
O gün elimi tutmadı
Arkasından gittim.
Evim değdiğim yer evim değildi. Evim dediğim yer sevdiğim adamın tam yanıydı. O gece konağa gittiğimiz de Şerife ananın ağlayan yüzüyle karşı karşıya kaldım. Gittiğimi düşünmüş olacak ki beni tuttuğu gibi sarılmıştı. Mahir ise merdivenlerden çıkıyordu.
"Ah kızım bir anlık odadan ayrıldım o yere batacası sana neler dedi deyiver anana" derken beni çekip sedirli odaya götürdü. O denli üşümüş olacağım ki kendime gelmem uzun sürecek gibiydi.
"Bir önemi yok ana Ahraz nasıl?"
"Nasıl bir önemi yok yavrum. Mahir geldiğin de onların ağzının payını verdi emi için rahat oluversin bakim. Yapmadığı analığı yapacağı tuttu herhal" derken kaşlarım çatıldı hemen. Oda elimi tuttu ve anlatmaya başladı.
"Ayteni zorla verdi Mahir'e sinsi yılan. Neler çektirdi ikisine de oğlum çok sev..." demeye dili varmadı. Yüzümde bir tebessüm oluştu ve elinin üstüne elimi koydum hemen.
"Onların sevdasını ben de biliyorum ana çekinme ne olur" derken yüzüm gülse de içim kan ağlıyordu da kimseye göstermedim. Sevdiğim adamın başkasını sevmiş olma ihtimali beni yangına çeviriyordu. Eskiden böyle değildi lakin şimdi kanıma kadar çekiliyordu acı.
"Sen oğlumun karşısına çıkıveren en güzel şey oluverdin. Biliyom ben oğlum seni de sevecek belki de daha çok sevecek..." cümlesini tamamlamasına müsade etmedim çünkü inanmıyordum.
İnsan inanmak istemediği cümleyi duymakta istemiyordu.
"Ana yatalım mı artık hem ben Ahraz'a bakayım bi" diyince ayaklandım ve serife ananın odasına gidip kapıyı açtım. Kandil ışığı etrafı aydınlatıyordu. Beşiğinde doğru yürüdüm. Dudaklarına aldığı emziği emiyordu.
O kadar masumdu ki elimle yanağını okşadım. Uzun kirpikleri dahi anasına benzeyen bir kız çocuğunun yanında babasını seviyor olmak o kadar gücüme gidiyordu ki anlatamam. Gözümden yaş akacak gibi olsa da hemen engelledim.
Uyandırmamak için odadan çıktım. Merdivenlerden yukarıya çıkarken tütün içen Mahir ile karşılaştım.
Düşünceliydi.
Beni görünce bakışları kaçırdı hemen benden. Bende yanından geçip odama girdim hemen. Sıcaktı sobayı ne ara yakmıştı da sıcak olmuştu. Hemen üstümü değiştirip yatağın içine girdim. Mahir de odaya gelmiş ve üstünü değiştirip kandili kapatmıştı. O bir yanda ben diğer yanda aramızda kocaman bir boşluk kalmıştı
Hiçbir zaman dolmayacaktı
Yazardan
Mahir merdivenlerden aşağıya inerken duraksadı. Kibriti odada unutmuş olacak ki döndü hemen. Pınar gelmeden hemen yakmıştı sobayı. Yeniden tütün içmek için aşağıya inerken Aralık kapıdan gelen sesle duraksadı adam.
"Ayteni zorla verdi Mahir'e sinsi yılan. Neler çektirdi ikisine de oğlum çok sev..." Ayten ismini duyan adamın içi sızladı hemen. Karısının ismi ne zamandır duymuyordu.
O an bir ses daha duyuldu içeriden. Naif bir sesti.
"Onların aşkını ben de biliyorum ana çekinme ne olur"
Diyen yeni karısından başkası değildi. Mahir şaşırmıştı. Çünkü küçük kız bu durumu normal olarak görüyordu lakin Ayten olsa kıskançlıktan ortalığı yıkar ve geçerdi. Pınar öyle değildi o Ayten'in tam zıttı idi. Sessizdi bir defa Pınar. Ayten olsa kapıdan girer girmez bir konuşmaya başlar gece uyuyana kadar hiç susmazdı. Gerçi neden şaşırıyordu ki küçük kız onunla mecbur kaldığı için evlenmemiş miydi? Tıpkı onun evlendiği gibi.
Mahir eskisi gibi değildi. Kendini dağlara vuran sorumsuz bir adam değildi. içine atmıştı acısını. İlk başlarda kabul etmese de Pınar iyi gelmişti kızına. Kendine iyi gelmiş miydi?! Bu sorunun cevabına henüz hazır değildi. Belki de hiç sormamıştı.
Aytenle kıyas edemezdi çünkü o onun yıllarca içine buyur ettiği sevdasıydı ya Pınar kimdi?
"Sen oğlumun karşısına çıkan en güzel şey oluverdin. Biliyom ben oğlum seni sevecek belki de Aytenden de daha çok..."
Pınar anasının sözünü hemen kesmesi Mahir'i şaşırttmamıştı çünkü küçük kız kendisinden bir şey beklemiyordu. Bu durum Mahir de bir şey hissettirmedi.
Küçük kız her gece onu koynuna alıyor ve sabaha kadar bıkmadan ve aynı istekle birbirlerinin oluyorlardı. Bazen adamı öyle bir sıkıştırıyordu ki içinde Mahir kendini kaybediyor ve her şeyi unutuyordu. Tüm acılar siliniyor sanki yeniden doğuyordu. Belki o yüzden sürekli kızı istiyordu. Her şeyi unutmak için belki de tüm alışkanlığı oydu. Küçüktü her anlamda lakin Mahir'in kucağında tamamen dişi idi. Bu adamı bazen şaşırtıyordu. Düşüncelerden onu soyutlayan genç kızın merdivenlerden çıkışı olmuştu. Bakışları düştü bakışlarına Mahir'in. Adam iç çekecek gibi olmuştu sanki nedenini bilmedi. Boyu uzun olsa da kendisinin yanında epey küçük kalıyordu Pınar, kardeşi yaşındaydı zaten. Duru bir güzelliği vardı Pınarın. Düne kadar farkına varmasa da hep dikkat çekiyordu. Neden bunları düşünmüştü ki adam durduk yere.
Ayten ile aralarında çok az yaş farkı olsa da pınar ile on parmağından çoktu. Tütünü dudaklarından içeriye aldı adam. Gecenin ayazında durdu.
Pınar
Odama girip üzerime geceliğimi geçirdim hemen. Yanan soba içerisini sımsıcak yapmıştı. Hemen kendini yatağımın içine attım. Çok geçmeden Mahir de gelmişti. Gözlerim kapalı olsa da soyunduğunu duyuyordum. Sonrası ise karanlıktı.
Günler geçip gidiyordu. Bu gün çamaşır günüydü. Haftanın son ortasındaydı. Köy kadınları bu gün köy çamaşırhanesine gidiyorlardım hep birlikte sohbet muhabbet derken kaynatılan çamaşırlar bir güzel dövülüp yeniden kaynayan suya atılıyordu. Bizimkiler de bu gün oraya gitmişti. Ben ise Ahraz ile evde tek başıma kalmıştım. Hava soğuk olsa da bu gün güneş vardı ve Ahrazı bahçeye çıkartmıştım. Uçuşan kuşlar ve sallanan ağaç dalları epey dikkatini çekmişti ki yere inmek bile istemiyordu. O sıra da kapı açılmıştı. Ne vakit görmediğim birini görmek o denli iyi hissettirdi ki.
Mihrimah
Can dostumdu.
Beni görünce güzel suretinde tebessüm belirdi hemen. Onun ardından içeriye Gül teyze kucağın da Arslan ile beraber girmişti. Bana gelip sımsıkı sarılan can dostumla aramızda olan Ahraz'a rağmen sarılmıştık.
"Pınar" derken sesinde hüzün vardı. "Çok özlemişim ben seni" derken ağlamaya başladık onunla beraber. Gül teyze de bizim halimize gülüp deli kızlar demişti.
"Şerife yok mu?" diye sordu hemen. ' Çamasırhaneye gittiler Gül teyze geçin siz gelirler az sonra " dediğim de hep beraber sevdirdi odaya girmiştik. Ben Ahrazı kucağımdan yere bıraktığım da Mihrimah da Arslan'ı Ahrazın yanına bırakmıştı. Arslan aynı babasının kopyası olmuştu.
"Mihrimah nasılsın"diye sordum hemen. Değişmemişti lakin yüzünde ki çocuksu ifade gitmiş yerine ise olgun bir kadın gelmişti. Elini belirginleşen karnına koydu hemen. "İyiyim şükür sen nasılsın" derken bende uzanıp karnını okşadım.
"İyi sayılır" derken gözleri gözlerimden okudu halimi. Bir o bilirdi beni. İçimi o görürdü. Elimi uzanıp sıktığın da başımı salladı. Çok geçmeden de Şerife analar gelmişti. Biz de Mihrimah ve Zeynep'le çamaşırları dışarda ki tele asmaya başlamıştık. Zeynep daha çok Mihrimah ile konuşuyordu. Ben ise onları dinlemekle yetindim. Zeynep çay koymaya mutfağa gittiğin de Mihrimah yanlız kalalım diyince onu da alıp odama çıktım hemen. Odaya girip büyük yatağın üzerine oturduk birlikte.
"Pınar neler oluyor anama geldim ve senin Mahir ağabey ile nikahlandığını duydum bu iş nasıl oldu" derken tüm yaşadıklarımı ona anlatmaya başladım. Ailemin gerçek ailem olmadığını da dahil. Gözyaşları içinde beni dinlerken elimi sıkıp bana destek vermeyi de unutmuyordu. "Bunun çaresi bu muydu Pınar, hasan ağabey nasıl böyle bir şeye müsade edebildi ki" yeşil gözlerine hüzün dolu baktım. O ağabeyimi tanırdı.
"Hasan ağabeyim de beni gözden çıkardı. Kimsem kalmadı artık Mihrimah. Dün gece eve gittiğim de her yan kapı duvardı."
"Olur mu öyle şey ben varım hem Mahir ağabey de var" derken bile söylediğine inanmıyor gibi bir hali vardı. Çünkü oda biliyordu ki Mahir karısını seven bir adamdı. "Hem nasıl aranız alışabildin mi?" derken gözlerini benden kaçırdı. Onun bana nazaran daha da utangaç yapısı vardı.
"O karısına sevdalı bir adam" diye mırıldandım. Mihrimah usulca elimi sıktı hemen. "Seni de sever belki Pınar" dediğin de gözlerinin içi gülüyordu. Buna inanıyor gibiydi. "Ben sevdim" diye mırıldandığın da ona inanmak istedim. Oda sevmişti. Aşağıdan Ahrazın ağlama sesi duyulduğu için hemen aşağıya indik. Hep birlikte çay içip çıkardığımız ikramlıklardan yedik. Şerife ana yemeğe kalmaları için ısrar ediyordu.
"Yok bacım damat gelip alacak bizi anca varırız zati köye" Gül teyzeler de artık Mihrimah'ın yanında kalacaktı. Mirza Ağa'nın anası ölünce Mihrimah koca evde tek başına kalmak istememişti.
Onları yolcu ederken karşı komşu Halime abla beni görünce hemen yanına çağırdı.
"Gülüm az gelsene hele" diyince yaşlı kadının yanına ilerledim. "Hüseyin amcan hala ilçeden gelmedi yavrum. Hayli meraktayım sen bir koşu bakkal Sami efendiye gidip arasan ya onu Bacaklarımın durumu vahim" derken haline üzüldüm yaşlı kadının. Evlatları da yoktu ki yardım etsin. Hafif kararmaya başlayan hava baktım. Ya karanlığa kalacak olursam halim nice oluyordu. El mecbur kabul edip evin kapısını çektim ve meydana doğru yürümeye başladım. Elime verdiği telefon numarası yazılı bir kağıt parçası idi.
Meydana ulaştığım da bakkal Sadi ağabey gittim ve elimde ki kağıda uzattım. O tuşlara bastı ve telefonu kulağına koydu. Hüseyin amca yakın bir tanıdığına gitmiş olacak ki o evin numarasını vermişti amma bir türlü ulaşamamıştık. Telefon çalsa da evde kimse yok herhal demişti Sami ağabey. Bakkalın penceresinden kararmaya başlayan havaya bastım hemen. "Sadi ağabey son defa arasak" dedim ve adam beni kırmayıp yeniden denedi.
Çalan telefon açılmadı ve el mecbur geldiğim yolu yürümeye başladım. İnsanlar sokaklarda yoktu. Herkes evine çekilmiş olmalı ki etraf tenha bir hale bürünmüştü. Tam sokağın başını dönecektim ki sert bir gövdeye toslayıp yere kapandım hemen. Karşımda ki gövdenin kim olduğuna bakmadım lakin bir el kalkmam için bana uzandı. Başımı kaldırdığım da bir çift tanıdık gözle karşı karşıya kaldım.
Bizim eve gelip kocamdan beni isteyen adamdan başkası değildi.
İbrahim
"Kalkmana yardım etmek istiyorum tut elimi" derken yerden destek alıp hızla kendim kalktım. Yüzünde kocaman bir tebessüm oluşan adam bana doğru yaklaştı.
"Pınarın değil mi? Ne güzel bir isim tıp ki kendin gibi" derken yanından geçip gidecek iken buna müsade etmedi ve önüme geçti.
"Yolumdan çekil"
"Yolun bensem çekilirim elbet" derken kaşlarım çatıldı hemen. "Hemen o güzel yüzünü çatma bana" derken hala önümde durması sinirimi bozdu.
"Bana bak şimdi çekil önümden yoksa bağırıp herkesi toparlarım başına"
"Kocan yok mu senin bir başını ne arıyorsun tenha yerlerde" derken hepten kafam attı. "Sanane"
Yüzünde ki gülüş daha da büyüdü hemen.
"Kocanın seni sevmediğini ve seninle mecbur kalıp evlendiğini koca köy biliyor güzel kız. Sen seni sevmeyen bir adama neden vardın. Şu körpe halinle milletin çocuğuna analık mi edeceksin yoksa yazık değil mi?!"
Ellerimle avuçlarıma daha da baskı uygulamadım. Karşıma çıkan adam bunları bana nasıl derdi? Elimi kaldırıp ona vuracak iken tuttu bileğimi ve kendine çekti ansızın beni. Midem bulandı.
Sevdiğim adamdan başka kimseye yakın durmamıştım ki ben.
"Var bana elini sıcak sudan soğuk suya sokmayayım. Şehirde rahat bir hayat yaşatayım sana" derken kendimi ondan çekmeye çalışıyordum lakin buna izin vermiyordu.
"Sen kimi nerede yaşatıyorsun ulan it" diyen Mahirden başkası değildi. İmdadıma yetişmiş gibi bileğimi İbrahim'den kurtardı ve ona sert bir yumruk attı. Mahir beni arkasına aldı hemen. Ağlıyordum, canım acıyordu.
İbrâhim o denli sert yumruk yemişti ki kalkmakta zorlandı ve Mahir ona yardım etti onu kaldırdığı gibi yeniden bir yumruk daha çaktı. İbrahim'in yırtılan gömleği tamamen açılmıştı. Yüzünden akan kan damlaları daha da korkmama sebep olmuştu.
"Seni or... evladı" derken yerde onu yumruklamaya devam etti. Ali de hemen yanımızdaydı onu şimdi görmüştüm. "Bir şey yap" desem de yapmadı Mahir'i engellemedi. Benim onlara gitmemem için önümde dursa da ağlamam daha da şiddetlendi.
"Mahir yapma ne olur" derken sesim titriyordu.
"Sen benim karımın elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacaksın öyle mi" derken İbrahim'in elini alıp geriye doğru büktüğün de İbrahim'in çığlığı etrafta yankılandı. " Seni anandan doğduğuna pişman etmez miyim şimdi" derken diğer eline de aynısını yapacak iken Ali onlara doğru yürüdüp Mahir'in yanına eğildi. .
"Tamam birader yetti artık kalk" dese de Mahir bunu duymazdan geldi. Kendi kalktı ve İbrahim'in de kaldırıp duvara yapıştırdı. "Tamam ağabey yapma ne olur yanlış anlamışım ben" diye ağlayan İbrahim hayli korkmuştu Mahirden.
"Seni öyle bir si..." cümlesini tamamlayamadı ve İbrahim'in bıraktığı gibi İbrahim yere düşmüştü. Bakışları bana döndü ve yanıma doğru gelip bileğimi tuttu. Ali yanımızdan gitmeye başladı.
"Ne işin var bu saatte senin dışarda" derken gözlerinde şimşek çaktı sandım. Öyle korktum ki ondan ağlamam duraksadı.
"Ben"
"Tek kelime etme düş önüme" derken eli bileğimi bıraktı ve yürümeye başladık. Eve geldiğimiz de bizi Şerife ana karşıladı. Ağladığımı görünce kaşları çatıldı hemen ardımdan giren Mahir'i görünce daha da çatıldı. "Ana sakın ağzını açma " derken beni bileğimden tutup merdivenlerden yukarıya çıkarttı ve odamızın kapısını açıp beni içeriye soktu.
"O herifin yanında ne işin var senin şöyle" diye bağırdı. Sesi tüm odada yankılandı.
"Ben sadece meydana gitmiştim"
"Ne işin var lan senin meydanda bu saatte" derken dilim tutuldu sandım. Öyle çok bağırdı ki yerimde titredim.
"Ben Halime ablaya yardım etmek için gittim" derken sesim titriyordu.
"Beni dellendirme kadın" derken elini saçlarına geçirdi hemen. Siyah gün saçlarını arkaya doğru ittirdi. "Hüseyin ağabey şehire gitmiş ve hala gelmemiş oda benden rica etti."
Derin derin nefeslerini odada yankılandı.
"O it önüne çıkınca bir şey ettimi sana" derken sabrımın sınırında dolaşıyordu sanki. Bakışları her zamanın aksine daha da karaydı. Bu beni ürküttü.
"Hayır etmedi zaten sen geldin"
"Ya ben gelmeseydim ne olacaktı düşündün mü?"
Yeniden ağlamaya başladığım da oda arkasını bana dönüp odadan çıkacak iken duraksadı. "Sen benim karımsın ona göre hareketlerine dikkat edeceksin yoksa sonuçları kötü olur" diyip odadan çıkarken ben yere çöküp ağlamaya başladım. Bunları hak edecek ne yapmıştım ki ben.
O gece Şerife ana da dahil kimse gelmedi yanıma. Beni yanlış anlamıştı çünkü kendimi ona anlatamamıştım. Benim suçum neydi ki? Altüstü o çocuk benim yolumu kesmişti. Ya Mahir gelmeseydi ne olacaktı. Gece ilerlerken Mahir'in hala gelmemesi içimi kör gibi yakıp geçmişti. Belki de hiç gelmeyecekti. Bu durum hayli canımı yaksa da koca gece gözyaşım dinmedi.
Gün doğdu.
Gözlerim kapanmadan kalkıp üzerimi değiştirdim ve yüzümü yıkayıp aşağıya indim. Onsuz yatakta uyumak bile istememem olacak iş değildi. Aşağıya indiğim de Şerife ana ve Zeynep kalkmışlardı. Çünkü mutfaktan sesler geliyordu. Mutfağa girdiğimde Zeynep Ahrazı besliyordu. Beni görünce kaşları çatıldı ve kötü kötü bana bakıp başını hemen çevirdi. Şerife ana ise sedirli odada olmalıydı. Tam gidecek iken Zeynebin sözleri beni durdurdu.
"Huzurumuzu kaçırdın Pınar, ne yaptın da ağabeyim seni azarladı gece eve gelmedi?" diye sordu sakince Zeynep lakin önyargılar her şeyin önüne geçmişti.
"Zeynep Ahrazın yanında kelimelerine dikkat et. Henüz küçük olabilir lakin her şeyin farkında" diye konuştuğunda Zeynebin yüzünde bir tebessüm oluştu.
"Farkında olacak tabi Pınar, o büyüdüğü vakit bu evde barınabilecen mi sen diyiver bana" derken tek kaşını kaldırdı.
"Ağabeyim hala yengeme sevdalı bunu görmeyecek kadar saf mısın gerçekten. Değil bir kavga ettiklerini yengeme sesini yükselttiğini bile duymadım onun ben"
derken içim yandı yeniden. Arkamı döndüm tam çıkacak iken duraksadım sözleriyle yeniden.
"Kendini bir şey sanıp durma. Ağabeyin de ananda seni terk etti kaldın ağabeyimin başına sana acıyor belli" derken benden hıncını almış gibi Ahrazı da alıp mutfaktan çıktılar hemen. Dayanamıyordum daha fazla burada kalmaya. Her gün yeni bir olay her gün yeni bir şey çıkıyordu. Ağlamadım lakin içime attım bazı şeyleri. Ağlayınca geçmeyen şeyler vardı. Kendimi yemeğe vermiştim. Daha öğlen olmadan bir kaç çeşit yemek yapmıştım. Şerife ana da gelmişti.
"Karı koca arasında olur böyle şeyler" deyip üstesinde bile durmamıştı dünkü kavgamızın. O gün yemek faslından sonra tüm gün Ahrazla ilgilendim. Akşam olmuş sofrayı kurmustum. Tam içeriye geçecek iken kapı çaldı. Hemen holden çıkıp ayağıma yemenileri giydim ve dış kapıya doğru yürüdüm. Etraf kapkaranlık olmuştu hemen. Soğuktan bedenim kasıldı o an.
Kapının sürüsünü çekip hemen açtım kendime doğru. Gözümün önüne gelen Mahir di. Sert bakışları hala yerli yerinde duruyordu. Bana bakıyordu ben de ona baktım çekmedim hemen bakışlarımı. Artık güçlü olmalıydım.
"Hoşgeldin" derken de çekmedim bakışlarımı ondan. O da bu durumuma kaşlarını çatmıştı. Çünkü hep gözlerimi kaçırır hep bakışlarımı çekerdim ansızın ondan.
Hoşbulduk hatun" derken kalbim tekledi ve geçmesi için hemen kenara çekildim. Bu adam büsbütün cehennemim olmuştu. O yanımdan geçip giderken ardında bıraktığı kalbimdi. Hemen kapıyı kapayıp bende arkasından yürümeye başladım onun. Yemeklerimizi yiyip odalarımıza çekildiğimiz de sobanın üstünde kaynayan güğümü alıp banyoya geçtim. Mahir hala yoktu o gelmeden yıkansam iyi olacaktı. Suyu ılıştırıp tabureye oturdum. Ve yıkanmaya başladım.
Saçlarımdan dökülen su tüm omuzlarımdan aşağıya indi. Beyaz sabunu elime alıp kendimi keselemeye başladım hemen. Yıkanmam bitirip kalktım tabureden kandili alıp İçeriye geçtim İçeriye geçince sıcak beni karşıladı hemen. Havlu sımsıkı bedenimi sararken kandili duvara astım.
Dolabıma doğru yürürken kapının açılmasıyla o tarafa döndüm. Mahir, gözlerimden gözlerini çekip tüm bedenimde gezdirdi. Ağırca yutkunurken arkamı dönüp dolaptan giysilerimi aldım. Dönecek iken saçlarımın arasında bir nefes hissettim. Ilık bir matem gibi değildi aksine yakıcı bir ızdırap gibiydi.
"Bitti mi ay başın" derken elleriyle omuzlarımı tuttu. Başımı salladım hemen. Kendine doğru döndürdü beni. Simsiyah gözleri yakıp geçti her yanımı o gece.
Elleriyle havluyu gevşetti ve aşağıya düşürdü. Bedenimden kayıp giden havlu tüm bedenimi yangına çevirdi. Elleriyle gömleğinin düğmeleri çözerken bunu gözümün önünde yapması utanmama sebep oluyordu. Lakin bir şey yaptım ilk defaydı. Gömleğinin iliklerini çözen adamın ellerinin üzerine elimi koydum ve kendim çözmeye başladım. Gözlerimi gözlerinden çektim. Görmeye cesaretim bile yoktu.
Tüm kaslı ve esmer gövdesi ortaya çıkarken oda çıkartmam için yardım etti hemen. En can alıcı nokta ise kemeriydi ve ben ona uzanıp çıkartmaya çalıştığım da yutkunma sesini duydum. Yutkundu hem de seslice. Tam açacağım zaman elimin üstüne sert elini koyup beni durdurdu. "Elimde kalmak mı nihetin" derken başımı kaldırıp ona baktım hemen. Sert çehresi ile bana bakıyordu.
"Hayır" diye mırıldandığım da başımı yere eğdiğim sırada eliyle çenemi kaldırıp gözlerini gözlerime sabitledi. Koyu gözleri tüm suretime bakarken ilk defa dudaklarıma düştü. Ağırca yutkundum. Yapmaman gerek şeyi yapacaktım. Onu öpmek için ayaklarımı yukarıya kaldırdığım sırada beni yarı yolda yakaladı ve dudaklarıma dudaklarını verirken beni ince ve çıplak belimden kavradı hemen. Ağlayacak gibi oldum o an. Sevdiğim adamı öpüyordum ve bu bile isteye değil kendiliğinden oluşmuştu. Beni sımsıkı kavrarken çıplak göğüslerim sert bedenine çarptı. Beni kaldırdığı vakit ayaklarımı beline sardım ve onun o sertliğini hissettim.
Sertti iriydi.
Korkmuyordum.
O yanımda olunca neyden korkacaktım ki zaten. Beni yatağa ilerletip yatırdığın da dudaklarımın içine sızan diliyle kocaman inledi.
Mahir inledi
Dudakları dudaklarımdan koparken üzerimden kalkıp tüm bedenimi izledi. En çok karnım ve kadınlığım arasında gidip geldi gözleri ve daha da koyulaşıp boğukça inledi.
Hızla kemerini çözüp pantolonunu ve içliğini çıkartırken gözlerimi ondan çektim. Tam oturur vaziyete geleceğim sırada buna izin vermedi ve üzerime abandı. Tüm bedenimi ilk defa ezerken bu sefer de ben inledim. Doluydum, içimde patlamaya hazır bir volkan vardı. Dudakları çenemden aşağıya iki göğüs oluğuma gelince derin bir nefes aldı.
Beni mi kokluyordu?!
Ağırca yutkunurken oda kendini bana bastırıp duruyordu. Göğüslerime gelip uçlarını emerken bir sızı hissettim veya bir yangın. Sert ve vahşi biriydi ki uçları şimdiden mor olacağı belliydi. Canım o denli yanıyordu ki anlatamam ama bu acı büsbütün alev gibiydi. .
"Mahir" diye inledim. Kendimi ona bastırırken parmakları göbeğimden aşağıya kasıklarımın ardından kadınlığım da durdu ve bacaklarımı iki yana açarken yutkundum. Parmağı içime girdiğin de derince inledim. Oda inledi ve ikinci parmağını da ekleyip canımı daha da yaktı. "Dur acıyor" derken durmadı ve beni alıştırmaya devam etti.

Parmakları yerine kendini bana hizalarken kalbimin atışı tüm bedenim de yankılandı. O an onu içime kabul ederken yine epey zorlanmış olsam da bu durum hiç olmadığı kadar onu mutlu ettiğini gördüm. İçimde gelip giderken dudaklarına uzandım ve beni geri çevirmeden sertçe öpmeye başladı. O an dudaklarımı çektim. Gözleri gözlerim düşünce hiç yapılmaması gereken bir şey yaptım. Ağlamaya başladım hem de hıçkıra hıçkıra ağladım. Engel olamadım ki kendime o an.
Beni hiç sevmeyecek bir adamın kuytusunda kendimi ona verirken beni hiç sevmeyeceğini bilmek o an için beni paramparça etti. Mahir şaşkındı.
İçimden çıkmadan elini gözyaşlarıma koydu hemen.
Devam edecek
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |