1. Bölüm

1. Bölüm

Sedef Özçelik
sedefozclkk

Bölüm şarkısı/Adamlar-Sarılırım Birine

 

 

 

 

 

 

 

 

Herkes başlama tarihini yazsın. Ben bıraktım.

29.06.2023

 

 

 

 

 

1.BÖLÜM

 

 

 

TAKİP

 

|•|

 

Temmuz, 2021

 

Tiktak..

 

Tiktak..

 

Tiktak..

 

 

Odamda yankı bulan saatin sesi ve nefes alışverişlerim benimleydi. İçimde adını koyamadığım huzursuzluk, hayatımla ilgili anlam veremediğim çıkmaz sokaklar vardı. Kendimi yolunu kaybetmiş bir ceylan yavrusu gibi hissediyordum. Yalnızlığın nehrindeydim..

Üşüyordum ama her bir uzuvum alev de alıyordu. Eksik hissediyordum ama bir yandan da dolmuştum. Bilmek istediğim çok şey varken, bilmek istemediğim de çok şey vardı. Kendiyle bile çelişen kız..

 

Evet o benim.

 

Defne..

 

Yine çok uyuyamadığım gecenin ardından sabah olmuştu. Hapishanede gibi hissettiren bu odada yalnızdım. Bazen dar gelse de bazen de huzurlu hissettiriyordu. Ne hissedeceğimi bende bilmiyordum ama hep içimde ki siyah ve beyazla çatışıyordum.

 

Uzun saçlarımı tararken kollarıma kaydı gözlerim. Yanık izim geçmişimden gelen tek mirastı. Geçmişini bilmeden yaşayan kaç kişi vardı ki bu Dünya'da?

 

Babaannemin ısrarlı çağırışlarıyla son buldu gizemli bakışlarım. "Defneee hazırlanmadın mı daha? Kahvaltı yapmadan okula gitmeyi düşünme bile."

 

Evet bu benim babaannemin sesiydi. Yıllardır onunla yaşıyorum. Büyükbabamda bizimle. Büyükbabam babaannemin aksine daha sakin. Onun mutlu olduğu anılar çok az. Babaannem, annem ve babamdan sonra toparlanmadığını söylese de gözlerinde hep başka şeyler hissetmiştim ama sorgulamamıştım. Belkide o böyleydi ama onu böyleyken bile çok seviyordum. Evimizi hapishaneye çevirse bile..

 

Yataktan inerken sendelesemde düşmedim ve seslendim.

 

"Hazırım babaanne."

 

Her gün uyanıp acımayan yanığıma saatlerce krem sürmeyi alışkanlık haline getirmiştim. İzi geçmiyordu. Aslında bakarsanız bende geçmesini istemiyordum. Bana bir sır vermesini diliyordum. Perdemden gelen gün ışığıda dahil oluyordu bize. Penceremden dışarı baktığımda hapis gibi hissetmemem adına büyükbabam odanın duvarlarını da cam haline getirmişti. Odamın heryeri cam olmasına rağmen nefes almakta zorlanıyordum. Cam pencereler sayesinde gün ışığının her anını tenimde hissediyordum ve Saatlerce bakışıyorduk.

 

Hazırlanıp yemeğimi yedikten sonra koşuşturmam başlamıştı. Büyükbabamın ısrarlı davetine rağmen reddedip otobüsle gitmeyi istemiştim. Kendimle olmayı seviyordum. Bugün sunumum vardı ve özellikle Beyaz t-şhirt ve beyaz bol pantolonumu giymeye karar vermiştim.

 

Mahallede her zaman ki gibi telaş vardı. Herkes bir yere yetişmeye çalışıyor gibiydi. Bu heyecanı seviyordum.

 

Ellerimi saçlarıma attım ve serinlemek ister gibi elimde ki resim çantasına inat savurdum Saçlarımı. Antep'in sıcağına inat açık bırakmıştım. Zaten gün içerisinde dağılacaktım.

Otobüse binip okul için yol aldım. Bu benim günlük rutinimdi. Hayatım bugünlerde çok ama çok sıkıcıydı..

 

Kampüsün içinde kulağımda en sevdiğim şarkıyla yürüyordum.

 

 

Şarkılarla bütünleşip geçmişimle ilgili hikaye yazmaya bayılıyordum. Her gün yeni biri oluyordum ve yeni geçmişler üretiyordum. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama bilinmemezlik beni bu yola sürüklemişti.

 

O kadar dalmış olmalıyım ki karşımdan gelen iri ve yapılı adamı görmemiştim. Ona çarptığım an sinirli gözlerini üzerime dikti. "Özür dilerim sizi görmedim." Dedikten sonra eğilmiştim. Yerden eşyalarımı toplamaya çalışıyordum ama karşımda ki içki kokan iri yarı adamın abartacağını ve üstüme yürüyeceğini düşünmemiştim. Yavaş adımlarla bana yürürken cebinden bir şey çıkardığını fark etmiştim. Korkum yüzüme yansırken geriye sendeledim. "Sen gözünün önüne bakmıyor musun?" Dedi ama yaklaşıyordu. Sessiz kalıp, korkmamaya çalıştım ve duygusuz yüz ifademin beni yine kurtarmasını diledim. "Ne diyorsun sen? Görmedik işte. Neyi abartıyorsun bu kadar?"

 

Onun ise geri çekilmeye niyeti yoktu. Sarhoştu veya madde kullanmıştı bilmiyorum ama gözlerinden kırmızılık fışkırıyordu.

 

"Göreceksin o zaman."

 

O kadar çok sinirlenmiştim ki, karşımdakinin erkek olduğunu umursamayacak kadar ileri adım atmıştım. Ne diyeceğimi bilemesem de çenem hep dikti. Korktuğumda sinecek bir kız hiçbir zaman olmamıştım.

Ben sinirle kükremeye devam ederken oğlan bir anda üstüme yürüyüp bıçağını çıkarınca şok olmuştum. Ne yapacağımı bilememiştim. Bu hamleyi yapmasını beklemediğim için sendelemiştim.

 

"Ne.. Ne yapıyorsun sen? Sakin ol,bırak onu."

 

Pis gülümsemesi yüzüne yayılmıştı. Yutkunup etrafa baktığımda şok olmuştum. Herkes başımıza toplanmıştı. Yardım etmelerini beklerken İzlemelerine şahit oluyordum.

 

Tam üstüme yürürken geri geri gitmeye başlamıştım. Duvarla aramda mesafe kalmayıncaya denk gerilemiştim. Karşımda ki bıçağı boynuma kadar getirmişti. Gözlerimi kapattım. Birazdan akmasını beklediğim kanı hissettim. Vücudumda dolanan her hücremi hissediyordum. Çok korkuyordum ama yinede dik tutmaya çalıştığım çenemi indirmiyordum. Elim ayağım titremeye başlamıştı ve karşımda, pis gülüşüyle bana bakan genci itmeye çalıştım ama nafileydi.

 

Nasıl oldu anlamadım ama birinin yaklaştığını hissettim ve daha sonra karanlık bir silüet gördüm. Bu sıcak yaz mevsiminde kapüşonluyu kafasına kadar çekmiş birinin yumruğuyla bıçak yere kadar sürüklenmişti. Oğlanı yumruklayıp bayıltana kadar dövmüştü. Her şey saniyeler içinde olmuştu ve ben nefes nefese kalmıştım.

 

Ayaklarım adım atmasa da zorladım. Beni kurtaranın kim olduğunu görmek istedim. Yerde yatan ve az önce bıçağı boynuma takacak adama baktım. Acıdan yerde kıvranıyordu. Onu umursamadan beni kurtarana eğildim. Kim olduğunu bilmeden ona yaklaştım.

 

Yüzünü göremiyordum. Elimi omzuna attığımda ise Bir anda kalkıp kaçmaya başladı. Bende arkasından gidip teşekkür etmek istiyordum.

 

Koştum..

 

Koştum. Ayaklarım beni taşımayana denk koştum. Dakikalarca koştum ama yakalayamadım. Ara sokağa bir yere girdiğinde ise vazgeçmiştim. Çok hızlıydı. Arkasından seslendim ama duymadı. Durduğumda ise kokusunu hissettim. Kokusu çok keskindi. Baharatlı ve sandal kokusu sadece ona aitmiş gibiydi.

 

 

Nefesimi düzene soktuktan sonra adımlarımı kendi fakülteme yönelttim. Kafam karışmıştı. Neden beni kurtardıktan sonra bir anda yok olmak istemişti ki? Tek istediğim teşekkür etmekti.

 

 

Şokumu atlattıktan sonra sınıfa ulaşmayı başarmıştım. Amfi şeklinde yuvarlak görünen sınıfın ortalarında oturup şakalaşan gruba yaklaştım. Onlar bizimkilerdi.

 

Güleryüzlü, komik ve sıra arkadaşım olan Beril en yakınımdı. Her şeyi onunla paylaşırdım. Esmer saçlarıyla, koyu kahverengi gözleriyle ve benden hafif uzunluğuyla sevimli ve alımlı bir kızdı. Mahallemize çok yakın oturuyordu ve büyükbabam sadece ama sadece onunla arkadaş olmama izin vermişti. Nedense Beril'de büyükbabamın saçma kurallarına karşı çıkmamıştı. O yüzden bir anda çekip giden arkadaşlarımdan farklı olmuştu. Her zaman benimleydi.

 

 

"Ooo sınıfın en güzel kızı gelmiş." Diyen ise Atlas'tı. Hepsine selam verdikten sonra Beril'e döndüm. Atlas ise hala bana bakıyordu. Uzun boylu, sarışın saçları ve açık kahverengi gözleriyle grubumuzun yakışıklı üyesiydi. Bana karşı bir şeyler hissettiğini biliyordum ama nedense karşılık vermek istememiştim. Basketbol oynuyordu ve peşinde bir kız ordusu geziyordu ama o hep benimle ilgilenmişti. Nedense Atlas'ı düşünecek vakit bulamamıştım. Belkide onu o kadar önemsemiyordum.

 

Ahmet ve Tuğba ise diğer arkadaşlarımızdı. Onlarla o kadar yakın değildim ama Tuğba, Beril'le. Ahmet'de, Atlas'la yakındı.

 

Beril'in yanına oturduğumda ise hocanın gelmesini bekledim. Ellerim titriyordu ve normal olmadığımı Beril anlamıştı. Belli etmek istemesem de az önce yaşadığım olay beni sarsmıştı. Kendime gelememiştim.

 

"Defne iyi misin? Betin benzin sararmış." Diyen ise Beril'di. O benim tek sırdaşımdı.

 

" İyiyim." Dedim sessizce ama Beril ikna olmamıştı.

 

" Doğru söyle Defne.. Resim Defterinde yok elinde."

 

Etrafıma baktığımda ise yaşanan arbedede düşürdüğümü hatırladım. "Kahretsin bıçağı görünce fırlatmış olmalıyım."

 

Bıçak lafını duyunca Atlas'ın kafasını bana çevirdiğini gördüm. " Ne bıçağı kızım? Ne oldu?"

 

" Sorun yok.." Ahmet ve Tuğba'da yaklaşmıştı. Merak etmişlerdi. " Sadece madde kullanan birine çarptım ve beni yanlış anladı. Bıçağını çıkarmasa bu kadar etkilenmezdim ama bıçağı görünce korktum."

 

"Ne? Ne diyorsun kızım sen? Niye bizi aramıyorsun?" Diye azarlayan ise Beril'di.

 

"Gerek kalmadı çünkü gizemli bir kahraman tarafından kurtarıldım." Bunu söylerken istemsizce gülümsemiştim.

 

"Kimmiş o?" Diyen ise Atlas'tan başkası olamazdı

 

"Bende tanımıyorum." Dedim sessizce.

 

Ondan bahsettiğim an kokusunu hissetmiştim. Unutmam mümkün değildi. Neden kaçtığına anlam verememiştim ama hayalperest bir kızın gizli kahramanı olmak güzeldi..

 

Herkes geçmiş olsun dediğinde ise Atlas'ın yüzü asılmıştı. Benimle ilgilendiğini hissediyordum ama yakın arkadaştan öte olamıyordum. Onun sert bakışlarını umursamayarak derse döndüm. Ders boyunca Gizli kahramanı düşünmemeye çalıştım ve kendimi derse odakladım.

 

Çıkışta kafeye giden arkadaşlarım beni de çağırmışlardı. Gelmem için çok ısrar ettikleri için kırmak istemeyip gitmek zorunda kalmıştım.

Beril, Atlas, Ahmet, Tuğba ve ben kalabalık halde kampüs içindeki cafeye gelmiştik.

Cafe Zeugma mozaiği ile döşenmişti. Dekorasyonu arkeolojik kazıda gibi hissettiriyordu. Çok güzel görünüyordu. Saatlerce eğlendik. Beril, annesinin sürekli onu darlamasından, Atlas'ın spora gittiği her günün sonunda hamburger yemesinden, Ahmet'in hocalarının ona takık olmasından bahsedip durduk.

 

Uzun süre gülüp eğlendikten sonra ellerimi saçlarıma attığımda, Uzun kumral saçlarımın beni çok yorduğunu fark etmiştim. Kalemimi çıkarıp bağlayacakken kalem elimden fırladı.

Tam yere eğilmiştim ki Atlas'ın kalemimi almasıyla ellerimiz birleşmişti. Ellerimi ilk çeken ben olsam da Atlas yüzüme bakmayı devam ettirmişti.

 

Aslında hoş çocuktu ama neden şans vermediğimi çok iyi biliyordum. Hayatıma hangi erkeği alsam sebepsizce uzaklaşmıştı benden. Sebebini hala anlayamamıştım ve Atlas'tan da aynı darbeyi almaktan korkuyordum.

 

Atlas sıcacık gülümseye başladığında ise Kızardığıma yemin edebilirim ama kanıtlayamazdım. Hızlıca kalemi elinden alıp saçlarımı kaleme doladım.

 

"Çok yakıştı." diyen Atlas'a baktım. Tepkisiz kalmıştım. Teşekkür eder gibi gülümseyip Beril'e döndüm. Mezuniyet partisine az kaldığından ve ne giymesi gerektiğinden bahsedip duruyordu. Gideceğim şüpheliydi. Öyle ortamları çok sevmiyordum. Sadece mezun olup yüksek lisans yapmak istiyordum.

 

"Mezuniyet partisine hazır mısın Defne?"

 

Ona ve arkadaşlarımıza hissettiklerimi direkt söylemiştim "Ben partiye gelmeyi düşünmüyorum Beril."

 

"Ne demek düşünmüyorum kızım. Yıllardır bu anı bekliyorum. Gelmezsen gerçekten küserim. Hem şövalyen bile hazır."

 

Kimden bahsettiğini bilsem de bilmiyormuş gibi davranmıştım. Beril ise gözüyle Atlas'ı işaret ediyordu. Ona susması için işaret yapmam yeterli olmuştu.

 

Konuyu değiştirmek adına Ahmet'e soru yöneltmiştim. "Ahmet sen kimle katılıyorsun partiye?"

 

"Beril'in benden kurtuluşu yok Defneciğim."

 

Yıllardır Beril'in peşinden koşan Ahmet'in sabrından istiyordum. Beril'in, Ahmet'i tatlı tatlı kabullenmesinden neden hala sevgili olmadıklarını anlayamıyordum.

 

Uzun bir süre mezuniyet parti konusu devam ettikten sonra hesabı ödeyip kalkmıştık. Cafenin önündeyken Atlas'ın konuşmasıyla ona dönmüştüm. "Defne otobüse kadar birlikte yürüyelim mi?"

 

Atlas'ı arkadaş olarak gördüğümden ona her an Umut vermekten kaçınıyordum. Ne desem yanlış anlayacak gibiydi. Konuşmak iyi gelecek gibi olsa da ümit vermek istemiyordum.

"Kusura bakmazsan biraz yalnız kalmak istiyorum Atlas."

 

Kafasını bozulmuş gibi sallayan Atlas'a veda ettikten sonra yavaş yavaş kararan Antep sokaklarından yürümeye başladım. Antep'in hissiyatı kesinlikle çok başkaydı. Kesme taştan yapılmış dip dibe evleri otobüse her bindiğimde hayran kalarak izliyordum. Resmetmeye bile doyamadığım bu şehrin sokaklarında özgür özgür dolaşamamıştım çünkü gideceğim yerler kısıtlıydı. Büyükbabam otobüs şoförlerime kadar tanıyordu ve hangi seferle gideceğimi bile biliyordu. Üstüme çok titriyordu ve sebebini asla anlamıyordum.

 

Yaşadığım şehri sevsemde artık başka şehirler de görmek istiyordum. Ne zaman Büyükbabama bu isteğimden bahsetsem beni bağ evine götürüyordu. Belli bir yaştan sonra oraya da gitmemiştik. O bağ bizim şehir dışı olarak hayal ettiğimi bir yerdi. Antep'in dışında kalıyordu ve gidebileceğimiz en uç nokta orasıydı.

 

Düşünceleri bir kenara bırakıp otobüsten indikten sonra yürümeye devam etmiştim. Kafamdaki kalemin yavaş yavaş kayıp düştüğünü hissedip hızla arkama döndüm.

 

Arkamı döndüğümde kapüşonlu çocuğu görür gibi oldum. Yanlış gördüğümü düşünmek istesem de gerçek oradaydı, karşımda. Hızla yürümeye başladım. Bu sefer onu yakalayacaktım. Onu görünce heyecanlanan kalbimi tuttum. Nefes almamı engellesene umursamadım. Ona yetişmek ve kim olduğunu görmek istiyordum. Ben gittikçe o da gidiyor. Adımlarımız hızlanıyordu.

 

"Dur bekle. Sadece konuşmak istiyorum."

 

"Durur musun lütfen?"

 

"Beni takip mi ediyorsun?"

 

" Bekle.."

 

" Sadece konuşmak istiyorum. Durur musun?"

 

 

Tüm yalvarışlarım sessiz kalmıştı. Köşeyi dönüp onu kaybetmiştim. Kimdi bu? Beni neden takip ediyordu? Sahi.. bu kadarı da tesadüf olabilir miydi yoksa bu benim hayalperestliğimden mi kaynaklanıyordu?

 

Sebebini bilmiyordum. İçimde bir yerlerde anlam veremediğim titremeler oluşmuştu. Elimi kalbime götürdüm. Yavaşlatmak istercesine dokundum ama yapamadım.

Bu benim uzun hikayemin sadece bir giriş cümlesiydi.

 

Sakince yoluma devam ettim ve geç kalmamak adına eve yürüdüm.

 

 

(1 Hafta sonra)

 

 

Gün aymıştı..

 

 

 

 

Güneşin yansımasıyla yorganımı açtığımda zorlanmıştım. Gece geç saatlere kadar resim çizip, Beril'le görüntü konuşma yapmıştık.

 

Uykusuzluğumun nedeni kesinlikle bu değildi.

 

Kabuslar..

 

Uykumu bölen kabuslardı. Uyanınca hatırlamadığım ama beni yerle bir eden kabuslarım uzun zamandır benimleydi.

 

Yatağımda doğruldum. Gözlerimi çok zor açabiliyordum. Ellerimle saçlarımı düzene sokarken kolumda durdum. Kalp şeklinde ki minik yanığım bana bakıyordu. Güneş, yanık izime yansıyordu. Dokundum.. Hissetmek adına tekrar dokundum.

 

Acıyı hissetmeye çalıştım.

Benden gizledikleri hikayemi çözmeye çalıştım..

 

Olmadı.. Yine gün devam ediyordu.

 

 

7 yaşımdan bu yana babaannem ve büyükbabamla yaşıyordum. 7 yaşımdan öncesiyle alakalı zihnim hiçbir görüntü taşımıyordu. Babamın kokusunu ve annemin kucağında hissettiğim bir anı gibi düşünsemde babaannem bunun imkansız olduğunu söylüyordu. Onlar öldüğünde ben çok küçükmüşüm.

 

 

 

Ağlayınca koşup gidecek bir mezar bile kalmamıştı bana.. Yalnızdım ama bu yalnızlığım içinde beni saklamıyordu.. Aklım almıyordu. Defalarca babaanneme sormuştum. Defalarca aynı yanıtı almıştım.

"Babaanne vesikalık fotoğraf dahi yok mu?"

Her zaman aynı cevapla karşılaşıyordum. "Yok kızım. Evimiz yanınca hepsi kül oldu."

 

Bu cümleyi 7 yaşından bu yana duyuyordum. Onların yüzünü bile görmeden çok özlüyordum. Kime benzediğimi çok merak ediyordum. Saçlarım Anneme mi benziyordu acaba? Peki gözlerim? Belki oda babama benziyordur. Babaaannem babama benzediğimi söyleyip durur her zaman. Asiliğim anneme çekmiş. El mecbur. İnanıyoruz işte.

 

Uyanıp günlük rutinlerimi yerine getirmiştim. Yüzümü yıkama jeli ile yıkayıp duruladım. Nemlendirici ve güneş kremi sürüp, Üstümü giyindim. Beyaz şort giyip üstüme mavi bir gömlek giydim. Belime ise kahverengi kemerimi taktım.

Saçlarımın ucuna maşa yapıp. Günlük sade bir makyaj yaptım. Bugün okula gitmeyecektim. Atlas'ın gece mesaj atması üzerine plan yapıp bowling oynamaya karar vermiştik. İlk başta kabul etmesem de Beril'in uzun ısrarları sonucunda kabul etmiştim. Atlas çok mutlu olduğunu söylemişti ama benim için aynı şeyler geçerli değildi. Makyajımı hafif tutmuştum çünkü beni heyecanlandıran bir randevu kesinlikle olmayacaktı. Abartmaya gerek yoktu.

 

3 katlı evimizin en alt katında büyükbabam garajındaydı. Genellikle hep orada vakit geçirirdi. Bir şeyler üretmeyi ve tamir etmeyi çok seviyordu. Giderken gülümsedim ve el salladım. Evimin çaprazında sayılacak Kütüphaneye doğru yürümüştüm. Atlas'ı beklediğimi söylemek için telefonumu elime aldım.

 

***Ben geldim Atlas. Seni bekliyorum. (12:31)

 

Telefon elindeymiş gibi anında cevap vermişti.

 

** Geliyorum güzelim. (12:31)

 

 

Telefona bakıp gözlerimi kırptım. Güzelim demesi hoşuma gitmiyordu. Beni huzursuz etmekten başka bir işe yaramıyordu. Yine de içimden geldiği gibi davranmak istiyordum. Beril'in dediklerini unutmamalıydım. Yüzü asık davranmamalıydım çünkü genelde erkekler yüzü asık kadınları sevmezmiş ve ben çok duygusuz gözüküyormuşum. Sonra ise cilveli davranmam gerekiyormuş ve bu yanımda ki erkeğin benimle tekrar buluşmasını sağlayacakmış. Bunların hepsinin palavra olduğunu biliyordum ama yine de eski erkek arkadaşlarımın kaderine dönüşmemesi için bu sefer Beril'i dinleyecektim. Belki de haklıydı.. Belki de ben çok geride duruyordum.

 

2 dakika sonra Atlas yanıma gelmişti ve dikkatlice beni arabasına bindirmişti. Yol boyunca güzel olduğumdan bahsedip durmuştu ve bende yapay bir gülümsemeyle onu geri çevirmemiştim. Bu işlerden kesinlikle anlamıyordum ve kendimi başka biri gibi hissediyordum.

 

Atlas arabayı park ettiğinde Avm'ye geldiğimizi görmüştüm. Birlikte sohbet ederken diğer arkadaşlarımızdan bahsedip gülümsüyorduk. Bowling salonuna geldiğimizde ise tek kaşlarımı kaldırıp Atlas'a gücümü ifade eden kollarımı göstermiştim. Onunda aynısını yaptığında kollarından fışkıran kasları gördüğümde ise kaşlarımı çatttım. Kesinlikle benden bir adım öndeydi.. Yine de pes etmeyecektim. Bu Defne Yılmaz'a yakışmayan bir hareketti.. Büyükbabam burda olsaydı kesinlikle böyle söylerdi.

 

Bowling toplarını elime aldığımda Atlas'da arkamdaydı. "Elini alt tarafa getirirsen ve topu havaya atmazsan beni bir ihtimal yenebilirsin."

 

Gülümsedim ve ondan uzaklaşmak adına bir adım öne gittim. " Ne o? Yeneceğimi düşündüğün için beni kendi yenilgi taktiklerinle mi oyalıyorsun? Kafamı karıştırma Atlas Ünal."

 

Atlas arkamdaki koltuklara oturduğunda gülümsedi. Topu atmadan önce ona baktım. " Hiç fena fikir değilmiş."

 

Skor bendeydi. Atlas sinir olmuş gibi duruyordu. Her topu atışımda Atlas sıkıntıyla ofluyordu ve saçlarını yoluyordu. " Kızım sen geceleri resim çizmek yerine bowling oynamıyorsun değil mi?

 

"Ne alakası var? Kendini böyle avutamazsın. Çok büyük konuştun."

 

Atlas topu alıp bir adım öne çıktı ve bana baktı. "Ben son hünerimi göstermeden yenilmiş sayılmam ama değil mi?"

 

Ellerimle saçlarımı arkaya yittim ve atacağı atışı izledim. " Sen bu yenilgiyi hakettin Atlas."

 

Atlas topu atıp tüm lobutları devirdiğinde resmen gözlerim yerinden çıkacak gibi olmuştu. İlk atışta strike atmıştı ve benim önüme geçmesi an meselesiydi.

 

İyi atışının haklı gururunu yaşayarak vücudunu dikleştirdi ve göz kırptı.

 

"Ben sana yenilmem Defne. "

 

Uzun bir süre ona bakakaldım. Beyaz gömlek ve kot pantolon giymişti. Saçlarını her zaman ki gibi dağınık bırakmıştı. Gerçekten yakışıklı duruyordu. Birden gözleri uzağa bakıp kaşlarını çatmıştı. Nedenini anlamak için bende kaşlarımı çatmıştım.

 

Huzursuz olduğunu hissetmiştim. Neden olduğunu bilmesemde beni koltuğunun altına almaya çalıştığında onu itmiştim.

" Ne oldu Atlas?"

Sinirlenmişti. Onun gereksiz samimiyetinden hoşlanmıyordum. "Defne sen sağ tarafıma geç."

 

"Nedenini söylemeden yapmam Atlas. Gereksiz samimiyetten hoşlanmıyorum. Sen de biliyorsun. Ne oldu?"

 

Omzumun arkasına baktığında gözlerini sertleştirdiğini gördüm. Bende Arkamı dönüp baktığımda 2 erkek çocuktan esmer olanı gülümseyip göz kırpmıştı. Atlas'ın neden sinirlendiğini anlamıştım ve istemsizce sağ tarafına geçmiştim.

 

Atlas'ın da benimde tüm heyecanımız kaçmıştı. Burada daha fazla durmak istemiyordum. Oyun da umrumda değildi. Tüm isteğim uçup gitmişti ve daha fazla bu sıkıntıyla baş başa kalmak istemiyorum.

 

"İstiyorsan gidelim mi?"

 

" Çok iyi olur."

 

" Beni evi bırakmana gerek yok. Kendim gidebilirim." Dedim sessizce.

 

Bir kaç adım yaklaştı ve sessizce kulağıma fısıldadı. "Seni götürmek istediğim bir yer var. Bugünü böyle bitirmeyelim. Çok fazla gerildik."

 

Kabul etmek istemesemde, hayır demekte istememiştim çünkü gerçekten o da sıkıntılı duruyordu ve ona birazcık da olsa arkadaşımmış gibi davranmak istiyordum.

 

Kafamı onaylarcasına salladıktan sonra Atlas'ın arabasına bindik. 20 dakika kadar uzun yoldan sonra dağ evi tarzı bir yere gelmiştik. İkimizde arabadan indiğimizde sessizdik. Uzun ince ve tuğla yolu yürüdükten sonra bungalov tarzında inşa edilen bir evi görmüştüm. Rengi kahverengimsiydi ve inanılmaz şirin gözüküyordu.

 

Atlas'ın durumunun iyi olduğunu biliyordum. Büyükbabam babasını araştırmıştı ve bir sürü ev sahibi olduklarını duymuştum. Galiba emlak şirketleri vardı.

 

Atlas kendine güvenen bir çocuktu çünkü güçlü bir aileden geliyordu. Hafif şımarıklıkları olsa da iyi bir çocuktu. Bu zamana kadar kötü bir huyuna rastlamamıştım.

 

Evin içine girdiğimizde kendimi bu düşüncelerden arındırdım ve birazcıkta olsa tedirginliğimin uçmasını diledim..

"İşte bizim yeni projelerimiz.. Çiziminin yarısını ben yaptım sayılır. Beğendin mi?"

 

" Atlas burası gerçekten çok güzel. Dışarıdan küçük gibi görünsede içerisi yüksek tavan sayesinde kocaman gözüküyor."

 

" Vaay.. Mimarlık derslerini bu kadar iyi dinlediğini bilmiyordum."

 

" Eehhh. Bende bir şeyler biliyorum. Sonuçta aynı bölümde okuyoruz."

 

 

Gerçekten çok güzeldi. Arka bahçesinde bir havuz vardı. Evin içine girdiğimde, renklerinin ahşap rengi olduğunu gördüm. Dışıyla uyum içindelerdi. Balkona çıktım ve manzaraya baktım. Çok güzeldi. Hava Antep'te genellikle sıcaktı ama bugün gerçekten esiyordu. İçim üşümüştü. Arkamdan gelen sesle döndüm. Atlas elinde ceket ve şarap kadehleri ile gelmişti.

 

 

İçkiyi görür görmez yüzümü asmıştım. Bir yandan da bana getirdiği hırkayı giyiyordum. "Atlas biliyorsun beni çok çarpıyor."

"Biliyorum Defne. En son içtiğinde ki olayları hatırlıyorum. Ne kadar çok konuşmuştun öyle? Sana gerçekten inanamamıştım."

 

Gülümsedi ve saçlarıma dokundu. Temasımı kesmek için öne atıldım. " Hatırlatmasan olmaz mı?"

 

" Çok güzeldin ama.."

 

Gözlerime bakıyordu ama ben cevap vermek yerine kafamı çevirmiştim. O ise tekrar konuşmuştu. "Yanında ben varım. Korkma, rahatla biraz."

 

 

Biraz düşündükten sonra içmeye başlamıştık.

Aslında iyi gelmişti. Manzaraya karşı oturuyorduk. Atlas elini belime attığında ona ters ters bakmıştım ama içkinin kanıma girmesinden midir nedir, Hiç bir şey diyememiştim.

Hava zifiri karanlık olmuştu. Ortamın havasının değişmesi umuduyla telefonumdan müzik açtım.

 

 

 

Kalkıp dans etmeye başladım çünkü Atlas'ın belimdeki elinden rahatsız oluyordum. Normal zaman da asla böyle bir şey yapmaya cesaret edemezdim ama kanımda ki alkol oranı beni bu hale getirmişti.

 

Kalktım baktım gecenin üçündeymişim.

Ben nasıl bir adamım hiç sevilmemişim..

 

Bu cümlede bağırarak söylemiştim. Atlas dudaklarını kıvırdı. Ayağa kalktığını gördüm. Belime sarılmıştı. Benimle birlikte ritme uydu. Ve kulaklarıma fısıldadı.

 

"Yıllardır benim kalbim senin için delice atarken mi söyledin bunu? Alınıyorum bak."

 

İlk defa dillendiriyordu. Duymak beni şaşırtmamıştı. Durdum ve öylece baktım. Dudaklarımız yakınlaşmaya başlamıştı. Kendimi durdurmadım. Devam ettim. Durmam gerektiğini biliyordum ama kendimi geri çekemiyordum.

 

Atlas elini belime koymuş ve kendine çekmişti. Öpüşmeye başlamıştık. Öpüşü hızlanmıştı. Hırçın davranıyordu ve Atlas ileri gidiyordu. Adımlarını ilerletti ve beni bir kuş gibi haraket ettirdi. Beni yatağa itmeye çalıştığı an onu ittim. O durmadı. Güçlü kolları arasında minicik kalmıştım. Yapma diyordum ama Beni duymuyordu. Büyülenmiş gibiydi. Ne yapmam gerektiğini bilmeden sadece bağırmakla yetiniyordum. Onu itmeye çalışmam bir şeyi değiştirmiyordu. Elbisemi çıkarmaya çalıştığında ise ağlamaya başlamıştım. Bağırmalarım artmıştı. Atlas beni duymuyordu. Onu ittiğim anda bir ses duydum. Atlas'da duraklamış gibiydi ama üstümden çekilmemişti. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslattığında tuzlu suyun yanağımı yaktığını fark etmiştim. Çıldırmak üzereydim. Gücüm neredeyse tükensede ağırlığını üstümden çekmemişti. Bağırıyordum ama artık nefesim yetmiyordu.

 

 

Kapının kırılma sesini duydum.

 

Sonra ise adım seslerini işittim. Neler olduğunu anlamadan tanıdık kokuyu çektim içime. Ağlamalarım son bulmamıştı ama gizli kahraman beni tekrar bulmuştu.

 

Karanlıkta sadece ela gözünü görebildim ve tanıdık gelen kokusunu...

 

 

 

 

 

Heeeey ilk bölümü umarım seversiniz.

Gerçekten uzun süreli bir hikaye olacak.

Lütfen takip edin ve yorum yapmayı unutmayın💕

 

Öptümmmmmm 🫶

Bölüm : 14.11.2024 10:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...