5. Bölüm

5. Bölüm

SEDA DEMİREL
sedadmrl

 

5. BÖLÜM

YILDIZLARIN IŞILTISI AY ÇIKANA KADAR

Dışarıdaki bağırışlar bir türlü bitmiyordu ama maalesef bir fare gibi kapana kısıldığım için ne dediklerini duyamıyordum. Deniz manyağı yüzünden zaten hassas olan soluk beyaz tenim kolumu tuttuğu için kızarmıştı, nedeni onun kolumu sıkıca tutması değil benim hassas tenim olsa da manyağın tekiydi işte! Allah belasını versindi!

Kapıyı yumruklamıştım ama bir yerden sonra ellerim acımıştı o yüzden direnç göstermeyi bırakıp sarı rengiyle lanetlenmiş odadaki sarı örtülü yatağa uzanmayı seçtim. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başlıyordu sanırım uyku beni içine çekmeye çalışıyordu kesilen sesler de buna destek oluyordu, gözlerim direnmeyi bırakıp kapandığında kapının açılış sesine sanki bir alarm gibi programlanmışım gibi açıldı birden gözlerim. Kapıyı açan Deniz yani az önce manyak dediğim insandı afferimdi ona kapıyı açmayı akıl ettiği için. “Uyuyor muydun?” dedi sesinin tınısında gizlenen yorgunluğu hissedebiliyordum ama aynı zamanda dimdik durarak gizlediğini de.

“Seni ilgilendiriyor mu?” dedim uzandığım yataktan kalkıp açık olan kapıdan çıkıp aşağı inerken. Deniz arkamdan geliyordu sessizce. Aşağı indiğim gibi her yerde gezindi mavilerim ama ortalıklarda ne Güneş vardı ne de Ege. “Gitmişler!” dedim bir çocuğun elinden alınan çikolataya mızmınlanır gibi. Deniz’in yorgun bir gülüşü çalındı kulaklarımda. Onun gülüşüne sinirlendiğim için doğal olarak az önce beni kilitlediği aklıma geldiği için bas bas bağırmaya başladım. “Ben fare miyim ? Ne hakla beni kilitlersin! Anladık kıdemlisin yakışıklısın ama bu beni odaya kilitleyeceğin anlamına gelmiyor dağ ayısı! Manyak adam!” aklıma ne geldiyse sayıp rahatladığımda karşımda duran Deniz’in kaşları çatıldı ve şu soruyu sordu bana, “Sen az önce bana ‘yakışıklısın’ mı dedin?” ve o zaman anlamıştım ben ona yakışıklısın mı demiştim? Allah da beni kahretsindi! Nasıl söylerdim böyle bir şeyi?

“Dağ ayısı dedim Manyak adam dedim?” dedim sorarcasına ama Deniz attığım yemi yememişti. “Bana dağ ayısı dedin, üstüne manyak?” dedi o da sorarcasına, bunları söylerken ben benden daha yetkili birine resmen üstüme ettiğim laflarla o an yüzleşmiştim. Ben ne tür bir salaktım acaba? Tehditkar kara gözleriyle bakan bir adet Deniz vardı karşımda. Ne demişler kızım Ada söz uçar! “Demedim!” dedim anında.

“Yoo ben gayet duydum,” dedi aynı tonlamayla.

“İspatlayın o zaman” dedim resmice. Deniz hay hay dercesine kolumu tuttu ben “Ne yapıyorsunuz sayın kıdemli ajan?” dediğimde saçmaladığımı düşündüğü için kahkaha atmıştı, zaten saçmalamıştım sayın kıdemli ajan diye hitap şekli var mıydı? Bilmiyordum.

Deniz benimle beraber bana verdiği odaya geçti ardından kapıyı kapatıp kilitledi ne yaptığını anlamaya çalışan beni daha da şaşırtarak telefonunu çıkardı birkaç bir şeye bakıp telefonu geri yerine koydu. “Kapıyı açsana” dediğimde kapıyı açmaya çalışıyordum anahta kıdemlideydi yani bende değildi! Deniz kapının yanından çekilip beyaz berjere oturdu ve sanki sessizlik yemini etmiş gibi suskunluğunu koruyordu. “Aç kapıyı!” diye bağırdım ama duymuyormuş gibi davranıyordu. Kapıyı yumruklamayı seçtim bir yerden sonra yine sıkıldığımda Deniz’e bağırmaya başladım. “Kapıyı aç diyorum! Duymuyor musun? Sağır filan mı oldun resmen dağ ayısısın hiçbir farkın yok! Allah kahretsin ya! Manyak adamın tekisin!” nefes almayı unuttuğumu fark ettiğimde susup nefes aldım.

Deniz, “Neden devam etmiyorsunuz övgülerinize?” dediğinde resmiyet ile konuşuyordu. Neden resmiyetle konuşuyordu ki? “Sana ne ister susarım ister bağırıp hakaretlerimi ederim!” dediğimde Deniz suskunluğuyla ifadesizliğini bozup büyük bir kahkaha attı ve telefonunu cebinden çıkarıp birkaç şeye bakıp yeniden güldü. Harika bir saflıkla “Tam olarak neye gülüyorsun yine?” diye sorduğumda bana, “Güzel bir ses vardı da dinlemek ister misin?” diye sorduğunda yine aynı saflıkla kafamı salladığımda kesinlikle Deniz tarafından bir salak gibi gözüküyordum. Deniz telefondan bir ses kaydı açtığında daha kaç defa rezil olabilirim gibi sorular soruyordum kendime.

 

“Kapıyı açsana” “Aç kapıyı!” “Kapıyı aç diyorum! Duymuyor musun? Sağır filan mı oldun resmen dağ ayısısın hiçbir farkın yok! Allah kahretsin ya! Manyak adamın tekisin!”

Ses tamamen bana aitti. “Çık dışarı!” diye bağırdım ama umurunda değildi.

Hiçbir şekilde cevap vermiyordu. “Kal burada ya kal, hatta şuraya yaşam alanı oluştur kendine!” deyip öfkeyle giyinme odasına girip Tarık Abi sponsorluğunda olan kıyafetlerden rahat bir şeyler arıyordum zira topuklu ayakkabı canımı yakmaya başlamıştı. Tam topuklulardan kurtuluyorum derken aklıma gelen fikirle Deniz’in yanında buldum kendimi. Topuklularımı çıkarıp Deniz’in üzerine attığımda öyle bir refleksle tutmuştu ki tam topuk kısmından. Ağzım öyle bir açık kalmıştı ki. Deniz yine yüzünde sinir bozucu gülümsemesiyle bana bakıyordu, ona istediğini vermeyip tekrardan giyinme odasına geçtim. Mavi bir pijama takımı giyindim. Giyinme odasından çıktığımda Deniz yine odanın köşesinde oturuyordu gitmek bilmiyordu! Birazdan terastan atacaktım olacaktı!

“Uyuyacağım,” dedim aslında üstü kapalı bir şekilde odadan çıkmasını söylüyordum.

“Bildiğim kadarıyla ve gördüğüm kadarıyla odada uyuyacağını engelleyecek herhangi bir şey yok” dedi aynı rahatlığıyla. Onun rahatlığı beni sinir ediyordu.

“Yalnız ben görevi alırken böyle bir şey söylenmedi bana?” dedim hakkımı aramaya çalışırken.

“Görev resmi olarak bana ait dolayısıyla kuralları da ben koyuyorum bunu sana söylemediler değil mi?” diye sordu. Kadir komiser bana böyle bir şeyden bahsetmemişti. Bana söylenen tek şey çift ajanlık yapacağımdı karşılığında da babamın yerini söyleyeceklerdi üstelik mesleğimi de elime erkenden almamı sağlamışlardı. Deniz’e Kadir komiserden bahsedemeyeceğim için, “Bana böyle söylenmedi!” dedim anında. “Sana bilgi veren kişi kimdi?” dediğinde hiç kimsenin ismini veremezdim. “İsim veremem, ama sana da aynı kişi bilgi verdi” dedim bilmiş bir tavırla konuştuğumu algılayan Deniz, “Bak sen?” dedi ve ekledi, “Bana Jinda Akasa bilgi verdi sanırım sana da aynı kişi?” dediğinde mecburen, “Bana da Jinda Akasa bilgi verdi” dedim o an Deniz’in ismine zıt ,kapkara gözleri mavilerimde bir şeyler aramaya başlamıştı ve ağzında geveleyerek “Bir,” dedi ama sonrasında tek bir şey söylemeden bakışlarıyla bana konuşmanın bittiğini söylemeye çalışıyordu. “Odamdan çıkarsan uyuyacağım böylelikle-” derken lafımı bölüp, “Plan benim planım şimdi bu odadayım çıkmayacağım Atay, iyi geceler” dedi konuşmasında kırgınlık sezmiştim ve bana ilk defa Mavi değil Atay demişti soy ismimle hitap etmişti gerçek adımı asla kullanmıyordu. Ada diyemiyordu sanki.

“Ne halin varsa gör! Al planını da senin olsun, ben işimi yapar giderim bana bulaşma ne yaparsan yap Aras” dedim. Onun cümlesi beni öfkelendirmişti yoksa amacım sert konuşmak filan değildi. Teras kapısını çıkabileceğim kadar aralayıp çıktıktan sonra da kapattım sandalyelerden birine oturup gecenin mavi karanlığını izlemeye başladım.

Yıldızlar vardı mesela, ama yıldızların ışıltısı da Ay çıkana kadardı, ne üzücüydü.

Teras kapısı hareketlilikle açıldı ve Deniz geldi, ben ondan kaçarken o dibimde bitiyordu. “Neden geldin?” dediğimde aynı soruyu bana yöneltti “Sen neden buradasın?”

“Ay,” dedim ve ekledim “İzlemek için,” dediğimde anlamıştı ama garipsemişti de. “Bir sürü yıldız varken Ay izlemeye mi geldin?” diye sordu. “Sen yıldızları izlemeye mi geldin?” dedim sorusuna cevap vermeyerek. “Evet. Neden Ay ? Neden yıldızlar değil?”diye sordu.

“Çok ışıltılı” dedim Ay’ın ışığını büyük bir hayranlıkla izlerken, “Çok parlak” dediğimde Deniz, “Yıldızlar daha ışıltılılar” dedi.

“Yıldızların ışıltısı Ay çıkana kadar” dedim ezbere bildiğim cümleyi tekrarlarken.

“Ama yıldızlar daha fazla” dedi beni yıldızları izlemeye davet etmek ister gibi.

“Yıldızlar ne kadar fazla olurlarsa olsun Ay ışıltısına yenilmeye mahkumlar” dedim inandığım gerçek buydu.

“Ay daha mı güçlü demeye çalışıyorsun?” diye sordu.

“Çalışmıyorum, öyle çünkü.” Dedim keskin ifademle.

“Peki ben de Güneş de Ay’dan ışıltılı dersem?” diye sordu merakla.

“Güneş zaten ışıklar içinde olduğu için pek de bir numarası yok bence, Ay karanlığın içinde ışık saçıyor Gece’ye rağmen” dediğimde Deniz vay be der gibi bakıyordu.

“Aydınlıklar karanlıktan mı doğuyor senin hayatında?” diye sordu acaba bu geceki kaçıncı sorusuydu. “Karanlıklar aydınlıktan doğamayacağına göre?” dedim sorarcasına. “Bence öyle değil” dediğinde bana, “Biri vardı Karanlıktan aydınlık doğuruyordu,” dedi ama bunu hayran olmuş gibi söylüyordu. “Çok saçma, kimmiş bu saçmalık kişilik?” dediğimde kısa bir an mavilerime baktı ve yutkundu. “Saçmalık kişilik değil, Gece’nin kraliçesi” dedi. Kimdi bu gecenin kraliçesi? Merakıma rağmen sormadan kalktım sandalyemden ve odama geçip yatağa uzandım güzelce uyumam lazımdı yarın Akalı ailesi uyanık olacaktı çünkü.

(Deniz’in anlatımıyla)

Merakına rağmen direnmiş sormamıştı. O hiçbir şeyimi sormazdı zaten. Meraklıydı her zaman öyleydi hiçbir güç onun bu huyunu değiştirmeye yetmemişti. Kaçarcasına gitmişti içeri , sanki birazcık daha yanımda dursa o güzelim Deniz Mavileri benim gözlerime değse hemen soracakmış gibi, hemen hatırlayacakmış gibi..

Ama öyle değildi.

Kendimi kandırmamalıydım onun yüzündeki Maskeyi görmeme bilmeme rağmen kanmamalıydım. Yarım saat geçmişti artık uyumuştur diye içeri geçtiğimde beni yanıltmamıştı uyuyordu güzelim Deniz mavisi gözleri kapalıydı. Sarı saçları yastığına dağılmış asi bir tutamı ise göz kapaklarına düşmüştü, bu istemsizce tebessüm etmeme sebep oldu. Yanına yavaş adımlarla yürüyüp asi sarı tutamı onu rahatsız etmeyecek şekilde düzelttim. Bu gece burada yanında olmak istemiştim onu sınıyormuş gibi ukalaca tavırlarım da sırf bu yüzdendi. Benden nefret etmesi gerekiyordu böyle olmamalıydı söylediklerim canını yakmalıydı aynı zamanda hareketlerim de ama onun o Mavi gözlerinde olan umudu görünce affallayıp kalıyordum. Bu son olacaktı ve ben onun bu sonda pişman olmasını istemiyordum bu yüzden nefret etmeliydi hem de fazlasıyla.

Bölüm : 08.12.2024 16:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...