
Zeynep gidecekti.
Şerife ana yalvarsa da gitmeyi kafasına koymuştu.
"Ağabeyim için buna mecburum Pınar, Yavuz şikayetten vazgeçeceğini söylüyor" dediğin de onu durdurdum. Elini tutup kendime çektim.
"Zeynep Mahir bir yolunu bulup çıkar lakin sen o adamla devam edemezsin" derken benim de yaşlar gözümden akıyordu. Onunla kötü bir geçmişimiz olsa da o her şeyden önce bir kadındı ve bir kadın bunları hak etmiyordu. Şerife ana da benden farkı yoktu.
"Kızım etme kendine bunu adam dediğin el mi kaldırır kadınına" derken kucağında Ahraz ağlıyordu. Şerife ananın yaşları dinmek bilmiyordu. "Allah'ım haneme gelen onca huzursuzluk reva mı" diye ellerini göğe açtı. "O yere batacası kadının dediklerini duymadın mı ha Zeynep"
Zeynep içli içli ağlıyordu. Eli istememsizce karnına gittiğin de gözleri gözlerime değdi.
"Zeynep" diye mırıldandım. Anlamıştım halini anlamasına lakin içim yanmıştı.
"Gebeyim ben ana" derken derin bir nefes alıp elinin tersi ile yaşlarını sildirdi. Şerife ananın ağlaması kesildi bir anda.
"Olsun" dedi bir anda. O an anladım ki bir ana sahip çıkmalıydı evladına. Benim anam bildiğim kadın beni kovarken ki sözleri geldi hemen aklıma. "Ağabeyin var Mahir'im sahip çıkar" dedi Şerife ana da lakin Zeynep bir tepki vermedi. "O it gebe halinle mi etti sana bunları" kendini tutamadam söylediği cümleler hasar bırakmıştı.
"Bilmiyordu..." diye mırıldandı.
"Zeynep aklımı başına devşir kızım gidersen ağabeyin gelip almaz seni bilesin." dediğin de derin bir nefes aldı Zeynep.
"Benim yanım kocamın yanı ana"
O gün Zeynep gitti. Şerife ana içerlediği acıyla kendini yere attı. Ne konuşuyor ne de yemek yiyordu. Halden düşünce onu odasına götürüp yatırmıştım. Kucağıma aldığım Ahrazla beraber sedirli odaya geçtik. Her şeyden habersizdi. Onunla oyun oynarken bana bakıp bir şeyler diyordu. Sürekli kucağıma gelmek istiyordu. Akşam üzerine doğru yaptığım çorbadan götürdüm Şerife anaya lakin hala uyanmamıştı.
Tam çıkacak iken dış kapı açıldı hemen. Gelen Mahir'di ne kadar üzülsem de şimdi yüzümde güller açıyordu. Kendimi tutup yerimde kaldım. Ona sarılmak ne kadar özlediğimi dile getirmeyi kenara ittim. Beni görünce duraksadı kısa bir an için. Bana doğru yürüdü ve karşımda durdu. Kucağımda ki kız babasına uzandı hemen. Mahir kızını kucağına aldığında kokusu doldu burnuma gözlerini kapamamak için direndim. Tam arkamı dönecek iken beni bileğimden kavradı ve olduğum yerde sabitledi. Dudakları ansızın alnımı bulurken eli bileğimden karnıma doğru savruldu. Göbeğimi okşadı. "Nasılsın hatun bebeğimiz nasıl?" derken içim de kopan tufan tam anlamıyla beni kavurdu. Kalbim desem onun yokluğunda dahi hızla atarken varlığıyla duracak gibiydi.
Kucağında ki ahraz sesler çıkarıyordu.
"İyiyiz" diye mırıldandığım da eliyle çenemi kavradı ve başımı kaldırıp simsiyah gözlerini gözlerime sabitledi.
Yeşil gözlerim onun siyah gözleriyle bir bütün olurken nefesim kesildi sandım. O kadar hasretle bakıyordum ki ona o sırada bakışımızı bozan Şerife ananın sesi oldu. Kucağında ki Ahrazı bana verdiğin de anasının odasına doğru yürüdü hemen.
"Kim geliverdi yavrum"
Kapıyı açıp içeriye girdi onun ardından da ben girdim.
"Benim ana"
Şerife ana yataktan hemen doğruldu ve ağlamaya başladı.
"Mahir'im evladım"
"Zeynep nerde" diyen tok sesi odada yankılandı. Şerife ana ile bakışlarımız bir oldu o an.
"Gitti" dediğin de derin bir nefes aldı lakin iyi değildi.
"Nasıl gitti" Mahir'in tok sesi etrafta yankılandı. İnanmıyordu ya da nasıl izin verdiğimizi sorguluyordu.
"Tutamadım kocasına gitti."
"Kocasına mı" diyince hayli sinirlenmiş olacak ki gür saçlarını geriye ittirdi. "Buna nasıl izin verirsin ana" diye bağırdığın da Ahraz da babasının sesinden korkmuş ağlamaya başlamıştı.
"Dinlemedi oğul ne ettimse engel olamadım Nuh dedi peygamber demedi"
"O dalyanak neden şikayetini geri aldı anlaşıldı eceli elimden olacak" diyip odadan çıktığın da Ahrazı hemen Şerife anaya verdim ve peşinden gittim. Ben yemenileri giyerken o çoktan çıkmıştı bile kapıdan.
Karanlık sokaklardan geçerken etrafın sessizliği zindan gibiydi. Akıl edip gaz lambasını da almamıştım lakin evlerin kapılarında asılan kandiller az olsa görüşlerimi aydınlatıyordu. Mahir yoktu ve çoktan gitmişti.
Evlerin o tarafa geldiğim de Mahir'i gördüm. Yavuz'un babasıyla konuşuyordu.
"Yapma oğlum o cahillik etmiş bir daha karısına el bile kaldıramaz"
"Zeynep bu kapıdayken bu sözleri etseydin eğer başım üstündeydi lakin hiç birinize itimatım kalmadı. Bu namertin eceli olacağım." diyip kapıdan içeriye girecek iken adamın sözleri kocamı durdurdu.
"Oğlum yapma etme kardeşin gebedir yeğenini babasız mı bırakıvericen."
İşte o an Mahir durdu. Onun arkasında durdum çünkü yanına gitmeye cesaret dahi edemezdim. "Bir hal çaresine bakarız." O an Zeynep içerden çıktı. Onun ardından da Yavuz.
Gözü yaşlıydı ve ağabeyini görünce kendini zor tuttuğunu anladım. Adımları ağabeyinin önünde durdu.
"Ağabey" derken gözlerimde ki yaş aşağıya doğru süzüldü. O denli kötüydü ki bu an. "Ağabeyim" diyen Mahir'in bile sesi titredi.
"Seni almaya geldim."
"Gelemem ağabey"
"Bu itten mi korkuyorsun Zeynep" diyip Yavuz'u gösterdi. Eli yüzü yara için de olan adamın da yüzü aşağıya eğilmişti. Pişman olsa da yaptığı hata affedilecek kadar küçük değildi. "O bebeğimin babası" diyince Mahir derin bir nefes aldı ve kardeşinin kolunu tuttu.
"Dellendirme beni Zeynep, gel diyorsam geleceksin" "Gelemem" diyen Zeynebin bakışları beni buldu hemen sonra çekti gözlerini.
"Bir daha gelmem Zeynep."
Mahir son bir umut kardeşine baktı lakin onun da yüzü yerdeydi. Dudaklarından bir küfür çıktı ve arkasını döndüğü gibi benimle göz göze geldi. "Ne işin var burada" diye benim duyabileceğim bir şekilde kızdığın de bileğimi tuttu ve beni de yürütmeye başladı. "Kadın başına bir de bu kılıkla" diyince üstümü kontrol ettim. Sıradan ince bir entariydi. Öfkesi bana değildi biliyordum lakin canımı acıtıyordu bileğim de tuttu eli.
"Ben"
"Sakın konuşma ve önüme düş" derken hala beni hızlı yürütüyordu. Sokakları hızla geçip giderken konağa geldik. Büyük dış kapıyı açıp hemen içeriye girdik. Merdivenlerden yukarıya çıkıp beni odama soktu.
"Tek kelime etme" deyip odadan çıktı.
O gece bekledim.
Sabah'a karşı geldi. Odaya geldiğinde hemen kapadım gözlerimi. Kısa bir an içinde duraksadı ve sonra üstünü çıkarmaya başladı. Göz ucuyla ona baktığım da sallandığını gördüm. Sanırım içki içmişti. Koca heybetli adamı nasıl da devirmişti böyle. Üstünde ki gömleğin çıkarmıştı yeleğinide. Pantolonunu da ve yatağa geldi. Arkam ona dönüktü. Yatak çöktüğünde yattığını anladım ve elini belime atıp ansızın beni kendine çekti. Yorganı üstümüze çekti ve başını omzuma gömdüğün de derin bir nefes aldı. Kalbim şiddetle sarsılırken yüreğim de koca bir yangın başladı.
"Beni mi bekledin" diyince sıcak nefesi bana çarptı. Sigara ve alkolün karışımı olan ılık ve sıcak nefesi vardı. "Uyumadığı biliyorum hatun" deyince eli göbeğime kondu ve okşamaya başladı.
"Nerden biliyorsun ki" diye mırıldandım çocuksu bir eda ile birlikte.
"Kalbinin atışından"
O hemen uyuyor olsa da ben uyuyamamıştım. Hem heycandan hem de yaşadığım büsbütün sevdadan.
2 ay sonra
Günler geçip gidiyordu. Ahraz bir yaşına basıyordu bu gün. Gözümün önünde büyümüştü. Düşe kalka yürümeye başlamıştı bile. Ellerimle onu kaldırıp yürütmeye başladığım da etrafa gülücükler atıyordu. Şerife ana elinde ki kanaviçe ile uğraşıyordu. Dilinden düşmeyen bir babası vardı. Kız çocukları babalarına düşkün olurmuş öyle derdi. Ben hiç babama düşkün olamamıştım ki benim en büyük düşkünlüğüm ağabeyim olmuştu. Oda benim iyiliğim için kendini de beni de kahır etmişti.
"Yavrum sana diyiyom" diyince başımı kaldırdım. Şerife ana kanaviçeyi bıraktı. "Dalmışım öyle ana"
"Bulantın oluverdi mi bu gün" dediğin de başımı salladım. "Sabah bulandı lakin şimdi iyiyim ana" dediğim de yüzünde tebessüm ile bakışları karnıma düştü. "Daha üç aya giriverdim amma karnın çıkıverdi" diyince yüzüme bir tebessüm kondu. Karnım büyüyordu. Kilo da alıyordum.
"Ben de Mahir'e hamile kaldığım da sen gibiydim acep oğlandır bu"
"Her şeyin hayırlısı ana" diyince gözlerimin önüne bir oğlan çocuğu düştü. Gözleri babası gibi olan asi bakışları içime işleyecek bir oğlum olmasını ne çok isterdim.
"Orası öyle kızım" derken gözünden geçen hüznü gördüm oda bakışlarını hemen kaçırdı. "Rahmetlinin hemen çıkmamıştı karnı" diyince anlamıştım nereye daldığını. Bakışlarım hemen Ahraz'a kaydı. Saçları daha da uzanmıştı lakin aynı anasına benziyordu. "Hep oğlu olmasını isterdi." derken kalbim de bir sızı hissettim. Şerife ana da yüzümün düştüğünü anlamış olacak ki başka konuya geçti hemen.
O gün Ahraz için kek yapmaya karar vermiştim. Şerife ana ona bakarken ben de mutfağa girdim. Midem hep ağzıma gelse de sonunda yapmayı başardım. Yumurta kokusu en hassas noktam olmuştu. En son fırına attım ve başında beklemeye başladım. Tezgahın üzerinde ki ısıtıp koyduğum sütten koydum bardağa ve içtim. Keki fırından çıkardım ve soğuması için kenara bıraktım. Çok güzel kokuyordu.
Mahir eve erken geliyordu. Bu saatlerde gelecekti lakin epey geç kalmıştı. Gözüm kapıda idi lakin gelmemişti hala. Sofrayı kurmuştuk lakin onsuz boğazımdan zor geçmişti. Nihayet ortalığı toparladık derken elimde ki keki alıp odaya götürdüm.
Şerife ana beni görünce tebessüm etti hemen.
"Yavrum ne ara yaptın" diye sorduğun da kekin üstüne bir mum diktim ve kibrit ile yaktım. "İyi ki doğdun Ahraz" derken Ahraz yanan muma dikkatle bakıp elini uzatmaya çalıştı lakin müsade etmedim. O sıra da kapı açıldığın da bakışlarımı kaldırdım gelen kocamdı.
Bakışları bana ve elimde ki keke değdi.
"Hoşgeldin oğlum nerede kaldın biz yedik" derken Mahir anlamsızca soğuktu. Çözemedim lakin çözmek dahi istemedim. "Canım istemiyo ana" derken içimde bir şeyin sancısı koptu. Hasta mı olmuştu niçin yemiyordu ki. Gözlerini de kaçırıyordu gözlerimden.
"Olur mu öyle şey oğul. Bak bu gün Ahrazın doğduğu gün Pınar da onun için kek yapmış" derken bakışları yeniden ona çevirdim lakin bana bakmadı o sadece kızına baktı. Sertti bakışları. İçim ürperdi. Yanımıza gelip elimde ki keki tepsisini alıp yere attığın da sanki ben çakılıp kalmıştım. İçimde büsbütün bir sızı oluştu hemen.
"Bu kutlanacak bir gün değil ana" diye bağırdığın da bakışları bir defa dahi bana değmedi sadece anasına bakıyordu. Ne diyeceğimi bilemez bir hâlde ayağa kalkıp yanından geçip odadan çıktım.
"Ne yapıverdin oğlum" diye bağıran Şerife ana idi. "İyilik için yaptı kız onu."
"Ben karımı bu gün kaybettim" derken ayağım yerden kesildi sandım. Zor bela merdivenlerden çıkıp odama girip ardımdan kapıyı kitledim. Bu güne kadar hiç kırılmadığım kadar kırılmıştım. Karım dediği için miydi hala Aytene yıkılmıştım.Ocağım sönmüştü sanki içime ateş düşmüştü. Şerife ananın sesleri etrafa yankılandı lakin kulaklarımı tıkadım.
Karısını hala unutamamış olması beni hayal kırıklığına uğratan değildi. Lakin ona hala karım demesi şiddetle içimi sarstı. Hala unutamamıştı hala onu seviyordu. Her gece niçin sarılıp uyuyordu bana ya da ondan önce kalkıp odadan çıkmama niçin kızıyordu. Niçin almıştı beni ağabeyimin evinden. O sıra da Şerife ana gelmiş kapıya vurmuştu.
"Yavrum..."
Gelmesi gereken gelmemişken ve hala kalbinde o yara tâbi tutulmuşken niçin bu denli canım yanıyordu ki. Şerife ana bir kaç defa daha kapıyı çaldığında açmak zorunda kaldım. Beni görünce Mahir'e bir defa daha kızdı.
"Yere girecesi oğlan" diyip bana sarıldı. "Bakma sen ona kızım kolay şeyler yaşamadı ki vicdanı onu rahatsız ediyor belli ki" diye beni teselli etmeye çalışıyordu. Karnımda onun çocuğu varken canım hayli yanıyordu.
"Karısına sevda..."
"Onun tek karısı sensin Pınar yapma evladım. Kocan o senin hala gönlünden haberi yok onun ben bilmez miyim oğlumu hala kabul edivermiyo işte vicdan ediyo" elleriyle gözyaşlarıma uzandı ve sildirdi. Bazı şeyler hiç unutulmayacaktı içimde.
"Üzülme daha fazla karnında ki bebenin ne günahı var" diyince gözyaşlarım hemen durakladı. Doğru diyordu onun ne günahı vardı.
O gece hiç çıkmadım odadan lakin o geldiğin de saçlarımı tarıyordum. Aynada kesişti gözlerimiz lakin hemen çektim. Canımı o denli yakmıştı ki kelimelerle dahi anlatamazdım.
"Neden yüzüme bakmıyorsun kadın"
Bakışlarımı ona çevirdim ve sertçe ona baktım. Görmeyi beklemediğim bir suret vardı.
"Bir de utanmadan kocana kötü kötü mü bakıyorsun." derken sert adımlarla bana doğru yürümeye başladı. Aynalığın önünden kalkıp bakışlarımı ona çevirdim.
"Kocam mı" diye konuştuğum da kaşları an be an çatıldı. Onun karşısında üzülen taraf olmayacaktım artık ben. "Karısını hala unutamayan adam mı benim kocam" dediğim de kaşları sanki mümkünmüş gibi çatıldı lakin ben duracak gibi değildim. "Niçin aldın beni ağabeyimin evinden Mahir" derken dolan gözlerimi lanet okudum.
"Pınar" diye hiddetle ismimi dile getirdi.
"Ne var" diye sertçe bağırdığım da eliyle kolumu yakaladı ve kendine çekti. "Hangi kadın dayanır buna söylesene dilinden de gönlünden de düşüremediğin bir karın varken neden kabul ettin ki."
derken içimin ne kadar acıdığından haberi bile yoktu.
"Kadın haddini aşma" diye hiddetle bağırdı bana. Köylük yerde kocasının karşısına geçmek bile ayıp kaçarken ben kocama bağırıyordum. Kim görse ayıp ederdi lakin ben dayanamıyordum.
"Aşarsam ne olur beni ağabeyimin kapısına mı götürürsün canıma minnet" derken beni hızla duvara yasladı. Yaşadığım şokla ona baka kaldım. "Benim de sınırlarım var anladın mı dua et karnında çocuğumu taşıyorsun yoksa" dediğin de daha da direndim ağlamamaya.
"Yoksa ne vurur musun"
"Ben bir kadına vurmam"
"Doğru sen benim canımı yakarsın." derken duraksadı. Kelimeler dilime battı da geriye gitti. Söylenecek onda şeyim vardı lakin beni anlayacak bir kocam dahi yoktu. Bu yolu ben seçmiştim. Beni buraya getirmesinde
n de bir anlam çıkaran bendim. Eli akan yaşıma değecek iken yüzümü çevirdim.
Tüm dengemi altüst edecek hareketleri vardı...
Ah Mahir hala kabul edemediğin gerçekler var
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |