6. Bölüm

6

Sairsell
sairsell

Günler geçiyordu.

 

Her gün aynı düzende devam ediyordu. Gündüzleri birbirimizi görmezden geldiğimiz adamla geceleri bir oluyorduk. Her gece koynuma alıyordum ve bunu oda istiyordu. Erkek değil mi hep ister zaten diyordu içim lakin sana ne oluyordu. Aynalığın önünde saçımı tararken yanan kandil tüm odayı az da olsa aydınlatıyordu. Önce Mahir yıkanmış sonra da ben yıkanmıştım. O sobayı yakıp sigara içmeye kapının önüne çıkmıştı. Ahraz bu gece de diğer geceler de olduğu gibi Şerife ananın yanındaydı. Artık beşiği de bu odada değildi. İçim sızlasa da Şerife ana bunun daha doğru olduğunu söylemişti. Kapının açılmasıyla gözlerim aynadan ona değdi. Uzun boyu ve iri gövdesi ile yanında küçücük kalıyordum. Her anlamda onun için küçüktüm. Ayten abla gibi değildim. O kadınsı bir kadındı ve hatta fazla da cilveliydi de derin bir nefes aldım. Boyu beden kısa olsa da benden kiloluydu ve dolgundu. Simyah saçları esmer teniyle güzel bir kadındı. Onun tamamen zıttı idim. Kahverengi saçlarımın arasında sıcaktan açılan sarı saçlar mevcuttu. Koyu yeşil gözlerim ve bembeyaz bir tenim vardı. Küçük bir burnum da dahil.

 

Bu düşünceler kendimi yıpratmaktan başka bir şey değildi. Kocam hala başka kadını seviyor olması bile beni darmadağın ediyorken bu olacak iş değildi.

 

Sobayı kontrol edip yatağa girdiğin de bende ayağa kalkıp yatağa ilerledim. Yorgundum, sabaha ne kalmıştı şunun şurasında diye düşündüm ve yatağa yattım. Arkası bana dönük değildi artık ama ben hala dönüyordum çünkü hislerim beni ele vereceğini biliyordum. Genellikle o bana sokulur ben uzak kalırdım. Yine öyle oldu ve bana doğru geldi. Sırtımı gövdesinde hissettim bana değiyordu lakin ben herhangi bir tepki vermedim.

 

Aramızda sınırlar yok olmuştu lakin kalbinde ki sınırlar hala aynı idi.

 

Dudaklarıma konmuyordu çoğu zaman. Veyahut sarılmıyorduk onunla. Normal bir evlilik değildi bizim durumumuz mecburi bir durumdu.

 

O sabah uyandığımda beni sımsıkı sarmalayan adamla karşı karşıya gelmiştim. Yüzünde rahat bir ifade vardı ve kolları beni sımsıkı sarmalamıştı. Hatta bacakları da bacaklarıma dolanmıştı. İçim huzurla doluydu. Kaç yıllık ömrümün çeyreğine sığdırdığım adamın kokusunda uyanmak bir muzice gibiydi. Hiç çıkmak istemesemde mecburdum.

 

Nasıl çıkacaktım ki buradan şimdi diye düşünürken onu rahatsız etmeden kımıldandım lakin beni daha sıkı sardı ve homurdandı.

 

Hiç böyle yapmazdı Mahir

 

Bir kaç defa daha denedim ve sonunda homurdandı ve beni bırakıp yastığıma sarıldığın da şaşırmıştım doğrusu. Lakin üstünde durmadan hemen kalkıp üzerimi çıkarttım. Havalar daha da soğumuştu. Eskisi gibi hafif değildi ayazı. Odanın içide soğumuştu lakin ses çıkartmamak adına sessizce dolabımdan kadife lacivert bir elbise alıp giyindim. Uzundu ve dizlerimin altında bitiyordu. Bu günlerde karnım ağrıyordu. Üşütmemek adına da kalın çorapları giyindim.

 

Aşağıya inip sedirli odaya girip Ahrazı aramaya başladım. Yoktu. Mutfağa girdiğim de Zeynebin kucağın da duruyordu. Şerife ana da hamur yoğurmaya niyet etmişti herhalde unu kaba koyunuyordu. Beni görünce tebessüm etti hemen. "Günün aydın olsun güzel kızım" dediğinde ona tebessüm ettim. "Seninde ana" derken Zeynebin kucağından Ahrazı almak istedim lakin vermedi. " Şimdi yedi üstüne kusar falan" derken bunu sessizce dile getirmişti. Ahraz beni görünce güldü lakin bana gelmedi. Büyüyordu her gün daha da büyüyordu.

 

"Ana ben yaparım" diyip yanına gittiğim de başımı kaldırdı. "Olmaz yavrum sen kocanın kahvaltısını hazırla" dediğin de başımı salladım. Onlar erken kahvaltı yapmışlardı. Bu gün köy kadınları bize gelecekti. Kahvaltıyı hazır edip tezgahın üzerine bıraktım.

 

"Ana tatlıyı ben yaparım" dediğim de mutlu olmuştu. Şerbetli bir tatlı yapmak için kollarımı sıvadım hem o sıra çay da olur Mahir de kalkardı. Hamurunu hemen yoğurup şerbetini ise ocağa koymuştum. Şerbet pişerken fırına giren tatlıma baktım. Ağabeyim çok severdi bu tatlıyı. Fırında pişmiş tatlının üzerine şerbeti döküp içinin çekmesi için kenara koydum. O sıra da Mahir kalkmıştı çünkü kapıdan giriyordu göz göze gelmiştik. Bakışlarımı hemen kaçırıp çaydanlığa uzanıp çayını koydum ve tepsinin içine koydum.

 

"Burada yerim içeriye taşımakla uğraşma" derken sesi tok çıkmıştı. Başımı olumlu anlamda salladım. Mutfakta ki masanın üstüne dizmeye başladım kahvaltılıkları gelip hemen oturdu ve basladı. "Sen yedin mi" derken başımı hayır anlamında salladım. "Canım istemiyor" canım istemiyordu.

 

"Olmaz öyle yemelisin hem"

 

"Hem" dedim ona doğru dönüp o ise vücudumu inceledi. Bu durum utanmama sebep olmuştu. "Elime gelmiyorsun hiç " derken yüzüm kıpkırmızı olduğun da oldukça utandım. O sıra da Şerife ana içeriye girdiğin de bende arkamı onlara dönüp yoğurduğum kurabiye hamuruna şekil vermeye başladım. Niçin öyle bir şey demişti ki? Aklım karıştı lakin işime devam ederken Şerife ana ile Mahir de konuşuyorlardı.

 

"Bu sene kurak olacak diyorlar oğlum ekimlere bir zeval gelmesin"

 

"Her şey nasip ana Allah büyük vardır bir bildiği" tepsiye dizin koyduğum kurabiyeleri hemen fırına soktum. O sıra arkamı döndüğüm de Mahir yaptığım tatlıdan yiyordu. Kan akışım hızlandı hemen.

 

"Ye oğlum kan olsun gelinim yaptı" derken Mahir keskin gözleri ile bana bakıyordu. Bakışlarının beni erittiğinden haberi var mıydı sahi?! Daha fazla bakmaya devam edersem kendimi ele verecektim.

 

Hemen mutfaktan çıkıp evin tozunu almak için işlere başladım. Saat öğlene doğru gelen komşular ve kızlarla sohbet muhabbet ediyorduk. Bu durum bana iyi gelmişti hem kafam da dağılmıştı. Çok sevdiğim arkadaşım Suna da gelmişti. Ahrazı uyutup yanlarına gittim. Suna beni görünce tebessüm etti hemen.

 

"Nasılsın Pınar, geldim gidecem bir türlü görüşemedik ya" diyerek bana kızıyordu. Karnı burnunda hâli onu daha da güzelleştirmişti. "Öyle oldu valla" dediğim de elimi tuttu. "Sen iyisin değil mi?" dediğin de başımı salladım. Eskiye nazaran iyiydim. "İyiyim"

 

"Giderken ağabeyinlere uğradım anan hazırlık yapıyordu şehire mı gidiyorlar" diyince yüzüm düştü hemen. Demek gitmemişlerdi. Başımı salladım. "Hasan ağabeyim orada iş bulmuş" dedim. Başını salladı. "Hayırlısı olsun"

 

"Mihrimah ne yapıyor" derken burnumun direği sızladı hemen. Onu o kadar çok özlemiştim ki kelimelerle ifade edemezdim. Canım arkadaşım tek dostum ve sırdaşımdı. Gözlerim dolacak gibi oldu. "Mihrimah evlendi biliyorsun karşı köyün ağasıyla" derken başını salladı.

 

"Peki Ali'yle bir ara duymuştum sözlendi demişlerdi sonra bazı şeyler daha duydum." dediğinde Mihrimah'ın yaşadığı onca acı düştü gözlerimin önüne hemen.

 

"Öyle oldu lakin şimdi mutlu ve çocuğu oldu hatta ikinciye de hamile" dediğim de mutlu oldu.

 

"İnsan ne acılar yaşıyor gerçeği bulana kadar" dediğin de çekindiği belliydi lakin sordu. "Sen Pınar Mahir ağabeyin ile hiç düşünmezdim" dediğin de burnumun direği sızladı. Kimse biliyordu ki içimde ki sevdayı. "Biliyorsun karısını aylar önce kaybetti ve" dili varmadı karısını sevdiğini söylemeye. O kötü nihetli değildi sadece beni merak ediyordu.

 

"Senden yaşça büyük bir adam aynı zaman da ağabeyinin dostuydu Hasan ağabey böyle bir şeyi nasıl kabul edebildi."

 

"Etti" diyebildim. Anladı halimi gördü sanki içimi o an. Elimi tuttu ve beraber dışarıya çıktık. Hava almak istedik.

"Canım neler yaşadın bilmiyorum lakin yüzün hiçte iyi şeyler yaşadığın anlamına gelmiyor sana kötü davranmıyor değil mi?"

 

"Hayır o iyi biri"

 

"İyi biri olabilir lakin sana karşı iyi mi?" diye sordu çekinerek. Bana karşı hep iyi olmuştu lakin yine de ilk zamanlarda ki gibi beni görünce yolunu değiştirmiyordu veyahut eve geliyordu. Hatta odamız da benimle sarılarak bile uyuyordu. "İyiyiz." dedim

 

"Her şey daha da iyi olacaktır Pınar, yas çabuk unutulmaz lakin yeri elbet dolar Mahir ağabeyin de sana sevdalanır " dediğin de buna inanmak imkansızdı benim için. Hem de oldukça. Çünkü Ayten abla ile onun arasında çok farklı bir bağ vardı. Ona gül goncam derdi.

Yüreğim şiddetle sarsıldı. Eskiden onu hiç kıskanmayan ben şimdi ölmüş karısından onu kıskanıyordum ve bu durumu isteyerek yapmıyordum.

 

"İlkler unutulur mu dersin"

 

"İlkler unutulmasa da sonlar her zaman baki kalır" dediğin de mutfağa geçtik. Zeynep ve yeni gelin Zilan da burada idi.

Bizi görünce tebessüm ettiler. "Gel canım sen otur" deyip sandalye ye oturttum. Hamile haliye ayakta duramazdı. "Ee Zilan anlaşıyon mu kocanla" diye soru yöneltti Suna Zilan'a. Yüzünde tebessüm oluşan kız utandı. "Anlaşıyoruz Suna" dediğin de mutluluğu gözlerinden okunuyordu.

 

"Severek evlendiler anlaşırlar tabi" diye konuştu oradan Zeynep. Suna bana bir bakış attı. "Tabi canım orası öyle de severek evlenenleri de çok gördük baba evine geri geldiler" dediğin de kendisinde görücü usulü evlendiği gerçeği vardı. Lakin kocasını sonradan sevmişti Suna.

 

"Haklısın valla Suna hep duyuyoruz" diye destek verdi Sunaya Zilan. Ben bir şey konuşmuyordum onları dinlemekle yetiniyordum. Aklıma Mahir düştü acaba tatlı mı beğenmiş miydi? Çünkü tepsinin bir kısmını yediğini söylemişti Şerife ana hatta en sevdiği tatlı türünün ise şerbetli tatlı olduğunu öğrenmişti. Hatta bana oğlumun ağzının tadı yerine geliyor bile demişti. Uyanmıştım tabi.

 

"Sen de ne var ne yok Zeynep isteyen yok mu?"

 

"Yok şu an olmasın da zaten"

 

"Neden kız evde mi kalacan"

 

Zeynep başını yere eğdi. Sevdiği vardı. Lakin halen istemeye gelmemiş olmaları tuhaftı. Bir şey demedi çünkü o an Şerife teyze ve kucağın da Ahraz vardı. "Nedensiz daim olsun kızlarım bir kız daha getirdim size" diyip bana doğru gelip kucağıma verdi Ahrazı. O kadar güzeldi ki simsiyah gözleri vardı. Bana bakıp güldü hemen. Onu doyurmak için sabah yaptığım çorbasına doğru ilerledim lakin Ahrazı hemen Suna'nın kucağına verdim. O onunla ilgilenirken kızlarda çay servisini yaptılar. Bende bir taraftan Ahraza çorbasını yedirmeye başladı.

 

"Zeyneple anlaşamıyonuz mu kuzum siz" diye sordu Suna. Elimde ki kaşağı çorbanın içine daldırıp ahraza verdim.

"Anlaşıyoruz" diye yalan uydurdum hemen. Çok mu belli oluyordu da bunu demişti bana.

 

"Öyle diyorsan öyle olsun bakalım" diyip üstüne varmadı daha fazla da. Ahraz tamamen doyunca hep birlikte içeriye geçtik. Kadınlar da yavaş yavaş kalktılar sonra da kızlarda en son kalktı. Tum bulaşıkları halledip akşam yemeği için elimi sıvadım. Epey yorulmuştum hem hasta olacağım için de kasıklarım ağrımaya başlamıştı. Usulüne uygun yemek ve yanına bulgur pilavı yaptım hemen. Mahir severdi bulgur pilavını. Bende onun sevdiği her şeyi seviyordum.

 

Kasıklarım daha fazla ağırırken elim karnıma gitti. Şerife ana yanımdaydı lakin anlamamıştı. "Ana ben yukarıya çıkacağım az" dediğim de bakışları hemen beni buldu. "Ne oluverdi yavrucum benzin sapsarı oldu ya" dediğin de eliyle kolumu tuttu. "Çok yoruldun bu gün git uzanıver ben bakarım Ahraz'a" deyip fazla üstelemedi çünkü anlamış olabilirdi. Hızla merdivenlerden yukarıya çıkıp içeriye girdim. Hemen kenarda duran bu günler için ayırdığım bezlerimden birini koydum.

 

Yatağa açtığım gibi kendimi içine soktum. Çok ağrım vardı ve kasıklarım çekiliyor gibiydi. Her ay böyle olmazdı lakin bu ay üşütmüş olmam ihtimaldi. Düzenli gelen ay başım vardı. Acıdan uykuya dalmış olmalıyım ki gözlerimi açtığımda etraf kapkaranlık idi. İçerisi buz gibi olmuştu. Bedenim kıpırdadı ve ağrım daha da şiddetlendi. Kısık kısık ağrırken dış kapı çalındı ve açıldı. Bir kaç dakika sonra merdivenlerde ayak sesleri duydum ve kapım açıldı. Mahir'di gelen kapıyı kapattı.

 

Yanıma gelip elini alnıma koydu.

 

"Neyin var Pınar" diye sordu sesi düzdü. Kalkmaya çalıştım lakin bana müsade etmedi. "Hiç bir şeyim yok" derken kendimi çektim ve alnım da duran eli çekildi. "Ondan mı bu haldesin" derken ilerde duran kandile doğru yürüdü ve onu yaktı. Şimdi daha da aydınlıktı sureti. "Bir yerin mi ağrıyor" derken yüzüm daha da kasıldı.

 

"Biraz karnım ağrıyor" derken anlamsızca yüzüme baktı. Anlamadı diye düşündüm. "İçerisi buz gibi hemen sobayı yakmalıyım." diyip temizlenmiş ve yakmaya hazır bırakılmış sobayı tutuşturdu. Yanan soba yavaş yavaş içerisini ısıtırken gözlerim yeniden kapanmaya başlamıştı.

 

"Pınar"

 

Mahir'in sesi kulaklarıma dolduğun da gözlerimi hafifçe araladım. Üzerime doğru eğilmiş ve elini alnıma koyuyordu.

"Ateşin var?" Ağrım ateşe çevirmiş olacak ki çok üşüyordum. Ağır yorganı ise üzerime çekmiştim. Üstümden çekilen yorganla içime üşüme daha da geldi. Kasıklarımda ki ağrıda çabası olmuştu. "Senin için ne yapabilirim " dediğin de sesi endişeli çıkmıştı sanki. Ya da ben öyle düşünüyordum. Benim için niçin endişe duyacaktı ki.

 

"Birazdan iyi olurum" dediğim de kapının tıklaması bir oldu. "Müsaade var mı oğlum" diyince Mahir boğazını temizledi hemen. "Gel ana" kendimi hemen toparlayıp oturur pozisyona geldim. Kapı açılıp Şerife ana elinde bir tepsi ile içeriye girmişti. Beni görünce yüzü düştü hemen.

 

"Ah yavrum nazar mı ettiler sana" diyip komodinin üzerine tepsiyi bıraktı ve eliyle alnıma uzandı. "Ateşin var senin" derken Mahir de gelip başımda durdu. "Hekim alıp geleyim hemen ilçeden" dediğin de bakışlarım ona düştü.

 

"Yok oğlum düşer birazdan azıcık dinlensin soğuk mu aldın acaba" derken başımı olumsuz anlamda salladım. Kasıklarımın ağrısı hafifte olsa azalmaya başlamıştı. "Şey ana ay başım" diye mırıldandım ona doğru lakin Mahir de duymuş olacak ki derin bir nefes aldı.

 

"Ah öyleyse sıcak tutmak gerekir ben sana sıcak su getiriverem" diyince ellerimi bırakıp odadan çıktı hemen. Utancımdan Mahir'e dönemedim. Oda odadan çıktı anasının ardından. İçim yeniden geçerken odanın sıcaklığı beni tamamen mayıştırdı.

 

"Hekimi alıp geleyim en iyisi uyanmadı da" diyen Mahir'in sesi geldi bir yerden kulağıma.

 

"Sakin ol oğlum sabah ola hayrola"

 

"Ayten'in böyle ağrıları olmuyodu"

 

"Her kadının düzeni başkadır oğlum ben çıkıvereyim de sen de uyuyuver emi. Ağrıları geçmiş olacak ki rahatladı herhal. Bir şey olacak olursa sesleniver"

 

"Tamam ana"

 

Kapının kapanma sesi kulaklarıma doldu lakin gözlerimi açamadım uyku o denli tatlı geliyordu ki. Kısa bir süre içinde Mahir'in yatağa yattığını anladım. Başım ondan tarafa dönmüş olacak ki eliyle yüzüme gelen saçımı kenara ittirdi ve yanağımı okşamıştı.

 

"Henüz küçücüksün" fısıltısı kulağıma dolsa da uykunun tesiriyle bilincim tamamen kapandı. Gözlerimi araladığım da gün ışığı içeriye girmiş olacak ki her yer aydınlıktı. Yan tarafim boştu. Mahir gitmiş olmalı ki etraftan ses geliyordu. İçerisi hala çok sıcaktı. Mahir çıkarken odun atmış olmalıydı.

 

Yataktan kalktığım da ağrımın olmamasıyla yüzümde tebessüm oluştu hemen. Ocağın üstünde kaynayan suyu alıp banyoya gittim ve üzerimi çıkartıp bir güzel yıkandım. Üzerime havluyu dolayıp banyodan çıktım ve kapıyı kapadım. Islak saçlarımı sobanın açtığım da omuzlarıma dağılmıştı. Tam o sırada kapı açılmış ve içeriye Mahir girmişti. Göz göze geldiğim adam tüm anlamıyla nefesimi yeniden kesmişti. Ona olan sevdam öyle derin öyle keskin bir şeydi ki kelimelerle bile ifade edemezdim.

O keskin bakışları ile tüm bedenimi süzdü hemen. Kalçalarımın hemen üzerinde biten havluyla karşısında durmak çok zordu benim için. "Nasıl oldun" dediğin de üstünde ki gömleğin düğmelerini çözmeye başlamıştı. Sabah tarlaya gittiği belliydi.

 

"İyiyim" diye mırıldandım. Çünkü onunla iki kelimeden başka bir şey konuşmuyorduk. O kadar alışmıştım ki buna bir şey söyleyince sürekli şaşırıyordum. "Hekime göreyim bir görsün" dediğin de gömleği üzerinden çıkarttığı ve tüm göğsü gözler önündeydi. Esmer teni ve büyük bedeniyle yutkunmaktan zor aldım kendimi.

 

"İstemiyorum sağ ol" diyip arkamı döndüğümde tüm kalçalarım gözlerinin önünde olduğunu biliyordum. Dolabıma doğru ilerlerken kalbim ağzımda atıyordu. Hala gitmemiş olması çabası olmuştu çünkü hala arkamda duruyordu. Çekine çekine kadife uzun bir elbise elime aldım ve alt çekmeceye uzandım. O sıra da kemer sesi doldurdu odayı. Pantolonunu çıkarıyor olacak ki nefesim kesildi hemen. Alt çekmeceden de kilot ve tülden olma beyaz sütyenimi aldım elime. O benim kocamdı. Gece utanmıyor olabilirdim lakin gündüz gözüyle utanmıştım. Lakin elim havluya uzandı ve havlu tüm bedenimden aşağıya düştü hemen. O ise aynı yerde duruyor olacak ki kıpırdamıyordu. İlk önce kilodumu bacaklarımdan geçirip sonra da sütyenimi kollarımdan geçirdim lakin kopçası için aynı şeyi söyleyemezdim.

 

Bir türlü birleşmiyordu.

 

Ya da ellerim heycandan tutmuyordu. O an adım sesleri ve sırtımda hissettiğim sıcak tenle yutkundum elleri küçük ellerimin üzerime kondu ve sütyeni birleştirdiğinde kendini bana bastırdı. Sertliğini hissettiğim de bir şeye tutunma ihtiyacı hissettim.

 

O ise bir şey demeden arkamdan çekildi. Yer sanki ayağımın altında kaydı o an. Sonra banyoya geçti. Su sesi geliyordu. Sanırım soğuk suyla yıkanıyor olacaktı ki ben sıcak suyun tamamını harcamıştım. Derin bir nefes alırken onun varlığına nasıl da alıştığım geliyordu aklıma.

 

Onca yıl sevdiğim adam yanımdaydı.

 

Kalbinde hiç olmayacak olsam da kalbimdeydi.

 

Benim sevgim ikimize de yetmez miydi?

 

Çarşafları hemen değiştirip o banyodan çıkmadan yatağın üzerine havlusunu bırakıp odadan ayrıldım. Aşağıya inip Ahrazın yanında gittim hemen. Beni görünce mutlu oluyordu lakin artık büyüdüğü için pek kucak istemiyor kendi başına sedire tırmanıyordu. Bu gün Ahrazın anneannesi ve teyzesi gelecekti. Şerife ana öyle demişti. Bu durum onu nedensizce mutlu etmemişti anlamadım. Mahir yıkanıp evden çıkmıştı. İlçe de işleri varmış öyle demişti. Bu sabah yaşadığımız yakınlık aklıma gelince karnım kasıldı ve içim titredi.

 

O sıra da kapı çalmaya başlayınca Şerife ana yerinden kalktı hemen. "Ben bakarım ana" diyince sebepsizce içimi huzursuz eden bir bakış attı bana.

 

"Yok yavrum sen Ahrazla duruver ben bakıveririm nolcak" dedi ve ayağa kalktı hemen. O odadan çıkarken ben de küçük kızın altına baktım. Kaka yapmamıştı.

Her gün biraz daha büyüyordu. Saçları çıkıyordu. Her şeyi ağzına götürdüğü için sürekli gözüm onda kalıyordu. Boncuk gibi simsyah gözleri vardı. Mahir'e de benziyordu anasına da. O sırada kapı açılmış ve içeriye orta yaşlı bir kadın ve onun ardından da benden epeyce büyük bir kadın girmişti. İki kadının da gözü hemen beni buldu ve kaşları oldukça çatıldı.

 

Ayten ablanın anası ve kardeşi olmalıydı çünkü aynı ablasına benziyordu. İki kadında bakışlarını benden çekip yerde oynayan küçük kıza çevirdi.

 

"Ah kuzum benim" diyip kucağına almaya karkıştı babaanne lakin Ahraz şaşkınca onlara bakmış ve ağlamaya başlamıştı. Şerife ana da içeriye girdi ve bakışları ilk önce beni buldu sonra ise ağlayan torununu.

 

Ahrazın ağlamasına dayanamadım ve ona doğru uzanıp kucağıma aldığım da kadınların ikisininde kaşları çatıldı.

 

"Sen kimsin"

 

"Gelinim" dedi üstünü basa basa Şerife ana. İki kadında sedirin üstüne oturmadan beni süzdü ve yüzünde memnun olmamış bir ifade vardı. " Demek doğruymuş kızımın senesi dolmadan gelin getiriverdin eve"

 

Şerife ananın kaşları çatıldı hemen kadının lafına.

 

"Gelinim değil kızım oluverdi o benim. Kimseyi kimsenin üstüne almadım Müzeyyen lafını bilde konuşuver nasip işte"

 

"Torunum el kızının elinde büyüyor da içiniz bunu nasıl alıveriyo" derken Ahraz kucağımdan inmek istedi ve onu aşağıya indirdim hemen emekledi.

 

"Ana burası yeri değil" diye uyardı genç kadın

 

"Ne anası kız. Gül gibi kızımın daha senesi dolmadan olacak iş miydi bu sen karışma hem nasıl kızımın yerine koydun sen bunu" dedi Müzeyyen denilen kadın bana bakmadan konuşması içime oturdu o an. Genç kadının bakışları beni bulduğun da epey mahçup olmuş gibi bana baktı. Anasının tavrını onaylamamış olacaktı.

 

"Müzeyyen kimseyi kimsenin yerine koyduğum yok benim. Ayten benim hep kızım olarak kalacak lakin taktir ilahi bu işler anlıyon mu?"

 

"Yok anam anlamıyom ben sizin işinizi. Torunumu el koynunda büyüteceğime kendim bakarım daha iyi."

 

"Onun babası var" diye sertçe konuştu Şerife ana.

 

"Babası mı var gördük Mahir'ide hemen almış kendine ikinciyi" derken Şerife ana sabır çekti yanımda. Yanlarından kalkıp kapıyı açıp dışarıya attı kendini. Odada bir başıma kalmış olmak değildi lakin Ahraz için burada duruyordum.

 

"Yaşın kaç senin 15 mi" diye sordu bana doğru ve beni bir güzel süzdü.

 

"20 yaşındayım ben"

 

Dudaklarını buzen kadın hala bana ezici bakışlar atıyordu. "Ne demeye aldılar ki seni daha dünkü çocuksun sen bir de çocuk mu bakacaksın"

 

"Ana yeter"

 

"Sus sen konuşma Sema" derken onlara olan saygımdan bir şey diyemiyordum lakin dilimin ucunu ısırdım.

 

"Bana bak kızım. Bu çocuk benim kızımındır senin değil anlıyon değil mi?

Mahir kızımı çok sevdi ve aldı. Onların aşkından haberin var mı senin" derken Sema denen kadın anasa yeniden sus derken içime oturan şeyle başbaşa kalmanın acısıyla yıkılacağım sandım.

 

"Çok ileri gidiyorsun ana"

 

"Ben daha bir şey demedim ki Sema. Duysun bilsin öğrensin. Ayten'in ne kadar sevildiğini bilsin. Mahir'in senin seveceğine inanıyon mu yoksa. Çok mu safsın ayol sen"

 

Gözlerim doldu ama onların yanında ağlamadım. Odadan çıkıp gittim. Hatta üzerime bir şey almadan konaktan çıktım ve yürümeye başladım. Sürekli önüme çıkan acı gerçekle yıkılacağımı sanıyordum lakin ayakta duruyordum hala. Yıkılmadım lakin yıkılacak gibiydim ben. Ayaklarım beni evime getirdi. Kapıyı açtığımda büyük avlu karşıladı beni.

 

Kimseler yoktu.

 

Gitmişlerdi.

 

Beni bir başıma bırakıp gitmişti ağabeyim. İçim yandı, yüreğim paramparça oldu. Dünyam başıma yıkıldı. Yeniden gelip bana veda edeceğini sandığım buna emin olduğum ağabeyim gül gibi soldurmuştu beni.

Kimsem kalmamıştı. Bir yüreğim de ki sevdam bana yarendi bir de büsbütün acım kahırım idi.

 

Ağladım. İçim çekildi artık. Gün karanlığa battı lakin içimde acı kalıcı olarak kalacaktı.

 

Ağladım,

 

Hıçkırdım,

 

Yandım.

 

O gün ilk defa yapayalnız hissettim.

Mahir hiç bir zaman sevmeyecekti beni lakin bunu bir başkasından duymak beni maf etti. Onun suçu yoktu çünkü bunu bile isteye kabul eden bendim. Beni buna iten ise ağabeyim idi. Kapı güçle açıldığında gözlerim karanlığa gitti hemen. Soğuk tüm bedenimi üşütse de uyuşmuştum ben.

Gelen Mahir de.

 

"Pınar"

 

"Mahir" derken beni gördü ve yanıma geldi hızlıca. "Ne işin var senin burada" derken gözlerinden sanki şimşekler çaktı.

 

"Burası benim evim"

 

"Senin evin artık burası değil"

 

"Orası da benim evim değil ki" derken gözlerim yeniden doldu lakin karanlıktan bunu göremedi.

 

"Senin evin benim yanım"

 

"Ben sana ait değilim Mahir" derken başımı eğdim lakin buna müsade etmedi.

 

"Seni merak ettiler"

 

"Onlar mı merak etti sadece" derken elini çenemden çekti. Tek laf istedim onun dilinden bana varan bende merak ettim seni diyen lakin bunu yapmadı. Arkasını döndü lakin gitmedi de. Sevmesin beni lakin karısı olarak görsün elimden tutup götürsün istedim herkes görsün diledim lakin yapmadı. Gözlerimden akan yaşlar beni hayal kırıklığına uğrattı.

 

Lakin hayal kırıklığına uğramak için hayal kurmak gerekirdi değil mi? Gerçek olamayacağını bildiğim için hiç hayalim olmamıştı ki benim nereden bilebilirdim.

 

"Çocukluk etme"

 

"Ben çocuk değilim"

 

"İstediği olmadığı için ağlayan çocuklar gibisin" deyip bana çevirdi yeniden bedenini.

 

Oysa ben hiç çocuk olmamıştım ki.

Çocuk olsaydım yarayı nereden bilebilirdim de kanardım. Benim çocukluğumu alan onun sevdasıydı. Gönlüme düşen onun ateşiydi. Şimdi karşıma geçip çocuk diyordu bana. O çocuk hiç yaşamadı ki. Bana doğru yaklaştı lakin buna müsade etmedim. İstediği zaman dokunduğu kadın olmak istemedim o an. Değer görülmek ve varlığımdan bir haberdar olmasını istedim.

 

Çocuktum öyle mi

 

Çocukların kalbi acır mıydı? Sahi!

 

"Bir çocukla ne işin var git o zaman" derken arkamı döndüm. Beni kolumdan yakaladı ve ona döndürdü.

 

"İstediğin zaman gelip gideceğin bir adam değilim ben" keskindi sesi. Lakin dudaklarıma değen keskin nefesi en çok bozguna uğrattı beni.

 

"İstediğim için gelmedim ki sana ben" derken ona ilk yalanımı söyledim ben. Gözyaşım yanağımın kenarından akarken beni kendine daha da çekti. Ona istediğim için gelmiş istediğim için onun olmuştum.

 

"Her gece koynuna neden aldın o zaman beni" derken bozguna uğradım. Bunu demesini beklemedim ben. Gözlerinde sanki simsek çıktı o an. Mahir'in tersi sertti.

 

"Ben"

 

"Sabrımın sonundayım kadın beni deli etme" derken başımı göğsüne koydum hemen. O ise altımda kasıldı anında bunu elbet bekle

miyordu. Elleriyle saçlarımı oksamadı belki de ama saçlarıma nefesi karıştı.

Bölüm : 10.02.2025 11:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Sairsell / Yarası Saklım / 6
Sairsell
Yarası Saklım

2.61k Okunma

214 Oy

0 Takip
14
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...