Jake arabayı durdurduğu anda gözleri İzabel'i buldu.
Bir an yolcu koltuğunda kanlar içinde uyuyan Güneş'e değdi gözleri. İzabel elini göğsünde birleştirdiği sırada Jake derin bir nefes alıp arabadan indi.
Gözlerinde endişe kırıntıları belirdi. Kaşlarını çattı ve onunla karşı karşıya geldi. Herkesin aklında olanı sormak için en doğru andı.
"Timuçin olayını duydum," dedi İzabel. Sesi bir fısıltı gibi çıkmıştı.
"Üzgün olduğumu söylemek için buradayım. Aklınızda soru işaretleri kaldığının farkında olarak kendimi açıklamak için geldim."
"Kendini açıklamak için geldin güzel. Buna neden gerek duydun? Seni yanlış algılamamız..."
"Bunu istemem. Çünkü ben sizin düşmanınız değilim Jake." Derken cümlesini tamamlamasına izin vermedi.
Jake başını eğip gözlerinin içine baktı.
"Düşün, ne gibi bir çıkarım olabilir? Bunu neden yapayım? Bir düzenimiz var ve biz yıllardır buradayız. Bunu tehlikeye atacak birşey olsun istemem. Burası bizim yuvamız. Güneş, o benim türümden ve kendi özünden birini bulduğunda tanımadan bile bir bağ hissediyorsun. Anlamak gibi düşün."
Derin bir nefes alıp devam etti.
"Onun insan oluşunu kıskanıyorum. Ömrünün geri kalanını bizden uzakta geçirme ihtimalini..." Sesi kısıldı, gözlerini kaçırdı bir an. Sonra hızla kendini toparladı.
"Her neyse uzatmak istemiyorum. Mavi'nin zihnine sızdım ama istediğimi alıp durdum. Bir başkasının olma ihtimalini bile umursamadım. Evet hataydı. Öngörülü olamadım. Üzgünüm, bu Timuçin'in hayatına mal oldu."
Minik bir inleme sesiyle Jake'nin gözleri Güneş'i buldu. Bedeni usulca hareketlenmeye başladığında başı torpidoya çarpmadan onu boynundan usulca yakaladı ve bedenini kucağına alıp, arabanın kapısını kapattı.
"Temizlenmesine yardım edebilirim."
...
İzabel Güneş'i kanlı ve yırtık elbiselerinden kurtardığı anda iyileşmekte olan bedenine baktı bir süre. Yüzündeki solgunluk, bedeni iyileşse bile ruhunun hâlâ paramparça olduğunu anlatıyordu. Onu banyoya taşıyıp küvete yatırdığında Güneş hâlâ kendinde değildi.
"Ona ne oldu?" İzabel bir an kendini onun yerine koydu. Sevdiği adamı kaybetme fikrini düşünmesi bile onu delirtmeye yetebilirdi.
Bir sessizlik çöktü sonra. Jake öfke ve üzüntü arasında gidip gelen bir fırtına gibiydi. Bir kaç dakikalık sessizlik sona erdiğinde Jake dalgın gözlerini başka bir noktaya çevirmeyi başarmıştı.
Jake odadan çıktığında, Güneş'i yatağa getirdi ve bedenini kurutup ona uygun en uygun eşofman takımını giydirdi.
Üzerini örttüğü sırada kapı sesini duydu. Gelen Şafak'tı ve yanında daha önce sesini bile duymadığı biri daha vardı.
Odadan çıkıp merdivenlere yöneldi.
Gölge ve Şafak'ın bakışları onu buldu.
"Kapıda karşılaştık. Timuçin'i öğrenmiş. Güneş'i üstü başı kan içinde gördüğünde yardım için kaldı."
"Teşekkür ederiz." Şafak ona doğru adımladı.
"Bizimde merak ettiklerimiz vardı. Sana sormak için kapını çalmayı düşündük ama sen belli ki açıklamanı yapmışsın." diye devam etti. Gözleri Jake'ye döndü. Jake başını olumlu anlamda salladı.
Gölge derin bir nefes alıp verdi. Berbat haldeydi. Kardeşi sayılırdı Timuçin onun. Bu kayıp onu da yerle bir etmişti. Ve yapılan bu konuşmayı bırak bu kızın sesini duymak bile onu öfkelendiriyordu.
...
Ay bile karanlık kalacaktı hep. Anılar hep zihinlerde... Bedeni yoktu. Yeri dolmayacaktı. Zihinlerde her zaman genç hatırlanacak, tıpkı Güneş'inde dediği gibi; hâlâ genç ve güzelken...
O hep genç kalacaktı. Nasıl olurdu peki yaşlılığı?
İsteği gerçekleşecek miydi? Kabul edecek miydi Güneş onun evlilik teklifini? Çocuğu olsa kime benzerdi?
Zihninde dolaşan sorular ve anılar ile çökmüştü kapının hemen dibine. Adım dahi atamadı ileriye Gölge. Kızıl dağınık saçları hafif uzamış, mutsuzluğu yüzünden okunuyordu.
Sevdiği kadın dedi içten içe... Sebebi olan kadın...
Nasıl bir aşktı bu ölümü bile göze aldığın.
Hiç aşık olmak istemedi. Böyle sevmek, ölümüne sevmek istemedi. Kendinden vazgeçecek kadar sevmek gerçekten zehirliydi. Onu korumak için yarım kaldı hayatı.
Timuçin'in sözleri sızdı zihnine. Gözlerini kapadı ve o mutlu geceyi anımsadı.
"Onu ona rağmen korumak sandığım kadar kolay olmayacak biliyorum. Değer mi diyorsun. Hep kaçtığın, korktuğun o aşk var ya, herkese nasip olmaz. Bana oldu. Söylesene Gölge, uğruna ölecek bir şey bulamamışsan gerçekten yaşadım mı varsayacaksın?"
Adım seslerini işitti önce. Ardından sesleri duydu. Çöktüğü yerden kalktı ve kapıyı açtığında Şafak ve Bora ile karşılaştı.
"En kısa sürede gelmeye çalıştım."
Bora içeri girdiğinde göz göze geldiler.
Bora'da üzgündü ama tek kelime edemedi. İnanamıyordu hâlâ Timuçin'in öldüğüne. Gözlerini kaçıran Gölge olduğunda, o da Güneş'e doğru ilerledi.
Eli alnına dokundu. Yüzü solgun, bedeni buz gibiydi. Tıpkı ruhu gibi...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
3.33k Okunma |
140 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |