10. Bölüm

10. Bölüm

Sedef Özçelik
sedefozclkk

 

10.BÖLÜM

DUYGU

 

 

|•|

 

 

 

"Ferman ağanın kızı Dilan.."

 

"Ee ne olmuş ona?"Hakan'da en az benim kadar meraklıydı.

 

"Boran ağamın ona tecavüz ettiğini söylemiş..

Ferman ağa silahıyla köy meydanında dolaşıyordu. Kızımla evlenecek, ya da ölecek diye haber salmış."

 

 

Duyduklarıma inanamıyordum. Boran.. Boran böyle bir şey yapmış olamazdı. Yapmazdı değil mi? Gözlerimden istemsizce yaşlar akıyordu. Boran'ın böyle bir şey yapmayacağını biliyordum ama telefonuna gizli kaydettiğini görünce bir tuhaf olmuştum. Dün Dilan'da saçmalayıp durmuştu. Peki birden gündeme gelen evlilik teklifi? Kesinlikle bunun için erken olduğunun bende farkındaydım ama töreyi böyle yeneceksem de sesimi çıkarmak istememiştim. Nedense Boran'la evlenme fikri de hoşuma gitmişti. Oysa ki şu an erken davrandığımı hissetmiştim. Sahte olsa bile..

 

 

Bu oda, bu ev beni o kadar sıkmıştı ki.. Daha fazla dayanamayacaktım. Buradan çıkmam lazımdı tek başıma oturup, dinlenmem lazımdı. Başıma gelecekleri düşünmeden kendimle kalmam lazımdı.

 

 

Gözyaşlarımı sildim. Ayağa kalktım. Kapının önüne gidip korumalara arka bahçede birilerinin olduğunu söyledim. Onlar da hemen gittiler. Vakit kaybetmeden dışarıya çıktım. Kendimi kaybedene kadar koştum. Ayağım sızlıyordu. Böyle unutamayacağımı biliyordum ama her şey ağır gelmişti. Boran'ı tanımam, onun yıllardır burada olması, vurulmuş olmam, Mardin'e kaçırılmam.. Daha ne gelecekti başıma? Bir de töre çıkmıştı şimdi. Nereden girmiştim bu belaya. Ya da ben bu belanın ortasında doğmuştum.. Saatlerce koştuktan sonra dağın eteğinde olan Salıncağı gördüm. Küçüklüğümden beri çok severdim salıncakları. Gözümü kapatınca babamın salladığını hayal ederdim.. Yavaşça oturdum, elbisemin ucunu düzeltip kendimi sallamaya başladım.. Gün iyice aydınlanmıştı.

 

 

Boran'ın ağzından;

 

Dışarıda işlerimi halledip eve gelmiştim. Defne'nin en çok sevdiği şeyleri almıştım. Onun için bir şey seçerken bile mutlu oluyordum. Kapının kilidini çevirip içeri girdim. Hakan avluda başını ellerinin arasına almış oturuyordu. Usulca yaklaştım.

 

"Hakan bir şey mi oldu kardeşim?"

 

 

Hakan tedirgindi. "Bor..Boran sen mi geldin kardeşim?"

 

"Kim gelecek olum başka? Ne oldu Hakan?"

 

"Boran gel abi ilk önce bir otur sakince konuşalım." Bir şeyler olduğunu hissetmek değil artık emindim.

 

"Hakan.. Söylesene kardeşim."

 

"Az önce bizim aşiretten adamlar geldi. Dilan babasına, Boran bana tecavüz etti demiş.. Ferman Ağa silahla seni arıyormuş. Ya evlenecek ya da ölecek diyormuş."

 

Olanlara inanamayarak gözlerim açıldı.

 

Sinirden tüm vücudum titremişti. "Bu kız hiç akıllanmayacak Hakan ilk okuldan beri aynı. Onu istemiyorum. Anlamıyor mu? Neyse kardeşim hallederiz onu. Ben bir Defne'ye bakayım."

 

Arkamı dönüp yürüdüğüm sıra da Hakan seslendi.

 

"Boran dur. Def..Defne gitmiş kardeşim."

 

İşte şimdi gerçek anlamda sinirlenmiştim. Diğer şeyler benim için çok önemli değildi ama Defne.. Her şeyden daha önemliydi.

 

"Ne? Ne..Nereye gitmiş lan?"

 

"Olanları duydu galiba. Bizim adamları atlatıp gitmiş."

 

"Hakan. Defne'yi sana emanet ettim lan ben."

 

"Biliyorum Boran ama böyle bir şey yapacağı aklımın ucundan geçmezdi.. Ben adamları gönderdim şimdi. Arıyorlar."

 

"Hakan Saffet ağanın adamlarına laf uçmadan Defne'yi biz bulmalıyız! Anlıyor musun Hakan? Biz bulmalıyız! Adamları çağır.

Defne'yi yalnız bırakan adamları çağır!"

 

"Sakin ol Boran.. Defne inat bir kız. Elbet bir yolunu bulacaktı kaçmak için. Karışma adamlara."

 

"Sana adamları çağır dedim Hakan."

 

Hakan'ın eliyle işaret ettiği adamlar yanıma geldi. Gözüm dönmüştü. Defne'yi kaybetmek istemiyordum. Adamların yanına gidip kafamı onların kulağına eğdim.

 

"Ben size, kapıdan ne olursa olsun ayrılmayacaksınız demedim mi?"

 

Kısa olan konuşmaya başladı.

 

"Ağam dedin ama.."

 

"Ne aması lan? Ne aması?"

 

"Ağam, yengem adamlar geldi dedi. Arka bahçedeler dedi. Biz seni korumak için geldiydik. Sana bir şey olmasın diye."

 

"Sizin göreviniz neydi? Beni korumak mı? Defne'yi korumak mı?" Ben kısa olanın üstüne yürürken onlar bir adım geriye gitmişti.

 

Cevap vermediler.. sorumu tekrarladım.

 

"Cevap versenize!"

 

"Yengeyi korumak ağam.."

 

Cevap vermedim.Cevap versem sinirimin hepsini bu adamlardan alacaktım. Onların suçsuz olduğunu biliyordum. Defne istese yapardı. O inatçıydı. Hakan aramıza girip adamları gönderdi.

 

"Boran, belki de Defne biraz kafa dinlemek istiyordur. Sen şu Dilan meselesini hal."

 

"Ne diyorsun sen Hakan? Defne'yi buldukları an ne yaparlar sen biliyor musun? Asıl ilk önce Defne'yi bulmamız lazım. Sen bizim adamlarla Ferman ağaya haber sal. 'Boran kaçmıyormuş buradaymış.Korkacağı hiç bir şey de yapmıyormuş.' Desinler. Bizde seninle Defne'yi bulalım."

 

"Boran." Hakan'ın sesi içine kaçmıştı. Böyle olduğumuz anlarda hep böyle olurdu. Ben sinirlendiğim de o beni alttan alırdı. O sinirlendiğinde ise ben onu alttan alırdım. Defne hayatıma girdi gireli ise Hakan beni alttan almak zorunda kalıyordu.

 

"Efendim Hakan?"

 

"Atlarımız hala duruyor mudur?"

 

"Duruyor, Ahırdalar..Niye ki?"

 

"Olum bu hikayenin zeki olanı sensin. Düşün. Defne arabayla gidemez. Yürüyerek gittiği yerlere de sen arabayla giremezsin. En iyisi bizim atlar.."

 

"Doğru söylüyorsun kardeşim. Biliyorsun, konu Defne olunca benim akıl uçuyor."

 

"Bilmez miyim? Bunu kabullenene kadar mahvetmiştin beni." Hakan'ın ilk zamanlar sürekli söylediği tek şey vardı. 'Dikkat Et Boran.. Bu Defne'ye gönlünü kaptırma. Bir de bununla uğraşmayalım kardeşim.' Demişti ama hiçbir işe yaramamıştı çünkü onu gördüğüm ilk gün aşık olacağımı anlamıştım.

 

"İyi ki varsın Hakan. Benim deliliklerime bir sen katlanabiliyorsun."

 

"Kardeşiz olum biz. Katlanmak nedir?"

 

Ahırdan atları çıkartıp Defne'yi aramaya başladık. Nereye gideceğimizi bile bilmiyordum.Yollar da dolanıp durduk.

 

 

 

Defne'nin ağzından..

 

Açlıktan bayılmak üzereydim. Ağlayacak göz yaşım bile kalmamıştı. Salıncakta oturmuş ne yapacağımı bile bilmiyordum. Mardin'de doğdum ama Mardin'i hiç bilmiyordum ki..

 

 

Buraya nasıl geldiğimi hatırlamadığım için, dönüş yolunu hiç hatırlamıyordum. Boran beni gördüğünde çok sinirlenecekti. Kaşlarını çattığı an aklıma gelince gülümsedim. Sonra ise kızdım kendime.

 

Hayır Defne!

 

Gülümsemek yok!

 

Çok fazla yelkenleri suya indirdin. 1 ayda tanıdığın çocukla evlenilir mi be kızım? Açlıktan karnım guruldayınca karnımı tuttum. En son Mersin'de yemek yemiştim. Neredeyse 2 gün olmuştu. Ayağa kalkıp geri dönmeliydim. Salıncaktan inecekken bir elin beni sallamasıyla korkudan kalbim hızlanmıştı.

 

Arkamı döndüğümde Boran'ın yüzünü göreceğimi sanarken Ferman ağanın oğlu Mirza'ya karşılaştım.

 

"Ne işin var senin burada? Sallama beni bırak." Bir yandan ise korkuyordum. Sonuçta beni onlar kaçırmıştı ve yeniden kaçırabilirlerdi.

 

"Burada oturuyorsun ama sallayacak kimsen yok. Yardım edeyim dedim." Mirza uzun boylu, kara kaşlı ve kara gözlüydü. Daha fazla yüzüne bakmamak adına ise incelemeyi bırakmıştım.

 

"İstemez. Senden yardım bekleyen oldu mu?"

 

Salıncağı durdurup, beni tek hareketle aşağıya indirdi.

 

"Sakin olun Defne Hanım. Bu ne sinir böyle? Boran'dan mı bulaştı yoksa?"

 

"Sana ne benim sinirimden. Önümden geç yoksa ezer geçerim."

 

Söylediğim şeyle tüm ciddiyeti kaybolmuştu.

 

"Hadi ya.. Çok korktum ama ben şimdi."

 

Karşımda ki çocuk neredeyse 1.90 boylarındaydı. Onu ezmeyi nasıl düşünüyordun acaba Defne?

 

"Çekil önümden gideceğim buradan."

 

"Buyurun Defne Hanım. Tüm yollar senin."

 

Önünden çekilip gittiğim an arkamdan bağırdı.

 

"Ha bu arada Boran 'ı görürsen söyle; onun eceli olacağım."

 

İşte bu son sözü gerçekti.

 

Arkamı dönüp yürümeye başladım. Nereye gideceğimi de bilmiyordum. Buradan mı gelmiştim acaba? Mirza arkamdan kaybolana kadar yürüdüm. Daha sonra siyah Jeep'i ile yanıma yaklaştığını gördüm. Ben yürümeye devam ederken o da camını açıyordu.

 

"Defne Hanım bu yol eve çıkmıyor. Mardin'den çıkıyorsunuz farkında mısınız?"

 

Asla alttan alamazdım. Asla!

 

"Bil..biliyorum."

 

"Hadi bin, Seni Boran'ın konağına bırakayım."

 

"Yok istemez. Dün kaçırıyorsun bugün de yardım mı ediyorsun? Bas git."

 

"Defne kaçırma fikrini ben sunmadım. Boran ve ailesiyle düşmanlığımız senelerdir sürüyor ama ben seni tanımıyorum. Seninle düşman değilim. Sana yardım edeyim bin hadi."

 

"Boran'ın düşmanı benimde düşmanım. Binmiyorum. Sür hadi arabanı."

 

Mirza vazgeçmiş olacak ki camını kapattı. Bir kaç adım ilerledikten sonra gözümün önüne yıldızların geldiğine şahit olmuştum. Adım atamadım. Gözlerimin önü kararmıştı. Yere düştüğümü bile hatırlamadan hayatla bağlantım kesilmişti.

 

 

 

Boran'ın ağzından;

 

Atlarla her yeri aradıktan sonra Hakan'ın ısrarlarıyla vazgeçip eve dönmüştük. İçimde ki sinirimi tutamıyordum artık. Evin içinde kaç tur attım bilmiyordum. Hakan sürekli sakin ol dese de olamıyordum. Nerede acaba? Başına bir şey mi geldi? Adamlardan da ses gelmemişti.

 

"Yok Hakan, ben böyle dayanamıyorum evin içinde. Gidip arayacağım onu. Böyle olmayacak."

 

"Abi belki de geri dönecek. Otur bir bekle."

 

"Hakan bekleyemiyorum kardeşim. Ben.. Ben sabah Defne'ye evlenme teklifi etmiştim. Kabul etmişti. Her şey güzel olacaktı Hakan."

 

"Abi yine güzel olacak sakin ol."

 

 

Dönüp durmaya devam edecekken dayanamayıp arabanın anahtarını aldım. Konağın dış kapısını açacakken karşımda Mirza şerefsizi ve onun ellerinde olan Defne'yi gördüm. Kan hücrelerimin bile sinirden aktığını hissettim. Kanım donmuştu. Damarlarım kasılmıştı. Ellerim yumruk yapıp Mirza'nın üstünü yürüdüm.

 

"Siktir.. Defne'nin senin kucağında ne işi var ?"

 

Hemen Defne'yi ellerinden aldım.

 

"Sakin ol Boran Kaya. Sevgiline dikkat etmemişsin dağda taşta geziyordu. Dikkat et kurt kapmasın." Yüzünde ki iğrenç gülümsemesi beni daha çok sinirlendirmişti.

 

"Mirza Piroğlu, sen çok olmaya başlıyorsun ama."

 

"Asıl sen çok oluyorsun Boran! Kardeşime ettiklerin doğru mu?"

 

"Böyle bir şey asla olamaz Mirza. Ben bacının nefesini bile duymadım."

 

"Umarım öyledir Boran. Yoksa bu konaktan cesetin çıkar bilesin."

 

"Ben buradayım. Korkmuyorum."

 

Mirza'nın gidişini umursamayarak kucağımda ki Defne'ye baktım. Yüzü bembeyaz olmuştu. Yavaş yavaş ayılsa da kendine gelemiyordu.

 

"Hakan arabayı ayarla. Defne'yi Hastane'ye götürelim."

 

"Kardeşim sen bilirsin ama Defne açlıktan bayılmış bence. Getir içeri Şükran teyzeler yemek hazırlar ona bir şeyi kalmaz."

 

"Haklısın Hakan. Sabah aç olduğunu söylemişti."

 

Onu kucağımda yukarı çıkardım. Yatağı dikkatlice açıp içine yerleştirdim. Hala uyuyan yüzüne baktım. Gittikçe zayıflıyordu, eriyordu sanki. Eski neşesi gitmişti. Onu gerçekten bu hale ben mi getiriyordum?

 

Odadan çıktım ve Şükran teyzeleri çağırıp yemekleri getirmelerini söyledim.

 

 

 

 

Defne'nin ağzından;

 

Uyandığımda yeniden doğduğum konaktaydım. Gerçekten çok güçsüz hissediyordum. Odama giren orta yaşlı, güler yüzlü insanların sesini duyuyordum ama uyanamıyordum. Orta yaşlı esmer olan kadın bana yemek yediriyordu.

 

"Hadi kızım, zorla kendini. Bembeyaz olmuşsun. Bir kaşık daha al."

 

Ağzımda ki kaşıkla yemek yerken İçeriye Boran'ın girdiğini gördüm. Gözlerimi açıp ona bakmak istedim. Daha sonra Dilan olayları aklıma gelince önüme döndüm. Boran ise,Bana yemek yediren kadına seslendi.

 

"Şükran teyze sen çık. Ben yediririm ona yemeğini."

 

"Tamam beyim."

 

Kadının çıkışını izleyip, yanıma oturdu.

 

"Aç ağzını Defne." Bir elinde kaşık vardı. Ona olan sinirim geçmiyordu. Evliliğimiz sahte olsa bile beni sevdiğine inanmıştım. Peki ama neden şaşırıyordum ki? Onu daha 1 aydır tanıyordum.

 

"Açmayacağım Boran."

 

"Ne demek açmayacağım? Sabah açım diyen sen değil miydin?"

 

"Sabah açtım şimdi değilim."

 

Gözleri parmaklarıma kaydı. Salıncakta otururken yüzüğü atmaya kıyamayıp cebime koymuştum.

 

"Yüzüğün nerede?"

 

"Senin Dilan'la evleneceğini düşünürsek benimde yüzüğü takmama gerek kalmıyor. Bu sahte evliliğe de gerek kalmaz. Beni de Mirza'ya mı artık kime verirsiniz bilmem. Evlendirirsiniz."

 

" Defne sakın ama sakın bir daha başkasıyla evlenme lafını açma! Dudaklarından öyle bir ses duymak istemiyorum. Öyle bir şey olmayacak."

 

Artık dayanamıyordum. Tüm hücrelerim 'Hesap sor Defne!' Diye bağırıyordu. "Bunu bana nasıl yaparsın Boran? Sabah bana evlenme teklifi ediyorsun sonra başka biriyle birlikte olduğunu öğreniyorum. Sen benimle dalga mı geçiyorsun?"

 

"Defne bu kadar saf olamazsın. Görmüyor musun güzelim? Oyun oynuyorlar ikimize. Sen hayatıma girdin gireli ben kimseye gönlümü açamadım. Hayatıma girenler ilk günden çıkıp gittiler."

 

Cevap vermeymişime inat daha sert konuştu. "Sana ne demeli asıl? Dağda ne işin var senin? Mirza'nın arabasında ne işin var Defne?"

 

Boran'ın sesi gittikçe artıyordu.

 

"Mirza'nın arabasına ben binmedim Boran."

 

"Bu evden gitmeyecektin Defne. Benim öyle bir şey yapacağıma nasıl inanırsın?"

 

"Dilan.. beni kaçırdıklarında sizin evleneceğinizi söyledi. Kafam karıştı. Ayrıca gitme konusuna gelirsek; Ben geri dönmek istedim ama yolu bulamadım."

 

Elleriyle beni kendine çekip kocaman sarıldı. Sonra ise saçlarımı koklayarak öptü.

 

"Defne bir daha saçma hiçbir habere inanma. İlk önce gel bana sor."

 

Cevap vermedim sadece yüzüne baktım.

 

"TAMAM MI GÜZELİM?"

 

"Tamam ama.."

 

Şaşırmıştı. "Ama?"

 

" Boran.. bu evlilik konusu beni sarstı. Seni sadece bir aydır tanıyorum ve resmen evleneceğim. Bu beni

Biraz korkutuyor."

 

" Defne.. Ne kadar gerçek olmasını istesem de bu evliliğin gerçek olmayacağını bende biliyorum. Senin töreyle uğraşmaman için böyle bir yol deneyeceğim. Eğer senin için sonradan problem olursa boşanırız."

 

"Yani boşanmak değil de..."

 

"Defne.. Sen bana güvenmiyor musun? Evlenince üstüne atlayacağım canavar olduğumu felan mı düşünüyorsun?"

 

" Ne alakası var Boran? Benim için de kolay değil. Aklımda şüphe kalsın istemiyorum. Seni daha yeni yeni tanıyorum. Beni de anlamalısın."

 

" Haklısın Defne.. Sana zaten hak veriyorum. Söz veriyorum sana.. Sen nasıl istersen öyle olacak."

 

Yemeğimi yerken, kapının gürültüyle çalma sesine ikimizde avluya doğru döndük.

 

"Boran ne oldu yine? Kim bu?"

 

"Sakin ol. Bir şey yok. Gidip bakarım ben şimdi."

 

Boran cevabımı beklemeden dışarı çıktı. Avlunun sonunda ki görkemli kapıyı ilk açan Boran olmuştu. Odamın penceresinden kimin geldiği gözükmüyordu. Ayağa kalkmak istesem de kalkamadım. Kötü bir şey olsa çoktan duyulurdu diye kendimi rahatlatıyordum. Aradan 10-15 dakika geçtikten sonra odama Hakan geldi.

 

"Defne İyi misin?"

 

"İyiyim Hakan. Gelen kimdi?" Hakan kapıyı kaçacakmış gibi sıkı sıkı tutuyordu.

 

"Önemli biri değil ya."

 

"İyi o zaman. Kötü şeyler yaşamaya o kadar alıştım ki normal bir şey olunca inanasım gelmiyor resmen." Çorbamdan içiyordum ama Hakan'ın tuhaf davranışları kaşığı bırakmama sebep olmuştu.

 

"Töre'yle yaşamak zordur, Boran'la yaşamak ise daha da zor." Dedi. Yüzü gerginken.

 

Hafifçe gülümsedim ama Hakan bugün için espri havasında değildi.

 

"Neyse Hakan ben bir Boran'a bakayım. Hemde hava almak istiyorum."

 

"YENGE YOK. YANİ ŞEY."

 

"Hakan bana yenge deme diyorum sana. Çekil hadi."

 

"Niye? Yengem değil misin? Evlenme teklifini de kabul etmişsin."

 

"Hakan.. Töre için olduğunu ikimizde biliyoruz değil mi? Geçil hadi! Şüpheleniyorum bak."

 

"Defne.. Dışarı çıkamazsın şey var.. ııı. Şey."

 

"Ne? Hakan? Ne oldu?"

 

"Yenge benim sana acil bir şey sormam lazım."

 

"Bak yine yenge dedi. Hakan yenge demeden sor şu soruyu."

 

"Tamam yenge. Ay pardon yenge! 1 saniye Defne.. Bana izin ver.."

 

Derin nefes aldıktan sonra sonunda konuşmuştu. " Iı şey.. Ben şeyi soracaktım. Biliyorsun Beril'le aramızda bir şeyler olmaya başladı ama ben buraya geldiğim için aramız biraz bozuldu. Ne alsam mutlu olur ki?"

 

"Yanında olsan daha mutlu olur Hakan.. Beril öyle hediye felan sevmez. Onun her anında yanında olmam ona en iyi hediye olur."

 

"Evet ben de öyle düşünmüştüm."

 

"Ee, tamam. Sorunun çözüldü. Geç artık."

 

Hakan kapının önüne geçip iyice kapıya serildi.

 

"Yenge en sevdiği renk ne peki?"

 

"HAKAAN.."

 

"Boran'la bu kadar benzemek zorunda mısınız? İkinizde aynı sinir, aynı karşı koyamayış.."

 

"HAKAN GEÇER MİSİN?"

 

Hakan'ı kenara itip kapıdan dışarı çıktım. Hakan peşimden geliyordu ama ben merdivenlerden çoktan inmiştim. Avluya girdiğimde karşımda ki adamla kadına baktım. Boran ve Dilan'a. Boran kaşlarını çatmış, Dilan ise ona yalvarır gibi bakıyordu. Bu sefer saçma sapan bir şey yapmayacaktım. İçimde ki ufacık acaba düşüncesini silip Boran'a güvenmeyi tercih ettim. Yüzüme en sinsi gülüşü yerleştirip Boran'ın yanına yürüdüm. Daha sonra ise ellerini tuttum. Boran' ın çatık kaşları azıcık dinse de tamamen geçmemişti. Dilan'ın sinir katsayılarının arttığına yemin edebilirdim. Ellerimize bakmaya devam eden Dilan'a diğer elimi uzattım.

 

"Hoşgeldin, Dilan. Beni hatırladın mı?"

 

"Seni hatırladım ama sen de hatırla. En son bana yalvarıyordun unuttun mu?"

 

"Yok canım ne unutması. Senin sayende Boran'a kavuştum tekrar. Çok sağol."

 

Yüzümde ki gıcık ifade ile ilk defa karşılaşıyordum. Bana ne olmuştu böyle?

 

Boran araya girip kollarımdan tutup beni Dilan'ın yanından uzaklaştırdı.

 

"Güzelim.. Dilan'ın bir süre burada kalması gerek."

 

Gözlerimi inanamıyorum der gibi açsam da Dilan'a belli etmek istemiyordum. Muhtemelen Dilan'ı korumak için burada kalmasına izin veriyordu. Onu anlıyordum. Benim olmadığım bir eve götürseydi daha çok üzülürdüm.

 

"Boran.. buradan ne zaman gideceğiz?"

 

"En yakın zamanda güzelim."

 

"En yakın zaman kaç gün eder ki?"

 

"Bilmem sen bana sarılırsan, güç verirsen hemen bitebilir."

 

Boran'a kocaman sarıldım ve yüzüne baktım.

 

"Boran, Dilan'a söyle gitsin itiraf etsin."

 

"O da olacak merak etme."

 

Dilan'a kötü bir bakış attıktan sonra merdivenlerden çıkıp odama yürüdüm. Dolap'a bakıp üstüme uygun bir şeyler aradım. Hepsi yöresel kıyafetti. Benim dolabımı kapatıp Boran'ın dolabını açtım. Uzun ve beyaz tişörtü üstüme doğru tuttum. Bu daha iyi olacaktı. Banyoya girdim. Kendimi suyun altına bıraktım. Gerçekten iyi gelmişti. Su iyileştiriyordu sanki. Son günlerde başıma gelenler dengemi çok bozmuştu. Babaannemi ve büyükbabamı çok özlemiştim. Seslerini duymak bana çok iyi gelecekti. Telefonumun bende olduğunu hatırlayınca banyodan çıktıktan sonra onlarla konuşmayı aklıma not ettim.

 

Duştan çıkıp tarak buldum. Saçlarımı tarayıp havluyla kuruttum. Üstümde Boran Kokan tişörtle yatağın olduğu odaya geçtim.

 

 

 

 

Yatağa uzanıp tavana bakmaya başladım. Aklıma

Gelenle ayaklandım.

 

Boran telefonumu geri vermişti. Telefonumu aynanın önünden alıp kurcalamaya başladım. Zaman kaybetmeden Instagram'a girdim. Profilime bakmadan önce mesajlarıma girdim. Atlas'ı engellemişti. Son konuştuğum erkek arkadaşlarıma ise 'Hayırdır?, Ne oldu kardeş?' Gibi saçma cümleler kurmuştu. Aklımın bir köşesine yazmıştım bunu. Bu kadar karışması hoş değildi.

 

Profilime girdiğimde ise Allahtan 2-3 resim bırakmıştı. 'Çok sağol Boran ya. Allah razı olsun.'

 

Hız kaybetmeden galeriye girdim. Sabah bana verdiği yüzüğün fotoğrafını çekip üstüne yazı yazmıştı. " Birazdan sana geliyorum. Bu yüzük sadece sana ait." Galeriden çıkıp rehbere girdim. Kendi numarasını kaydedip "Boran Kaya" yazmıştı.

 

Kıskançtı ama tatlıydı. O sert görünümlü çocuk gerçekten tatlıydı. Gülümsedim. Belki de çok üstüne gitmiştim. İçimde ki ses Boran'ın yapmadığını söylüyordu. Bende yapmadığına neredeyse emindim ama kuşku işte, delip geçiyordu.

 

Telefonu yatağımın başında ki komidine bıraktım. Ayağa kalkıp Boran'ın yanına gitmek için ayaklandım. Merdivenlerden aşağıya inip avlunun içinde ki odalara bakmaya başladım.

Mutfağa girdiğimde Dilan'ın ve Boran'ın hala burada olduğunu gördüm. İçimde ki kıskanç Defne'yi sakinleştirip kapı aralığından dinlemeye başladım. Dilan konuşuyor, Boran ise dinliyordu.

 

"Onlar durmayacaklar. Sen bu töreyi benimle evlenerek bitirebilirsin Boran. Gözlerime bak.. Biz seninle aynıyız. Aynı yerden geliyoruz.."

 

Boran'ın sıkıntılı sesleri geliyordu. Neden susturmuyordu bu kızı? Ben susturacak diye beklerken Dilan'ın ona sarılmasına göz yumdu. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Dilan'ın yanağına yaklaşmasını kaldıramazken gözümle gördüğüm şeye gerçekten dayanamamaya başlamıştım. Dudağına doğru eğilen Dilan'a baktım. Daha fazla dayanamayıp kenara çekildim. Gözyaşlarımı tutmaktan nutkum kurumuştu. Kendim gibi onları da salıverdim.

 

Ona güvenmiştim. Hayatımda ondan başka kimse kalmamıştı. Kendimi kandırılmış gibi hissetmeyi bir kenara bıraktım, ona aşık olmuş olmam daha acıydı..

 

Boran'a bir daha asla güvenmemeliydim..

 

 

-BÖLÜM SONU-

 

 

Sol alttaki yıldızımı parlatmayı unutmayın💕 Sevdiniz mi ? Düşüncelerinizi çok merak ediyorum.💭

Bölüm : 14.11.2024 10:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...