13. Bölüm

13

Sairsell
sairsell

Günler geçiyordu. Mahir ile aramızda ki soğukluk hala devam ediyordu. O gelmeden uyuyor o henüz uyanmadan kahvaltımı edip mutfağa giriyordum. Bu durum ikimizi de memnun ediyorken içimde ki sevdam yerli yerinde durması hayli canımı yakıyordu. Bir insan hiç mi vazgeçmeyi bilmez diyordum kendime. Hiç mi yorulmadın gönül?

 

"Kızım hava da iyi azıcık dolaşıp geliverelim biz" diyen Şerife ana kucağında torunuyla yemenilerini giyiyordu. "Sende sakın ha iş yapıvermeyesin" dediğin de başımı salladım. Koca konağın işi hiç bitmiyordu. Üç katlı olan bu eve açılan büyük bir sofa karşılıyordu. Her katta üçer oda mevcuttu. Bu konak Mahir'e babasından onunda dedesinin dedesinden kalmıştı. Geçmişi çok eski zamana dayanıyor olsa da bakımı hayli zor oluyordu.

 

Odama çıkıp bir güzel temizliğini yaptıktan sonra hemen yıkanmıştım. Üzerime entarimi geçirirken gözlerime değen karnım oldu. Her gün biraz daha büyüyordu. İçimde ki hareketlerini hafifte olsa hissetmeye başlamıştım sanki ya da bana öyle geliyordu. Hemen giyindim ve ıslak saçlarımı sıcak sobada kurutmaya çalıştım. Gündüzleri pek yakmasam da Mahir uyanınca yakıyordu. Ben de odununu atıp devam ettiriyordum. İçi geçer gibi olan sobaya odun atacak iken boş kova dikkatimi çekti. Hemen kovayı elime alıp dışarıya çıktım. Hazırda bekleyen bir kaç kovayı odamızın önüne taşıyan kocam sayesinde aşağıya inmekten kurtuldum. Boşu bırakıp doluyu alacak iken Mahir'in sert sesiyle olduğum yerde kaldım.

 

"Ne yapıyorsun sen" derken hızlı adımlarla yanıma geldi. Bakışlarım onu bulunca öfkeli bir halde elimde ki kovayı aldı. "Bu halinle bunu mu taşıyacaktın" derken yutkundum. Çünkü bana bağırması çabası olurken azarlaması da boğazıma düğüm geçirmişti.

 

"Ne var hâlimde" diye mırıldandım.

 

"Gebesin kadın" derken yanımdan geçip gitti. Bende hemen onun arkasından gittim. "Ne yani çocuğumu düşünmediğimi mi söylüyorsun?" derken lafı bambaşka yerinden anlamıştım.

 

"Buradan öyle gözüküyor" diyince sobaya odun doldurmaya başladı.

Sözleri o denli canımı yaktı ki anlatamam. O ise bunun farkında dahi değildi.

 

"Sözlerine dikkat et" diye ona kızdım ve elinde ki kovayı tuttuğu gibi yere bıraktı. Bakır kova gürültü çıkardı. Gözleri gözlerimden ayrılmaz iken o kadar öfkeli bir hali vardı ki. Kendini ayıplayan o kız olmayacaktım artık, yaramı kanatana karşı eğilmeyecektim. Tam karşımda duraksadı. Bedeni o kadar iri o kadar uzundu ki başımı kaldırmak zorunda kaldım. "Benim sabrımı mı sınıyorsun sen" diyip dolu kovayı alıp odaya girdiğin de peşinden gitmedim. Gitmek istemedim.

 

Mutfağa girip yemek yapmaya başladım. Tüm gün yemekleri halletmekle geçti. Şerife ananın sesiyle geldiklerini anladım. Kucağında ki kız çoktan uyumuştu.

 

"Sana iş yap diyiveren mi oluverdi yavrum bir gün dinlendiğini görmeyiverdim ha oturuver azcık" diyince yüzümde tebessüm oldu hemen. Çok düşünceli bir kadındı Şerife anam. İş yaptırmayı sevmezdi. Gelinime birazda ben hizmet edeyim genç iken derdi. "Ana ver ben yatırayım Ahrazı " derken müsade etmedi. "Kaldırma kızım sen bir şey ben yatırıp geliverem de bir kahve içeriz emi" derken anlayışla başını salladım. Ahrazı taşımama dahi müsade etmiyordu.

 

Kahveleri hazır ediverdim hemen.

 

"Oğlum gel bir şeyler yiyiver Pınar yemek yapıvermiş" diye onun sesini duydum. Sofa da konuşuyorlardı.

 

"Siz yiyin ana ben geç gelirim." diyip dışarıya çıkacağını duydum. Kahveleri tepsiye koyup sedirli odaya yürüdüm. O gün vakit geç olmadan ebe gelmiş bana kullanmam gereken bir kaç ilaç getirmişti. "Yarın hekim gelecek sağlık ocağına gelip ona da görün " dediğin de başımı sallamakla yetindim. Oda fazla bir şey demeden gitti. O günden tanıyorduk birbirimizi.

 

İçimde dert gönlümde büsbütün sızı yaşıyordum. Bitmiyordu hatta bitecek gibi de değildi. Her gün çoğalıyordu yaşım. Yüzümü güldüren en nadide şeylerden birisi karnım daki bebeğimin hareketlerini hissediyor oluşumdu diğeri ise Ahraz ile vakit geçiriyordum. Anne diyordu bana. Bu durum hoşuma gitse de gerçek durumun böyle olmaması içimi yakıyordu. Büyüdüğü için benden ayrılmak istemiyor babannesinle uyumuyordu. Onu uyutup öyle çıkıyordum odama.

 

Şerife ananın yatağına uzanmış Ahrazı yanıma yatırmıştım. Ağzında ki emzikle bana bakıyordu. Elleri ise tüm yüzümde geziyordu. Benim elim ise sürekli onun saçlarındaydı. Saçlarınla oynamam hoşuna gidiyordu. Gözleri hafifçe kapandı ve uykuya yenik düştü hemen.

Usulca onu alıp beşiğine koydum. Elleri iki yanıma düşerken ağzımda bir kaç dua onu okudum.

 

Gaz lambasını elime alıp usulca odadan çıktım ve sedirli odaya girdim. Şerife ana masmavi renkte bir iple patik örüyordu. Beni görünce usulca kucağına bıraktı

 

"Uyudu mu" diye sordu sevecen bir sesle.

 

"Uyudu ana"

 

"Zor uyuyor artık büyüyüverdi"

 

"Mahir'im gelmedi daha" derken pencereden aşağıya baktı. Dertliydi oda halimize biliyordu aramızda oluşan soğukluğu. Bir tepki vermedim. "Hava da bozacak gibi" derken bakışları hemen beni buldu. Sedirin üzerine yıkayıp kuruması için koyduğum masa örtüsünü katlıyordum.

 

"Hala soğuk mu sana " diye sorunca yüzümü ona çevirdim. Benden bir cevap beklediği belliydi. Bu tür konuları konuşmayı hiç sevmiyordum hele de bir başkasıyla. "Onu anla emi hem senden yaşça da büyük" oda oğlunu düşünüyordu. Tepkisizliğime alışmış olmalı ki üstelemedi. İyi geceler dileyip odadan çıktım. Soğuk odama girince ilkildim. Bir türlü eskisi gibi olmayı beceremiyordum. İçimde bir şeyler kırılmıştı.

 

Sobayı yakmak bile gelmedi içimden zaten Mahir de gelmeyecekti. Kendim için dahi istemiyordum. Üstümü değiştirip geceliğimi giydim. Uzun etekli gecelikti. Saçlarımı içinden çıkartıp ve eteklerini aşağıya düşürdüm. Çıkarttığım kıyafetleri de katlayıp dolabıma koyarken şiddetli bir şimşek çaktı.

 

Korkmadım.

 

Eskiden olsa korkardım lakin alışmıştım. Kaç gece karanlıkta kaldım da gaz lambasını bile açmadığım geceler olmuştu. İnsan yeri gelince her zorluğa alışıyordu. Korkup saklanacağım bir kuytum olmamıştı hiçbir zaman benim.

 

Kimseye değil kendime sığınmayı öğrendiğim de büyüdüm. Kırılmaz sandığın neyin varsa kırılıyor yıkılmaz sandığım neyin varsa yıkılıyordu. Hayat çok şeyi zor bir şekilde insana öğretiyordu. Soğuk yatağa girdiğim de elim karnımı buldu. O an hissettim ki benim sığınacak bir yavrum vardı. İçimdeydi ve varlığını bana kanıtlamak ister gibi hareket ediyordu. O gece en uzun geceydi.

 

Yazardan

 

O gece en uzun geceydi. Mahir, kahveden çıkmış konağa doğru yürüyordu. Yağmur yağacak gibiydi. Bir kaç şimşek çakmış ve hafifçe de yağmur damlaları üzerine konmaya başlamıştı. Konağın içine girdi ve hızla odasına çıktı. Kapıyı açtığında buz gibi olan oda kaşlarını çatmasına sebep olmuştu.

 

Gözleri hemen ilerde uyuyan kadına değdi. Üstüne beyaz yorganı almıştı. Ya üşürse? Yavaşça yatağın yanına dolanıp kıza baktığın da gaz lambası tüm yüzünü aydınlatıyordu. Bembeyaz ve taze bir yüz. İnce bir boyun... Kaç gece olmuştu ona dokunmayalı? Saçları beyaz yastığa dağılmıştı.

 

İçi sıkıldı adamın sebepsizce.

 

Ne aksi bir adamsın sen Mahir diye geçirdi içinden hemen. Zor kabul etmiş olsa da bu kadın ona hayat vermişti. Küçük burnu ve dudakları onu kör karanlığa atmıştı. Sevmek zordu bu saatten sonra dedi içinden lakin sıcak bir matem vardı.

 

Bir umut ya da bir bahar gibiydi içi sanki. Küçük kız ona hayat olduğu yetmezmiş gibi bir de hayatının merkezi olmak istiyordu?! Alacak mıyım? diye sorsa da kendi haberi bile yoktu kendi içinden.

 

Pınar çoktan içinde bir şeylere yer edinmişti.

 

İnce uzun ve güzel elleri vardı. Ömründe görmemişti sanki böyle bembeyaz bir el diye düşündü. Tırnakları hatta bilekleri bile o denli beyazdı ki kendine tamamen zıttı. Bembeyaz teninin altında yatan yemyeşil gözleri peki?

 

Hafif içmişti ve içkiye yormuş olsa da kendini soluksuz hissetti ve odadan dışarıya çıktı hemen. Soğuk hava yüzüne çarptığın da dudaklarından duman çıktı.

 

"Yapamazsın" diyordu içinden bir ses. "Bunu ona yapamam." derken merdivenlerden bir kat yukarıya çıktı ve ne vakittir uğramadığı odaya girdi. Soğuk oda tüm gerçeği yüzüne vurdu. Ayten, soğuktu.

 

Pınar ise sımsıcak.

 

Gözlerini kapatıp açtı yeniden. Bu odanın dili olsa da konuşsaydı yaşadığı sevdayı. Ayten'in esmer güzelliğini ve yahut ona olan sevdasını lakin bitmişti işte...

 

Sevdası baki kalacak olsa da içi soğumuştu. Elleri yumruk olsa da kabul etmese de bitiyordu. Bir seneyi geçmişti. Bu kadar diner miydi yara dediği.

 

"Kolaymış işte" diye mırıldandığın da yumruğunu aynaya geçirdi. Acıyan eli değildi acıyan içi de değildi. Acı hissetmiyordu çünkü içinde bir yerlerde hala umudun olduğunu ve yeniden içinde bir şeylerin canlandığını hissediyordu. Bu duruma sinirleniyordu.

 

"Mahir..."

 

Duyduğu sesle kapıya çevirdi başını. Pınar ince bir gecelik ve korkmuş gözleriyle onu izliyordu. Elinde gaz lambası tüm varlığı kanıtlamak ister gibiydi. Gözleri dolmuştu. Yine birşeyleri yanlış anladı işte diye geçirdi içinden adam.

 

Lakin Pınar sadece Mahir'in simsiyah gözlerine ve kanayan eline bakıyordu.

Hemen hızla yanına gelip elini tutup kendine çektiğin de acı gerçekle yüzleşti. Bu kız büsbütün içine bahar açtırmıştı.

"Acıyor mu?" diye sorarken bile masumdu. Mahir kızın uzun saçlarına ve endişeli gözlerine uzun uzun baktı.

 

"Bırak" diye konuştu tok bir sesle lakin Pınar için bir etki yaratmadı.

 

"Bırakamam" derken gözlerini adamın gözlerine çıkarttı. "Çok fazla kanıyor hem yerler batıyor" derken gözleri doldu kızın lakin hemen aşağıya indirdi başını.

 

"Mühim değil"

 

"Benim için mühim" diye mırıldandığın da odadan çıkan kadının peşinden gitti adam. Pınar arkasını döndü hızla adamın hafif yarasına bakacak iken Mahir onu durdurdu. Kızı belinden yakaladığı gibi kendine çarptı. Dudaklarıyla kızın dudaklarına iflah olmaz bir buse kondurdu. Pınar kendini geri çekecek gibi olsa da buna müsade etmedi.

 

Pınar

 

Yaşadığım onca acıya tek teselli sevdiğim adamın hoyrat dudaklarıydı. Kendimi sürekli onda bulmam akıl işi değildi. Beni kucağına aldığı gibi yatağa götürdüğün de boynuna tutundum. Sanki bir bakışı dahi içimde ki acıları silip atacak siddette idi. Dudakları boynumu bulduğun da sertliği karşısında canım acıyordu. Belimi sımsıkı sardığı elleriyle aşağıya uzandı ve eteğimi belime kadar topladı. Soğuk elleri tenimi buza kestirdi.

 

"Ateş gibisin" diye fısıldarken dudakları bu sefer de açılan omuzlarımı bulduğun da elleriyle tüm bedenimi zelzeleye uğrattı. "Mahir" diye inlediğim de beni kucağına alıp yatağa oturdu.

 

Üstünde küçük kaldım. Eli göbeğimi okşarken alnı alnımda duraksadı ve soluklandı. İçimde heyecan kalbim patlayacak gibi atarken karnımda bir hareketlenme olduğun da nefesimi tuttum. Mahir bunu hissetmiş olacak ki büyük elini bastırdı.

 

"Seni hissetti" diye mırıldandığım da ilk defa bunu hissetmiş olma ihtimali gözlerimi doldurdu hemen. Mahir derin bir nefes aldığın da dudaklarını alnıma kondurdu. Sıcak nefesiyle yüreğim çarptı.

 

"Seni kaybetmek istemiyorum" derken kalbim atmayı bıraktı o an. Gözlerim o an gözlerine uğradı. Simsiyah bakışları bakışlarıma düştüğünde eli yanağımı okşadı.

 

"Onu hissediyorum onu istiyorum lakin seni de istiyorum."

 

Eliyle yaşımı sildirdi. Yaşadığı geçmişi hep önümüze çıkacaktı biliyordum. Unutmayacak bana da unutturmayacaktı?

 

Ellerim ilk defa yanaklarına konduğun da derin kalp atışım duraksadı. Ona dokunmak öyle kolay bir şey değildi benim için. "Gitmem" derken bile doğruları yüzüne haykırmak istedim. Yıllarca onu sevdiğimi. Beni sevmese bile hep yanına olacağımı söylemek istedim lakin yapamadım.

 

Belki de ağır gelecek ve onu kaybedecektim.

 

"Gitme" derken dudaklarımı dudaklarına kondurdum. Bazı şeylerin telafisi var mıydı? Benim için varmış onca yaşattığı şeylere karşı bir bakışı bir öpüşü bile yetermiş Mahir'in. Onun gibi değildim. Yüreğim atıyor bedenim titriyordu. Sevdasından ölecek kadar vardı içimde lakin bir nefesi dahi yetiyordu bana can vermeye. O gece ayaklarım bulutlardaydı.

 

Belki de onca yaraları hala göğüslüyor oluşuma bile kızgındım.

 

İçimde olan varlığı bizi bir bütün ilan ederken dahi nefesi nefesimdeydi. Doludizgin bir haldeydi içimde hem acı hem mutlulugun kol kanat geldiği o huzurun içindeydik. Gelişleri hızlıydı her seferinde onu karşılayan bir duraktım belki. Elleri rahat durmuyor her yanımı okşuyordu. Benim ellerim ise esmer göğsündeydi. Dudaklarımı araladığım da dili dilime çarptığın da inledim lakin elleriyle beni kendine bastırıp daha da derine sürükledi. Kendimi her sıktığım da güçlü bedeninin titreyişini duyumsadım.

 

 

Acılarını göğüslemek isterdim küçük yaşımda. Bana güzel bir kelimesi olmasa dahi severdim yine onu. Kuytuma giren sertliği tüm dengemi kaybettiriyordu. Sanki ölen topraklarıma bir can veriyordu. Kendimden geçerken bedenini bedenimden uzaklaştırdı. Gözlerim de ne gördü bilmiyorum lakin derin bir nefes aldı.

 

Yutkundu.

 

Yutkundum.

 

Belki de biliyordu içimi. O toy bir adam değildi. O görmüş geçirmiş bir adamdı."Mahir ben..." demeye kalmadan beni göğsüne çekti ve cümlemi bitirmeme izin vermedi.

Saçlarımı öptü ve kokumu içime çekti.

 

"Sen karanlığın bile örtemediği bir zümrütsün. O kadar gençsin ki ne bilir kalbin henüz sevmeyi"

 

Kalbim duracak gibi atarken kelimeleri hep canımı acıtacak kadar yara doluydu neden?! Göğsünden kalkıp gözlerine bakarken o ise tavana baktı hemen. Her şeyi biliyordu da onu sevdiğimi nasıl göremiyordu. Sevmesen döner miydim bu konağa?

 

Gözlerini niçin kaçıyorsun be adam diyemedim.

 

"Belki de" dediğim de içimde bir yenilmişlik vardı benim. Henüz sevdiğimi söylemeye hazır değildim. Belki de sevgime karşılık vermeyeceğini bildiğim içindi.

 

Tüm gece göğsünde uyuttu beni. Saçlarımı sevdi. Sıcak bir bedenin varlığı o kadar iyi gelmişti ki. Sabah kalkığım da uzun uzun izledim onu. Çıplaktı, bende çıplaktım. Yüz üstü uyumayı çok seviyordu. Tüm esmer büyük sırtı gözler önündeydi. Koyu saç tutamları yüzüne dağılmıştı. Keskin yüz altları ve çıkan sakallarıyla muazzam bir adamdı. Göz kenarında oluşan kırışıklar dahi çok mühimdi benim için. Ona dokunmak için elimi uzattığım da gözlerini araladı birden. Göz göze geldiğimiz de hemen kaçırdım bakışlarımı.

 

"Hatun" diyip kalktığın da ben yorgan düşmesin diye göğsümde tutuyordum. İyi ki birşey anlamamıştı. "Şey ben yıkancaktım da güğümü kaldıramadım seni bekledim." derken tamamen yataktan kalktı ve pantolonunu giydi hemen bana döndü. "İyi yapmışsın ben yokken ağır işler yapmak yok hatta iş yapma" dedi keskin bir dille. Sobanın içini karıştırdı ve bir kaç odun attı. Güğümü alıp odanın içinde ki banyoya götürdü.

 

Ben onun çıkmasını beklerken onun sesini duydum.

 

"Pınar..."

 

İsmim diline o kadar yakışmıştı ki anlatamam.

 

"Seni bekliyorum" diyince gözlerim büyüdü. Yataktan kalkınca hemen entarime uzandım ve giyindim. İçeriye girdiğim de küçük banyoda kocaman durduğunu gördüm. Oda alt pantolonunu çıkarttı.

 

"Üstündekileri çıkart öyle gel" dediğin de utana sıkıla dediğini yaptım lakin o bana bakmadı ve tabureye arkası dönük bir şekilde oturdu. "Orada dikilmeye son ver ve buraya gelip bana kese at" dediğini yaptım. Arkası dönük olduğu için beni görmüyor olsa da çıplak oluşum utanmama sebep oluyordu. Suyu soğuk suyla ılıştırıp tasla başından aşağıya döndüm ve elime aldığım life sabunla köpürtüp büyük sırtını keseleme başladım. "Bastır" diye uyardı ve daha çok bastırdım. Tüm sırtını yıkarken kolunu da uzattı ve yıkadım. Gözleri kapalı olduğu için teninin kokusunu içime çekerken ben de gözlerimi kapadım lakin beni nasıl tuttuğunuq anlayamadığım bir şekilde beni kucağına aldığında bir çığlık attım.

 

Sert gözleriyle karşı karşıya geldiğim de dudaklarımdan ağır bir yutkunma geçip gitti hemen. Hem sert bakıyor hem de öfkeli bir haldeydi sanki. İyi de ne yaptım ki diye düşündüm. "Milleti başımıza mı toparlayacaksın kadın gündüz vakti" derken yerin dibine girdim.

 

"Ben dalmıştım sen şey yapınca şey ettim."

 

"Ne ettin sen"

 

"Korktum bir an" derken elleri boylu boyunca belimden yukarıya tırmandığın da beni kendine bastırdı. Dudaklarım aralandı ve dudaklarıma uzanıp beni kıskıvrak yakaladı. Uzun ve soluksuz bir haldeydi yaşadığımız. Zaman durmuş ve kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ben ne olduğunu anlamadan kadınlığım da parmaklarını hissettim. Dudaklarımı ondan çektim. Bakışları kararmıştı.

 

"Gündüz vakti olmaz" diyip kucağından inerken buna mani oldu.

 

"Bu işin vakti mi var" diyip benimle eğlenmeye başladı. Elleri beni aralarken dudakları göğüslerimi buldu. Gebelikten dolayı hassas olan göğüslerim inlememe neden oldu. O sıra da çalan kapı durmamıza sebep oldu.

 

Ben önden çıktım ve oda kısa bir su dökümünden sonra arkamdan gelmişti. Üzerime kalın entari geçirdim ve oda gömleğini giyiyordu. Tam kapıdan çıkacak iken duraksadı.

 

"Saçını kurutmadan sakın inme" diye tembih etti bana. O sıra da yeniden kapı çaldı.

 

Saçlarımı yanan sobada kurutur iken hafif nemli kalmasını önemsemeden çıktım odamdan. Merdivenlerden inerken Mahir'in sesini duydum. "Ana sakın karımı bunlarla yanlız bırakma" diye anasına tembih ediyordu. Şerife ana da " Sen meraklanma oğlum o bir defa olur" dediğin de ben de merdivenlerden iniyordum ki Mahir ile göz göze geldim. Şerife ana da bana tebessüm etti ve içeriye gitti. Mahir uzun uzun bana baktı ve merdivenlerin son basamağından indim.

 

"Ben çıkıyorum."

 

"Hemen kahvaltı hazır ederim."

 

"Yemeyeceğim" derken tüm yüzümü incelemeye başladı. Bundan rahatsız değildim lakin utanıyordum. Bakışlarımı sürekli ondan kaçırıyordum. Eliyle çenemi tutup başımı kaldırdı.

 

"Konuşurken yüzüme bakmanı tercih ederim." derken başımı salladım. "İlçe de halletmem gereken işler var erken gelmeye çalışacağım yine de geç gelirsem beni bekleme ve aç kalma tamam mı " derken oldukça şaşırmıştım. İlk defa bana bilgi veriyordu. Başımı olumlu anlamda salladım hemen. "Ayten'in anası ve kardeşi geldi mümkün oldukça odandan çıkma"dediğin de yüzüme daha da dikkatli baktı. O an rüzgar çıktı ve saçlarım yüzüme değdi. Mahir eli yüzüme uzandı ve gözlerimi kapadım telaşla. Yüzüme gelen saçımı kenara çektiğin de Şerife ananın sesini duydum.

 

"Mahir gelirken buğday da aliver oğlum" derken gözlerim açıldı. "Tamam ana Allah'a emanet olun" derken kapıya doğru yürüdü ve bende arkasından gittim.

Bölüm : 23.03.2025 23:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Sairsell / Yarası Saklım / 13
Sairsell
Yarası Saklım

2.61k Okunma

214 Oy

0 Takip
14
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...