4. Bölüm

4. Bölüm

SEDA DEMİREL
sedadmrl

 

4. BÖLÜM

SAAT 03:00

Soğuk su bardağını tezgahın üzerine bıraktım. Beyaza boyanmış ojeli tırnaklarımı masaya vuruyordum. Düşünmem lazımdı doğru düzgün düşünmem lazımdı. Yıllar sonra gelip düzenimi bozmasına dengemi sarsmasına izin vermemeliydim iki üç sözüyle hemen ona yeniden güvenmemeliydim. Eskisi gibi güvenimi kazanamazdı olamazdı izin vermemeliydim.

Evet doğruydu mutluyken ilk ben sarılırdım, evet doğruydu düştüğümde hep o kaldırırdı.

Ama onca zaman geçmişti ve ben kendim kalkmayı öğrenmiştim hem de en zor şekilde.

"Cici kızım ne yapıyorsun? Bakalım" dedi dedem birden mutfağa girmişti paniklemedim ama bir şeyleri anlamıştı.

"Dedem, su içiyordum" dedim gülümseyerek.

"Gül benim cici kızım gülmek sana çok yakışıyor" dedi oda gülümserken.

"Kahvaltı edip beraber tura çıkalım mı? Seyfi kahvaltıyı hazırladı hadi cici kızım" dedi dedem.

Tekne turlarına çıkmak hem bana hem dedeme iyi gelirdi. Hüzünlü geçerdi çünkü annem ile babamı hatırlatırdı nereden bilebilirdim ki bir gün içerisinde ailem dediğim herkesin yok olacağını?

"Dedecim bugün gitmesek yorgun hissediyorum" dedim üzgünce.

"İyi misin cici kızım? Seyfi Yalçın beyi çağır!" dedi dedem korkuyla. Yalçın bey ailemizin doktoruydu.

"Yok dedecim gerek yok sadece dinlenmek istemiştim" dediğimde Seyfi geldiği gibi geri gitti.

"Çok yoruyorsun kendini cici kızım, Sinan ile Ateş ne güne duruyor? Sen onlara iş vermiyor musun cici kızım?" dedi sitemle.

"Dedem Sinan'a sadece tek bir iş verdim ve o işi için kardeşini yok saydı! Benim şirketimde benim imzamla anlaşmalar yaptı!"

"Cici kızım o sana yardım etmek istemiş" dedi hızlıca açıklama yaparak.

"Etmesin dedecim Sinan da Hira da benim şirketimden uzak dursunlar!"

"Cici kızım ama Ateş'in bir işe yaradığı yok ki"

"Dedecim Ateş işlerime burnunu sokmuyor, her ne iş verirsem zamanında teslim ediyor ayrıca mekanı da var işletmesi çok güzel, düzenli aralıklarla da kontrol ediyorum"

"Kontrol her zaman senin elinde Cici kızım, nasıl istersen" dedi son olarak ve mutfaktan çıktı.

Evet Ateş'in işlerini zamanında teslim etmesi dışında yalan bir şey söylememiştim ama teslim tarihinden önce benim zorumla da olsa erken teslim ediyordu buda yarı yalan gibi bir şeydi.

Yarı yalan...

Yarı yalan derdi...

Ben unutmaya çalıştıkça daha çok hatırlamaya çalışıyordum olmamalıydı.

Dün gece o bankta yeniden süslü kıvırcık sarmaşığı olduğumu zannetmişti ama ben yeni başlıyordum. Çakır gözlerin ihaneti...
Saatler 03:00 gösterirken ayrılmıştım yanından bu bizim kuralımızdı küçükken de böyleydi Sarmaşık süslü, gece saat üçe gelene kadar çakırın yanında oturur beraber sessizliği dinlerlerdi.
Aynısını yaptığımı düşünüyordu eskiye döndüğümü düşünüyordu ama dönmemiştim.

Bugün şirkete gidip anlaşmalarını kabul edecektim.
Odama doğru çıktığımda büyük geniş terasta Hira'yı gördüm. Ellerini birbirine çarpıp alkış yapıyordu yüzünde bilmiş bir ifade vardı.
"Mira ATASOY bütün işi batırır ortalığı şirketi başımıza yıkar ve sonra kendi anlaşmak ister!" Bağırıyordu.
"Alkışın ve küçük gösterin için teşekkürler Hira ama işlerim var daha fazla seyirci kalamayacağım" dedim odama geçerken.

Bugün sadece dolaşmak istiyordum, yalnız sessiz ve mümkünse boş bir kafayla ama maalesef kafam yeterince doluydu.

Sabah duş aldığım için saçlarım yine kıvırcık ve dağınıktı kafam gibi. Giyinme odamda kıyafet seçmeye geçtim. Kahverengi yüksek bel bol paça kumaş pantolon giyindim. Üzerime beyaz ip askılı önünde büzgülü detayları olan bir askılı giyindim. Beyaz bilekten bağlamalı bir topuklu ayakkabı seçip giyindim. Makyaj masama oturduğumda ilk defa yüzümün her noktasında gezindi kahve gözlerim. Yüzümle orantılı büyüklükte kahverengi gözlerim hemen üstünde dolgun kıvrık kahverengi kirpikler, biraz üstünde şekilli kaşlar, küçük hafif kalkık bir burun, dolgun kalp şeklinde kırmızı dudaklar, gülümseyince çıkan iki çukur biri solda biri sağda, beyaz inci gibi parlayan dişler, yumuşak pembe yanaklar, küçük bir çene , ve bunların tümü Mira ATASOY.

Sanki maşa yapılmış gibi duran ama doğal olan kıvırcık kahve saçlar. Kahverengi göz kalemiyle ince çizgiler çektim gözümü ortaya çıkaran. Kirpiklerime rimel sürdükten sonra dudak tonu bir ruj sürdüm. Yeniden aynaya baktım ama bakmak istemiyordum çünkü aynalar sarmaşığı süslüyü hatırlatıyordu, en çok da çakırı...

Ellerimle aynayı görmemek için yüzümü kapattım. Makyaj masamdan kalkıp beyaz küçük çantamı aldım gümüş renginde bileklik ve küpe takıp çıktım odamdan.

Hira az önce bıraktığım yerinde değildi gitmişti. Merdivenlerden inip dış kapıdan çıktım. Arabaların arasında Arda ve Ateş'i gördüm gergin bir sohbet içerisindelerdi beni görünce birbirlerine gergin bakışlar atmaya başladılar.

"Mira nereye şirkete mi?" diye sordu Ateş arabama doğru ilerlerken.

"Hayır şirkete gitmeyeceğim." dedim anlaşılır bir dille.

"Ben geliyorum öyleyse?" dedi Arda.

"Hayır gelmiyorsun, işlerim var"

"Şirket dışında mı?" dedi Arda

"Evet"

"Bugün hava çok güzel değil mi? Mira" Ateş bir şeyler saçmalıyordu çünkü hava güzel filan değildi bulutluydu. Bakışlarımı gökyüzüne çevirdim sonra Ateş'e bana ne var dercesine bakıyordu.

"Bir sorun mu var?" dedim ikisine de öğrenmek ister gibi.

"Ne sorunu? Olsa ben söylerim zaten bilirsin" dedi Ateş bilmiş bir tavırla.

"O zaman çekilin gideyim artık" dedim çünkü arabamın önünde durmuş sanki bir sorun varmış gibi geldiğimden beri önümde dikiliyorlardı.

"Acelen mi var bir yere mi yetişeceksin?" dedi Arda.

"Neden bu kadar soru sorduğunuzu anlamış değilim, çekilirseniz artık gitmeye çalışacağım" dedim en sonunda sinir olduğumu belli ederek.

Arda, "Aslında bir sorun var, yani sorun mu değil mi sen gördükten sonra anlayacağız" dediğinde gerçekten merak ediyordum yine başıma ne iş açmışlardı?

"Sorun ne ?" dedim bıkmış bir tavırla.

"Şöyle ki ATAHANLILAR ile yapılan anlaşma kısa süreliğine Taner beyin talimatı ile donduruldu yani şu an iki tarafta işlerini yürütemiyor" dedi Arda.

Dedem...

Ben istemiyorum diye dondurdu demek, içimde garip bir mutluluk hissi oluşsa da işleri dondurmak işime yaramazdı.

"Bunu sorun olarak görmüyorum" dedim.

"Aslında bir sorunumuz daha var" dedi Ateş.

"Söyleyin artık bende gideyim!"

"Dün gece mekanda Emir ile tartışırken olan anlarınızı fotoğraflamışlar, açıklama yapmadığın için kendi kafalarından bir şeyler uydurup yazmışlar"

Arda telefonunu uzattı alıp baktığımda o an çekilen fotoğraflarımız ve kısa bir açıklama vardı şöyle yazıyordu.

Mükemmeliyet kaynağımız Mira ATASOY kuzeni Ateş ATASOY'UN mekanında Emir ATAHANLI ile aynı masada görüntülendi, kesin bir bilgi sahibi değiliz ama görüntüler Mira ATASOY'UN Emir ATAHANLI'YI masasına davet ettiğini gösteriyor. Mira ATASOY'UN öfkeli dakikaları.

Ben mi onu masama davet etmişim? Koskoca rezerve yazısını çekememişler miydi? Görüntülerde yine sinirle bağırdığım bir an vardı.

"Saçmalık! Sildir Arda" dedim öfkeyle.

"Sildirdim tabi ki bu son kopyası sadece ama Mira gören gördü yapacak bir şey yok"

"Ne zaman yayınlandı bu?" diye sordum ikisine.

"Üç saat önce galiba" dedi Ateş kafasında hesaplama yaparken.

"Sen kaçıncı dakikasında kaldırttın Arda?"

"Bir buçuk saat geçmişti anca gördüm" dedi Arda.

"Tamam, açıklama yapmayacağım. Görüntüleri yayınlayan sayfaya iş birliğini kes Arda"

"Çoktan iş birliğini bitirdi bile Arda" dedi Ateş.

"Süper, ben çıkıyorum"

"Tamam hadi çıkalım" dedi Arda.

"Gelmiyorsun" dedim.

"Ama Mira-"

"Uzaktan gelsinler Arda"

"Peki " dediğine arabama bindim.

Uzağa gitmeyecektim kafe ile ilgili anlaşmalarım vardı. Güzel ve göz önünde olan bir kafeyi almıştım. İşletmesini de Çağla'ya bırakacaktım.

Çağla arıyordu aramayı açıp kulaklığımı taktım.

"Mükemmeliyet kaynağım ! Neredesin bekliyorum ben?"

"Yoldayım Çağla geliyorum"

"Mükemmelsin, bu arada en az senin kadar mükemmel olmuş bu kafe!"

"Beğenmene sevindim"

"Hadi kapatıyorum ben, zaten az kaldı" dedim ve telefonu kapattım.

On dakika sonra kafenin önüne gelmiştim. Arabamdan inecekken kapımı benden önce biri açtı. Anahtarımı çıkarıp arabadan indiğimde. "Hoş geldiniz Mira Hanım, Arkadaşınız Çağla Hanım sizi içeride bekliyor"

"Teşekkürler" dedim arabamdan inip anahtarı valeye verdim.

İçeri doğru ilerlerken garsonlardan biri yanıma geldi.

"Hoş geldiniz Mira Hanım dilerseniz size eşlik edebilirim?" diye sordu güler yüzlü kız adını bilmediğim için göğsündeki yaka kartına baktım, Gülse.

"Tabi ki Gülse" dedim.

Beraber kafenin içine doğru yürürken gözlerim Çağla'yı arıyordu. Kafe düşündüğümden de daha büyük olduğu için Çağla'yı göremedim.

Gülse Çağla'nın olduğu masaya doğru ilerlediğinde anca görebilmiştim.

Çağla hemen ayağa kalkıp sarıldı.

"Hoş geldin!"

"Hoş buldum" dedim onun aksine sessizce.

Gülse, "Kerim bey hemen evraklarınızı getiriyor Mira Hanım" dedi.

"O magazin haberi neydi öyle!" dedi Çağla.

"Ne haberi Çağla?"

"Emir ATAHANLI ile olan haberi söylüyorum"

Nerden duydu diye sorasım vardı ama saçma olacaktı.

"Hiç açmadan kapatalım konusunu Çağla"

"Ama Mira daha detaylarını soramadım-"

"Çağla" dedim uyarırcasına çünkü Kerim bey dedikleri kişi gelmişti.

"Hoş geldiniz Mira Hanım"

"Merhaba Kerim bey" dedim el sıkışırken.

"Merhabalar Kerim bey, kusura bakmayın Mira Hanım" dedi Özge acelece.

Sorun değil dercesine bir bakış attım Özge'ye

"Kerim bey Mira Hanımın programında size ayıracak sadece yirmi dakikamız kaldı maalesef, bir an önce imzaları atmamız gerekiyor." dedi Özge.

"Tabi hemen" dedi Kerem bey.

Evraklar önümüze bırakıldığında imza atacağım sayfaları gözden geçirdikten sonra imzalarımı attım.

Özge işin duyulması için kısa bir fotoğraf çekimi ayarlamıştı. Kerim bey ile el sıkıştığımız bir fotoğrafı yayınlandıktan sonra kafeden çıktım.

Arabama binmek için valeden anahtarı aldığımda birinin arkamdan seslendiğini duydum.

"Mira!"

Arkama döndüğümde gerçekten görmeyi beklediğim kişi asla Ekin Abi değildi.

Emir'in Abisi Ekin Abi şu an tam karşımdaydı. Yanında elini tutan kumral saçlı güzel bir kadın vardı ama kim olduğunu bilmiyordum.

"Ekin Abi?" dedim şaşkınlığımı gizleyemeden.

Yanındaki kadının elini bırakıp sarıldı birden.

"Ne kadar büyümüşsün!" dedi. Geri çekildiğinde yanındaki kadını gösterdi.

"Eşim, İnci" dedi. Evlenmiş miydi?

"İnci ben" dedi kadın elini uzatıp.

"Mira ATASOY" dedim el sıkışırken.

"Ah biliyorum" dedi İnci büyük bir gülümsemeyle.

"Bilmeyen yok" dedi Ekin Abi beni incelerken, büyüdüğüme inanamıyordu.

"Kahve içebiliriz tabi programın yoksa?" diye sordu Ekin Abi.

İnci, "Evet, vaktin varsa yakından tanışmak isterim" dedi.

Aslında bugün olan tüm toplantıları az önce iptal etmiştim vaktim vardı.

"Tamam" dedim tereddütle. Eskiden kurulan bağlar şimdi aynı mıydı? İşte bende bu yüzden tereddüt etmiştim.

Ekin Abi ve eşi İnci ile beraber tekrar girdik mekana. Anahtarımı tekrar çantama attım. Çağla karşıladı hemen bizi.

"Mira Hanım hoş geldiniz sizin misafirleriniz sanırım?" dedi Çağla.

"Evet" dedim Çağla'ya.

"O zaman sizin masanıza gidelim" dedi önden yürürken.

Çağla bizi benim için hazırladığı masama doğru yönlendiriyordu.

Masadaki rezerve yazısını kaldırdı Çağla ardından siparişlerimizi alıp gitti.

"Ee Mira anlat bakalım" Bir savaş daha açmak istemiyordum ama hiç bir şey olmamış gibi davranamazdım.

"Neyi" dedim Ekin Abiye.

"Emir'in gidişini anlatabilirim mesela ne dersin Ekin Abi? Dinlemek ister misin?" Cümlemi bitirdiğimde İnci'yi hatırladım ve cümlemi düzelttim hemen. "Dinlemek ister misiniz?" İnci bir şey anlamamıştı anlamasını da beklemiyordum zaten.

İkisinden de ses çıkmıyordu ama bir fark vardı İnci bir şey anlamadığı için susuyordu ama Ekin Abi bildiği şeylerin ağrılığından susuyordu.

Gülse bardakları masaya bırakıp gitti. İnci suskunluğunu koruyordu.

"On iki yaşındaydın Mira" dedi Ekin Abi. Evet on iki yaşındaydım ama bu maalesef olanları değiştirmiyordu.

"Öyleydi" dedim.

"Peki artık öyle mi?"

"Hayır büyümüşsün, çok..." Dedi Ekin Abi büyüdüğüme inanamıyordu.

"Maalesef aynı yaşta kalamıyoruz" dedi İnci, bir şeyden haberi olmamasına rağmen.

"Evet ama-"

"Ama ile olacak bir şey değil Ekin Abi" diyerek yeniden böldüm lafını.

"Pardon Miracım, Mira dedim bir problem yok değil mi"

"Hayır yok İnci" dediğimde az önceki samimiyeti arttı.

"Neyse, bu sorun seninle ilgili değil Ekin Abi" Sıkılmıştım, sorunum onunla değildi o yüzden öfkemi ve kinimi suçsuz birine karşı kullanmayacaktım.

"Nehir nerede o döndü mü?" dedim.

"Nehir buralarda hatta onu çağırmıştım beraber bir şeyler içmek için ama-"

"Abicim Mira ATASOY'UN masasında ne işiniz var?" dedi bir kadın sesi arkamdan.

"Nehir hoş geldin!"

"İnci ne bu coşku?" dedi yine aynı kadın sesi.

Arkamı döndüğümde Nehir'i gördüm, gerçekten büyümüştü beni gördüğünde dondu bir an sonra sanırım gözlerine inanamadı ve gözlerini kırpıştırdı.

"Mira ATASOY " dedi ve gözlerini yeniden kırpıştırdı.

"Ay valla o!" dedi ve birden sarıldı.

"Mükemmeliyetin eş anlamlısı" derken sarılışına karşılık verdim.

"Nehir" dediğimde bir an geri çekildi.

"Sen, Siz yani beni tanıyor musunuz" Elbette tanıyordum baya yıllar öncesinden. Nehir kelimelerini birbirine karıştırınca Ekin Abi yanındaki koltuğa oturturdu.

"Abicim Mira ile zaten siz tanışıyorsunuz." diyerek açıklamasına başladı.

Nehir anlık bir şok yaşadıktan sonra Ekin Abinin kısa bir özeti ile inanmış oldu.

"Beni unuttun mu Nehir?" dediğimde oturduğu yerden yeniden kalkıp tekrar sarıldı.

"Ay az öne Mira ATASOY'A sarılıyordum, şimdi Abimin Sarmaşığına sarılıyorum" dedi.

Yıllar öncesini de hatırlama be Nehir.

"Nehir, Abi, İnci Yenge?"
"Mira?" Dedi Çakır gözlerin sahibi.

Zaten bir kere de bulmasa asıl o zaman şaşırıdım.

"Abi" dedi Nehir bana sarılmayı bırakıp Emir'e koştu.

"Sen ne zaman geldin?" dedi Emir Nehir'e.

"Ben her zaman buralardayım Abicik sen sarmaşıklardan görememişsindir" diye cevap verdi Nehir.

"Nehir!" diyerek uyarıda bulundu Emir.

"Emir'i görünce unut zaten bizi" diye kızdı İnci.

"Ben alındım açıkçası" dedi Ekin Abi.

Şimdi durup düşünüyorum da eskiden kurulan bağlar sanırım gerçeklerdi hem de Mira ATASOY'UN hayatında belki de tek gerçekti.

Bir kaç anı bile düşmüştü gözlerimin önüne.

"Bak sana ne aldım Sarmaşık" dedi Emir.

"Ne aldın ?" dedi yedi yaşındaki Mira.

Emir elindeki küçük beyaz hediye kutusunu Mira'ya uzattı. Mira heyecanla aldı kutuyu ve yavaşça aşmaya çalıştı kurdeleyi ama açamamıştı Emir kurdele açılır da hediyesi düşmesin diye sıkı sıkı bağlamıştı kurdeleyi. Mira açamadığı için sinirlenip kutuyu Emir'e fırlatmıştı. Emir başta sinirlense de Mira'ya kızmaya kıyamamıştı. Emir kutunun kurdelesini açıp Mira'ya verdi. Mira yine aynı heyecanla açtı kutuyu. Kutunun içinden sarmaşık modelli bir çift küpe çıkmıştı. Mira küpelerini taktı hemen ardından Emir'e teşekkür edeceğini belli edercesine sıkıca sarıldı. Emir arkasına sakladığı Mira için yapmayı öğrendiği papatya tacını bırakıp Mira'ya sıkıca sarıldı sarmaşıklarının dalin kokusunu iyice soludu.

Emir içinden zehirli sarmaşık diye geçirdi.

"Teşekkür ederim" dedi Mira sarılırken.

Emir Mira sarılmayı bırakınca arkasına bıraktığı papatya tacını çıkarıp Mira'nın kıvırcık sarmaşıklarının üzerine bıraktı.

"Papatya tacı..." dedi Mira tacını başından çıkarıp incelerken.

"Sen mi yaptın?" diye sordu Emir'e.

Emir annesinden öğrenmişti papatya tacını yapmayı. Mira papatyaları çok severdi Emir onun için öğrenmişti papatya tacını yapmayı o seviyor diye.

"Ben yaptım senin için sarmaşık..." dedi Emir Mira'nın mutluluğunu izlerken.

O an içinden sadece tek bir şey geçiriyordu Emir. Mira'nın mutluluğunun onun mutlu olmasına yeteceğini...

"Saat kaç oldu" diye sordu Mira.

"Üç" dedi Emir saatine bakarken.

"O zaman gidelim fark edilmeden" dedi Mira oturduğu çimlerden kalkarken.

"Gidelim Sarmaşık..." dedi Emir.

Emir ilk önce Mira'yı evine bıraktı ondan sonra kendi bahçelerinin çitlerinden atlayıp kendi evlerine girdi çünkü saat üç olmuştu. Mira ve Emir için saatin üç olması gitme vakitleriydi .

_______________________________________________________________________________________________

BÖLÜM İLE İLGİLİ YORUMLARINIZI BEKLİYORUM...

Bölüm : 20.01.2025 18:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...