8. Bölüm

8

Sairsell
sairsell

"Ki sen bu isen,

özür dilerim.

Bilmeden sevdim..."

 

Franz Kafka

 

Sessizliğin geçtiği gece de dilime vuran pranga tüm hislerime seferberliği ilan etti. Sevginin tohumlarına katılan yüreğim feryadını haykırdı. Bitmeyecek ve dinlenecek sızı ise büsbütün içimde kaldı.

 

Yağmur şiddetle yağarken gövdesine sığındığım çıplak sert bedene daha da sokuldum. En sevdiğim havalardı lakin yağmurdan değilde şimşekler beni epey korkuturdu. Çocukluğumda da bu durum böyleydi. Her şimşek çaktığında ağabeyimin yanına gidip onun kolları arasına sığınırdım. Bir zaman sonra oda kayboldu çünkü büyüdüğüm gün anam hep kızar olmuştu bu duruma.

 

Kocaman kız oldun ne işin var ağabeyin odasında senin. O kadar ağrıma giderdi ki onun lafları kendimi hep diken üstünde hissederdim.

 

Sesi kulaklarımda yankılanır olmuştu. Oysa bir sevgi sözcüğü bile yoktu üstümde. Şimdi nedenini anlayabiliyordum. O kadın beni hiç sevmemiş ve hep hor görmüştü. Gerçek anam değilmiş nereden bilebilirdim. İnsan ana bildiği onu sevmeyince koyuyordu da lakin en çokta küçük yaşımda yediğim tokatlar ve hor görülen sözcükler ağrıma gitmişti.

 

Halbuki ne çok isterdim gerçek hisle sevilmeyi.

 

"Biraz daha iyi oldun mu?" Göğsünde ki başımı salladım. Tüm bedenimi şefkatle sarmıştı Mahir.

 

Kokusu tüm burnuma dolduğun da derin bir nefes aldım hemen. Huzurum da çilem de acım da bu adamdı benim. "Bu benim ilk üzülüşüm değil ama ilk defa nasıl geçeceğini bilmiyorum." diye mırıldandım. Bunu istemsizce demiştim. Kelimeler dilime battı.

 

"İlkler çabuk unutulmaz" dediğinde bedenimi sardı kolları hemen. "Zor zamanlardan geçiyorsun. Aileni bıraktın, buraya geldin." dediğin de hala ne demek istediğimi anlamayacak kadar bile görmemişti beni. O hala ayrıldığım ailemin hüznünü yaşıyorum sanıyordu. Oysaki ailem dediğim insanlar ailem bile değildi benim.

 

"Onlar benim ailem değil" derken kendime bile zor itiraf ettiğim acı gerçeği ona söyledim. Gövdesi gerildi. "Hasan ağabeyim öz ağabeyim değilmiş o amcamın oğluymuş" derken dudaklarımdan bir hıçkırık kopup gitti. Sanki biliyordu bu durumu yoksa bana mı öyle gelmişti. "Ben onların kızı değilmişim. Anam babam ölmüş kimsem yokmuş ki benim" derken gövdesini kaldırdı ve beni de kaldırdı.

 

Çıplaklım, çıplaktı.

 

Karanlık odada yanan sobanın ışığıyla gözleri gözlerime değdi. Felâket gibi gök yarıldı o an. Gözlerimi kapamadım korkudan çünkü gözlerim ona değiyordu.

 

"Ben varım" dediğin de aslında sende yoksun Mahir hiç olmadığın kadar da yoksun demek istedim lakin diyemedim. "Burası senin evin" derken yutkundum. O ise sabitti.

 

Hissizdi.

 

Benim evim bir sensin Mahir benim evim senin kalbin demeyi ne çok isterdim halbuki.

 

"Sığındığın liman değilim" derken kaşları çatıldı hemen. "İnsanın limanı evi değil mi ki?!

 

"İkimiz farklıyız." dediğin de kalktı hemen yataktan ve üzerine çıkardıklarını giyindi. Ondan birşey istemiyordum ki niçin kaçıyordu benden. O giderken ben ise arkamı döndüm ve sessizce ağlamaya başladım. Canım yanmıştı yeniden. Gök yarıldı yine de uykular haram olmuştu.

 

O gece bir daha gelmemişti yanıma Mahir.

 

Nereye gidiyordu bilmiyorum lakin Zeynepten öğrendiğim kadarı ile sabaha karşı gelip Ayten abla ile kaldığı odaya girmişti Mahir. En çok beni yıkan bu olmuştu çünkü o kadar ihtiyacım olduğu zaman da yanımdan çekip gitmişti. Her şey iyiye gideceği yerde en başa dönüyordu. Seviyordu karısını ve hiçbir zaman unutamayacaktı.

 

Hâlbuki ben kendime kızıyordum. Her şeyi tüketmiş olmam da çabasıydı çünkü bir onu sevmeyi bitiremiyordum. O sabah haber gelmişti Yavuzlardan istemeye gelceklerdi Zeynep'i. Evde büyük bir telaş vardı. Şerife ana da durumu Mahir'e izah etmiş Mahir de buyursunlar demiş öyle demişti. O sıra da akşam için bir şeyler hazırlayan benim yanımdan geçti Şerife ana. Dertliydi çünkü yüzünden belliydi.

 

"Bu çocuğun anası pek fena Pınar" diyip yanımda durdu ve bana derdini söylediğin de bakışlarından geçen hüznü gördü. "Eli sıcak sudan soğuk suya girmedi bu kızın nasıl başa çıkar ki bu durumlarla deyiver hele. Elde yokmuş avuçta yokmuş geçen komşular diyordu." derken Zeynep girdi hemen içeriye.

 

"Ana akşama bunları mı çıkarsak ne dersin" derken ona doğru döndük Şerife ana ile. Zeynep elinde tuttuğu tabakları anasına gösterdi ve Şerife ana dan onay alıp arkasını dönüp mutfaktan çıktı.

 

"Ömürlerin de porselen takım mı görmüşler de yesinler " diye bana dert yanmıştı içli içli.

 

"Ana her şey yoluna girer eğer kötü söz edersen Zeynep bir seni kötü bilir" derken Şerife ana hak verdi bana hemen.

"Öyle tabi yavrum. Başına gelince anlar halimi neyse Mahir'im gelir az sonra" derken derin nefes aldı ve mutfaktan çıktı.

 

Her şey hazır olmuştu. Kapı çalmış Şerife ana kapıyı açmıştı. Gelen Mahir olmalı ki dediğim gibi oydu. Ben Ahraz'ı giydirirken Şerife ananın odasında idim. Oda geçip gitti sedirli odaya. Ahrazı hazır edip sedirli odaya geçtim bende hemen. Şerife ana da Mahir ile konuşuyordu. Mahir bizi görmüş bakışlarını bana çevirmişti lakin ben hemen çekmiştim kendimi ondan. Ahrazı Şerife anaya uzatıp hazırlanmak için yukarıya çıkmıştım. Günlük elbiselerden bir tane giydim hemen üzerime. İsim bitince de odadan çıktım hemen. Tamamen kararmıştı hava da. O sıra da kapı çaldı ve Zeynep kapıyı açmaya gitti. Ben de merdivenlerden indim ve içeriye geçtim. Mahirle göz göze gelmemek o denli zordu ki.

 

Gelen misafirler içeriye girdiklerinde hep beraber selamlaştılar sıra bana gelince kadın durup beni süzdü.

 

"Adın neydi kızım" dediğin de kendimi tanıtacak iken Şerife ana benden önce davrandı. "Gelinim olur kendisi" derken kadın anladı ve yüzünde yapay bir tebessüm oluverdi hemen. "Pekte güzelmiş bahtı da güzel olsun diğerine benzemesin" yanımda ki kadın iç çekti hemen.

 

"Amin Zahide amin" dediğini duydum Şerife ananın. Hep birlikte otururdu ve konuşulmaya başladı. Yavuz denen çocuk bakışlarını yerden kaldırmıyordu. Mahir de çocuğun babasıyla konuşuyordu. Zeynep kahve yapmaya gittiğin de kucağımda ki miniği hemen babannesine verip bende arkasından ayaklandım. Mutfağa girdiğim de telaş için de olan Zeynebi görmüştüm. Eli ayağı birbirine dolanmıştı.

 

"İstersen ben yaparım" diye teklifte bulundum lakin red etti hemen beni. "İstemez sen işine bak" derken hor görmeye devam ediyordu her zaman ki gibi. Tüm kahveleri yapıp mutfaktan çıktığın da arkasından gitmedim çünkü istenmediğim yerde olmamalıydım. Gözyaşım kurumuş akmıyordu artık. Tüm gücüm çekilmişti. Çıkan bulaşıkları yıkarken birisinin mutfağa geldiğini gördüm. Arkamı dönmedim çünkü kısa bir an için de saçlarımın arasında bir nefes ve sırtıma değen sert bedenle sarsıldım.

 

"Neden içeriye gelmiyorsun" diye fısıldadı. Sıcaklığı tüm bedenimi uyuşturdu hemen. Varlığı o denli iyi gelse de yokluğu beni ziyan ediyordu. Yokluğumu fark etmişti demek.

 

"İşim vardı" derken yalan söyledim lakin inanmadı.

 

"İşini sonra da yapabilirdin" derken beni belimden tutup kendine döndürdü hemen. Yeşil harelerime değen siyah bakışları içimi titretti hemen. Bu adam benim en hassas noktamdı.

 

"İstenmediğim yerde durmak istemedim" derken gözlerim doldu. Lanet okudum ki o an. Olmayacak yerlerde doluyordu. Niçin bu denli sulu gözdüm ki ben. Mahir'in gözlerinde şimşek çaktı o an gördüm.

 

"Ne istememesi kim istemedi seni" derken kelimelerini bastırdı hemen. Gözyaşım akarken onuda sildirdi. Ona göre çocuk olsam da yetişkin bir kadındım hâlbuki.

 

"Yok yok öyle bir..."

 

"Söyle bana kim kırdı kalbini" derken belimden tutup beni kendine daha da yasladı. Şu an o kadar yakındı ki benimle anlatamam. Gösterdiği şefkat ve gözlerimin altını okşaması bedenimi gerdi hemen. Kendimi ondan uzaklaştıracak iken daha da bastırdı bana bedenini. "Bir kez daha sormayacağım" derken adeta tısladı. Anı anına tutmuyordu.

 

"Sen" dedim. Zeynep desem ona kızardı ve arada kalmak hiç isteyeceğim şey değildi. Ki bu gece de Zeynebin gecesiydi.

 

"Kadın beni dellendirme yok öyle bir şey kendi kendine kuruntu yapıp durma" derken kendimi yeniden çekmeye çalıştım lakin kendini bana daha da bastırdı. Şimdi canımı acıtıyordu çünkü tezgah ile arasında kalmıştım.

 

"Ondan mı gece gelmedin" derken yürek yemiş gibiydim önünden. Göz temasını kesip başımı indirdim. Ağırca yutkunurken eliyle çenemi kaldırdı. "Beni mi bekledin yoksa" derken gözlerinde herhangi bir duydu yoktu ya da ben öyle hissediyordum. "Yok öyle bir şey" derken gözlerimi kaçırdım.

 

"Ondan mı koca gece gözlerini kaçırıyorsun benden gelmedim diye mi? Beklediğini bilsem çok bekletmezdim seni" derken gözlerimi gözlerine değdirdim. Bakışlarında tebessüm vardı ya da bana mı öyle geliyordu. Benimle oyun mu oynuyordu.

 

"Ağabey " diye içeriye giren Zeynep'le ittirdim Mahir'i ve geri gitmek zorunda kaldı. Böyle bir durumda yakalanmak kendimi oldukça kötü hissettirdi hemen. Mahir de hemen arkasını döndü.

 

"Seni bekliyorduk" derken gözlerinden geçen hayal kırıklığını gördüm kardeşinin. Mahir üstelemedi ve Zeynebin yanından geçip gitti. Zeynep ise oldukça şaşkın ve garip davranıyordu. Sanki böyle bir yakınlığı görmeyi hiç beklemiyor gibiydi. Bir şey demedi ve yanından geçip gidecek iken kolumu tuttu.

 

Gözlerinden ateş püskürdü.

 

"Bana bak kızım ağabeyime karşı tutumuna dikkat edeceksin yoksa elimden kalırsın" derken oldukça şaşırdım. Bana olan düşmanlığı neydi bu kızın. Ne yapmıştım ki ben buna. Kolumu ondan kurtardım hemen.

 

"Haddini bil Zeynep" derken yüzünde bir tebessüm oluştu. Beni ciddiye almadığı belliydi.

 

"Had bilmezsem ne olacak gösterecek misin" diyince duraksadım.

 

"Seni ağabeyine söyleyeceğim o vakit görürsün haddini" derken gözlerinden geçen alay hemen kayboldu. Yanından geçip giderken zafer değil büsbütün düşman kazandığımı nereden bilebilirdim ben.

 

İçeriye geçtim.

 

"Mahir sebebi ziyaretimiz bellidir Allah'ın emri peygamberin kavli ile oğlum Yavuz'a kardeşin Zeynep'i istiyom." diyen yaşlı adama baktım. Bakışları Mahir'de idi.

 

Bakışlarım kocama kaydı. Sert bakışları içime işleyen göz tonu vardı. Keskin yüz altlarını saran sakalları onu yaş almış gösteriyordu lakin o hala yakışıklı bir adamdı. O an göz göze geldim onunla tam sohbetin kıyısında ve alakasız bir yerde. Çekmedi bakışlarını benden eğer bilseydi beni yakıp kül ettiğini hala bakar mıydı? Bilseydi çocuk yaşımdan beri yandığımı hala yakar mıydı?! Gözlerini çekmedi lakin kaşlarını da çattı. Bir öksürük sesi gözlerimizi birbirinden ayırdı hemen. O denli yersiz o denli sebepsizdi ki yaşadığımız durum kendimi mutlu hissetmiştim.

 

O benim kocamdı.

 

Gönlü bende olmayan lakin ne kadar da sevildiğinden habersiz kalan yaramdı.

 

"Mahmut ağabey senin bende yerin ayrıdır lakin sende bilirsin ki adettir bize biraz zaman verin." sesi katı ve keskindi. Mahmut denilen adamın yüzü düşer gibi olsa da anlayışla başını salladı. Şu an adet olan Zeynep'le konuşması olsa da bunu istemeden red ediyordu. Yavuz denilen çocuğun başı ilk defa o an yerden kalktı. Bir şey diyecek gibi olsa da hemen vazgeçti.

 

"Mahir'im bize müsade en yakın zaman da hayırlı haberini bekleriz" deyip kalktılar Mahir de Şerife ana da onları yolcu etmeye gittiklerinde bende Ahrazı alıp odama doğru çıktım. Bu gece benimle uyumasını istiyordum. Odaya girince uyuklayan kızı yatağa yatırdım ve sobaya hemen odun attım. Üzerime değiştirmeden aşağıdan gelen seslerle olduğum yerde duraksadım. Ne oluyor diyip yavaşça kapıyı açtığımda da sesler daha da baskın geliyordu.

 

"Ağabey bunu neden yaptın" diye bağıran Zeynepten başkası değildi. Şerife ana da kızına sus diyordu. "Ben Yavuzla evlenmek istiyordum" diye bağırdı bir defa daha. Kaşlarım çatıldı çünkü burada adetten değildi. Büyüklere neden beni vermedin denmezdi.

 

"Zeynep" diyip uyardı onu Mahir hemen.

 

"Ne Zeynep ne" diye ağabeyinin üstüne gitti. Kapıyı usulca kapatacakken duydum yeniden sesini. "Başlatma ulan Zeynebinden ne vakit ağabeyinin karşısında durur oldun" diye bağırdığın da geri adım attım. Bu adamın tersi gerçekten pisti.

 

"Sen yengemin üstüne o kızı aldığından beri"

 

"Ağabeyine doğru konuş Zeynep" diye bağırdı Şerife ana ona doğru.

 

"Zeynep elimden kalacaksın geç içeriye"

diyen Mahir sakinliğini korudu.

 

"Ne ana ne yalan mı? Kapımıza getirdiği kızdan daha mı değersizdi Yavuz. En azından ikinci..."

 

O an sert bir şey oldu ve gerisi sessizlik.

 

"Benim karım hakkında doğru konuşacaksın duydun mu beni odana git gözüm görmesin seni" diye bağırdı Mahir. Gözü kimseye görmeyecek haldeydi. Bunu neden yapmıştı niçin kardeşine vurmuştu ki. Ne yaparsa yapsın insan bunu hak eder miydi?! Agabeyimden yediğim darbe geliyordu yeniden aklıma bende hak etmemiştim bazı şeyleri en çokta terkedilmeyi. Usulca içeriye geçip kapıyı kapadım hemen. Ahrazın üzerimi örtüp pencerenin önünde ki sedire oturup geceyi seyretmeye başladım.

 

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum lakin kapı açıldı.

 

Mahir usulca içeriye girince gözleri yatakta yatan kıza değdi sonra da beni arar gibi oldu. Sol yanına bakınca beni gördü hemen. Kandil ışığında karşılaştı gözlerimiz. Bana doğru yürüdü ve usulca sedire oturdu yanıma.

 

"Uyumadın mı sen"

 

"Seni bekledim." derken gözlerinde şaşkınlık oldu hemen. Çünkü bunu dememi beklemiyordu. Elleri bana uzandı ve yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına götürdü. Sıklaşan nefesime lanet okudum ve kendimi çektiğim de oda elini çekti hemen.

 

"Pınar..." Adım diline ne güzel durdu. Elleri kalktı lakin sonra vazgeçti hemen.

 

"Efendim" diye mırıldandım da ne diyeceğini epey merak ediyordum lakin o hiç çekip ayağa kalktı hemen. "Uyuyayalım mı" diye sorduğun da başımı salladım hemen.

 

O gece Mahir'in ne söyleyeceğini epey merak ediyordum. Ahraz orta da ben bir yanda Mahir ise diğer yanda uykuya daldık.

 

Sabah uyandığımda da Mahir'in yüzünde Ahrazın elleri geziniyordu. Mahir ise hiç duymadan hala uyumasına devam ediyordu. Babasını keşfeden küçük kıza tebessüm ediyordum. Ahraz sabahları çok mutlu uyanan bebeklerdendi. Bende onun bu haline tebessüm ediyordum. Keşke benim de onun gibi bir kızım olsaydı diye geçti içimden. Mahirden ve benden bir parça taşısaydım.

 

Hemen hazırlayıp Mahir'i uyandırmadan aşağıya indik Ahraz ile. Sedirli odaya girdiğim de sobayı yakan Şerife ana ile karşı karşıya geldim. Uykusuz olduğu aşikardı halinden. Bizi görünce güldü.

 

"Uyandınız mı siz"

 

"Uyandık babannesi"

 

Onu Şerife ananın yanına koyup Şerife ananın odasına geçtim ve Ahrazın bezlerini aldım elime.

 

 

 

Bulaşıkları yıkarken kulağımın ardında bir nefes hissettim. Sonra ise kocaman bir gövdenin bedenime yaslandığını. Derin bir iç çekerken içimde bir yangın başladı hemen. "Mahir..." diye mırıldandığım da beni tezgaha daha da yasladı. Köpüklü ellerim suyun içinde yumruk oldu. Ellerini elbisemin altından geçirip çıplak tenimi okşaya okşaya yukarıya doğru tırmanırken kendimi sıkıyordum yoksa inlerdim. Bu adam beni fena yapıyordu. İçim içime sığmaz oluyor nefeslerim kesiliyordu. Beraber bir haldeydim.

 

Sonra kalçalarımı okşadığın da sertçe sıktı beni. Tüm dolgunlarım ellerin altında duruyorken oradan da çıplak karnıma koyup kendini bana bastırdığın da ağzımdan bir inleme çıktı engel olamadım. "İnleme"derken dudaklarımı dişledim hemen. Sertliğini hissediyordum. Sanki en mahrem yerim zonklamaya başladı. O an beni kendine döndürdü ve ıslak tezgahın üstüne oturttu. Elinin altında bir oyuncak gibiydim sanki. Tam şiddetle dudaklarıma yapışacaktı ki Şerife ananın dışardan gelen sesiyle duraksamak zorunda kaldı. Bakışları kor gibi yanan dudaklarıma geçti. Hemen elinin altından kaçtım ve onu arkası dönük bıraktım.

 

"Anam bu ne yahu ne bitmez işmiş bunlar" deyip içeriye girdiğin de göz göze geldik. Kaşları çatmış bir bana bir de arkası dönük kocama bakıyordu.

"Ne oluveriyo kızım yanaklarım al al oluvermiş hasta mı olacan yoksa" dediğin de Mahir de arkası dönmüş olacak ki yanımıza geldi.

 

O an ağırca yutkundum.

 

"Ateşin mi var yoksa" deyip yanımdan geçip giderken ona kötü kötü bakmadan edemedim çünkü beni zor bir durumda bırakmıştı. Mutfaktan çıktı hemen. Şerife ana da durumu anlamış olacak ki muzipçe gülümseyip bana baktı bende utancımdan başımı yere eğdim hemen.

 

"Vah benim deli oğlum ne vakittir yüzü güleç oldu bin şükür rabbim" diyip dua ediyordu Şerife ana da oğlunun arkasından ve yanımda geçip gitti. Gece'de yemek yemiş odalarımıza dağılmıştık. Mahir kahveye gideceğini söyleyip gitmişti. Ben de o gece erken uyuyacaktım. Lakin bir şey oluverdi. Dışardan gelen tıkırtıya kalktım yerimden. Kapıyı açtım merdivenlerden inmeye başladım. Mahir geldi sandım.

 

Elime aldığım kandille inerken o an bir şey oldu. Tam kapıdan çıkan Zeyneple karşı karşıya geldim. Elinde bohçası vardı.

 

"Zeynep" derken oldukça sessizdim. Hemen yanlarına giderken eliyle durdurdu beni. "Gelme daha fazla"

Anladım halini Yavuz'a kaçacak idi.

 

"Hata ediyorsun ağabeyin seni asla affetmez" diyip onu hatasından caydırmaya çalıştım lakin başarılı olmadım. Mahir çok üzülecekti.

 

"Ağabeyimi de avucunun içine almışsın sen dün bana senin için el kaldırdı" derken sesinde acı var büsbütün. "Ben bir şey yapmadım." dedim çünkü yapmamıştım. İnanmamıştı bana.

 

"Yalan söyleme ağabeyimi doldurmasan bana niçin el kaldırsın diyever bana. Ayten ablanın varlığın da bir kötü sözü olmadı bana"

 

"Yeter artık Zeynep Ayten abla öldü anlıyor musun?! Kabul etmek çok zor biliyorum bunu ama yapma. Ağabeyin mutsuz oluşu yıkılışını hiç görmedin mi? Onu mutlu etmek için her şeyimi veririm ben" derken gözlerimiz arasında kısa bir an vardı ki şaşkınlık. İkimizde duyduğumuz cümle karşısında şaşırmıştık. "Ben ağabeyini çocuk yaşımdan beri seviyorum Zeynep, ben onun sevdası ile büyüdüm." diye itiraf ediyordum. Gözlerim yaşardı yüreğim kabardı. Zeynep şaşkınlıktan gözleri açıldı. Sonra da ağzı açılıp kapandı hemen.

 

"Sen bu nasıl olur"

 

Yüzüm kızardı.

 

"Çok eski bir mevzu bu daha Ayten abla ile evlenmeden de çok önce olan bir şey" derken omuzumu silktim. En büyük itirafımı bana düşman olan bir kıza yapmıştım lakin bundan pişman değildim.

 

"Pınar ben ne diyeceğimi bilemiyom"

 

"Daha fazla ağabeyini üzme ne olur Zeynep" derken gözyaşım yanağımın kenarından akıp gitti. Ona olan sevda mıydı yoksa aşk mıydı lakin üzülmesine dayanamıyordum. O üzülünce yıkılıyordum ben. Zeynep yüzünde acı oluştu hemen. O sıra da kapıyı kapadı Zeynep. Gitmeyecek miydi?!

 

"İstersen ben de ağabeyin ile konuşurum Yavuz'u" derken gözleri yaşardı onunda. Yanıma geldi ve sımsıkı sarıldı bana. Karşılık vermek o denli zordu ki onca hakaretten sonra yine de Mahir'in kardeşi diye karşılık vermiştim.

 

"Beni affet üzerine çok gittim. Nereden bilirdim ki ağabeyim için kendini feda edebileceğini ona sevdalı olduğunu"

 

Feda mı etmiştim kendimi sevdam için.

O an kapı açılacak gibi oldu. Mahir'di gelen hissediyordum. Kendimi ondan çektim. Zeynep elinde tuttuğu bohçasını arkasına sakladı hemen. Mahir kapıdan içeriye girince bizi gördü hemen. Kaşları çatıldı.

 

Gecenin bu vakti burada ne işimiz olduğunu sorguluyordu kendince. Çatık kaşları her saniye çatıldı. Ondan önce konuştum ben hemen.

 

"Dışardan bir ses oldu da ondan çıktık" dediğim de yüzümü inceledi ve yüzüm kıpkırmızı olduğunu gördüm. Ona yalan söylemiş olmak nihetin de değildim hâlbuki lakin bunu ona diyemezdim.

 

"Demek öyle düş önüme" derken sabitti yüz ifadesi. Onu dinledim Zeynep'e bakmadan merdivenlerden çıkmaya başladım oda hemen ardımdan geliyordu. Kapıyı açacak iken beni kolumdan tuttu ve kapıya doğru bastırdı. "Ne zamandan beri yalan soyluyorsen sen kocana" diye konuştu. Sakin olması olacak iş değildi. Neden sakindi ve nasıl anlamıştı ki.

 

"Ne yalanı" derken yutkundum. Onunda gözleri yutkunan dudaklarıma düştü ve bunu kısa kesti. Kendimi açık etmek istemedim. "Bana bak kadın sen beni enayi mi zannettin! Dışardan öyle mi gözüküyorum yoksa!" dediğin de kolumu daha da sıkı kenetledi. "Ben ben hayır" diye saçmalamaya başladım. "O küçük aklınla beni alt edeceğini mi zannediyorsun sen"

 

"Mahir..."

 

"Zeynep kaçacaktı buna engel mi oldun sen" derken derin bir nefes aldı ve beni odaya soktu hemen. Kolumu bırakıp ellerini saçlarından geçirdi.

 

"Sen nerden"

 

"O dalyanak Yavuz mahalle başında bekliyor bir de gözükmediğini düşünerek beni görünce saklanıyor aklınca "

 

Şaşkındım oldukça.

 

"Neden engel oldun"

 

Sen üzülecektin" dedim doğrudan ona doğru. "Yani Şerife ana da üzülecekti bende engel oldum." diye bir yalan daha attım. Mahirden başka kimseyi düşünmemiştim. Bana doğru adımlayıp yanımda durdu hemen. Yüzüm onun göğsüne geliyordu. Kafamı kaldırıp ona baktım. Oda yüzümü inceledi.

 

"Benim üzülmem için seni bu evde istemeyen bir kızın sözlerine boyun mu eğdin" derken bir şey diyemedim çünkü başımı yere eğdim. Çok mu belli ediyordum bazı şeyleri.

 

"O küçük yüreğine mi düştüm yoksa " derken beni belimden yakaladığı gibi giyinme dolabına yasladığın da derin solukları ateş gibi yakıp geçti beni.

 

"Yok öyle bir şey"

 

"Hımmm"

 

Nefesi tüm yüzümü okşuyordu. Karısını hala seven bir adamın lafları mıydı bunlar yoksa şiddetle atan kalbimin bana tesiri miydi?!

 

"Yok yok öyle bir şey" derken bile gözlerimi kaçırdım ondan. O ise yanağımı okşadı.

 

"Hala o düştüğün de çorabın yırtıldı diye ağlayan küçük kız mısın yoksa koynuma giren altım da kendinden geçip yanakları al al olan gerdanı benim için boncuk boncuk parlayan kadın mı?" Soluklarım hızlandı. Gözleri gözlerime değdi yangın oldu hemen tenim. Bedeni bedenime değdi ateş olup yaktı tenim.

 

Çorabım yırtıldı diye ağladığın günü nasıl unuturdum. Çünkü o gün çorabım yırtıldı diye değil kalbim paramparça olduğu için ağlamıştım.

 

Geçmiş zaman

 

Yarası yamalı mı derdi eskiler bilmem benim yaram derinden idi. Bir adam sevdim onunla büyüdüm ona yandım kül oldum. Yangın mı denirdi adına yoksa hiçlik mi? Bilemedim. Tek bildiğim yaram yardan idi.

 

Bir sızı geçiyordu o sıra içimden. Sevgisizlik denirdi adına, yoksa başka birşey mi bilemedim. Başımda ne babam vardı ne de beni seven anam.

Bir ağabeyim vardı beni korur etrafta sakınır idi. Bir o şımartmıştı beni, kimseden eksik kalmayayım, öksüz oluşum yüzüme vurulmasın diye mi bilmem ama öyleydi işte. Bende şımarık büyümüş idim. Sevgisiz büyüyen şımarır mı derseniz?

 

Evet, en çok onlar şımarır ve etrafa şen şakrak olur idi. Derin olursam, gönlümü görüp benimle alay ederler diye korkardım. Ben de hep dalgaya vuran oldum.

 

Bir yanım hep yanlız idi. Bir yanım ise dolu dizgin.

 

El kadardım gönlüme düştüğü vakit, onunla büyüdüm. Sevdası beni büyütmüş idi. Hayal iken bile güzel adama sevdalanmak olacak iş değildi.

Aklımın kalbimle zoru neydi? Zaten hayal olamayacak kadar güzeldi.

Küçücük boyumla, büyük adamın yanında eğreti durmaz mıydım?

 

Ağabeyim karşıma geçip demez miydi? Bana bu nasıl yapabilirsin Pınar, sana en çok sevgi veren ben değil miydim? Hangi vicdanla onun olacak idim.

 

O gün, ağabeyimle bizim evden çıktıkları öğle vaktinde mintanının cebinden beyaz bir gül düşmüş idi.

Onlar yola devan ederken, yerden o beyaz gülü elime aldım. Tebessüm etmiştim. Dikenleri yoktu iki tane yaprağı ve daha taze açmamış beyaz bir gül, ne kadar güzel olabilirse o kadardı işte. Hemen onların ardından tahta kapıdan çıkmıştım. Koşar adımda sokağın başında giden ağabeyim ve onu takip etmeye başlamıştım.

 

Yürüyüşü bile kuvvetli idi. Sokağı inleten tavırları mevcuttu. Elinde duran tesbihi sallıyor arada ağabeyim ile iki fasıl ediyorlardı.

 

O sıra ağabeyime baş selamı verip yanından ayrıldı. Sola döndü bu yol ağzı tenha idi. Gitti, durdu etrafına baktı. Sonra yolun sonunda durdu.

 

Bende onunla durdum. Duvar boyuna gizlenmiştim. Ara ara onu yokluyor idim. Olduğu yerde durmuş yol ağzına bakıyordu. Birisini mi bekliyordu acaba diye düşündüm. Kalbim yerinden çıkacak gibi hızlanmış idi. Ağzımda atmaya başlamış, ellerim terlemeye başlamıştı.

 

Tebessüm ediyordum ta ki, onun sokağın başına bakıp sert çehresinden tebessümler görene kadar, onun baktığı yöne çevirdim bakışlarımı.

 

Salına salına yürüyen bir kızdı.

 

İçimde hissettiğim hüzne, ve tökezlendiğim o acı beni biraz daha kanatmış, kanımı kabartmıştı.

 

Gözümden akan damlalar içime sızıyordu. İçime akıttığım her damla umudumu alıp durduğum duvar dibine vuruyor idi. Her vuruşu, içimde sallantı oluşuyor idi.

 

O tabloya biraz daha baksam bayılıp düşerim diye korkmuş idim. Elimin tersiyle yüzümde oluşan yaş selini sildim.Kafamı onlara doğru çevirdim.

 

Sevdiğim adam, yanında duran geç kızın yüzünü avuçlanın arasına almış, baş parmağı ile yanağını okşuyor idi. Kızın yanık teni, buradan bile belli oluyordu.

 

-Sana bir sürpriz getirdim goncam dedi sesine öldüğüm adam

 

Esmer kız, ona içi gide gide bakıyordu. Ben ölüyordum. Ben onun gözlerine bakmaya kıyamaz idim. O ise gözlerinde kayboluyor idi. Ben onun nefesini hissetmek için herşeyimi verecek iken, o nefesinde soluklandı.

 

Ellerini kızın yüzünden indirdi. Ceplerini kontrol etmeye başladı. Aradığını bulamadı, yüzünü kıza doğru yaklaştırdı.

 

-Sana beyaz gül koparmış idim ama kaybetmişim. Yok bulamıyorum dedi sesi tok çıkmıştı.

 

Esmer kız, elleriyle, onun sert olan yüzünü avuçladı.

 

Daha fazla bakamadım. Duvar dibine çöktüm. Elimde duran beyaz gül yere düşmüştü.

 

Yer beyaza boyandı o gün.

 

-Vermiş gibi oldun Mahir'im dedi esmer kız cilveli sesiyle

 

Sesini duydum bakamadım. Sonra daha fazla dayanamadım çömeldiğim yerden kalktım eve doğru koşmaya başladım. Kendime kızdım. Ne bekliyordum sadece bir arkadaşının kız kardeşinden başka birisi değildim onun için.

 

O an düştüm ve kalkamadım ben.

Ağladım çok ağladım o kuytu yerde sonra bir çift ayakkabı durdu önümde. Kalkmam için elini uzattığında gördüm ki mahir'di bu. Ağlamam anında kesildi. Benim yanıma yere eğildi. Gözleri gözlerime ilk defa düştü yeniden. Koyu siyah zeytin karasıydı da.

 

"Ne arıyorsun yerde"

 

"Düştüm"

 

"Neden ağlıyorsun bir yerine bir şey mi oldu?

 

"Evet dizim" diye yalan attım. Bakışları çıplak dizime düştü hemen.

 

"Çok mu acıyor"

 

diye sorduğunda acıdığım her dizim degil kalbimin tam ortasında idi.

 

Mahir hayatımın, dönüm noktası idi.

 

Mahir onu istemeye gitti, önünde durdum. Bana buyur bacım dedi!

Mahir onunla nişan taktı, yanında durdum beni görmedi, beni duymadı ve beni hiç bilemedi. Mahir'in düğünü oldu, onun karşısında duracak cesareti bulamadım. Esas gücüme giden, içimde ki sevdamı ona hiç bir zaman haykıramadım. Ben onun için ağabeyim kardeşinden öte olamadım.Mahir başkasına ait oldu kalbiyle, sesiyle, herşeyiyle. Ben içimden kara sevdayı atamadım. Ve şimdi kurudum. Kuru toprak atsalar üzerime dokunur mu bana!

 

Anılar gözlerimin önünden düşüp giderken derin nefeslerim nefesine karıştı.

 

"Gönlünde hala başka bir kadın olan adamı nasıl sevebilirim ki" derken buldum kendimi. Karışın da çıplaklım sanki itiraf etmek o denli istiyordum ki senelerce onu sevdiğimi yine diyemedim bunu yapamadım.

 

Gözleri gözlerimden düşmedi veyahut eli de belimden çekilmedi. Lakin benim gözlerim aşağıya kaydı çünkü seviyorum diyecek kadar cesurdu Mahir karşıma geçmiş derdi de karısına olan aşkını. O ise yanağımı okşadı.

 

"Kendine bunu yapma bende yapmayacağım. Karım sensin artık" kelimeleri beni acıtacağını sandım lakin o beni acımadı. Eliyle yanağımı okşadı. "Her şey bir gün kaderini bulur" diye mırıl

dandında beni kendine daha da yasladı. "Senin de kaderin benim"

 

Devam edecek...

 

 

Bölüm : 17.03.2025 08:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Sairsell / Yarası Saklım / 8
Sairsell
Yarası Saklım

2.61k Okunma

214 Oy

0 Takip
14
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...