Kapıyı açtığımda Şafak karşımdaydı.
‘’Tam da kapıyı çalmak üzereydim, sen açtın. Nereye böyle?’’
Şafak’ın inanmaz bakışlarına karşı derin bir nefes verdim. İleri adımladığımda o da geri çekildi. Kapıyı ardımdan usulca kapattım.
‘’Ben nasıl para kazanıyordum Şafak?’’
Alay dolu bir gülümseme geçti yüzümden.
‘’Gerçi sen biliyorsun ama neyse. Geldiğin için sağ ol. Gitmem gerek."
Arabaya doğru yürüdüğümde Şafak ardımdaydı.
‘’Planlı bir maçtı. İptal edemem. Böyle yerleri bilirsin.’’
‘’Halinden memnun değil gibisin.’’
Geriye döndüğümde göz göze geldik.
‘’Arabayı benim kullanmamı ister misin?’’
Savaşmaya gücüm yoktu. Direnmedim de. Anahtarı ona uzattım.
...
Arabada yol alırken düşünceler zihnimi esir almıştı. Bu gece ki dövüş için ne gücüm ne de hevesim vardı. Gözlerim yola kilitlenmiş ama aklım çok daha karanlık bir yerdeydi.
Düşüncelerimin içinde kıvranırken, kuyuda onun eli belirdi.
‘’Başka bir yol hiç düşünmedin değil mi?’’
Onun sorusuna bir cevabım yoktu. Sessizliğim bir onay gibiydi.
‘’Hayalsizlik insanı nasıl tüketir iyi bilirim. Susan ile tanışmadan önce bende böyleydim. Sana bakınca kendimi görüyorum ve bu çok acı.’’
‘’Acı olan ne?’’ diye sordum. Gözlerim ona döndüğünde, ifadesindeki ağırlık beni düşündürdü. Kim bilir neler yaşamıştı. Aslında hepimiz birer hikayeydik. Kelimelere dökecek çok şeyimiz vardı.
‘’Yaşadığın bu ikilemi hissetmek ve anlamak... Hissedebilmek anlamaktan daha zor… Sana, içten içe ne istediğini bildiğimi söylesem ne hissederdin?’’
‘’Kendinden yola çıkarak bende çıkarımlarda bulunma Şafak.’’
‘’Buna rağmen içinde minik bir umut kırıntısı da var. İnkar etsen bile var. ‘’
‘’Susan ile konuştum bugün. Onu senin yanında olmaya ikna etmek için o kadar çaba harcadım ki ama şimdi ilk defa yanında olmak için bir ihtimalin var olduğ…’’
‘’Yanımda olmak ha?’’ Sözünü hiddetle kestim.
‘’Yine kendi başına almış kararını. Tıpkı yıllar önce yaptığı gibi!’’
Boğazıma oturan yumruyla yutkundum. Gözlerim doldu. Hissediyordum. Öfkemin yerini alan yenilgiyi hissediyordum. Yavaş yavaş sızıyordu ruhuma ve ben sandığım gibi güçlü kalamıyordum.
‘’Özür dilerim. Zamanı değil kabul ediyorum. Ben içimde tutamadım.’’
‘’Bunu yapmaya devam etme. Sözlerin ve devamında olacağı öngördüğüm her şey için… Anlıyorsun ve sözlerinle çok fazla canımı yakıyorsun.’’
‘’Duymak acıtır Güneş. Yaraya tuz basmak gibidir. Yakar ama iyileştirir. Ama önemli olan, iyileşmeyi isteyip istemediğin…’’
‘’Sende bir şeyler var Timuçin.’’
Gölge, şüpheci gözleriyle süzüyordu onu.
Kestirip attığında konuşmayı noktalamıştı.
Timuçin gözlerine sert bir şekilde baktığında tek kelime etmedi ve çıkıp gitti.
Ardından kapı tekrar açıldı. Boris odaya girdiğinde Timuçin, hasta yatağında uyuyan dedesini izlerken kıpırtısızdı. Sessizliği aslında çığlık çığlığaydı.
‘’Güneş, Şafak ile çıktı. Sizin gittiğiniz kulüpte maçı varmış.’’
Timuçin gözlerini dedesinden ayırmadan konuştu.
‘’Bizim bölgeler temiz ama dikkat çeken olaylar oldu. Yakın zamanda kurallar dışında fazla soğukkanlı avladık. Öngöremediğimiz her şeye karşı tedbir almak en iyisi. Olana hatta olmayana bile…’’
‘’Belki de yüz yüze gelme vakti gelmiştir.’’
Kulübün loş ışıklı, rutubet kokan koridorlarından geçerken, ağır bir melankoli içimi sardı. Şafak yanımda sessizce yürüyordu. Hava, geçmişin yüküyle dolu, gergin ve ürperticiydi. Seyircilerin uğultusu, sigara dumanıyla karışmıştı ve bu, içimdeki kasveti daha da derinleştiriyordu.
Ringe adım attığımda, ayakkabılarımın altındaki tahta zemin gıcırdadı; her adımım, içimdeki çatırdayan umutların yankısı gibiydi.
Karşımda bekleyen adam, yıkıcı bir gücün vücut bulmuş haliydi. Gözlerimiz buluştuğunda, acımasızlığı ve kararlılığı adeta derimi delip geçti. Ama bu beni korkutmadı. Bir ürperti olarak kalırken içimdeki benin ateşini tutuşturmam gerektiğini hatırlattı.
Ringin kenarında Şafak’ın sıkıca kavradığı havlu, onun benden çok daha fazla endişelendiğini gösteriyordu. Gergindi ve burada bana eşlik etmesi bile benliğini sorgulatıyordu.
Hakemin işaretiyle dövüş başladı. İlk hamlede rakibimin darbelerinden kaçmaya çalıştım ama her yumruk, bedenimde yankılanan bir çığlık gibiydi. Acı, zihnimi berraklaştırdı, tüm öfkem ve kararlılığım aldığım her darbe ile gün yüzüne çıkmaya başlarken dakikalar geçmişti.
Bu dövüş, sadece bedenimle değil, ruhumla da savaşmam gerektiğini hatırlattı bana. Eskisi gibi... Her yumruk salladığım anlar geçmişim ile savaşım ve bugünün hislerini unutturmak içindi.
Rakibime doğru hamle yaptım, hızlı bir sol kroşe ile karşılık verdim. Yumruğum onun sol yanağına indiğinde, sendeleyişi bana kısa bir zafer hissi yaşattı. Ama bu geçici bir andı, gerçek mücadele daha yeni başlıyordu.
Şafak'ın sesini duyuyordum: “Güçlü kal, Güneş!”
Ama rakibim hemen toparlandı ve beklenmedik bir hamleyle yüzüme sert bir yumruk indirdi. Gözlerim karardı, dengem kayboldu.
Yere düştüğümde, dünya sanki durmuştu. Kalbimin kulaklarımdaki yankısı, çevremdeki her şeyden daha gerçekti. Ayağa kalkmak için çabaladım ama bu çok zordu. Gözlerim doldu, acı ve kararlılık gözyaşlarımla karıştı.
Ayağa kalkmak için tüm gücümü topladım. Ringin zemininde yattığım her saniye, içimdeki karanlıkla boğuştuğum bir savaş gibiydi. Bir adım atıp tekrar düştüğümde, seyircilerden yükselen uğultu daha da belirginleşti.
O an, Şafak’ın sesi yankılandı zihnimde: “Güçlü kal, Güneş!” Bana ulaşan her kelimesi, içimde bir kıvılcım yarattı. Dişlerimi sıkarak tekrar ayağa kalktım. Rakibim bir kez daha üzerime gelirken, tüm acıyı ve yorgunluğu bir kenara itip, son bir güçle sağ elimi geri çekip çenesine tüm gücümle vurdum. Bunu beklemiyordu. Toparlanmamı hesap edemedi. Onu yere serdiğimde, zaman bir anlığına durmuş gibiydi.
Hakemin saymaya başlaması, seyircilerin nefeslerini tutmuş halleri… Her şey bir rüya gibi geliyordu. Ayakta zor dururken, kazandığım gerçeği, zaferin acı tatlı tadını hissettim. Damağımda ki metalik tat tam bu an daha yoğundu. Nefeslerim kesik, sancılar bedenimi sarmış vaziyette...
Şafak, ringin kenarına gelip beni kolumdan yakaladı. “İyisin…” Yüzündeki endişe kırıntıları hafif gülümsememle azaldı. Acı da olsa gülümsedi. O an, içimdeki tüm karanlığı bir anlığına da olsa geride bırakmıştım. Ama bedenim yaralı ve ruhum hala savaşmaktan bitkindi.
Ringden inerken, adımlarım ağır ve acıyla doluydu. Yüzümdeki yaralar sızlıyor, her hareketimde bedenim isyan ediyordu. Şafak, kolumu omzuna alarak bana destek olduğunda, karnıma saplanan sızıyla bir an nefesim kesildi.
Birlikte soyunma odasına doğru ilerledik, kalabalığın uğultusu geride kalırken.
Soyunma odasına girdiğimizde, Şafak beni bir bankın üzerine oturttu. O sırada Tuna içeri girdi.
Odanın soğuk ve nemli havası, bedenimdeki acıyı daha da belirginleştiriyordu. Derin bir nefes çekerken suratım buruştu.
‘’Sedyeye geç bi kontrol edeyim.’’
‘’İyiyim.’’ derken sesim can çekişir gibi çıkmıştı.
Şafak derin bir nefes alıp verirken bana baktı.
‘’Hadi iyi olup olmadığından emin olalım.’’
Uzattığı elini tutmadan kalktım.
‘’Tamam Şafak. Abartılacak bir şey yok. Yürüyorum.’’
Sedyeye oturdum. Dik durmak için baya çabaladım.
‘’Lütfen işini çabuk hallet.’’
Genel bir kontrolden sonra, ilk yardım malzemeleriyle yaralarımı sarmaya başladı. Antiseptik kokusu odaya yayıldı. Yüzüme ulaşmadan araya Şafak girdi.
Tuna elindeki pamuğu uzatıp çıktığında gözlerimi kapattım.
‘’Kendine bunu yapmaya ne kadar daha devam edeceksin?’’
‘’Bende böyle savaşıyorum. Kendimden kaçmak için…’’
Aslında bir itiraf değildi bu.
Her dokunuşunda, içimdeki karanlık biraz daha hafifliyordu.
‘’Kaçmak çözüm değil, bunu biliyorsun. Güçlüsün biliyorum ve güçlü kalmaya devam etmek zorundasın.’’
‘’Bazen o kadar zayıf hissediyorum ki… Bence sandığın kadar ve göründüğüm kadar güçlü değilim.’’
Gözlerim doldu, ona bakarken içimdeki tüm acıyı ve çaresizliği görebildiğini biliyordum. Duygularımı böyle açığa vurduğum anlar çok olmazdı ama düzen değişirken bende değiştiğimi hissediyordum.
Anlaşılmak… Tek derdim bu değil miydi? Beni anlamalarını ve kabullenmelerini istedim. Zamanında çokça çabaladım ama pes ettim. Duvarlarımın sağlamlığı bundandı. Yıkarsam yine altında kalır mıydım?
Yıkılırsam bu enkazdan sağ çıkabilir miydim?
...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
3.33k Okunma |
141 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |