20. Bölüm

Misafir

Farah Sarsılmaz
sarsfarah_

Gazel, akşam döneceğimin sözünü aldıktan sonra evden çıkmama müsade etti. Aksi takdirde kendisi de benimle gelecekmiş. İstediğini yapıp, eline sadece üç kişinin numarasının kayıtlı olduğu yeni bir telefon verdim. Kimseyi aramaması konusunda defalarca uyarı yaptım umarım bir kez daha beni hayal kırıklığına uğratmazdı.
O evin güvenli olduğundan emin olmasam onu asla arkamda bırakmazdım ama şu an yanımda görünmesi için iki taraftan da risk taşıyordu. Önceliğim, Gökhan ile görüşüp ona tüm gerçekleri anlatmaktı ama henüz Peru'dan dönmemişti. O gelene kadar babamın, ne işler karıştırdığını öğrenmek için eve doğru yol almıştım. Sırayla herkese durumu izah ettikten sonra en son Halit Yalçın'a gelecekti. Yanımızda olan insanları görünce bizi kabul etmeye mecbur kalacaktı. Bu süreçte, Gazel'i evliliğe ikna etmenin bir yolunu bulmam gerekiyordu. Çocuğumun doğduktan sonra, toplumda yargılanması ya da bir soyadı karmaşasını yaşamasını istemiyordum. Onun yaşadığı kötü tecrübeden dolayı istememesini anlayabilirdim ama ben de daha önce yarı yolda kalmış biri olarak buna bayılmıyordum.
Her şey bebeğimiz için olacaktı. Dünyaya geldiğinde, toplumda yargılanması ya da bir soyadı karmaşasını girmesini istemiyordum.

Eve yaklaştığımı gören güvenlik, hızla ayağa kalkıp tuşa bastı. Önümdeki siyah büyük demir kapı, ağır ağır sağa kayarken içeri sürmeye devam ettim. Biraz daha ilerledikten sonra sağa çekip durdum. Burdan şirkete gideceğim için, evin garajına park etmeme gerek yoktu. Emniyet kemerini çıkardım, inip eve yürümeye başladım. Kapının önünde gelince zile bastım.
Bir dakika geçmeden kapı sonuna kadar açıldı.
"Abi !" diye bağıran Ece'ye baktım. Sarı saçlarını ortadan ikiye ayırmış, ayrı ayrı en tepede bağlamıştı. Mavi gözlerini kocaman açmıştı. Yere çömelip, gülerek kollarımı iki yana açtım. "Prensesim ?" dediğim an koşarak geldi, küçük kollarını boynumdan geçirip sarıldı.
Onu koltuk altından tutup ayağa kalktım, kucağıma alırken "Sen abini ne kadar özledin bakayım ?" dedim.

Gözlerini tavana dikti. "Çok!"
"Ne kadar çok ?"
diye sordum, içeriye girerken. Ellerini iki yana açıp " Bu kadar!" dedi.
Kafamı çevirip yanağımı gösterdim. "O zaman, öp bakalım!"
Küçük dudaklarını bastırıp geri çekildi, hemen.
Ona dönüp " Aferin!" dedim, aynısını yaptım.

"Kızım!" diye seslendi, Ayla abla. "Abinin kucağında ne işin var, kocaman kız oldun artık!"
Ayaklanıp yanımıza geldi." Bu arada hoşgeldin, Cihan!" Ece'ye bakıp "Hadi in bakalım abinin kucağından, yol yorgunu zaten" diyerek onu kucağımdan indirdi.

"Sorun değil!"

Güldü, Ayla abla. " Sonra hep bizden isteyecek!"

Başımı sallayıp " Babam burda mı?" diye sordum. Gözleriyle yukarıyı işaret etti.
" Çalışma odasında."

"Tamam, bir bakayım."
Merdivenlere yönelirken cebimde ki telefon titredi. Çıkartıp baktım, Yeşildendi.
Cihan, bir türlü zaman geçmiyor ve sıkılıyorum. Film izleyip yemek ve tatlı yaptım, hatta çeşitli makyaj videolarını üzerimde denedim ama yine fayda etmedi. Birinin arkadaşlığına ihtiyacım var.

Bir bu eksikti. Ev ormanın içinde olduğu için etrafında bir insan bile görememesi onu haklı çıkarıyordu. Hamile haliyle tek başına olması, benim de aklımın onda kalmasına neden oluyordu.

Biraz düşündükten sonra "Mert'i ara, yanına gelsin!" yazıp gönderdim.

Anında yanıt geldi. "Hayır! Bir kız olsa olmaz mı ?"

"Mesela kim ?" dedim, o görmese de kaşlarımı çatmıştım. Fulya'yı falan yazmasını beklerken hiç beklemediğim bir isim karşıma çıktı. "Derin..."

Kalakaldım. Bir zamanlar çok yakın olduğum arkadaşımdan mı bahsediyordu ? Onunla aramız kötü falan değildi ama eskisi gibi de değildik. Gazel'i ise sadece o davetten tanıyordu.
Emin olmak için " Hangi, Derin ?" diye tekrar ettim.

"Senin arkadaşın.."

Kafam karışırken elimi sıkıntıyla başımdan geçirdim. Gazel'in hayatında bir kez gördüğü birini şu durumda yanında istemesinin hiçbir mantıklı yanı yoktu. Zihnimi okumuş gibi bir bildirim daha geldi.
"Söz, akşam gelince her şeyi sana anlatacağım! Şimdi onu arayıp buraya yollar mısın ?"

Kararsız kalsam da, birinin yanında olması benim de içimi rahatlatırdı. Hele bu kişi, en yakın arkadaşlarımdan biriyse. Babamın kapısının önüne gelirken içeri gimeden önce Derin'e kısa bir mesaj yazıp gönderdim. Telefonu sessize alırken kapıyı çaldım.

"Gir!" dedi tok bir sesle.

Gergin bir nefes verip, içeri girdim. Dikkatle masanın üzerindeki kağıtları inceliyordu. " Baba ?" diye seslenmemle , başını kaldırıp bana baktı.

"Cihan!"

Şaşırmıştı, gözlüklerini indirip "Ne zaman döndün yurtdışından ?" diye sordu. Bundan haberinin olmadığı için rahatsız görünüyordu. Mert ve Tarık da bir şey söylememişlerdi.

Karşısında ki koltuğa geçip oturdum. Ona dönüp "Dün" dedim, doğruyu söyleyerek. "İş konusuna gelirsek, ordaki ortaklarımızla her türlü konuda uzlaşmaya varıldı."

Kafasını ağır ağır sallayıp, koltuğu dikleştirdi. "Hal edeceğine emindim, oğlum!"dedi gururla. Sonra, masanın üstüne eğilip "Başka bir sorun oldu mu ?" diye sordu.
Orda ne olup bittiğini merak ediyordu ve şu anda tüm gerçeği yüzüne vurmamak için ben de kendimi zor tuttum.
Yalan söyledim. "Hayır!"

Gözlerimi bir saniye bile üstünden ayırmadan, devam ettim. "Bana bahsettiğin şu kadın var ya, sen aradığın zaman aslında oraya çoktan varmıştım."

Bakışlarında panik yarattı. "Beni oraya neden gönderdiğini biliyorum baba!" diye itiraf ettim. "Aylarca onu aradıktan sonra bulamadığımı görünce üzüldün, işler de aksayınca bunun için bana yardım edip onun yerini buldun."

Son sözlerimden sonra biranda yüz ifadesi değişti, bir rahatlama geldi sanki. Bu, Gazel'in dediğini doğruluyordu. En başından beri onu saklayan kişi babamdan başkası değildi. Hisse konusunda açık davranması, onu tüm şüphelerden uzaklaştırmıştı. Zekiceydi. Buraya kadar tamam ama hala eksik parçalar vardı. Neden başka ülke değil de, Peru ?"
Beni oraya gönderip son anda vazgeçmesinin bir sebebi olmalıydı. Peki ya Gökhan, onun yerini kimden öğrendi ? Eğer babam söylediyse, Halit Yalçın da bu gerçeği öğrenmiş demektir. Tüm bu karmaşayı çözecek kişi yanı başımda duruyordu ama ona tek bir şey soramıyordum. Çocukluk kahramanım, güvenimi yerle bir etmişti ve alacağım hiçbir yanıta inanmayacaktım.

"Ah, evlat...." diye inledi, başını önüne eğip iki ellerine birbirine geçirdi. "Bir kadının gidişiyle bu kadar dağılmaman gerekiyordu."

Sözleri manidardı. Yıllar önce, aşık olduğu karısı onu terk edince uzun bir süre kendine gelememişti. Ta ki Ayla abla ile tanışana kadar. Kadınlara karşı olan güvensizliğini aşması hiç kolay olmadı ama karşındakinin çabası işe yaradı. Araya çok zaman geçirmeden, evlenmişlerdi. Ece ise, altı yıl sonra dünyaya gelmişti ve şimdi on yaşındaydı. Babam bir keresinde, Alya ablayla yeniden hayata döndüğünü dile getirmişti. Onlara bakan herkes, bunu kolaylıkla fark edebilirdi. Karısına bakarken mavi gözleri parlıyordu, adeta.

Kafasını kaldırıp, ters ters baktı. "Üstelik, karnında elalemin çocuğuyla!" diye devam edince, düşüncelerimden sıyrılmıştım. Umursamaz bir ifadeyle "Öyle olsa bile, Ayla abla gibi bende başkasının çocuğuna bakabil-"

Öfkeyle sözümü kesti. "Delirdin mi, oğlum!" dedi. "Sen de oradaydın ve kendi kulağınla duydun, bebek eski kocasından bile değilmiş!"

Gözleri ateş saçarken "Öyle bir kadından ne eş, ne anne olur hatta hiçbir şey olmaz!" diyerek öfkesini kustu.
Gazel'in bu ağır ithamlarla suçlaması, sabrımın sonunu getirdi. .
Büyük bir yanlışı düzeltmenin vakti gelmişti. Daha fazla beklemeden "Baba!" dedim. "Sandığın gibi değil!"
Gözlerinin içine bakıp, gerçeği haykırdım. "Gazel'in karnında ki bebeğin babası, benim."
Aylardır içimde tuttuğum bu sırrı, babama söylemek içimi rahatlatmıştı. Yakında tüm dünya, Cihan Batur'un çocuğundan haberi olacaktı ve bu ilk adımımdı.

"Ne ?" diye bağırdı, Gözlerini kısıp, büyük bir afallamışlıkla bakmaya başladı. "Bu nasıl olur ?"

Başımı öne eğip, mırıldandım. "Mucize.."
Benim için, anlamı buydu. Onun varlığı aklıma gelince, tebessümüme engel olamadım. Kucağımıza almamıza sadece iki ay kalmıştı.

İtiraz dolu bir sesle "Ama..." dedi, duraksadı. "Daha önce çocuğunun hiç olmayacağını söylemiştin."

Evet, Merve ile bir dönem ayrılık sebebimiz olan şeyde buydu. Babam biz tartışırken bu gerçeği öğrenmişti. " Öyle" diye, onayladım. "Ona inanmadım, tekrar doktora gittim ve önceki testlerde hata payı olabileceğini söyledi. Yeniden tahlillerimi istedi"

Derin bir nefes verip "Çocuğumun olmaması için önümde hiçbir engel yokmuş" dedim sonunda.

Babam, bozguna uğradı. Kravatını gevşetirken ayaklandı. "O davet de..."

Durdu, yüzünde bir kavrayış belirdi. "Herkesin içinde, sana odaklanması ve düğün günü bahsettiği o kişi aslında sendin..."

Sessiz kaldım.

"O anlaşmanın bozulmasının nedeni de oydu, değil mi ?" diye sordu, cevabını bildiği halde. Başımla onayladım. Sonra sinirle gözlerini kısıp, ters bir bakış attı. "Senin evli bir kadınla ne işin olur, Cihan ?"

"Boşanmak üzereydi" dedim hemen. Yerimden kalkıp "Gerisi uzun hikaye baba, şimdi gidip onu ve çocuğumu bulmak zorundayım!" dedim, imalı bir tonda.

Arkamı döndüm. "Eğer onlara geç kalırsam..." Yutkundum. "İşte o zaman gerçekten oğlunun nasıl dağıldığına kendi gözlerinle şahit olacaksın!"

Kapıyı açıp, bir hışımla odadan çıktım.

******

Kahretsin!
Ondan, Derin'i buraya göndermesini istemem tam bir aptallıktı. Doğrusu, kabul etmemişti ama henüz yolun başındaydık ve şu an için bunu ögrenmesine gerek yoktu. Zaten dün gece, az daha büyük sırrımı itiraf edecektim. Neyse ki son anda aklım başıma gelmiş, vazgeçmiştim.
Mesajında yazdıklarımın daha fazlasını yapmıştım. Uzun bir yoldan geldiğimiz için erkenden yatmıştık, tabi ki Cihan koltukta uyumuştu. Sabah, sekizde de ayaktaydık. Onu geri gelmesi için ikna edene kadar canım çıktı ama sonunda söz verip öyle gitti. Daha yeni saat dört olmuştu ve gelmesine de daha çok vardı.
Bana verdiği telefondan, sosyal medya da takılırken çalan kapının sesiyle irkildim. Rehberden, Kahve'nin üzerine tıklayıp tetikte bekledim. Kapıya ağır ağır ilerlerken, adımlarım sessizdi. Sakin olmaya çalışarak, kapının deliğinden kimin geldiğine baktım. Gördüğüm kişiyle, gözlerim fal taşı gibi açıldı. Hemen kapıyı açıp sevinçle bağırdım. " Derin!"
Cihan, bana güvenmeyi seçip onu buraya yollamıştı. Yüzündeki korku dolu ifade anında dağılırken yerini büyük bir şaşkınlığa bıraktı. "Gazel!" diye mırıldandı, gözlerini kırpıştırdı.
"Burdasın!'
İnanmamıştı, daha birkaç gün önce Peru'da onunla konuşurken şimdi onun karşısındaydım. Hızla başımı salladım. "Döndüm."
Rahat bir nefes alarak "Sonunda!" dedi. " Geç bile kaldın!"
Üzerindeki şoku atlatıp hemen sarıldı. Sonra bir şeyi yeni fark ediyormuş gibi hızla geri çekildi. Karnıma bakıp, üzgün bir şekilde konuştu. "Kusura bakma, fark etmeden yeğenimi ezdim galiba!"

Gülerek "Saçmalama, hadi içeri gir!" dedim. Kolundan tutup, kapıyı kapattım. Salona girerken, ilgiyle evi incelemeye başladı.

"Demek, Cihan Bey'in gizli yeri burasıymış!" dedi sahte bir alınganlıkla.

Ona bakıp "Evet" dedim, gri koltuklardan birine geçip oturduk.

"Kapının açılmasını beklerken az daha kalpten gidiyordum!" dedi elini göğsüne koymuştu.

"Neden ?" diye sordum.

Bordo renginde ki çantasından, telefonunu çıkardı. Mesaj kısmına açıp, Cihan isminin üzerine tıkladı.

"Şuna bak!"

Sana attığım konuma gidiyorsun, hemen!

Başka hiçbir şey yazmamıştı. Derin, telefonu kapatıp sehpanın üstüne bırakırken "Orman yoluna girdiğimde, kalbim ağzımda atıyordu! diyerek, bana döndü."Onu defalarca aramama rağmen hiçbirine dönmedi."

Bana da dönmemişti.

Devam etti, heyecanla. "Bu ıssız yerde, ağaçların arasında ki evi görünce daha da şaşırdım."

Başını dışarıya çevirip, güldü. "Dakikalardır, kapının önündeydim ama çalmaya cesaretim yoktu."

"Neler diyorsun ?" dedim afallayarak.

Kaşları havalandı. " Öyle."
"Sanırım, Cihan bizim ile ilgili gerçeği öğrendi ve beni böyle korkutarak cezalandırmaya karar verdi."

İçim pişmanlıkla dolarken "Üzgünüm, Derin!" dedim. "Bir anlık gaflette bulunup senden bahsettim."

Başını iki yana salladı. "Hayır...hayır!"

"Aksine iyi oldu!" dedi, beni saşırtarak. Ona haber vermediğim için kızmamıştı.

"O değilde...." dedi, bana bakıp sırıtmaya başladı. "Bu hazırlık onun için mi ?"

Gözlerimi devirdim. "Tabi ki, hayır!"
Can sıkıntısından davete gidecekmişim gibi giyinmiştim. Siyah, sıfır kol ve boyu diz kapağımda biten bir elbise vardı üzerimde. Uzun kahverengi saçlarımı düzleştirip tepeden bağlamış, gözlerimi ortaya çıkaran bir makyajla ve bordu rujumla kombinimi tamamlamıştım.

Tamam, birazcık abartmış olabilirdim ama bunun Cihan ile bir ilgisi yoktu.
Kesinlikle.

Kendimle iç savaşım sürerken, Derin "Benim için, o zaman!" diyerek kahkaha atmaya başladı.

"Evet, ne olmuş!" dedim sahte bir kızgınlıkla. Kollarımı birbirene geçirdim. "Aylardır görüşmediğim bir insanın karşısına eşofmanla mı çıksaydım ?"

Onun geleceğinden haberim bile yoktu ama kaçmak için güzel bir bahane bulmuştum.

Gözlerini kısıp, iki elini kaldırdı. "Tamam, inandım!" dedi, yalan söylediği her halinden belliydi.

Konuyu uzatmadan "Ne içersin ?" diye sordum, ayağa kalktım. "Kahve, çay ve limonata var."

O da yerinde durmadı. "Çay olur ama ben yapacağım."

İtiraz edecekken "Karnı burnunda birini çalıştırmak istemiyorum" dedi hemen.

Başımı sallayıp, mutfağa geçerken arkamdan konuşarak geliyordu. "Çay olana kadar, her şeyi en başından itibaren anlatmanı istiyorum."

Durup, ona döndüm. "Olur.." dedim kabul ederek, akşama kadar vaktimiz vardı.

 

Bölüm Sonu....

Yorum ve oylamadan geçmeyiniz

Instagram da ki kesitler gelecek bölümden olacak.

 












































 

Bölüm : 22.03.2025 13:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...