27. Bölüm

27.BÖLÜM “KOPARILAN ÇİÇEKLER”

Elif
sedbus

Keyifli okumalar🫶🏻

Toplanan masanın çevresinde ki sekiz adam da tedirgindi. Merdanoğlu onları toplamazdı. Vardı bunda bir iş.

Herkeste tedirginlik hakimken Tufan olanlardan haberdar olduğundan az çok neler olacağını biliyordu.

Yasir ve Emir abilerinin vekaletiyle girdi odaya. Yasir konuşmaya başlarken Emirin gözleri sekiz adamın üzerinde nefretle geziniyordu.

"Evet beyler, Merdanoğlunun hepinize selamı var."

Sessiz kalan adamlarla konuşmasına devam etti.

"Dün biri bizden aldığı silahları başkasına vermiş. O da birinci maddeyi çiğneyip, Merdanoğlundan aldığı silahı Merdanoğluna doğrulttu"

Emirin sağ elini kaldırmasıyla içeriye yaklaşık yirmi adam girdi.

"Merdanoğlunun emriyle silahları tuttuğunuz depolarınız bizim adamlar tarafından sayılacak. Eksik olanla da hesaplaşmamız çok yakın"

Tufan gözünden anlık geçen tedirginliği silip çıkan adamların ardından çıktı.

Arabasına bindiğinde hızla Kartalı aradı.

Karşıdan ses gelmesini beklemeden konuya girdi.

"Merdanoğlu depolara sayım yaptıracak. Benim adıma alınan silahların yarısı sende, ne yapacağız şimdi?"

Kartal, Tufanın korku dolu sesini kesip sertçe konuştu.

"Bundan sonra ortaklık falan yok. Herkes yoluna"

Tufan gelen cevapla afallamış, telefonun kapanma sesiyle kendisine gelmişti.

"Allah kahretsin! Merdanoğlu yaşatmaz beni"

Dikiz aynasından arkasından kendisini depoya kadar takip edecek adamlara baktı. Onun için yolun sonu görünüyordu.

Depoya geldiklerinde Tufan tedirgin olsa da indi arabasından.

Merdanoğlunun talimatıyla gelen adamlar sayıma başlamışken o bir kaçış yolu arıyordu.

Adamlar sayıma dalmışken kapıdan hızla çıktı. Koşarak ilerlemesini durduran güçlü silah sesiydi.

Merdanoğlu verdiği talimatın ilerleyişini evden takip ediyordu. Sekiz adamdan altısının deposu eksiksiz sayılmış ve bir eksik bulunmamıştı.

Yan odada uyuyan karısını kontrol etmek için ayaklanıp çıktı odadan.

Odaya girdiğinde Hümayı saçlarını kuruturken buldu.

Hüma odaya giren adamı görse de sesini çıkarmadı, kurutma makinasının sesi ortamın sessizliğini bozmuştu, Merdanoğlu karısının işi bitene kadar bekledi.

İşi biten kadın saçlarını toplayıp ayaklandı.

"Yarın doktora gideceğiz. Muayene olman gerekiyor. Kontrol amaçlı"

Kadın tepkisizdi.

Adamın söylediklerini es geçip konuştu.

" Hemşireyi istemiyorum, gitsin artık"

Merdanoğlu sinirlense de sustu. Elbet onun da acısını yaşamaya vakti olacaktı.

"İyileştiğin zaman gider"

Başka bir şey söylemeyip dolaba yöneldi.

Üst baş değiştirme dışında odaya girmiyor gününü çalışma odasında geçiriyordu.

Dolaptan aldığı birkaç parça kıyafetle banyoya yöneldi.

Kapanan kapının ardından bir süre daha kapıya baktı Hüma.

Bebeğinin onlarla kalması ve kocasıyla yaşayacakları mutlu anları geri diledi.

Bebeğinin gidişi derin acı bırakmıştı. Kapanan kapının ardında ki adama yabancılaşmıştı.

Ne o eski Hümaydı artık, ne adam eski Selimdi.

Selim yoktu, Selim bebeğiyle beraber çoktan toprağın altındaydı.

Yalnızca Merdanoğlu vardı. Acı, kan, intikam ve Merdanoğlu

Kısa duşun ardından banyodan çıkan adam odaya göz gezdirip yatakta oturan kadına baktı.

"Bir şeye ihtiyacın var mı?"

Başını olumsuz manada sallayan kadına son kez bakıp odadan çıktı.

Duyulan silah sesi Tufanı durdurmuş, ardından hızla yaka paça tekrar depoya götürülmüştü.

Tamamlanan sayımın ardından eksik olduğu görülmüş ve hızla Emiri aramışlardı.

Emir gelen telefonla önce Merdanoğluna haber verip, ardından Yasirle beraber kağıthanede ki depoya gitti.

Tufan elleri bağlı şekilde oturtulmuş gelen adamlardan ölüm fermanının çıkmasını bekliyordu.

Emir gömleğinin kollarını sıvayıp adamın yüzüne gelişi güzel yumruklarını indirdi. Zaten günlerdir kolladığı an bu andı.

Yasir kenarda Emirin sinirini dökmesini bekledi. Emir biraz sonra durmuş, Tufanın yüzü çoktan dağılmıştı.

Yasir boynunu kütletip Emirin yerini devraldı. Aradan geçen yarım saatte iki adam Tufanın yüzünü tanınamayacak hale getirmişti.

Bayılan adam bağlandığı sandalyeden düşüp yerde baygın yatıyordu.

Yasirin telefonunun sesi depoyu doldurduğunda bakışlarını yerden çekip cebinde ki telefonunu çıkardı.

"Buyur abi"

Merdanoğlu sabrının sonlarındaydı.

"Konuştu mu?"

"Yok abi, konuşmaya pek vakti olmadı"

Yiğit Selim dişlerini sıktıkça sıktı

"Lan benim sinirlerimle oynamayın! Önce konuşturun sonra ne yapacaksanız yaparsınız"

Kapanan telefonla yerde ki adamın yanına yürüdü.

Ömerin uzattığı su dolu kovayı alıp adamın başından aşağıya döktü.

Gelen soğuk suyla baygın adam kendisine gelmişti.

Ömer, adamı kaldırıp tekrar eski yerine oturttu. Karşısına oturan Yasir ve Emir ölüm dolu gözlerle bakıyordu kendilerine.

"Konuş"

Yasir gür sesiyle konuştu.

"Kartal nerede?"

Tufan bakışlarını bir an olsun çekmedi.

"Bilmiyorum. Siz depoyu sayarken aradım. Ortaklık bitti dedi bana"

Emir gözlerini adamdan çekmeden bağırdı.

"Fırat!"

Genç adam hızla yaklaştı.

"Buyur abi"

"Telefonunu getir bu şerefsizin"

Fırat hızla telefonu almaya gitmiş, aynı hızla dönmüştü.

Emir adama doğru ilerlerken Yasir de aynı anda ayaklandı.

"Şimdi ara bakalım ortağını"

Tufan telefonu alıp son aramalardan adamın adını buldu.

Henüz arama yapmadan Emir ve Yasirin silahının şarjör sesi duyuldu depoda.

"Bir adım arkandayım Tufan, tek hatanda dağıtırım beynini"

Tufan aramayı yapmıştı. Hem belki Kartalı onlara verirse bir umut kurtulurdu. Bir umut...

"Alo, neredesin?"

Kartalın sesi sinirliydi.

"Sana ortaklık bitti demedim mi?"

Tufanın bakışları Emire döndü.

"Kaçtım ellerinden, benim deponun sayımı yapılmadan silahların yerini değiştirdim, Ukraynaya kaçacağım, ama önce silahları çıkarmam lazım"

Kartalın duydukları ilgisini çekmişti.

"Senden bunu beklemezdim Tufan. İlk defa salaklık yapmayıp düzgün bir iş yapmışsın"

Tufan ise duyduklarından sonra daha da kinlenmişti adama.

"Merdanoğlu çakmadan silahları da yurt dışına çıkarmamız lazım, silahlarla birlikte ben de gideceğim"

Kartal işin çıkar kısmındaydı.

"Kalan silahları da alırım senden Tufan. Canına karşılık silahlar. Eğer kabul ediyorsan ben hala İstanbuldayım sana yardım ederim. Sen yurt dışına çıkıp hayatını kurtarırsın, ben de silahları alırım"

Tufan birkaç saniyenin ardından konuştu.

"Tamam, kabul"

Kartal güçlü bir kahkaha atıp devam etti.

"Silahları sakladığın deponun konumunu gönder bana. Bu gece hallederiz"

Telefon kapandığında Emir hızla telefonu alıp, kendisine ait olan deponun konumunu gönderdi.

Ömer ve Fırat Tufanı arabaya yerleştirip önden giden diğer adamlarla yola çıktı.

"Ben abime haber vereyim"

Merdanoğlu gelen telefonla olan biteni öğrenmiş, gerekenin yapılmasını emretmişti.

Saatler henüz ikindi vaktiydi. Bebeğini kaybedişinin üçüncü günü.

Üç gündür zar zor yüzünü gördüğü karısı.

Hüma onunla konuşmuyor, karısının durumunu da onunla ilgilenen hemşireden öğreniyordu.

Çalışma odasının kapısı çaldığında bakışlarını kapıya çevirip komutu verdi.

"Gir!"

İçeriye giren hemşireyle kaşları çatıldı.

"Yiğit bey rahatsız ediyorum kusura bakmayın, Hüma hanımla ilgili konuşmak için geldim"

Merdanoğlu eliyle karşısında ki koltuğu gösterdiğinde genç kadın sakin adımlarla ilerleyip oturdu.

"Bir sıkıntı mı var Bahar hanım?"

"Hayır, yani sorun denemez"

Kızın dolaylı konuşmasıyla kaşları daha da çatıldı kızın.

"Dolaylı lafları sevmem"

Genç kız için durum ürkütücüydü. Evde hasta bakılacak dendiğinde böyle bir ev beklemiyordu. Evde bulunan herkes ürkütücüydü.

"Hüma hanım beni istemiyor, sürekli bana ihtiyacı olmadığını ve gitmemi istediğini söylüyor"

Merdanoğlu lafın sonunu bekliyordu.

"Yani?"

Genç kız işaret parmağıyla baş parmağının kenarını eşelerken konuştu.

"Dediğim gibi, Hüma hanım istemiyor ben gideyim artık"

Merdanoğlu elinde ki tesbihin ucunu sıkıp taşları sıkıştırdı.

"Karımın tam manasıyla iyileştiğinden emin olduğumda gidersiniz. Başka bir şey yoksa çıkabilirsiniz"

Genç kadın ayaklanıp hızla çıkacakken yine adamın ona seslenmesiyle arkasını döndü.

"Hüma nerede?"

"Bahçeye çıktı Yiğit bey"

Başını ağır ağır salladı Merdanoğlu.

Bahçeye inen kadın, ağır adımlarla yürüyüp temiz havayı doldurdu ciğerlerine. Odasından günlerdir çıkmamış temiz havaya hasret kalmıştı. Biraz daha yürümüştü ki Merdanoğlunun kendisi için ektirdiği çiçeklerle karşılaştı.

Aklına gelenlerle kaşları çatıldı. Bu çiçekler cansız bir bedenin görüntüsü silinsin diye ekilmişti.

"Beraber büyüteceğiz bu çiçekleri" demişti adam. Aklına o anlar bir bir gelirken adımları çiçeklere doğru ilerledi.

"Beni de, bu çiçekleri de saf sevginle iyileştireceksin" demişti. Elleri bir bir çiçeklere gitti.

Birini kopardı.

"Bana da onlara da iyi geleceksin" demişti. Bir diğer çiçeği kopardı.

"Deneyecek misin?" demişti, diğer çiçeği kopardı.

"Deneyeceğim" demişti kendisi, elleri bir diğer çiçeği kopardı. "Çiçekleri beraber büyüteceğiz" demişti adamı onaylayarak. Elleri hızla diğer çiçekleri kopardı toprağından.

Hamileliğine gitti aklı. Bebeğine her an çiçekleri hissettirmek istediği günlere.

Bir bir kopardı tüm çiçekleri.

Katilin çiçekleri tam da kendisinin dediği gibi kan ve gözyaşıyla beslenmişti.

Şimdi ise beslenecek tek bir çiçek dahi bırakmamıştı.

Merdanoğlu pencereden dışarıya bakıyordu ki bahçede kadının çiçeklere önce nefretle baktığını gördü, ardından kadının narin elleri bütün çiçekleri kopardı.

Son çiçeğe gelene kadar bekledi adam.

Son çiçekte koparıldı.

Hiç umut kalmamış mıydı?

Adımlarını kapıya çevirip bahçeye indi. Hüma çiçekleri deyim yerindeyse yolmuş her birini bir yana savurmuştu.

Kendisine yaklaşan adamı gölgesinden tanıyordu. Nasıl tanımazdı yüreğini delip geçeni?

Az önce çiçekleri koparan elleri tuttu Merdanoğlu. Bakışlarını yerden çekip adamın gözlerine sabitledi Hüma.

Yiğit Selim kadını kucaklayıp odasına yöneldi.

"Bana dokunmandan nefret ediyorum, senden de bana değen ellerinden de nefret ediyorum Merdanoğlu"

Yiğit Selim karısını yatağa bırakıp önünde dizlerinin üzerine çöktü.

Gözlerine dikkatle baktığı kadının gözlerinde saf nefret vardı.

"Nefretin bile bana nimet Hüma. Senden gelecek her duygu başım gözüm üstüne. Senden gelen duygu nefret dahi olsa öper başıma koyarım"

Karşısında ki kadın hala duygusuz gözlerle bakıyordu kendisine. Kadın susarken o devam etti

"Ama bir kere daha, bir kere daha bana içten gülümsemen için, eskisi gibi neşeli sesinle sevgilim demen için varımı- yoğumu, canımı önüne sererim Hüma"

Bakışlarını adamdan bir an olsun çekmedi Hüma.

"Ne sana, ne de önüme sermeyi vadettiğin varlığına ihtiyacım yok benim"

Merdanoğlu başını ağır ağır salladı.

"Senin bana da, benden geleceklere de ihtiyacın yok, biliyorum. Ama benim sana da, senden gelecek her şeye ihtiyacım var"

Son sözlerini de söyleyip kapıdan çıktı.

Daha gidip ezmesi gereken yılanın başı vardı.

Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere 💐
sınır 250 vote 350 yorum

Bölüm : 14.12.2024 22:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...