
Olması gereken oluyordu. Mahir artık benim kocam olmuştu. Tamamen ona ait olmanın verdiği huzurla uykuya dalarken içim de hala bir hüzün vardı. Mahir halen başkasına aitmiş gibi hissediyor olmak içimi kanattı. Yanım da ki boşluk ve kafamda ki düşünceler rüzgar yeli gibi geçip gitmedi beni darmadağın ederek çaresiz bıraktı. O an bir şey oldu. Kapı yeniden açıldı ve o içeriye girdi. Arkam dönük olsa da onu göremiyordum lakin hissediyordum.
Yatak diğer tarafa çöktüğün de onunda yattığını anladım. Nefesleri derindi. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu çünkü benim yanımda yatacak olması kendimi mutlu etmeme sebep oldu. O da arkasını döndü. Aramızda ki kocaman boşluk ömrümüze dağılacak mıydı yoksa kapanacak mıydı? Bilmiyordum lakin kendimi şimdi huzurlu hissediyordum. Uykunun kollarındaydım.
Gözlerimi hafifçe araladığım da gün doğmuş olduğunu gördüm. Hafifçe doğruldum lakin bedenimi saran keskin acıyla yutkundum. Yanım boştu.
Gitmişti.
Yavaşça yataktan kalkarken dün gecenin izleri çarşafa dağılmıştı. Hızla çekip aldım yataktan ve yepyeni nevresim takımı yaydım. Dün gece yıkandığım için hayli memnundum yoksa şimdi vaktim yoktu. Ahraz uyanmış mıydı?! Hemen üzerimi değiştirdim. Yeşilin tonlarında yeniden önden düğmeli bir elbise geçirdim üzerime ve ayağıma uzun yün çoraplarını giydim. Odada bulunan küçük banyoya adımladım ve çeşmeden akan soğuk suyla elimi yüzümü yıkadım.
İşlerimi bitirip odadan çıktığım da Ahrazın sesini halen duyamamış olmak uyuduğunu gösteriyordu. Sedirli odanın kapısını açıp içeriye girdiğim de Ahraz ve Şerife anayı buldu gözlerim.
Şerife ana torununa mama veriyordu. Beni görünce yüzü güldü hemen. Ahraz da hemen bana doğru emeklemeye başladı. "Güzel kızım günaydın" dediğin de yüzümde adlandıramadığım bir şey vardı. O mutluydu.
"Günaydın ana beni niçin uyandırmadın?" derken ahrazı kucağıma aldım. Minik kız bana sarılmıştı bir den.
"Bir günde uyuyuver istedim yavrucum" derken ayaklandı. "Ben bir şeyler hazırlayıveriyim sana" derken kaşlarım çatıldı. Onlar yemişler miydi?!
"Siz yediniz mi ana"
"Yedik yavrum Mahir erkenden ekime gidiyo da hem oda uyusun daha diyince" derken gözlerini kaçırdı benden hemen. Bende şaşkın bir halde kaşlarımı çattım. Utanmıştık. Tam o sırada öğlen okunuyordu.
Kapı açılıp içeriye giren Zeynep'le göz göze geldim o an. Beni sevmeyecekti biliyorum lakin yüzünde ki bana değen düşmanlık içimi acıtıyordu. Yüzü yeniden düşerken içim sarsıldı. Daha dün her şeyi rafa kaldırarım diyen o değil miydi?! Şimdi ne olmuştu da yüzü yeniden sirke satıyordu. Şerife ana odadan çıkarken Zeynep te yanıma geldi ve gözlerimin içine baktı.
"Taktın mı koncayı ağabeyime Pınar, yoksa niçin aynı odada kalsın ki seninle" derken yüreğim acıdı yeniden. O benim kocam diyemedim ve sustum. O hiç bir zaman benim olmayacak bir adamdı. Zeynep'in karın ağrısı şimdi belli olmuştu. Kucağım da duran yiğenine uzandı lakin Ahraz onu istemedi.
"Seni seveceğini zannediyosan rüyanda görürsün o hala yengeme sevdalı"
"Bitti mi" diye konuşunca şaşırdı çünkü kavga çıkarıp veyahut laf yapacağımı düşünüyordu lakin avucunu yalardı.
Oda dik dik bana bakıp odadan çıkıp gitti. Çünkü mutsuzdu ve tüm mutsuzluğun benden çıkartıyordu. Hiç tanıdığım gibi değildi Zeynep. Yanılmışım. İnsanı en çok yanıltan ve üzen şey buydu.
Gün geçerken ben çarşafı yıkamıştım. Asmaya çekindim lakin el mecbur asmasam kuramazdı.
İşlerimi bitirip akşam için yemek yapmaya girişirken bir şey oldu. Kapı sesi duydum. Kimse açmıyordu anlaşılan çünkü yeniden çalışıyordu. Yemeğin altını tamamen kısıp mutfaktan çıktımm sert rüzgar saçlarımı dört bir yana savuruyordu. Elbisemin etekleri uçuşuyordu.
Kapıyı kendime doğru çektiğim de karşıma çıkan iki adama baktım. Biri Mahir diğer ise Hasan agabeyimden başkası değildi. Gözlerim yaşardı hemen. Elim ayağım buz kesti.
"Ağabeyim"
"Gülüm" derken Mahir'in de bakışları bendeydi. Sarılmak istedim çünkü onu çok özlemiştim ve bunu içinden gelerek yaptım oda sımsıkı sarıp karşılık vermişti bana. Kokusunu içime çekerken derin derin nefesler alıyordu. Gözlerimden süzülen yaşlar içimi kör gibi yakmıştı. Onu aylardır göremiyordum. Çünkü gelmemişti.
Belki de gelememişti.
Amcamın oğluydu gerçek ağabeyim değildi. Şu hayatımda başıma gelen en güzel şeydi halbuki. Kendimi ondan çekerken onunda dağıldığını gördüm. "İçeriye geçelim kardeşim" diyen Mahir oldu. Bakışlarımı ona hiç çevirmedim.
Hep birlikte içeriye geçtiğimiz de ben kahve yapmak için mutfağa girdim. Şerife ana da çok sevinmişti ağabeyim geldiği için lakin ağladığımı görünce de üzülmüştü.
Kahveleri hazır edip içeriye geçtiğimiz de Mahir'in ve ağabeyimin bakışlarını üzerimde hissettim. Gidip yanına oturdum ve yüzünü incelemeye başladım oda benim yüzümü inceliyordu. "Nasılsın" diye sorarken bile katıla katıla ağlayasım çıkıyordu. İyi değildim, nasıl iyi olabilirdim ki ağabey diye bağırmak istiyordum yüzüne doğru. Sebebi sen değil misin burada olmamım.
Lakin dudaklarımdan sadece iyiyim lafı çıkıyordu. Mahir kısa bir an için ayaklandı.
"Siz konuşun ben gelirim birazdan" derken Hasan ağabeyim konuştu.
"Dur birader" dediğin de Mahir de oturdu hemen.
"Gülüm ben gidiyorum" dediğin de kaşlarım çatıldı. Gidiyorum mu diyordu? İyi de daha yeni gelmemiş miydi?! Bir şey diyemeden konuya girdi.
"Şehire gidiyorum." derken keskin bir bıçak içime saplandı o an. Ağabeyim gidiyordu. "Orada bir iş varmış tam bana da uygun bende düşündüm..." cümlesini bitiremedi.
"Beni bırakacak mısın" derken gözlerim doldu hemen. "Yine mi bırakacaksın" dediğim de sarsıldığını gördüm. "Gülüm olur mu öyle şey" derken elime uzandı lakin tutmadım.
"Bana veda etmeye geldiysen hiç gelmeseydin ağabey yeterince veda etmedin mi?" derken ayaklandım lakin kolumu tutup beni yanına oturttu. Hiç iyi değildim. Kimsesiz kalmıştım. Tek başıma nasıl savunacaktım kendimi ben. Her şey ağır geliyordu. Sert oturduğum için derin bir acı hissettim alt bölgemde.
"Pınar, her şeyi zorlaştırıyon gülüm benim. Ben seni bırakır mıyım? Hem sen yanlız değilsin seninde ailen kocan var" derken bakışlarım hemen Mahir'i buldu. Kocam mı? Beni sevmeyen bir adamdan bahsediyordu. Bu evde beni Şerife ana harici kimse kabul etmemişti. Bunları nasıl unuturdum. Beni istemediği için eve uğramayan adama mı teslim edecekti beni. Mahir'in kaşları çatıldığın da ifadesiz bir sekilde yüzüne bakmaya devam ederken ağabeyimin sesiyle ondan çektim bakışlarımı.
"Anamı da alacam yanıma burada kimi kimsesi yok ki" derken derin bir nefes aldım. Anası ya tabi gerçek bildiği bana üvey olan kadın.
"Bitti mi" derken ayaklandım. "Yapmam gereken işler var da " derken arkamı dönüp yürümeye başladım ve odadan çıkıp kendimi odama attım hemen. Kapıyı ardımda bırakıp ağlamaya başladım. Kader denilen şey boynuma bir halat bağlamış ve beni sürgün etmişti.
Gün devrildi ve kimse uğramadı yanıma hatta Şerife ana bir ara geldi ve halimi görünce oda gitti. Duymuştu demek ki üstüme varmadı. Üstümü çıkardım ve geceliği giyicek iken kapı açıldı ve içeriye Mahir girdi. Bakışları tüm vücudumda gezindi sonda çekti. Üzerime geceliğimi giyip önden düğmelerini iliklerken oda üstünü çıkarıyordu. Yabancıydım, yabancıydı bana. Yatağa kaldırıp içine girdim ve arkamı döndüm. Ağlamaktan bir hal olmuştum. Yorgun düşmüştüm.
Oda yattığın da derin bir nefes aldı.
"Ağabeyine haksızlık ediyorsun" derken sesi düz çıkmıştı. Bir şey demek bile gelmiyordu içimden. Ya onca yıl bana edilen haksızlık ne olacaktı. Gözümden akan yaşı sildirdim hemen. Bir şey demedim.
"Ağrın var mı?" diye sorduğun da derin bir nefes aldım.
"Yok" diye yalan söyledim. Ağırlıyordu.
"otururken yüzünü buruşturdun"
"Ne önemi var" dedim çünkü kendimi ne değerli ne de mühim görüyordum.
"Var elbet" derken bedeni bana doğru döndü lakin ben ona dönmedim. "Karımsın artık benim"
"Mecbur kalıp aldığın karın" diye onu tamamlarken derin ve sert bir nefes aldı.
"Bunun böyle olmasını bende istemezdim Pınar" derken ona haksızlık ediyordum. Onu seven bendim o ise karısını henüz kaybetmiş ve derin yarası olan bir adamdı. Lanet olsun ki o benim sevdamdı.
"Bende istemezdim" diye mırıldandım.
Çünkü hayallerim vardı. Küçük yaşımdan beri sevdiğim adamdı o benim. Şimdi ise sevdiğim adam beni mecbur kaldığı için almıştı. Aramızda ki boşluk hiçbir zaman dolmayacaktı.
O gece geçip gitti ve sabah erken vakit uyandım. Mahir arkasını dönük uyuyordu. Tüm kalıplı bedeni ve varlığı içimi ısıtıyordu. Üzerimi hemen değişip odadan çıkacak iken bakışlarım ona değdi. O kadar muazzam ve o kadar da yakışıklı sureti vardı ki kalbimin atışı her saniye değişiyordu. Her anlamda büyüktü. O otuzunu geçmiş ben henüz yirmisine girmiş bir kızdım. Aramızda dağlar olduğu gibi çok senelerde vardı. Ayten ablanın da taşı benden epey büyüktü. Geç evlenmişlerdi.
Kendimi hemen odadan attım ve sedirli odaya girip hemen ateşi yaktım. Soba yanarken nihayet Ahraz ve Şerife ana uyanmıştı. Kahvaltıyı hazır ederken Şerife ananın sesini duydum. Zeynep'e kalkmadı için bağırıyordu. Sofrayı tamamen hazır ettikten sonra içeriye taşıdım ve haşlanmış yumurtayı ezip ve içine peynir koyup Ahrazı beslemeye başladı. Çok iştahlı bir çocuktu.
"Kaşık geliyor al bakalım kızım" diye ona verirken Ahraz gülerek kabul ediyordu. O sırada kapı açıldı ve içeriye Şerife ana onun ardından da Mahir geldi. Bakışlarının ağırlığını üzerimde hissediyordum. Yanımıza gelip hemen yere tam yanıma oturdu. Sıcaklığı değdi. İçimi bir hoş ediyordu.
Tüm mamasını yedirdiğim kızın önüne mandallarını koyup oynamaya bıraktım. Artık etrafına yastık koymuyordum çünkü kendisini tutuyordu. Şerife ana da oldukça memnundu. O sırada Zeynep girdi içeriye ve yer sofrasına oturdu.
"Çocuklar evin neşesi " dediğin de tebessüm ediverdim gerçekten de öyleydi. Yanıma yaklaşıp duraksadı. "Darısı diğer torunlarım başına" derken yudumum boğazımda kaldı ve hemen Mahir'in elime uzattığı sudan bir lokma aldım. Ne diyordu bu kadın yahu! İnşallah yanımda ki adam duymamıştır diye düşündüm. O sırada Şerife ana kaçırdığı namazı kılmak için ayaklandı ve odadan çıktı. Yediğim iki yudum şeydi lakin iştahım tam anlamıyla kesilmişti. Çayımı yudumlamaya başladım.
Zeynep kalkıp yeğeni ile oynamaya başladı.
"Anne" dedirtmeye çalışıyordu. O an içime oturan acıyı anımsadım. Çünkü onun annesi ben değildim. Aytendi. Zeynep bunu neden yapıyordu bilmiyorum ama sofradan kalkıp sobanın üstünde ki çaydanlığı aldım ve Mahir'in çayını doldurmaya başladım. Mahir'in bakışları yerdeydi.
"An ne" diyen Ahraz olduğun da ikimizin bakışları da ona değdi. Niçin bana bakarak söylemişti ki gözlerim dolacak gibi olsa da Zeynep'in sesi içime oturdu.
"Senin annen Ayten" derken Mahir'in kalkıp odadan çıktığını gördüm. Zeynep ise bana bakıp tebessüm etti. Bir insan bu denli kötü kalpli olabilir miydi?! Kahvaltı sofrasını kaldırıp mutfağa taşıdım ve arkamdan Zeynep gelmişti. Ahrazı tek mi bırakmıştı?!
"Duydun demi Pınar" derken ona umursamadım çünkü sürekli benimle uğraşıyordu.
"Neyi"
"Ahrazı" derken ona döndüm birden ve yüzlerimiz karşı karşıya gelmişti.
"Derdin ne"
"Derdim sensin seni istemiyorum" derken yüzümde sahte bir tebessüm oldu. "Bu evden ne zaman gidiceksin. Hiç kimse seni istemiyor görmüyorsun ağabeyim bile seni zorla koynuna alıyordur" derken yer ayağımın altından kaydı sandım ve sertçe onun kolunu yakaladım.
"Doğru konuşacaksın"
"Delinin zoruna bak kötü ne konuşmuşum bırak kolumu" derken bağırmıştı.
"Seni kimse elimden alamaz duydun mu beni" diye yüzüne tısladım.
"Ne oluyor burada sesiniz yola kadar geliyor" diye içeriye giren Mahir bizi gördü. Gözlerim dolmuştu ve ağlıyordum. Yüzüme bakınca şaşırmıştı. Elimi Zeynebin kolundan çekip gözyaşlarımı sildirdim. Dayanamıyordum. Artık sabredemiyorum.
"Ağabey ben bir şey yapma..."
"Kes sesini Zeynep, bir daha yengenle doğru konuşacaksın duydun mu beni" derken onların yanından geçip giderken Mahir kolumu tuttu. Başımı kaldırıp yüzüne baktığım da o dolan gözlerime bakıyordu. "Bırak beni" diye fısıldadım. Ağlayacaktım.
"Zeynep derhal Pınardan özür dile" derken başımı olumsuz anlamda salladım. Onun özrünü bile istemiyordum ben.
"Özür dilemeyeceğim ağabey"
Mahir sertçe bir nefes aldı. Kolumu hala tutuyor oluşu rahatsız hissetmeme sebep oldu.
"Zeynep derhal özür dile" diyerek yeniden tekrar ettiğin de Mahir'in sertliği karşısında korkmuş olmalı ki özür dileyip yanımızdan gitti.
"Bırak artık kolumu"derken elini halen çekmemişti.
"Küçük bir kız çocuğu gibi ağlama artık"
"Küçük değilim" diye sitem ettim.
"Küçük olmasan ağlar mıydın hiç"
"Büyükler de ağlar canı acıyanlar da ağlar hatta dayanamayanlarda ağlar ağlamanın yaşı mı varmış hiç" derken yüzünde tuhaf bir tebessüm oluştu. İlk defa tebessüm etmişti. Lakin yine de içimde oluşan o hissi atamıyordum. Çocukluğumdan beri sevdiğim bu adamı içimden hiç bir zaman atamayacaktım.
İlk defa eli yaşıma uzanmıştı. Lakin dokunmadı.
"Silemeyeceğin yaşımı dindirmeye uğraşma" derken yanından geçip gittim.
O gece Ahraz beşiğinde uyuyordu. Şerife anayı zorla ikna etmiştim çünkü artık Mahir'in odada kaldığını bildiği için Ahrazı yanında yatırmak istiyordu. Saat epey geç olmuştu ve Mahir hala gelmemişti. İki günde yatağıma sinen kokusu ve varlığı olmadan uyumak çok güç gelmişti.
O gece sabaha kadar bekledim lakin gelmedi.
Belki gelmişti lakin Aytenle kaldığı odada yatıyordu. İçime saplanan huzursuzluk çok zordu. İki günde alıştığım adamı şimdiden her yanımda istiyor olmak canımı yakıyordu.
O sırada dışar kapısı açıldı ve onun geldiğini anladım. Usulca perdeden baktığım da üst merdivenlerden çıktığını duydum ve yatağıma geçtim. O an kapının dışında duraksadı sonra ise kapıyı sessizce açıp içeriye girdi. Usulca üzerini çıkartıp besige doğru ilerledi.
Kızını uzun uzun seyretti.
Sonra ise yatağın bir tarağı çöktü. Hafifçe gelen içki kokusu burnuma doldu. İçmişti.
O tarafa döndüğüm de bakışlarının hedefi olmuştum. Siyah bakışları bakışlarıma düşerken üstünün olmadığı yutkunmama sebep oldu. Kalıplı ve çıplak üstüyle yatağın içine girdi. Gözleri çekilmedi gözlerimden hiç. O an bir şey yaptım ve elimle sert yüzüne dokundum. Şaşırmış mıydı? Bilmiyorum lakin ona dokunmak bana muazzam hissettirdi. Elimi çekeceğim sırada tuttup dudaklarına götürdü.
Küçük parmaklarımın ucunu öptü. Ben ne olduğunu anlamadan kendimi ona giderken buldum ve beni belimden kavrayıp üzerine çekti. Giyinecekli olduğum için onun çıplak teninin sıcaklığını hissedemiyordum. "İstiyor musun beni" diye fısıldadığın de başımı salladım hemen ve kendimi hızla altında buldum. Hızla geceliğimi çıkarttı ve bacaklarımı boylu boyunca okşadı. Kilodumun üstünden beni okşarken dudaklarımdan bir inilti kopup gitti. Her anlamda onun için hazırdım. Sütyenimi hatta kilodumu da çıkarttı. En son üzerimden kalkıp altında ki pantolondan da kurtuldu.
Çıplaktı.
Gün ışığı hafifçe içeriye dolarken gördüm büyüklüğünü. Çok büyüktü. Korkmadım kaçmadım bir ona sığındım. Kendini bana sürtüp direk içime girecek iken duraksadı. Elleri kadınlığıma dokunduğunda dudaklarımdan bir initli koptu.
"Sessiz ol daha bir şey yapmadım" derken sertti sesi. Birden kendini içime sapladı lakin tam girmedi henüz yine de canım yanmıştı. Dudakları çıplak göğüslerimi emmeye başladı. Saçlarına asıldığım da daha da sertleşti ve içime yavaş yavaş girdiğin de derin derin nefesler alıp verdi. Onu tamamen aldığım da oda inledi. Ahraz beşiğinde kıpırdanırken duraksadı ve yeniden bana girdi. İçimde durmadan onu istiyordum ve kendimi ona ittiriyordum. Oda beni karşılıksız bırakmıyor ve hep daha fazlasını veriyordu. Hızlıydı hatta kalp gibi atıyordu içimde benim. Aniden içimden çıktığın da gözlerim yaşardı bitmiş miydi.
Anın doluluğu tüm dengemi sarstı. Çünkü yanıma oturup beni kucağına aldığında yuvasını bulmuş gibi direk içimde varlığını sürdürdü. Elleri ince belimden aşağıya yukarıya düşüp kalkarken iniltilerim çoğalıyordu. O beni durdurmuyordu çünkü benden farklı dahi yoktu. Yarın kıçımın üstüne oturamacaktım. Daha sert bir hale gelince duraksadım çünkü canım çok yanıyordu ve kadınlığım zonkluyordu. Şimdi daha yavaş hareket etmeye başladım ve ritmi bana bıraktı. Lakin dayanamamış olacak ki beni yatağa yatırıp yeniden git gellere başlamıştı.
Bu sefer
daha uzun ve dolu doluydu.
Kendimi bıraktım ve içimde bir şey kopup gittiğin de oda yavaşça gitgel yapıp kendini bana bıraktı.
Üzerime düştü lakin ağırlığını vermedi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |