Sellam❤️1
Nasılsınız?1
Umarım beğendiğiniz bir bölüm olur, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın❤️1
Keyifli okumalar diliyorum❤️1
🫀
Doğa dengeler üzerine kuruldu.
Biri olmadan diğerinin hiçbir anlamı olmazdı, ancak bir aradayken anlamlarını bulabilirlerdi.
Binlerce yıl önce, Kybele'den doğanlar melek olarak gözlerini açtığında kalplerindeki iyilik öyle büyüktü ki denge sarsıldı. Doğa, dengeyi korumak için bir bataklık çamurundan her çocuk için bir yaratık yarattı.
Üç cadı...1
O gün hiç kimse tahmin edemezdi bunun doğuracağı sonuçların felaketini.1
Logan Acy Stark köz misali kızaran gözleriyle meydana ilk adımını attığında, bütün halk davetsiz ve istenmeyen misafirin farkındaydı ve oradaydı. Aralarında gezen gerilim, karlı havanın dondurucu soğuğundan bile daha soğuktu.1
Simsiyah cübbesiyle bir cadı meydanın tam ortasında, etrafında onu parçalamak isteyen yüzlerce vampir ya da kurt yokmuş gibi gayet rahat bir şekilde dikiliyordu.
Parmakları avuç içlerine doğru göçtü Logan'ın. Buraya kadar gelmeye cesaret edebiliyorsa ölmek istiyor demekti.
Bir adım daha yaklaştı cadıya ama aralarında güvenli bir mesafe bırakmaya da özen gösterdi. Cadılara hiçbir zaman güven olmayacağını öğreneli çok olmuştu.1
"Ölmeye mi geldin?" Genizden gelen tok sesi etraflarını kuşatan gerilimden bile daha soğuktu.
Cadı eğdiği başını kaldırıp uzun ve sivri tırnakları birer pençeyi andıran ellerini başına doğru uzattı. Cübbesinin başlığını çıkardığında ortaya serilen görüntü tüm halkı ve liderlerini şaşkınlığa uğratmaya yetmişti.
Kadim cadılardan birisi değildi ama tıpkı onlar gibi görünüyordu. Cildinde çirkin, içleri bataklık çamuru ile dolu, derin çatlaklardan yoktu. Teni ölü biri kadar soluk durmuyordu. Logan, ondan gelen cadılara özgü yoğun bataklık kokusu olmasaydı ve gözleri derin iki boşluk gibi simsiyah olmasaydı onun bir insana benzediğini bile söyleyebilirdi.1
"Logan Acy Stark." diye fısıldadı cadı dudaklarında hafif bir kıvrım ile. Sesinin fısıltısı havada dalga dalga yayılarak ilerlemiş, meydanda bulunan herkesin kulağına dolmuştu. Bu, keskin duyma yetisinin bir getirisi değildi; bu cadıların bir özelliğiydi.1
"Sonunda seninle tanışmak benim için bir onurdur." başını eğerek selamlamıştı Logan'ı ve bir adım daha yaklaşmıştı ona doğru. O harekete geçtikçe halk huzursuzca yerinde kıpırdanıyor, bazıları liderlerin varlığına rağmen tıslama cesareti gösteriyordu. "Buraya kavga etmeye ya da sorun çıkarmaya gelmedim." diye devam etti sözlerine cadı. "Aksine, tüm iyi niyetim ile buradayım."2
Logan karşısındaki cadının bu sözlerine karşın neredeyse gülecekti. Neredeyse...
"İyi niyet kavramı bir cadının dudaklarından döküldüğünde tüm anlamını yitiriyor."1
Sert sesi tavizlere kapalıydı. Cadılara vereceği tek bir taviz kırıntısı bile yoktu.1
Cadının bakışları, ona öfkeyle ve nefretle bakan kalabalığa kaydı. "Söylediklerim sizlere tuhaf geliyor, farkındayım. Durduğunuz yerden bana baktığınızda ne gördüğünüzü de biliyorum ve bunun için sizi suçlayamam. Benim türüm sizlerin türlerine çok kötü davrandı." Kendi etrafında yavaşça dönerken herkesle göz teması kurmaya çalışıyordu. "Avlandınız, hapsedildiniz, katledildiniz... Bizden nefret etmek için haklı nedenleriniz var."1
Kalabalıktan bir uğultu yükselmeye başladı. İçlerinden birisi "Öldür onu Logan." deme cesaretini bile göstermişti hatta. Halkın şu ana kadar cadıya karşı harekete geçmemesinin nedeni buydu zaten. Liderlerin ikisini de beklemek zorundaydılar.1
O sesin sahibini destekleyen mırıltılar hızla büyümeye başlarken "Halkımızın istediği ortada Logan..." dedi Logan'ın bir adım gerisinde duran ve olayların bütününü sessizlik içinde izleyen Darell. "Bu da..." diye ekledi imalı bir sesle. "Buraya gelmeye cesaret ettiğine göre ölüm riskini göze almış olmalı. Onu öldürdük diye alınacak değil ya."1
Logan da böyle düşünüyordu ama öldürmeden önce dinlenilmesi gerektiğini de düşünüyordu. İki lideri ayıran en temel özellik de tam olarak bu noktada devreye giriyordu.
Logan daima adımlarını hesaplayarak atardı, düşünmek onun en güçlü silahlarından biriydi. Darell ise, doğası gereği daha hayvansı iç güdülere sahipti. Bu da onların dengesiydi.1
"Hayır." diyerek kalabalıktan yükselen uğultulu sesi susturdu. Sarsılmaz otoritesi tam oradaydı ve herhangi birinin sözlerinin üzerine söz söylemesine izin vermiyordu. Alfa'nın bile...
Kadim cadılardan olmayan ama tıpkı onlar gibi görünen sıradan bir cadı ile her zaman karşılaşmıyorlardı sonuçta. Onun ne olduğunu, kim olduğunu öğrenmeden onu öldürmenin büyük bir kayıp olacağını düşünüyordu Logan.
"Ona bir bakın..." diye seslendi Logan halkına doğru. "Görünüşündeki farklılığı hepiniz görüyorsunuz. Belki de bize söyleyecek bir şeyleri vardır." Son cümlesini cadının gözlerinin içine bakarak kurmuştu. "Kimsin sen?"
"Benim adım Silve..." diye cevap verdi cadı. "Ve ben... Pearl, Victoria ve Nora'nın dördüncü kardeşleriyim."2
Pearl, Victoria ve Nora'nın dördüncü kardeşleriyim...
Benim adım Silve. Ve ben, Pearl, Victoria ve Nora'nın dördüncü kardeşleriyim...1
Meydanı saran ölüm sessizliğinde duvardan duvara çarpıp yankılanan cümlelerdi bunlar.
Logan Acy Stark çok fazla yaş almış, çok fazla şey görmüştü. Artık hiçbir şeyin onu şaşırtamayacağını düşünüyordu, özellikle birkaç saat önce bulduğu melekten sonra. Ama şaşırdı. Başta o olmak üzere bütün halk, tüm vampirler ve kurtlar şaşırdı bu sözlere.1
Pearl, Victoria ve Nora'nın dördüncü kardeşi...
Üç kadim cadının dördüncü kardeşi...
Darell'ın sesi şaşkınlıktan çok öfkeli çıkıyordu. "Kadimler üç cadı kardeşten oluşmak zorunda. Dördüncü bir kardeş kadim olmalarının önünde bir engel. Ya da iki..." Şimdi o da bir adım öne çıkmıştı, iki lider yan yana duruyordu.
"Doğan üç meleğe karşın..." diye devam etti Logan Darell'ın sözlerine. "Yaratılan üç cadı... Bu hikâyeyi herkes biliyor. Dördüncü kardeşi olan kadimleri cadı topluluğu kabul etmez."
"Bazı hikâyeler değişkendir. Ya da... bazı gerçekler saklanabilir. Hangisini tercih ederseniz."1
Silve elini herkesin görebileceği şekilde kaldırıp pençeyi andıran tırnağıyla parmağının ucunda bir delik açtı. Açılan yaradan sızan kapkara kan, soludukları havaya karışan bataklığın kirli kokusunun daha da yoğunlaşmasına neden olmuştu.
"Kan, anıların gizli hazinesidir. Gel ve gerçeklerimi kendi gözlerinle gör Logan Acy Stark."1
Kan akan elini Logan'a doğru uzattığında kendini tamamen savunmasız bıraktığının farkındaydı. Vampirler tattıkları kandan, dilerlerse anıları ve yaşanmışlıkları görebilir; o kişiye ait tüm sırlara, kişinin unuttuklarına bile erişebilirlerdi.
"Tek bir damla ve bütün dürüstlüğüm senin..." dedi Silve. Sesi bir cadıdan beklenmeyecek kadar iyi niyetli çıkıyordu.
Halkı merakla liderlerinin ne yapacağını izlerken bu olanları kabullenemeyen birkaçı bu saçmalık diye homurdanıyordu.
Cadının parmağından düşen bir damla kan, bembeyaz karın üzerine düştü. Beyazın üzerindeki kapkara bir leke gibi...
İki seçeneği vardı o an Logan'ın. Ya gururunu dinleyip cadının ayağına gitmeyecek ve söylediklerine inanıyormuş gibi yapacaktı. Ya da gidip gerçeği kendi gözleri ile görecekti.
Adımları karları ezerken üç adımda aradaki mesafeyi kapatıp cadının tam önünde durdu. Elini uzatıp parmağına o siyahlığın bulaşmasına izin verirken sert bakan gözleri bir an olsun cadının gözlerinden ayrılmıyordu. Her ihtimale karşı tetikteydi.1
Parmağına bulaşan o kanı dilinin üzerine yaydığında ağzına yayılan çamur tadını umursamadan zihninin içindeki kalkanı kaldırdı ve anılara erişme izni verdi kendine.
Beşiklerin başında eski üç kadim cadı...
Onlar Logan doğmadan çok uzun yıllar önce ölmüş ikinci kuşak kadim cadılardı. Onlardan önce, ilk doğanlar ve bütün cadıların atası olarak bilinenler vardı.
Melekler üç kişi doğmuşlar ama Öncülüğü bir kişiye, en güçlü olana bırakmışlardı. Bu da onlarda birlik ve beraberliği; aynı amaç uğruna yaşamayı, savaşmayı ve ölmeyi sağlamıştı.
Ama cadılar kibirlerini bir kenara bırakamamış ve ortak bir noktada buluşmayı reddetmişlerdi. Bu da onları güçsüz kılmıştı.1
Tek bir liderlik altında buluşup güçlerini birleştirdiklerinde olanlar zaten ortadaydı.
Biri hariç... dedi kendi içinden. Biri hariç...
"Dördüz..." diye sinirle soluduğunu gördü Logan Ester'in. "Bu hediye sana verildi ve sen onu mahvettin Sitana!"2
"Halk bunu asla kabul etmeyecek... Doğrudan ataların soyundan gelen kadimliğin sonunu getirdin."
Gözlerinde biraz bile pişmanlık yoktu.
Cadılardan asla beklenmeyecek bir yumuşaklıkla bebeklerine bakıyordu.1
"Hayır!" diyerek şiddetle karşı çıktı Ester Conselia'nın sözlerine. "Buna izin vermeye niyetim yok!" Ardından ayaklarının dibinden simsiyah zehirli bir sis sızarak beşiklere doğru ilerlemeye başladı.
Bütün beşikleri sırayla dolanan sis, en sondakine gelince yoğunlaşmaya başladı. "İşte..." dedi Ester. "En zayıf olan o. Halk henüz kaç bebek olduğunu bilmiyor, onu ortadan kaldırınca hiçbir sorun kalmayacak."1
Sis yoğunlaşmaya devam ederken Sitana'nın da ayaklarının dibinden zehirli sisler sızmaya başlamıştı. Logan onun gözlerindeki öfkeyi gördü.
Kardeşinden akan zehri kesmesi saniyeler sürmezken "Hayır..." diye haykırıp şiddetli bir güç patlamasıyla kardeşlerini etrafa savurdu. Ancak kaleminin yüksek duvarlarına çarparak durabilmişti Ester ve Conselia.1
"Bu hediyenin bana verilmesinin bir sebebi var."1
Simsiyah sis bulutları yerde sürünerek onlara doğru ilerlerken Sitana da onlara dönmüştü. Logan ondaki gücün somut varlığını, sanki o gün oradaymış gibi hissediyordu.
Bu, daha önce hiç karşılaşmadığı bir şeydi böylesi bir güç... Eğer Pearl yerine o olsaydı hiç şanslarının olmadığını düşündü Logan. Ya da annesine çok benzediği söylenen Nora olsaydı savaşmak zorunda kaldıkları kadim cadı.1
Sis, sanki parmakları varmış gibi Ester ve Conseli'yı boğazından kavrayıp ayakları yerden kesilene kadar havaya kaldırdı. "Onun adı Silve ve eğer siz Silve'ye dokunacak olursanız, kadimliğimin gidecek olmasını umursamadan sizi öldürürüm."2
Kardeşlerini yere fırlattığında ikisi de durumun ciddiyetini en sonunda kavramışlardı. Sitana'nın şakası yoktu.
Son kez kardeşlerine baktı Sitana ve kaderi belirleyen o sözleri söyledi. "Halkın onu bilmesine gerek yok. O, Arcostia da kalacak ve burada yaşayacak. Ve siz, ona dokunmayı aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz. Pearl, Victoria ve Nora bizden sonraki kadimler olacaklar, bunu hiçbir şey değiştirmeyecek."
Logan'ın o andan sonra gördüğü tek şey, yalnız başına büyüyen bir çocuktu. Hayatta kalmıştı evet, kimse ona dokunmamıştı ama kardeşleri tarafından bile dışlanarak büyümüş, kendi yalnızlığına terk edilmişti.1
Anılardan tamamen sıyrıldığında ifadesiz bakışları ile cadının yüzüne baktı. Tam o an kalabalıktan çıt çıkmıyordu, herkes liderlerinin ne yapacağını merak ediyordu.
"O doğru söylüyor..." dedi halkına doğru, bakışlarını cadıdan çekmemişti. "Sitana'nın dördüncü kızı..."
Fısıldaşmalar çoğalırken "Bu saçmalık..." diyerek tepkisini ortaya koyan Darell'dı. "Cadılar binlerce yıldır bunu nasıl fark etmedi?"
Duruşu dikleşti cadının "Biraz önce de söyledim, bazı hikâyeler değişkendir. Ya da bazı gerçekler saklanabilir. Arcostia bunca yıldır beni gizleyen bir evdi. Hiçbir zaman cadıların içine karışmak gibi bir isteğim olmadı."
"Yani?" diye sordu Darell. "Pearl, Victoria ya da Nora... Senin şu an burada olduğundan haberleri yok mu?"
Sesindeki tehlike çok barizdi. Hoşuna gitmeyen tek bir söz ya da harekette cadının başını gövdesinden ayırmaya hazırdı.
"Henüz yok..." diye cevap verdi Silve. Sesi hâlâ birbirini tekrar eden fısıltılar şeklinde meydana yayılıyordu. "Ama yakında olacaktır. Yakında Pearl'ün her şeyden haberi olacaktır. Olduğunda ben evime dönmüş olacağım. Tek bir şey için buraya geldim."
"Ne için?" diye soran bu kez Logan'dı. Asıl merak ettiği buydu. Düşündüğü şey olmamasını diliyordu.
"Onu görmem gerekiyor..."1
Karşısındakini artık bir tehlike olarak görmediği için normal rengine dönen gözleri yeniden kızarmaya başlarken. "Kim?" diye sordu. Kimden bahsettiğini çok iyi biliyordu. Tam da düşündüğü şeydi, Arcostia'daki bir cadının bile haberi olduysa Pearl hâlâ nasıl kapılarına dayanmamıştı?
"Kız kardeşlerim henüz meleğin varlığından habersiz..." diye cevap verdi Silve, sanki Logan'ın kafasının içindeki soru işaretlerini görmüş gibi. "Gialor'u neyin tetiklediğini bulmaya çalışıyor ama meleğin tatlı kokusunu alması uzun sürmez. O koku onu buraya getirecek."
Başı omzuna doğru düşerken parmak uçlarından simsiyah sisler sızmaya başladı. Bu herkesi tetiklese de sislerin yalnızca Silve'nin başının etrafında toplanıp, bir öbek hâlinde dönmeye başladığını gördüklerinde rahatladılar.
Görüntülerin arasında bir silüet belirdi. Bembeyaz saçları ve kanatları ile uçmaya çalışan, uçamayıp yere doğru savrulan ve en sonunda da yere çakılan bir melek... Bulduğu melek...1
Fısıltılar yeniden çoğaldı. O meydandaki herkes, o varlığın ne olduğunu çok iyi biliyordu.
"Yalnızlık..." diye devam etti Silve. "Bana iyi bir gözlemci olmayı öğretti." Bir adım daha yaklaştı. "Onu görmeliyim Logan Acy Stark."1
Fısıldaşmalar arttı. Her şeyden habersiz olan halk merak ediyordu.
Gözleri artık iki alev topu gibiyken net ve kesin bir sesle "Hayır." dedi Logan. Hayatta kalan son melek şu an evindeydi. Gerçekten onun yanına bir cadıyı yaklaştıracağını düşünüyorsa bu karşısındaki cadı... çok fena yanılıyordu.
"Ona zarar vereceğimi düşünüyorsun..." Silve'nin başı omzuna doğru düşerken "Sence ona zarar verecek olsam bunu çok daha önce yapmaz mıydım?" diye sordu hâlâ havada dönen sis bulutunu işaret ederken. Şimdi o sis bulutundaki yansımada melek, açık kanatlarıyla ağaçların gövdelerinden destek alarak yürümeye çalışıyordu.
"Yine de onu görmene izin vermeyeceğim." Kararı kesindi. O şu an savunmasız bir haldeyken tehlike arz eden hiç kimseyi onun yanına yaklaştırmayacaktı. "Onu görmek istiyorsan önce benim cesedini çiğnemen gerekecek"
Bunun asla gerçekleşmeyeceğinin bilincinde olarak sarf edilen sözlerdi bunlar. Logan Acy Stark karşısında Silve'nin hiç şansı yoktu ve Silve de bunun farkındaydı. O alandaki herkes bunun farkındaydı ama yine de Alfa, arkadaşına arka çıkmak için hep hazır olduğu gibi o an da duruşunu dikleştirmişti. Ve şimdi onun da gözleri güneş ışığından birer parça çalmış gibi sapsarı parlıyordu. "Ardından da benimkini..."1
Silve dikkatle iki lidere baktı, onların ciddiyetine ve hâkimiyetine... O an anladı onları zafere taşıyanın ne olduğunu. Doğruyu söylemek gerekirse kardeşlerinden birini büyük bir hezeyana uğratan bu iki lidere saygısı çok büyüktü.
"Bunu ben yapmam..." dedi en sonunda ılımlı bir sesle, bakışlarını liderlerden çekerek. "Türümün aksine hiçbir zaman savaş yanlısı biri olmadım. Söylediğim gibi buraya gelme amacım savaşmak ya da şehrinizin huzurunu bozacak bir sorun çıkarmak değil. Yalnızca meleği görmem gerek."2
Hiçbir şey söylemedi Logan, irisleri kıpkırmızı olan gözleri yeterince şey söylüyordu.
Silve tam yeniden konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki gürültülü bir patlama sesi tüm sözcüklerinin önüne geçti.
Gözler patlamanın olduğu noktaya çevrildiğinde Logan'ın evinin çatısından etrafa saçılan parçaları gördüler. Binlerce minik ahşap ve demir parçaları üzerilerine yağmaya başlarken çatıda açılan delikten yukarıya doğru bir şey fırladı.1
O şey kalabalığın dikkatini o kadar çok çekmişti ki, üzerilerine yağan ahşap ve metalin tehlikeli parçalarından oluşan tozla karışık moloz yığını hiç birinin umurumda olmadı. Hiç kimse kaçmak için çaba sarf etmedi... Hiç kimse gözlerini o varlıktan çekemedi...
O varlık yukarı doğru uçtu, uçtu, uçtu. En tepeye çıktığında büyük kanatlarını vahşi bir zarafetle iki yana açmış, onu izleyen kalabalığa büyüleyici bir an yaşatmıştı. Bulunduğu noktadan tüm şehri görebilecek kadar yüksekteydi. Aşağıdan bakıldığında küçücük bir noktadan ibaret gibi görünüyordu ama doğaüstülerin hepsi onu net bir şekilde görebiliyordu; İki yana açtığı bembeyaz kanatlarını, rüzgârda uçuşup dalgalanan uzun beyaz saçlarını... tüm berraklığıyla parıl parıl parlayan masmavi gözlerini...1
Zaman, döngüsünün içinde ağırlaşıp yavaşlamış gibiydi.
Şahitlik ettikleri bu ilahi anda nefesleri tutuldu...
Kimse değil konuşmaya, hareket etmeye bile cesaret edemiyordu.
Herkesin aklından geçen tek bir soru: Bu gerçek miydi?
Şiddetli bir rüzgâr esti... Fırtına gücünden bir an olsun bir şey kaybetmiyordu.
Yalnızca bir saniye asılı kaldı melek Les Pyllmons semalarında. Bir saniye sonra, ardına kadar açık olan kanatlarıyla hızla alçalmaya başlamıştı.
Silve o gözlerin kendisine dikildiğini fark ettiğinde iki adım geriledi.
Yüzyıllardır çektiği acılara anbean şahitlik etmişti.
İçinde biriktirdiği intikama...
Öldüğünü sanıyordu, doğuşu ona da sürpriz olmuştu.
Alçaldıkça kanatlarından akan kudret üzerlerine yağıyordu sanki. Zaman biraz daha ağırlaştı, biraz daha yavaşladı...
O an hareket eden tek şey oydu sanki...1
Hızından hiçbir şey kaybetmeden alçalmaya devam ediyordu. Öyle hızlıydı ki bir an Logan onun kontrolünü kaybettiğini düşünüp bir adım öne çıkmıştı. Amacı, o yere çakılmadan hemen önce onu yakalamaktı ama bu hiç gerçekleşmedi. Hemen üzerlerinden keskin bir manevra ile dönüp tepelerinde güçlü kanat darbeleriyle uçmaya başladığında elinden gelen tek şey onu bakışları ile takip etmekti..
Bu ilahi bir an, ürkütücü bir güzellikti...
Her kanat darbesi, fırtınanın şiddetinden daha vahşiydi...
Tepelerinde çizdiği halkalar gittikçe küçülürken adeta kar taneleri ile dans ediyordu havada. Küçülen halkalarla birlikte yerle mesafesi de azalıyordu meleğin.
Yavaşlayan zaman normal seyrine dönmeye başladı sanki.
Damarların içinde buz kesen kanlar, yeniden akıyordu...
Doğaüstüler, o kudretli varlığın karşısında birkaç adım geri çekiliyor, kendi aralarındaki fısıldaşmalar yükselmeye başlıyordu.
Halk şaşkındı, halk merak ediyordu.
Tüm gözler, kırpma payı bile bırakmaksızın meleğin üzerindeyken herkes onun yere konmasını bekliyordu.
Ama Silve onun gözlerindeki intikam arzusunu gördü, nefreti de...1
Meleğin eli öne doğru uzanırken gözlerinin irisleri sanki mümkünmüş gibi daha fazla parladı. Masmavi bir yangın vardı sanki o gözlerde.
O elden akan görünmez bir güç patlamasının varlığını hissettiğinde son anda kendi elini kaldırmış ve simsiyah bir sisten oluşan kalkanını kendine siper etmeyi başarmıştı.
O güç akımı kalkana öyle sert çarptı ki Silve'nin ayakları yerde sürünürken birkaç adım gerilemek zorunda kaldı. Meydanı dolduran tiz bir çınlama sesiyle birlikte birkaç saniyeliğine sarsılan zemin, kalabalığın kendini biraz daha geri çekmesine neden olmuştu.
Cadılarla aralarında çıkan o büyük savaş bir yana... oradaki hiç kimse böylesi bir güce daha önce şahitlik etmemişti. Ve kimse bir cadı ve... bir melek arasındaki savaşın ortasında kalmak istemezdi.2
Logan Acy Stark hariç... Ve Darell Dawson...
Onlar en ön safta duruyor ve büyük bir şaşkınlıkla olanları izliyorlar, birkaç saniye içinde olanları kavramaya çalışıyorlardı.
"Selene..." dedi Silve panikle, bedeninin önüne ördüğü o siyah sis bulutundan oluşan kalkanın çatlamaya başladığını gördüğünde. Meleğin büyüsü, hiç kesilmeden üzerine akıyordu.
Silve diğer kolunu kaldırıp yeni bir kalkanla korumaya almayı denedi kendini. Her geçen saniyede ayakları biraz daha geriye doğru sürünüyordu.
"Onu öldürecek..." diye mırıldandı Logan. Meleğin gücünü de Silve'nin o güç karşısında ne kadar zorlandığını da görebiliyordu.1
"Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim." diye cevap verdi Darell'da. Yağan yoğun kar yüzünden sırılsıklam olmak kimsenin umurunda değildi, ya da fırtınanın yarattığı dondurucu rüzgâr...1
Silve daha fazla dayanamadı. Kalkanı tamamen çatlayıp paramparça olurken, havaya karışan siyah dumanın arasından geçen meleğin büyüsü büyük bir şiddetle çarptı zayıf bedenine.
Diremeyen ayaklarının yerle teması kesildi önce, ardından bedeni arkasında kalan büyük bir eve doğru savruldu. Evin duvarına çarptığında duvardan kopan taş parçaları ile birlikte karların üzerine yığılmıştı.
Tüm vahşiliğinin aksine, havada uçuşan bir tüy misali zarif bir hareketle indi ayaklarının üzerine.
Şimdi elini indirmişti. Koca bir karanlığın arasındaki tek beyaz nokta gibi dikiliyordu şehrin meydanında. Çürümeye yüz tutmuş Dünya'daki tek beyaz nokta...2
Esen rüzgâr, saçlarını savururken Silve'ye doğru bir adım attı. Aynı anda Logan da ona doğru bir adım atmıştı ama Darell kolundan tutarak onu durdurup olduğu yerde kalmasını sağlamış, "Bırak..." demişti Logan'a. "Bu onların arasındaki bir mesele..." Ve geriye kalan herkes gibi onlar da geride durup sadece izlemekle yetinmişlerdi.
Silve ellerini soğuk karlara bastırıp ayağa kalkmaya çalışırken çarpmanın etkisiyle başından sızan kara kan, damla damla bembeyaz karın üzerine damlıyordu. O an için acıdan başka hiçbir şey hissetmiyordu. Hayatı boyunca hiçbir zaman fiziki bir kavgaya girmemiş biri olarak bu darbe ona çok ağır gelmiş, onu fazlasıyla sersemletmişti.1
Başını kaldırıp ona doğru yaklaşmakta olan meleğe baktı. Eşsiz varlığın karşısında nutku tutulmuştu, kardeşlerinin aksine bu onun ilk kez bir melek ile karşı karşıya gelişiydi. Her ne kadar yüzlerce yıl onu izlemiş de olsa.
"Lütfen..." diye fısıldadı zayıf bir sesle. Sesinin zayıf olmasının bir önemi yoktu, o alanda bulunan herkes onu duyabiliyordu. "Sana zarar vermeye gelmedim."2
Çektiği acı yüzünün her köşesindeydi, dudağının kenarından simsiyah kanı sızıyordu.
Çıplak teninde hissettiği soğuk, kar tanelerinin bıraktığı sulu izler... Yüzlerce yılın ardından ilk kez yaşadığını hissettiği bir andı meleğin. Ölüm ve yaşam arasında sıkıştığı o devrin ardından kendi devrini başlattığı an...
Damarlarında çağlayan güç öyle yoğundu ki, çıkmaya yer arıyordu. Ama aynı zamanda o güç ona ağır geliyordu. Vücudunun kaldırabileceğinden çok daha fazlasına sahipti şu an ve bu bedenini zayıf düşürüyor, bakışlarının odağını kaybetmeye başlamasına neden oluyordu.
Güç, her zaman beraberinde iyi şeyler getirmiyordu, bazen güç demek zayıflık demekti. En azından zamanı gelene kadar...1
"Sen bir cadısın." dedi efsunlu sesiyle, dönen başına rağmen dimdik ayakta dururken. Cadıların karanlığının aksine, her şeye rağmen aydınlığı vaad ediyordu sesi.2
Cadı ayağa kalkmaya çalışırken ve melek ona doğru yürümeye devam ederken bir elini yeniden ileri doğru uzatmış, yeni bir saldırıya hazırlanıyordu. Ölümcül bir darbe parmak uçlarından akmak üzereyken "Hançeri hatırla Selene..." diye mırıldandı Silve güçsüz bir sesle. "Sana yardım eden kişi bendim..."2
Parmak uçlarından akmak üzere olan o büyü, bu sözler karşısında usulca geri çekildi. Kaşlarını çattı melek.
Silve ayağa kalkmayı başardığında meleğin gözlerinin içine baktı. Kendi yalnız hayatına döndüğünde onunla bir kez daha karşılaşma şansının olmayacağını biliyordu. Bu onların ilk ve son karşılaşmalarıydı.2
"Hançeri sana gönderen bendim."1
Geri çekilen gücün ardından kolunu yavaşça indirdi melek. Eş zamanlı olarak durduğu yerde hafifçe sendelemişti de. Gücü bedenine fazla geliyor, onu zehirliyordu. Bunu bütün hücrelerinde hissediyordu.
Onun gözlerindeki kararsızlığı gördü Silve. O alandaki herkes buna şahit oldu. Meleğin kanatları havadaki dalgalanmayla birlikte usulca gözden kaybolurken Logan'ın dikkatli bakışları onun üzerindeydi. Saldırmaktan vazgeçmiş gibi görünüyordu ve bu genç liseri biraz olsun rahatlatmıştı.1
Halkından birinin zarar görmesi demek, şu an için işlerin daha da karmaşık bir hâle dönmesi demekti
"Git..." dediğini duydu meleğin. "Ve kraliçelerine söyle..." diye devam etti sözlerine. "Ben döndüm, başladım ve bitirene kadar da durmayacağım."1
Tam bunu söylediği an durduğu yerde daha fazla sendelemiş, hemen ardından sıklaşan nefesleriyle birlikte yere yığılmıştı. Logan hızlı davranıp onu tutmasa bedeni karların arasına gömülecekti.1
Kollarından birini sırtından diğerini bacaklarının arkasından geçirip onu kucağına alırken Harper Dawson'un sert sesi alanı doldurdu.
"Böylesi bir tehdidin ardından bayılmak mı? Tüm inandırıcılığı öldürür..." Halkın arasından bir yanında erkek kardeşi Dustin, diğer tarafında sevgilisi Hardin ile ortaya çıktı dişi kurt. Üzerinde, sınırda verdiği savaşın emareleri vardı. Kan, bataklık çamuru ve kuru ağaç yapraklar... "Eee?". diye devam etti sözlerine. Keskin kahverengi, tehditkâr bakan gözleri cadı ile Logan'ın kollarında duran kadın arasında gidip gelirken. "Burada neler döndüğünü kim anlatmak ister?"2
Şimdi kalabalığın hepsi liderlerine bakıyordu bir açıklama beklercesine. Her ağızdan bir ses yükseliyor, söylenen her söz aynı kapıya çıkıyordu.
Silve artık gitme vaktinin geldiğini etrafını saran kalabalığın gözlerindeki tehdidin yansımalarından çok net görebiliyordu. Tüm vampirler ve kurtlar onun kanının daha fazla aktığını görmek istiyordu.1
Sadece... son bir şey daha vardı.
"Logan Acy Stark..." diye seslendi fısıltıları alana yayılırken. Logan'ın karmaşayla düğümlenen bakışları Harper'ın yüzünden ona kaydı bu seslenişle. Zihninde cadı ile meleğin arasında geçen konuşmanın yankıları dolanıp duruyordu, bir yandan da halkına yapacağı açıklamayı düşünüyor, olayları kafasında toparlayıp yerli yerince yerleştiriyordu.
"Ona söyle..." dedi cadı bakışları ile kollarındaki meleği işaret ederek. "Aradığını Arten'de bulacak. Ve Pearl onun için geldiğinde hazır ol. O Dünya'nın son şansı..."1
Daha fazla soruya ya da tehdide maruz kalmadan önce etrafını saran kapkara sisin içinde geldiği gibi kayboldu Silve. Ardından zaten var olan soru işaretlerinin çok daha fazlasını bırakarak...1
🫀
Meydandaki kalabalığın sesleri hiç kesilmeden gelmeye devam ederken Logan dikkatle meleği yatağına yatırdı yeniden.1
Odasının tavanındaki koca delik, yatağı birkaç santimle teğet geçiyordu ama delikten içeri düşen kar taneleri yatak örtülerinin üzerinde birikiyordu.
Ellerini yatağın kenarına yaslayıp zorlanmadan çekerek delikten uzakaştırdı yatağı. Parke zeminin gıcırtısı, keskin duyma yetisine sahip kulaklarına işkence etmişti birkaç saniye...
Selene... diye geçirdi aklından. Silve denen o cadı ona böyle seslenmişti.
Zihninin içinde aşağıda olanlar bir kez daha dönmeye başlarken "Onun gerçekten melek olduğuna inandığını söyleme bana..." diyen tanıdık bir ses bunun önüne geçmişti.
Arkasından gelen bu sesle ellerini meleğin üzerine örttüğü örtüden çekip doğruldu ve arkasını döndü.
Grace kapının girişine yaslanmış, kollarını göğsüne bağlamış onu izliyordu. Gleen'in kanı onu biraz olsun kendine getirmiş gibi görünüyordu. Kızıl saçlarının çevrelediği yüzü daha canlıydı.
"Bunu seninle tartışmayacağım Grace." diye mırıldandı. Belli ki kardeşinin kendine göre bir fikri vardı. Kardeşini iyi tanıyordu Logan, fikirleri konusunda ne kadar sabit olduğunu çok iyi biliyordu.1
Sarı loş ışıklarla aydınlanan odada ona doğru ilerleyip yanından geçmeye niyetlenmişken, "Yanlış yapıyorsun Logan." dedi Grace. "Yine... Tıpkı cadının gitmesine izin verdiğin gibi... Onu öldürmeliydin."3
Onu duymazdan geldi Logan ve yanından geçerken "Yatağına dön Grace, Kan gelene kadar dinlenmeye devam et." dedi. Uğraşması gereken çok daha karmaşık işleri vardı.
Ama Grace'in de pes etmeye niyeti yoktu.
"Haklı olduğumu biliyorsun. Daima yanlış kararlar verip duruyorsun. Melekler bin yıl önce yok oldular. O şey, her neyse artık, cadıların bir oyunu ve sen bunu göremeyecek kadar kör olamazsın Logan."2
Hiçbir cevap vermedi Logan. En başta da belirttiği gibi, kardeşiyle bu konuyu tartışmaya hiç niyeti yoktu. Şehrinin iyiliği için bir risk alıyordu ve aldığı bu riskin de arkasında duracaktı.
Yeniden meydana döndüğünde ondan cevap bekleyen halka kısaca bakış attı. Sınırda olanlar da tamamen dönmüşlerdi.
"Bizlere..." diye girdi söze genç lider. Sesinin büründüğü o ton tam da bir lidere göreydi. Tok, kendinden emin ve şüpheye yer bırakmayan...
"Meleklerin bin yıl önce tamamen yok edildiği söylendi. Belki de bir yalana inandırıldık. Biraz önce gördüğünüz o varlık; bize söylüyor ki o katliamda hayatta kalmayı başarmış melek ya da melekler var."
"Ya da şu an tam olarak bir yalana inandırılıyoruz."1
Grace'in vazgeçtiği nerede görülmüştü?2
Logan omzunun üzerinden, onu takip edip alana çıkmış olan kız kardeşine kısa bir bakış attı.
"O haklı..." dedi o sırada kalabalıktan biri. Genç lider kardeşinden çektiği gözlerini sesin geldiği yöne çevirdiğinde bir kurt ile göz göze gelmişti. Maxem...
Darell'ın koltuğuna gözünü dikmiş bir kurt...1
Meydanın ortasında duran, üzerinde bir melek heykeli bulunan havuzun kenarına oturmuş omzuna yasladığı başıyla Logan'a bakıyordu.
Logan köpeğine tutunan bir kar tanesini umursamadı göz temasını kesmemek için.1
"Bin yıldır ortalarda yoklardı ve bin yıl sonra birden ortaya mı çıkmaya karar verdiler yani?" diye sordu Maxem. "Nasıl bir lider bu yalana öylece inanır ki?"2
Çenesini dikleştirdi Logan. Kararan havayla birlikte aydınlanan şehrin ışıkları altında ölümcül görünüyordu.
"Eğer liderlerle ilgili bir sorunun varsa, seni bu şehirde zorla tutmuyoruz Maxem. İstediğin an çekip gitmekte özgürsün."1
Maxem'den hazetmeyen bir grup -ki bu şehrin yüzde sekseni demekti- Logan'ın sözlerine güldüler. Yüzü öfkeyle kızaran kurt oturduğu yerden kalkıp Logan'a doğru bir adım attı. Duygularını saklamaya çalışıyordu ama fevri yapısı bunun önüne geçen bir engeldi.1
"Yakında..." dedi Maxem liderlerden korkmadığını göstermek istercesine gür bir sesle. Gözleri kalabalığın önünde, onların sahibiymiş gibi kollarını göğsünde bağlamış dik bir şekilde duran Darell Dawson'a kaymıştı. Açıklama işini Logan'a bıraktığı için bir köşeden olayları sessizce izliyordu.1
"Alfa'ya yeniden meydan okuyacağım ve bu kez kazanan ben olacağım. Bunu o zaman yeniden konuşacağız. Logan. Acy. Stark."1
Daha önce bir kez meydan okuma cesareti göstermiş ve Darell Dawson'un karşısında bir dakika bile ayakta kalamamıştı.1
Logan lafa girmek yerine gece kadar kara olan bakışlarını Darell'a çevirmiş ve tek kaşını kaldırarak sözü devralmasının tam sırası olduğunu belirtmişti.
Alfa yerinden kımıldama gereksinimi bile görmedi. Kurt sürülerinde Maxem gibiler hiçbir zaman sürpriz olmazdı.
"Diyelim ki bir mucize oldu ve sen beni devirmeyi başardın Maxem..." diye cevap verdi Darell. Göğsünden bağlı olan kollarından birini çözüp çenesini sıvazladı hafifçe. Ardından sırayla iki yanında duran kardeşlerinden önce Harper'a sonra Dustin'e kısa bir bakış attı.
"Harper yeniden alfa olmak istemiyor o yüzden onu saymıyorum ama Dustin'i nasıl devirmeyi planlıyorsun?" Tek kaşını kaldırmış ve cevabını gerçekten merak ettiği bir soruymuş gibi bakmıştı karşısındaki kurda.1
Maxem'in bakışları bu kez alfanın yanında duran kurda kaymıştı. O da tıpkı abisi gibi kollarını göğsünde bağlamış kaldırdığı tek kaşı ile bakıyordu Maxem'e. Gözler üzerine çevrildiğinde "Bu seni şaşırttı mı?" diye sordu.
Aldığı cevap, "Alfa olmayı istemiyorsun sanıyordum." oldu.
Geniş omuzlarını usulca silkti Dustin. "Abimin koltuğunda elbette gözüm yok. Ama atalarımın mirasını da başkalarına teslim edecek değilim. Dawson ailesi yüzyıllardır bu sürünün lideri. Lider olmamızın bir sebebi var. Meydan okumaları seve seve kabul ederiz ama ne kadar meydan okursanız okuyun sonuç asla değişmez. Alfa daima bir Dawson olarak kalır."1
"Her neyse..." diyerek sözü yeniden devralan Logan, Maxem'in söyleyeceği her sözü ağzına tıkmıştı. "Asıl konuya dönersek..." Derin bir nefesle soğuk havayı içine çekti. "Bin yıl sonra ortaya çıkan bir melek var. Elimizdeki her bulgu bize bunu açıkça gösteriyor..."
"Logan..." diyerek lafını yeniden böldü içlerinden biri. Bu kez bir vampirdi karşısına çıkan ama Maxem'in aksine meydan okuyan bir ses tonuyla konuşmuyordu. Kanell adındaki vampir bir adım öne çıkıp devam etti konuşmaya. "Her konuda seni desteklediğimizi biliyorsun, şu an hâlâ hayattaysak bu senin sayende inkâr edilemez. Ama bu çok büyük bir tehlike değil mi? Şehre bir cadı geliyor ve hemen ardından bir melek ortaya çıkıyor."
Ona destek çıkan mırıltılar yükselirken "Onu öldürmeliyiz Logan." diye devam etti Kanell. "Kanının kokusunu aldım, hepiniz aldık. Damarlarından akan taptaze kan... Nick ve Bella ya da Kath ve Brain gelene kadar onun kanıyla tüm şehir biraz da olsa idare edebilir, acımız biraz olsun dinebilir. O bizi yok etmeden biz onu yok etmeliyiz."1
Logan'ın adamına bakan gözleri her cümlede sertleşmeye başladığında Kanell incecik bir ipin üzerinde yürüdüğünü fark ederek "Niyetim senin kararlarını sorgula..."
"Biliyorum Kanell..." diyerek bu kez de Logan vampirin sözünü kesmişti. Sözlerini daha fazla dinlemeye tahammülü yoktu. Açlık konusunda haklıydılar evet ama bu bunu yapmalarını gerektirmiyordu. Kan takviyeleri çok yakında gelecekken üstelik. "Kararlarıma saygınız var... çoğu zaman..."1
Güçlü bedeni tamamen Kanell'e döndü. Sözleri her ne kadar sinirlerine dokunmuş olsa da bunu hiç belli etmeden devam etti konuşmaya. "Sizi hiçbir zaman riske atmam. Kendimden önce değil... Tüm sorumluluğu bizzat ben üstleniyorum, bizzat kefilim."1
Obsidyen gözleri ateş gibi yanmaya başlarken halkına dönüp bir yemin eder gibi seslendi onlara. "Eğer tek bir kişi, melek olduğuna tüm kalbimle inandığım o varlık yüzünden zarar görürse hükmümü sizin elinize bırakacağım. O bizim son şansımız olabilir. Pearl durmuyor, hiçbir zaman da durmayacak. Hepiniz hissediyorsunuz bir savaşın yaklaştığını."1
Zihninde hayali bir sınır belirleyip o sınır çerçevesinde yavaşça daire çizerek döndü. Herkesin gözlerinin içine bakmaya çalışıyordu elinden geldiğince.
"Melek bizim elimizdeki güç olacak. Bu süreçte, ondan bir zarar gelmeden onun kılına zarar vermeye kalkan olursa karşısında beni bulur."
Kesinkes sözleri karşısında halkının şaşırdığını gördüğünde, "Sözlerimi tehdit olarak algılayıp algılamamak size kalmış." diye açıkladı. "Ama aradaki köprü görevini göreceksem iki tarafa da eşit yaklaşacağım. Ona ne kadar tehditsem size o kadar tehdit,ona ne kadar kalkansam size de o kadar kalkanım."1
Başka bir açıklaması yoktu. Söylenecek başka bir şey de... Konuşmasının bittiğini haber vermek için "Hardin..." diye seslendi. "Buraya gel..." Ardından kalabalıktan uzaklaşıp evine doğru ilerledi.
Salona arka arkaya girdiler. Yalnızca Hardin değil; Darell, Gleen, Harper ve Dustin de onları takip etmişti.
"Sınır ne durumda?" diye sordu genç lider. Şöminenin önünde durmuş, sınır temsilcisine bakıyordu.
Hardin liderinin karşısında ellerini arkasına bağlamış bir şekilde saygıyla dururken "İçeri sızan tüm valorlar etkisiz hâle getirildi." diyerek rapor verdi. Normalde Logan ile arasında bir samimiyet vardı. Herkesin Logan ile arasında bir samimiyet hep olurdu ama koni iş olunca şartlar değişiyordu.2
"Bob'u kemikleri temizlesin diye sınırda bıraktım, tabii yanında iki gözcü ile birlikte..." Kısa bir an duraksadı ve o kısacık anda dudağının bir köşesi çarpık bir gülümsemeyle şekillendi. "Bob'u kumandam altına verdiğini duyduğumda çok keyiflenmiştim ama onu orada benden emir bekler halde görmenin verdiği his en lezzetli kandan bile daha lezzetliydi. Ayrıca Hillary eğitim sahası için kesinlikle doğru tercih, beni oraya atamana gerek kalmayacağından eminim."
Bir kez başını sallayıp onayladı onu Logan. Ardından yeni emrini verdi. "Sınır güvenliği üç katında kalacak, tek bir saniye bile boş kalmayacak sınır duvarları. Gerekirse hazır olduğunu düşündüğünüz öğrencilerden takviye alın ayrıca bir ekip ayarla, evimin çatısında kapanacak koca bir delik var."
Bir kez daha başını eğerek onayladı Hardin liderini. Aklında pek çok soru işareti varsa da hepsini içinde tutup usulca geri çekildi ve sevgilisinin yanına döndü.
"Ben de gidip Zade ile konuşayım..." diye lafa giren Darell Dawson'dı. Logan'ın sözünün bittiği noktadan sözü devralmıştı. "O da sınırdaki kurt desteğini artırsın."
Logan onu başını sallayarak onayladı. O dışarı çıkarken Gleen'de peşinden gidecekti ki Logan, "Gleen..." diyerek onu durdurdu. Ona dönen sorgulayıcı bakışları umursamadan "Sen birkaç dakika kalır mısın, kütüphane ile ilgili bir şey konuşmam gerekiyor?" diye sordu.
Kütüphane dediği an kimse başka bir şey sorma gereği görmemişti çünkü Logan kütüphaneye değer verirdi ve kütüphane işleri Gleen'den sorulurdu.
Harper bir an bir şey diyecek gibi oldu ama sonra başını iki yanan sallayıp söyleyeceği şeyleri erteledi. Üzerindeki çamur ve pislikten arındıktan sonra da yapabilirdi bu konuşmayı.
Herkes geldiği gibi giderken şöminenin ışığı ile aydınlanan odada Logan ve Gleen yalnız kalmışlardı. Birkaç saniyelik sessizliğe ateşin çıtırtıları eşlik ettikten sonra Gleen sessizliği bozan taraf oldu.
"Aslında benimle kütüphane ile ilgili konuşmayacaksın değil mi?"1
Ellerini arkasında birleştiren genç lider ateşe dönük olan gözlerini usulca kaldırıp yan tarafına kadar gelmiş olan kadına çevirdi. Kesinlikle kütüphane için durdurmamıştı onu.
"Maxem..." diyerek doğrudan konuya girdi. "Darell'ın hastalığının sebebinin Maxem olma ihtimali nedir?"
Kaşları çatıldı Gleen'in. Pekâlâ kütüphane olmadığını tahmin ediyordu ama konunun melek olduğunu düşünmüştü. Darell ya da... özellikle Maxem olabileceği aklının ucundan bile geçmemişti.
Burnundan sert bir nefes döküldü Logan'ın. Yüzüne vuran ateş, içine sızan öfkeden daha sıcak değildi. Maxem'in alandaki tavrı yeniden aklında dolanmaya başlarken, "Meydanda söyledikleri..." diye açıkladı ne demek istediğini. "Yakında Darell'ın karşısına yeni bir meydan okuma ile çıkacağını söyledi ve kazanacağına kesin gözüyle bakıyor."
Bakışlarını Gleen'den çekip yeniden ateşe çevirdi. "Dustin'in alfa olma ihtimali ise beklenmedik bir sürpriz oldu ona."
Öfkenin o yakıcı hissi damarlarını karış karış gezerken irisleri yeniden kızarmıştı.
"Darell'ı zehirleyen cadılar değil de Maxem olabilir."1
🫀
Bölümü nasıl buldunuz?2
Pek içime sindiğini söyleyemem ama zaten çok beklettim, daha fazla beklemeyin istediğim için paylaşıyorum. Müsait olduğum bir anda olaylarda değişiklik olmadan düzenleyebilirsem düzenlerim❤️1
Zaman ayırıp okuyan herkese sonsuz teşekkürler❤️1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |