20. Bölüm

20

Sairsell
sairsell

Mihrimâh

 

Yattığım yataktan doğrulduğum vakit içimde bulunan kıpırtı kendini belli etmeye başlamıştı. Hissettiğim heyecan, ve korku birbirine girmiş sanki içime kenetlenmiş benimle bütün olmuş gibiydi.

 

Dün gece bastırdığım tüm duygular beni yerden göğe çıkardığı gibi, bir anda içinde sürüklemeye başlamıştı. Ali'nin yolunu gözleyen gözlerim, şimdi onun bana geldiğini görmek, bilmek beni mutlu ediyordu. Alışık olmadığım duyguların kölesi olmak üzere olduğumun farkına varıyor idim.

 

Aklıma yeniden o adamın deli bakışları geliyordu. O bakışlarda hissettiğim öfke, niçin bu denli onu esir ettiğini anlayamamıştım. O adamı ikinci defa görmüştüm. Ürkütücü bir yanı, vardı. Bana zıt olan bakışları, aklıma geldikçe hırçınlanıyordum. Savunmasız kaldığım vakit elimi tutan Ali'nin eli, ve kara bakışları beni tonlarca savunmasız yükün altından kaldırmıştı.

 

Ali ne güzel elimi tutmuştu. Savunmasız yanımı ardına alıp beni gün yüzüne çıkardım.Yorganın altından çıkarttığım ayaklarımı, beton ve hafif ince şirtenin üzerine bastığımda ayaklarımda tonlarca yük varmış gibiydi. Bazen bir bakış bile, üzerime bu denli tesir ediyor iken, duygularımın karmaşasından biraz da olsa çıkmak suretiyle, aklıma başka şeyler getirmeliydim.

 

Ali her yanı ile güzeldi. Benim elimi tutması, herşeyin onunla üstesinden gelmek kelimeler ile kurulamayan nadir şeylerden di.

 

"Mihrimah" dedi anam

 

Anamın sesi ile kendime gelmeye başladım.Ayağa kalkıp iki elimide birbirine kenetledim. Acaba anam ne diyecekti " Buyur ana..." Diye seslendim.

 

Gül anam aşağı katta elini tahta merdiven kenarına dayamış beni bekliyor idi.

 

"Kızım yemek hazır gel hayde"

 

O kadar zaman olmuş muydu?

 

"Tamam ana geliyom" dedim.

 

Odama yeniden girdiğimde üstümü değişip odamdan aşağıya indim. Artık vakit kışa çaldığı için yemeklerimizi sobalı oda da yerdik anam da oraya hazırlamıştı. Gündüz vakitleri kısalmış geceler hayli uzamıştı.

 

Odaya girdiğimde görüş alanıma nenem girdi. Ayaklarını, sedire uzatmış üzerine çektiği sofra beziyle soman ekmeği kesiyordu. Beni görünce kaşlarını çattı ve birşey demeden yaptığı işe koyuldu .

 

"Günün hayırlı ola" dedim

 

Nenem göz ucu ile bana baktığını gördüm, ama yeniden birşey dememiş di.

Anam da odadan içeriye girdi ve yanıma oturdu. Kahvaltı boyunca kimse birşey konuşmamıştı. Bu iyide olmuştu. Halen bulunduğum durumdan utanıyordum.

 

Ninem herşeyin farkında olduğunu varsayıyordum. Yoksa önünde sofra bile bırakmaz idi. Nenemin katı olmayan duruşu içimi ferahlatmıyor idi. Birşey demesi lazım değil miydi?

 

Belki de birşey demesi an meselesiydi.

 

Yüzünden birşey çözememistim. Nenem her zaman katı duruyor idi. Zaten yüzüne de fazla bakmamıştım. Anama sorsam olmazdı ondan fazlasıyla utanıyordum.

Hele dün gece olanlardan sonra kısa bir konuşma yaşasak bile ondan böyle birşeyi gizlediğim için belki bana kırılmış bile olabilir di. İnsan sevdasını nasıl dile getirir idi. Bizim buralarda ayıp olurdu. Anam ile hiç gibi konulardan bahsetmemiş idim. O da benimle yüz göz olmak istemediğini farkında idim.

 

Mutfakta işlerimi halledip, evin önüne çıktım. Güneş bu gün kendini hafif gösteriyordu. Ama dışarıda epey serinlik mevcuttu. Sonbahar içimi soğutsa da, bana farklı hisler hissettiriyordu.

 

Kapı ağzından Pınar'ın bize gelişini gördüm. Pınar beni görünce durdu sonra yeniden yanıma gelmeye devam etti.

Tam yanımda durdu ve kaşlarını çatmaya başladı.

 

"Mihrimah iyi misin" derken yüzümü inceliyordu. Yüzümde tebessüm oluştu.

 

"İyiyim" derken oda rahat bir nefes almıştı. " Akşam Ali geldi nasıl diye sorma çok uzun anlatması" derken şaşırmış ama şaşırmamış gibiydi ben yine de anlatmaya devam ettim. Zamanım yoktu her an birisi gelebilirdi.

 

"Hiç çekinmeden geldi ve elimi tuttu inanabilir musun? Kapıyı bir açtım Ali " derken başını salladı.

 

"Hiç şaşırmadın" derken elini uzatıp elleri arasına aldı.

 

"Bana kızma olur mu? Ben dün buradan çıkınca doğruca Ayten ablanın evine gittim, ve ona anlattım oda Mahir ağabeye demiş herhal" derken hayli şaşırdım. "Senin üzülmene yüreğim razı gelmedi benim" derken elimde ki sıcaklığı sıktım.

 

Tabi ya Ali'nin haberi nasıl olacaktı başka türlü.

 

"Pınar sen ne yaptın" dedim sesimde öfke yoktu ama bunu yapması hepimizi tehlikeye atması olmuştu.

 

"Bunu yapmam lazımdı Mihrimah, göz göre göre istemediğin adamla evlenmene razı gelemezdim" derken sesi kısıldı.

 

Suratını benden saklar gibi başka noktaya dikti. Gözlerime bakmaktan kaçınıyor aynı surette gözleri çatık bakıyordu. Pınar, her zaman benim iyiliğimi isterdi. Biz onunla birbirimizi kardeş bilmiştik. Korktuğum şey, o adamın Ali'ye ya zarar verecek olsaydı ne yapardım.

 

"Ya Ali zarar görseydi"

 

Sesimde olan hüzün ona yansıdı mı bilmem ama içim sıkılmış idi.

 

Pınar bir anda ellerimi tuttuverdi.

Yüzümü onun yüzüne çevirdim.

Gözlerimden akan hüzün onun gözlerine yansımış idi.

 

"Bunları düşünme artık, olan oldu anladın mı? Sevdanın önünde kimse duramaz." Oda sımsıcak tebessüm ettim.

Bir kardeş sıcaklığı hissetmiş idim sözlerinde, bir abla kucağı karşılamış idi. Benim ellerimde duran elleri şevkat veren bir duyguydu. Pınar benim için, benim karşımda durmuş idi. Bunu asla unutmazdım ben.

 

Gönlümde bir sızı mevcuttu.

Bilmediğim bir sızı, belki de bilmek istemediğim birşey idi.

 

Herşeyi başından sonuna pınara anlatmış idim. Pınar ara da yüzü değişiyordu. Farklı farklı şekiller alan yüzü en son ağzının açık kalışına şahit olmuş idim.

 

'Bu gözü kara olan adam sana abayı yakmış Mihrimah... Ali elini tuttu demek he bak sen hele iki sokak ötede neler olmuş ben en çok Hatçe kadına şaşırdım birşey söylemedi mi"

 

"Dedi demez mi ama suratıma bakmıyo ya o dokunuyor" derken kaşlarımı çattım. "Dokunmasın ona da zaman ver kolay şeyler değel" diye konuşuyordu hem kendine hem de bana hızına ve sorularına yetişemedim arkadaşım elini çenesinin altına koymuş kara kara düşünüyor idi.

 

Pınar elleri ile kolumu tutup bana biraz daha yaklaştı.

 

"Sen ne yürek yakan çıktın Mihrimâh iki adamın gönlünü çaldın ha" dedi sesi eğlenir tonda biraz yumuşak çıkmıştı.

 

Arkadaşıma gözlerimi devirdim.

Öyle birşey olmazdı. Öyle birşey olmasına sebebiyet bile veremiyor idim. O gün gördüğüm o adamla ve karşıma çıkan adamın bir tesadüften başka birşey olduğunu düşünmek bile istemiyordum.

 

"Öyle konuşma Pınar" dedim sesim biraz yüksek çıkmıştı.

 

Pınar başını sallamak ile yetinmiş idi.

 

Yere doğru eğilen Pınar, eliyle yerde duran testiyi aldı.

 

"Eyi madem ben çeşmeye gidiyorum" dedi ve arkasını tahta kapıya döndürdü. Açık kapının sürgüsünü çekip bana son bir bakış atıp gözden kaybolmuştu. Birşey demeden arkasında kala kalmış idim. İçimde beni sıkan hissi kulak ardı edemiyordum.

 

Yazardan

 

Zerda hanım ve Hamit bey sedirde oturmuş kahvelerini yudumluyor ve iki fasıl sohbet ediyorlardı. Kışın gelişiyor herşey duraksamıştı.

 

"Hey gidi Zerda hey yaşlandım gayrı" dedi Hamit bey hafif kederli gibi hissediyor bir yandan elinde duran tütünü tüttürüyordu. Tarlalar artık onu ziyadesiyle yoruyordu. Ali, askere gittiğinden bu yana herşeyle kendi ilgileniyordu. Bazen hesap kitaba uymuyordu. Ekim, biçim, gübreleme derken artık koca yüreğinin yaşlandığını kabul ediyordu. Kabul etmesine ediyordu ama elini çekemiyordu bir türlü. Torunlarına bırakacağı malı onun dünyalığıydı.

 

Diğer oğlu Akif, kaşık ustasıydı. Kendine ait bir yer açmış orada kaşıklarını, yapıp satıyor idi. Babası Hamit bey ile anlaşamadıkları bir nokta buydu.

Babasına sözünü sadece bu konuda geçirmişti. Kaşık sanatı onun için sevda idi. Akif, tarladan pek anlamaz, babasının işine elini pek sokmazdı.

Kara kara düşünen Hamit bey bir iç çekmişti.Cebinden köstekli saatini çıkartmış kaşlarını çatmış etrafına bakmaya başlamış idi.

 

"Senin bu oğlun nerede hatun yeni askerden gelmedi mi bu saat oldu ortada yok" çatık olan kaşlarını daha da çattı.

 

Zerda hanım gözlerini kocasından kaçırmış idi. Mahir'in Ali'yi çağırması ardından Ali kimseye haber vermeden evden ayrılmış daha da gelmemişti.

Yangına körük gitmek istemiyordu ama Ali için endişe duyuyordu. Oğlunun bu gün Mahir'in ardından yola koyulan bakışları hayrı alâmet değildi.

 

"Gelir bey Mahir geldi dediydim ya sana beraber çıktılar" dedi Kafasını eşine doğru sallayan Hamit bey tütünden bir tutam daha çekmişti ciğerlerine.

 

Ali, öfkesinden evin kapısının sert açılmasını engelleyememiş elinin ayarı ona zıt düşmüş etrafta gürültü oluşturmuş idi. Hamit bey sert açılan kapı ile yerimden kalkmıştı.

 

"Destur kimsin" diyerek hiddetle bağırdı.

 

Kandilin aydınlattığı suretle gördüğü yüzle daha dikkatli bakmaya başlamış idi. Ali, babasına doğru ilerlemiş karşısına dikilmişti.

Hamit bey oğlunun sert tavırlarının yanı sıra sinirli haline şaşırmıştı. Zerda hanım ayağa kalkmış Hamit, beyin önünde durdu.

 

"Derdin ne Ali bu ne celal" diyerek oğlunun önünde durdu. Ali, öfkeli bakışlarıyla babasının suretine bakmaya başladı.

 

"Ben bir karar aldım baba. Ya ardımda durursun ya da karşımda ben evleniyorum" Hamit Bey'in şaşkın suretine sinen merakla oğluna bakmaya başladı.Cümlelerin ardı sonu yoktu pat diye konuşmuştu laf dolandırmayı hiç sevmezdi kendini bildi bileli.

 

Hamit bey önce şaşırdı sonra cattığı kaşlarını indirdi. Ne mutlu bir haberdi bu böyle. Neden karşımda durursun demişti oğlu anlayamadı.

 

Kollarını dört nala açmıştı.

 

"Aslan oğlum benim" dedi Hamit bey

Yüzü aydınlanan adam bıyık altından tebessüm etmeyi ihmal etmiyordu.

Ali'ye doğru sarılacağı sıra da Ali bir adım geri durdu.

 

"Önce sözümü bitireyim" sert sesi etrafa dağıldı. Hamit bey şöyle dursun, Zerda hanımın içini kavurmaya başlayan his kendini belli etmeye başlamış idi. Eliyle kalbini tutan Zerda hanım hissetmiş olacak ki oğlundan yere indirmişti bakışlarını. Bu mutlu haber kulaklarında çınlamıyor aksine kalbini yasa boğuyor gibiydi. Neden böyle bir his yüreğine yeşermeş idi bilemedi.

 

Önce kafasını salladı Hamit bey.

 

"Evleneceğim kız bir ağa kızı değil baba!" dedi sesi tok ve kendinden emin çıkmıştı.

Hamit bey duydukları karşısında kaşlarını çatmıştı. Öfkelenen yanı, Ali'nin askere gittiğinden beri sönmüştü. Ali onun için bambaşka idi.

En çok kendine benziyor oluşu da buna dahil. Zerda hanımın ağzı bir karış açılmıştı.

 

Ali babasının değişen yüz hâliyle çatık kaşlarını indirmişti. Yüzüne alaylı bir gülüş serpmiş babasına doğru adımlamıştı. Hamit bey, sedire doğru adımladı ve gelişi güzel oturdu.Gün yüzüne çıkan Zerda hanım oğluna bakmaya başladı.

 

"Oğlum ağzından çıkanı kulağın duysun olacak iş mi senin o dediğin" derken Ali'nin söyledikleri kalbine inmişti kadının.

 

"Evet ana bu iş olacak! Ben yarın o kızı istemeye gideceğim eğer gelen olursa başım üstüne gelmeyen olursa da saygı duyarım."

 

Hamit bey oğlunun bu denli öfkeli yanına ilk defa şahit oluyordu. Zaman zaman, anlaşamaz olsalar da sonu hep tatlıya bağlanmış idi. Şimdi ne derse oğlunu kaybedecek idi. Bu gözle görülür şeydi. Ama ondan habersiz yapmamış kızacağını bilse hatta evlatlıktan red edileceğini bilse bile göze alıp babasının karşısına çıkmıştı.

 

Ne sözler söylemişti zamanında san şöhret, tarla... Hepsini yutacak mıydı? Kendi de bunu bilmiyordu. Sadece yere bakmakla yetiniyordu.

 

"Ali dün hele" dedi Hamit bey cebinden çıkarttığı tütünü dudaklarına bıraktı.

 

"Kimlerden bu kız" diyerek merakını belli etti.

 

"Koyuncular Hasan"

 

Zerda hanımın ağzı açılmış eliyle kapatıyor idi. Hasan koyuncu vaktin birinde onların yanına çobanlık yapmıştı. Sonra öldüğünü duymuştu.

Zerda hanım Hamit beye döndürdü bakışlarını. Olacak iş miydi? Ali'ye denk miydi Allah aşkına.

 

"Olmaz öyle şey ben kabul etmiyoruk" dedi Zerda hanım.

 

Hamit bey düşünceli bir şekilde oğluna bakıyor idi.

 

Ali, Zerda hanıma bakmaya başladı. Öfkelenen yüzü seğiren anası kendini belli ediyordu. Hamit beyden destek bekleyen Zerda hanım Hamit beyin sesi ile duraksadı. "Sen karışma" dedi Hamit bey.

 

Sonra Ali'ye döndürdü bakışlarını

 

Ali, babasından böyle bir tutum beklemediği için hayli şaşırmış idi.

Ama üstünde durmak istemedi. Umarım babası karşı çıkmazdı. Yoksa olacaklardan Ali sorumlu değildi.

 

" Tamam sen öyle uygun gördüysen oğul. Ne gerekiyor ise yapacağız " diyerek içine derince çektiği dumanı dışarıya bıraktı. Zerda hanım inanmaz gözlerle kocasına bakıyordu.

 

Ali babasından böyle bir davranış beklemediği için şaşırmış olsa da başını sadece başını sallamak ile yetindi ve odasına çıkmak için arkasını döndü.

 

"Bey sana diyom nasıl kabul edersin böyle bir şeyi" dedi Zerda hanım

Hamit beyden böyle bir tutum beklemediği için hayli şaşırmıştı.

 

Hamit bey, Zerda hanıma döndürdü başını. "Oğlumla arama gireyim deme Zerda, durduğun yeri iyi belle" diyerek ayağa kalktı."Şimdi odana çık ve beni yanlız bırak." Eline aldığı kehribar tesbihi çekmeye başladı.

 

Zerda hanım karşında sedire oturan Hamit beyden aldı bakışlarını ve öfke içinde oradan ayrıldı. Kocasının vardır bir bildiği diye düşündü kadın.

Duydukları karşısında değildi. Duyduğu isim karşısında, eskimiş gönlü hüzne bırakmıştı kendini.

 

"Koyuncuların Hasan ha" dedi sonra gülmeye başladı.

 

Öyle bir güldü ki, içi ezilmeye başlamış idi. Bir kaç hatıra içine musallat oldu.

Bir kaç anı, dünden bu güne sonra dudaklarından bir kaç cümle asıl oldu.

 

🌼

 

Yüceden mi geldin de sen seher yeli

Daha y

arim ellerinen gezer mi

Solmuş derler de gül benzinin iziği

Bugün yarim eskisinden güzel mi

O yar beni defterine yazar mı?

 

Solmuş derler de gül benzinin iziği

Bugün yarim eskisinden güzel mi

 

Bölüm : 10.02.2025 10:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Sairsell / Mihrimah / 20
Sairsell
Mihrimah

9.22k Okunma

403 Oy

0 Takip
21
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...