Kafamı sis bulutu kaplamış gibiydi. Onu öldüremedim evet ama o Timuçin'in boynuna sarılmış vaziyetteyken bunu yapardım. Hem de vicdan azabı çekmeden.
"Seçenek kalmadığında kendini kandırman daha kolay olur.''
Doğruydu. Evimin kapısını açmadan sesleri işittim. "Güneş nerede?" Timuçin'in sesi doldururdu kulaklarımı.
"Ölümden döndün! Saatler önce! Gözlerini açar açmaz ilk sorun bu mu?"
Cebimdeki anahtarı çıkarıp kilidi çevirdiğimde derin bir nefes alıp vermiştim.
Gölge ve Timuçin hemen karşımdaydı. Timuçin'in kapıya uzanan eli havada asılı kalırken,Gölge yüzüme bile bakmadan hızla gitti. Öfkesi etrafımı sararken,gerilim onunla birlikte çıkıp gittiğinde geriye gri bir bulut çöktü.
İçeri girip kapıyı örttüm. Timuçin gözlerini gözlerimden ayırmadı. Sırtımı usulca kapıya yasladım.
"Mavi öldü ve bunu yapan ben olamadım. Benim yüzümden, ölüyordun.Timuçin..."
İleri bir kaç adım atıp elini tuttum.
Gözlerim dolu doluydu. Siyah gözlerindeki sessiz haykırışları gördüm.
Deli gibi korkuyordu. Onu bırakma ihtimalim bile deli gibi korkutuyordu onu.
Elimle yanağını kavradım. Diğer elim ensesine uzanırken, yanağımı yanağına yasladım. Kokusunu içime çektim.
"Gözüm hiçbir şeyi görmedi. İstediğimi aldım. Biliyorum bu çok bencilce ama ben, biliyorsun gözüm dönünce ben..."
Bir eli belimi kavrarken diğer eliyle başımı boynuna yönlendirdi ve beni sıkıca sardı.
"Yanımda olmamalısın. Bunu biliyorum. Bunu yapmak zorundayım. Çünkü bu lanet peşimi ben ölene kadar bırakmayacak."
"Benim yolum belli. Sende bunu biliyorsun."
"Benim yüzümden sana bir şey olursa buna dayanamam."
Geri çekildi ve yüzümüzü hizaladı.
"Sana bir şey olursa ben nasıl dayanırım Güneş?"
Geri çekildim. Gözlerine bakamadım. Gözlerimden yaşlar süzülürken oturma odasına girdim.
"Asıl şimdi bencillik yapıyorsun. Asıl şimdi kendini düşünüyorsun!"
"Ben ölümle her gün dansa kalkıyordum. Sen bu oyunun dışındayken, ben içindeydim."
Güçsüzce attım kendimi koltuğa. Ellerimle yüzümü kaparken, Timi hemen önümde diz çöktü.
"Seni korurken ölmek mesele değil. Senin yanında olamamak..."
"Sevilmek seni niye bu kadar korkutuyor? Neden Güneş?"
Ellerim yüzümü kapatırken başımı olumsuz anlamda salladım. Dudaklarımı birbirine bastırırken kendimi dizginlemeye çalıştım.
Gözlerimdeki yaşları sildim. Derin bir nefes alırken başımı geriye attım.
Usulca kalktı ayağa. Sert bir nefes verdi.
"Son nefesime kadar yanındayım. Buna sen bile engel olamazsın."
"Çok sevmek ne kadar da tehlikeli değil mi? Hayatından vazgeçecek kadar."
"Uğruna ölecek bir şey bulamamışsan yaşadım mı varsayacaksın?"
...
Benim yüzümden birileri canından olmuştu. Beni korumak için kapıda nöbet bekleyen iki yoldaşı...
Gözleri bir an boşluğu bulsa da, kısa sürede toparlandı.
Beni kendine çekip saçlarıma dudaklarını bastırdığında kollarımı ona sardım.
Geri çekildiğinde başımı aşağı yukarı salladım.
İkimizde bir süre asılı kaldık o anda.
Üzerimizde kan lekeleri kurumuş, savaştan çıkmış bir vaziyetteydik.
Bu savaş, hayatta kalma mücadelesiydi ve biz elimizi kirletmeden bu oyunu oynayamayacaktık. Aslında bunun hep farkındaydık ama ben bize getireceği yıkımı hiç düşünmemiştim.
Enkazın altında kalma ihtimalimiz...
Bu an yaşanmadan farkına varamadığım o his...
Ölümün kıyısında gezinmek, sandığımdan daha sarsıcıydı.
...
Suyun içinde fazlaca oyalandığımı soğukluğundan anladım. Bedenim ne ara iki büklüm oldu onun bile farkında olmadan. Usulca çıktım. Ağır ağır giyindim. Saçlarımı usulca tarayıp kuruttum. Öyle ağırdı ki her şey...
Dışarıda yağmur yağıyor. Hava kasvetli. Telefonum çalıyor. Ben usulca yatağa uzanıp yorganın altına giriyorum.
...
Uyandığımda kendimi bitkin hissediyordum. Aç olan karnımı doyurup,kendime bir kadeh şarap koydum. Sonra bir sigara yaktım. Oturdum. Saatler öncesinde kanla bulanmış bir tabloydu oysaki oturma odam. Şimdi temizlenmiş izleri silinmişti. Kalanlar sadece hafızada ve kalptekilerdi.
Battaniye altına girip kıvrıldığımda bomboştum. Telefonla sosyal medyada gezerken gözlerim takılı kaldı o resimde.
Savaş,Elâ'yı ziyarete gitmiş ve ekipce poz vermişlerdi kameraya. Mutluydular. Benim tutunamadığım hayata sıkı sıkıya tutundular.
Gelecekleri vardı, hayalleri. Eksik olan belki de umuttu hayatımda. Geleceğimi kafamda hiç kurgulamadım.
Sanki o kadar uzun bir hayatım olmayacakmış gibiydi. Neden böyle hissettiğimi de hiç anlamadım.
Belki de, kaderimde bu vardı. Ait olduğum dünyadan koparılmak çare olmadı.
"O kadar tatlı ki sana nasıl da benziyor. Baksana yeşile benziyor gözleri. E, ne olacak ismi?"
"Hayatıma güneş gibi doğdu ama biliyorsun benim savaşımda, güneş nefret edilesi."
"Darian pes eder belki. Yenilerini bulur."
"Üzgünüm. Beni yanlış anlama. Demek istediğim yenileri için, çemberi tamamlayana kadar deneyecek. Onun bir şansı olabilir. İnan bana Susan ben nefes aldıkça onlar için de savaşacağım."
"Ölmezsek, savaşırız. Ama kızım, kızım Güneş yaşayacak."
"Bunun geri dönüşü yok. Eminsin değil mi?"
"Evet. Büyü tesirini yitirmeden onu al benden. Darian ile bir bağımız var. O hisseder. Yanında olduğum her an kızım için risk. Ne sen benim yanımda kalabilirsin, ne de etkisi uzun süreli olur büyünün. Biz, onunla bu şekilde savaşamayız."
"Bizim için hiçbir şey eskisi gibi olmaz."
Peki alnına yazılandan kaçabilir mi insan?
Yollar değişse bile, er geç varmaz mı ait olduğu durağa...
Ve gelir sonunda tek bir noktaya giden sokağın başına.
Sonrası yine yollar, yine yol ayrımları.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
3.33k Okunma |
141 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |