
Acılar insanı güçlendirir idi.
Küçük yaşımdan öğrenmiştim bunu. Yaşadığım onca yıl hayatın bana sunduğu hiçbir şeyi dalgaya vuracak kadar şımarık olmadım. Her şey gelip geçti ömrümden sadece kalan acılar bana yadigar kaldı oda beni olgunlaştırdı. Geceler bitmek tükenmeyen bekleyişler yaşardı. Benim bekleyeceğim bir şeyim dahi yoktu. O sabah eve dönmüştüm. Elimde bir şey yoktu.
Bir bendim bir de yaşadığım onca acı.
Ağabeyim sevindi
Gonca anam ise üzüldü bu duruma. İnsanın yüz ifadesi çok şeyi belli ederdi. Geleli iki gün olmuştu. Şerife ana gelmişti hatta kucağın da Ahraz vardı.
Hakkı ödenmezdi.
"Kendi anamdan görmediğim analığı yaptın bana" derken Gonca anamın suratı bozuldu ve kalkıp gitti yanımızdan. Şerife ana yanına oturmuş gözü yaşlıydı. Anlıyordu hep halimi.
"Gel etme evine dön yuvana dön yavrum"
"Dönemem anla beni ana" derken gözlerinde ki yaşı sildirdim. Ahraz bana tırmanırken kucağıma gelmek istedi ve onu hemen aldım. Başını hemen göğsüme yasladı. Beni özlemişti çünkü sürekli kucağımda duruyordu. Bende onu en çok onu özlemiştim. Gözüm yaşlıydı çünkü en çok Ahrazı bırakmam içime dokundu. "Bakma sen deli oğlana yine bir şey etmiştir" dediğin de yine beni ezdirmemeye çalışıyordu.
"Etmedi ana" dediğim de bana inanmadı.
Başını iki yana salladı hemen.
"Soracağım ben ona da eve geldiği yok ki" derken derin nefes aldı hemen.
"Sorma bir şey ana hakkımızda hayırlısı buymuş " derken sesim titredi hemen. O kadar zordu ki Şerife anayı bu halde bırakmak lakin dayanamıyordum. Her şey bu denli üzerime gelmek zorunda değildi.
"Pınar eğer eskiler önünüze çıkıveriyorsa unutur yavrum."
"Ayten abla hep aramızda olacak ana o hala karısına..." derken Ahraz'a baktım hemen. Anasının ismini duyunca daha da dikkatli baktı yüzüme benim.
"Onun tek karısı sensin o değil" derken oldukça sinirlenmiş olacaktı. "Yetti gayrı canıma. Öldü ve bitiverdi neyin derdine düştü benim bu oğlan. Gözünün önünde ki nimeti nasıl görmez." derken sinirli sinirli söylendi.
"Bitmiyor demek ki ana. En azından yol yakınken..."
"Ağzına alma o kelimeyi Pınar, ben halledivercem bu işi sen dur hele ölmüş gitmiş kadına neler diyivericem şimdi tövbe yarabbim"
Mahir beni hala boşamamıştı. O gece çekip gitmişti ben de iki gün önce sabah gelmiştim. Şerife ana ve Ahraz gittiğin de Gonca ana ve Hasan ağabeyim girdi odaya.
"Yaşlı kadını yalvartıverdin yazık değil mi?"
"Ana" diye uyardı Hasan ağabeyim onu hemen.
Omuz silkti. "Ne yalan mı?"
"Bana yazık değil mi?" diye bağırdım. İkisinin de şaşkın gözü bana değdi. "Onca yıl bana söylemediniz gerçek ailemin kim olduğunu! Bana yazık değil miydi?! Senin sevgisizliğini onca yıl çektim de suçu kendimde aradım." diye haykırdım. Gonca anama doğru sarsıldı yerinde. "Düşmana bile yapılamayacak analığı yaptın sen bana Gonca hanım. Ele bile böyle yapılmaz be övün kendinle beni bu hale siz getirdiniz?! Beni ezik büyüttüz siz!" derken ana dediğim kadın çıkıp gitti odadan. Zoru görünce hep kaçıp giderdi.
Ağabeyim kaldı.
"Onda da gidip birine sevdalandım. Kimsenin sevmediği gibi sever sandım. Kimsenin bakmadığı gibi bakar sandım. Lakin o bana bir defa bakmadı. Ne yazık değil mi? Ağabey. Yaktığınız canımı sizden daha çok yakan oldu." derken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Omuz dahi istemiyordum.
"Hala mı"
"Hala ağabey hala"
Kalkıp gittim odama hemen. Tüm bedenim isyan edercesine haykırdı yanlızlığımı.
Onsuzluğumu!
Lanet ettim kendime daha iki günden özlemekten boğulacaktım.
Tıkandım.
Ben bu adamın nasıl unutacaktım. Bana dokunuşları, göz göze gelişlerimizi. Elimi tutup uyuduğu geceleri nasıl unuturdum. Kendimi unutmak istedim, belki o vakit unuturdum bu sevdayı. Silerdim her şeyi.
O an kalbimde bir sızı oluştu.
Unutmak istemiyorum ki...
O gün geçti.
Konu komşu duymuş olacak ki gelmeye başladılar durumu. Ne odamdan çıktım ne de kimse ile konuştum. İçime oturan koca bir yanlızlık vardı. Öfkelendim en çokta kendime. Tüm bedenim kayıp gidiyordu elimden.
Hasta olmuştum.
Ne midemde yemek duruyordu ne de başım yastıktan kalkıyordu. Halim yoktu. Kendi derdime yanıyordum. İçim bir şey almıyordu.
"Sevdaya mı düştün kızım sen" diyip yanıma gelen Gonca anam oldu. Yastıkta dağılan saçlarımı okşuyordu. Artık gözlerimi açacak dermanım dahi yoktu. Kaşığı çorbaya daldırıp ağzıma uzattı lakin almadım.
"İstemiyorum bir şey"
"Aç aç olur mu hiç? İyileşmezsin" dediğin de onu dinlemedim. Yisem çıkarıyordum o halim hepsinden kötüydü. Ağabeyim de anamın arkasından geldi ve ateşimi kontrol etti. "Böyle olmayacak gel sağlık ocağına götüreyim" diyince kabul etmedim. Çünkü hareket edecek dermanım dahi yoktu. Gonca anam odadan çıktı ve ağabeyimle başbaşa kaldım. Ona sormaya cesaret edemesem de sevdiğim adamı çok merak ediyordum. Neredeydi? İyi miydi?!
"Yakın vakitte şehire dönmek zorundayım. Aldığım izin bitti gülüm. Seni de götüreceğim sana söz yepyeni hayatımız olacak. Onu unutacaksın."
Unutmak istemiyordum.
Yine ağlamaya başladım. Ağabeyim de anlamadı halimi. Belki de çocukluğuma verdi.
Gece oldu.
O gece ıssızdı.
Ağlamalarım dindi lakin kapının çalmasıyla gözlerimi araladım. Bu saatte gelen kimdi?! Yeniden çalınmaya başlayan kapı bu sefer yumruklandı da.
Korkum gün yüzüne çıkarken derin bir nefes alıp yataktan kalkıp gaz lambasını yaktım. Ağabeyimin odasının kapısı açıldı ve hızla içeriden çıktı. Dış kapıyı açarken bağırış sesleri duyuldu.
"Ne oluyo lan gece gece hayırdır sen"
"Karımın almaya geldim."
Mahir'in sesini duyduğum da gözlerim yaşardı. Sesini bile çok özlemiştim. Yüreğim pare pare oldu.
"Ne karısı lan" diye bağıran ağabeyimdi. Gonca anamda başına başörtü bağlamış onların yanına gidiyordu. Kapıyı açmadım lakin sesleri duyuyordum.
"Pınar..."
"Bağırma ulan milletimi toparlayscaksın başımıza rezil herif daha ayakta duramıyorsun bir de karım diyorsun" diye bağırdı ağabeyim. "Ali Allah aşkına al götür şunu"
"Gitmem. Benim karım buraya getir yoksa elimde kalacaksın Hasan"
"Kim kimin elinde kalacak lan. Gecenin yarısı kapıma dayanıp karımı ver diyen sen değil misin?! Hayırdır Mahir?" Yumruk sesiyle odamdan dışarıya çıktığım da ayaklarım yalınayak üstümde ipince gecelikle onların yanına koştum Mahir'i yerde yatarken buldum. Ali de onu kaldırmaya çalışıyordu. Hasan ağabeyim ise başında durmuştu.
Hemen yanlarına gidip Mahir'in yanına eğildiğim de gözleri gözlerime düştü. Sanki aramızda şimşek vardı da tüm gücüyle çaktı sandım. O denli bir hal almıştı ki durum. Şiddetle çarpan yüreğim. Özlemle yanan gözlerime lanet okudum. Bu halde bunu mu düşünüyordum! Gözlerinde küçük bir tebessüm geçtiğin de oraya asılı kaldım sandım bir an. Hasan ağabeyimin sesiyle kendime geldim.
"Ne işin var senin burada Pınar, çabuk odana" gözlerimiz arasında o kadar uzun bir o kadar da yakın bir bağ vardı ki.. Ağabeyim kolumdan tutup beni kaldırdığında son buldu. Mahir hiddetle yerinden kalktığın da beni elimden tutup arkasına çekmesi bir oldu. Ne yaşıyordum ben?!
Ne oluyordu?
"Hasan sabrımın sınırındayım lan. O hala benim karım." derken elimi koca elinden çekmeye çalıştım lakin buna müsade etmedi.
"Kardeşimi alıp götürecem Mahir, bunu sana demedim mi? şimdi defol git" derken Mahir eliyle onu durdurdu.
"Onu bana dediğin de..." Bana döndü yine bakışları ile yakıp geçti beni. "Onunda istediğini söyledin." Bakışlarım Hasan ağabeyimi buldu hemen. Ben böyle bir şey mi söylemiştim? İyi de niçin yalan söyledi ki.
"Ağabey" diye mırıldandım. Ağabey ne kadar suçluysa oda o kadar suçluydu.
Elimi yeniden onun koca elinden çektiğim de yine müsade etmedi. "Bırak elimi acıyor" dediğim de bana döndü ve gözlerini gözlerime değdirdi. Elimi bıraktığın da o kısa bir anda dudaklarımı, açıkta kalan boynumu ve ayaklarıma doğru uzandı hemen bakışları. "Bu halinde ne donacaksın" diye hiddetle söylendi.
"Mahir kardeşimi boşayacaksın ve yeni bir hayat kuracam ona" derken bakışları bakışlarımdan çekildi. Hasan ağabeyimin de tersi pisti.
"Karımın yani benim yanımdır alıp götüreceğim" derken başımı iki yana salladım.
O bunu görmedi.
"Ağabey..."
Tüm bakışlar bana döndü lakin ben bir tek ağabeyime döndüm.
"Onunla konuşacağım bize müsade edin" derken ağabeyimin kararsız kaldı lakin kabul etti. Mahir'in gözlerinde ışık gördüm lakin o benim gözlerimi kör etmişti çoktan.
"Ben ağabeyinle gitmek istiyorsun diye..."
Koca adamı karşımda açıklama yaparken görmek beni şaşırttı. O böyle bir adam değildi. Bırak açıklama yapmayı karşımda durup bana bakmazdı bile şimdi ne olmuştu?
"Sormadın" derken bakışları dudaklarıma düştü sonra toparladı hemen kendini.
"Sormadım" diye tekrarladı beni hemen. Ağırca yutkundu çünkü hata yaptığının farkında olması beni şaşırttı.
"Eğer sorsaydın cevabını alırdın. Sen benden kaçtın ve beni yokluğunla cezalandırdın şimdi niye geldin Mahir! Yarama bakmaya mı yoksa bu acının beni hala öldürüp öldürmediğini kontrol etmeye mi bak yaşıyorum." bana yaklaştı lakin elimle aramızda mesafe koydum hemen.
"Pınar biliyorum haksızım."
"Haklı olup olmaman değil ki önemli olan beni suçsuz yere cezalandırmandı. Kendimi ne kadar suçlu hissettim haberin var mı senin? Tüm yaralarını dindirmeye razıydım lakin sen beni ölmüş bir kadınla cezalandırdın Mahir, kendimi de affedemiyorum seni de..."
Yanından geçip gidecek iken durdurdu beni hemen.
"Yeniden yaşadığımı hissettim" derken derin bir nefes aldı.
"Yeniden yaşamak değil. Sen hala ölmüş biriyle yaşayan birisin." derken gözyaşlarım yanaklarımın kenarından akıp gidiyordu. Onu böyle kabul etmiş olsa da dayanmak bana azap veriyordu. "Hayır" dediğin de başını kaldırdı ve havaya baktı. "Lanet olsun ki hayır" diyip gözlerini yumdu hemen. "Onunla değil seninle yaşıyorum." derken bile inanmak istedim lakin içim tutuyordu beni.
"Git" dediğim de kolumdan tutup beni durdurdu yeniden. "Hasta olacaksın şu haline bak incecik" diyip ters ters baktı.
"Git artık" pencerelerde yanan kandilleri gördüm. Millet bizi izliyordu. Bu durum utanmama sebebiyet vermişti. Ali yanımıza geldi o sıra da Mahir'in koluna girdi hemen. "Hadi gel kardeşim gidelim" diye onu götürmeye çalıştı. Mahir buna itiraz eder gibi olsa da dolan gözlerimi görüp vazgeçti. Bana doğru yaklaşıp kulağıma doğru fısıldadı.
"Sen benim kadınımsın o dingil ağabeyin seni köyün dışına dahi çıkartamaz" diyip gittiğin de ardından baktım. Uzun ve heybetli boyuyla Ali onu zorla götürüyordu. Eve girdiğim de kapıyı ardımda kapadım ve ağabeyim ile göz göze geldim hemen.
"Neden yaptın bunu söylesene" derken gözümden yaşlar akmaya devam ediyordu. "Neden yalan söyledin ağabey" derken güvensizliğim önümü kesti hemen. Ağabeyim başını çevirdi hemen.
"Öyle olmak zorundaydı. Seni kaybetmek istemedim." derken dengem şaştı.
Seni kaybetmek istedim lakin seni paramparça etmek uğruna ona verdim.
"Pes" diyip yanından geçerken kolumu tuttu. Gelen geçen beni tutuyordu yeter artık diyip kolumu çektim.
"Köyde herkesin dilinde gülüm hala karısının mezarına gidiyo diyolar hala karısına sevdalı Mahir, daha fazla orada durup kendine eziyet etmene gönlüm razı gelmedi inan." Sahte bir tebessüm oldu hemen dudaklarımda ve yanından geçip gittim. Artık değil dayanacak gücüm kaldıracak hal bile kalmamıştı bende. Tüm gece düşündüm.
Günler çok çabuk geçiyordu.
Geçiyordu geçmesine lakin bende bir tuhaflık vardı. İştahım kesilmiş halden bile düşmüştüm. Kötüydüm. Ağabeyimin tüm ısrarlarına rağmen hala hekime gitmemiştim. Yataktan dahi kalkamıyordum. Durumum çok kötüydü. Gonca anam dahi hep telaş yapmışlardı. Getirdiği çorbayı zor bela içim bir kaç dakika sonra da azıcık toparlanmıştım. Lakin yine de dengem yerinde yoktu.
"Gel hekime gidiverelim kızım" diyen anamla şaşırıp kaldım. Bu günlerde benimle ilgilenmesi oldukça tuhafıma gidiyordu. "İstemem" dediğim de el mecbur kabul etmişlerdi. Hasan ağabeyime hala kızgındım çünkü Mahir'e söylediği yalanım hiç bir izahı yoktu benim nezdimde. Benim ona olan hislerimi bildiği halde buna sebep olmuştu.
Odamdan çıktım. Vakit daha öğlen olsa da etraf buz gibiydi. iki katlı bir evimiz vardı. Bu evde odam aşağıda olduğu için direk verandaya çıkıyordu. Keskin hava tüm bedenimi dondursa da iyi gelmişti. Ahraz burnumda tütüyordu. Öyle çok özlemiştim ki gülüşlerini anlatamam.
O gün geçip gitti. Mahir'den ses dahi yoktu. Hasan ağabeyimin işten aldığı izin dolduğu için dönmeleri lazımmış öyle diyordu. Şehirde ev tutmuşlar içini dayayıp döşemişlerdi. Asker arkadaşı Akif onlara epey yardım etmişti. Ağabeyimin iknaları sonucu gitmeyi kabul etmiştim. Hem gitmesem ne yapardım ki bir başıma koca köyde. Sabahtan tüm hazırlıkları yaptı ağabeyim. Şehirli arkadaşı da almaya gelmişti bizi.
Arabayı yüklediler sonra yola çıkıldı. Daha köyün çıkışına varmadan sanki nefes alamayacak gibi olmuştum. Çünkü sevdiğim adamın varlığın dan hep biraz daha uzaklaşıyordum.
Gidecektim.
Kim bilir bir daha göremeyecektim. Araba aniden durunca önüme döndüm hemen. Ağabeyim hızla indi arabadan ne oluyordu.
"Kim bu adam Gonca abla" diye sordu şoför koltuğunda oturan adam Akif. Gonca anam bana bakıp kaşlarını çattı hemen. "Damadım oluverir" O sıra kapım açıldı ve karşımda boylu poslu Mahir'i gördüm. Beni kolumdan tutup kaldırdı hemen. İyi de nereden duymuştu ki gittiğimizi.
"Sen benim karımın nasıl götürürsün dalyanak" diyip ağabeyimi yakasından tuttu. Ağabey'de kalıplı bir adamdı lakin Mahir gibi değildi.
"Mahir adamı deli etme lan" diyen ağabeyime döndüğü gibi bir kafa atıp yere yığarken beni arkasına aldı hemen. Ağzımdan kocaman bir çığlık koptu çünkü ağabeyimin burnundan kan boşalıyordu sanki. Akif denen adam da indi ve Mahir'e vurmak için elini kaldırdı lakin Mahir hızla onu ittirdi.
Adam sertçe yere düştü.
"Ne yapıyorsun eşkıya mısın sen ya bırak beni"dediğim de içim kan ağlıyordu. Onca yıllık sevdiğim adama kullandığım kelimelere benim canımı yaktı.
"Sayende" diye yüzüme tısladı. Ağabeyime yardım edecek iken beni var gücüyle tutup yürütmeye başladığında ona engel olmak istedim lakin olamadım.
"Ağabey ne olur bırak beni"
"Bırakayım da git değil mi?! Hala karımsın sen benim bunu yapacak cesareti nerden alıyorsun yoksa o ağabeyin olacak adamdan mı?" derken Hasan ağabeyim kalkmak istese de Gonca ana müsade etmedi ona. Burnuna yazmasını bastırdı ve bana doğru döndü.
"Git artık Pınar, yeter oğlumun başını yaktığın" diye bana bağırdığın da olduğum yerde kalakaldım. Ne diyordu bu kadın. "Sırf seni almak için döndü buraya. O kadar diyiverdim bize yarardan çok zarar verdi diye beni dinlemedi." O an yine yanlız kalmış yine terkedilmiştim ben.
Mahir bir şey demeden beni yürütmeye başlarken arkamı dönüp ağabeyime baktım lakin o sadece yere bakıyordu. İçim yanıyordu ya benim. Yine terkedilmiştim.
Yine bırakılmıştım.
Hep böyleydi ya. Hep acıyan kanayan taraf bendim ya. Yürüyecek dermanım yoktu. Çünkü halim takatim kalmamıştı. Midem yeniden kasıldığında elimle Mahir'i tuttum hemen. "Dur ne olur" demeye kalmadan içimde ki safrayı çıkarttım. Çünkü iyi değildim. Kendimi kaybettim o an. Yer ayağımın altından kayıp gitti.
Gözlerimi araladığım vakit başımda bekleyen Şerife ana ve kucağın da Ahraz. Diğer yanımda ise kocam vardı.
"Pınar ne oldu sana yavrum iki günde gül gibi solmuşsun" diyip yanıma yaklaştı ve ateşimi kontrol etti. "Ana ben hekim alıp geleceğim" diyince Şerife ana ona mani oldu. "Duruver hemen oğlum ben ona çorba yapıveririm bir şeyi kalmaz" derken gözlerim yeniden kapandı. Tüm bedenim üşüyordu.
Zorla uyandırıldım. Mahir üstümde ki elbisenin düğmelerini açmıştı. Şerife ana ise alnıma ıslak bez koyuyordu. "Böyle olmayacak Mahir gidiver oğlum köyün ebesine alıp geliver"
"Kız yanıyor Allah aşkına"
Beynim zonkluyordu sanki o an için. Ne diyorlardı bilmiyorum lakin bir kadının sesi doldu kulaklarıma.
"Hemen sağlık ocağına götürelim. Hekimin evi hemen karşısında"
"Ana sen evde kal, küçük çocukla ne edeceksin oralarda"
"Ah güzel gelinim nazara geldi benim"
O gece yeniden kucağa alındım ve bir arabaya bindirirdim. Başımı okşayan bir el vardı. Saçlarımı Şefkat ile tarıyordu. Eli yanağımı ve ateş gibi yanan dudaklarımı okşuyordu. Hiddetli nefesleri yüzüme vuruyordu. "Biraz daha bas koçum" dediğin de gözlerimi hafifçe araladım.
"Mahir..."
"Burdayım seninleyim" diye fısıldadı kimsenin duymasını istemiyordu.
"Yine gidecek misin?" derken küçük bir hıçkırık koptu dudaklarımdan.
"Hiçbir yere gitmem"
"Yalancı"
"Ne zaman yalan söyledim ki"
"Ben varım dediğin de sen hiç olmadın ki"
Derin bir iç çekti.
Sonrası karanlıktı.
Sesler uğultu halinde geliyordu.
"Bir şey demeyecek misiniz karıma ne oldu. Niçin kendinde değil hala"
"Beyefendi lütfen sakin olun. Geldiğinizden beri bu kaçıncı sorunuz. Elimizden geleni yapıyoruz"
"Oğlum sakin ol karın iyi olacak"
Mahir'in homurtusu geldi kulağıma hemen.
"İstersen git hava al sakinleş" bana epey yabancı ses konuştu. "Ben buradayım." Bu konuşan bize gelen ebe kadın olmalıydı.
"Bırakamam bir an bile" dediğini duydum. Elimi avucunun içine aldı. Kolumda küçük bir acı hissettim. Sonrası ise tamamen karanlık.
Kendime geldiğim de sabah ezanı okunuyordu. Tüm bedenim zelzeleye uğramış lakin yine de iyi olmuştum. Elimin üstünde Mahir'in eli vardı. Oda gözlerimi kapamıştı.
"Mahir" diye fısıldadığım da gözleri direk açıldı ve beni buldu. Oturduğu yerden ayaklandı hemen.
"Nasıl oldun ağrın var mı?" Hemen ateşimi kontrol etti. Siyah gözlerinin altı morarmıştı. Kandil odayı hafifçe aydınlatıyordu. Dışarısı henüz aydınlanmaya yeni başladı.
"İyiyim..."
Etrafa bakındım. Sağlık ocağındaydım. Yanıma hemen tombul orta yaşlı bir kadın geldi.
"Kızım uyandın mı" diyip hem koluma bağlanan sıvı şeyi kontrol etti hem de ateşime baktı. "Ateşin de düştü."
"Ne oldu bana böyle"
"Hiçbir şey hatırlamıyor musun?"
Başımı olumsuz anlamda salladım. Elimi Mahirden çekecek iken izin vermedi. "Çokta güzelsin nazara mı geldin yoksa" derken hayli utandım o halimle dahi. Mahir'e bakmadım lakin uzun boylu bir adamda geldi hemen.
Beni muayene etti.
"Mahir bey bize müsade eder misiniz?" derken Mahir sertçe adama bakıyordu.
"Sebep?"
"Özel bir kaç soru soracağım da"
Zor bela çıkan Mahir'in ardından ebe de çıktı hemen. Hekim bana bakıp tebessüm etti.
"Bu köye yeni atandım lakin bu adam kadar sabırsız ve öfke dolu biriyle hiç karşın karşıya gelmemiştim" dediğin de kaşları hala çatıktım.
Haklıydı.
Karnıma baskı uygularken hafifçe bir ağrı hissettim.
"Ağrınız olunca söyleyin lütfen"
"Orası ağrıyor"
"Ne sıklıkla adet oluyorsunuz?"
"Ay başımı mı"
"Evet"
"Ayda bir defa oluyom"
"En son ne zaman oldunuz gününü söyleyebilir misiniz" diyince eline küçük bir kağıt aldı. En son bir buçuk ay önce olmuştum lakin geçenlerde olacağıma dahil bir ağrım vardı. Gelmişti lakin bir günde kesilmişti. Bende üstünde durmadım.
"Bir kaç gün önce bir gün geldi sadece" derken çekindim. Hekim başını salladı ve ebeye seslendi hemen.
"Muazzez hanım aşağıdan bir kontrol edebilir miyiz. Ben de dışardayım" diyip çıktığın da ne dediğini anlamadım. İnşallah kötü bir şeyim yoktur diye iki dua okudum yerimde.
"Kızım müsaden varsa alt bölgenden kontrol edeceğim. Benden sakın çekinme olur mu?" diye sorarken başımı salladım.
Korkuyordum.
Ağlamamak için dudaklarımı ısırdım. Acılı bir durum değildi lakin içime sokulan parmakları hariç.
Kadın başını kaldırdığın da bir şey demeden bana toparlan demişti. Ben de hemen toparlanıp bedenimi sedyeden kaldırdım. Kısa bir süre sonra içeriye Mahir girdi. Bana doğru gelip yanımda durdu ve başımı iki yandan tutup dudaklarını alnıma yasladı ve beni göğsüne dayadı. Tüm bedenim ve gevşedi. Onu o kadar özlemiştim ki kokusu burnuma dolunca sebepsizce gözlerimi kapadım. O sıra da hekim ve ebe hanım içeriye girdi. Kendimizi birbirinizden çektik.
"Kötü bir şey mi var" diyen Mahir idi. Ebe ve hekimin yüz ifadesi sabitti. Mahir'in büyük elini tuttum. Oda bundan memnun olmuştu çünkü parmakları ile kenetledi beni.
"Aksine" diye konuştu hekim beyfendi.
"Karınız gebe"
Şiddetle çarpan bir kalbim vardı o an. O denli mutlu o denli hüzünlü bir de o denli karmaşıktım ki ben anlatamam. Elim buz kesti. Sesim soluğun kesildi. Ellerim karnıma gitti hemen.
Orada mıydı?
Sevdiğim adamdan bir parçamı taşıyacaktım ben şimdi.
"Baksanız ya şunlara hayli şaşkına döndüler" diyen Ebe ile kendime geldiğim de çatık kaşlı hekimin bile güldüğünü gördüm. Mahir'e bakmaya cesaretim yoktu. Onlar odadan çıkarken başbaşa kaldık.
"Pınar..." deyip sedyeye yanıma oturdu. Tüm kalıplı bedeni dışarda kalsa da bana uydu. Alnımın üzerimde bir buse hissettim. Başımın üstünü öpüp kokladı.
Alnını alnımdan kaldırdı ve gözleri gözlerimin içine değdi.
"Bu bir muzice tıpkı senin hayatıma girmen gibi" derken büyük eli göbeğime kondu. İçimi okşayan varlığı tüm şefkati verdi bana.
"Sen yarama yar oldun da ben kanayan yarana derman olamadım"
Mahir
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |