
Tam anlamıyla bayılmak üzereydim. Zaten sıcak olan hava terlediğimden dolayı iyice çekilmez hale gelmiş ve kıyafetlerimin üzerime yapışmasına neden olmuştu. Soluklanmak için ellerimi dizlerime koyup hafifçe eğildiğimde nefes alışverişlerim dışarıdan oldukça duyulur yükseklikteydi.
“Amacın beni öldürmek mi? Öyleyse bil diye söylüyorum çok doğru yoldasın.” Beni takmadan arkasına döndüğünde ellerimle onu boğmamak için zor duruyordum.
Kediyi görmemin üzerinden birkaç gün geçmişti. Bunun hakkında fikir danışabileceğim birilerini bulmak kolay değildi.
Her ne kadar çok ortada gözükmeseler de kütüphane ve kitaplardan sorumlu olan iki kişi vardı. Onlar eserleri korumak ve incelemekten sorumluydular. Korumalarından kastım tabi ki başlarında beklemek değildi. Bunu büyü gücüyle hallediyorlardı. Ben henüz büyüm üzerinde bu kadar hakim olmadığım için anlamakta zorlansam da bir süre sonra sorgulamayı bırakmıştım.
Onlardan birini bulduğumda, ki kendileri pek konuşmayı sevmiyorlardı, bana dik dik bakmış ve ciddi bir tavırla ne istediğimi sormuştu. Kutsal hayvanlarla olan küçük iletişimimden henüz kimseye bahsetmeye niyetli olmadığımdan sadece bilgi almak istediğimi söylemiştim. O ise sanki ben bu yolu bilmiyormuşum gibi elime onlar hakkında bir kitap tutuşturmuş ve tabiri caizse beni kovmuştu.
Tüm ömürlerini kitapların arasında geçirmek onlar için çok da kötü gibi gözükmüyordu. Belki de tam olarak bunu sevdikleri için yapıyorlardı emin değildim fakat bunun beni ilgilendirdiğini de söyleyemeyecektim.
Kitap elime geçtiğinden beri düzenli okumaya çalışsam da babamın dediği imtihanlara hazırlık programım başlamış ve tabiri caizse bana nefes alacak zaman bırakmamışlardı.
O akşam Usta yanıma gelmiş ve bana nasıl bir eğitimden geçeceğimden kısaca bahsetmişti. Sadece dövüş değil büyü gücüm üzerindeki çalışmalara da acilen dönmem gerek görülmüş ve ben kendimi eski büyü hocam Thyra ile beraber bulmuştum.
Saldırıdan önce düzenli olarak derslerine girdiğim bu kadın o zamanlar daha küçük büyüler üzerinde çalışmamın benim için daha iyi olacağını söylerken bir anda benden savunma ve saldırı büyüleri istediğinde doğal olarak bocalamıştım.
Yaşı benden biraz daha büyük ve dinç bir vücuda sahipti. Gözleri şahin gibi hedefe kitlendiği anda iş bitmiş demekti. Kendisi büyü gücünde usta olmasının yanı sıra iyi bir savaşçıydı da. Sadece bu zamana kadar bana bu yanını gösterme gereği duymamış gibiydi.
Ela olduğunu düşündüğüm gözleri ve koyu kumral saçları iyi bir uyum içerisindeyken onu tanımasam kesinlikle zayıf biri olduğunu düşünürdüm.
“Etrafa fütursuzca ışık topları göndermekten başka bir şey yapmıyorsun.” Neyse ki tanıyordum.
“Bu bana saldırman gerektiği anlamına gelmez. Bana öğretmek için buradasın, öldürmek için değil.”
Büyü gücüm üzerinde çalışabilmek için açık bir alana gelmiştik. Krallığımızda bu tarz eğitimler için alanlar daha öncesinde düzenlenmişti. Fakat şöyle bir sıkıntı vardı ki gerçekten de birkaç küçük büyü ve ışık topları dışında hiçbir becerim yoktu. Şu ana kadar çoktan ilerlemiş olmalıydım ama nedenini anlamadığım bir şekilde konu büyü yeteneğime geldiğinde küçüklüğümden beri bir arpa boyu yol kat edememiştim.
İmtihanların ne üzerine olacağını tam olarak bilmesem de büyü gücümüzü kullanmamız gerekeceğinden adım kadar emindim ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.
“Nereye kadar bu şekilde devam edeceksin. Gücün içinden akmalı, tehdit altında kaldığında ve kendini savunmak istediğinde bu doğal bir şekilde gerçekleşmeli. Karşımda bir bayılmadığın kaldı. Tek yaptığın etrafımda küçük çukurlar oluşturmak.”
Ne diyebilirdim ki? Haklıydı. Oflayarak yerimde doğruldum. Ne kadar süredir çalıştığımızdan emin olamasam da yetersiz gücüm onu çileden çıkarmış olmalıydı ki kendimi savunacağım düşüncesiyle o da gücünü bana karşı kullanmaya başlamıştı. Tek bir sıkıntı vardı ki, o büyüsünü yönlendirebiliyor ve hedefi yakalayabiliyordu. Hala beni kızartmadığı için minnettardım.
Üstümdeki siyah üniformanın kol kısmındaki yanık izlerine baktığımda iç geçirdim. Yeni bir üniforma bulmam gerekiyordu. “Belki de benim gücüm bu şekilde çalışmıyor. Eminim beni savunmak istese çoktan harekete geçmiş olurdu.”
“Dediğim şeyi nasıl bu şekilde anlayabilirsin?” sesinde sitem vardı. “Onunla bir olman gerekiyor. Hisset ve paylaş. Belki de büyün senin yardıma ihtiyacın olduğunu fark etmiyor.”
“Deniyorum.” dedim sinirli mi sitemkar mı anlamadığım bir ses tonu ile.
“Tamam bugünlük bu kadar. Yarına kendini hazırla çünkü yavaştan sabrım azalıyor. Daha ne kadar sadece üniformanı parçalamakla kalırım emin değilim. Bir şekilde öğrenmen gerekiyor, bunu benden öğrenmezsen imtihanlarda deneyimleyerek görmüş olursun.”
Tam bir gıcıktı. Önceden sık ders yapmadığımızdan olsa gerek birbirimize bu kadar karşıt gitmeksek de şu son birkaç gündür her gün antrenman yapıyorduk ve ikimizin de birbirini boğazlamak istediğinden emindim.
Yaşlarımızın çok uzak olmamasına rağmen onun bu kadar iyiyken benim vasat olmam onurumu kırsa da bu sanki benim seçimim gibi davrandığında elime geçen ilk şeyi kafasına fırlatmak istiyordum.
İşin daha irite edici kısmı ise onun bir soylu olmamasıydı. Sorun onun ne olduğu değil benim ne olmadığımdı aslında. Halktan birinin nadir bir şekilde güce kavuşması görülmemiş değildi lakin o bu işte benden bile daha iyiydi. Ve ders raporlarımın babama gittiği düşünülürse bu oldukça onur kırıcıydı.
Sözlerini söyledikten sonra daha önemli işleri olduğunu belli edercesine beklemeden alandan ayrılmıştı.
Bende yanımda getirdiğim mataralardan birine uzanarak açtım ve yere çöktüm. Sanki tüm sıcaklığımı alabilecekmiş gibi tüm matarayı bitirdiğimde kendimi hantalca sırt üstü yere bıraktım. Öğlen sıcağının çekilmez kısmı daha yeni başlıyordu. Havalar şimdiye kadar gayet güzel giderken bir anda ısınmaya başlamıştı. Bunu babamın mı yaptığını yoksa diyardaki büyü gücü dengesi yüzünden mi olduğunu bilmesem de Thyra bunun benim için iyi olduğunu, gücümü yönlendirmede güneşten daha iyi yararlanabileceğimi söylüyordu.
Gözlerimi kapatıp birkaç saniye öylece durduktan sonra duyduğum adım sesleri ile mecburen geri açtım. İşte ikinci raunt başlıyordu.
“Birileri seni haklamış gibi duruyor.” sesi alay eder gibi değildi. Hala yattığımdan dolayı ters bir açıyla bedenine bakarken o ise gelmiş başımda dikiliyordu.
“Merak etme, hala senin için biraz enerjim var.” yerimde doğruldum ve ayağa kalkıp Usta’nın karşısına geldim. “Evet, ne yapıyoruz?”
Beni baştan aşağı süzdüğünde pek de memnun değil gibi duruyordu. Eh, bu sıralar kimseyi memnun edebildiğimden emin değildim zaten.
“Isınma, koşu ve bıçaklar. Aslında savaşırken büyü gücünle neler yapabildiğini görsek bizim için iyi olurdu, dövüş kısmında da kullanabilirdik fakat az önce yanımdan geçen Thyra’nın yüz ifadesinden anladığım kadarıyla şimdilik bu kısmı atlayacağız.”
Gelir gelmez Usta’nın göndermelerine de tanık olduktan sonra daha fazla beklememek adına ısınma hareketlerine başladım.
Bana göre oldukça ağır geçen ama Usta’ya göre gayet normal bir antrenmanı da bitirdikten sonra yıkanma isteğiyle odama çıkmak sarayın yolunu tutmaya başladım.
Sarayın merdivenlerini çıkmaya başladığımda yanıma gelen Evan’ı görünce adımlarımı yavaşlattım. Her zamanki gibi yanımdaki yerini aldığında bu sefer adımlarımız beraberdi.
“Prensesim, kral size de haber verilmesini istedi. İmtihanlar yediye ayrılmış, her bölüm farklı bir krallıkta gerçekleşecekmiş. Böylece kimseye haksızlık olmayacağını düşünüyorlar.”
Sözleri üzerine adımlarımı durdurup ona döndüm. “Nasıl yani, tüm krallıkları ziyaret mi edeceğiz?” bu mümkün müydü? Yıllardır krallar dışında hiç konum değiştiren olmamıştı. Farklı güçleri krallıklarına sokmaya istekliler miydi yani? Bu iş düşündüğümden daha zor bir yere gidiyor gibiydi. Basit bir imtihan falan olmayacaktı. Babamın imtihanı ortaya atması, benim için istediği fazladan eğitimler... kafasında bir şey dönüyordu fakat ben anlamıyordum. Ayrıca abimin de katılacağını söylese de hala ortalıkta olmayan birinin nasıl katılacağını bilmiyordum. Tabi eğer babamın bildiği bir yerde değilse...
Aklımdaki düşünceleri direkt babama sormayı bende isterdim fakat cevap vermeyip beni geçiştireceği konusunda emindim. Bu yüzden kendimi bu konuda hiç yormamaya karar verdim. Nasıl olsa her şeyi olduktan sonra bana söylemeyi daha yerinde buluyordu.
“Peki ilk bölümün hangi krallıkta yapılacağını söyledi mi?”
Kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. “Sanırım hala karar verme aşamasındalar.”
Eh, her krallık kendine göre bir yol izlemek isteyecekti. Bu gayet normaldi. “Peki sen tüm bunları nereden biliyorsun?”
“Krallar her seferinde bedenlenme yapamayacağı için sürekli olarak birbirleri ile iletişim halinde kalmak için bildirgeler yolluyorlar. Siz eğitimdeyken onları iletmek benim görevim. Usta ile beraber Kral Colirod sık sık bunun hakkında konuşuyorlar.”
Babamın yokluğunda yönetimi bile Usta’ya bırakmakta sakınca görmediği düşünülürse bu konuları onunla tartışması gayet normaldi. Ayrıca Usta gerçekten bu işlerde iyiydi fakat bundan bana niye bahsetmediğini anlayamamıştım. Belki de unutmuştu.
“Anladım.” dedim ardından odama çıkıp ılık suyun içine kendimi bıraktım. Kaslarım sızlarken vücuduma eklenen yeni morluklar ve kızarıklıklar da bana selam veriyordu. Kolumda bugünkü büyü dersinden kalan neredeyse bir karış boyutunda kızarıklık vardı. Büyük ihtimalle su toplayacaktı ama revirden ot karışımı alırsam su toplamasına izin vermeden geçmesini sağlayabilirdim.
Diğer morluklar her zamanki şeyler olduğundan artık eskisi kadar canımı yakmıyorlardı. Yine de bu onları sevdiğim anlamına gelmiyordu.
Uzun bir duşun ardından kurulanıp diğer yapılacaklar için üzerimi değiştirmeye başladım.
O kadar çok yapmam ve düşünmem gereken şey vardı ki bir süre sonra bazılarını unuttuğumu fark etmiştim. Mesela, rüyalarım ve benimle konuşan kişiler hakkında daha fazla bilgi edinmem gerektiğinin farkındaydım. Ayrıca, ne kadar inkar etmek istesem de büyü gücümde de sıkıntı vardı. Thyra'nın dedikleri doğruydu. Şu ana kadar çoktan gücümle daha fazlasını yapabiliyor olmam lazımdı, bense oraya buraya ışık topları göndermekten fazlasını yapamıyordum. Derslerimin haberi babama gidiyordu ve onun bu konuda sessiz kalması da beni geren diğer konulardan biriydi.
Ellerimi saçlarımdan geçirip ofladım ve bana ait olan ufak zaman diliminden yararlanmak için soluğu kütüphanede almaya karar verdim. Sonrasında ok eğitimine gitmem gerekiyordu. Bu yüzden üstüme şimdiden eğitimde kullandığım kıyafetleri giymiş böylece zamandan tasarruf ettiğimi düşünerek kütüphanenin yolunu tutmaya başlamıştım.
Önceliği neye vermeliydim? Garip rüyalarım mı? Belki Ay krallığından kaçarken nehir kıyısındaki küçük bayılmam, ne olduğu hakkında bir fikrim yok, sırasındaki gördüğüm kişiler... Bağımsızların yanında kaldığım geceki lahitler ve sesler de olabilirdi... ya da büyü gücümün neden hala yeterince iyi olmadığını araştırabilir ve belki imtihanlara kadar olmam gereken seviyeye gelebilirdim. Ah, bir de kutsal hayvanlar konusunda yapmam gereken araştırma vardı. Tamamen karmaşaya batmış durumdaydım.
Ben bunları düşünürken çoktan kütüphanenin kapısına gelmiş ve askerlerin beni görmesiyle yolu kapıyı açmalarını bekliyordum. Açılan kapıdan girdiğimde tanıdık ortamın beni karşılamasıyla bir süre ne yapacağımı düşünerek tavana kadar çıkan raflara baktım.
Gözlerimi rafların üzerinde gezdirirken arkamdan hışırtı duymam ile birlikte hızlıca sese döndüm.
Bu daha önce konuştuğum kitapların koruyucuydu. Şimdiye kadar neredeyse hiç görmediğim bu adamı kısa bir süre içinde iki defa görmek garip gelmişti.
“Merhaba.” dedim tepki vermeyeceğini anlayınca. Uzun sakalları, yaşlanmış suratı hafif kemerli burnu ve buna rağmen cin gibi bakan gözleri vardı ve bu rahatsız ediciydi.
“Ne için gelmiştiniz?”
Keşke ne için geldiğimi ben de bilseydim diye düşündüm. Hızlıca bir gözden geçirdiğimde en vahim olanın ne olduğunu bulmaya çalıştım. Aslında çok da düşünmeme gerek yoktu çünkü büyü gücüm şu an en acili gibi duruyordu fakat birine Güneş prensesi büyü gücünü kullanamıyor dediğinizde bu pek de iyi söylentilere yol açmazdı ve bende karşımdaki bu kitap koruyucusuna güvenemezdim. Bu yüzden ikinci aklıma gelen şeyi söyledim, “Rüyalar...” dedim. “Onlar hakkında bilgiye ihtiyacım var.”
Neredeyse diğer sorunların hepsi uyku halindeyken başıma gelmişti. Bundan dolayı rüyaları incelersem en hızlı soruna ulaşabilirim diye düşünmüştüm.
Beni şöyle bir süzdükten sonra yanımdan geçerek raflara yöneldi. Bir süre gözlerini gezdirdikten sonra elini yukarı doğru kaldırdı ve sarı ince bir ışık dalgası yukarıya doğru uzandı. İki kitabı saran bu ince ipe benzer yapı onları kavradığında yerinden çıkardı ve kitap koruyucuna getirdi.
Adam elinde şöyle bir baktıktan sonra doğru kitaplar olduğuna kanaat getirmiş olmalı ki arkasını dönüp tekrar yanıma geldi ve bana uzattı. Ardından az önce elinde tuttuğu ve kenara bıraktığı kitapları alarak yanımdan geçip kütüphanenin derinliklerinde kayboldu.
Hareketleri karşısında teşekkür etmeyi bile unutmuştum. Neyse ki artık elimde işime yarayacağını umduğum kaynakları tutuyordum.
Elimdeki kitaplarla kenarda duran masaya ilerlediğimde ikisini de bırakarak sandalyeye iyice yerleştim ve hangisinden başlamam gerektiğini düşündüm. Eskimiş cildi ve “Rüyaların Sırrı” başlığı ile dikkatimi çektiğinden dolayı soldakini önüme çektim ve dikkat ederek cildini araladım.
Sayfaların üzerinde elimi özenle gezdirirken incelemeye başladım. Tüm kitabı okumam çok uzun zamanımı alırdı. Bu yüzden işime yarayacağını düşündüğüm kısımları okumak daha mantıklı geldiğinden başlıklara bakarak hareket etmeye karar verdim.
Gözüme takılan bir başlıkta durduğumda altındaki cümleyi içimden okudum. “Rüyalar bilinçaltıdır ya senin görmek istediklerin ya da sana gösterilmek istenenlerden oluşur.”
Görmek istediğim rüyaların mezarlıktan bana seslenen insanlar olduğunu düşünmüyordum. Bu da demek oluyordu ki bana gösterilmek istenenlerden oluşuyordu. İyi de kim bana neden bir rüya göstermek istesindi ki?
İlgimi çektiğinden dolayı tüm zamanımı bu iki kitabı inceleyerek geçirmiştim. Bir ara yanıma gelen Evan’ın ok eğitimi üzerine olan dersimin iptal edildiğini söylemesi ile buna sevinerek kaldığım yerden kitapları okumaya devam etmiştim.
Saatlerce oturmaktan ağrıyan popom ve belimden dolayı artık kalkmam gerektiğini fark ettiğimde diğer kitabı yarılamış sayılırdım. Normalde olsa asla bu sürede bitiremezdim fakat önemli gelmeyen bölümleri atladığımdan buraya kadar gelebilmiştim. Yine de saatlerdir kütüphanede olduğum gerçeği göz önüne alındığında çok hızlı olduğumu da söyleyemeyecektim.
Kitapları da yanıma alıp kütüphaneden ayrıldığımda Evan’ı diğer iki askerle beraber kapıda beklerken buldum.
Selam verdiğinde ufak bir gülümseme gönderip yanından geçtim ve beni takip eden ayak sesleri eşliğinde odama yürümeye başladım.
Saatlerdir bir şeyler okumaktan olsa gözlerim çift görüyor gibiydi. Ayrıca karnımdan gelen gurultuya bakılırsa yemek de yemem gerekiyordu fakat aşağı inip babamla birlikte yemek yeme gücünü kendimde bulamadığımdan Evan’a döndüm. “Bana yiyecek bir şeyler hazırlamalarını söyleyebilir misin?” dediğimde hızla onayladı ve yanımdan ayrıldı. Bende adımlarımı merdivenlere yöneltip odama çıkmaya başladım.
Odaya girer girmez kitapları pencerenin önündeki koltuğuma bıraktım ve üzerimi değiştirmek için büyük bir istekle banyoya yöneldim. Derse gideceğim düşüncesiyle eğitim pantolonum ve üstümle sabahtan beri vakit geçirdiğim düşünüldüğünde çok bile dayanmıştım. Rahat bir şeyler giymek için sabırsızlanıyordum.
Kıyafetlerimi pembe tonlu geceliğim ile değiştirdiğimde ve saçlarımı saldığımda gelen rahatlama ile gülümsedim ve tekrar içeriye döndüm. Camın önündeki koltuğa oturup kitapları da kucağıma aldığımda kaldığım yerden incelemeye devam ettim.
“Rüyalarda İletişim” başlığı gördüğümde yerimde hafifçe dikildim. Yani rüyalarımda birileri ile iletişim kurabilir miydim? Bu demek oluyordu ki, rüyaları bana gösteren kişiyi bulabilirdim öyle değil mi? Garip bir heyecan içimi doldurduğunda odanın kapısı tıklatılmıştı.
Refleksle girebilirsin dediğimde geceliğimle olduğum bilincine sonradan vardığımdan hızla kitabı yanıma koyup sabahlığıma uzandım. Ben kollarımı geçirirken Evan çoktan elindeki yemek tepsisiyle içeriye girmişti. Bakışları beni bulduğunda aniden yere çevirip, “Prensesim, yemeğinizi getirmiştim.” dediğinde hareketi karşısında gülesim geldi. Üzerime sabahlığımı çoktan giymiştim ve onun bu hareketi karşısında gülsem mi yoksa utansam mı kararsızlığını yaşıyordum.
En sonunda daha fazla rahatsız hissetmesini önlemek için masayı işaret ettim. Gerçi gördüğünden emin değildim. Bu yüzden sesli olarak da hareketimi tasdiklercesine, “Tamam, masanın üzerine bırakabilirsin. Teşekkürler.” dediğimde aceleci hareketler selam verdi ve odadan çıktı.
Bende kitapları tekrardan alıp masanın başına geçtim ve hazırlanan yemeklerden atıştırırken bir yandan da az önce ilgimi çeken kısmı daha detaylı incelemeye başladım. Kitapta denilene göre rüyalarda birileri ile iletişime geçmek mümkündü fakat bunun için bazı şartların yerine getirilmesi ve büyü gücünüzü kullanmanız gerekiyordu.
Son kısımdan emin olmasam da aklımdaki sorularda bir eksilme yapacaksa bu yöntemi denemeye istekliydim. Bu yüzden yemeğimi hızla yerken bir yandan da kalan kısımları incelemeye devam ettim. Herhangi bir tehlikesi var mı emin olmak istiyordum.
Yemeği bitirip tepsiyi hafifçe ileriye doğru itip yer açtığımda aklımda tek bir düşünce vardı. Benimle mezarlıkta konuşan kişileri bulmak?
* Herkese merhaba, umarım bölümü beğenmişsinizdir. Lütfen bölüm hakkındaki düşüncelerinizi paylaşmayı ve oy vermeyi unutmayın. 😊
* İmtihanların tüm krallıklarda gerçekleşecek olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
* Sizce Milena rüyalarında ona seslenen kişileri bulabilecek mi?
* Herkese iyi haftalar diliyorum. 😊🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 560 Okunma |
150 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |