
Geceyi nasıl geçirdiğim ve sabaha ulaştığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Gözüme uyku girmemiş öylece camın önündeki küçük koltuğuma oturup gökyüzünü izlemiştim. Ne üstümü çıkarmış ne de yüzümdeki makyajı yıkamıştım. Tek yaptığım dün gece olanların gerçekliğini sorgulamak ve babamın ölmediğine kendimi inandırmaya çalışmaktı.
Gün aydınlanmaya başlamış ve dışarısı hareketlenmişti. Birazdan kahvaltı yapılacağını hatırladığımda benim onlara katılıp katılmayacağım konusunda şüpheliydim. Sonuç olarak kimliğimi öğrenmişlerdi fakat babamın kafasından neler geçtiğini bilmiyordum. Beni o ortamda istemiyor olabilirdi ya da tam tersine katılmamı bekliyor da olabilirdi. Bu yüzden riske atmamak adına ayaklanarak banyoya yöneldim. Hızlıca duş aldıktan sonra kurulanarak odama geri döndüğümde Vanya’nın beni beklediğini gördüm.
Beklemediğim için aniden irkilsem de bunu kafamın dalgın olmasına verip Vanya’ya hafifçe gülümsedim. “Günaydın.”
“Günaydın prensesim.”
“Seni kim gönderdi?” dediğimde aslında cevabı da biliyordum.
“Kralımız gönderdi. Kahvaltıdan sonra yapılacak toplantıya katılacağınızı söyledi. Bu yüzden sizi hazırlamaya geldim.”
Kim bilir aklından ne geçiyordu da beni de toplantıya çağırıyordu. Orada ne gibi bir faydam olacağı konusunda emin değildim ama küçüklüğümden beri babam hakkında öğrendiğim bir şey varsa o da verdiği kararları sorgulamadan uygulamaktı. Bu yüzden Vanya’yı onaylayarak sessizce aynalı masama yöneldim. Üzerimde banyodan çıktıktan sonra kurulanmak için giydiğim pamuk ipliğinden dokunmuş pudra pembesi bir bornoz vardı.
Vanya giyeceklerimi hazırlarken bende aynanın karşısında kuruttuğum saçlarımı taramaya başladım. Bir yandan da aynadan Vanya’nın yansımasını izliyordum. Dolaba yönelip soluk sarı bir elbise çıkardığında ona uygun ayakkabı bulmak için alt kısma eğildi. Neredeyse takım gibi gözüken uyumlu sarı babet tarzı ayakkabıları giymem için aynalı masanın yanına koyduğunda yanıma gelerek elini tarağa uzattı. “İsterseniz ben devam edeyim prensesim.” derken deminden beri aynı yeri taradığımı yeni fark etmiş bir şekilde şaşırarak tarağı ellerine bıraktım.
Önce saçlarımı güzelce taradı ardından şekillendirmeye başladı. Yanlardan tutamları aldıktan sonra ufak bir topuz yaptı. Birkaç küçük tutamı yüzümün yanlarına doğru bırakırken arka kısmı salık bıraktı. Daha sonra hep kullandığım tacı masanın üzerinden alıp dikkatlice yerine yerleştirdi. Doğal malzemelerle yüzüme renk verme işini de bitirdiğinde elbiseyi giyinmem için yardımcı oldu. Normal günlerde bu tarz bir hazırlanışa girmesem de kralların karşısına öylece çıkamayacağımdan dolayı beni hazırlamasını memnuniyetle karşılamıştım. Son olarak ayakkabılarımı giydiğimde Vanya’ya “Teşekkür ederim.” dedim.
“Ne demek prensesim. Çok güzel oldunuz.”
Bu cümleleri her seferinde dediğinden dolayı artık pek inandırıcı gelmese de ufak bir gülümseme gönderdim.
“Kahvaltıya da inmem söylendi mi yoksa sadece konuşmalarına mı katılacağım?”
“Bana sadece konuşmaya katılmanız için sizi hazırlamam gerektiği söylendi. O yüzden bir bilgim yok prensesim.”
Anladığımı gösterircesine kafamı salladıktan sonra çıkmasına müsaade ettim. Sanırım kahvaltıya inmeme gerek yoktu. Odaya yiyecek bir şeyler getirmelerini isteyebilirdim fakat yiyesim olmadığı için odanın içinde stresimi atmak için turlamaya başlamıştım.
En azından babam hayattaydı. Artık sadece benim sorumluluğumda olan koca bir krallık yoktu. Ayrıca uğraşmam gereken diğer krallıklar. Belki de bu şekilde çıkmazda hissetmemeliydim.
Annem ölmüştü... abim ortalıkta yoktu ayrıca gördüğüm saçma rüyalar vardı ama bir şekilde zamanın her şeye iyi geleceğini ve açığa çıkaracağını düşünmeli, içimdeki bu burhanı kenara bırakmalıydım.
Bir süre bu şekilde kendi kendimi rahatlatmaya çalıştıktan sonra odamın kapısından gelen sesle arkamı dönüp “Gelebilirsin.” dedim.
Evan kapıda görüldüğünde içeri girdi ve selam verdikten sonra konuşmaya başladı. “Prensesim, kral sizi ortak konuşmaya katılmanız için aşağı çağırıyor. Hazırsanız inelim.” dediğinde onaylayarak çıkışa yürümeye başladım. Peşimden geldiğini ayak seslerinden anlarken, “Hangi salondalar?” diye sordum.
“İkinci kattaki küçük toplantı salonuna geçtiler.” dediğinde kaşlarım çatıldı. Genelde konuşmalarını ana salondaki büyük masada gerçekleştirirlerdi. Bu yüzden şaşırmıştım.
Evan'ın sözleri üzerine adımlarımı merdivenlere yönlendirdim. Ardından tekrar alt kata inmek yerine koridora yöneldim ve ilerledikten sonra vardığım odayla beraber adımlarımı yavaşlatarak durdum. Hepsi içeride olduğundan dolayı bir tık gerilsem de beni beklediklerinin bilinciyle daha fazla oyalanmadan derin bir nefes aldım ve kapıyı açmaları için yandaki askerlere işaret verdim.
Odaya girmemle beraber tüm bakışlar beni bulduğunda çoktan konuşmaya başladıklarını fark ettim. Yine de gerginliğimi belli etmeyerek dik bir duruş sergiledim ve hepsine ithafen selam verdim.
“Hoş geldin Milena. Neden bize eşlik etmiyorsun?”
Bu salon sadece bu tarz konuşmalar için hazırlanmıştı. Odanın tam ortasında büyük bir masa duvar köşelerinde bazı heykel ve eserler ayrıca gereken dosyaları koymak için çok da büyük olmayan iki dolap vardı.
İçeri girmemin ardından babam sanki kabul etmeme şansım varmış gibi nezaketen yönelttiği soruyla beraber tam olarak karşısında olan masanın diğer ucunu işaret ediyordu.
Burada olmak istediğimden ve tüm bu ortama katlanmak istediğimden emin değildim. En çok da işaret ettiği yere oturmak istediğimden... çünkü benim için kolay değildi. Orası annemin yeriydi öyle değil mi?
Masada orası dışında da boş olan sandalyeler vardı fakat babam beni beklediğimden daha büyük bir konumun içine sokmak istiyor gibiydi.
Daha fazla beklemeyerek sorusunu cevapsız bırakmamak adına, “Tabi ki.” diyerek gösterdiği yere oturdum.
“Herkes burada olduğuna göre öncelikle aklınıza takılan sorularla ilerlemenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Sonrasında ise ne yapabileceğimize bakarız.” Bu demek oluyordu ki ben gelmeden önce asıl konuşmaya başlamamışlardı.
Dikkatleri üzerime çekmek istemeyerek tek tek kralları süzdüm. Su kralı Perseous hemen babamın solunda ve sırasıyla yanında da Toprak kralı Sarim ve Ay kralı Trevor vardı. Aynı şekilde diğer tarafta da Ateş kralı Tarquin, Doğa kralı Silas ve Hava kralı Darius sıralanmıştı.
Hepsinin gözleri ilk geldiğimde bana kaymış olsa da şu anki meselenin benden çok daha önemli olduğunu düşünüyor olmalılar ki hiçbiri tekrar bakışlarını bana çevirmemişti.
“O zaman ben başlayayım.” diyerek ilk söze giren kral Darius oldu. “Prenses Milena’nın anlattıklarını bir de senin tarafından duymak isteriz diye düşünüyorum. Bize gösterilen ölüm listesinde senin de adın vardı ve sonra bir anda karşımıza dikildin. Eminim diğer krallar da bunu merak ediyordur.”
Çaktırmadan derin bir nefes aldım. Bunu bende merak ediyordum. Bu yüzden gözlerimi kırpmadan söyleyeceklerini dinlemek için bakışlarımı babama diktim.
“O gece yaralanmıştım ve karım kollarımda öldü.” kısa bir nefes alsa da duraksamadı. “Ortalık çok karışıktı, önceliğim ise kollarımda ölen karımdı. Askerlere zaten emir vermiş ve komuta etmiştim. Bu yüzden ilk fırsatta ortamdan uzaklaştım ve karımın tedavisine yoğunlaştım. Öldüğünü sonradan fark ettim. Yine de onu güzel bir şekilde uğurlayıp kendim de tedavi olup buraya geldim. Listede o sırada bir yanlışlık olmuş olmalı, ortada olmamam da bu yanlışlığın fark edilmesini geciktirdi haliyle.”
Duygularını anlayamıyordum. Babam konuşurken annemi bir daha göremeyeceğimin farkındalığı kalbimde derin bir sızı oluşmasına neden olurken babam ise sanki gerçekten ufak bir rahatsızlık atlatmış ve geri dönmüş gibiydi. Yüzündeki ifadesinde hiçbir değişim olmadan nasıl da kolayca söyleyebiliyordu. Kral olmak böyle bir şey miydi gerçekten?
“Ruhu güzellikle dolsun.”
Toprak kralı Sarim’in ardından hepsinin ağzından aynı cümle dökülmüş ve konu da böylece kapanmıştı.
“Evet, ölmediğim konusuna açıklık getirdiğimize göre sanırım artık saldırıyı yapanın kim ya da kimler olduğu konusunda konuşabiliriz.”
Asıl sorun da burada başlıyordu. Kimsenin çıkıp da saldırıyı düzenleyen bendim diyeceğini sanmıyordum. Yapılması gereken daha farklı bir şeydi fakat ne olduğu konusunda da emin değildim.
“Bu konu hemen çözülecek gibi gözükmüyor. Ortak hareket edip bulmamız gerek. Dün sizin krallığınız saldırıya uğradı ama yarın bizim de aynısını yaşamayacağımızın garantisi yok.”
Su kralı Perseous’u onaylayan mırıltılar odayı doldurduğunda herkes bu fikre katılıyor gibiydi.
“Ayrıca çözülmesi gereken bir varis sorunu var.”
Bu sözlerin kimden geldiğini tahmin etmek çok da zor değildi. Ay kralı Trevor her ne kadar diğerleri onun kadar önemseme de, gerçi dünkü konuşmayı hatırladığımda kral Sarim de bu durumdan nedenini anlamadığım bir şekilde rahatsız olmuştu, bu konunun üzerinde durmak istiyor gibiydi. Sonuç olarak açığa çıkan güneş ve ay krallığıydı bu durumda diğer krallıkları rahatız eden çok bir şey olmasa gerekti fakat bu çözülmesi gereken bir sorun olduğunu da değiştirmiyordu.
Dünün aksine bugün kral Trevor’un sözlerine karşı çıkan olmadı. Aksine gözlerim babamın gözlerine kaydığında bir an bakışlarımız kesişti ve orada kesinlikle aklında bir şeyler olduğuna dair bir izlenim yakaladım. Beni buraya çağırmasının nedeni bu konu muydu? Ne gibi bir yararım olacaktı ki?
“Trevor’a katılıyorum. Her ne kadar bunun için yasalarımız olsa da elimizde olmayan nedenlerden dolayı iki krallığın varisleri de açığa çıktı.”
“Peki bu durumun bizi ilgilendiren kısmı tam olarak ne?”
Ses tonu dahi oturduğum yerde kıpırdamama neden olurken diğerleri benim kadar etkilenmemiş duruyordu. Şimdiye kadar tanık olduğum anlara baktığımda soğuk ve ulaşılmaz görünen su kralı Perseous gözükse de ateş kralı Tarquin’in çok daha farklı ve güçlü bir havası vardı.
Sözleri üzerine kısa bir sessizlik olsa da kısa sürede son bulmuş ve Doğa kralı Silas konuşmaya başlamıştı.
“Şu anlık bizim tarafımızda sorun yoksa bile uzun vadede krallıklar arasında ne olacağını ve kimin ne amaçla bunu kullanacağını bilemezsin. Bu kararı almamızdaki ne olursa olsun varislerimizi korumaktı.”
“Haklısın, krallıklara ne olacağı hiç belli olmuyor.” derken ateş kralının gözlerinde anlık bir parlama gördüğüme yemin edebilirdim. Burada tam olarak ne dönüyordu emin değildim fakat bu toplantının aslında çok daha öncesini kapsadığından bu cümle ile emin olmuştum. Daha önce krallıklara ne olmuştu?
Hava kralı Darius ortamda bir anda oluşan gerilimi dağıtmak istercesine konuşmaya başladı. “Evet, çözüm önerileriniz nedir? Bir an önce krallığıma dönmek istiyorum ve siz konuşmayı uzatıp duruyorsunuz.”
“İmtihan...” dedi babam. Herkes devam etmesi için kafasını ona çevirdiğinde anlatmaya başladı. “Hepiniz biliyorsunuz ki bu yasağın en temel sebeplerinden biri yüzyıllardır gelecek olanın varislerden çıkacağı anlayışıydı. Diğerlerinden her şekilde üstün olacağı ve hangi krallıktan çıkarsa bunu kendi yararına kullanmak isteyeceğinden en sonunda çocuk katliamlarını önlemek için böyle bir önlem alınmıştı. Madem iki krallığın varisleri de açığa çıktı. O zaman imtihanlar başlasın. Diyardaki tüm varisler bir araya gelsin ve kim bu ünvanı hak ediyormuş görelim. Artık eski zamanlarda değiliz. Kimse kimsenin varisini öylece öldüremez. Öyle değil mi? Neden bu kişiyi beraber bulmaya çalışmıyoruz?”
Nefesim kesildi. Tüm varisleri sırf bir efsane uğruna öylece yarıştıracağını mı söylüyordu yoksa ben yanlış mı anlıyordum? Kimseyle böyle bir nedenden yarışmak falan istemiyordum.
Bahsettiği imtihanın normal bir yarış olmayacağını söyleme şeklinden bile rahatlıkla anlayabiliyordum. Güçten bahsediyordu. Her anlamda rekabetten...
“Oylama yapmaya ne dersiniz? Katılanlar el kaldırsın.”
Fikirin de ondan çıktığını sayarsak ilk kalkan elin babamın eli olması şaşırtmamıştı. Sonrasında ay kralının oy vereceğini düşünsem de beklemediğim hamle toprak kralından gelmişti.
“Bu bize neyi kanıtlayacak? Diyelim ki o kişiyi bulduk elimize ne geçecek?”
Kral Silas’ın sorusu babam tarafından beklemeden cevaplandı. “Yıllardır beklediğimiz kişiyi içten içe aramayı bırakacak ve yeni yolumuzu çizeceğiz.”
Yeni bir yoldan kastı neydi? Tam olarak çıldırmak üzereydim. Neden burada olduğumu bile bilmiyordum ve sadece süs çiçeği gibi burada oturmuş söz hakkımın dahi olmadığı konuları dinliyordum.
Üçüncü olarak ateş kralı elini kaldırdığında durum eşitlenmişti. Onaylanacaktı. Geriye sadece ay kralı Trevor kalmıştı ve bu fikrin ortaya atılmasındaki sebeplerden birinin de onun çocukları olduğu düşünülürse geri adım atamazdı. Daha doğrusu böyle bir imaj çizmeyi istemezdi.
Ve beklediğim gibi de oldu. Ay kralı da elini kaldırdığında diğerlerinin fikirlerinin çok bir önemi kalmamıştı.
Doğa kralı Silas’ın başından beri fazla ses çıkarmadığı ve sakin olmasına bakılırsa bu tarz bir şeyi kabul etmemesi normaldi. Hava kralı Darius ise daha çok kendi halinde gibiydi. Fakat şaşırdığım bir diğer isim su kralı Perseous’du. Olumlu yöne oy vereceğini düşünmüştüm fakat dışarıya göstermediği bir tarafa daha sahip olmalıydı.
Sonuca baktığımızda resmi olarak imtihanlar başlayacak demekti. İçeriğinin ne olacağını az çok tahmin edebilsem de bu yedi kraldan ne gibi fikirler ortaya atılabileceğini düşündüğümde ürperiyordum.
“Son olarak imtihanlar tüm varisler için prens ve prenses ayrımı yapılmayacak. Eminim prenseslerimiz de kendini göstermek ister öyle değil mi Milena?”
Amacı başından beri bu muydu? Beni buraya getirmesindeki neden tüm prensesler adına bu soruya onay vermemi istemesiydi. İmtihanlara katılmayacağımı düşünmemiştim çünkü babam dediği anda zaten benim de katılmamı istediğini anlamıştım. Fakat şu an bana bu soruyu sormasındaki neden tam olarak diğerleri adına da konuşarak imtihana katılmayı kabul etmemdi. Başka bir seçeneğim var mıydı ki?
“Tabi ki, siz nasıl uygun görürseniz.”
Ağzımdan çıkanlar ile düşüncelerim birbirinden tamamen farklıydı. Umarım diğer prenseslerin de isteği bu doğrultudadır ve ben onları zorunlu bırakmamışımdır diye dua etmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu.
Babam ellerini masaya koydu. “O zaman karar verildi ve konuşma bitti.” Herkes ayaklanmaya başladığında bende yerimden hızla doğruldum. “İmtihan hakkındaki detayları önümüzdeki iki haftalık süreçte halledebiliriz. Sizi daha fazla krallıklarınızdan mahrum bırakmak istemediğimden dolayı daha sonra detayları konuşmak daha uygun düşer.”
Bazı onaylamalar ve son sözlerin ardından hepsi teker teker geldikleri ışık huzmeleri ile geri dönmüşlerdi. Ve biz babamla tekrar yalnız kalmıştık.
“İmtihanlar için hazırlanmaya başla. Abin de katılacak.”
Son cümlesi üzerine gözlerim şaşkınlıkla açıldı. “Abim şu anda kay-” cümlemi bitirmeme izin vermeden devam etti. “Görevinin ne olduğunu biliyorsun. Midan, önümüzdeki iki haftalık süreç için sana bir eğitim programı hazırlayacak. Yarın derslerine başlarsın.”
Laflarım ağzıma tıkıldığından dolayı ne diyeceğimi bilemezken karşı çıkmamın bir anlamı olmayacağını biliyordum. Her türlü kendi dediğini yaptırmaktan geri durmuyordu. Bu yüzden onayladım ve selam vererek yanından ayrıldım.
Tam üzerimde sorumluluk olmadığını düşünerek rahatlamamın ardından daha fazla sorunla baş başa kalmıştım. Şimdi bir de imtihan meselesi çıkmıştı. Ayrıca abim neredeydi ve nasıl katılacaktı?
Elim kalbime gittiğinde sanki biri tarafından sıkılıyormuş gibi bir saniye nefessiz kaldım. Kapının önünde öylece dikilmemden ve anlık olarak sarsılmamdan dolayı beni bekleyen Evan, refleksle kolunu bana uzattı. “İyi misiniz prensesim?”
Ani bir şey olduğundan hızlıca toparlandığımda elini geri indirmiş ama her an düşersem beni tutmaya hazır halde gibi duruyordu. “Merak etme iyiyim. Yorgunluktan sanırım.” dedikten sonra odama çıkmaya başladım. Belki de kahvaltımı yapıp biraz uyumalıydım. Açlık ve uykusuzluktan dolayı olmuş olabilirdi.
Uyandığımda tüm her şeyi en baştan düşünebilir ayrıca Usta’yı bulup benim için hazırladığı program hakkında bilgi alabilirdim. Sanırım dinlenmek için sadece bugüne sahiptim.
İlk başta adımlarım odama doğru olsa da bir şeyler yemeye karar verdiğimden dolayı alt kattaki büyük mutfağa gitmeye karar verdim. Böylece yemek yedikten sonra biraz dinlenebilir ve Usta’nın yanına gidebilirdim.
Hafif bir şeyler atıştırdıktan sonra odama çıkıp biraz dinlenmiş ve ardından Usta’yı bulmak için adımlarımı dışarı yönlendirmiştim. Genelde eğitimde olduğu için onu bulmak zor olmuyordu.
Geçen askerlere idman yaptırdığı yere geldiğimizde gözlerim onu arasa da bulamadığımda şaşırarak Evan’a döndüm. “Usta nerede?”
“Bilmiyorum prensesim. Belki atlarla birlikte yukardaki alanda çalışıyor olabilirler.”
Karşı taraftaki dağın yamacında olan ovadan bahsediyordu. Şu an oraya gitmek istediğimden emin değildim. Muhtemelen eğitimden sonra görüşme şansımız olurdu. Böylece yarınki programı öğrenebilir ve hazırlanabilirdim. Bu yüzden geri saraya dönmek için adımlamaya başladım.
Kutsal ormanın yanından geçerken merakla o tarafa baktım. O günden sonra orman artık çok daha farklı hissettiriyordu. Daha öncesinde oraya girmekten daima korkmuş aynı zamanda içinde yaşayan hayvanları merak ederek büyümüştüm. Her ne kadar tam olarak içerisindeki hayvanları görmüş olmasam da artık orası benim için tek bir şeyi hatırlatıyordu. O geceyi... korku var mıydı emin değilim ama orada beni rahatsız eden bir şeyler vardı.
Ayrıca o gün gördüğüm kediyi daha öncesinde de gördüğümü hatırladığımda ilk karşılaşmamızı hatırladım. O gün korkudan gözlerine dahi bakamazken zihnine konuşmuştum. Ya da öyle bir şeyler... ben de ne yaptığımdan tam olarak emin değildim.
Arkamdan gelen hışırtıyı duyduğumda öylece durup ormanı izlediğimi yeni fark ederek sese döndüm. Evan’dan geldiğini düşündüğüm sesin ondan gelmediğini etrafa dikkatle baktığını gördüğümde anladım. Burada bizden başka kimse yoktu. Muhtemelen rüzgardan dolayı ormanlık alandaki ağaçlardan gelen bir ses olmalıydı. Bu yüzden çok umursamayarak önüme dönüp ilerlemeye başlamıştım ki sesi tekrar duyduğumda bu sefer beklediğim bir an olduğundan yönümü direkt ona çevirdim.
Eğer çok dikkatli bakmasam asla göremeyeceğim çalılıkların arasında bir çift kırmızı göz gördüğümde bir adım geri attım.
Tek gören ben olmalıydım ki, “Prensesim bir sorun mu var?” diyen Evan’ın sesini duyduğumda artık yerinde yoktu. Bir anlık hayal mı gördüm diye düşünsem de o gözleri tanıyordum. Yine de belki de daha önce karşılaştığım kediyle aynı değildi.
“Hayır bir sorun yok. Benim biraz işlerim var, eğitimine katılabilir ya da dinlenebilirsin. Usta’yı görürsen program için onunla konuşmak istediğimi söylersen iyi olur.”
Beni onaylayan Evan’ı arkamda bırakarak aklıma takılan şeyleri bulmak için saraya yöneldim. Kesinlikle normal gitmeyen şeyler vardı ve artık benim onların ne olduğunu bulmam gerekiyordu.
* Herkese merhaba, öncelikle geçmiş bayramınız kutlu olsun. Umarım herkes tatilini güzel geçirmiştir.😊
* Sizce Milena neyi bulmaya çalışacak?
* İmtihanlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce varislerin başına neler gelecek?
* Kitap hakkındaki düşüncelerinizi yazmayı unutmayın!! Hepinize iyi haftalar.🙂↕️🥰
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 560 Okunma |
150 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |