7. Bölüm

Kaybetmek

Farah Sarsılmaz
sarsfarah_

Bitirmişti.

Bana oynadığı oyun işe yaramayınca, Zafer'i seçmişti. Kendinden yaşça büyük olmasına bakmamıştı bile sadece zenginliğini görmüş ve kabul etmişti. Onun bu yanıtıyla biranda sevinç nidaları yükselirken alkış tufanı koptu, salonda. Demek ki; kırkına varmış bir adamla, yirmilerinde olan bir kadının evlenmesi kimseyi rahatsız etmemişti.

"Ben az önce yanlış mı duydum ?" dedi Mert, şaşkınca. "Yoksa, dans bile etmek istemediği adamla evlenmeyi mi kabul etti, Gazel?"

Tarık, başıyla onaylarken "Evet, bir tercih yapmak zorundaydı" dedi. Sonra, bana dönüp "Beklediği kişiden de bir tepki gelmeyince, mecbur kaldı" dedi, rahatsız bir tavırla.

"Yanılıyorsun!" diye karşı çıktım, Tarık'a. Gazel,e baktım. "Hatta en başından beri."

O yalancının tekiydi ve bu saatten sonra iki yabancı insandan farkımız olmayacaktı.

​​​​​​Daha fazla bu iğrenç görüntüye maruz kalmamak için arkamı dönüp çıkışa yönelirken son anda Mert'in sesini duydum. "Beni bekle, geliyorum!"

Merdivenin sonunda görevli birini görünce "Arabımı getirir misin ?" dedim, sabırsız bir sesle.
Başıyla onaylayıp "Tabi, efendim" diyerek uzaklaştı.
Kapının önüne çıktım. Adamı beklemeye başlarken, bir sigara yaktım. Kandırılmış olmanın verdiği his, tüm hücrelerime yayılmışken, öfkeme hakim olmakta zorlanıyordum. Sakinleşnek için, sigara işe yarayabilirdi.

Kısa bir süre sonra, arabanın geldiğini görünce, başımı içeriye uzattım. Bana doğru, koşa koşa gelen adama göz ucuyla baktım. Yanıma ulaştığında, nefes nefese kalmıştı. "Cihan ?" dedi Mert. "Beni almadan gitseydin, ömür boyu sana küserdim!"

​​​​​​Başımı iki yana salladım. İflah olmazdı, bu çocuk. Sanki kendi arabası yoktu, illa ki benimle gelecek başımın etini yiyecekti.

"Sen, arabanın burda olmamasına dua et!" dedim, rahatça. "Yoksa çoktan gitmiştim."

Gözlerini belertti. "Aşk olsun, sadece tebrik edip gelecektim "diyerek, kendini savundu. Kaşlarımı çatarken "Bir de tebrik, öyle mi ?" dedim, sinirle.

Dudağının ucuyla gülümsedi. "Evet çünkü arkadaşız artık ve sizin aranızdaki durum da beni ilgilendirmiyor" diye yanıtladı.

Duraksadım. Anlamıyordum, sadece bir kere dans ettiler diye hemen arkadaş mı olmuştular. "Ne demek bu? " dedim, aksi bir sesle. "On beş yıllık arkadaşına karşı, bir günlük tanıdığın kızın tarafında mısın ?"

Gözleri kocaman açılırken "Saçmalama!" dedi hemen. "Öyle bir durum değil."

"Ne, o zaman ?"

Tebessüm etti.

Bakışlarını kaçırıp "İçim ısındı, ona" dedi.

"Tanıdık bir şeyler vardı, gözlerinde."

Afalladım. Mert, normalde tanıdığı insanlara karşı bile mesafeli davranırken bu kıza karşı hemen yakınlık hissetmesi, garipti. Ya da bilmediğim şeyler vardı.

Konuyu değiştirip "Tarık nerede ?" diye sordum. İçeri göz atıp " Bir işi vardı birazdan gelecek!" dedi, kaçamak bir cevapla. ​​Kaşlarım kalktı. Tarık'ın içerde kalmasının hiçbir nedeni yoktu ki, Eylem ve Derin de gecenin sonunu beklemeden sıkıldıklarını söyleyip ayrılmışlardı.

Peki, o ne yapıyordu ?

​​​​​​Bunu düşünürken merdivenden inen ikiliyi görünce, afalladım. Elimdeki sigara yere düşerken, kaşlarımı çattım. Gazel, onun koluna girmiş dikkatle aşağı iniyordu. Tarık'ın, bana rağmen bu kadının yanında nasıl durabilirdi! Son basamağa gelince, yüzünde bir tebessümle " Sağol ya!" dedi Gazel.

Tarık, başını önemsiz anlamında sallarken "Rica ederim!" deyip yanımıza geldi. Gazel ise uzakta kalarak, başını başka bir tarafa çevirdi. Onun yüzüne bakmayacak kişi benim olmam gerekirken hanımefendi bunu yapıyordu.

Tarık'a baktım, merakla. Suratındaki o mahçup ifade birazdan hoşlanmayacağım şeylerin söyleyeceği habercisiydi."Kötü görünüyordu" dedi. "Ona, sadece yardım ettim " diye izah etti, durumu.

Tam ağzımı açacakken, vale'nin "Aracınız hazır" demesiyle sustum. Görevlinin elindeki anahtarı alıp, sinirle Tarık'a döndüm. "Her neyse!" dedim ,sertçe. Sonra, Mert'e de baktım. " Gidiyoruz!"

O ise, hiç beklemediğim bir şey yaptı. Gazel'e doğru gidip "İstersen seni de bırakabiliriz ?" dedi, kibarca.

Benim müdahale etmeme kalmadan, Gazel başını iki yana sallayıp " Hayır, teşekkür ederim ama ben kendi aracımla gidebilirim" diyerek, teklifini red etti.

En azından bunu yapmıştı ama Tarık ve Mert'in benim mi arkadaşım yoksa onun mu olduğunu anlamıyordum. Hele ki Tarık, her şeyi bilmesine rağmen yine de ona arka çıkmaktan vazgeçmiyordu. Daha birbirlerinin adını bile bilmiyorlardı.

Arkamı dönüp, arabanın kapısını açarken "Hadi!" diye bağırdım. Artık gelmezlerse onları burda bırakıp gidecektim.

Tarık, arabanın arkasına binecekken "Bu halde araba kullanması iyi değil kaza yapabilir!" dedi, endişeli bir sesle.

Hala onu düşünüyordu. Gözlerimi devirirken "Bizi ilgilendirmez" dedim, onun taraafına bakmadan araca bindim.

Zaten, Gazel'in aracıda gelmişti. Ağır adımlarla yürürken yan koltuğa oturan Mert " Nasıl tek başına çıkmasına izin verdiler ?" dedi, merakla. "Hem de bu saatte!"

Sıkıntıyla soludu, Tarık. "Kötü olduğunu söyeyince, onu eve bırakmak istediler ama.." dedi, arkadan. "Kesin bir dille, yalnız kalmak istediğini belirtince, öyle bıraktılar. "

Onları duymamazlıktan gelip aracı çalıştıracakken "Ya başına bir şey gelirse ?" dedi Mert, tedirgince.

Umrumda değildi.

Başkaları bunu düşünsün, daha fazla onunla ilgili hiçbir şey duymak istemiyordum. Aniden ona döndüm. Sinirle " Susacak mısın artık ?" dedim. "Yoksa, arabadan mı atayım seni ?"

Tehdit etmiştim, onu.

"Cihan ?" dedi Tarık, sakin kalkmak için kendini zor tutuyor gibi.

Aynadan baktım. " Ne oldu ?" dedim, ters ters

Gazel'in aracına baktı. "İlerde büyük bir pişmanlık yaşamak istemiyorsan, gitmelisin!" dedi. " En azından eve kadar bırak."

Başımı olumsuzca salladım. Bunu yapmak zorunda değildim ve öyle bir şey de yapmayacaktım. Müstakbel kocası yapsın.

Mert, ofladıktan sonra "Anlaşıldı Tarık, bunun yapacağı bir şey yok!" dedi. Elini kapıyı atıp bana döndü."Sen, yola çıkmadan ben ineyim."

Kaşlarım kalktı. "Nereye ?"

"Onu eve bırakıcam" dedi. "Sonra, belki biraz oturup sohbet ederiz" diyerek sırıtmaya başladı.

Kafasını bir tane geçirip "Kes sesini!" dedim. "Haftaya düğünü olan bir kadını, sen niye eve bırakıyorsun ?"

"Madem öyle, kendine bu kadar güveniyorsan sen bırak!" dedi, eliyle vurduğum yeri tutarken.

Dişlerimi sıktım. Elimi direksiyona geçirirken "Lanet olsun!" dedim. "Gidiyorum tamam mı, sırf içiniz rahat etsin diye."

İkisi de rahat bir nefes alırken, Tarık "Cihan, o arabanın içine girerken vicdanını sakın dışarda bırakma!" dedi.

Yüzüne üzgün bir ifade belirdi."Bu gece onun için fazlasıyla zordu zaten, sen de üstüne gitme. Başka bir güne bırak."

Mert de ekledi. "Birde, hamile olduğunu unutma!" diye hatırlattı. Sinirden gülmeye başladım. Sanki beni hiç tanımıyormuş gibi konuşuyorlardı. Kapıyı açıp inerken "Merak etmeyin, onu güvenli bir şekilde evine ulaştıracam!" dedim, iğneleyici bir tonda.

Arkamızda bizim gitmemizi bekleyen araca yürüdüm. Gazel, koltukta oturuyordu. Başını arkaya yaslamış gözlerini yola dikmişti.
Daha fazla düşünmeden gidip camını tıklattım.
Yerinden sıçradı. Beni görünce şaşırıp camı yarıya kadar indirdi. "Buyrun?"
"İn arabadan!" dedim, hemen.

Afalladı. "Niyeymiş ?" diye sordu, asabice.

Bir an durduktan sonra "Ben kullanıcam!" diye atıldım.

Bunu duyunca şaşkın bakışlarla, yüzüme baktı. "Anlamadım ?" dedi, kaşları kalkarken.

"Araba kullanacak durumda değilsin, bu yüzden burdayım" diye yanıtladım.

Başını iki yana sallayıp "Gerek yok, istemiyorum!" dedi, soğukça. Sonra bakışlarını kaçırdı. "Sizin aracınız benim önümde durduğu için bekliyordum, şimdi lütfen gidip yolumdan çıkar mısınız ?"

Mesafeli tavrı beni şaşırttı.

Ama onu dinlemeyecektim. "Seni bekliyorum!" dedim, inat ederek.

Bana baktı, donuk bir ifadeyle. Sonra parmağını uzatıp camı kapatan tuşa bastı.
Hiç düşünmeden elimi araya koyduğumda durdu. Gözleri irileşken "Ne yapmaya çalıştığınızı anlamıyorum ?"diye sinirle bağırdı.

"Şu an saat 23.40" dedim. "Gecenin bir vakti ve senin yüzünden diğer araçlarda bekliyor."

İtiraz etti. "Hayır, sizin yüzünüzden" diye öfkeyle soludu.

Gergin bir nefes alıp "Sadece, güvenli bir şekilde eve varmanı istiyorlar " deyince, şaşırdı.

"Kim ?"

Arabama baktım. "Arkadaşlarım" dedim. "Onlarda şu an gitmek için bizi bekliyor."

Ona dönünce üzüldüğünü gördüm, sanki incinmiş gibiydi.
Yutkunup "Peki" diye kabul etti. Sonra, kapının kilidini açıp, arabadan inmesine gerek kalmadan kendini diğer tarafa attı.

Ben bindiğim an, Mert de hareket etmişti. Kaç zamandır arabamı sürmek istiyordu ama ben izin vermemiştim. Şimdi ise istediği olmuş, kendi ellerimle ona vermiştim.

Onları takip ederken "Evimin adresi, zaten kayıtlı" dedi, Gazel. Koltuğu yatırıp rahat bir pozisyon almaya çalıştı.

Gözlerini kapatırken "Gidene kadar, biraz dinlenmek istiyorum" dedi, yorgunca.

Başımı salladım. Böylesi kesinlikle daha iyiydi, konuşup sinirimi bozmayacaktı.
Ana yola çıkarken, konuma göre hareket edip bizimkilerden ayrıldım.

Sorunsuz bir şekilde giderken, kırmızı ışıkta durdum. Buraya kadar bir sorun yoktu, hiç onun tarafa bakmamıştım. Ama iradem bu kadardı.

Dayanamadım.

Başımı çevirip ona baktım. Yüzünü sol omzuna yatırmış, saçları alnına dökülmüştü. Gözleri kaplıyken göğsü her nefes aldığında inip kalkıyordu. İki eli de son günlerde sıklıkla yaptığı gibi karnının üzerine koymuştu.Onu koruma iç güdüsüyle bunu yapıyor olmalıydı.

Aklıma, Tarık'ın sözleri gelince, elimi oraya uzatırken buldum kendimi.

Titriyordu.

Arkamda ki aracın kornaya basması, beni kendime getirmişti. Elimi hızla çekip direksiyona koyarken, yola koyuldum.

O ses, Gazel'i de kaldırmıştı. Gözlerini aralayıp "Bir şey mi oldu ?" dedi, uyku sersemiyle.

Ona bakmadan "Hayır" diye yanıt verdim.

Dikkatimi tekrar yola verdim. Başka hiçbir şey düşünmek bile istemiyordum ama onun konuşmaya başlaması tüm planımı alt üst etti.

"Affedersiniz ?"

Göz ucuyla ona baktım. İç içe geçirdiği ellerine bakıyordu . "Ne oldu ?" diye sordum, sakince "Şey, midem bul-"

Aniden sözünü keserek "Kusacak mısın ?" dedim, panikle.

Başını iki yana salladı, hızla. "Hayır" dedi. "Sadece, sabahtan beri düzgün bir şey yemedim de."

Demek, bu yüzden kıvranıyordu. "Ne yemek istiyorsun ?" dedim, anlayışlı bir sesle.

Hiç düşünmeden "Çorba " diye yanıtlayınca "Neden başak bir şey değil ?" dedim.

Merak etmiştim. O kadar yemek çeşidi vardı ama bunu seçmişti.

Dudağının bir ucuyla gülümsedi. "Yolumuzun üstünde meşhur bir çorbacı var da ondan" dedi, bilmiş bir tavırla.

Kaşlarım kalktı. Eski haline dönüyordu, anlaşılan. Bir dakika duraksadıktan, başımı salladım. "Öyle olsun!"

........

"Ne istiyorsun ?"

Bir saniye bile beklemeden "Tavuk Çorbası" dedim.

"Tamam" diyerek siparişleri almaya gitti. Bu küçük bir esnaf lokantasıydı ve yardımcıları da yoktu. O yüzden kendiniz gidip almanız gerekiyordu. Benim aksime Cihan, tercihini mercimek çorbasından yana kullanmıştı.
Ilık bir esinti tüm vücuduma hücum ederken yarım saattir ne yaşadığımı düşündüm. Benim kararımdan sonra, hiçbir şey demeden çekip gitmişti. Şimdi ise burda oturup çorba içecektik. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Ama olmuştu işte, arkadaşlarının zoruyla da olsa. Onlar çok iyi tanımasam da iyi insanlar olduğu belliydi ama üçü de birbirinden farklıydılar. Mesela, Mert rahat biriyken, Tarık daha ciddiydi. Cihan ise, onun için bir şey demek istemiyordum.
Tebrikleri aldığımız sırada, mekanın personellerinden biri Zafer'i çağırınca gitmişti. O an da, Tarık yanıma gelmiş ve benimle konuşmak istediğini söylemişti. Fazla vaktimiz olmadığı için, sadece bir iki dakika konuştuk ama numaramı alıp beni sonra arayacağını söyledi.

Önüme koyulan çorbayla düşüncelerimden ayrılıp ona baktım. "Teşekkür ederim " dedim, içtenlikle.

Kafasını sallamakla yetindi. Elime kaşığı alırken gözüm onun çorbasına kaydı.

"Acaba ben de mi onu isteseydim.." diye mırıldandığımda bana tuhaf bir bakış attı.

"İstersen ?" dedi, yumuşak bir sesle. "Tadına bakabilirsin."

Dudaklarımı ısırırken "Mideniz bulanmasın sonra?" dedim, utanarak.

Arkasına yaslanıp, başını iki yana salladı. "Hayır, istediğini yap!"

Gülümsedim.

Kaşığımı çorbasına daldırırken "Siz de benimkinin tadına bakabilirsiniz" diye kaşılık verdim.

Kabul etmedi. "Gerek yok" dedi.

Çorbanın tadını aldığımda , kesinlikle benimkinden daha iyi olduğuna karar verdim. "Bu daha iyiymiş..." dediğimde hiç beklemden kaselerin yerini değiştirdi.

Kalakaldım.

Şaşkın şaşkın ona baktığımı görünce "Benim için fark etmiyor " diyerek tavuk çorbasını içmeye başladı.

"Yenisini de alabilirdik" dedim, gözlerimi kırpıştırırken.

Başını iki yana sallayıp "Yok ki, kapanacak birazdan."

Kısa bir sürede çorbalarımızı bitirip kalkmıştık ve evime varmamıza sadece beş dakika kalmıştı.
"Dönerken, arabamı alabilirsiniz" dedim, birden. Bu saatte taksi bulması imkansızdı.
Reddetti. "Kalsın."

Ona baktım. "Nasıl dönmeyi düşünüyorsunuz ?" dedim, kaşlarım kalkarken.

"Başımın çaresine bakabilirim" diye yanıtladı, yola bakarken. "Merak etmene gerek yok."

Kafamı çevirdim, hemen. "Yok, yani beni buraya kadar getirdiniz sonuçta ondan şey ettim" diye atıldım.

Aniden fren yapıp durunca öne savrulmadan son anda kurtulmuştum.

Beni tutan şey, elleriydi. Tam karnımın üstünde duruyordu, benimkinin altındaydı. İstemden de olsa ilk defa oraya dokunmuştu.O daha küçüktü, hissedebilir miydi bilmiyorum. Kalbim küt küt atarken ona baktım ama Cihan, telaşla elini kaçırdı. Dışarıya bakıp "Geldik" dedi boğukça.

"Cihan" dedim. "Bak-"

Elini kaldırıp beni durdurdu. "Nasıl oldu bilmiyorum ama bizim çocuklar seni tanımadan sevmişler ve..." Duraksadı.

"Bu arabaya binmeye hiç niyetim yoktu ama başımın etini yiyip vicdan yaptırdılar."

Başını eve çevirip "Seni buraya güvenli bir şekilde bırakacağıma dair onlara söz verdim" dedi. Sonra, bana döndü. "Görevim, bitti!"

Sakin ve anlayışlı tavrı demek bu yüzdendi. Her şey sadece bir görevden ibaretmiş!

Kısa bir sesslikten sonra "Bana güvenmediğini biliyorum " dediğimde alaylı bir gülüş geçti dudaklarından.

Kesinleşti,artık.
Bozuntuya vermeden devam ettim. "Ama hiçbir zaman sana bu bebekle ilgili yalan söylemedim."

Bana döndü. Kaşlarını çatarken "Beni salak mı zannediyorsun?" diye bağırdı.

Afalladım. "Ne ?"

"Önce bana geldin, bu çocuk senden dedin. İnanmadım sana ama içimde ufak bir umut yeşermişti" dedi, hüsranla. "Konuşmak istedim ama sen ne yaptın, başka bir adamla evlilik kararı aldın!" diye öfkeyle soludu.

Hiç tereddüt etmeden "Beni buna sen ittin!" dedim, bağırarak. "Bir şey söyle diye gözlerinin içine baktım ya!"

Sonra, alayla gülüp parmağımı ona doğrulttum. "Ama sen, sadece seyirci kaldın!"

"Bir sebebi vardı!" dedi Cihan, mırıldanarak.

"Benim de vardı!"

Duraksadım. Çaresizce "Babama karşı, onu koruyacak bir güce ihtiyacım vardı" dedim.

Aniden "Zafer de mi buldun ?" demesiyle tokatı suratına yapıştırmam bir oldu.

Ağlamamak için kendimi zor tutarken "Hayatım da gördüğüm en aptal insansın!" dedim, sinirle. "Güvensizliğin yüzünden neleri kaybettiğini anladığın gün çok pişman olacaksın!"

Ona acıyarak baktım. "Evet!" dedim. "Senin kabul etmediğini, Zafer kendi çocuğu gibi görecek ve babalık yapacak!"

Ateş saçan gözleriyle bana döndü. "Yeter!"

Durmadım. "Onu sevicek, koruyacak okula götürecek, oyuncaklar ve kıyafetler alacak...."

Yutkundu, Cihan. "Sus!" dedi, alçak bir sesle.

Dinlemedim. "Bebeğim ona baba diye-" devamını getirmeme izin vermeden dudaklarıyla beni susturmuştu.

Bölüm Sonu

Takip Oylama ve Yorum atmayı unutmayınız🙏🌸

Bu son dengeleri nasıl değiştirecek ?

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 


 


 

 

 

 

 


 

 




 

 


 

 

 

 

 

 

​​​​​​

​​​​​​

 

​​​​

 

 

​​​​​​

 

 

 

Bölüm : 15.12.2024 00:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...