16. Bölüm

14. Bölüm (Kimsin?)

Orenda✨
sararmis_sayfalar

Nabersiniiz??
Umarım iyisinizdir💐

Keyifli okumalarr🫠💕

.

.

*
Demir'in Aras'a yazmasının üzerinden sadece bir gün geçmişti. Bir günde insanın kararı nasıl değişebilirdi? Kızlar o kadar fazla konuşma yaptılar ki bana artık op dayanamamış ve kabul etmiştim. Bugün okul çıkışı Demir'e söyleyecek ve hafta sonu buluşacaktık. En azından hafta sonuna kadar biraz da olsa ne yapacağımı düşünecek vaktim vardı. Yunus'un bana seslenmesiyle ona döndüm. "Dünyadan Duru'ya, iyi misin? Daldın gittin. Zil çaldı hadi sınıfa." Dedi ve beni kolumdan çekiştirerek sınıfa çıkarttı.

Melis ve Yunus, ben ve Aslı, Doğa'da sınıftan bir kızın yanında oturuyordu. Hoca çoktan içeri girmiş derse başlamıştı. Aslı'ya dönüp "iyi misin?" Diye sordum. Sabah biraz kötü gözüküyordu. "İyiyim kuzum." Dediği sıra hoca konuştuğumuzu görmüş ve bize seslenmişti. "Yunus ve Duru yer değiştirin." Dediğinde neyse ki bizimkilerdi. Sanki ilkokuldaymışız gibi yer değiştirmiştik. Bu hoca gerçekten garipti.

Aslı'nın anlatımıyla;
Yunus'un yanına oturmasıyla neden olduğuna bir türlü anlam veremediğim heyecanım yeniden başlamıştı. Ders boyunca arada gözüm Yunus'a kayıyordu. Umarım anlamıyordur.

Zil çalınca bizimkiler ayaklandı. Duru ve Doğa sınıftan çıkarken göz göze geldik. Duru, Aras’ın bulunduğu tarafa doğru yürürken başını hafifçe bana çevirdi. “Kantin?” diye fısıldadı. Gülümsedim. “Az sonra,” dedim. Sonra Yunus’a dönüp, “Sen kalıyor musun?” diye sordum. O da başını sallayıp defterine baktı. Ben kantine inerken Batu köşedeki masalardan birindeydi. Elinde su şişesi, gözleri telefon ekranında. “Aslı?” dedi beni görünce. Hafifçe gülümsedim, yanına oturdum.

Bir iki dakika sonra Melis geldi. Elinde küçük bir meyve suyu kutusuyla sandalyeyi çekip yanımıza oturdu. "Patates bitti mi?” dedi Batu’ya. “Yarısı kaldı,” dedi Batu. Ve kalan patatesi Melis'e uzattı. Melis’in bakışları bana kaymıştı. “O surat kızarmış. Ne oldu?” “Ne olacak ya,” dedim.” Melis hemen gözlerini kısıp bana döndü. "Bişey olmadı yani?"

 

Duru da o sırada gelmişti. “Kızlar ne konuşuyorsunuz?” dedi. “Yunus ve Aslı,” dedi Melis hemen. Duru bana dönüp ‘hadi anlat’ bakışı attı. İç çekerek anlattım. “Ders boyunca biraz heyecanlandım sadece. Gözüm kaydı arada, o da fark etmiş olabilir. Ama… bir şey olmadı.” Batu sırıttı. “Ama olacak gibi duruyor.” Melis hafifçe çığlık attı. “Ayy siz çok tatlı olursunuz ama!” Gülüştük. O an sadece arkadaşlarımın yanındaydım. Dışarıda ne olursa olsun, burada hâlâ bana iyi gelen bir yer vardı.

Zil çalınca sınıfa çıktık. Yunus'un bakışları bana döndü. “Bugün biraz… dalgınsın,” dedi. Göz göze geldik. Kaçırmadım. İlk defa kaçırmadım o bakışı. “Yoo, sadece uykusuzum biraz,” dedim. Yalan. Hem de kocaman bir yalan. Gerçek şuydu: Yanımda oturması bile nefes alış ritmimi bozuyordu. Gülümsedi. O gülüş… Beni hep susturuyor zaten. Sonra elini çantasının fermuarına götürdü, ama durdu. “Bu hafta sonu bir planın var mı?” dedi, çok da umursamıyormuş gibi. Ama sesi hafif titriyordu.

“Yok,” dedim. Kalbim bu cevaptan sonra bir anlığına yerinden fırlayacak gibi oldu. “Şey… belki sinemaya falan gideriz? Duru, Melis, Fatih… belki biz?” dedi. O “biz” kelimesi kulağımda yankılandı. “Olur,” dedim. Küçük bir gülümseme ile bakışlarımı içeri giren hocaya çevirdim.

*
Okul bitmiş, yollar yine kalabalıktı ama içim garip bir sessizlikteydi. Aras’ın yanında yürüyordum. Güneş biraz batmıştı, rüzgâr ise usulca saçlarımı karıştırıyordu. Demir’in mesajından sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacakmış gibiydi. Aras birden durdu. Gözleri gözlerime takıldı. Bir şey söylemedi önce. Ama gözleri hep çok şey anlatıyordu zaten. Usulca elini belime doladı, beni kendine çekti. Bir an nefesim kesildi. Sonra yanağıma küçücük bir buse kondurdu. Gözlerimin içine baktı. “Demir'e yazdım,” dedi alçak sesle. “Hafta sonu buluşacağız… İstersen gelmezsin. Bu senin kalbin, senin yaraların.” Duru bir an sustu. Sonra durduğu yerde Aras’ın yüzüne baktı.

“Ben onu affeder miyim… Affedersem ne zaman affederim bilmiyorum. Sabah kalktığımda her şey geçiyor gibi oluyor, ama akşamları... her şey yeniden başlıyor. Kafam karmakarışık. Ve biliyor musun, ben zaten hiçbir zaman onunla gerçekten abi kardeş olamadım ki..” Durdum, gözlerim dolmuştu. “Ama senin kararına saygı duyuyorum. Çünkü ben seni tanıyorum. Ve sen... içinden geldiği gibi davranırsın. O yüzden... yanında olacağım.” Aras başını eğdi. “Teşekkür ederim. Hem kalbin hem cesaretin için.” Elimi tuttu, parmakları arasında sıkıca kavradı. Kısa ama derin bir an. Ardından arkadan bir ses geldi.

Yunus "Oooo çifte romantikler! Yemek falan düşünmeyecek miyiz?”

Melis“Açlıktan ölüyorum resmen. Dışarda yesek mi ne diyorsunuz?”

Herkes aynı fikirde olunca dışarda yemeğe karar vermiştik. Aras telefonunu çıkarırken gözleri Duru’ya takıldı. “Rüzgar’ı arayayım mı?” Duru başını salladı. “O olmadan eksik kalırız.”

Aslı ve Yunus biraz geriden geliyordu. Yan yana yürüyorlardı ama aralarında görünmez bir çekim vardı sanki. Yunus birkaç kez göz ucuyla baktı Aslı’ya. Aslı bakışlarını kaçırmadı. Aralarında konuşulmamış bir şeyler vardı ama sessizlik bile anlamlıydı. Fatih, Doğa’nın saçlarını rüzgârdan korurcasına eliyle kulağının arkasına itti. Doğa yanakları kızarmış şekilde güldü.

Yazarın anlatımıyla; (hafta sonu)

Demir, gözlerini tabağında gezdiriyordu. Elindeki çatalı bırakıp derin bir nefes aldı. Masada gülüşmeler vardı ama onun içi kıpır kıpırdı. Sonunda başını kaldırdı ve Duru’ya baktı. Göz göze geldiklerinde sesi titrek ama kararlıydı. "Duru… Sana bu masada, herkesin önünde bir şey söylemek istiyorum."

Gülüşmeler kesildi. Melis, Yunus’a döndü. Aras kaşlarını çattı. Duru yalnızca gözlerini kısıp Demir’e baktı. "Ne kadar zaman geçti bilmiyorum... ama ben hâlâ o ilk günkü gibi sana bakıyorum. Ve hâlâ... içimde bir şey kırılıyor. Kardeşim dedim ama inkar ettim… Sana inanmak varken, herkesi dinledim. Fotoğraflara baktım, ama kalbine bakmadım. O kadar şey söyledim ki, affedilmez sanırım. Ama yine de bir şey söylemem lazım... “Ben özür dilemesini yeni öğreniyorum Duru.
Sen haklıydın.
Ben sustum.
Ve sustuğum her saniye seni biraz daha kaybettim. Ama şunu bil… Sana kardeş olamadım belki… ama şimdi, sadece seni anlayan biri olmak istiyorum.” Beni affetmen için değil… Sadece bir gün, arkamı döndüğümde hâlâ orada olduğunu bilmek için..."

Sonra söze Ozan atladı.

"Senin doğduğun gün… O gün bizim hayatımız durdu sanmıştım. 'Yaşayamadı' dediler. Kucağıma bile alamadım seni, adını bile doğru dürüst anmadım. Ve ben... yıllarca seni ölü bildim Duru. Ama şimdi buradasın. Karşımda, gözümün önünde… Ve ben o kadar yıl boşuna nefes almışım gibi hissediyorum. Sana ‘kardeşim’ demeye geç kalmışım, seni korumaya daha yeni başlıyorum. Sana inanmayan bir aile, seni yaralayan bir geçmiş... Artık yalnız değilsin. Bu evde seni kim kırarsa, karşısına ilk beni alacak. Çünkü ben senin 'öldü' sanılan ağabeyinim. Ve bir daha hiçbir şey için geç kalmayacağım. Yemin ederim."

Cemre Hanım konuşmaya başladı hemen arkasından.

“Ben bir anneyim... ama sana hiç anne gibi davranamadım. Göz göre göre seni yalnız bıraktık. Ben sana inanmadım, seni anlamadım.Şimdi anlıyorum Duru.. Biz çok yanlış yaptık. Bişey demeni beklemiyorum sadece özür dilerim, herşey için.."

Yavuz Bey lafa atladı daha sonra;

“Bir babanın yapması gereken tek şey vardı: Kızının arkasında durmak. Ben korktum. Dedikodulardan, yalanlardan, geçmişten korktum. Ama en çok da... gözlerindeki kırgınlıktan korktum. “Sen bizim ailemize ceza değil, şans olarak geldin. Geç fark ettik… ama yüreğimizle buradayız.”

Son olarak Defne konuştu.

" 'O benim kardeşim değil’ dedim, ama şimdi gururla söylüyorum: Sen benim kardeşimsin Duru. Ve ben... senden daha cesur olmanı bekleyemem artık. Söz veriyorum, yanında olacağım. Her şeyde.”

Duru’nun gözleri dolmuştu. Dudaklarını araladı ama hiçbir kelime çıkmadı. Sadece başını salladı. Masada buzlar çözülmüştü. Gülümsemeler geri dönerken herkes biraz daha rahattı. Tam o anda kapı çaldı. Cemre Hanım ayağa kalktı. "Ben bakarım, siz yemeğinize devam edin."

Cemre Hanım kapıyı açtığında karşısında genç bir kız duruyordu. Uzun kahverengi saçlarını arkaya atmış, üstünde krem rengi bir kaban vardı. Dudaklarında ürkütücü bir tebessüm…

"Merhaba, ben Ece." Cemre şaşkınlıkla baktı. "Ece… Ece kim?" Ece içeri bir adım attı. "Aras’ın sevgilisi… beni davet etmedi ama ben yine de geldim. Özlemişim." Ses tonu yumuşaktı ama içinde bir tuhaflık vardı. Cemre Hanım kıpırdayamadı bile. Ece salona doğru yürürken herkes kapıdaki silueti fark etti. Duru, oturduğu yerden ayağa kalktı. "Sen de kimsin?" Ece gülümsedi, başını yana eğdi. "Ben mi? Ben Aras’ın sevgilisiyim. Ya sen kimsin?" Sessizlik. Kaşıklar, çatal sesleri, nefesler… her şey durmuştu. Aras kıpkırmızı olmuştu.

"Ece, saçmalama… Ne yapıyorsun sen?" Ece omuz silkti. "Ben sadece gerçekleri söylüyorum. Onunla birlikteydik. Hâlâ da öyleyiz, değil mi Aras?" Duru bir adım geri attı. Gözleri Aras’taydı ama ondan bir cevap gelmedi. Dudaklarını sıkıca kapatmıştı. Duru hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve yukarı fırladı. "Duru! Dur bir dakika, açıklayabilirim!" Aras bağırdı ama nafileydi." Kapı çarptı. Duru kendini odaya kilitlemişti.

Arkasından herkes peşinden gitmişti. Cemre Hanım ve Yavuz Bey kapıyı çalmaya başladılar. Melis, Doğa, Yunus ve Aras… Hepsi bir şeyler söylüyordu.

— Duru aç kapıyı!

— Lütfen sadece bir dinle…

— O kız deli gibi bir şeydi, gerçekten anlamı yoktu!

Ama içeriden ses yoktu. Sonunda Demir geldi. Herkes bir adım geri çekildi. Demir kapının önünde durdu ve derin bir nefes aldı. Elini kapıya koyup yavaşça seslendi. "Duru… Benim aç kapıyı konuşalım. Sadece ikimiz.." Sessizlik. Sonra içeriden boğuk bir ses geldi. Duru, sadece Demir'e seslenmişti "Sadece sen gir. Kimse başka gelmesin." Kapı biraz aralandı. Duru kapının arkasında ağlıyordu. Demir içeri girdi ve kapı yavaşça kapandı.

.

.

Bittii

Yazım yanlışı varsa kusura bakmayınn🫂💐

Nasıldıı??

 

 

 

Bölüm : 28.07.2025 12:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...