
Usta ile konuştuktan sonra lahitler hakkında araştırma yapmak için sarayın kütüphanesine gelmiştim. Kitapların arasında öylece dolaşıyor ve işime yarayacak bir şeyler bulmaya çalışıyordum fakat kafam farklı şeylerle meşgul olduğundan odaklanmakta zorlanıyordum.
Kendime bile itiraf etmekte zorlandığım birkaç duyguya sahiptim ve bunlar beni oldukça rahatsız ediyordu. Her şeyi kenara bıraktığım zaman ise planlanan bu toplantının nasıl ilerleyeceği ve neyle karşı karşıya kalacağım konusunda oldukça stresliydim.
Tahta geçmeye hala hazır olmadığımı biliyordum. Bunun için en başında yetersizdim ama bunun dışında babamın yerine geçme düşüncesi beni rahatsız eden diğer duygulardan biriydi.
Elimdeki kitaba tekrar odaklanmaya çalıştım. Kütüphane bulunan masaya oturmuş ve önüme bir sürü kitap yığmıştım. İçinde lahit geçen tüm kitaplarımı önüme dizsem de ne aradığımı bilmediğim için bu okyanusun içinde rastgele kulaç atmak gibi bir şeydi.
Oflayarak nefesimi dışarı koyuverdim ve başımı iki elimin arasına alarak gözlerimi sıkıca kapattım. Bakındığım şeylerin rüyamdaki lahitlerle alakası olduğunu düşünmüyordum. Hatta düşünmeye devam ettikçe odaklanmam gerekenin lahitler değil de konuşanlar olduğunu düşünmeye başlamıştım. O gün birden fazla ses duymuştum. Birileri konuşsa da arkadan farklı fısıltıların gelmeye devam ettiğini hatırlıyordum. Ve hatırladıkça konunun lahitler değil de konuşan kişiler olduğu hissiyatı beni daha da ele geçiriyordu.
Ben başım ellerimin arasında öylece durmaya devam ederken kütüphanenin kapısı tıklatıldı. “Gelebilirsin.” dediğimde ellerimi indirmiş ve gelen kişiyi görmek için gözlerimi kapıya dikmiştim.
Kapıda beliren Evan ile yerimde iyice dikleştim. Elinde tuttuğu kağıda ne olduğunu anlamak istercesine bakarken beklemeden selam verdi ve konuşmaya başladı.
“Prensesim, bunu Ustanız gönderdi. Sizin istediğinizi.” söyledi dediğinde bakışlarım ne olduğunu anlamamın etkisiyle normal halini aldı. Bu saldırı sırasında ölenlerin olduğu listeydi. Bunu Usta’dan ben istemiştim.
“Evet, ben istedim.” dediğimde ayaklanarak kağıdı vermesi için elimi uzattım.
“Şimdilik çıkabilirsin.” dediğimde beni onaylayarak tekrar selam verdi ve kütüphaneden çıktı.
Elimdeki tek kağıtlık listeye baktığımda kaşlarım yavaşça havalandı. O kadar büyük bir saldırıda sadece bir avuç insan mı ölmüştü? Tabi ki bu iyi bir şeydi ama ben çok mu büyütmüştüm kafamda bu saldırı olayını anlayamıyordum. Buraya geldiğimden beri neredeyse her şey beklediğimden farklı ilerliyordu ve ben ne yapacağımı bilemiyordum. Gözlerimi hızla ölenlerin yazılı olduğu listede gezdirdim.
Çatılan kaşlarımla listeyi kontrol etmeye devam ettiğimde ölenlerin sadece saraydan olduğunu fark ettim. Halktan ölen hatta yaralanan kimse yoktu. Bu her şeyi açıklardı. Çünkü halkın saldırı olduğundan haberi yoktu. Saldırı direkt olarak krallığa düzenlenmişti. Yaşadığım aydınlanma ile yerime duramayarak ayağa kalktım. Bu yüzden beni gördüklerinde tuhaf bakmış ve prenseslerinin bu halde olduğunu düşünmüşlerdi.
Biz yokken burayı idare eden Usta olduğu için da hala her şeyin normal olduğunu düşünüyorlardı. Bu da demek oluyordu ki kral ve kraliçenin öldüğünden ve abimin kayıp olduğundan da haberleri yoktu.
Öğrendikleri an büyük bir kaos çıkacaktı ve Usta bunu yalnız başına durduramayacağı için bir süre beklemeyi seçmişti.
Bir ileri bir geri seri adımlarla yürümeye başladım. Bu saldırının altında çok daha farklı bir şey vardı.
Bu sefer de gözlerim ölenlerin isimlerini taramaya başladı. Kral ve kraliçenin ismini gördüğümde duraksasam da abimin ismini görememiştim. O gece onu ortalıkta görmediğimi net bir şekilde hatırlıyordum ama saklandığını düşünmüştüm. Yoksa yakalanmış mıydı? Eğer öyleyse hem onun hem de krallığın başı belada demekti. Sanki daha ne kadar belaya bulaşabilirmiş gibi...
Son durum analizini en sona bırakmaya karar vererek hızlıca diğer isimlere baktım. Hızla taradığım isimlerde askerlerin isimleri çoğunluktaydı. Yetersiz asker olmasından dolayı o gece birçoğu orada hayatını kaybetmişti. İçimi bir hüzün burhanı aldığında kafamı iki yana hafifçe sallayarak kendime gelmeye çalıştım.
Kahya’nın ismini arıyordum. O gece benim kaçmamı kolaylaştırmak için onları oyalayacağını söylediğinde ne kadar istemesem de onu orada yalnız bırakmış ve gitmiştim. Hala bu anın çaresizliği altında ezilmeye devam ediyordum.
Sonlara geldiğimde tam rahatlamaya başlıyordum ki ismi görmemle yürümeyi bırakıp öylece durdum. Ölmüştü... o gece orada kendi başına beni korumaya çalışarak ölmüştü. Benim yüzümden...
Başından beri yanımda o vardı. Küçüklüğümden beri benimle ilgilenen hatta arada gizlice derslerden kaçamak yapmama izin veren, bazen şefkatle başımı okşayan kişi ölmüştü. Küçüklük anılarımda ailemden çok onu hatırlıyordum.
Ne kadar inkar etmek istesem de belki de bu yüzden onu kaybetmek kalbime aileminkinden daha büyük bir darbe indirmişti. Bunu kendime itiraf etmek karnıma yumruk yemişim gibi hissetmeme neden olsa da gözlerimden akan yaşlar artık hepsi için düşmeye başlamıştı. Tüm kaybedilenler ve tüm ölenler için...
Bir yaş, iki yaş ve daha fazlası. O gece anın şokundan dolayı ağlayamadığıma kendime inandırmıştım. Sonrasında ise farklı bir krallıkta uyanmış ve güçsüz gözükmemek gerektiği düşüncesi ile ağlamadığıma ve onların öldüğü düşüncesini aklımdan uzaklaştırdığımı farz etmiştim. Fakat buraya geldiğimde ve her şeyle tekrar yüzleştiğimde daha fazla kaçamamıştım.
Kalbimde derin bir acı vardı. Beni boğmaya çalışan, ellerini arsızca üzerimde gezdirip bedenimin uyuşmasını sağlayan bir acı...
Kendimi yavaşça yere bıraktığımda ağlamalarım hıçkırığa dönmüş ve yaşlar düşmeye devam etmişti. Sırtımı arkamdaki kitaplığın köşesine yasladım ve hıçkırıklarım dininceye kadar orada öylece durmaya devam ettim.
Kıvrılmış bacaklarım, elimde öylece sallanan kağıt ve yüzümde kuruyan yaşlarımla karşıya doğru bakmaya devam ettim.
Bu kadar güçsüz ve kendimi bilmezken bir de nasıl krallığı yönetebilirdim ki. Daha beynimdeki düşünceleri yönetmeyi bilmezken...
Bacaklarım aynı pozisyonda oturmaktan dolayı uyuştuğunda onları kendime çektim ve kollarımı etrafına doladım. Çenemi de dizlerime yasladığımda olmak istediğim yerin ve zamanın ne olduğunu düşünüyordum. Belki de bundan yüzyıllar önce doğmalı ve ölmeliydim. Önemsiz biri olarak öylece yaşayıp gitmeli ve yolun sonunda toprağa karışmalıydım.
Bana bunları düşündüren neydi bilmiyordum ama gözlerimi kapatıp kendime gelmeye çalıştım. Emrini verdiğim bir toplantı düzenleniyordu ve benim ağzımdan çıkacakları bekleyen artık bir sürü insan vardı. Ağlayıp saklanarak bir yere gelemeyeceğim de ortadaydı.
Bulunduğum şekli bozarak bacaklarımı geri indirdim ve kağıdı elimden bırakıp ellerimle yüzümü rastgele silmeye başladım. Ağladığımın belli olmamasını umarak ayağa kalktım ve üstümü düzelttim.
Neyle başlamam gerektiği az çok aklımda şekillendiğinde Usta’yı bulmak için kütüphaneden çıktım.
Çıkmamla kapının önünde beni karşılayan Evan bir olmuştu. Hızlıca selam verdikten sonra yüzüme baktığında selamını başımla aldım ve ağlamaktan dolayı çatallaşan sesimi duymaması için konuşmamayı tercih ederek kütüphaneden uzaklaşmaya devam ettim.
Kapının önünde duran askerler de beni gördüklerinde duruşlarını düzeltseler de gözlerimi onların üzerinde de çok tutmadan kafamı çevirmiştim. Yüzümün ne halde olduğunu bilmeden kimseyle bakışmak istemiyordum.
Ani bir kararla bir adım çaprazımda yürüyen Evan’a döndüğümde şaşkın bakışlarını anında toparlayıp yüzüme bakmaya başladı.
“Yüzüm kötü gözüküyor mu?”
Sorduğum sorunun farkındalığı sonradan gelirken ağlarken gözyaşlarım ile birlikte beynimi de akıttığım konusunda endişelenmiştim.
Sözlerim üzerine duraksayan Evan ne cevap vereceğini bilemiyor gibi bir süre bekledikten sonra “Gayet iyi gözüküyorsunuz prensesim.” diyerek ciddi tavrını geri takınmıştı.
Bir andaki saçma çıkışım yüzünden utanırken cevap vermeden kafamla onayladım ve yürümeye devam ettim.
“Usta nerede biliyor musun?”
“Sarayın arka bahçesinde askerlerle talim yapacaktı en son. Orada olmalı.” dediğinde adımlarımı sarayın arka çıkışına yönlendirdim. Onunla konuşmam gerekenler vardı.
Sarayın arka çıkışına ulaştığımda durmadan merdivenleri inerek açıklık alanda askerlere eğitim vermekle meşgul olan arkası dönük Usta’yı gördüm. O ise kedini işine o kadar çok kaptırmıştı ki önündeki askerlerden bir an olsun gözünü ayırmadığı için benim geldiğimi de normal olarak fark etmemişti.
Askerler ise ondan önce fark ettiğinde birkaçının bakışları da bana kaydı ve böylece Usta’da arkasını dönerek gelenin kim olduğuna baktı.
Benim geldiğimi fark ettiğinde askerlere dönerek, “Ben gelene kadar iki yüz tane şınav. Eğer geri dönmem uzarsa iki yüz tane de mekik ekleyin.” dediğinde yanımdaki Evan’a döndü. “Ben gelene kadar başlarında bekle. Bana yalan söylediğini anlarsam sana iki katını yaptırırım.” derken yüzündeki sert ifadeden ben bile gerilmiştim. Evan’da gerilmiş olmalı ki hızla onayladı ve bakışları son sözü söylemem için bana döndü.
“Başlarında durabilirsin. Usta döndüğünde yanıma geri gel.” dediğimde onayladı ve çoktan terden sırılsıklam olmuş yaklaşık yüz askerin bulunduğu açıklığa doğru yürüdü.
Onaylayıp yanımdan ayrıldığında bende yürümeye başladım. Usta’da hemen yanımdaki yerini almış benim konuşmamı bekliyordu. Eğitim yaparken yanına öylesine gelmeyeceğimi tabi ki biliyordu. Konuşmak istediğimi anlamıştı.
Bir yandan yürürken bir yandan da istemsizce etrafta değişiklik var mı diye kontrol etmekten kendimi alamıyordum.
“İlk olarak bana gönderdiğin ölenlerin listesini aldım.” dediğimde bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. O listede ailemin de olduğu düşünülürse tepkimi ölçmek istemesi gayet normaldi.
“Abimin ismi listede neden yok?” dediğimde beklediği sorunun bu olmadığını yüzündeki ifade değişimden anlamıştım. Kaşları hafifçe çatılmış doğrudan gözlerime bakıyordu.
“Anlamadım?” dediğinde benim şaşırdığım şeyse nasıl böyle bir şeyi gözden kaçırdığıydı.
“Abim listede yok.” dedim normal bir şeyden bahseder gibi ama sesim bir şeyleri açıklamaya çalıştığımı gösteriyordu. “Ve gördüğüm kadarıyla sarayda da yok. Abim nerede Usta?” dediğimde bu sefer sorgulayan taraf bendim.
Boğazını temizledi. “Bilmiyoruz.” dediğinde kaşlarım çoktan çatılmıştı.
“Ne demek bilmiyoruz? Onun bir veliaht olduğunun farkındasınız değil mi? Eğer birilerinin eline düştüyse ölüm onun için daha kolay bir kurtuluş olurdu. Ve siz sakın bu zamana kadar onu bulmak adına hiçbir şey yapmadığınızı söylemeyin.”
Dediklerimin sonuna kadar arkasındaydım çünkü böyle bir saldırıyı düzenleyenlerin pek de iyi amelleri olmadığı herkes tarafından kolayca anlaşılabilirdi. Özellikle Güneş krallığının veliahdının ellerinde olması onlar için büyük bir kozdu ve bu kullanmaktan kaçınmazlardı. Bir de şu efsane olayı vardı tabi...
“Sürekli olarak beni sorguladığını görebiliyorum ama önceliğimiz saldırıyı yapanları bulmak böylece veliahdın yerini de bulabileceğiz. Abinin ortada olmadığını tabi ki fark ettik ama elimizde hiçbir şey olmadan onu nerede aramamızı bekliyorsun?”
Sinirliydim. Hiçbir şey yapamadığım ve işler gitgide daha da karmaşık bir hal aldığı için. Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştığımda konuşurken bir yandan da sarayın çevresinde yürümeye devam ediyorduk.
“Peki,” dedim konuyu daha farklı bir yere çekmeye çalışarak “Toplantı işi ne oldu?”
Üstünde askeri üniforması ve sert mizacıyla yaşına rağmen formda ve güçlü duruyordu. Bir elini yavaşça kısa kesilmiş saçlarının arasından geçirdi.
“Tüm krallıklara mektup gitti. Toplantı iki gün sonra burada gerçekleşecek. Hazırlıklara başlanması için herkesi bilgilendirdim.” yüzündeki sıkıntılı ifadeye baktığımda söylemek istediği bir şeyler daha olduğunu fark ettim.
“Konuş.” dedim devam etmesini belirterek.
“O gün için dikkatli olmalıyız. İçlerinden biri bize saldıran olmalı. Belki de ittifak yaptılar bilemeyiz. Onları burada ağırlayacaksak bunları bilerek ağırlamalıyız. Ayrıca toplantı için buraya geldikleri gece konaklamak zorundalar. Bu da fazladan tehlike demek.” konaklama kısmını daha önce düşünmemiştim ama haklıydı. Yönetimi bir gün de olsa eşlerine bırakacaklardı çünkü krallıklar arası mesafe uzundu.
Yaşlarının ve tecrübelerinin getirebildiği güçten dolayı bedenlerini ortamlar arası geçirebiliyorlardı. Bu bir çeşit bedenlenmeydi ama çok tercih etmedikleri ve sürekli kullanılan bir güç olmadığından bir süre dinlenmeleri gerekiyordu.
“Ayrıca onları sadece bir toplantı yapıyoruz gelin diyemezsin. Hepsi önemli kişiler ve bu kadar önemli insan ancak çok kritik bir durum olduğunda bir araya gelir.”
“Bir krallığın kral ve kraliçesinin yapılan saldırı sonucu öldürülmesi bu kritik durum için yeterli değil mi sence?”
Duruşundan konunun bir şekilde bana geleceğinden emindim. Ve “Sıkıntı bu değil. Hepsinin karşısına sen çıkmış olacaksın ve normal bir şekilde değil, hesap sormak için saldırıyı kimin yaptığını öğrenmek için...” dediğinde emin olmuştum.
Kaşlarım havaya kalktı, “Demek istediğin tüm bunlar için yetersiz olduğum ve krallığı güçsüz olduğumuzu göstererek ortaya atacağım değil mi?”
“Demek istediğimin bu olmadığını biliyorsun. Konu yetersizlikten ziyade bir krallığı yönetmenin ciddi ve ölümcül bir mesela olduğunu öğrenmeni istemem. Sana karşı çıkmayacağım, her daim destekleyeceğim ama mevki olarak benden üstte de olsan bu senden daha fazla yaşanmışlığım olduğu gerçeğini değiştirmiyor.”
Biliyordum. Tüm bu söylediklerini o söylemese de zaten biliyordum ve benim de canımı sıkan buydu. Bunu ben istememiştim ama öylece geri planda kalarak da krallığı çöküşe sürüklemekten başka bir şey yapmış olmazdım.
Ortalık karışacaktı. Hem de çok... ama belki de herkesin sakladığı sırları ortaya dökmesinin vakti gelmişti. Ne kadar resmi olarak her şey herkes tarafından bilinse de krallıkların kendi çıkarları için aralarında gizli anlaşmalar yaptığı açıktı. Madem ilk yara alan bizdik neden diğerleri rahat bir şekilde hüküm sürmeye devam etsindi ki.
Usta'nın son sözleri üzerine ruh halimi düşünceli bir durgunluk aldığında o da anlayışla karşılayarak yanımda yürümeye devam etti.
Uzun yürüyüşümüzün sonunda gözüm at çiftliğine takıldığında adımlarım yavaşlayarak durdu.
Deminden beri aklımdan geçirdiğim cümleler birer birer dökülürken duran adımlarım çoktan çiftliğe yol alarak Usta’yı arkada bırakmaya başlamıştı.
“Bana dövüş dersleri vermeye devam et. Yarın sabah gün ışığı ile başlayalım.” dediğimde bakmasam da onayladığını biliyordum.
“Bir şeyler ye yoksa ilk yumruğumda bayılacaksın.” diye bağırdığında sinirli bakışlarım bir anlığına arkama kaysa da hafif bir şekilde gülümseyen yüzünü gördüğümde eski halimizi hatırlayıp tekrar önüme döndüm ve bende çaktırmadan gülümsedim.
Nereye gittiğimi anlamıştı. Listede ismi yoktu. Yürüyüşümüzün sonunun burada biteceğine emin olarak adımlarımı çiftliğe yönlendirmiştim. Görmek için heveslendiğim biri vardı.
Geniş alanın etrafındaki çitlere ulaştığımda onlara bakmak üzere yeni bir askerin görevlendirildiğini fark ettim maalesef ki önceki hayatını kaybetmişti.
Beni gören asker kapıyı açarak geçmeme müsaade ettiğinde Hara’nın içine girdim ve gözüm atlar arasından bir tanesini ararcasına içlerinde gezindi. Peşimden gelen asker peşimden geldiğinde selam verip bana köşede kalan bir yeri işaret ettiğinde adımlarım beklemeden o kısma yönlenmişti.
Benim güzel atım tüm zarafeti ile parlarken uzun zaman sonra görmenin özlemiyle adımlarımı hızlandırarak karşısına geçtim.
Beni görür görmez kişnemeye başlayıp yerinden çıkmak için debelendiğinde kapısını açarak rahat hareket etmesini sağladım.
Ardından uzun zamandır birbirini görmeyen iki dost gibi hasret gidermeye başladık. Lena kafasını her yerime sürtüp saçlarımı bozarken bende boynunu okşuyordum.
“Siz yokken doğru düzgün yemek yemedi prensesim. Dışarı zorla çıkarsak da diğer atların yanına hiç katılmadı.” dediğinde istemsizce “Ben yokken?” dedim. Biliyor olamazdı öyle değil mi?
Gerildiği belli olsa da cevap verdi. “Yani saldırıdan sonra biraz rahatsızlandığınız söylendi bize. Ben Lena’nın yanına o yüzden gelmediniz sandım. Kusura bakmayın prensesim.”
Demek ki yokluğumu bu şekilde örtbas etmişti Usta, abim gibi benim ismim de ölenlerin arasında yoktu çünkü kayıptım. Kısa süreli de olsa idare etmek için iyi bir yöntemdi. Acaba abim hakkında onlara ne demişti?
Şimdilik Lena ile hasret gidermek istediğimden bu kısmı göz ardı etsem de yarın sabahki görüşmemizde ona sormak için aklımın bir köşesine yazmıştım.
Lena beni düşündüğümden daha çok özlemiş olmalıydı ki enerjisi dinmek bilmeden hareket ediyor ve neredeyse düşmeme neden olacak kadar üstüme geliyordu. Bu yüzden onu dışarı çıkartmaya karar vererek çıkışa yöneldim. Peşimden geleceğini biliyordum, beklediğim gibi geldiğinde yüzümde bir gülümseme kendine yer edindi.
Ona dizgin takmayı eğitim yapmadığımız sürece sevmiyordum. Gayet özgürlüğüne düşkün bir attı ve ben onu kısıtlayacak şeyleri elimden geldiğince ondan uzaklaştırıyordum.
Diğer atların da dolaştığı açıklık alana geldiğimizde az önce yanımda olan asker Lena ile arama girmemesi gerektiğini bildiği için köşeye çekilmiş olduğu yerden hem diğer atları hem de beni kontrol ediyordu.
“Nasılsın? Beni özledin mi?” kişneme sesi neredeyse tüm alanı kaplarken gülerek, “Bende seni çok özledim.” dedim bir yandan da sırtını okşuyordum. “Biraz koşmaya ne dersin? Belki enerjini böyle atabilirsin ve birlikte vakit geçirmiş oluruz.”
Kafasını boynuma gömdüğünde bunu onay olarak aldım ve üzerimdeki elbiseye aldırmadan eteklerimi toplayarak alışkanlıkla üzerindeki yerimi aldım. Anlamış gibi yavaşça ilerlemeye başladığında çok geçmeden alanda dört nala koşmaya başladı.
İlk başta acıtmamak için sadece boynuna doladığım ellerim özlediğim bu anla ve rüzgarın verdiği güzel hissiyatla beraber çözülerek iki yanımda özgürlüğünü buldu. Saçlarım savrulup bir o yana bir bu yana uçuşurken ben ise kahkaha atarak Lena’nın üzerinde dengemi sağlamaya çalışıyordum. Ne kadar kollarımı çözmüş olsam da bacaklarım iki yanında sıkı bir şekilde duruyor ve düşmemi engelliyordu.
İşte bu benim mutlu ve iyi hissettiğim nadir anlardan biriydi. Saraydaki en yakın dostum kesinlikle Lena’ydı. İkimizde küçüklüğümüzden beri beraberdik ve kaçınılmaz olarak aramızda özel bir bağ oluşmuştu.
Ne kadar vaktin geçtiğini anlamasam da Lena ile geçirdiğim bu keyifli vakit arasında çoktan Evan’ın gelip alanın girişinde beni beklediğini görebilmiştim.
Onu istememde bir neden vardı. Daha doğrusu yanımda birini istememde. Buraya geldiğim ilk anda bir şeylerin sarpa saracağının farkına varmıştım. Ben eğitimli olsam bile bir yerde yaşananlara yetemeyeceğimi biliyordum.
Mesela bu toplantı olayı gibi... kimin dost kimin düşman olduğunu bilmiyordum ve bu yüzden oldukça gergindim. Ve sanki yararı olacakmış gibi herhangi bir hamleye karşı beni koruyacak birini istemiştim. Bu beni kötü hissettirse de bir diğer nedeni de zaten yalnız olmamdı. Her anlamda... yanımda bir eşlikçinin olması beni biraz daha rahatlatıyordu.
Lena’yı daha fazla yormamak adına yavaşlamasını sağlayarak durdurdum. Üstünden atlarken onun çok da yorulmuş gibi gözüktüğünü düşünmesem de tekrar haraya ilerleyerek onu yerine koydum ve yemini de yeniledikten sonra son bir sarılmanın ardından arkamda bırakarak ilerlemeye başladım. Alandan çıkarken çoktan Evan peşime takılmış sessizce beni takip ediyordu.
Sanırım artık yemek yemem gerekiyordu fakat olanlar ve kafamdaki susmayan düşünceler yüzünden bunu sürekli unutuyordum. Usta’nın dediği gibi tek hamlede yıkılmak istemiyorsam bir düzene girmem gerekiyordu.
Sıkıntıyla yemek yemek için birilerini bulduktan sonra günü lahitler hakkında okuyarak ve toplantıda ne yapacağımı düşünerek geçirdim. Karşımda güçlü insanların olacağı düşünülürse onlarla öylece konuşup hareket edemezdim. Kafamda bir konuşma planı hazırlamam gerekiyordu. En azından sert bir duruşa sahip olup, sözlerinin altından kalkabilmeliydim fakat düşündükçe bile gerilmekten kendimi alamıyordum.
Odama çıkıp dinlenmek üzere hazırlandığımda çoktan gün kendini karanlığa bırakmış ay gökyüzündeki yerini almıştı.
Aklım orada geçirdiğim anlara giderken Ay kralının beni tanıdığı gelince duraksadım. Bu kurallara aykırıydı. Onların krallığına girmiş ve zindana atılmıştım. Ne kadar olmasa da kötü biri olduğumu düşünmüşlerdi.
Aslında bu toplantı bazı şeyleri de değiştirebilirdi. Sonuç olarak toplantıdaki kimliğim kralın kızı olarak değil, yeni yönetime geçen kişi olarak anılacaktı ve bu da beni değil onları zor duruma sokacaktı. Kafamda yer edinen fikirlerle beraber yatağa girdiğimde kendimi uyumaya zorlayarak gözlerimi kapattım. Yarın zor bir gün olacaktı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 560 Okunma |
150 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |