
Günün ilk ışıkları ile kalkmış ve çoktan sözleştiğimiz gibi Usta’nın yanına gitmek için hazırlanmıştım. Üzerime her zamanki antrenman kıyafetlerimi giydiğimde kesinlikle rahat ve iyi hissediyordum.
Siyah pantolonum, özel çizmelerim ve bıçaklarımı koyabileceğim yerleri olan bu üstle her an olası bir duruma hazır gibiydim. Şu an ki durumumuz düşünüldüğünde ise saray kıyafetlerimizdense her daim bunlarla gezmeyi tercih edebilirdim.
Saçlarımı da her zamanki haline bırakmak yerine sıkı bir at kuyruğu yaptığımda kendimden emin adımlarla çalışacağımız yere doğru adımlamaya başladım.
Evan da buraya geldiğimden beri tıpkı gölgem gibi beni takip ettiğinden yanımdan ayrılmıyordu.
Kapalı alanda çalışmak istemediğimden dolayı ne üzerine çalışacağımızı bilmesem de Usta’ya açıklıkta olmak istediğimi belirtmiştim. O da karşı çıkmayarak kabul ettiğinden şimdi beni beklerken çoktan ısınma hareketlerini bitirmiş Usta’ya doğru sinsice yaklaştım.
Beni fark edeceğini biliyordum ama yine de şansımı denemek isteyerek saklanarak arkasına ilerlediğimde Evan bana ayak uydurarak çoktan arkama geçmiş ve önceliği bana tanımıştı.
Duvarın önünde bıçakları bileyen Usta’ya yaklaşıp çaprazdan koluna vurup elindeki bıçağı düşürdüğümde hiç beklemeden uzattığım kolumu tutarak hiç de olağan olmayacak şekilde büktü. Ardından diğer eline ne ara aldığını bile anlamadığım bıçağı da boynuma getirdiğinde şok içinde bir iki saniye gözlerimi kırpıştırmak zorunda kalmıştım.
“Bu ara da herkes boynumu deşmek istiyor galiba.” diye mırıldanırken beni duymadığından emindim.
“Sadece ufak bir şakaydı.” dediğimde bu sefer sesim daha yüksek çıkmış ve ona da ulaşmıştı.
“Dikkatini vermedin.” dediğinde kalkık kaşlarımla sırayla hala büktüğü elime ve boynumdaki bıçağa bakmaya çalıştım.
“Bana gerçekten zarar vermek istemediğini düşünmemi istiyorsan artık o bıçağı indirmelisin bence.”
“Hala kat etmen gereken çok yol var.” derken elini indirmiş ve bundan rahatsızmış gibi söylemişti. Eh öyle olması normaldi ama karşımda onun gibi biri varken nasıl alt edebilirdim ki? Ufak bir şakanın sonu bile ölümle bitebilirdi.!
“Madem öyle çalışmaya başlasak iyi olur.” derken gözlerimle elindeki bıçakları işaret ettim. “Ee ne yapıyoruz bugünkü derste? Bıçaklar mı?”
Kısa bir an için bıçaklara baksa da, “En son gözlerin kapalı dövüş çalışıyorduk. Isındıktan sonra onunla ilerleriz ve sonrasında birkaç bıçak tekniğinden zarar gelmez diye düşünüyorum.” bir süre kararsızca bekledikten sonra “Belki de bıçaklara geçmeden önce yakın dövüşte ne kadar iyi olduğundan emin olmalıyız. Yoksa kendini bıçaklaman içten bile değil.” dediğinde az önceki ana yaptığı göndermenin farkında olarak gözlerimi devirdim.
Bıçaklara geçmek için onu yenmemi bekleyeceksek önümde uzun bir yol var gibi duruyordu. Ben bunları düşünürken buraya geldiğimde bana dediklerini hatırladığımda kaşlarım hafifçe çatılsa da dışarıdan belli olduğundan emin değildim. Bana ‘Beni yenebileceğini biliyorum çünkü seni ben yetiştirdim’ demişti. Bu cümlesinde ne kadar ciddiydi emin değildim fakat Usta öylece ortaya atılmış sözler söylemeyecek kadar aklı yerinde biriydi.
Yani gerçekten istesem onu yenebileceğimi mi düşünüyordu? Bu beni tereddüde düşürse şimdilik bu cümleyi bırakmaya karar vererek az önceki sözlerini görmezden geldim ve “Hadi başlayalım.” dediğimde ısınmaya başlamak için bir iki adım uzaklaşıp hareket etmeye başlamıştım.
Ben yeterince esnediğimden ve ısındığımdan emin olana kadar ise Usta’da bıçaklarla ve farklı savaş aletleri ile uğraşmaya devam etmişti. Düşünceli görüntüsü ise gözlerimden kaçmamıştı.
Evan ise çoktan yanımızdan Usta’nın isteği ile ayrılmıştı. Antrenman yapacağım düşünülürse onun beni izlemek dışında yapabileceği çok da bir şey yok gibiydi bu yüzden ben gitmesini ve kendi işlerini halletmesini söylemiştim. Ne kadar yanımdan ayrılmasa da onun da sorumlulukları devam ediyordu. Usta söz konusu askerler olduğundan eğitime oldukça önem veriyordu ve her boşluğunda onu da çalıştırdığından emindim. Böyle düşününce ne ara uyuyup uyandıkları konusu beni şüpheye düşürüyordu.
Ben hazır olduğumdan Usta yanıma gelerek elindeki bezle gözlerimi kapatmak istercesine izin istedi. Onaylarcasına kafamı salladığımda beklemeden gözlerimi bağlamıştı.
İlk bu şekilde çalışmamız aklıma gelince o günkünün aksine tanıdık bir karanlık ve hissiyat beni çevrelediğinde bundan memnun olmuştum.
Ben ellerimi iki yana açmış hissetmeye ve darbenin nereden geleceğini hesaplamaya neredeyse hiç sesini duymadığım Usta’nın da işleri çok kolaylaştırdığı söylenemezdi. Fakat o günkü antrenmanın aksine ben artık her an her şeyin olabileceği bilincinde olduğumdan daha bir ciddiyetle kulaklarımı dört açmış tetikte bekliyordum.
Bir an önce bıçak kullanmayı da iyice öğrenmek istiyordum. Tıpkı diğer eğitimlerime de en kısa sürede başlamayı istediğim gibi...
Sağ tarafımdan ufak bir ses yakaladığımda adımım oraya doğru yönelse de üstüme doğru gelen şeyi hissettiğimde savunma ihtiyacı ile alimi savunma pozisyonuna getirdim ve onu tuttuğumda Usta’nın bacağının suratıma inmekte olduğunu fark ettim. Hadi ama... bazı şeyler gerçekten de değişmiyordu sanırım.
Bacağını tuttuğum gibi ters çevirdim ve kendi etrafımda dönerek karnını hedefleyerek tekmemi geçirdim. Hareketimin hızını ve gücünü iyi ayarladığımı geriye giden bedenden anlamıştım. Dudaklarıma bir kıvrım eklenirken ayağıma takılan çelmeyle yükselen sevincim aynı şekilde geri düşerken sert toprak zeminin sırtımdaki acısıyla baş etmeye çalışmak yerine yuvarlanarak yerimden çekildim ve zeminden çıkan otların sesinden birini yumruğunun oraya indiğini de anlamış oldum. Demek olabildiğince gerçekçi oynuyorduk.
Hızımı hiç kesmeden bedenini hissettiğim az önceki yerime dönüp bana doğru uzanmakta olan Usta’nın kolunu tutup çektim ve dengesini sarsmış oldum. Bu fırsattan yararlanarak vücudumu çevik bir hamleyle çevirerek iki ayağımı da kaburgalarına geçirdiğimde aynı atiklikle cevap verdi.
Sert darbenin etkisiyle toparlanamadan kendimi tekrar yerde bulduğumda buna daha ne kadar devam edebileceğimden emin değildim çünkü hem bedensel olarak hem de zihinsel olarak benden daha çevik ve büyük olduğu su götürmez bir gerçekti.
Karın boşluğuma yediğim darbeden dolayı elim oraya giderken dişlerimi sıktım ve yerden destek olarak ondan uzaklaştığımı tahmin ederek diğer yöne geçtim ve ayaklandım. Kesinlikle ona kaburgalarına geçirdiğim darbe sert olmalıydı. Başka türlü kalkmama izin vereceğini sanmıyordum.
Nefeslerim birbirine karışmaya başladığında bir yandan da sıradaki hamlesinin nereden geleceğini çözmeye çalışıyordum. Normalde olsa dövüş sırasında konuşan Usta bugüne özel olarak sesini çıkarmıyordu. Bu da beni daha ciddi olmaya zorluyordu.
Bacaklarımı hafifçe kırdım ve her an tepki vermek üzere hafifçe etrafımda dönmeye başladım.
İkinci bir yumruk darbesi ile karşı karşıya kalacağımı anladığımda bileğim ve dirseğim arasında kalan kısımla koluna çapraz bir şekilde engel yaptığımda elinin yumruk şeklinde olmadığını anlamamla beynime yüksek bir şok dalgası yayıldı.
Elinde tuttuğu şey bıçaktı... çünkü onu engellediğimde kolumu tutarak karnıma doğru hamle yapmıştı ve bu sırada elime değen demir parçasını hissedebilmiştim.
Endişe içimde kabarırken bulunduğum ortamdan soyutlandım ve ani bir can havliyle normalde kullanmadığım sol elimle bıçağı tutan elini hızla tuttum. İkimizin elleri de birbirine dolanarak kilit halini aldığında kolunu kendime doğru çekerken arkamı döndüm ve bunu yaparken de ayağına çelme takmayı ihmal etmedim.
Dengesi aniden şaştığında üstüme doğru düşmeye başlayan ağırlığı hissedip boşalan elinden bıçağı alıp düşmesine izin verirken bir bacağımı üstüne atıp diğerini çimenlere sabitlerken bu sefer bıçağın boğazına dayalı olduğu kişi oydu.
İçimi büyük bir tatminlik duygusu kaplarken bir el gözlerimdeki bağa uzanıp çektiğinde karanlıktan ışığa çıkan gözlerimi alışmak için birkaç kez kırptım.
“Fena değilsin.”
“Şu an boğazına bıçak dayalı bir kişi olarak fazla küçümseyicisin.” dediğimde kaşlarım kendime karşı duyduğum gururu gösterircesine kalkmıştı.
Daha fazla bu pozisyonda kalmamıza izin vermeyerek beni tek hamlede üstünden attığında yanına popomun üstüne düşmüştüm.
Hızla ayağa kalkarken söylenmeyi de ihmal etmiyordu. “Nasıl olduğunu anlamasam da biraz daha gelişmiş duruyorsun. Tebrik ederim.” derken çokta içten söylüyor gibi gözükmüyordu. Onu devirmiş olmam zoruna gitmiş olmalıydı. “Yine de bu bir antrenman olduğu için hafif davranmış olduğumu bilmeni isterim.”
Kendini üstte çıkarmaya çalışırken sırıtarak ayağa kalkıp toparlandım. Uzatmak istemediğimden cevap vermemeyi seçsem de yüzümdeki sinir bozucu gülümsemeyi gördüğünde kafasını çevirip bıçakların olduğu yere ilerlemeye başladı.
Dalga geçsem de tam gücünü vermediğini biliyordum fakat bu onu yendiğim gerçeğini değiştirmediğinden bir süre daha yüzüne vurmaya devam edecektim.
Arkasında onu takip ettikten sonra sırf bir şey yapmak için bıçakları tekrar düzenleyip, bileyen Usta’nın yanına gidip kalçamı masanın kenarına yaslayıp yüzümü ondan tarafa döndüm.
“İki kuralı çiğnedin.” derken bu sefer kaşlarım çatılmış beni görmesini bekliyordum. Dikkatini elindekilerden çekmeden bana küçük bir bakış attığında konuşmaya devam ettim. “Yüzüme saldırdın! Ayrıca bıçak kullandın. Bunun eğitimini sonra vereceğini sanıyordum.”
Eğitimler asla onun bana söylediği şekilde gitmiyordu. Her seferinde bir şeyler ekliyor ve sonra da kızmaya hakkım olmadığını gerçek bir dövüşte her şeyin olabileceğini söyleyerek kendini haklı çıkarıyordu.
“Gerçek bir dövüşte ne olacağını asla bilemezsin. Ayrıca bana kızmana gerek yok. Gördüğüm kadarıyla yüzün hala yerinde.”
Şok içinde bakışlarımı ona sabitlerken bunun için şükran duyup duymamam gerektiğini düşünüyordum.
“Sen kesinlikle her seferinde kendi bildiğini okuyorsun.” derken kafamı inanamıyor gibi iki yana salladım.
“Konuşacağına ellerin çalışsın. Bana yardım et. Birazdan da bıçak antrenmanı yapacağız.” dediğinde daha işimizin bitmediği gerçeği ile ona yardım etmeye başladım.
Birlikte yaklaşık iki saat kadar daha çalıştıktan sonra haşatım çıkmış bir şekilde odamın yolunu tutmuştum.
Terden sırılsıklam olmuş vücudum, dövüşmekten dağılmış saçlarım ve kızarmış yanaklarımla kesinlikle prenses dışında her şeye benziyordum. Zaten düşündükçe artık kendimi çokta prenses gibi hissetmediğimi fark ediyordum çünkü öyle davranmaktan ve görünmekten oldukça uzaktım.
Kendimi doğruca duşa attığımda temizlendiğimden emin olana kadar suyla oyalanmış ve kokulu sabunlarla yıkanmıştım.
Dövüş sırasında Usta’nın kaburgalarıma attığı tekmenin acısı hafiften tenime sızmaya başlamış olsa da daha yeni olduğundan etrafı kızarıklıklarla süslenmiş yere baktım.
Gerçekten konu eğitim olduğunda Usta’nın hiç acıması yoktu. Bu yüzden dövüş sırasında birbirimize karşı yaptıklarımızı genel olarak görmezden geliyorduk. Yine de benzer bir acıyı aynı etkide olmasa da ona bıraktığım için halimden hoşnuttum.
Bu sefer de sıcak sudan ve liflenmekten kızarmış tenimle duştan çıktığımda sarayda dolaşacağım için üzerime günlük elbiselerimden birini geçirip saçlarımı da her zamanki gibi salık bırakıp öndeki birkaç tutamını kurdele yardımı ile arkadan bağlamıştım.
Tüm günümü eski düzenden geriye neler kaldığını anlamak ve lahitler hakkında araştırma yapmakla geçirmiştim. Fakat kitapları okudukça ve istediğim sonuçlara ulaşamadıkça odaklanmam gereken şeyin lahitler değil de konuşan kişiler olduğunu düşünmeye başlamıştım. Ancak asıl sorunda burada başlıyordu ki onları nasıl araştıracağımı bile bilmiyordum. Belki de tekrar rüyamda beni ziyaret etmelerini beklemeliydim. Tabi öyle bir şey olursa...
Ayrıca eski eğitmenlerimden kimlerin hala sarayda olduğuna bakmıştım. Neredeyse hepsi hayatta olmasına rağmen kafamı karıştıran biri vardı. Dil hocam... ismi ölüler listesinde yoktu fakat kendisi sırra kadem basmış gibi o günden sonra sarayda görünmemişti. Bu ise beni çok daha farklı bir şeyler olduğu gerçeğine itiyordu.
O kadın bana hiçbir zaman normal biri gibi gelmemişti. Şimdi ise bu şekilde ortadan kaybolması aklımı oldukça kurcalıyordu.
Bunu birkaç kişiye sorduğumda hepsi onu savaştan sonra gördüğünü ama ne zaman gördüklerini hatırlamadıklarını söylemişlerdi. Saçmaydı... öylece ortadan kaybolmamıştı ya...
Aklımdaki sorunlara bir yenisini daha eklediğimde günün geri kalanını da yarınki toplantı için hazırlıklarla ilgilenerek geçirmiş ve her şeyin düzgün olduğundan emin olmuştum. Vakit olmadığı için bana elbise dikmekle yükümlü olan terziler ise bu tarz özel davetler için hazırda tutulan elbiselerden birini seçip üstümde prova alarak eklemeler ve çıkarmalar yapmışlardı.
Yoğun geçen günün ardından yorgunluktan duygularım beni çok fazla yoklamasa da gün sonunda yatağa girdiğimde yarınki toplantının heyecanı ve gerginliğini hissetmeye başlamış ve sıcaklayarak yataktan kalkarak camın önünde öylece ormanı izleyerek gecenin yarısını orada geçirmiştim. Daha fazla bu şekilde uyumazsam toplantı sırasında uyumak gibi bir hata yapmak istemediğimden yatağa girmiş ve zorla da olsa kendimi uykunun kollarına atmıştım.
* * *
Uyandığımda telaşımı içimde bastırmaya çalışsam da pek etkili olamamış ve krallar gelene kadar oradan oraya öylece koşturup her şeyin hazır olduğundan ve ne konuşmam gerektiği konusunun üzerinden defalarca geçmiştim.
Görevli olan hizmetçiler ve askerler ise onları darlayarak onlarca soru sormama hiçbir tepki vermemiş her şey normal gibi beni cevaplamışlardı.
Her şey normalse kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu?
Gelmeleri için belirlenen saat onlara gönderilen davetiyelerde belirtilmişti ve yaklaşan zamana baktığımda artık hazırlanmam gerektiğini biliyordum. Son kez her şeyden emin olduğumda hazırlanmak için merdivenlere yönelerek odama yöneldim.
Evan gün içinde beni takip ettiğinden her halimi görmüş ve yine de ifadesini bozmamıştı. Odanın önüne geldiğimizde kapının yanındaki yerini almıştı. Ben de beklemeden içeriye girdiğimde çoktan beni hazırlamak için bekleyen kişilerle baş başa kalmıştım.
Normalde de benimle ilgilenen Vanya ve elbisemi diken terzi Kaen askıda duran elbiseyi düzeltirken bir yandan da ihtiyacı olan bir şey var mı diye sağına soluna bakıyorlardı. Beni gördüklerinde hızlıca selam verdiklerinde selamlarını alıp yanlarına doğru ilerleyip elbiseye baktım.
Gayet zarif ve güzel duran bu elbise gerçekten de göze çarpıyordu. Bu kadar kısa sürede üzerime göre değişiklikler yapıp düzenlemeleri sonucunda önceki halinden çok daha iyi hale gelmişti.
Giymeme yardım ettiklerinde itiraz etmeden kabul ettim çünkü elbisenin bir yerine zarar vererek bozmak istemiyordum. Bugün gerçekleşecek kontrol dışı hiçbir şeye tahammülüm yok gibi hissediyordum. Bu yüzden dikkatle elbisemi giydirdiklerinde makyajım ve saçımı yapmaları için aynanın karşısına oturmuş ve her şeyi zihnimden tekrar geçirirken gözlerimi kapatmıştım.
Bu şekilde ne kadar süre geçtiğini bilmesem de Vanya’nın “Prensesim hazırsınız.” sesini duyduğumda gözlerimi gerisin geri açmıştım.
Kaen izin isteyerek elimden tuttuğunda itiraz etmeden beni boy aynasının önüne getirdiğinde son halimle karşı karşıya kalmıştım.
İşte şu an tam olarak olduğum konuma uygun biri gibi hissediyordum. Konumum neydi bilmiyordum. Bir prenses ya da kraliçe... fark etmezdi. Görünüşüm karşısında yüzüme samimi bir gülümseme yerleşirken aynadan kendimi baştan aşağı süzmeye başladım.
Üzerimdeki elbisenin rengi üzerinde altından sarılıklar içeren işlemeler bulunsa da daha çok yumuşak bir sarı ve kırık beyaz arasındaki bir renkten oluşuyordu. Göğüs kısmı bedenime tam otururken askısız kolları gerdanımı açıkta bırakıyordu. Buna rağmen tülden kolları omuzumun aşağısından başlayıp bileklerime kadar ilerliyordu. Kollarımın üzerindeki taştan süslemeler de tıpkı eteklerinde olduğu gibi elbisenin zarifliğini ve duruşunu korurken bel kısmımdan oturan elbise yerlere kadar inerken açılarak hoş bir görüntü açığa çıkarıyordu.
Saçlarımı gerdanımı daha da açıkta bırakacak şekilde dağınık bir topuz yapmışlardı. Önden birkaç tutamı yüzüme dökülürken başımın üstüne de davetlerde kullandığım tacımı yerleştirmişlerdi. Yüzüm için doğal malzemelerden elde ettikleri sürmeler ve renklerle süslemişler ve beni tamamlamışlardı.
Uzun zamandır bu şekilde hazırlanmadığım için görünüşüm içimde kelebeklerin uçuşmasını sağlarken kapımım tıklatılması ile “Gelebilirsin.” diye seslenirken gözlerim hala aynadan ayrılmıyordu.
Evan kafasını uzatıp müsait olduğumuza dair onayı aldıktan sonra içeriye girerek konuşmaya başladı.
“Leydim, Usta sizinle toplantı başlamadan önce son kez konuşmak istediğini söyledi. Müsaitseniz birazdan odanıza gelecekmiş.”
“Müsaitim. Vanya ve Kaen odadan çıktığında gelebilir.” dediğimde onayladıktan sonra selam vererek geri çıktı.
Evan odadan çıktığında aynadan arkamdan beni izlemekte olan Kaen ve Vanya’ya baktım. Vanya ile aramızda çok yaş farkı olmasa da Kaen tecrübesiyle yıllardır saraydaki elbiselerle ilgilenen kişiydi. Ailesi de aynı işi yapsa da yaşlarından dolayı artık çalışamaz duruma geldiklerinde onların yerini Kaen almış ve uzun yıllardır da saray için çalışmaya devam etmişti. Onların dikiş yetenekleri genleriyle aktarılıyor olmalıydı çünkü çok yetenekliydi.
“Prensesim çok güzel gözüküyorsunuz.” diyen Kaen’e dönüp gülümsedim.
“Teşekkürler, senin sayende.” derken artık iltifatlara alışmış olmasına rağmen yaşın getirdiği yorgun yüzü kızardı.
İkisini de seviyordum. Ne kadar bu yaşıma kadar her anımda Kahya olsa da bir diğer kişi de Vanya’ydı. Yaşıtım ve konuşabileceğim kimse olmadığından neredeyse her fırsatta onunla vakit geçirmeye çalışırdım küçükken. Büyüdüğümüzde o da ailesi gibi sarayda hizmetten sorumlu olmaya başladığında ve benim eğitimlerim her zamankinden daha fazla arttığında artık görüşemesek de bu ona karşı duyduğum sevgiyi azaltmıyordu.
Son kez iltifatlar ettikten sonra işlerine dönmek üzere yanımdan ayrıldılar. Onların ayrılmasının ardından çok geçmeden kapım tekrar çalındığında gelen kişinin Usta olduğu bilinci ile içeri girmesini beklemek yerine kapıyı kaçtım.
Beni görünce ufak bir duraksasa da kafasıyla izin isteyip içeri geçtiğinde ayakta dikilmeye başladı.
Karşısına geçtim. “Konuşmak istemişsin.”
“Sadece gerilmemeni söylemeye geldim ve sözlerin konusunda çok dikkatli olmanı.”
İlk başta konuşmanın motivasyon konuşması olacağını sansam da devam ettiğinde çok da öyle olmadığını anladım.
“Kendini kurtlar sofrasında bulacaksın. Emin ol onlar için önemli olan Güneş krallığı değil, bu durumdan kendilerinin nasıl etkileneceği olacak. Yüzüne gülseler bile hepsi kendi çıkarlarını düşünecektir. Seni telaşlandırmak istemem ama artık krallığın başında bir kral olmadığını öğrendiklerinde ve seni karşılarında gördüklerinde küçümseyip dikkate almama olasılıkları da var. Tüm bunları bil ve şimdiden kendini hazırla.” dediğinde karşısında durmuş ciddi bakışlarla bana bunları söylerken bense sadece onaylamakla yetinmiştim.
“Bunların hepsini bende biliyorum. Onlar için dişli bir rakip olmadığımı düşünüp belki de beni kolay lokma görecekler ve krallığı avuçlarına almak için bunu kullanacaklar. Kimse sınırlarını genişletmeyi ve güçlenmeyi elinin tersiyle itemez.”
Bunların hepsini bende düşünmüştüm. Bu toplantıyı yapmayı teklif ettiğimde bile aklım çoktan bunlarla dolmuş ve ne yapacağımı birçok kez düşünmüştüm. Fakat bu toplantı öyle ya da böyle olmak zorundaydı. Ben sadece öne çekmiştim.
“Yine de uyarmak istedim.”
Beni korumaya çalıştığının farkında olduğumdan rahatlaması için iyi olduğumu gösterircesine gülümsedim fakat ikimiz de bunun gerçek bir gülümseme olmadığını gayet biliyorduk.
Gözlerinde anlayışlı bir ifade belirse de daha fazla bu konuda konuşmayarak, “Ana solana geçelim mi? Yavaştan gelmeye başlarlar.” dediğinde kafamla onayladım.
Kolumu geçirmem için uzattığı koluna bakarken beklemediğim bir hareket olduğu için şaşırsam da ayak uydurarak koluna girdim ve bana eşlik etmesine izin verdim.
Eskiden de aramızda prenses asker sınırı bulunmasa da bana bu kadar yumuşak davrandığını görmemiştim. Buraya geldiğimden beri biraz daha, nasıl desem abi edasıyla yaklaşıyor gibiydi. İçimden bir ses bunda her şeyimi kaybedip bir başıma kalmamın da payı olduğunu söylüyordu.
Ana salona vardığımızda Evan bu sefer kapıda beklemek yerine içeriye girmiş ve başımdan ayrılmıyordu. Bu biraz sonra büyük bir güç çatışmasının ortasında kalacağımdan dolayı olmalıydı. Bu yüzden sesimi çıkarmadan yanımda olmasına müsaade ettim.
Solana geldikten sonra Usta’nın kolundan çıkmıştım ve o da artık Evan gibi arkamdaki yerini almıştı. Burada yanımda yer alamazdı çünkü o bir askerdi. Yalnız olmam ve başımın çaresine bakmam gereken kısım yaklaşıyordu.
Daha önceden de toplantılar yüzünden buraya geldiklerini bildiğimden krallar geldiklerinden direkt olarak ana salona bedenleneceklerini biliyordum.
İlk kimin geleceğini merakla beklerken aslında daha önce hiçbirini görmediğim için ayırt edemeyecek olduğumun da farkındaydım. Biri hariç... Ay kralı. Onu daha önce görmüştüm, tıpkı onun beni gördüğü gibi... bu gece gerçekten de uzun olacak gibi gözüküyordu.
Salonun ortasında oluşan ışık huzmesi dikkatimi çektiğinde gerginlikten oynadığım ellerimi birbirinden ayırarak daha dik bir duruş aldım.
Bedenlemenin nasıl olduğu konusunda bilgili olsam da babam genelde bizim yanımızda bedenleme yapmazdı. En azından benim yanımda... o yüzden ben sadece derslerde anlatılanlardan ve konuşma sırasında bahsettikleri kadarı ile biliyordum.
Şu an ise karşımda hafif bir ışık büyüyerek arttığında etrafına mavimsi bir enerji yayarak içinden birinin geçmesine izin verdi. Karşımda duran uzun boylu ve heybetli adamı gördüğümde aklımda sadece tek bir şey vardı. Bu o olmalıydı... Su kralı.
Enerji etrafında toplanıp vücudu tarafından çekilip hapsedildiğinde bakışları geldiği yeri süzercesine etrafta dolaştı ve en sonunda beni buldu.
Beklediği kişi olmadığımı bakışlarından anlarken kaşları neredeyse belli olmayacak şekilde çatılsa da ifadesi haline hızlıca geri dönmüştü. Üzerindeki krallığını belli eden maviler bulunurken kıyafetleri farklı renk olsa bile gözlerinden onun Su kralı olduğunu anlayacağımı biliyordum. Gözleri insanı içine çeken okyanusu andırırken bir süre ilk defa yaşadığım bu anla bakakaldım.
Artık neye bulaştığımı ve neyin içine adım attığımı daha iyi anlıyordum. Bunun dönüşü yoktu. Duruşundan asla taviz vermeyecek bir şekilde kendinden emin duran bu adamı gördüğümde Usta’yı daha iyi anladım. Beni küçük bir piyon parçası olarak görmekten çekinmeyeceklerdi.
“Sen kimsin?”
Sesini duyduğumda bir an bocaladım. Çok doğal bir soru sormuştu. Onu buraya kralın toplantı amacı ile çağırdığını sanıyordu. Oysa karşısında kim olduğunu bile bilmediği bir kız öylece dikiliyordu. Gerçekten ben kimdim?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 560 Okunma |
150 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |