9. Bölüm

9. Bölüm

Sedef sedef
sedefinyo

YAVUZ KAĞAN GÖKTUĞ

 

Evde, telefonun ekranı bana boş boş bakıyordu. Kimseye ulaşamıyordum. Bir şeyler ters gidiyordu sanki ve bu sessizlik içimi daha da sıkıştırıyordu. Kafamda, “Her şey yolunda mı?” diye tekrar tekrar düşündüm. Ama ne kadar aradıysam, ne kadar bağlanmaya çalıştıysam da, timimdeki hiç kimseye ulaşamıyordum.

İçimdeki tedirginlik gittikçe büyüdü. Kendimi sakinleştirip bir süre daha bekledim, ama olmadı. Yasin komutanımı aradım ama telefonumdan sadece boş bir hat sesi geldi.

Derin bir nefes alarak telefonumu kapattım. Artık bu sessizliğe dayanamıyordum. Bir şeylerin yolunda gitmediğini hissettim. Hızla tabura gitmeye karar verdim. Orada her şeyin daha net olacağını düşündüm.

 

---

 

Binadan içeri girerken, nöbetçi askerlerden beni görenler selam verdi, ama hiçbiri dikkatimi çekmedi. Hızla merdivenlere yönelip üst kata çıktım, koridorda ilerledim. Gözlerim doğrudan Yasin Yarbay’ın odasına buldu. Kapıyı sertçe çaldım ve gelen sesle içeri girdim. Komutanım, masasının başında raporlarını incelerken gözlerini bana çevirdi.

“Yavuz, burada ne işin var?” dedi, sesi sakin ama otoriterdi.

“Kimseye ulaşamıyorum, Beliz ve diğerlerine. Bir şeyler oluyor ve benim neden haberim yok komutanım?” dedim, içimdeki karışıklığı tek cümleyle dile getirdim.

​​​Bir süre sessiz kaldı ve derin bir nefes aldı. “Bir görev için sınır dışındalar. Muhtemelen telefonları çekmiyordur." dedi, ama sesi daha sertti

"Evine dönmelisin, Kağan. Dinlenmen gerek.”

Bunun üzerine öfkem içimde birikmeye başladı. “Komutanım, timimin başında olmam gerekirdi, bana haber vermeniz gerekirdi. Timim nereye ben oraya, izin verin bende gideyim.”

Gözlerini kırpıp başını hafifçe salladı. “Hayır, Kağan. Şu an tehlike yok, sana da ihtiyaç yok. Senin tek görevin evine dönmek. Evine dön ve dinlen.” Bir adım daha atarak yanımda durdu, ama tavrı kesin ve kararlıydı.

Bir süre göz göze geldik, ama ben sabırsızlanıyordum. “Komutanım, beni timimden ayıramazsınız, gitmeliyim.” dedim, bu kez sesim daha keskin bir tonda çıkmıştı.

Gözlerinde kararlılık ve bir anlamda yorgunlukla baktı. “Bunu kabul ediyorum, ama şu an evine gitmelisin. Yoksa hiçbir yere varamayız.”

Yavaşça başımı salladım ve odayı terk etmeye karar verdim. Ama tabii ki elim kolum bağlı oturmayacaktım.

---

İKİ GÜN SONRA

Kaç saattir onlara ulaşamıyordum bilmiyordum. Ama içimdeki his geçmiyordu, onlara bir şey olmamalıydı, kayıp vermemeliydim.

Bütün bağlantılarımı bloke etmişti Yasin komutanım. Elim kolum elbette uzundu sadece yerlerini tespit edebilmiştim ama gidemiyordum çünkü operasyonu berbat etmekte istemiyordum.

Yasin komutanı aradım. Artık dayanamıyordum.

Telefon açılınca hemen söze girdim, “Timle devam etmek istiyorum.” dedim, kararlılığım hiç olmadığı kadar yüksekti.

Telefonun diğer ucundan Yasin komutanın nefes sesiyle birlikte, arkadan bir ses geldi: “Beliz üsteğmenle bağlantı kesildi!” O an, kanım dondu. Hiçbir şeyin doğru olmadığına dair içimde bir uyarı çalmaya başlamıştı.

Telefonu hemen kapatıp tabura gitmek için hızla arabamın anahtarını alıp evden çıktım. İçimdeki öfke ve korku iç içe geçmişti. Bu sefer ne olursa olsun, gitmeliydim.

---

Tabura döndüğümde, içeri girer girmez gördüğüm karmaşa kalbimi ağrıttı. Hızla toplantı odasına doğru yürüyüp parmak izimi şifreye okuttum. Açılan kapıyla buranın farklı olmadığını görmek bana hiç iyi hissettirmemişti. Elay'ı görmem gerekiyordu iyi hissetmem için.

Yasin Yarbay'ın beni fark etmesiyle komutlar veren çenesi kitlenmişti. Geçtiğimiz iki günü ona dar etmiştim çünkü, sürekli aramış birkaç bilgiyle rahatlamaya çalışmıştım. İçeri adımımı atıp, Elay'ın telsizinden gelen son sinyalin incelendiği ekrana doğru ilerledim. Yasin komutanımda yanımda dikildi. Herkes işinin başındaydı ama benim sahaya inmem gerekiyordu.

"Komutanım -" dememe kalmadı.

"Hazırlan Yavuz, git ve timin başına geç. Kız çocuğunu buraya sağ getireceksiniz." Derken sesinin sonlara doğru kısılması içimdeki bir şeyler yerle bir etmişti.

Hızla odadan çıkıp, hazırlanmaya başladım. Kamuflajımı giyerken içimden sayısız yeminler ediyordum. Allah'a yalvarıyordum, benim canımı alıp ona vermesini diliyordum.

 

---

 

Araziye girdiğimde timin yerini bulmak zor olmamıştı. Olaydan sonra yukardan gelen seslerle üst kata çıkan Gökhan ve Oktay sıcak bir çatışmayla burun buruna gelmişlerdi. Doğukan'ın da dışarıdan müdahaleleriyle çok uzun sürmeden üst kata çıkmayı başarmışlardı ama Elay orda yoktu.

Evin balkonundan aşağı inen tahta bir merdivenle kaçmışlardı. Hüseyin bunu fark edip peşlerini düşmüştü, ufak bir çatışmaya girmiş sağ omzundan bir merminin sıyırıp geçmesiyle ucuz kurtulmuştu ama o da geç kalmıştı. Hüseyin'in anlattıklarına göre Elay baygındı.

"Nasıl olur ya nasıl! Soruyorum size nasıl izin verirsiniz gitmelerine?" derken elimi bulunduğumuz evin duvarına geçirmiştim. Hepsi karşımda başlarını yere eğmiş öylece dikiliyordu.

"Andım olsun onun kılına zarar gelsin önce sizin sonra kendi kafama sıkarım, duydunuz mu?" dedim. Az önce duvara geçirdiğim yumruğum ellerimi kana bulamıştı. Parmak boğumlarımdan akan kanın ıslaklığını hissediyordum.

"Hakkınız komutanım," dedi Doğu. Gözlerinde yanan ateşle tekrar konuşmaya başladı.

"Ama biz varken kimse ona zarar veremez, gideceğiz ve onu o bok çukurundan çıkaracağız. Bu da benim size sözüm olsun." derken içindeki umut bana da geçmişti.

Gökhan hemen söze atladı, "Evet komutanım ya, kim bizim çiçeğimize dokunabilir. Bulacağız kardeşimi."

Oktay da hemen, "bulup ve o itlerin nefeslerini tek tek keseceğiz" dedi.

Hüseyin çok pişman görünüyordu, pişman ve mahçup. Kendini suçluyordu büyük ihtimalle. Kendine çok yüklendiğinin farkındaydım ama yapacak bir şey yoktu.

Bana neler yaptıklarını hala unutamamıştım. Gece rüyalarımda bile beni terk etmiyorlardı. Ona da yaparlarsa nasıl kaldırırdı bunu benim mimoza çiçeğim? Nasıl toparlardım onu, napardım ona bir şey olursa? Yerimde duramıyordum, hızlıca az ilerdeki masada bulunan laptop'a doğru ilerleyip sandalyeye oturdum. Diğerleri de kendi yerlerine geçip işe koyuldular.

Telefonuma gelen sms'i bilgisayara okutup MİT'in özel sayfasına girdim. Buraya herkes erişemezdi, seçili kişilerin girebildiği bir yazılıma sahipti. Hızlıca Elay'ın sayfasını açıp sinyal çipinin olup olmadığına baktım.

Olumsuz.

Yoktu.

Allah kahretsin ki yoktu.

Sinyal çipi bazı özel askerlerde bulunuyordu. Elay da bunlardan biriydi. Çip bende yoktu ama Elay da olması gerekiyordu, olması zorunluydu. Kim teröristler arasında bu kadar popüler bir askere bunu yapmazdı ki? Sağ ayağının topuğuna, derinin hemen altına yerleştirilen küçük bir çip her an her saniye nerde olduğunu mit'e iletiyordu.

Elay özel kuvvetlerden önce mitteydi hala ortak görevleri oluyordu ama bu çipi çıkartacağı anlamına gelmiyordu.

"Allah kahretsin!" diyip masadan hızla kalktım. Diğerleri sesimle önündeki bilgisayarlardan başını kaldırınca gözgöze geldim hepsiyle. Burayı ufak bir karargaha çevirmiştik.

Onları umursamadan telefonumu cebimden çıkarıp hızlıca Onur'un numarasını rehberimde bulup aradım.

"Alo, efendim kardeşim?" dedi 2. çalıştan sonra.

"Beliz Elay Korkmaz, 2 yıl kadar önce mitte görevliydi, sinyal çipi çıkarılmış gözüküyor acilen konumunu bul bana, Onur. Yalvarıyorum sana kardeşim." derken gözlerimden yaşlar boşanmak üzereydi. Ben bu kadar güçsüz bir adam değildim ama konu o'yken gücüm de o'ydu. O yoktu ve ben kendimi koca bir hiç gibi hissediyordum şu an.

"Tamam, tamam hemen buluyorum kardeşim." dese de bulması çok uzun sürecekti biliyordum. Tabur seferber olmuştu herkes onu arıyordu. Şimdiye kadar yerini tespit etmiş olmamız gerekiyordu. Gelen acıyla inleme sesiyle hızla arkama döndüm.

Hüseyin laptoptan bir şey göstermeye çalışıyordu ama kolunu çok zorlamıştı belli ki. Şu an dişlerini sıkmaktan çenesinin katılığını görebiliyordum.

"Komutanım, bir sinyal alıyoruz galiba." Dedi ama acı çekiyordu. Öne atılıp elinden bilgisayarı alıp kenara bıraktım. Kolunu kendime çekip yarasını kontrol ettim. Oktay dikmişti ama zorlamasıyla dikişleri açılmıştı.

"Dikişlerini patlatmışsın oğlum, öyle ani hareket yapılır mı?" derken sargısını de özenle açıyordum. Kolunu çekip laptop'ı tekrar eline aldı.

"Komutanım sinyal aldık diyorum size, siz bana dikişlerini patlatmışsın diyorsunuz." dediğinde kendime geldim. Şu an büyük ihtimalle bir şok geçiriyordum.

"Oktay, dikişlerine bak Hüseyin'in. Gökhan sana da bir yazılım göndereceğim büyük ihtimalle ya bizi ya da taburu arayıp tehdit edecekler. Bizi aradıklarında Doğu'yla sinyalden konumu bulmana yardımcı olacak bir yazılım bu ama hızlı olmanız lazım." derken Hüseyin'in laptopından alınan son sinyalin yerini tespit ediyordum.

Büyük ihtimalle telsizi kırıp atmışlardı bu nedenle aldığımız sinyal Elay'ın bulunduğu yer değildi. Yine de bu ihtimali umursamamazlık yapamazdım.

Tahminlerim doğruydu. Operasyon bölgesinin hemen yanındaki tarladan alınmıştı sinyal. Tarlanın ortasından geçen yolun bu köpeklerinin hangi sığınaklarına gittiğini tespit etmek günler bile alabilirdi ama boş duramazdım. Bu da burda bilgisayar başında yapmalık bir şey değildi. Hazırlanmak için kanepenin üstüne fırlattığım sırt çantama doğru yönelirken telefonum çalmaya başladı.

​​​​​​'Bilinmeyen numara arıyor...'

Bütün timle tek tek göz göze geldim. Şu an duyacağımız şey hepimizin tüylerini ürpertiyordu. Elay ne haldeydi? Onu bulabilecek miydim? Kafayı yemek üzereydim ama onun için son ana kadar kendime hakim olmalıydım.

 

SON.

 

SELAMLAR

​​​​​NASILSINIZ

YENİ BÖLÜM ÇOK UĞRAŞTIRDI BENİ KAFAM DURDU SANKİ OF İÇİME DE ÇOK SİNMEDİ AMA SİZİNLE PAYLAŞIYORUM.

İyi geceler güzel kızlarım 💗

Sizi seviyorum, bu samimiyetsiz bir şey gibi gelebilir ama bütün kızlara karşılıksız sevgi besleyen biriyim ben sanırım 🥹

Hayat karşınıza hep güzellikler çıkartsın, ömür boyu gülün, yaşlarınız hep mutluluktan olsun.

 

​​​​​​İyi ki varsınızzz

Hiiiiiiççç

Öylesine diyeyim dedim 🎀😝​​

Bölüm : 16.02.2025 23:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...