordu.
İnsan acısında teselli arar mıydı?
Mihrimah acısında teselli arıyordu.
İlk defa içinde anasına karşı tıka basa dolu bir kırgınlık hissetmişti. İnsanın kırgınlık diye nitelendirdiği his aslında görünmeyen ama insanı en en derinden yaralayan soyut bir varlıktı.
Sonra içinden kendine kızıyordu.
O senin anan iyiliğini ister diye kendi kendine teselli veriyordu. Omuzlarının altında salınan saçlarını eline aldı.
Saçlarına bile ona kırgındı.
Yatağına oturdu. İkinci defa içine kapatmıştı kendini, ilki babasının ölümünden kendi içinde yas vermişti. Şimdi ise içi ölüyordu, kendi yasını yaşıyordu.
Yeniden Ali'nin verdiği kitabı aldı eline sayfalarında dolandı. Eskiyen sayfalarında gezindi durdu eli.
Ali'nin elleri bu sayfalara değmişti
Merdivenlerden gelen tıkırtı sesleri ile kitabı yastığının altına sakladı.
Nenesinin sesini duydu.
"Mihrimah sana diyom gayrı hadeee"
Toplanmış üstünü düzeltip odasının kapısını açıp dışarıya çıktı. Verandaya düşen kuru ayaz bedenini kıskacı altına aldı. Merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladı.
Nenesi bahçenin ortasında durmuş Mihrimah'ın merdivenlerden inişini izliyordu. Kaşlarını çatık olan nenesine yüzüne çevirdi ve önüne döndürdü.
"Büyüğe yüz bükülmez bilesin. Daha toysun ananın sözü de bir bildiği de vardır. İçine akıttığın zehire mani olasın" Mihrimah, duydukları ile başını kaldırıp ninesinin yüzüne bakmaya başladı, Hatçe kadın elinde tuttuğu bastonu yere vurdu.
"Diline sürme çekeceğine gönlüne çekesin Mihrimah," dedi aksi sesinden çıkan feveran onun üzerine yıkıldı.
Mihrimah, kuru dudaklarını konuşmak için hareket ettirdi. Hatçe kadın bastonu yeniden yere vurması onu durdurdu. Yüreğinde ki hüzün geçmeden bir yenisi daha ekleniyordu.
Hatçe kadının ise tek derdi o soğuk toprağın altına girmeden torununa yuva kurmaktı. Mihrimah, daha fazla ninesinin karşısında durmak istemedi,
Evin arkasında olan ahırlara doğru ilerledi. Çiftlerin içinde koyunlar geziniyordu.Küçücük kuzu öyle şirin gözüktü ki gözüne çitlerin kapısını açtı. Kuzuya yaklaştı ama o anasına doğru gitmeye başladı. Tıfıl tıfıl giden kuzu Mihrimah'ın dudağında hafifçe bir tebessüm oluşmuştu.
Koyunun yanına yaklaşıp kuzuyu aldı yamacına. Yere çömeldi kuzuyu kucağına çekti. Merinos, kuzunun başını okşamaya başladı. Yumuşacık tüyleri vardı. Hafif rüzgar estiğinde burnu sızlamaya başlamıştı.
Yanan gözleri sulandı, yeniden ağlamak istemiyordu artık. Bunu daha fazla kendine yapmak istemiyordu. Kuzuyu anasının yanına koyup çitleri kapattı ve
evin önüne doğru yürümeye başladı.
Vakit karanlığa ermişti çoktan. Evin kandilleri yakılmıştı her yandan.
Hatçe kadın sedir de diğer yanda anası yerde çömelmiş oturuyordu. Mihrimâh düşünmekten yorulmuş sadece yanında duran söğüt ağacının rüzgardan dökülen yapraklarını seyrediyordu. Eylül, ayı kendi yasını tutuyor olmalı diye düşündü.
O sıra vuran kapı ile Gül hanım ayağa kalktı. Hatçe kadın Gül hanımı eli ile durdurdu. Mihrimah, içine konan acıyla durakladı.
"Sen dur hele gelin kapıya Mihrimâh baksın"
Gözlerini çatmış kapıya doğru bakmaya başladı. Gül hanım başını salladı. Nenesinin ne yapmak istediğini anlamayan kız yerinden kalkıp kapıya doğru yürüdü. Tek derdi akşamın bir an önce sona ermesiydi.
Kapının tokmağına gitti eli, usulca açtı.Karşısında uzun boylu ak sakallı bir adam çıktı.
Yaşlı adam, elinde baston genç kızın yüzünü incelemeye başladı hemen oracıkta. Mihrimah kapının hemen önünden yana doğru çekildi. Yaşlı adam hala kıza bakmaya devam ediyordu. Sonra bastonunu kapı eşiğinden sokup besmele çekip içeriye girdi. Adamın arkasından bir kadın belirdi.
Yüzünde tebessüm mihrimâh'a bakmaya başladı. Kudbettin Ağa'nın hemen ardından oda içeriye geçti. Kudbettin ağa bahçenin ortasına doğru yürüdü ve durdu.
Eve şöyle bir baktı. Ev eskisi gibiydi sanki hiç değişmemişti. Yanında duran söğüde düştü gözleri hafif hüzün doldu içi. Ne anıları geçmişti bu söğüt bile yaşlanmış yana doğru çömelmeye yön tutmuştu. Çocukluğu bu evin bahçesinde geçmişti. Bu evde Yavuz ile kan kardeş olmuşlardı. Hatçe kadın gelen Kudbettin ağayı görünce ayağa kalktı.
Hatçe kadının yüzünde tebessüm büyüdü.
"Evimize hoş geldin Kudbettin ağa" diyerek tebessüm etti ve yüzündeki kırışıklar arttı. Kudbettin ağa Hatçe kadının kelamıyla belli berilsiz bir tebessüm etti.
"Hoş gördüm Hatice hoş gördüm" diyerek içinde ki huzuru belli etti.
Hatçe kadın Kudbettin ağanın yanında duran kadına baktı.
"Hoş gelmişsen sende" diyerek onu selamladı. Kudbettin Ağa yemenlerini çıkarıp verandaya girdi onun ardından da Fatma hanım girdi.
Fatma hanım hafif çatık kaşlarını düzeltmiş karşısında duran yaşlı kadına tebessüm etmişti .
Fatma hanım eliyle yaşlı kadının eline uzanıp alnına koydu.
"Hoş buldum" dedi Fatma kadın, Kutbettin ağa gözlerini kızının üzerinde tuttu.
Mihrimah onları izliyordu.
"Hoş geldiniz ağam" diyerek adamın elini alnıma götürdü. Kudbettin Ağa memnun kalmış bir şekilde gül hanıma tebessüm etti. Kudbettin Ağa, Hatice kadının yanına verandaya oturdu. Fatma kadın da onun yanına oturdu.
"Mihrimâh gel" diyerek onu yanlarına çağıran Hatçe kadın. Gözleriyle torununa yaşlı adamın elini öpmesini işaret etti. Mihrimah, eliyle yaşlı adamın eline uzanıp alnına koydu. Kudbettin ağa kaşlarını çatmış kızın gözlerinin neden kırmızı bir şekilde olduğunu merak etmişti. Fatma Hanım'ın elini uzanan Mihrimah, kadının elini vermemesi ile duraksadı.
"Ben o kadar da yaşlı değilim yavrum" diyerek kızın elini sımsıkı sıktı. Fatma hanım hafifte olsa kaşlarını çattı. Mihrimah adı gibi güzel olsa da yüzünde donukluk vardı. Kendini hemen çeken Mihrimah, anasının yanına ilerledi.
"İçeriye geçelim buyrun" diyen Gül hanımla Kudbettin ağa başını hayır anlamında salladı.
"Burası kâfidir hem ne anılarım geçti şu bahçede" diyerek geçmişi gözlerinin önüne döktü.
Hatçe kadın da Kudbettin ağa gibi her zaman gördüğü etrafa bakındı. Hiçbir şey değişmemişti bir şey hariç genç yaşta kaybettiği oğlu ve kocası dışında. İçi epey sızladı.
"Yerler değil insanlar değişir olmuş Kudbettin ağa" dedi sesinde şikayet vardı. "Bunu eyi dedin Hatçe emmi insanoğlu pek bir nankördür bilmen mi. Yıllar seni eskisinden daha katı yapmış"
Kudbettin ağa yaşlı kadına bakıp uzun bir iç çekti. Hatice kadın kaşlarını çatmıştı. Bu adam onu hep iyi tanırdı.
Hâli yamandı.
"Eyim şükür... Yıllar çok şey alıp götürdü Kudbettin ağa, Yavuzumu, oğlumu... "dedi kelimeleri boğazında düğüm olmuştu.
"Ölüm haktır, Rabbim yüreğine sabrını eksin hele..." Hatçe kadın başını salladı, ölümden başkası yalandı. Hatice kadın Kudbettin ağanın yanında duran kadına bakışlarını çevirdi.
Kudbettin ağa anlamış olacak ki,
"Kızım Fatma" diyerek onu da tanıttı. Hatçe kadın bunu biliyor olsa da ses etmedi ve başını sallamakla yetindi.
Üzerine giydiği lacivert üst ve siyah etekle oldukça zarif bir kadındı. Sanki karşı köyden değil aksine şehirden inen bir kadın havası vardı.
"Nasılsın Fatma kızım" dedi Hatçe kadın.
Fatma yaşlı kadına tebessüm etti.
"İyiyim hamd olsun siz nasılsınız" dedi sesi mesafeli bir o kadar da naif çıkmış olsa da görüntüsünün aksine iyi birine benziyordu.
"Eyiyim eyi"
"Sormak adettir Kudbettin ağa sen uğramaz idin bu taraflara" diyerek nihetini belli etmesini istedi.
Kudbettin ağanın bakışları Mihrimah'a çevirdi. Yüzü pek güzel ama hüzün dolu olan kızda oyalandı bakışları. Gelinlik kızdı pek evlenmek nihetin de olmadığı aşikardı sanki.
"Hayırlı bir iş için geldim Hatice"
Mihrimah, yüzü yerde konuşulanları dinliyordu. İçi sızlatıyordu.
"Hayırlısı ise olur Kudbettin ağa" dedi Hatçe kadın. Mihrimah'ın içine oturan tarifsiz ağlama isteği kendini gösteriyordu.
"Torunu göremedik" dedi Hatçe kadın sesin de merak vardı. Madem hayırlı bir işe gelmişlerdi niçin torunu yoktu ki sanki. Kudbettin ağa hafif sıkıntı içinde yerinde kıpırdandı.
"Yoldadır herhal" diyerek lafı geçiştirdi.
Hatçe kadın, çatık kaşlarını düzeltti.
Vardır bunda da bir hikmet dedi içinden.
"Eyi madem" diyerek daha fazla uzatmadı.
"Hatice, Yavuz'u kaybedeli çok sene oldu hele" diyerek Hatçe kadının içine hüzün sapladı.
"Çok sene oldu"
Kestirip attığı gibi olsaydı keşke herşey. Yüreği hep ağır bir yükü omuzlarında taşıyordu. Gül hanım kızına doğru yaklaştı o sıra.
"Kızım hade ikramlıkları hazırla sen" dedi.
Mihrimâh, başını olumlu anlamda salladı ve yerinden kalkıp mutfağa doğru yürümeye başladı.
Boğazı düğüm düğüm idi.
Kendini tutamadı.
Yaşlandığı mutfak tezgahında ağlamaya başladı.
Ağladı, içli içli.
Ali sürekli aklında ona hiç yardımcı olmuyordu. Onun dokunduğu ellerine baktı. Oysa ne de güzel durmuş ellerinde elleri.
En güzel onun elleri yakışmış ellerine
Siyahı çalan gözleri ile gözlerini sımsıkı yumdu Mihrimah
Yanıyordu. Çok geçmeden kendine gelmeye çalıştı.
İkramlıkları tabaklara koydu, sonra içeri götürmek için adımladı.
O sıra kapı çalmaya başladı.
Şiddetle çalan kapıyla ilkidi.
Hatçe kadın bir destur çekmiş idi.
Kudbettin ağa da yaşlandığı yerden yerden doğruldu.
"Mirza olmalı" dedi Kudbettin ağa, içi aniden sıkıldı. Bu çocuk yüreğine indirecekti yaşlı adamın. Ağzının içinden sabır çekti.
Hatçe kadın mutfaktan çıkan kıza doğru seslendi. Mihrimah'ın elinde tuttuğu tepsiyi anası eline aldı hemen.
"Mihrimah kapıyı aç kızım"
Anasının gözleri kızın kırmızı gözlerine değdi. Gül hanımın şefkatle bakan gözleri yaşarmaya başladı.
İçi gidiyordu kızına
"Hade kızım"
Mihrimâh son umudu da bitmişti. Anası birşey yapmıyor onu bir başkasına doğru iteliyordu. Anasına arkasını dönen Mihrimâh kapıya doğru yürümeye başladı. Derin bir nefes aldı sonra kapının sürgüsünü çekti.
Kapıyı açtığın da hiç beklemediği kişiyle gözleri kocaman oldu.
"Mihrimâh" diyerek kıza yaklaştı Ali ansızın kızı kolundan çektiği gibi kapıdan dışarıya çıkardı. Mihrimah, şaşkınlığın yanı sıra hissettiği korkuyla kasıldı.
"Ali senin burada ne işin var" diyerek gelen var mı diye etrafa bakmaya başladı. Sonra gözleri adamın siyah gözlerine tutundu. Ali kızın kızarık gözlerini görünce yutkundu.
Sonra kızın elinden tutup kendine doğru çekti ansızın.
"Bana neden demedin Mihrimah neden" diyerek ona olan kızgınlığını dile getirdi.
Mihrimah elini Ali'nin göğsüne koydu.
"Ali birisi görmeden git buradan" diyerek korku dolu gözlerle ona bakmaya başladı. Gitmesini istemediği adamın gitmesini istemesi içini sızım sızım sızlatıyor olsa da vereceği en doğru karar şu an buydu. Şuan sokağın ortasında onlardan başka kimse olmaması bile onu korkutuyordu.
Ya birisi görse bunun hesabını kimseye veremezdi.
Ali kızın yüzünü avuçladı.
"Hayır seni almadan buradan gitmem Mihrimâh" diyerek onu kendisine çekmeye çalıştı ama Mihrimah buna müsade etmedi. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Kızın ağlayan yüzünü avuçlayıp göğsüne yasladı. Buna karşı çıkmadı Mihrimâh
"Sen benim helalim olacaksın Mihrimah seni kimselere vermem" dedi Ali, sesindeki öfke kadının yanında dinmiş olsa da hala ona karşı kızgındı.
Mihrimah Ali'nin göğsünden ellerinden güç alarak kalktı.
"Seni seviyorum Ali bunu hiç unutma"
Sonra geri adımladı Mihrimâh
Ali kızın dudaklarından dökülen sözler ile sinirini bir kenara itip dudaklarının kenarında oluşan tebessümle kızın ellerini tuttu
"Bu itiraf böyle mi olmalı idi" diyerek kısa sarılmak istedi ama kız buna müsade etmedi ama Ali onun elini tuttu.
Sesi keyifli çıkmıştı.
"Şimdi içeri gireceğiz elimi bırakma güzelim dedi Ali kızın gözlerine cevap bekler vaziyette bakmaya başladı.
Tam o sıra sokağın ortasında duran siyah atın kişnemesi ile ikisi de oraya çevirdi bakışlarını. Karanlık dar sokakta belli berilsiz görünen sima Mihrimah'a yabancı gelmemiş idi.
Mirza yavaşça atın eyerini tutup attan indi.
Ona bakan kadını görünce ansızın yerinden duraksadı. Sonra gözleri kızın elinde başka bir adamın varlığına değdi.
Demek oydu adı Mihrimah idi.
Ali adamın kıza doğrulttuğu bakışlardan rahatsız oldu hemen Mihrimah'ı ardına aldı.Mirza'nın yüzünde bir sırıtış meydana gelmişti.
Kızımı saklıyor idi bu herif, Mirza yüzünde şımarık bir sırıtış ile yere eğip kaldırdı başını Ali'ye sabitledi.
"Ne bakıyorsun ulan" diyen Ali, adamın varlığından rahatsız olmuştu. "Korkma Mihrimah" demişti kıza arkasını dönerek Ali, Mirza kaşlarını çattı. Demek dedesinin dediği Mihrimah, bu kızdı öyle mi? Yani evlerinin önünde başka adamla el ele tutulmuş başka biri olmayacağına göre.
"Çek o gözlerini"
Mihrimah, Ali'nin arkasına sinmiş duruyor idi. Bu adamın burada ne işi olabilirdi ki. Korku dolu gözlerle olacakları izliyordu. Aklına Mirza'nın onu yol ağzında durduğunu vakitler geldi ve yeniden korkmuş idi. Bu adamdan korkmamak mümkün değildi. Bakışları bile ürkmesine sebep oluyordu.
"Çekmiyorum" diyerek yüzünde yeniden bir sırıtış olan adam halinden hayli keyifli duruyordu.
Sesi her zaman olduğundan daha soğuk ve katı çıkmıştı.
Mirza iki adım daha attı.
"Alırım o elini kıçına sokarım senin koçum bırak kızın elini" derken Mihrimah oldukça şaşırmış idi. O kimdi de buna mudale edebilirdi. Ali, duydukları karşısında kanı kaynamaya başladı. Mihrimâh, Ali'nin sırtını tutuyordu.Ali'nin burada olması kendini güvende hissetmesini sağlamış idi. Ali ardında duran kadın için sabır diledi yoksa bu herifi buraya gömmesini iyi bilirdi.
Ali eliyle burun kemerini tuttu.
"Sen kimsin ulan"
Mirza sırıttı.
"Mihrimâh söylesin ben kim miyim? Ben buraya onu istemeye gelen adamım hatta sözlüsü bile den..."
Ali hiddetle ama doğru tısladı.
"Seni buraya gömerim ulan sen kimi alıyorsun" diyerek ona atılacak iken Mihrimah onun kolunu sımsıkı tuttu.
"Yapma Ali ne olur " derken hem ağlıyor hem de korkuyordu. Bu nasıl bir durumdu böyle. Hayatında bir defa gördüğü adam onu istemeye mi gelmişti. İçinden sabır diledi ama nafile. Yeniden bakışlarını o adama çevirdi. Gözünü kırpmadan kendisine bakıyordu. Bu durumdan keyif mi alıyordu yoksa ondan mıydı yüzünde ki bu sırıtış.
"Sen mi beni buraya gömeceksin oğlum" diyerek gülmeye başladı.
"Yaşın kaçtı senin reşitsin değil mi?" diyerek yüzünde ki sırıtış kayboldu ve ciddi bir hal aldı. Mihrimah daha da korktu. Mirza da Ali'den farklı yoktu duydukları ile kaşlarını çatsada önemli olan bu adam değildi.
Ne vakittir aradığı bu güzel kız idi fikri. Mirza'nın kaşları çatık Ali'nin gizlemeye çalıştığı kıza bakmaya çalıştı.
"Buldum seni" derken
Ali, bir hışım iki büyük adımda Mirza'nın üzerine atlaması bir oldu. Mirza'nın yüzüne yumruk atacak iken Mirza'nın güçlü eli buna mani oldu.
Mirza ise Ali'yi üzerinden alıp ters çevirdi. Yüzüne yumruk savurmaya başladı. Mihrimah dehşet içinde Ali'ye vuran adama bakıyordu.
Mirza tam elini kaldırmış şiddetle vuracak iken Mihrimah'ın o çatlak sesini duymuş ve duraksamıştı.
"Dur lütfen dur" derken Mirza oldukça şaşkındı. Şu yaşına kadar kimsenin üstüne sözü geçmez iken bu küçük kız onu duraksatmış mıydı yani. Ali, boş bulunan adamı üzerinden yana ittirdi.
Mirza, Ali'nin hemen üzerinden kalktı ve kıza doğru yaklaştı. Mihrimah'ın gözleri kan çanağına dönmüş altında yatan adama bakıyor idi.
"Bakma ona ulan" diye bir yumruk savurdu çenesine Ali, ne vakit kalktığını bilmediği adamın şokunu yaşamadı kıza karşı hissettiği o farklı duygunun şokunu yaşadı.
Mirza yeri boyladı.
Mihrimâh Ali'nin üzerine geldi.
"Ali iyi misin" derken Ali'nin kanayan burnuna başından çektiği yazmayı tuttu.
Dokunmaya kıyamıyordu.
-Kanıyor kanıyor diye daha çok ağlamaya başladı. Ali kızın elini tuttu hemen.
"Mihrimâh'm birşeyim yok güzelim ağlama" diyerek konuştu güçlükle. Kızın elini tuttu ve gözyaşlarına silecekken kapı açıldı.
O sıra kapıdan çıkan Kudbettin ağa
Elinde duran bastonunu sert şekilde yere vurmuştu.
"Ne oluyor burada" diyerek hem torununa hem de Ali'ye bakmaya başladı. Gözlerini ikisinde çekmiyor dişlerini sıkıyordu. İki adam ise sadece
Mihrimah'a bakıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |