
Yüzüme vuran sert rüzgar, Türkiye’ye girişimin kanıtıydı sanki. Peru da hava bu kadar serin değildi, iklim farkından olmalı. Uçuşan saçlarım ve elbisemle merdivenden inmekte zorlansam da neyse ki Cihan yardım ediyordu. Çantaları bir koluna almış diğeriyle bana destek çıkıyordu. “Dikkat et!” diye uyardı, kaçıncı seferi olduğunu unuttum. Nerdeyse attığım her adımda aynı şeyi deyip duruyordu, bir şey olacak diye ödü kopuyordu.
Son basamağı indiğimde “İçin rahat etmiştir, umarım!” dedim bıkkınlıkla.
Kafasını hızla salladı. ”Aynen, hadi düş bakalım önüme.” Önümüzden geçen kalabalığı takip etmeye başlarken, gördüğüm Türkçe tabelalar ile gülümsememe engel olamadım. O kadar eleştiriye açık eksikleri varken, içindeyken kaçmak istediğiniz ama uzaktayken de hasret çekilen bir ülkeydi.
"Bavulları alayım!" diye söylenerek, beni başka tarafa yönlendirdi.
İçim burkuldu. Tüm eşyalarım, fotoğraflar ve bebeğe aldığım her şey Peru'da kalmıştı. Başka zaman onları geri almanın bir yolunu bulabilir miyim bilmiyorum ama keşke olsaydı.
Ona dönüp, elimi salladım. "Benim ki olmayınca, unuttum!" dedim mahçupça. "Seni burda bekliyorum."
Cihan, tuhaf bir bakış atarken sessiz kalıp başını sallamakla yetindi. Arkasındaki kalabalığı işaret edip "Gözüm üstünde. Burdan sakın bir yere ayrılma, hemen geliyorum!" diye tembih etti, oraya yöneldi.
Bana baka baka, geriye gidiyordu. Bir saniye bile bakışlarını ayıramaması, güvensizliğinden mi yoksa korkudan mı bilmiyorum ama bunları hiçbir zaman aşamayacak ihtimaliyle boğazım düğümlendi.
Daha fazla dayanamadım. "Merak etme, bir yere gitmeyecem!" diye bağırdım, kafamı hemen çevirdim. Buna da inanmayacaktı biliyordum ama görmek istemedim. Oysa ki kaçtığımda bile bizi bulması için ona büyük bir şans vermiştim. Ferman Batur, hamile olduğumu ama Cihan'ın bebeğin babası olduğunu bilmiyordu. Eğer en yakınında ki insana gerçeği haykırsaydı, bu kadar zaman kaybetmezdi.
"Hadi gidelim!" diye seslendiğinde, düşüncelerimden ayrılmıştım. Onu baktım. Gördüğüm şeyle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Elinde benim bavullarım ile yanıma gelen adama bakakaldım. Yanaklarını ısırıyor, gülmemek için bakışlarını kaçırmıştı.
Elimi ağzıma götürürken "Daha neler!" dedim şaşkınca. "Bunu yapmış olamazsın!"
Gülmeye başladım. Cihan bunu görünce rahatsızca yerinden kıpırdanıp, ters ters baktı."Gereksiz bir masraf yapmamak için” dedi.
Bahanesine kahkaha attım. "Ne o, beni ararken gerçekten de işleri mi batırdın ?” İki kolumu birbirine geçirdim.“Baban da dayanamadı, yerimi söyledi.”
Sinirlendi. ”Sana meraklı olduğumdan değil!" dedi, yüzünde alaylı bir ifade yer edindi sonra karnımı işaret etti. “Onun için.”
İşte bu gerçekten kırıcıydı. Aniden suratım bozulurken, dudaklarım düz çizgi haline geri döndü. Uçaktan inmeden önce verdiği sözün bebek için olduğunu ve bizi sadece dış faktörlerden koruyacağını anladım. Kendini bunun dışında bırakmıştı. Uzun bir duraksamadan sonra sessizce arkamı dönerken “Bu taraftan!” diye mırıldandı. Ses tonunda pişmanlık sezsemde konuşmadım. Başımı dikleştirip önünden geçtim. İstanbul Havalimanının çıkışına kadar ağzımdan tek kelime çıkmamış o da bozmamıştı. Otomatik kapıdan çıkıp adımımızı dışarı attığımız an, rüzgar iyice şiddetini arttırmış esiyordu.
”Tarık ve Mert birkaç dakikaya burda olurlar.”
Ona dönmeden kafamı hafifçe salladım. Kot ceketimin önünü kapatırken kollarımı bedenime sardım. Karşı yoldan hızla geçip giden araçlara bakarken biran da önümde belirdi. Üstünden ne zaman çıkarttığını görmediğim siyah ceketini omzuma koyacakken, bir adım geriledim.
”Kalsın!” dedim soğukça.
”Gazel….çocuk gibi davranıyorsun.”
Omuz silktim. Bunun bende farkındayım ama kendime engel olamıyordum. Kalkıp bana ‘Evet, seni ararken aşkından deli divane oldum “ demesini beklemiyordum ama yine de öyle konuşması…. Her neyse kırıcı bir laf dalışına girmiştik ve ben kaybetmiştim. Uzatmanın hiçbir anlamı yoktu, sonuçta bir yerde doğruydu. Bizi bir araya getiren bebekti. Bu yüzden özür dilemese de onu kendi içimde affedecektim. Tabi bir şartla.
“Sanırım geldiler” dedim, o arkasını dönüp gelen araçları kontrol ederken ayakkabılarımın bağcıklılarını zor da olsa çözdüm. Yerimde doğrulup “Onlar değil miymiş ?” diye sordum, sahte bir üzüntüyle.
”Yanlış gördüm, herhalde.”
Bana dönerek “Birazdan gelirler” dedi, elindeki ceketi omzuma koydu. ”Şimdi oldu.”
Başımla onaylarken, gözümü yere diktim. “Aaaa!”
“Bağcıklarım çözülmüş!”
Aşağı bakıp ”Yani ?” dedi anlamayarak.
Dudak büktüm. “Malum karnımdan dolayı eğilemiyorum, bağlar mısın yoksa düşerim ve bebeğe bir şey olur.”
Elini saçlarından geçirip yere çömeldi. Hayatında ilk defa yapıyormuş gibi bir hali vardı. O birkaç düğüm attıktan sonra, “İstediğin oldu mu ?” dedi alttan alttan sırıtarak.
Memnuniyetle güldüm. “Hı Hı…”
“Bana bunu da yaptırdığına göre artık sinirin geçmiştir , ne dersin ?” diye imayla konuştu.
Gözlerim irileşti. ”Ne ?”
Tam bir şey diyecekken “Yüzyılın ifşasını yakaladım!” diyen sesle ikimiz de o tarafa döndük.
Elindeki telefonu bize doğrultmuş gülen bir adet Mert ve onun aksine ciddi duran Tarık vardı.
Cihan yerinden doğrulup toparlandı, hemen. “Sonunda” dedi rahatlayarak. “Nerde kaldınız ?”
Yanımıza geldiler. “Trafik vardı, sen son anda çıkış yerini değiştirince öyle oldu” diye açıkladı Tarık.
Mert bana bakarak ”Koskoca Cihan Batur’a diz çöktüren kadına selamlar olsun!” dedi gülerek sonra gelip sarıldı.
”Hoşgeldin…”
“Teşekkür ederim.”
Uzaklaşıp bedenime baktı. “Pardon ya, hoşgeldiniz olacaktı!” diye düzeltti. “Yeğenimle.”
Ona gülümserken, Tarık’a döndüm. Mert’in aksine mesafeli bir tavırla elini uzatmıştı.
”Seni tekrar görmek, güzel.”
Başımı sallayıp karşılık verdim. “Sağ ol!”
Cihan gibi, bakıyordu. Her ne kadar gizlemeye çalışsa da bana karşı kızgınlığını sezebiliyordum. Gitmemin aksine burda kalıp mücadele etmemi beklemişti ama ben tam tersini yapmıştım. Etrafa bakınırken birini daha görmeyi bekliyordum ama sanırım ona haber vermemişlerdi. Döndüğümü bilseydi kesin burda olurdu.
”İki arabayla mı geldiniz ?” diye sordu Cihan.
Mert yanıtladı. ”Evet.”
“Tamam o zaman, biz senin aracını alalım. Sende Tarık’la peşimizi kolaçan edip gelirsiniz.”
”Olur.”
”Olmaz” dedim hemen, peşinden.
Üç çift göz şaşkınlıkla bana dönerken, Cihan’a baktım.
”Ben ve Mert…”
Tarık’ı gösterdim. “Siz ikiniz, olmaz mı ?”
Kaşları şaşkınlıkla havalandı. Ona karşı arkadaşıyla gitmek istememin nedenini anlamak istiyordu. Aslında çok basitti; İkimizin de bir nefes almaya, düşünmeye ihtiyacımız vardı ama yalnız.
Bir an düşündükten sonra “Tamam” dedi kabul ederek. Ardından Mert’e ciddi bir ifadeyle bakıp “Arabayı dikkatli sür. Hemen arkanızda olucağız, yani hız sınırını birazcık bile aştığında bozuşuruz!” diye uyardı.
Hızla kafasını salladı, Mert. “Onlar bana emanet!” Hafifçe kolumdan tutup, güldü.
“Hadi gidelim.”
Aracının ön kapısını kibarca açarken, ben bindikten sonra kendi tarafına geçti. Aynadan arkayı kontrol ederken “Onlar da yerini aldığına göre yolculuğumuz başlasın” dedi, anahtarı çalıştırdı.
“Nereye gidiyoruz ?” diye sordum, meraklanarak.
Gözünü yoldan ayırmadan “İlk planımız seni güvenli bir bölgeye geçirmek” dedi.
”Gerisini sadece Cihan biliyor.”
Sıkıntılı bir nefes verip devam etti. “Çok ısrar ettik ama bize bile söylemdi.”
İçim burkuldu. Kafamı çevirirken “Sizin de hayatınızı riske sokmak istememiştir ”diye sessizce mırıldandım. “Halit Yalçın’ın gazabından.”
Sesim titremişti.
Ona daha yakın olmak ve birgün mutlaka karşılaşacak olmamız beni korkutmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu. Eğer tek olsaydım, yine de başım dik bir şekilde karşısına çıkardım ama bebeğe zarar gelecek düşüncesi belimi büküyordu.
Ona dönüp “Telefonunu verir misin, nasıl bir fotoğraf çektiğini merak ettim” dedim, kafamı dağıtmanın peşindeydim.
Arabanın ön kısmında duran telefonun şifresini çözüp uzattı.
”Al bakalım!”
Önümdeki resimde sanki Cihan diz çökmüş bir teklifte bulunuyor gibi görünüyordu.
Ekranı yakınlaştıracakken yanlışlıkla kaydırdım. Gördüğüm başka resimle gözlerim yuvalarından çıkacak gibi oldu. Uçakta uyurken çekilen bir kareydi; benim omuzlarıma kadar pike çekilmiş, başım onun boynunda, ellerim gömleğinin yakasında duruyordu. O ise….Göz altları mor olsada, yüzünde şimdiye kadar hiç görmediğim içten bir tebessümle ekrana bakıyordu. İstediği oyuncağı eline verilen bir çocuk gibiydi.
“Güzel yakalamışsın” dedim uzun bir süre sonra. O fark etmeden, hızla iki kareyi de kendime gönderdim. En yakın zamanda albüme ekleyecektim.
Göğsünü kabarttı. ”Benden iyisi yoktur, değerimi bilmeyenler utansın!”
Öne uzanıp, telefonu yerine koyarken ”Ne zaman haberiniz oldu ?” diye öylesine sordum.
”Siz uçaktayken.”
Bana bir saniyeliğine bakıp önüne dönerken “Açıkçası, bize ilk söylediğinde inanmadık ve bunun için kanıt istedik.”
Cihan'ın resmi neden attığı şimdi anlaşılmıştı.
“Ama sizin o halinize görünce daha da şaşırdık.”
”Neden ?” diye sorduğumda, durdu. Kırmızı ışık yanmıştı. Aynadan arkamızda duran araca göz atıp ”Onca şeyden sonra birbirinize düşman kesilirsiniz sanmıştım çünkü onun...”
Yüzünü bana çevirdi. “Seni kolay affedeceğini hiç sanmıyorduk ama büyük yanıldık.”
Garip bir gülümseme dudaklarında yer aldı. “Ya gerçekten sana tutulmuş ya da…”
”Hayır!” dedim hemen, sözünü keserek. Bunun imkansız olduğunu biliyordum, zaten az önce şakayla karışık olsa da kendisi belli etmişti. Her şey bebek içindi. ”Aramızda düşündüğün gibi bir şey yok sadece mecburiyetimiz var!” diye açıkladım.
Uçakta ki sarılması, öpüşü ve sözlerinin tamamen tekrar kaçmamdan korktuğu için olduğundan emindim. Mert’in cümlesinin devamı ise çok iyi rol yapıyor olacaktı.
Yeşil ışık yanarken, “Onu benim kadar iyi tanımıyorsun, Gazel” dedi itiraz ederek. Yola koyulup, devam etti. ”Bugün, hayatına giren diğer kadınların aksine bir tek sana kıyamadığına şahit oldum.”
Böyle düşünmesi çok komikti, gür bir kahkaha attığımda kaşları havalandı. “İnanmıyorsun değil mi ?”
Hiç tereddüt etmeden "Tabiki de!" dedim. "Onun ağzından duysam bile şüphe ederim, o derece."
Cihan, bana aşık olacak! ve üstüne onu kandırıp kaçtığım halde kıyamayacak öyle mi ?
Böyle bir şeyin olması, imkansızın da ötesinde duruyor.
********
"Planın ne?"
Tarık'ın sorusuyla gözlerimi önümdeki araçtan ayırıp ona baktım. "Dün de söylemiştim, ortada garip bir şeyler dönüyor ve bunu çözmeden onları herkesin içine çıkarmam çok riskli olur" dedim, önüme döndüm.
"İlerde bir yol ayırımı var, ondan sonra sen Mert ile devam edeceksin. Kendi işlerinizin başına döneceksiniz. Babam arayıp beni sorduğunda eve geçip dinleneceğimi söylersiniz."
Ankara'ya, eski bir dostunun ziyaretine gitmişti ama en son Peru'da o kadını görmeden önce birkaç defa beni aramıştı. Ondan sonrası yoktu.
"Peki siz ?"
Koltukta doğrulup "Onları güvenli bir yere götüreceğim" dedim.
En son üç yıl önce Merve ile yaşadıklarımdan sonra gittiğim bir evdi. Hiç kimsenin, hatta Mert ve Tarık'ın bile bilmediği bir yerdi.
"Bir tahminim var ama ?"
Başımla onayladım. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, herkesten gizli sakladığım yere benden kaçan kadını götüreceğimi.
Bana döndü Tarık, gözlerini kısarak "Demek o meşhur yeri ilk görme şerefine nail olacak kişi Gazel, ha ? dedi, ses tonunda bir kıskançlık sezdim.
"Dost olduğumuzdan şüphelenmeye başladım."
Sırıttım. " Ne bu alınganlık, Mert'in yanında kala kala ona mı benzedin ?"
Kafasını çevirip "Allah korusun!" dedi bağırarak sonra birden gülmeye başladı. "Neyse ki artık uğraşmak için başka birini buldu."
Haklıydı. Gazel ile iyi anlaşıyorlardı ki hanımefendi onunla gitmeyi tercih etti. "Sadece onunla kalsa keşke!" diye isyan ettim. " Bebek doğduktan sonra gerisini düşünemiyorum!"
Mert'in tek ilgi ve eğlence kaynağı olacağından adım gibi emindim. Ece ile de küçükken hep oyun oynayan oydu.i
"Cinsiyeti neymiş ?" dedi Tarık, birden.
Bocaladım. Duraksayıp bakışlarımı kaçırırken elimle oynamaya başladım."Sormaya fırsatım olmadı."
Ya da henüz o hakkı kendimde görememiştim.
" Ne olsun istiyorsun ?"
Buruk bir tebessüm geçti dudaklarımdan. " Fark etmez ki..."
"Biliyorsun, onun olması bile bir mucizeyken cinsiyet ayırımı yapmak nankörlük olmaz mı ?" dedim alçak bir sesle.
Daha aylar öncesine kadar, asla baba olamayacağımı bilirken şimdi onun varlığını her gün şükretmem gerekiyordu.
Kafasını ağır ağır salladı, Tarık. " Orası öyle ama illaki gönlünden bir şey geçmiştir."
Düşündüm.
O an yirmi sekiz yıllık hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi geçerken, boğazımı temizleyip " Beni doğuran kadın annelik yapamadı, Merve yıllarca kandırdı. Gazel ise güvensizliğime karşı bir hafta sabredemedi" dedim. Acılı bir tebessüm dudaklarımdan geçti. "Ne dersin, belki bir kızım olursa babasına katlanır."
Cebimdeki telefonu çıkartıp, hemen galeriye girdim. Aramızda bir adım olsa da sanırım şu an onu görmeye ihtiyacım vardı.
Bölüm Sonu…
Yorum ve oylama 🌸🙏
Gelecek Bölümden kesit yayınlanacak
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |