
Bir hafta oldu.
Beni kendisine alıştırdıktan sonra ortada bırakıp gitmesine çok kızgındım ama sonra, haklı olduğu gerçeği yüzüme tokat gibi çarpıyordu. Arkadaşlarının önünde, diz çöküp evlenme teklifi ettiğinde ona ne kadar çok istesem de evet diyememiştim. O an, gözlerinden geçen hayal kırıklığını hayatım boyunca unutmayabilirdim.
"Ne? "
"Neden ?" demeden, sadece bozguna uğramış bir şekilde "Öyle olsun.."diyerek ayağa kalkmış, yüzük kutusunu kapatıp cebine atmıştı. Beni, Derin'e emanet edip kayıplara karışmıştı. Kendimi anlatmama bile zaman tanımamıştı. Eve gelir gelmez, hemen onu aradım ama duyduğum tek ses aradığınız kişiye şu anda ulaşılmıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz olmuştu.
Her seferinde hüsrana uğrarken zorlukla yedi günü atlatmıştım. Bu süreçte, Derin akşamları gelip benimle kalıyordu, ona minnettardım ve Cihan'ın bunu istediğinin biliyordum. Bana kırgın olması, bizi düşünmesinin önüne geçmemişti.
Bir kez daha şansımı denemek için telefona uzanırken "Yapma, Gazel!" diye isyan etti, Derin. "Siniri geçince kendisi gelecektir."
Bıkkınlıkla iç geçirdim. "Onunla konuşmam gerekiyor!" Tereddütlerim yüzünden yıllardır sevdiğim adamı, kaybedemezdim.
Anlayışla bakıp "Biliyorum ama ona biraz zaman ver!" dedi. "Reddedilmeyi sindirmesi için."
Karşı çıktım, hemen. "Yapamam!"
Elimi masanın üstüne koyup, birleştirirken "Senin, orda söylediklerin oyun dahilinde olsa bile bir gerçeklik payı vardı" diye mırıldandım, buruk bir gülümseme dudaklarımdan geçti. "O kadar karmaşanın içinde paldır küldür onunla evlenmek istemedim."
İlk aşkımdı. Kaçak, gizli ve saklanarak onunla yeni bir hayata atılmak istemiyordum. Her anımızı, özgürce ve dolu dolu yaşamalıydık.
Devam ettim. "Onu da geç, benim hakkımda daha hiçbir şey bilmiyor." Öyle olsa, herkesin içinde bana evlilik teklifi etmezdi. İkimizin yalnız olduğu, duygularını bana açıkça ifade ettiği herhangi bir yerde edebilirdi. Bir çatının katında, bile olabilirdi.
"Ama.." diye araya girdi, Derin. Kahve bardağını eline aldı. "Çabalıyor, bunu yok sayamazsın."
Başımı hızla iki yana salladım. "Görüyorum."
Bebeğin, ondan olduğuna inanmayan adamla şu anki arasında dağlar kadar fark vardı. Değişimi, gözle görülen bir şeydi ama bizim puzzle de hala eksik parçalar vardı. Tamamız, diyemiyordum.
Ardından "Gazel..." dedi, şüpheli bir sesle. "Endişenin, asıl sebebi nedir ?"
Gözünden de hiçbir şey kaçmıyordu, Derin'in ve işin kötü tarafı haklıydı. Cihan'a hayır dememin altında çok daha derin bir travmam vardı. Annem, Gökhan ve bana hamile kaldığı için zamanında babamla evlenmiş. Yıllardır da, onun esareti altında ve bir türlü kurtulamıyordu. Onlarla yaşadığım süre boyunca, babamın bir kez bile anneme çiçek aldığını görmemiştim. Tek bildiği şeyin, para ve diğer insanlarının ne düşünüyordum. Ne kocalık ne de babalıktan haberi vardı. Cihan'a gelirsek, onunla aynı olmadığını elbette biliyorum ama eğer kızımız olmasaydı benimle evlenmek isteyeceğinden emin olamıyordum. Bu belirsizlik içinde ona evet demek ikinci bir hataya yol açacaktı.
Derin bir nefes alıp, tekrar Derin'e baktım."Bebek doğduktan sonra değişmesinden, korkuyorum" diye, itiraf ettim.
"Nasıl ?"
Bakışlarımı kaçırdım. "Bana duyduğu tüm ilgiyi kaybedebilir."
Kafasını iki yana sallayıp "Yanlış düşünüyorsun, Gazel" diye konuştu. "Sana nasıl baktığını kendi gözlerimle şahit oldum. Üstüne titriyor."
Gözlerimi kırpıştırdım. "Sahiden mi ?"
"Sahiden!" deyip güldü.
Keyfim yerine gelirken, biraz daha rahatlamıştım. Yerimde doğrulduğum sırada "Bu arada seninle konuşmak istediğim başka bir konu vardı" dedi, ciddi bir şekilde.
Merakla baktım. " Nedir ?"
Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp "Gökhan ve Ferman amcanın da her şeyden haberi var, artık." dedi bir çırpıda.
Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "Nasıl ?"
"Cihan..." diye mırıldandı. "Her şeyi anlatmış."
Duraksadım. Onun, üniversitede ki aşkım olduğunu kimden öğrendiğini şimdi anladım. O rahat tavırları hep bu yüzdendi, demek. Gökhan'ın nasıl bir tepki verdiğini az çok tahmin ediyordum ama Ferman Batur'u kestirmek zordu. Aylarca, Peru'da saklanmama yardım ederken, kendi torunundan bir haberdi. Eminim, duyunca çıldırmıştır.
Gerilirken, "Babası?" dedim. "O, ne yaptı ?"
Keyifli bir kahkaha attı, Derin.
"Hey!" dedim, ona şaşkınlıkla bakarken. "Ne oluyor ?"
Başını yana eğip, hınzırca gülümsedi. "Deli dana gibi her yerde seni arıyor."
Peşimde ki adamlara bir kişinin daha eklenmesinin hiçbir komik tarafı yoktu ama yine de kendime engel olamayıp, karşılıklı tebessüm ettim. Büyük hesaplaşma, sandığımın aksine çok daha erken olacaktı. Tabi, ondan önce adamımın gönlünü almam gerekiyordu.
"Derin..." dedim, uzun bir iç çekişle. Masanın üzerinde duran telefonunu işaret ettim.
"Verir misin ?"
Ne yapacağımı anlayıp, iki elini teslim olurcasına kaldırdı. "Üzgünüm, kesin talimatı var!"
"Demek öyle!" dedim, kafamı ağır ağır sallarken. Karnımı okşamaya başlayıp imalı bir sesle "Gördün mü kızım!"diye sitem ettim. "Derin, teyzen olmak yerine hala olmayı seçti."
Haykırdı. "Vay!"
"Hemen de satıldık, bakıyorum!"
Alttan alttan bakıp, gözlerimi kıstım. "Öyle! Halbuki, ben seni nikah şahidim yapacaktım" dedim, dudaklarımı bükerken. "Tabi, sen tele-"
Sözümü kesen şey, telefonu önüme itmesi oldu. Bıkkınlıkla soluyarak "Al, ne yapıyorsanız yapın! Aranızda ki sorunları biran önce halledin çünkü aracınız olmaktan sıkıldım!" diye, isyan etti.
İçtenlikle gülümseyip, ayağa kalktım. "Merak etme, halledeceğim!" dedim, telefonu elime aldım. Odama geçerken, arkamdan ima dolu bağırışını duydum.
"Ona aşkını itiraf edersen, saniyesinde kapında olur!"
Derin, iflah olmazdı. Kapıyı açıp, heyecanla içeri girerken nabzım hızlanmaya başladı. Arkamdan kapatıp, sırtımı yasladım. Telefondan, rehbere girip isminin üstüne tıkladım. Ellerim titreye titreye kulağıma götürdüm. Dördüncü çalıştan sonra telaşlı sesini duydum.
"Onlara bir şey mi oldu ?"
İlk sorduğu şey, bizdik. Sevinçle gözlerimi yumarken, boğazımı temizledim. "Cihan..." diye mırıldandım, bekledim.
Uzun bir süre geçti ama yanıt gelmedi.
Tekrar ettim. "Cihan? " Ağlamaklı sesime rağmen suskunluğunu sürdürdü. Elimi sıkıntıyla saçlarımdan geçirip, yatağa oturdum. "Ordasın, biliyorum."
Nefes alış verişlerini duyuyordum.
"Ne vardı ?"
Mesafeli sesi, iliklerime kadar üşütmüştü beni. Sertçe yutkunurken "Yedi gün oldu, yoksun ?" dedim.
Ofladı. "İşlerim vardı."
Bahanesi de hazırdı, inanmadım.
Kendimi zorlayıp "Bizden daha mı önemliydi ?" diye sordum, Korkuyla karışık endişeli bir bekleyiş içine girmiştim.
Alçak bir sesle konuştu. "Değildi... ama"
Panikle, araya girdim. "Anlıyorum, bana kırgınsın."
Devam etmeme müsade etmeden "Kırmak istemiyorum, seni!" dedi, biran önce kaçmak istiyor gibiydi.
Dudaklarım titremeye başladı. "Mesafe koyman, daha kırıcı!"
"Farkına vardın mı ?" dedi, alaycı bir tavırla. Bu onu reddetmemle ilgili değildi. Çarşafı sıktım.
"Hiçbir zaman unutmayacaksın, değil mi ?" dedim hayal kırıklığıyla.
Yanıtı, hızlı oldu. "Sen yedi gündür yana yakıla beni ararken, ben onu dört ay boyunca yaptım!"
Hemen sonrasında "dıt.. dıt.. dıt" sesi gelmiş, telefon suratıma kapanmıştı.
Kaskatı kesildim. Ondan yıllarca, aylarca kaçmıştım ve hiçbiri bu kadar dokunmamıştı çünkü bir olurumuz yoktu ama şimdi kendi ellerimle o şansı itmiştim.
Onu, kaybetmenin eşiğindeydim.
......
Kahretsin!
Kendimi tutamamıştım. Sırf bunu yaşamamak için günlerdir ondan uzak dururken az önce kalbini kırıp telefonu suratına kapattım. Sesini duymak bana reddedilişimi hatırlatmış, istemeden canını yakmıştım. Oysa ne kadar çok özlemiştim, onu. Oyunlarını, kocaman yeşillerine bakmayı, kollarımın arasını alıp bahar gibi kokusunu içime çekmeyi... Birde, ne kadar öpersem öpeyim hiç doymayacağım dudaklarını. Hemde, bu kadar kısa bir sürede.
Ah, Gazel!
Korkunç, hızlı bir şekilde içime sızmıştı. Önünde diz çöktüğümde evet diyeceğinden o kadar emindim ki ama yine beni şaşırtmayı başarmıştı. Bunun için kendisinden vazgeçeceğimi düşünüyorsa, çok büyük yanılıyor. Sadece, onun için mücadeleye devam edebilmek için biraz zamana ihtiyacım vardı. Tabi, bu zamanda kızım için ufak bir hazırlık yaptım. Şirketten gelir gelmez hemen işe girişmiştim. Kendi katımda, yatak odasının hemen karşısında duran çalışma odasını boşaltıp temiz bir boya çektim. Bebek mağazasından seçtiğim eşyalar;beşik, küçük bir koltuk, dolap ve halılar da gelince çok güzel olmuştu. Tabi, oyuncakları unutmamak gerekir.
Bir hafta boyunca bununla uğraşırken, kafamı biraz olsun dağılmıştı ama onun aramasıyla en başa döndüm.
"Abi ?"
Ece'nin ince sesiyle, elimde ki oyuncağı beşiğe bırakıp ona döndüm. "Efendim prenses?"
Odayı incelerken, gözleri parlıyordu. Ellerini çırpıp "Ne kadar güzel !" diye sevinçle bağırdı.
Gülümseyip, yere çömeldim. "Beğendin mi ?"
Hızla başını salladı. "Söyle bakalım prensesim, niye geldin ?" "Babam, seni aşağı çağırıyor"dedi.
Küçücük elinden tuttum, " Hadi gidelim" deyip odadan çıktık. Asansöre doğru yöneldik.
......
"Cihan ?"
"Efendim baba ?"
Endişeli bir tavırla " Kızla ilgili hiçbir gelişme yok mu ?" diye sordu.
Sessiz kaldım. Gazel'in yanımda olduğunu ve ona evlenme teklifi ettiğimden henüz haberi yoktu.
"Anladım" dedi, ağır ağır kafasını kaldırdı. "Bu akşam Halit Yalçın'ı ve Berna Hanımı yemeğe davet ettim."
Duraksayıp usulca devam etti.
"Gerçeği söylemenin vakti geldi."
Kaşlarımı çattım. "Neyden bahsediyorsun ?"
"Kız, gebe haliyle nereye kadar kaçabilir?" diye yükselip, ihtiyatla baktı. " Bu korkuyla hayat mı yaşanır!"
Yaşanmazdı. En zor kısmı da buydu, onu babası denen adamadan korumaya çalışmaktı.
Tok bir sesle "Onlar gelmeden, Mert'in yanına git! Akşam, biz büyükler kendi aramızda bu konuyu konuşup halletmeye çalışacağız" dedi, devamında.
Biran düşündüm sonra "Halit Yalçın'ın yola geleceğini mi düşünüyorsun ?"diye sordum, inanmayarak.
"Adam, parayı seviyor ve bunu kullanmakta tereddüt etmeyeceğim. "
Kendinden emin görünüyordu. Madem öyle, bir şansı hak ediyordu. "Peki, birazdan çıkacağım" diyerek ayağa kalktım ama Mert'in yanına gitmekten çok daha iyi bir fikrim vardı.
Hızla kendi katıma çıkıp, odama girdim. Kısa bir duş aldıktan sonra beyaz gömleğimi ve siyah kumaş pantolonumu üzerime geçirdim. Saçlarımı havluyla kurutup, dağıttım. Parfümü sıktıktan sonra ceketimi alıp aşağı indim.
"Çıkıyor musun ?" dedi Ayla abla, beni görünce.
Başımla onayladım. "Evet."
"Dikkatli ol!"
Yine uyarmayı ihtimal etmemişti. İçtenlikle tebessüm edip "Bugün geri dönemem, babama iletir misin ?" diye rica ettim.
"Tamam."
O salona yönelirken, hemen kapıya döndüm. Karanlık çökmüştü, birazdan Yalçın ailesi burda olacaktı. Kulpunu tutup çevirdim. Tüm ihtişamıyla açılırken kafamı yerden kaldırdım.
Eli havada kalan, kadını gördüğümde yerimde kalakaldım.
"Sen..." dedim, büyük bir şaşkınlıkla."Senin ne işin var, burda ?"
Buraya, şu anda gelmemesi gereken kişilerin en başında yer alıyordu. Kirpiklerini kırpıştırıp, bir adım geri çekildi. "Beni göreceğine bu kadar üzüleceğini bilseydim, emin ol kapının önünden geçmezdim."
İncinmiş gibiydi.
Arkasını dönerken "Gitsem, iyi olacak sanırım!" dedi titrek bir sesle, hemen kolundan tutup engelledim. Yan tarafımızda duran ortağına kızgın bir bakış atıp "İçerdekilere selam verip biz yukarı çıkana kadar onları oyala sonra hemen evine gidiyorsun" dedim, tuttuğum bedeni peşimden sürüklemeye başladım.
İtirazları başlad. "Bırak beni, Cihan. Gideceğim!"
Daha sıkı tutarken "Hem baksana, sen de hazırlanmış bir yere gidiyordun! Engel olmayayım!" diye imayla konuştu. "Allah bilir, nereye gidiyordun!"
Dinlemedim. Etrafı kolaçan edip, onu asansöre, doğru yönlendirdim. İkinci kat düğmesine bastıktan sonra, kapı kapanmaya başladı. Yine, elini kurtarmaya çalıştığında yüzüne bakmadan "Rahat dur!" diye uyardım, bir dakika geçmeden asansörün kapısı açıldı.
İnip, hızla odama girdik.
Kapıyı arkamızdan kilitleyip telaşla ona döndüm. Kollarımı birbirene geçirdim. Kaşlarımı kaldırıp "Şimdi, seni dinliyorum!" dedim, kollarımı birbirene geçirdim.
" Neden burdasın?"
Kafasını çevirirken, onu inceleme fırsatı bulmuştum. Bordo rengindeki dizinin altına kadar gelen elbisesi vücudunu sarmış, hatlarını daha fazla ortaya çıkarmıştı. Kıvırcık, açık kahverengi saçlarına fön çekip en tepede bağlamıştı. Gözlerimi yüzüne çıkarırken, sonunda bana döndü. Yeşillerini belirginleştiren göz makyajı ile, yine nefes kesici görünüyordu.
Lanet olsun!
Onu otelde gördüğüm günde bu tarz giyindiğini hatırladım.
Doğrusu şimdi karnı burnundaydı ama ona rağmen daha güzel gelmişti gözüme.
Bir şey daha değişmişti, bakışları.
Derin bir nefes alırken "Beni, buna sen mecbur bıraktın!" diye homurdandı. "Telefonu suratıma kapattın!"
Ters ters baktım. "Gel, dediğimi hatırlamıyorum." Bu kadar riski sırf bunun için göze aldığına inanamıyordum. Babası büyük ihtimalle aşağıda oturuyordu.
"Evet, demedin!" diye mırıldandı. "Ama.... kendin de gelmedin!"
Korkularımla mücadele ediyordum, Gazel. Bana olan hislerinin bittiğini ve aramızdaki ilişkinin sadece tensel bir çekimden oldugunu düşündüm, diyemedim.
Kollarımı çözüp, önünden geçtim. Pencereden, akşam karanlığını aydınlatan ışıklara bakarken "Ne yapmamı bekliyordun ki ?" dedim, durgun bir sesle. Elimi cebime koydum. "Kusura bakma! Bana hayır dedikten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranamadım!" Hayal kırıklığım ses tonuma yansımıştı.
"Hiç merak etmiyor musun ?" diye sordu.
"Neyi ?"
"Neden, kabul etmediğimi ?"
Yalan söyledim. "Hayırdan sonrasıyla ilgilenmiyorum."
Bir şey demedi sonra aniden kolumdan tutup geriye çekildim. "Konuşurken, yüzüme bak!" diye bağırdı, Gazel.
Kahretsin, gözleri şimdiden dolmuştu. Onu gördüğüm andan beri istem dışı konuşuyordum, sanki. Kalbim ve ağzım başka şeyler söylüyordu.
Gazel, gözlerini kısarak yumruğunu sıktı. "O afilli sözlerin, hepsi yalandı değil mi ?"
"Değildi."
Tüm içtenliğimle dile getirmiştim ve gerçekleştirmek için her şeyi yapacaktım.
İnanmadı. Parmaklarını göğsüme bastırıp "Sırtımı sana yaslamayı düşünmem benim aptallığımdı ama nerden bilebilirdim ki ilk darbede yıkılacağını!" dedi sertçe.
Onu sinir etmek için " Yıkan, senden başkası değildi" diye karşılık verdim.
Küçük yumruklar atmaya başladı. "Aptal adamın, tekisin!"
Öyleydim, karnında kızımı taşıyan kadını çok kırdım ve hala devam ediyordum. Onu durdurmaya çalışmadım. "Körsün!"
Haklıydı, gözümün önünde ki aşkı hiçbir zaman fark edemedim. "Senden nefret ediyorum!" dediği an, ellerini tuttum. Bunu duymaya tahammülüm yoktu. Akan gözyaşları içimi yakarken, gözlerinin en derinliklerine baktım.
"Etmiyorsun..."
Biraz daha üzerine eğildim. "Bana, kahrolası bir şekilde aşıksın."
Başını hızla iki yana sallayıp "Değilim...değilim" diye itiraz etti, hemen. Bunu söylerken kafasını başka tarafa çevirmesi gözümden kaçmamıştı. Sırıtırken, baş parmağımla çenesini kavrayıp bana bakmasını sağladım.
"Öylesin..." dedim, iç çekerek. Gözlerinin içine baktım.
"Tpkı benim gibi."
Affalladı, önce sonra kirpiklerinin üstünden şaşkın şaşkın baktı. " Ne ?" Kekeledi. "Ne dedin, sen ?"
Kulağına eğilip, fısıldadım. "Sana, kahrolası bir şekilde aşık oldum."
Nefesi kesildi. Elimin altında ki bedeni titremeye başlarken kalbinin gümbürtüsünü burdan duyuyordum. Gülümseyip derin bir soluk çektim, mis gibi kokuyordu.
Özlemiştim.
Son durağım, hep Gazel olacaktı. Kendimi daha fazla tutamadım. "Haberin yok ama başına nasıl büyük bir bela aldığını henüz bilmiyorsun, Gazel Yalçın!" dedim, tereddüt etmeden aşkımı haykırdım.
"Seni, senden daha çok seviyorum."
Bölüm Sonu...
Kesit yayınlanacak.
Sevgili okuyucu ve takipçiler aklınızda canlanan kurgu karakterleri varsa benimle paylaşır mısınız ? İnstagram sayfasına atabilirsiniz. 🥰🌸😍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |